Prof. Dr. Sinsi
|
Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin Kitap Özeti
Kızılcık Dalları-Reşat Nuri Güntekin kitap özeti
Nadide hanımın kocası öldükten sonra köşkü tek başına yönetmeye başlamıştı Şekip Paşa sağken acayip bir sinir hastalığına tutulmuş, yedi sene yatakta yatmıştı Bu hastalık paşanın ölümüne kadar sürmüştü Şimdi altmışını geçmiş olmasına rağmen,sırım gibi vücudu vardı Tren yolculuklarını pek o kadar merak etmezdi Ne de olsa ayakları karada demekti Fakat deniz yolculuklarını hiç sevmez, denizde oldukları gece sabaha kadar uyumaz, ikide bir pencereden başörtüsünü sallayarak rüzgar çıkıp çıkmadığına bakardı Pendik istasyonunda, Bolu’dan gelecek ortanca kızını bekleyen nadide hanım, merak içinde idi İstasyon memuru merak edilecek bir şey olmadığını söylemişti Fakat ne malum! Demek ki korkulacak bir şey de olsa böyle diyecekti Memur, biraz evvel bir telgraf şeridi okumuş, sonra dışarı çıkarak Lala Tahir Ağa ile konuşmuştu Nadide hanım, trenin gecikmesiyle çok korkmuştu Nihayet, güneş batarken istasyon memuru: “Tren geliyor” müjdesini verdi Nadide hanım, o vakit birdenbire kendini bıraktı, korkusunu saklamaya artık gerek kalmadığı için; -Aman çocuklar, size söylemedim amma, bittim Şeytan neler getirdi aklıma…… dedi Posta, bugün adeta boş gibiydi Pendik’e Nadide Hanımın yolcuları dışında orta yaşlı bir köylü ile iki çocuk indi Köylü, uzun boylu, siyah, seyrek sakallı, bir adamdı Sırtında pelerin şeklinde omuzlarına atılmış bir pembe yorgan, elinde bir bakraç, koltuğunun altında küçük bir yeşil çekmece vardı Çocukların büyüğü küçük kardeşini sırtına almıştı Büyük, yedi yaşında, mavi başörtülü,sarı entarili, ablak bir kızdı Birdenbire: “İsmail’in bardağı kaldı, İsmail’in bardağını bulun” diye bağırdı Köylü: “Kız kes sesini … Çakal gibi ne bağırırsın?… ” diyorsa da kız sesini kesmiyordu Dışarıda sekiz on kişinin dikkati köylülerin üstünde toplandı Tren kalktıktan sonra istasyonda bir komedi daha geçti Çünkü, köylüler Göztepe’ye gitmek üzere Pendik’e gelmişlerdi Lala Tahir Ağa bir türlü çocukları köylülerin etrafından ayıramıyordu köylü ile Gülsüm, onları çok eğlendirmişti ki, sofrada hep onların lakırdılarını ediyorlardı Bütün bu güzel olaylara rağmen Nadide Hanım kendini üzmeyecek bir şey buluyordu Yemek bittikten sonra, çocukları bahçeye, oynamaya bırakan Nadide Hanım beş on dakika sonra, çocukların koşarak büyük bir havadis getirdiklerini gördü Bu yorganlı ile Gülsüm ün sokakta yatıyor olmalarıydı Köşk halkı, konuşmak için yorganlıyla Gülsüm ün yattıkları sokağa gittiler Yorganlı ile Lala konuşuyorlardı Kalender ve demokrat büyük hanım böyle fakir insanlarla konuşmayı çok severlerdi Bu gece köşke komşu olmalarını istemişlerdi Yorganlının kabulü üzerine köşke gidildi Köylülere gece sofrasının artıklarıyla güzel bir ziyafet çekildi Yorganlı haline göre tek gözlü bir adam görünüyordu Çerkez Dere köyünden geliyorlardı Bir haftadan beri yoldalardı Yorganlı sokaktaki kampını kaldırmıştı Gülsüm uyuyan İsmail’i yemek yedirmek için dürtüşlüyorken yorganlının: “uyku yemekten tatlıdır ” Sözünü dinledi ve dürtüşlemeyi sonlandırdı Yorganlı, Gülsümün neden böyle yaptığını anlattı Gülsüm, eline geçeni İsmail’in ağzına vere vere çocuğu yolda öldürecekmiş Çocuk hala hastaymış Biraz yer içerse yerine gelirmiş Gülsüm kardeşini çok seviyordu Gülsüm, Nadide Hanım’ın en küçük torunu Bülent için ne bulunmaz bir dadı olabilirdi Yorganlı bir haftadan beri yolda neler yaptığını ve iki ay evvel çocukların anasının da öldüğünü söyleyince Nadide Hanım karırını vermişti Onların durumuna üzülüyor ve gülsümü evlatlık almak istediğini yorganlıya anlattı Yorganlı ve gülsüm bu sözleri ilk başta ciddiye almıyor; ama sonrada ciddi olduğunu anlayınca sessiz kalmışlardı Yorganlı, çocuğun soyunu, sopunu methediyor babasının da, anasının da çok namuslu olduğunu söylüyordu Sözlerini şöyle bitirdi: -Keşki yanına alsan da adam etsen Hanım Efendi……… Bu söz, Nadide Hanımı kamçılamış ve yorganlının da kızını verebileceğini göstermişti İsmail’i ne yapacakları da kararlaştırılınca yorganlının aklı iyiden iyiye yatıyordu Sonunda Gülsümün, Nadide Hanımın köşkünde, İsmail’in de Ederine yetimhanesine gönderilmesi kararlaştırıldı Yorganlı, gülsümün nüfus kağıdını büyük hanıma teslim ettikten sonra sabah gülsüme görünmeden, İsmail ile birlikte gittiler Gülsüm, amcasının İsmail ile beraber kaçtığımı haber alınca köşkü yerle bir etti Nadide Hanımın sözlerini aldırmıyor “İsmail” deyip “İsmail” işitiyordu Kız İsmail’i hiç kimseye tercih etmiyor “Ben İsmail’i isterim” diye inliyordu Nadide Hanım gülsüm ile bahsederken bazen “Emanetullah” diye bahsederdi Köşke gelen Emanetullah artık bir haftalık kirlerini ve yırtılmış giysilerini çıkarma zamanı geldiğini Nadide Hanımdan duymuştu köşkteki ilk gün temizlik ve güzel giysi giyinmekle başlamıştı Geçen zamanda, gülsümün görevi köşkteki dört çocukla oynamak, onlarla zaman geçirmekti onları peşine takarak tarlalarda koşuyor, evin etrafında kovalamaca, üzüm kütüklerinin arasında saklambaç oynuyordu Evdekilerin ondan tek şikayeti İsmail’in adını ağzından düşürmemesi önüne geleni ondan bahsetmesiydi Büyük küçük demez kim olursa olsun İsmail’e benzetir bir yan bulurdu Sonra, İsmail’e ait bitmez tükenmez vakalar, maceralar……
|