10-21-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Vatan Yahut Silistre - Namık Kemal Kitap Özeti
Vatan Yahut Silistre - Namık KEMAL kitap özeti
Namık Kemal, 21 ARALIK 1840’ta Tekirdağ’da doğdu Müneccimbaşı Mustafa Asım ile Fatma Zehra Hanım’ın oğludur Sekiz yaşındayken annesinin ölümü üzerine dedesi Abdüllatif Paşa’nın yanına alındı Bir yıl İstanbul’da Beyazıt ve Valide rüştiyelerinde okudu (1849) Rumeli ve Anadolu’nun çeşitli merkezlerinde görevler alan dedesiyle birlikte dolaşır Kars’ta bulundukları yıllar (1851-1854) müderris ve şair Seyyit Mehmet Hamit Efendi tarafından yetiştirildi Bir yıl sonra İstanbul’a döndü Burada Arapça ve Farsça öğrenimi gördü Bir süre sonra kaymakamlık görevi verilen dedesiyle birlikte Sofya’ya gitti (15 Mayıs 1855) Sofya’da geçirdiği iki yıl Namık Kemal’e yeni öğrenim olanakları kazandırmış, Fransızca’ya ve ilk şiir denemelerine bu şehirde başlamıştır 1857’de İstanbul’a gelen Namık Kemal bir süre sonra Tercüme Odası’na girdi ve hem edebiyat, hem düşün adamı kişiliğinin oluşması yolunda kendisine çok şey kazandıran bir ortam içinde yetişme olanakları buldu, Fransızcasını ilerletti
Öte yandan dönemin düşün ve sanat adamlarının toplantılarına katılmaya başlamış, aralarında Leskofça’lı Galip, Hersekli Arif Hikmet, Şeyh Osman Şems gibi ünlü şairlerinde bulunduğu Encümen-i Şûra çevresindeki kişilerle tanışmıştı Şinasi ile yakınlık kurması ona 1862’den itibaren Tasvir-i Efkâr’da yazma olanağı sağladı Adı dönemin reformcu olarak bilinen aydınları arasında duyulmaya başladı
“Yeni Osmanlılar” adlı gizli örgütün İstanbul’daki ilk toplantısına katıldığı zaman (Haziran 1865) Namık Kemal 25 yaşında bir gençti Tasfir-i Efkar ve Ali Suavi’nin çıkardığı Muhbir (1866) gazetelerinde, “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”nin gizli toplantılarında alınan kararlar doğrultusunda yapılan yayın, özellikle Ali Suavi’nin “Millet Meclisi Usulü”nden söz açan yazısı Bab-I Ali’yi baskıya yöneltti Çok geçmeden gazete kapatıldı Namık Kemal Erzurum vali muavinliğine atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı Bu evrede Padişah Abdülaziz’e karşı olanlardan Mısırlı Hidiv ailesinden Prens Mustafa Fazıl Paşa, Namık Kemal ve Ziya Paşayı Paris’e çağırdı Bu çağrı üzerine Namık Kemal ve Ziya Paşa Paris’e kaçtılar (17 Mayıs 1867) Bir süre sonra orada toplanan dokuz ihtilalci, Paşanın başkanlığında “Yeni Osmanlılar Cemiyeti”nin ilk yönetim kurulunu meydana getirdiler
Paris’te uzun süre sürekli olarak Muhbir (31 Ağustos) gazetesine yazıyor, bir yandan da felsefe, edebiyat, hukuk, toplum bilim alanlarında kendisini eğitmeye, dönemin bilim adamlarıyla tanışarak onlardan yararlanmaya çalışıyordu Bir süre sonra Ali Suavi ile görüş ayrılığına düşünce Ziya Paşa ile birlikte Londra’ya geçen Namık Kemal, orada çıkardıkları Hürriyet gazetesinde (29 Haziran 1868) yazmaya başladı Bu gazetedeki yazıları 64 sayıya kadar sürdü
Namık Kemal’in İstanbul’a döndükten sonra uzun süre Sadrazam Ali Paşanın ölümüne kadar (7 Eylül 1871) sustuğu söylenebilir Sadrazamın ölümünden sonra, önce birkaç arkadaşıyla birlikte “İstikbal” adlı bir gazete çıkarmak istediyse de hükümet izin vermeyince “Hadika” gazetesinde ve Teodar Kasap’ın yayımladığı Türkçe ilk güldürü dergisi olarak bilinen Diyojen’de yazmaya başladı Bu derginin de kapatılması üzerine arkadaşlarıyla Aleksan Sarrafyan adlı Ermeni’nin sahibi olduğu “İbret” gazetesini kiraladılar Ne var ki, 13 Haziran 1872’de başlayan bu yayın, 9 Temmuz 1872 günü hükümetçe yasaklandı Namık Kemal de Gelibolu mutasarrıflığına atanarak İstanbul’dan uzaklaştırıldı Kısa süre sonra görevinden azledilerek dönüşü serbest bırakıldı (25 Aralık 1872) Bu tarihten sonra bazı yazılarından seçmeleri “Evrak-ı Perişan” adlı kitapta toplayıp yayınlama isteğine ise izin verilmedi
V Murat’ın tahta getirlemesinden hemen sonra çıkarılan af sonucu öteki sürgünlerle birlikte İstanbul’a dönen (7 Haziran 1876) Namık Kemal’e Şura-yı Devlette ve Kanun-i Esasiyi hazırlayacak kurulda görev verilde
Bu arada V Murat’ın sinir hastalığı artmış, Mithat Paşa ve arkadaşları Şehzade II Abdülhamit’i (Meşrutiyetin ilanına engel olmayacağı üzerine söz alarak) tahta çıkardılar (31 Ağustos 1876) Çok geçmeden, II Abdülhamit Mebuslar Meclisi açıldığı gün Sadrazam Mithat Paşa ile Devlet Şurası üyesi Namık Kemal’i tutuklamaktan çekinmedi Namık Kemal maaşı ödenmek koşuluyla Midilli adasına sürgün edildi (1877) İki yıl sonra (Avrupa’ya kaçması ihtimali göz önünde tutularak) bâlâ rütbesiyle mutasarrıflık verildi
Beş yıl süren (1879-1884) Midilli’deki yaşamında Namık Kemal’in kendisini tamamen Osmanlı Tarihi’ni yazmaya verdiği söylenebilir Ama ne var ki, beş yıllık emeğine konan yasak onu çok sarstı Ölümünden az önce Midilli’den Rodos’a (1884), oradan da Sakız’a (1888) atanmıştı Manevi güçsüzlüğü arttıkça, yakalandığı zatürreye karşı koyma gücünü bulamadı Kısa süren hastalık sonucu öldü Ölümden sonra naşı Bolayır’a Tevfik Fikret’in çizdiği mezara taşındı DÜNYA GÖRÜŞÜ :
Daha Avrupa’ya kaçmadan önce Tasvir-i Efkar gazetesinin yönetiminden tek başına sorumlu olmak Namık Kemal’i çeşitli toplumsal sorunlara eğilmek zorunda bırakmıştı İlk bilgilenme evresinin bu çok sınırlı olanakları içinde gittiği Fransa’da felsede, edebiyat, toplum bilim, hukuk ve ekonomi öğrenmeye çalıştı Emil Acollas’ın derslerinde Thomas Hobbes (1566-1674), John Lock (1634-1704), Jean – Jack Rousseau (1712 – 78) gibi 1789 Fransız Devrimi’nin kuramcıları sayılan düşün adamlarının öğretilerini izledi Aydınlanma felsefesinin ilkelerini tanıma olanağı buldu Fransa’ya gittiği zaman XIX yy ikinci yarısına damgasını basan bu olayları kimi yazılarında ancak güncel yorumlarla değerlendirebilen Namık Kemal’in sosyalist düşünce adamlarının öğretilerinden yoksun bulunduğunu söyleyebiliriz Rousseau’nun “Doğal Haklar” ve “Toplumsal Sözleşme” haklarına ilişkin düşüncelerini “şeriat” ilkeleriyle uzlaştırmaya çalışmış, Hürriyet gazetesinde yayımladığı makalelerinde özgürlük, eşitlik, bireyin hakları ve görevleri, devletin egemenlik hakkı, meşrutiyet gibi sorunlara değinmiştir Dine dayalı meşrutiyet yönetimi istediklerini belirten Namık Kemal, Osmanlı devleti’nin dayandığı dinsel ilkeler ve kurumlar bozulacak olursa devletin varlığının tehlikeye düşeceğini ifade ederek yakın arkadaşı Kânipaşazade Sezai Bey’in Paris’te yayımladığı kitabı, (Hukuk-u Umumiye) yasaların kökenini laik ve toplumsal esaslara bağladığı gerekçesiyle eleştirir Geleneksel kurumlara güvence vermeye çalıştıktan sonra meclislerin, kuruluşların işleyişleri, yetki ve sorumlulukları üzerinde durur Özellikle batı uygarlığının gösterdiği gelişmelerin altını çizerek, bilimsel kurumların uygulama alanına girmesinden sonraki ilerlemeleri anlatmaktadır Fabrika, şirket ve Müslüman Bankası gibi kuruluşların olmadığından yakınmaktadır Namık Kemal’in değişik evrelerde, “ıslahatçılıktan devrimciliğe kadar” uzanan çizgilerde değişik kimlikler gösterdiğidir
|
|
|