Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam80 Dert çekme boşuna, hep gül de yaşa; Zulüm yolunda hakkı bul da yaşa; Sonu yokluk madem bu dünyamızın Yok bil kendini, özgür ol da yaşa 81 Ramazan ayı bu yıl da geldi yine; Vurdu bukağıyı aklın bileğine; Tanrım bu halka bir gaflet ver de bari Ramazanı Şevval sansınlar bu sene 82 Ey doğru yolun yolcusu, çaresiz kalma; Çıkma kendinden dışarı, serseri olma; Kendi içine sefer et erenler gibi: Sen görenlerdensin, dünya seyrine dalma 83 Duru sudan daha temizdir benim sevgim; Sevgiyle bu oynayış da hakkımdır benim; Halden hale girer başkalarında sevgi: Neyse hep odur benim sevgim ve sevgilim 84 Dünya padişahın, kayserin, hakanın olsun; Cehennem kötünün, cennet iyinin olsun; Tesbih meleklerin olsun, temizlik Rızvan'ın: Sevgili bizim olsun, canı canımız olsun 85 Ey güzel, sen ki bana derdi derman edensin; Şimdi: "Çekil önümden" diye ferman edersin; Senin yüzün canımın kıblesi olmuş bir kez; Ne yapsın, kıble mi değiştirsin bu can dersin? 86 Şarap iç adın silinip gitmeden dünyadan; Şarap kasveti, karanlığı giderir candan; Güzellerin saçını çözüp dağıtmaya bak Neylesin, netsin bu can, kıble mi değiştirsin? 87 Bizim şarap içmemiz ne keyfimizden, Ne dine, edebe aykırı gitmemizden; Bir an geçmek istiyoruz kendimizden: İçip içip sarhoş olmamız bu yüzden 88 Biliyorum varlığın, yokluğun dış yüzünü; Yükselmenin de alçalmanın da içyüzünü; Ne çıkar öte yanını da bilsem feleğin: Bezmişim bilgiden, atmışım her türlüsünü 89 Baharlar yazlar gider, kara kış gelir; Varlığın yaprakları dürülür bir bir; Şarap iç, gam yeme; bak ne demiş bilge: Dünya dertleri zehir, şarap panzehir 90 Gülün yüzünde çiy tanesi nevruzun ne hoş; Yeşillikte canı aydınlatan yüzün ne hoş; Geçmiş gitmiş gün üstüne ne söylesen boş: Bırak dünü, hoş et gönlünü, bak bugün ne hoş |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam91 Bilgisizliğimi sundum durdum aleme; Bir yoksulluk karanlığı çöktü gönlüme; Utandım günahımdam, müslümanlığımdan: Bundan böyle zünnar takacağım belime 92 Bir su, bir damla suymuşuz, bele düşmüşüz; Şehvet ateşiyle dışarı savrulmuşuz; Yarın yel savuracak toprağımızı: İçelim, hoş geçsin üç nefeslik ömrümüz 93 Bahtımın kökü yeşerip dal budak da verse Eğretidir bu ömür diye giydiğin elbise; Mıhlar gevşek bir gölgeliktir beden çadır, Pek dayanma sakın ne kadar sağlam da görünse 94 Ben de geçtim gittim bu zulüm yurdundan, Elimde yelden başka bir şey kalmadan; Ama var mı, ölümüme sevinip de Ecelin şaşmaz tuzağından kurtulan? 95 Orucumu yiyorsam ramazanda Mübarek aydan habersizim sanma: Çileden gece oluyor da gündüzüm Sahura kalkıyorum gün ortasında 96 Yılan gibi taşa girsen de, Saki, Sızar ecelin suyu bulur seni; Bu dünya toprak, Saki, türkü söyle; Bu soluk bir yel, şarap ver, Saki 97 Gönül Bijen'i kuyu gibi gam zindanında; Akıl Sührab'ı ölmüş derdinin sayvanında; Dünya Siyavuş'unun öcünü almak için Gam, Rüstem'in Turan gibi gönlünü talanda 98 Ey yanağı ağustos gülünü bastıran; Ey yüzü Çin güzellerini kıskandıran; Bakışı Babilşahını büyüde yenip Elinde at, fil, ruh, ferz, baydak bırakmayan 99 Elimde olsa dünyayı küçümserdim; İyisine de kötüsüne de yuh çekerdim; Daha doğrusu bu aşağılık yere Ne gelirdim, ne yaşardım, ne ölürdüm 100 Şarap iç, bire birdir derde tasaya; Ne bu dünya kalır, ne öteki dünya Ne serin ateştir o, ne can dolu su: Çabuk ol, bulup içemezsin mezarda 101 Felek, delik deşik ediyorsun yüreğimi; Yırtıyorsun ikide bir sevinç gömleğimi, Esen yelleri ateş ediyorsun bana; Çamura çeviriyorsun içeceğimi 102 Haram, acı, kötü derler canım şaraba: Oysa ne hoş şey, hele bir güzel sunarsa; İçin bakın; hem doğrusunu isterseni, Haram dedikleri her şey hoş galiba! 103 Dedim ben artık kızıl şarabı içmem; Üzümün kanıymışbu, ben kan dökmek istemem Gün görmüş aklım şaşırdı: Sahi mi? dedi; Yok canım, şaka, ben nasıl içmem! 104 Sen bu dünyanın sırlarına eremezsin; Erenlerin dilini de söktüremezsin; İyisi mi iç şarabı, cennet et bu dünyayı: Öbür cennette ya girer, ya giremezsin 105 Bulut geldi; lalede bir renk bir renk! Şimdi kızıl şarap içmemiz gerek Şu seyrettiğin serin yeşillikler Yarın senin toprağında bitecek |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam106 İki batman şarap, bir buğday ekmeği; Bir koyun budu, bir de ay yüzlü sevgili; Daha ne istenir bilmem şu dünyada: Padişah daha iyisini bulabilir mi? 107 Dünyaları değişmem kızıl şaraba; ay da ondan sönük; çoban yıldızı da Şarap satanların aklına şaşarım: Ondan iyi ne var alınacak dünyada? 108 İnsan son nefese hazır gerekmiş: Nasıl ölürse öyle dirilecekmiş Biz her an şarap ve sevgiliyleyiz: Böylece dirilirsek işimiz iş 109 Biz de çocuktuk, bir şeyler öğrendik; Bildiklerimizle övündük, eğlendik Şu oldu, bu oldu da ne oldu sonra? Bir bulut gibi geldik, yel gibi geçtik 110 Hayyam bilgelik çadırları dokudu; Sonra dert potasında yandı kül oldu Bir pula satıldı kader çarşısında, Ölüm celladı geldi, boynunu vurdu 112 Dostum, gel yarına kanmayalım biz; Günümüzü gün edelim ikimiz Yarın çekip gettik mi şu konaktan Yedi bin yıl önce gidenlerleyiz 113 Ömrümüzden bir gün daha geldi geçti; Derede akan su, ovada esen yel gibi İki gün var ki dünyada, bence ha var ha yok: Daha gelmemiş gün bir, geçmiş gün iki 114 Tanrı, her an sevdiğinin kapısında ol; Bu dünyadan o dünyadan bana ne! Gönlüm ter gibi çıkıp bedenimden Karıştı varlığın denizlerine 115 Gönül, her an sevdiğinin kapısında ol; Her istediğini onda ara, onda bul Aşk tavlasında hileye kaçma kalleşçe: Koy canını ortaya, soyulursan soyul 116 Sarhoş oldum mu aklım azalır; Ayıldım mı sevincim dağılır Ne sarhoş, ne ayık bir hal var ya? En güzeli öyle yaşamaktır 117 Sevgili, sırlarına eren gönül nerde? Sözlerinin tekini duyan kulak nerde? Gece gündüz serilirsin de karşımıza: Yüzünü bir kez gören mutlu göz nerde? 118 Dert içinde sevinci bul da yaşa; Haksız düzende haklı ol da yaşa; Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın, Varından yoğundan kurtul da yaşa 119 Açılmaz kapıları açmanız mı gerek? Dünyada insanca yaşamanız mı gerek? Bırak öyleyse iki dünyayı birden: Ey ölü canlılar, canlar uyanık gerek! 120 Dün özledim de seni coştum birden bire; Çıktım senin yerin dedikleri göklere Bir ses yükseldi ta yukarıda, yıldızlardan: Gafil, dedi; bizde sandığın Tanrı sende! |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam121 Bir testici gördüm, çamur içindeydi: Ayağı çarkında, elinde bir testi; Testinin başında bir yoksulun ayağı Kulpunda bir padişahın kellesi 122 Bir testi aldım çarşıdan ucuza; Gizli gizli neler anlattı bana; Bir şahdım, dedi; altın kupam vardı; Şimdi neyim? Testi oldum şaraba 123 Bilmem, ne sayar durursun bir, iki; Ha bir olmuş, ha yüz bin fark etmez ki Çal sazını, sonun bir avuç toprak, Şarap ver, bir esip gitmedir bizimki 124 Kambur Felek, sen ne konaklar yıka geldin; Kin beslersin bize, zulüm eski adetin Şu kara toprağın göğsünü bir yarsalar, Ne inciler yatar içinde bilir misin? 125 Yoksul, dertli gönlüm arar sevgilisini; Aklı gelmez başına, yer kendi kendini Bana sevgi şarabını sundukları gün Kana boyamışlar varlık kadehimi 126 Ha Belh'te ölmüşsün, ha Bağdat'ta hepsi bir; Kadeh doldu mu, acı da olsa içilir Keyfine bak; çok aylar doğmuş batmış sensiz; Sensiz daha çok ayların ondördü gelir 127 Gönlümün dilediği gül yüzüne bakmak; Elimin özlediği kadehi kavramak Her zerrem nasibini almalı dünyadan Yarın güle kavuşturmadan beni toprak 128 Behram' ın şarap içtiği orman köşkünde Bir tilki yavrulamış, bir ceylan keyfinde Ömrünce yaban eşeği avlamış Behram: Mezar da Behram' ı avlamış günün birinde 129 Ben bıyıkları süpürge etmişim meyhanede: Hayırmış, şermiş bırakmışım ikisini de İki dünyayı karpuz gibi önüme koysalar Ne birine metelik veririm, ne ötekine 130 Padişah ol, yokluk halkasına gir de; Yıkan, kirin pasın kalmasın gönülde Meyhaneye ermeğe gelince biri Kendini bil de ne yaparsan yap de 131 Toprakla karışıp bulanmamış bir can Sana konuk geldi bir temiz dünyadan Otur, bir kadeh şarap iç kendisiyle, Sana iyi geceler deyip kaçmadan 132 Ne yazık, pişmiş ekmek çiğlerin elinde; Ne yazık, çeşmeler cimrilerin elinde O canım Türk güzeli kömür gözleriyle, Çaylakların, uğruların, eğrilerin elinde 133 Dünyaya geldiler, coşup taştılar; Güldüler, eğlendiler, anlaştılar; Bir kadehte sızıverdiler bir gün Ölüm uykusunda kucaklaştılar 134 Bilir misin, yüceler yücesi Tanrı, Şarap ne zaman çoşturur içenleri? Pazar, pazartesi, salı, çarşamba, perşembe, Bir de cuma, cumartesi günleri 135 Yaşamak elindeyken bugüne bugün, Ne diye bırakır, yarını düşünürsün? Geçmiş, gelecek, kuru sevda bütün bunlar; Kadrini bilmeğe bak avucundaki ömrün |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam136 Toprak olup gitmişlere sorarsan Ha gavur olmuşsun ha müslüman Kimler bu dünyada eğlenmemişse Ötekinde yalnız onlar pişman 137 Ey garip kuş! Bu yıldızlar darı sana; Elest günü canı sen verdin insana Dünyayı gören büyülü bir kadeh varmış: O kadeh sende, başka yerde arama 138 Bu zamanda az dostun oldun, daha iyi Herkesle uzaktan hoş beş edip geçmeli Can gözünü açınca görüyor ki insan En büyük düşmanıymış en çok güvendiği 139 Feleği döndürebilir misin muradınca? Ne çıkar gök yedi kat değil sekiz katsa? Er geç toprağa karışıp gidecek gövdeni Ha ovada kurt yemiş, ha mezarda karınca 140 Bak, gül yeşiller, sevinçler içinde; Arar bulamazsın gelecek perşembe İç şarabını, gül kokla, yeşil topla: Toprak oluvermeden gül de yeşil de 141 İnsan çeker çeker de sonra hür olur; İnci sedef zindanlarda yuğrulur Paran pulun yoksa bugün, sağlık olsun: Bugün boş duran kadeh yarın doludur 142 Gençlik bir kitaptı, okuduk bitti; Canım bahar geçti çoktan, kış şimdi Hani sevincin, o cıvıl cıvıl kuş? Nasıl, ne zaman geldi, nasıl gitti? 143 Her gün biri çıkar, başlar ben, ben demeğe, Altınları gümüşleriyle övünmeğe Tam işleri dilediği düzene girer: Ecel çıkıverir pusudan: Benim ben, diye 144 Can verinceye dek bu çorak yerde Dertten başka ne geçer ki eline? Ne mutlu çabuk gidene dünyadan; Hele bu dünyaya hiç gelmeyene! 145 Yerleri yapmış, gökleri kurmuşsun ama, Sensin bunca gönülleri yakıp yıkan da Ne kızıl dudakları, ne altın saçları Altmışın süprüntüler gibi kara toprağa 146 Dostum, olan olmuş, vahlanma boşuna; Dünyayı kara zindan etme başına Yaşamana bak, elinden tek gelen bu: Olacakları danışan var mı sana? 147 Sevgilim, ömrü derdim gibi bitmeyesi, Bu sabah bütün cömertliği üstündeydi Bir göz atıverdi bana geçip giderken: İyilik et denize at mı demek istedi? 148 Gül de şarab da bilene güzel gelir; Sarhoş olmayan için sarhoşluk nedir? Cebi boş gönlü dolu olmayan kişi Her şeyden geçmenin tadını ne bilir? 149 Yapma diyorsun; yapmamak elimde mi? Sen al demişin; nasıl çekerim eimi? Hem yap hem yapma demek seninki bana İnsaf: Kadeh devrilir de dolu kalır mı? 150 Bu dünya iki kapılı bir han, Girdi mi dertlere düşer insan Tanınmadan yaşamak en iyisi: Elinde olsa da hiç doğmasan |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam151 Kim görmüş o cenneti, cehennemi? Kim gitmiş de getirmiş haberini? Kimselerin bilmediği bir dünya Özlenmeye, korkulmaya değer mi? 152 Ne mutlu adı sanı bilinmeyene; İpeklere, kürklere bürünmeyene; Anka gibi iki dünyadan da geçip Bu viranede baykuşa dönmeyene 153 Yok olmamış varlık var mı bir tek? Herşey bir gün, dağılıp gidecek Öyleyse vara yoğa ne bakarsın? En iyisi yoku var, varı yok bilmek 154 Sevgili, bir başka güzelsin bugün; Ay gibisin, pırıl pırıl gülüşün Güzeller bayram günleri süslenir: Seninse bayramları süsler yüzün 155 Öldük, dünyayı şaşkın bırakıp gittik; Yüzlerce incimiz vardı delinmedik Sersemliği yüzünden bilgisizlerin Renk renk düşünceler kaldı söylenmedik 156 Kendimden geçtikçe gelirim kendime, Alçalırım çıktıkça yüksek yerlere En garibi, içmeden sarhoşum da ben, Ayılırım her kadehi devirdikçe 157 Ben içerim, ama sarhoşluk etmem: Kadehten başka şeye el uzatmam Şaraba taparmışım, evet, taparım: Ama senin gibi kendime tapmam 158 Şeyh fahişeye demiş ki: - Utanmaz kadın; Her gün sarhoşsun, onun bunun kucağındasın Doğru, demiş fahişe, ben öyleyim; ya sen? Sen bakalım şu göründüğün adam mısın? 159 Dün gece usul boylu sevgilim ve ben, Bir kıyıda gül rengi şarap içerken; Sedefli bir kabuk açıldı karşımızda; Sabah müjdecisi çıkıverdi içinden 160 Dinle dinsizliğin arası bir tek soluk; Düşle gerçeğin arası bir tek soluk Aldığın her soluğun değerini bil Bütün yaşamak macerası bir tek soluk 161 Bir put demiş ki kendine tapana: Bilir misin niçin taparsın bana? Sen kendi güzelliğine vurgunsun: Ben ayna tutar gibiyim sana 162 Biz aşka tapanlarız, müslüman değil; Cılız karıncalarız, Süleyman değil; Biz eskiler giyen benzi soluklarız: Pazarda sırma satan bezirgan değil 163 Nerdesin? Sana baş kaldırmışım işte; Karanlık içindeyim, ışığın nerde? Cenneti ibadetle kazanacaksam Senin ne cömertliğin kalır bu işde? 164 Gerçek erenlere güzel çirkin, hepsi bir; Sevenler için cennet, cehennem, hepsi bir; Kendini veren ha ipekli giymiş, ha çul; Yastığı ha pamuk olmuş ha diken, hepsi bir 165 Yıllar günler gibi geçti gider; Nerde o eski dertler, sevinçler? Belaya aldırmaz aklı olan: Be da her şey gibi geçer, der |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam166 Dünyayı allar pullar boyarlar gözünü; Aklı olan hor görür süsünü püsünü Kimler geldi gitti, kimler gelip gidecek: Al gitmeden alacağını, doyur gönlünü 167 Şarap mimarıdır yıkık gönüllerin Süzülmüş, tertemiz canı üzümlerin Neden şer demişler bu hayırlı suya? Siz bana bu şerden üç dört kase verin 168 Aşk bir beladır, ama Tanrıdan gelme; Halk neden karşı kor Tanrı emrine? Bize herşeyi yaptıran kendi madem, Kulu sorguya çekmenin alemi ne? 169 Dert de neymiş? O mu bizi ağlatacak? O mu sevinç bayrağımızı yırtacak? Gelin, atalım şunu gönül yurdundan: Yoksa içimizde fitne çıkartacak 170 Sensiz camide, namazda işim ne? Seninle buluşma yerim meyhane Benim sevmem de böyle, yüce Tanrı: İstersen kaldır at cehennemine 171 Hep bir çember, dolanıp durduğumuz! Ne önümüz belli, ne sonumuz Kim varsa bilen, çıksın söylesin: Nerden geldik? Nereye gidiyoruz? 172 Bizi bizden alan şaraba gönül verdik; Coşup taştık; yerden kopup göklere erdik Tenden bedenden soyunuverdik sonunda Topraktan gelmiştik, yine toprağa girdik 173 Tepemizde dönüp duran gökler Büyücünün fanusu gibidirler: Güneş bu fanus içinde lamba, Biz de gelip geçen görüntüler 174 Bir rint gördüm, binmiş dünya denen kır ata; Aldırmıyor dine, islama, şeriata; Ne hak dinliyor, ne hakikat, ne marifet: Gelmiş mi böylesi kahraman kainata? 175 Kimi gizlenir, kimselere görünmezsin; Kimi renk renk dünyalarda görünür yüzün Kendi kendinle sevişmek bu seninki: Çünkü seyreden sen, seyredilen de sensin 176 Yüzümde pırıl pırıl sevinç gördüğün gün, Nice konakları yıkılmıştır gönlümün Dalgıçsan dal gözlerimin denizine, bak: Dibinde mahzun bir deniz kızı görürsün 177 Seni kuru sofraların softası seni! Seni cehenneme kömür olası seni! Sen mi Hak' tan rahmet dileyeceksin bana? Hakka akıl öğretmek senin haddine mi? 178 Önce kendine gel, sonra meyhaneye; Kalender ol da gir kalenderhaneye Bu yol kendini yenmişlerin yoludur: Çiğsen başka bir yere git eğlenmeye 179 Şarap içip güzel sevmek mi daha iyi, İki yüzlü softaları dinlemek mi? Sarhoşla aşık cehenneme gidecekse, Kimselerin göreceği yoktur cenneti 180 En büyük söz Kuran bile Arada bir okunur besmeleyle Kadehteyse öyle bir ayet var ki Okur insan her zaman, her yerde |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam181 Neylesem bu benim iç kavgalarımla? Pişmanlığım, kendime düşmanlığımla? Sen bağışlasan da ben yerim kendimi: Neylesem bu yüzkaram, bu utancımla? 182 Kalk sevinç dolduralım garip gönüle İçelim doğan güne karşı bülbülle Yırtalım biz de gömleği aşık gülle Verelim çiçekler gibi ömrü yele 183 Aklı olan paraya değer vermez, Ama parasız dünya da çekilmez; Eli boş menekşe boynunu büker, Gül altın kasede gülmezlik etmez 184 Bir damla şarap Tus saraylarına bedel, Keykubad'ın Keykavus'un tahtından güzel Sabaha karşı aşıkların iniltisi İki yüzlü softanın ezanından güzel 185 Bedenindeki et, kemik, sinir kaldıkça, Dünyadaki yerini bil, kendinden şaşma Düşman Zaloğlu Rüstem olsa ger göğsünü, Dostun Karun olsa iyilik altında kalma 186 Yerin dibinden yıldızlara dek Ermediğimiz sır kalmadı pek, Her düğümüçözmüş insanoğlu; Ecel düğümünü var mı çözecek? 187 Sevgiyle yuğrulmamışsa yüreğin Tekkede, manastırda eremezsin Bir kez gerçekten sevdin mi dünyada Cennetin, cehennemin üstündesin 188 Bu evren her gece ne gömlekler diker! Kimini gelen, kimini giden giyer Her gün nice sevinçlerle dolar dünya, Nice dertler toprağa karışır gider 189 Şarap benlik kaygusu bırakmaz sende Çözülmedik bir düğüm kalmaz beyninde İblis bir kadeh şarap içmiş olaydı, Secdeye yatardı Adem'in önünde 190 Biz hırkadan sonra küpe gelmişiz; Kıpkızıl şarapla abdest almışız Medresede kaybettiğimiz ömrü Meyhanede aramaktır işimiz 191 Şarabı götürüp döksen bir dağa Dağ sarhoş olur başlar oynamağa Ben ne diye tövbe edecekmişim İçimi tertemiz eden şaraba? 192 Ömür defterinden bir fal açtım gönlümce; Halden anlar bir dost gelip falı görünce: Ne mutlu sana, dedi; daha ne istersin: Ay gibi bir sevgili, yıl gibi bir gece 193 Bu gecenin son gece olması da var: Emret, gül rengi şarabı getirsinler Gafil, bir gittin mi bir daha gelmek yok: Altın değilsin ki gömüp çıkarsınlar 194 Medreseden hayır yok, dinle beni; Vakıf lokması karartır içini Git, bir yıkık yerde yoksulca yaşa: Orası bir padişah eder seni 195 Şarap iç, yıkansın, aydınlansın için; Bu dünya, öbür dünya silinip gitsin! Gel ömrün yele gitmeden tadına bak Cana can katan suyun, ıslak ateşisin |
Rubailer Ömer Hayyam |
10-21-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Rubailer Ömer Hayyam196 Kendiliğinden var olmuş sanma beni; Bu kanlı yola ben sokmadım kendimi; Bir gerçek varlık beni var etmiş olan; Yoksa kimdim ben, neredeydim, neydim ki 197 Dileğin Tanrı dileği değil ki senin; Muradına ermeyi nasıl beklersin? Doğru olan Tanrı' nın dilekleriyse Yanlış demek senin bütün dileklerin 198 Ehil insana canım feda olsun; Ayağı öpülse öperim onun Bir de git ehil olmayanla konuş: Cehennem ne imiş görmüş olursun 199 Evren kırıntısı bu güzelim yıldızlar Gelir giderler, dünyayı bezer dururlar; Göklerin eteğinde, toprağın koynunda Doğdukça doğacak daha neler neler var 200 Bir nakıştır varlığımız senin çizdiğin, Şaşılası neler nelerle bezediğin; Kendimi düzeltmek benim ne haddime: Beni potadan böyle döken sensin: 201 Her gün kalkıp meyhaneye gitmedeyim; Kalenderlerle boş sözler etmedeyim; Senden bir şey gizlenemez nasıl olsa: hoş gör de sana gönülden sesleneyim 202 Gökleri yarıp darma dağın ettiğin gün, Pırıl pırıl yıldızları kararttığın gün, Sen sorguya çekmeden ben soracağım sana: Ey Tanrı, hangi günahım için beni öldürdün? 203 Canların canı dost, gel etme, dinle beni Küsme Feleğe, değmez, yeme kendini; Çekil, otur gürültüsüz bir köşeye, Seyret bu hengamede olan biteni 204 Ne güzel gün! Hava ne sıcak, ne serin; Bir bulut, tozunu siliyor bahçenin; Bülbül coşmuş, sesleniyor sarı güle: Şarap iç şarap da yüzüne renk gelsin! 205 Bu yolun hoş bir yerinde durabilseydik; Ya da bu yolun ucunu görebilseydik: O umut da yok bu umut da; hiç değilse Otlar gibi kesilip yeniden sürebilseydik 206 Vefasız dünya diye yakınıp durma; Dünya elindeyken tadını çıkarsana! Herkese vefalı olsaydı dünya Sıra mı gelirdi senin yaşamana? 207 Dostlar, bir gün, sözleşip bir yerde birleşin; Oturup sofrasına dünya cennetinin; Saki doldururken kadehleri cömertçe, İçin bir kadeh de zavallı Hayyam için! 208 Daha nice büyük göreceksin kendini? Hep varlık yokluk mu düşündürecek seni? Şarap için şarap: Bu ölüm yolculuğunda Bulamazsın sarhoş uykulardan iyisini 209 Hayyam, günahım var diye tasalanma, Bunun için dertlere düşmek boşuna Günah olacak ki Tarı bağışlasın: Rahmet neye yarar günah olmayınca 210 Gün doğarken sabah horozları niçin Acı acı bağrışırlar, bilir misin? Tan yerini gösterip derler ki sana: Bir gecen geçti gidiyor; sen nerdesin? |
|