10-16-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Fizyolojik Olarak Aşk Nedir ?
Memorial Hastanesi Nöroloji Bölümü’nden Uz Dr Abdullah Özkardeş,14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla, “Aşkın nörolojik kimyası”nı anlattı
Aşkın psikolojik etkileri olduğu kadar fizyolojik etkileri de bulunuyor
Aşkı yaşam felsefesi ya da tarzı olarak gören bir toplumun fertleriyiz Hemen hemen herkesin; günlük hayatında, mırıldandığı şarkılarda, sohbetlerinde sıklıkla kullandığı, uğruna avare olup, varından yoğundan vazgeçebildiği; dünyayı titreten hükümdarları bile ‘Bir gözleri ahuya esir eden’ evrensel fenomen:Aşk
Aşk nasıl oluşur? Önce bir hayranlık hissi gelişir Birlikte olmak, görmek, büyük bir haz vermeye başlar Hayranlık duyulan kişiye karşı ümitler yeşerir Yavaş yavaş aşk oluşmaktadır artık Daha sonra kristalleştirme denilen bir dönem başlar Yani dünyadaki tüm güzelliklerin ve iyiliklerin sevilen kişide bulunması Her şey ve her fikir onu hatırlatır Sevilen kişi sevenin gözünde yüceldikçe yücelir Şüphe evresi bundan sonra gelir Hayranlık yerini endişelere bırakır Acaba beni sevmiyor mu? Gerçekleşmeyen ümitler kuşkularla yer değiştirir En sonunda 2 kez kristalleştirme dönemi gelir Sevgilide yeni cazibeler keşfedilir Onsuz yaşanamayacağı düşünülür
Bütün bunlar olurken ve yaşanırken; insan vücudunun kumanda merkezi olan beyinde, sinir sisteminde neler olmaktadır? Aşkı oluşumunda rol oynayan sinir sistemi yapıları nelerdir?
Yoğun romantik aşk; tüm kültürlerde görülebilen, evrensel bir fenomen olarak kabul edilmektedir Romantik aşk, özellikle erken dönemlerde kendine özgü psikolojik ve fizyolojik özellikleri ve davranışları birlikte getirmektedir Bunlar; coşku ve mutluluk, seçilmiş kişiye odaklanan yoğun dikkat, yine seçilen kişi hakkında şüpheli düşünceler veya duygusal olarak ona aşırı bağımlılık, tutku ve aşırı enerji olarak özetlenebilir Bunlar, bilim adamları tarafından tanımlanabilmekte ve ölçülebilmektedir
Aşk, stres ve gerginliği alıyor
Aşk, oldukça karışık nörobiyolojik bir olay olarak tanımlanmaktadır Beyin içerisinde; güven, inanç, haz duyma ve ödüllendirme fonksiyonları etkinleşmektedir Bu fonksiyonlar; oksitosin, vazopressin, dopamin ve serotonin isimli maddeler aracılığı ile gerçekleşmektedir Gebelik ve süt verme dönemlerinde farklı etkileri olan oksitosin, duyguları değiştirebilmektedir Bu hormon; sevecenlik ve duygusallık dönemlerinde bol miktarda salgılanmakta, oksitosin arttıkça aşk duyguları da o paralellikle artmaktadır Stres ve gerginlik dönemlerinde oksitosin salgılanması azalmaktadır
Aşk ölçülebiliyor
Bazı çalışmalarda, fonksiyonel MRI kullanılarak, romantik aşk ile ilgili sinir yapıları incelenebilmiştir MRI yapılırken kişiye sevdiği kişinin fotoğrafları gösterilmektedir ve daha sonra arkadaşlarının fotoğrafları gösterilerek tekrar MRI yapılmaktadır Her iki durumda elde edilen sonuçlar kıyaslanabilmektedir Romantik aşk; Ventral Tegmantal Alan, Ventral Striatum ve Nukleus Accumbens denen beyin kabuğunun altındaki bölümlerle ilişkilendirilmiştir Yoğun aşk duyguları yaşanırken, bu bölgelerde faaliyetler artmaktadır
Uykusuzluk ve iştah kaybı aşk belirtisi
Romantik aşkın; aşırı canlılık, enerji, uykusuzluk, iştah kaybı gibi bazı davranış özellikleri, kokain bağımlılarında görülen davranışlara benzemektedir Kokain alanlarda da, fonksiyonel MRI ile Ventral Tegmental alanın aktif olduğu gösterilmiştir
Pek çok insanın “En büyük zaafı” olarak bilinen çikolata, yine aynı bölgelerdeki faaliyeti artırmaktadır
Aşkın sağlık ve mutluluk gibi sonuçları da bulunmaktadır Aşk, yukarıda bahsedilen bölgelerin yanı sıra, duygulanım, dikkat, motivasyon ve hafıza ile ilgili beyin alanlarını da aktif hale getirir Bu yapıların aktifleşmesi, stresin azaltılması gibi sonuçlar verir Zamanla, beynin kendisi üzerinde koruyucu bir etki oluşur Bu nedenle aşk, sağlıklı ve mutlu olmayı uyarır
|
|
|