10-21-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Hıçkırık Kitap Özeti
Hıçkırık kitap Özeti
Binbaşı Kenan Eskişehir’de görev yapmaktadır ve rahatsızlığı nedeniyle üç ay izin alıp İstanbul’a gelmiştir Onun için İstanbul’un ve özellikle çocukluğunun geçtiği Çamlıca’nın önemi büyüktür Her gün genç yaşta kaybettiği sevgilisinin mezarına gitmektedir Günlerden bir gün, emeklilik yıllarını evinde sakin bir şekilde geçiren eski askerin dikkatini, bahçesinin önünden her sabah elinde bir tutam leylak, yanında kendisinden oldukça genç,uzun boylu bir hanımla geçen, otuz otuzbeş yaşlarında, uzun boylu, sarışın, üniformasının içerisinde endamla duran bir binbaşı çekmektedir Genelde yanındaki hanımla pek konuşmayan binbaşıyı, onun kardeşi olduğunu düşünmektedir Bu düşüncesini aralarındaki yaş farkı ve resmi ilişki de desteklemektedir Bir sabah yine binbaşının geçtiğini gören emekli yarbay, o gün yalnız olmasını da fırsat bilerek, O’nun sırrını çözmeye karar verir ve onu takibe koyulur Hemen arkasından yürümesine rağmen binbaşı O’nu farketmemektedir Binbaşı onu Karacaahmet Mezarlığı’na götürür Etrafı demir parmaklıklarla çevrili mezara girip, mezarın üzerinde duran leylakları tazelemesini izler Yavaş yavaş olayı çözmektedir ancak bu seferde bu mezarın içinde yatanın kim olduğunu merak etmeye başlar Dizleri üzerine çöküp, avuçlarıyla toprağı yoğuran, gözyaşlarıyla sulayan binbaşıya dokunabilecek kadar yaklaşır Samimi bir arkadaşıymış gibi ellerini kederli binbaşını omuzlarına koyar Binbaşı aniden elektrik çarpmışa döner ve kafasını yaşlı askere doğru çevirir Yaşlı adam O’na bir dost olduğunu ifade etmesine rağmen, kim olduğunu bilmediği bu adama şaşkın şaşkın bakmaya devam eder Ancak bu emekli yarbay, samimiyetine inandırmayı başarır ve el sıkışıp evin yolunu beraber tutarlar Binbaşıyı evine davet eder ancak binbaşı daha sonra eşi ile birlikte geleceğini söyler ve dediğinide yapar Zamanla dostlukları ilerler Birgün Binbaşı Kenan bu yaşlı dostunu evine davet eder ve altı aylık çocuğundan bahseder Bunu duyan yaşlı adam çok şaşırır Bu şaşkınlığı kızı diye düşündüğü kişinin eşi, mezarını hergün ziyaret ettiği kişininde çocukluğundan beri sevdiği kişi olduğunu öğrenince, O’nun hayatının gizemine karşı olan merakı büsbütün artar O’na haytını anlatmasını ister Binbaşı Kenan ise bir hafta sonra dört aylık izninin bittiğini ve gitmeden önce herşeyi ama herşeyi öğreneceğini söyler Ertesi hafta dostunu uğurlamaya gider Binbaşı Kenan dostuna bir paket vererek içinde hayatının sırrının yazdığını ve neden hayatına tek kelime ile “hıçkırık” dediğini anlattığını söyler ve trene biner Yaşlı adam heyecan içerisinde evine döner ve paketi açar Paketin içinden bir hatıra defteri ile, üzerinde bir gün öncesinin tarihi yazılmış olan bir mektup bulur Mektubun içinde, şu an çok bahtiyar olduğu ve O’nun için üzülmemesi yazılıdır Emekli yarbay sabaha kadar hatıra defterini büyük bir heyecan içinde okur…
Binbaşı Kenan’ın hatıra defterinde şunlar anlatılmaktadır:
Annesi öldüğünde henüz yedi yaşında bir çocuktur Babası Susamzade Safi Bey varlıklı bir tüccardır Annesinin hayatta olduğu dönemde araları çok iyi olan babasından, zamanla uzakalaşmaya başlar Birgün babası evlenmek istediğini küçük Kenan’a açar Kenan bunu istemese de kabul etmek zorunda kalır Yeni annesi Kenan’a ilk günlerde iyi davransa da sonradan gerçek yüzü ortaya çıkar Sürekli dayak yiyen Kenan’a ev zindan olmaya başlar Birgün okuluna gelen bir müfettiş Kenan’ın acı durumunu farkeder ve onun başına gelenlerin hepsini öğrenip durumu Muhip Azmi Bey ismindeki yardımsever bir dostuna bildirir Muhip Azmi Bey küçük Kenan ile konuşur ve O’nu evlat edinmeyi istediğini söyler Küçük Kenan kararsızdır Muhip Azmi Bey Kenan’ında sonradan üvey babası olduğunu öğrendiği Susanzade Safi Bey’le konuşur Aslında O da bunu istemektedir Küçük Kenan artık İstanbul yolcusudur Uzun bir yolculuktan sonra, Muhip Azmi Bey ve Kenan eve ulaşırlar Ev halkıyla tanışır ve evin tek çocuğu olan, kendisinden yaşça büyük Nalan ile hemen bahçeye, oyun oynamaya giderler Artık hayatı değişir, evin bir parçasıdır ve Nalan’dan hiçbir farkı yoktur Evde tek evlatlık olan Kenan değildir Otuz yaşlarına girmesine rağmen halen evlenmemiş olan Vesime de bu evde evlatlık olarak büyümüştür Bütün zamanını Nalan ile beraber geçiren Kenan için hayat artık, yaşamaya değer hale gelmiştir Nalan, yaşil iri gözlü, çelimsizliğine rağmen oldukça hareketli bir kızdır Okula gitmemesine rağmen, evde özel ders almaktadır Kenan da yaşı ilerledikce derslere başlar Bazı zamanlar bu iki çocuk, yakınlarda eski ama şirin bir kulübesi bulunan Şeyh Kudsi Efendi’nin yanına gider ve onun neyinden dökülen notaları büyük bir hayranlık içinde dinlerler Zamanla Kenan’ın içinde Nalan’a karşı normalden daha farklı ve daha şiddetli bazı duygular belirmeye başlar O’nu sevmektedir hem de ölürcesine! Bu sonuca, zaman zaman baş gösteren kıskançlığından ulaşmaktadır
Artık ikisi de büyümüştür ancak herşey yolunda gitmemektedir Nalan zatüre geçirir ve zayıf olan vücut direnci iyice zayıflar Kenan ortaokuldan mezun olur ve öz babası gibi subay olmak için Kuleli Askeri Lisesi’ne girer Günden güne Nalan’a karşı olan sevgisi büyür ve bu sevgiyle beraber kalbindeki yarada derinleşir Nalan’a karşı olan sevgiyi O’na açamaz ve O’da bu sevgiyi çocukluğuna verir ve ciddiye almaz Hatta yine bir bahar günü, herzamanki gibi, leylak hastası olan Nalan ile Kenan, leylakların arasında dolaşırken, Kenan yine kıskançlığını belli edince Nalan O’na şakayla karışık kendisini sevip sevmediğini sorar Bir an için öldüğünü zanneden Kenan, sevgisini itiraf edecek gücü kendisinde bulamaz ve inkar edip kardeş olduklarını söyler Zaman geçtikçe Nalan’ı hastalık pençesi altına almaktadır Bazen öksürmekten boğulacağını düşünürler Yine böyle bir günde Nalan yatağını kana bulamıştır Hemen aile dostları ve bir süredir de doktorları olan İlhami Bey’i çağırırlar Muayeneden sonra ilaçlar yazılır Bir kış Nalan yatağından kalkamadan böyle mutsuz bir şekilde akıp gider Ancak bahar gelipte leylaklar açtığı zaman, Nalan da ayağa kalkar Bütün eve bir cümbüş hakim kılar Kenan her haftasonunu Nalan ile geçirebilmek için iple çeker Yine böyle bir haftasonu, Nalan’ı herzamanki gibi leylakların arasında bulacağını düşünerek, O’na bir sürpriz yapmak ister O’na habersizce yaklaşıp leylak yağmuru içerisinde boğacaktır Ancak O’na yaklaşınca yalnız olmadığını anlar Yanında Doktor İlhami Bey vardır Doktor İlhami Bey O’na evlenme teklif etmektedir Kenan neye uğradığına şaşırır ama elinden de hiçbirşey gelmez Hemen Doktor İlhami Bey ve Nalan nişanlanırlar, bir süre sonrada düğünleri olur Kenan ise hem sevdiği kişinin evliliğine hem de O’nun kocasıyla birlikte başka bir eve taşınmasına üzülmektedir Bir süre sonra Nalan’nın bir de küçük kızı olur Nalan’ın isteğiyle kızının adını Kenan koyar Kenan aşkını çoktan açıklamıştır “Nalan’ın ağlattığını Handan güldürsün” der ve kızının ismini “Handan” kor Doktor İlhami Bey sık sık işi gereği seyahat eder ve bundan dolayı Nalan için en uygununun Çamlıca’daki baba evinde kalmasının olduğunu düşünür Nalan eve döndüğü gün bütün evde bir mutluluk rüzgarı eser Handan da büyür ve ele avuca sığmaz bir hale gelir “Ağabey” olarak çağırdığı Kenan’ın kucağından inmemektedir
|
|
|