|  | Divan Edebiyatı İle İlgili Bilgiler |  | 
|  10-21-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Divan Edebiyatı İle İlgili BilgilerDivan Edebiyatı ile ilgili bilgiler Divan edebiyatı, Türklerin İslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır  Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında gelişmiştir  Bu etki, Arapça ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir  Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır  İslâm dininin benimsenmesinden sonra,Kuran’ın Arapça olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı  İranlılar 9  yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar  İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir  Öte yandan Anadolu'da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapça ve Farsça’yı kullandılar  Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı  Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapça ve Farsça yazmaya başladılar  Osmanlı Devleti döneminde Arapça ve Farsça'nın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir  Divan Edebiyatı'nda nazım birimi Nazım sözlük anlamıyla "sıra", "düzen" demektir  Ama Divan edebiyatında nazım dendiğinde şiir anlaşılır  Divan edebiyatı, daha çok şiir türünde örnekler içerir ve düzyazı ürünler azdır  Divan şiiri, kurallarını Arap ve İran edebiyatından alan aruz ölçüsüyle yazılmıştır  Bunun yanında Nedim ve Şeyh Galip gibi bazı şairlerde hece ölçüsüyle yazılmış şiirlere de rastlamak mümkündür  Divan şiirinde daha çok Kur'an, Muhammed'in sözleri olan hadisler, peygamber ve kutsal kişilere ilişkin öyküler, tasavvufun ortaya attığı sorular, ünlü bir İran efsanesini konu alan Şehname gibi konular işlenmiştir  Bu şiirlerde Türk kültürüne ilişkin ögelerden de yararlanılmıştır  Divan şairi bu konuları, aruz ölçüleri içinde ve çok yaygın biçimiyle beyitlerle yazmıştır  Tek satırdan oluşan dize ya da mısra, genelde şiirin en küçük birimidir  Divan şiirinde ise en küçük birim beyitten, yani iki mısradan oluşur  Sözcük olarak beyit “ev” anlamına gelir  Mısra' ise, çift kanatlı bir kapının kanatlarından her birine verilen addır  Aruz ölçüsünde açık ve kapalı heceler çeşitli kalıplarda, kendilerine özgü bir düzen içinde sıralanır  Şairler eserlerini yazarken seçtikleri kalıba mutlaka uymak zorundadır  Aruz, esas olarak hecelerin uzunluğu ve kısalığı temeline dayanan bir şiir ölçüsüdür  İlk kez Arap dilcisi Fatih Erduran tarafından kullanılmıştır  Türklerin İslamiyet’i kabul etmelerinden sonra medrese kültürü ile yetişen şairlerin Farsça’yı edebiyat dili olarak benimsemeleri, aruzun Türk edebiyatına da girmesini sağlamıştır  Aruz ölçüsü nazım şekillerine göre değişik kalıplarda kullanılır  Örneğin Rubâi nazım şekli ahreb ve ahrem adı verilen belli aruz kalıplarıyla yazılabilir  Rubai'de mısralar; a+a+b+a şeklinde kafiyelidir  Divan Şiiri'nin nazım biçimleri Ölçülü ve kafiyeli söz ya da yazıya "manzum" ya da "manzume" denir  Şiirde mısra' sayısı, dörtlük sayısı, sıralanış düzeni, kafiye yapısı gibi dış özelliklerin tümü, nazım biçimini oluşturur  Divan şiirinde pek çok nazım biçimi vardır, ama bazıları daha yaygın olarak kullanılmıştır  | 
|   | 
|  | 
|  | Divan Edebiyatı İle İlgili Bilgiler |  | 
|  10-21-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Divan Edebiyatı İle İlgili BilgilerDivan Şiiri'nin konuları ve özellikleri Aşk teması,divan şiirinin merkezini oluşturur  Divan edebiyatı eserlerinde aşk-aşık-maşuk kalıbı her daim bulunur  Aşk uzlaşımsaldır; yani temel özellikleri hiç değişmez  Mesela bütün aşklar tek yanlıdır, aşık hep sever, acı çeker, hiçbir karşılık görmez, her zaman ondan ayrı kalışını dile getirir; ayrıca rakipleri de vardır  Bu yüzden hep kıskançlık içinde kıvranır durur  Sevgili ise hemen her zaman aşığa ilgisiz davranır, onu tanımazlıktan gelir  Sevgili (maşuk) hep bir sultan, efendi, sahip kimliğinde gösterilir  Sevgili şah, aşık ise kuldur  Aşık için en tehlikeli durum, sevgilinin eziyet ve cefa çektirmekten vazgeçmesidir  Divan şiirinde betimlenen sevgili tipi de tektir ve değişmez  Bütün divan şairleri farklı çağrışımlara yol açabilecek mazmunlar kullansalar da, gerçekte tek bir tip sevgili imajı çizerler  Bu geleneksel sevgili tipinin boyu servi gibi uzun, beli ince, saçları uzun ve siyah, yanakları gül kırmızısı, gözleri siyah, bakışları kılıç gibi keskin, ok gibi yaralayıcıdır  Başka bir özelliği de hep genç oluşudur  Böyle betimlenen sevgilinin aşığının (yani şairin) gözyaşı Nil ya da Fırat ırmakları gibi akar  Divan şiirinde bütün şairlerin kullandığı bu tür benzetmelere “mazmun” denir  Bu mazmunları yerli yerinde ve başarılı bir biçimde kullananlar başarılı şair sayılırdı  Divan şiirinde aşk 2 türlü işlenmiştir  Dünyevi aşk ve ilahi aşk  Aşk konusu ozanın dünya görüşüne koşut olarak anlam kazanırdı  (ilahi aşk) Tasavvuf yoluna giren ozan için amaç mutlak güzellik olan tanrıya kavuşmaktır  Bu da ancak maddeden sıyrılıp benliği yitirmek ve aşk (dervişlik) yoluna girmekle olur  İlahi aşk; maddi aşkla başlar: dünya üstündeki bir güzele aşık olan ozan, dünyanın güzelliklerine aşık olan ozan, bu durumu soyutlama yoluyla ilahi aşka dönüştürür ve Tanrı’nın benliğine kavuşmaya çalışır; Tanrı’da kendi benliğini eritme anlamına gelen “fenafillah” aşamasına erişince de gerçek mutluluğu bulur  Ama bu aşama ölümden sonra gerçekleşebilecektir  Divan şiirinde sevgilinin, erkek kimliğinde görülmesi, doğrudan doğruya tasavvuftan kaynaklanır  Yunan düşünürü Platon’a kadar uzanan bu yaklaşımda, en saf ve en gerçek aşk önemlidir; tensel zevkler, cinsellik söz konusu edilemez  Tensel zevkler ancak neslin devamı sağlanması açısından kadınlara duyulan aşklarda söz konusu olabilir  Bu nedenle Tanrı’nın gerçek güzelliğinin yansıdığı, gerçek aşk kaynağı genç erkekler, ilahi aşkın nesnesi olmuştur  (dünyevi aşk) Aşk konusu, yaşama bağlı ozanlar tarafından da dindışı bir anlayışla ele alınmış ve işlenmiştir  Yaşamdaki güzellikler ve güzelliğiyle simgeleşen kadın, divan şiirinde önemli yer tutar  Dünya nimetlerine bağlı divan edebiyatı ozanları, bu nimetlerden zevk alarak yararlanmasını bilmişlerdir  Söz konusu ozanlar için kadın tapılacak biridir: güzelliğiyle büyüler, zaman zaman ilgi gösterip zaman zaman rakipleriyle gönül eğlendirerek ağşığını üzer  Aşık sürekli bir üzüntü içinde kıvranıp durur, daha doğrusu platonik aşkın girdabında boğulacak gibi olur  Divan şirinde yaygın işlenen konulardan biri de doğadır  Ama doğa, şairin hünerini göstermesi için bir araçtır  Çünkü şair, doğayı kendisinin gördüğü gibi değil, önceki usta şairlerin gözüyle yansıtır  Doğa, daha çok kasidelerin ve mesnevilerin konusu olmuştur  Bahar ve kış mevsimleri o kadar çok işlenmiştir ki, bu iki mevsimi anlatan şiirlere ayrı adlar bile verilmiştir  Baharı anlatan şiirlere bahariye, kışı anlatanlara da şitaiye denmiştir  Bahar, şair için sevinç kaynağıdır  Bahar için yapılan benzetmelerden biri sultandır  Örneğin bahar sultanı ordusunu toplar, kış sultanına hücum ederek onu yener  Bâkî'nin "Bahar Kasidesi", en güzel bahariye örneğidir  Bahar betimlenirken gül, bülbül, lâle, sümbül, çimen gibi sözcüklere sıkça başvurulmuştur  Divan şairine göre bahar, yaşam ve canlılığın kaynağıdır  Kış ise can sıkıcı ve bunaltıcıdır; zalim bir padişaha benzetilir  Divan şiirinde, işlendiği biçimiyle doğa belli öğelerle sınırlı kalmıştı  Örneğin orman, dağ, ova, rüzgâr, yağmur gibi öğeler Divan şiirinde hemen hiç kullanılmamıştır  Divan şiirinde kayıklar vardır, ama deniz yoktur  Divan şiirinde bilinçli olarak yapay bir dünya yaratılmıştır  Divan Şiiri'nde söz sanatları Divan şairinin başarılı olabilmesi için dilin inceliklerini bilmesi gerekirdi  Şairin söz sanatlarındaki ustalığı şiirinin değerini arttırırdı  Bu nedenle şairler, hüsn-i ta'lil ve teşbih sanatına sıkça başvurmuşlardır  Hüsn-i ta'lil, nedeni bilinen bir olayı, daha güzel biçimde açıklama ve anlamlandırma sanatıdır  Benzetme de denen teşbih ise, bir durumu, bir oluşu, bir varlığı daha güzel bir duruma, bir oluşa, bir varlığa benzetmektir  Divan şairi için benzetilenler, daha doğrusu neyin neye benzetileceği belliydi ve kalıplaşmıştı  Bu amaçla hazırlanmış listeler bile vardı  Ama asıl yenilik hüsn-i ta'lil sanatıyla ortaya koyulurdu  Böylece şair bir sözcüğe ya da deyime, kullandığı dili iyi bilmesi oranında artan anlamlar yüklenmiş oluyordu    Divan Edebiyatında Nesir Divan edebiyatında üç tür düzyazı biçimi vardır  Yalın düzyazı, süslü düzyazı ve orta düzyazı  Yalın düzyazıda halkın konuştuğu dil kullanılmış, halk kitapları, halk öyküleri, Kur’an tefsirleri, hadis açıklamaları bu türde yazılmıştır  Süslü düzyazıda hüner ve marifet göstermek amaçlanmıştır  Bu türe genellikle medrese öğrenimi görmüş, Osmanlıca’yı iyi bilen yazarlar yönelmiştir  Çok uzun cümlelerin, bol söz ve anlam oyunlarının göze çarptığı bu türün en belirgin örneklerini Veysi ve Nergisi vermiştir  Süslü düzyazıda çok ürün verilmiş bir alan da tezkire’dir  Bu türün ilk klasik örneğini, 16  yüzyılda Aşık Çelebi yazmış ve tezkire geleneği 19  yüzyılda Fatih Efendi’ye değin sürmüştür  Orta düzyazı ise, divan edebiyatının hemen hemen bütün klasik yazarlarının yazdığı bir türdür  Belirgin özellikleri, söz ve anlam oyunlarından, hüner ve marifet göstermekten kaçınılmış ve içeriğin ön planda tutulmuş olmasıdır  Özellikle tarih, gezi, coğrafya ve din kitapları bu türde yazıldı  Divan Edebiyatı'nın tarihsel gelişimi    Divan edebiyatının ilk örnekleri 13  yüzyılda ortaya çıktı  Bu edebiyatın ilk ürünlerini veren Mevlana Celaleddin Rumi bütün yapıtlarını Farsça yazdı  Aynı yüzyılın bir başka büyük şairi Hoca Dehhani'ydi  Horasan'dan gelip Konya'ya yerleşen Dehhani, özellikle İranlı şair Firdevsi’nin etkisinde şiirler kaleme aldı  14  yüzyılda Konya, Niğde, Kastamonu, Sinop, Sivas, Kırşehir, İznik, Bursa gibi kültür merkezlerinde şairler ve yazarlar Divan edebiyatının yeni örneklerini verdiler  Bunların çoğu kahramanlık hikâyeleri, öğretici, eğitici ve dinsel yapıtlardı  Bu arada İran edebiyatının konuları da Türk edebiyatına girmeye başladı  Mesud bin Ahmed ile yeğeni İzzeddin'in 1350'de yazdıkları Süheyl ü Nevbahar, Şeyhoğlu Mustafa'nın 1387'de yazdığı Hurşidname, Süleyman Çelebi'nin (1351-1422) Vesiletü'n-Necât başlığını taşımakla birlikte Mevlid adıyla bilinen ünlü yapıtı, İran edebiyatının etkisiyle yazılmıştır  Divan edebiyatı, özellikle şiir alanında en parlak dönemini 16  yüzyılda yaşadı  Bâkî ve Fuzuli Divan şiirinin en iyi örneklerini verdiler  17  yüzyıla girildiğinde Divan edebiyatının ulaştığı düzey, İran edebiyatınınkinden geri değildi  Divan şairleri, şiirlerinde fahriye denen ve kendilerini övdükleri bölümlerde şiir ustalığının doruğuna çıkmışlardı  Öğretici şiirleriyle tanınan Nabi ve bir yergi ustası olan Nef'i bu yüzyılın ünlü şairleriydi Divan edebiyatı, en özgün şairlerinden olan Nedim’in ve Şeyh Galib'in ardından, 18  yüzyılda bir duraklama dönemine girdi  Daha sonraki şairler özellikle bu iki şairi taklit ettiler ve özgün yapıtlar ortaya koyamadılar  19  yüzyılda Divan edebiyatı artık gözden düşmüş ve eleştiri konusu olmuştu  İlk eleştiriyi getiren Namık Kemal'di  Tanzimat'la birlikte Türk edebiyatında Batı etkisinde yeni biçimler, konular denenmeye başlandı  Divan edebiyatı böylece önemini yitirmekle birilikte, Tevfik Fikret, Mehmet Âkif Ersoy ve Yahya Kemal Beyatlı, Türk edebiyatının aruz ölçüsüyle son şiirlerini yazdılar, denilirse de zamanımızda da bu vezni kullanabilen şâirler vardır Arûzun az kullanılıyor olması, zorluğundandır  Yoksa başka ölçülerle veya ölçüsüz yazılan şiirlerdeki lirizm ve âhenk âruzla yazılan şiirlerin yerini tutamaz | 
|   | 
|  | 
|  | Divan Edebiyatı İle İlgili Bilgiler |  | 
|  10-21-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Divan Edebiyatı İle İlgili BilgilerDivan Edebiyatının Genel Özellikleri Divan edebiyatı Türklerin İslâm dinini benimsemesinden sonra ortaya çıkan yazılı edebiyattır  Arap ve Fars edebiyatının etkisi altında gelişmiştir  Bu etki, Arapca ve Farsça sözcüklerin Türkçe’ye girmesinin yanı sıra, bu dillerin anlatım biçimlerinin benimsenmesiyle de kendini gösterir  Bu edebiyata Divan edebiyatı denmesinin nedeni, şâirlerin şiirlerini divan denen el yazması kitaplarda toplamış olmalarıdır  İslâm dininin benimsenmesinden sonra, Kur’an’ın Arapca olmasından dolayı pek çok toplumun kültür dili değişime uğradı  İranlılar 9  yüzyılda edebiyat ürünlerini, Yeni Farsça diye adlandırılan bir dille vermeye başladılar  İran edebiyatının bu ürünlerinden Türk edebiyatı büyük ölçüde etkilenmiştir  Öte yandan Anadolu’da kurulan Türk devletleri, resmi yazışma dili olarak Arapca ve Farsça’yı kullandılar  Bu durum edebiyat dilinin değişmesine de yol açtı  Özellikle saray çevresindeki şairler ve yazarlar, yapıtlarını Arapca ve Farsça yazmaya başladılar  Osmanlı Devleti döneminde Arapca ve Farsça‘nın yoğun etkisinde kalmış olan Osmanlıca dili divan edebiyatında kullanılan ana dildir  1  Nazım birimi genellikle beyittir ve cümle beyitte tamamlanır  Beyit, cümleye egemendir  2  Nazım ölçüsü “aruz“dur  3  Dili Arapca, Farsça, Türkçe karışımı olan Osmanlıca”dır  4  Şiirlerde tam ve zengin uyak kullanılmıştır  5  Şiirlerin konuyu içeren başlıkları olmadığı için nazım biçimlerine göre adlandırılmışlardır  6  Klişe bir edebiyattır  Duygu ve düşünceler değişmez sözlerle (Mazmun) anlatılır  7  Anlatılan şey değil, anlatış biçimi ön plandadır  8  Soyut bir edebiyattır  İnsan ve doğa gerçekte olduğundan farklı ele alınmıştır  9  Aydın zümrenin edebiyatıdır  Medrese kültürü hakimdir  Genellikle saraya ve çevresine seslenir  10  Sanatlara bolca yer verilmiş, sanat yapmak amaç durumuna gelmiştir  11  Ulusal bir edebiyat olmayıp dinin etkisiyle şekillenmiştir  Arap ve İran edebiyatının etkisi çok fazladır  12  Şiirde daha çok aşk, sevgili, içki, din ve kadercilik gibi konular işlenmiştir  13  Nazım ön planda tutulmuş, nesre pek az yer verilmiştir  14  Nesir alanında tezkireler (edebiyat tarihi görevini gören biyografik eser), münşeatlar (mektuplar), tarihler, dini metinler ve nasihatnamelere de rastlanmaktadır  Bunlarda da sanat yapma amacı ön plandadır  15  13  yüzyılda gelişmeye başlamış 16  ve 17  yüzyıllarda en olgun dönemini yaşamış, 19  yüzyılın sonlarına kadar sürmüştür  | 
|   | 
|  | 
|  |