Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Edebiyat / Dil Bilgisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ana, türkçedir, türklerin, yurdu

Türklerin Ana Yurdu Türkçedir

Eski 10-21-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Türklerin Ana Yurdu Türkçedir




Türklerin Ana Yurdu Türkçedir

Prof Dr Günay Karaağaç

"Ana dili" (native/national language, mother tongue) sözü, bir benzetmenin ötesinde, gerçek

bir "ana", gerçek bir "ilk" oluşu ifade etmektedir: "Pek çok dil öğrenilebilir veya sonradan

edinilebilir; fakat yalnızca bir tanesi, bebeklikten bir dil topluluğunun üyesi olana kadar

geçilen yol ve geçirilen zaman içinde, doğrudan doğruya yaşanarak, denemesi yapılarak

öğrenilebilir

Öğrenilen yabancı dile veya edinilmiş dile tezat oluşturan millî dil (denenmiş dil ) kavramı,

tabiî bir olguya bağlıdır ve bu, her bireyin hayatında yalnız bir kez yaşanır" Nesnelerin

adlarını kendisini merkez yaparak, yani varlığı kendisi etrafında kavramlaştırarak öğrenmeğe

başlayan bebek ve çocuklar, zamanla, nesnelerin ve nesne adlarının arasındaki ilişkileri

sezmeğe, benzerliklere ve benzemezliklere dayanarak birleştirmeler ve ayırmalar yapmağa

başlar: "Fakat dikkat edilirse, her sentez, aynı zamanda bir analizdir Çünkü sentez birliğe

doğru gidiştir, ancak birlik ve bütünlükten tekrar unsurlara doğru bir iniş vardır ki, o da

analizdir Şu halde, sentez ve analiz, tahlil ve terkip birbirinin zıddı gibi görünmesine rağmen,

aslında birbirinin tamamlayıcısı olan iki işlemdir"

İşte bu noktadan itibaren, sosyal bir yapı olan insan dilinin, kavramlık dilin ses, kısacası ana

dilinin seslerini çıkaracağı organlarının yapısı oluşmağa, ana dilinin yapı ve anlam örgüsü

kurulmağa başlar Artık çocuk, kendisi-varlık ilişkisini, her öğrendiği yeni bilgiyi, bu ilk

öğrenmeleriyle ilişkilendirerek gerçekleştirecektir Didier Erasmus'un "Bende, benden

gelmeyen hiçbir şey yoktur" diye özlü bir şekilde ifade ettiği gibi, insanın varlığı algılayıp

onları kavramlaştırmasında, eski bilgiler, hep işin içindedir: "Öğrenenin diğer önemli bir

özelliği, yeni bir öğrenmeye başlarken beraberinde getirdiği eski öğrenmelerdir Yetişkin

kişiler hiçbir yeni öğrenmeye sıfırdan başlamazlar" Bu yüzden, "yeni bilgilerin eski bilgiler

yüzünden zor edinilmesi veya eski bilgilerin yeni bilgiler yüzünden zor hatırlanması" , yani

bilgi bulanıklığı (interference) durumu, öğrenme psikolojisinin önemli konularındandır Bu

yapısıyla ana dili, bilgisayarların ilk ve temel çalışma programlarına benzemektedir; her yeni

program, kesinlikle, bu ilk programla ilişkilendirilecektir Ana dili dediğimiz insan zihninin

bu ilk programının önemi de burada başlamaktadır Kişinin ana dili edinimindeki her yanlışlık

veya eksiklik, yeni öğrenmelerde, yeni ilişkilendirmelerde katlanarak artacaktır Kişinin

sağlam ve zengin bir ana dili anlam örgüsüne sahip olması ise, yeni öğrenmelerinde işini

kolaylaştıracaktır Bu programın yaratıcıları, ana-baba ve çevredir: "Dil özellikleri biyolojik

varlıktan tevarüs edilmez Çocuk doğduğunda ağlar, mırıldanır; fakat belirli bir dili

öğrenmesi, bütünüyle çevreye bağlıdır Bebek, bulunmuş veya evlat edinilmiş gibi, çevresinin

dilini öğrenir, çevresindekiler gibi konuşur İnsanoğlunun ilk öğrendiği dil, onun millî dilidir

ve kendisi de bu dilin milîi konuşucusudur"

Bebeğin veya yetişkinin hayatındaki çeşitli ihtiyaçlar, onları, bu ana dilleri dışındaki başka

dilleri de öğrenmeye götürebilir: "Bir çocuk, göç, çok uluslu evlilik, vb sebeplerle bir başka

dili edinmek zorunda kalabilir Bu ikinci dil, onun için bir edinilmiş dil (adopted language)

veya bir yabancı dil (foreign language) ve kendisi de, bu ikinci dilin yabancı konuşucusu

(foreign speaker) olur" Çağımız insanının hayatında, kendi deney ve yaşantısıyla elde ettiği

bilgilerin oranının, başka zaman, mekan ve kişilerden edindiği bilgilerin yanında günden güne

azalmasının bir sonucu olarak, edinilmiş diller, büyük önem kazanmaktadır

2

Çağımız insanı, ihtiyacını duyduğu bilgi hangi dilde saklanmışsa, o dile koşarak, onu

öğrenmektedir Edinilme dil veya daha yaygın adıyla yabancı dil öğrenmekteki insan

ihtiyaçları, tıpkı ana dili gibi, insan-insan (konuşma) ve insan-varlık (öğrenme) haberleşmeleri

sırasında ortaya çıkar; yani insan, bir yabancı dili, ya ana dili kendisininkinden farklı olan

kişilerle konuşmak ya da onların dillerinde taşınan bilgileri edinmek ve kendi ana diline

aktarmak için öğrenir Aslında, konuşma ve öğrenme, ana dilinin de edinilen yabancı dilin de

başlıca iki görevidir ve üçüncüsü de yoktur Durum böyle olmasına rağmen, bir yabancıyla

konuşma veya bir bilgiye ulaşma ihtiyacı doğmamasına rağmen, ana dili dışında bir veya

birkaç yabancı dili öğrenmeye veya öğretmeye kalkışmalarla da karşılaşırız Bu ise, bütünüyle

dil dışı bir konudur; dinî, siyasî, ekonomik, vb alanlarda üstün oldukları düşünülen halkların

dillerine karşı, başka halklar tarafından duyulan özentiden ibarettir

İnsan beyninin işleyiş düzen ve düzeneğini oluşturan, ana dili eğitimidir İnsanın hayvan

varlığı veya fizik yapısı dünyanın herhangi bir yerinde yaşarken, insan varlığı ve millî kimliği,

ancak ana dilinde yaşayabilir Bu yüzden, "Ana yurdumuz ana dilimizdir" demek hiç de yanlış

olmaz: "İngilizceyi çocukluğumuzda yaşayıp öğrenir ve ana-babalarımızın bir armağanı

olarak severiz; fakat aynı zamanda içinde İngiliz ruhu kazançlarının yatırımının yapıldığı ilgi

çekici bir kültür serveti veya sermayesi olarak değerlendiririz Tabiî tercihlerimiz, evimizde

konuşulan diyalekttir; objektif hükmümüz yazı dili tarafındadır Bir dizi başarılı gençlik

kaçamağı bulunan geçmişimize merakla bakarız; yetişkinlikteki başarılarımızdan dolayı,

sonraları kendimizle gurur duyarız Öyleyse millî duygu, millî dile bağlıdır ve aşkla gurur

arasında bir sarkaç gibi sallanır Millî dilimize verdiğimiz değer, millî gururumuzdur Bu

bizim zarara uğramamış, azalmamış, bölünmemiş bütün millî gururumuzdur ve yalnızca dil

üzerinde yoğunlaşmaktadır"

Görüldüğü gibi, insanın beden varlığı dünyanın herhangi bir yerinde veya her yerinde

yaşayabilirken, onun "insan" varlığı, ancak ana yurdu olan ana dilinde yaşayabilmektedir

Tarih, bize, ana dillerinde yaşayan toplulukların dünyanın herhangi bir yerini kolayca yurt

haline getirebildiklerini, ana dillerini kaybedenlerin kendilerini kaybettiklerini öğretmektedir

Yine tarih, başka yurtları "yurt" haline getirebilen fatihlerin yiğitlik hikayeleriyle doludur

Yalnız, bir coğrafyayı "yurt tutuş", bir şarta bağlıdır O da, fatihlerin, belirleyici kültürün

temsilcilerinin, yani üst katman dilini konuşanların, bu yeni yurtlarına kadınlarını, yani

"analar"'ı da yanlarında götürmeleridir Bu şart gerçekleştirilmezse, fatihler, işgal ettikleri

topraklarda kaybolurlar "Alt katman dili hayatta kalıp üst katman dili unutulabilir Eğer

fatihler çok sayıda değilse, özellikle de yanlarında kadınlarını getirmemişlerse, bu sonuç hep

mümkündür" Türklerin de insan varlıklarının veya Türk kimliklerinin ancak Türkçede

yaşayabildiği açıktır; kısacası, Türklerin ana yurdu Türkçedir Ana yurdumuz Türkçeyi,

bilinen zaman ve mekan boyutları içinde gezersek, acaba nelerle karşılaşırız?

Takip edebildiğimiz tarihi seyri içinde Türkçe, komşularına, en az onlardan aldığı kadarını

vermiştir; yani Türkler, teknoloji başta olmak üzere, pek çok bilim dalından bilgilerin, çeşitli

yaşayış tarzlarının, kültür faaliyetlerinin ve modaların ithal edildiği son yüzyıla kadar,

komşularına, onlardan öğrendiklerinden fazlasını öğretmişlerdir Hattâ İslavlar, Macarlar,

Rumlar ve Farslarla ilişkileri söz konusu olduğunda, bu bilgi alış verişinde Türkler'in

komşularına öğrettiklerinin, onlardan öğrendiklerinden epeyce ağır bastığını görüyoruz

Şimdi sizlere Türk diline komşu olarak yaşamış Fars, Arap, Rus, Romen, Bulgar, Sırp-Hırvat,

Arnavut, Yunan ve Macar dillerine ait sözlükler ile bu dillerin Türkçeyle ilişkileri

konusundaki çeşitli makaleleri gözden geçirerek, Türkçenin, bu dillere, yalnızca beslenme ve

giyim-kuşam kültürüyle ilgili verdiği kelimelere ait bazı rakamlar vermek istiyorum:

3

Türkçenin komşularına verdiği beslenme kültürüyle ilgili kelimeler: Farsçaya 258, Arapçaya

179, Rusçaya 300, Romenceye 193, Bulgarcaya 185, Sırp-Hırvatçaya 347, Arnavutçaya 188,

Yunancaya 141, Macarcaya 176 Türkçenin komşularına verdiği giyim-kuşam kültürüyle

ilgili kelimeler: Farsçaya 233, Arapçaya 180, Rusçaya 280, Romenceye 189, Bulgarcaya 183,

Sırp-Hırvatçaya 316, Arnavutçaya 163, Yunancaya 118, Macarcaya 171 Türkçenin giyinme

ve beslenme gibi temel kültür konusunda dokuz komşusuna dün verdiği bu 1525 kelimeyi

görünce, bugün Türk olarak üretememenin, Türkçede biriktirememenin ve başkalarının

ürettiklerine hazıra konmanın utancı içinde, şu sorulara cevap bulmağa çalışıyorum:

1 Türkçemiz, ana dilimiz, böylesine bereketli bir geçmişe sahip olmasına rağmen, bugün

bizim onun karşısındaki tavrımız nedir?

2 Okullarımızda ana dilimizi yeterince öğretebiliyor muyuz?Ana dilimizi öğretmede yeni ses

ve yazı teknolojilerinden yeterince yararlanabiliyor

muyuz?

3 Çocuklarımızın çevresini kuşatan sözlü ve yazılı basının ana dilimize karşı duyması

gereken sevgi ve sorumluluk yeterli mi?

4 "Din dili, evrensel dil" gibi yutturmacalarla çok küçük yaşlarda, daha çocuklarımızın ana

dillerinin yapı ve anlam örgüsü oluşmadan ve büyük kısmının ömür boyu ihtiyaç

duymayacakları yabancı dilleri onlara zorla öğretmeye devam edecek miyiz? Böyle yaparak,

ana yurdumuz olan ana dilimizi terk ederek, topluca, bir başka ülkeye, yani bir başka dile

taşınmağa mı karar verdik?

5 Sovyet zulmünden kurtulan kardeşlerimiz, alfabelerini değiştirmeye, ana dili okullarını

çoğaltmaya ve eski devirlerin Rusça ders kitaplarını kendi ana dillerine aktarmaya çalışırken,

yabancı dille eğitim ve öğretimi yaygınlaştırmayı düşünüyor muyuz? Kazakistan başkanı

Nursultan Nazarbayev, Kazak Türkçesini bilmeyen beş milyonun üzerindeki Rus asıllı

yurttaşına Kazak Türkçesini öğretmeğe çalışırken, "Başkan Bush" yerine "Presedent Bush"

veya "uyum, uyuşma, uzlaşma" yerine "consensus" diyen ve böyle dedikçe kendilerini bir hoş

hisseden yöneticiler yetişmeyi sürdürecek miyiz? Bir ömür boyu edindiğimiz bilgileri, ana

dilimiz Türkçede mi, yoksa İngilizce, Fransızca, Almanca veya Arapçada mı biriktireceğimize

karar verdik mi? Bir asırdan fazla bir süredir yabancı dil öğrenen ve bilgilerini ana dillerinde

mi, yoksa edindikleri yabancı dillerde mi biriktireceklerine karar veremeyen Hindistan,

Pakistan, Afganistan ve Mısır gibi ülkelerin durumundan ders almayı düşünüyor muyuz?

6 Türkçe üzerine çalışan biz türkologlar, ne kadar ciddi ve samimi çabalar içindeyiz? Bütün

bu soruları, daha büyük bir soruda toplayalım: "Biz ne yapıyoruz?" Yıllardan beri

kulaklarımda sürekli bir soru uğulduyor Bilge Kağan soruyor, Kaşgarlı Mahmud soruyor,

Karamanoğlu Mehmed Bey soruyor, Atatürk soruyor: "Siz ne yapıyorsunuz?" Gerçekten

"Biz ne yapıyoruz?"



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.