10-19-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Coğrafyanın Ortaya Çıkışı Ve Yazarı
Coğrafyanın ortaya çıkışı ve yazarı
Geçmişte coğrafya farklı kimselere farklı zamanlarda farklı şeyler ifade etmişti şimdi de farklı şeyler ifade etmektedir Bazılarında uzak yerler ile ilgili imajlar uyandırıp, hiç kimsenin gitmediği yerlere giden cesur kaşifleri hatırlatırken; diğer bazıları içinde coğrafyacı, dünyanın en uzun nehirleri, en yüksek dağları, en büyük şehirleri hakkında ansiklopedik bilgidir
Coğrafya en eski inceleme alanlarından birisidir İlk coğrafyacı da, diğer tarafta ne olduğunu görmek için bir ağaca tırmanan veya bir akarsuyu geçen insandı Belki de o kişi hala coğrafyacıların sordukları o soruları kendi kendine sormuştur; orası neresi ve orada ne var? Coğrafya da temelde insanın kendi yapısında bulunan, kendilerininkinden başka ülkeler, yerler hakkındaki eski ve gidilemez merakın ürünüdür
Coğrafyanın ortaya çıkması insanoğlunun kendi çevresi ve başka yerleri tanıma merakının sonucunda olmuştur Bu kişisel merakın coğrafya olarak nitelenebilecek çalışmalar haline gelmesi M Ö 1 yüzyılda olmuştur Bundan önceki çalışmalar dünyanın tanınması, ölçülmesi, tasvirleriyle ilgili genel çalışmalardı İlk Yunan yazımlarında bu çalışmalar üç grup halinde görülmektedir:

· Topografik Gelenek-yeryüzünün ve üzerinde yaşayan insanların tasviri
· Matematik ve Astronomik Gelenek-yeryüzünün çeşitli kısımlarının ölçümü
· Teolojik Gelenek-insanın yeryüzünde varoluş nedeni hakkındaki soruların yanıtlarının bulunmaya çalışılması Topografik yazımların tümü Herodot’un (yaklaşık M Ö 485-425) Tarihler adlı yapıtında birikmişti Değişik yerler ve insanlar hakkındaki merak coğrafi bilgilerin artmasını sağlamıştır Topografik çalışmaların yanında yeryüzünün ölçülmesi ve astronomi de gelişmeye başlamıştır Tales güneş sistemini incelemiş çeşitli ölçümler yapmıştır Pisagor dünyanın bir ateş etrafında başka gök cisimleriyle birlikte dönmekte olduğunu ileri sürmüş ve gök cisimlerinin yuvarlak olma olasılıklarının daha fazla olacağı üzerinde durmuştu Dünyanın yuvarlaklığı Plato (yaklaşık M Ö 427-347) tarafından derinlemesine incelenerek ortaya konulmuştur Topografik ve astronomik hesaplar teolojik gelenekle sıkı sıkıya bağlantılıydı Dünyanın büyük güç tarafından bir yaratılış amacı ve bir düzeni olduğu; çevrenin insan üzerinde bir etkiye sahip olduğu ve insanın da çevreyi değiştirdiği inancı vardı
Helenistik Çağın sonuna doğru, Roma İmparatorluğu’nun güçlenmesiyle coğrafi bilgiler de artmaya başlamıştı Yunanlı Strabo’nun (yaklaşık M Ö 60-M S 21) dünyanın tasvirlerini içeren 17 ciltlik çalışması Geographia’nın çıkmasıyla coğrafya “kendi yaşayan ifadesi”ni bulmuştur Bundan sonra Plinius’un (M S 23-79) Doğal Tarih adlı çalışması önemli bir çalışmadır Burada yerküre bir astronomik konum içinde ele alınarak “dünyanın ve elemanlarının bir dökümü” yapılmıştır Batlamyus (M S 90-168), Strabo ve Plinius’un çalışmalarına zıt çalışmalar yapmıştır Çalışmasında belirli yerlerin çeşitli özelliklerinin hesaplanmasıyla ilgili matematik ölçümler (enlem, boylam vb ) ağır basmaktadır Roma İmparatorluğu’nun çöküşünden, Avrupa’da aydınlanma çağı olan 15 yy’da Rönesans çağına kadar uzun bir dönem boyunca batıda çok az coğrafi bilgi birikimi olmuştur Bu yüzden de Batlamyus’un coğrafyayla ilgili kitabı 1406’da Latince olarak tekrar ortaya çıktığında bile hala coğrafi bilginin en yetkili tek kaynağı olarak kabul ediliyordu Strabo ve Batlamyus’un coğrafyaları sayesinde kla*** dönemin coğrafyası ortaçağda da hayatta kalabilmeyi başarmıştır
476’da Roma İmparatorluğu’nun çöküşüyle Avrupa’da “karanlık çağ”a girmiş, coğrafyası da bundan etkilenmiştir Birçok çalışma yok olmuş ve de tahrip edilmiştir Doğu Asya’da ise askeri fetih amaçlı coğrafi bilgiler artmıştı Avrupa karanlık çağı yaşarken Çin’de geniş bir coğrafi literatür birikmişti Haritacılık da büyük ilerleme göstermiştir
İslam dininin yayılmasıyla coğrafya biliminde bir başka büyük gelenek ortaya çıkmıştı Yunan ve Roma eserleri Arapça’ya tercüme edilmiştir Yapılan fetihler, doğuyla ticari ilişkiler nedeniyle Çin’den gelen kültürel ve bilimsel etkiler coğrafi bilgilerin artmasını sağlamıştır Mekke’ye yapılacak hac ziyaretleri için çeşitli bilgilerin sağlanması gerekli olmuştu Bu sebeple sayısız rehber hazırlanmıştır İslam coğrafyacılarının ilk çalışmaları öncekilerden yapılan alıntılardan oluşuyordu El Mukaddisi’nin (M S 945-988) çalışmalarıyla yeni bir bakış açısı gelmiştir Yazdıkları tamamen kendi deneyimlerine dayanıyordu El İdrisi (1099-1180) Avrupa hakkında bilgi toplamış, dünyanın diğer kesimleriyle birlikte bir harita hazırlamıştır Arap gezginleri arasında en tanınanı İbni Batuta’dır (1304-1368) Hindistan, Anadolu, Batı Afrika ile ilgili tasvirleri hem çok ayrıntılı hem de çok önemlidir İslam coğrafyacıları dünya hakkında topografik hesaplar ve kartografik tasvirler kadar, astronomik çalışmalar da yapmışlardır
15 yy ’ın başlangıcında Avrupa’daki rönesans ve Keşifler Çağı olarak bilinen kültürel yeniden uyanışla birlikte Avrupa tekrar coğrafi bilginin merkezi haline geldi Araştırma ve fetihler yoluyla bilinen dünyanın sınırları iyice genişledi ve o kadar çok yeni coğrafi bilgi Avrupa’ya taşındı ki Avrupalılar bunları kataloglama ya da organize etmek için yeni yöntemler bulmaya çalıştılar Bu sırada esas olarak Almanya’da modern coğrafya çalışmaları ortaya çıkıyordu 1650’de Bernhard Varen’in Geographia Generalis adlı eserinin yayınlanması ile coğrafyanın şekilsel olarak sınırları belirlenmiş ve coğrafya kozmografi teriminden ayrılmıştır
18 yy ’ın ikinci yarısında Almanya’da coğrafi uygulama ve teoride ikinci bir atılım ortaya çıktı Anton Friedrich Bösching (1724-1793) Yeni Dünya Tasviri adlı eserinde yeryüzünün korografik ve topografik en doğru tasvirini arama çabaları göstermiştir Bu eserdeki bölgesel tasvirlere ilk kez nüfus yoğunluğuyla ilgili istatistiklerin de katılmasıyla eser ayrı bir önem kazanıyordu Alman filozofu Immanuel Kant’ın teorik düzeydeki çalışmaları coğrafyanın gelecekteki gelişmesi üzerinde çok etkili olmuştur Ona göre tarih olguların zamanla ilişkili olarak incelenmesi, yani kronoloji ise; coğrafya da olguların mekanla bağlantılı olarak incelenmesi yani korolojiydi 1802’de yayınlanan Fiziki Coğrafya adlı eserinde fiziksel coğrafyayı dış duyular, insanı da iç duyular içinde tutarak çözümlüyordu Bu iki tür duyu oluyla elde edilen algılar insanın dünyaya ilişkin tüm ampirik bilgisini sağlıyordu Kant, coğrafyayı mekansal kalıpların –bir yerden diğerine olan benzerlik ve farklılıkların- incelenmesi olarak, yani bugünkü anlayışa yakın bir şekilde tanımladı
19 yy boyunca bilimsel coğrafya olayların dağılış nedenlerini araştırarak her zamankinden çok daha canlı bir şekilde gelişme olanağı bulmuştu Bu sırada iki Alman bilim adamı Alexander von Humboldt ve Karl Ritter çalışmaları ile modern coğrafyanın temellerini atmış ve eski tasvirci coğrafya ile modern analitik coğrafya arasında bir geçiş oluşturmuşlardır
Humboldt, geniş seyahatler yapmış, fiziki coğrafyanın yanında, insanın ekolojik sistemin bir parçası olduğu inancını da ortaya koymuştu Coğrafyaya asıl katkısı “neden ve etki” ilişkisine dikkat çekmesiyle olmuştur Bazı fiziksel olayların mekansal açıklamasını araştırırken coğrafyayı keşfetmiştir Daha çok olguların düzeni ve sınıflandırılmasıyla ilgilenmiştir Tutkulu bir bitkibilimci olarak da coğrafyaya doğa bilimlerinin sınıflandırma yöntemini getirmiştir
Ritter, beşeri coğrafyaya bir bilim ruhu kazandırmış ve insanların mekansal davranışlarının yasalarla açıklanabileceğine inanmıştı Tarihten esinlenmiştir “Doğa ve Tarih” sürekli birbirine bağlanan, düşüncelerinin durmaksızın gidip-geldiği iki terimdi 19 ciltlik muazzam eseri Die Erdkunde (Coğrafya) ile ün yapmıştır
|
|
|