Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Toplum ve Yaşam > Kişisel Gelişim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bozukluklar, düşüncenin, sanrılı, tuzağı

Düşüncenin Tuzağı: Sanrılı Bozukluklar

Eski 10-15-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Düşüncenin Tuzağı: Sanrılı Bozukluklar




Düşüncenin Tuzağı: Sanrılı Bozukluklar

ProfDrEmin Önder

Sanrılı bozukluk, toplumda sık rastlanan bir durum değildir Toplumda nadir görülmesinde, hastaların hastalığını kabul etmemesi ve bu nedenle çare arayışlarına girmemesi bir etken olabilir

2000 yıl önce eski Yunan’lılar tarafından kullanılmaya başlanan paranoya (paranoid bozukluk), para ve nous kelimelerinin birleşmesinden ortaya çıkmıştır Yandan düşünme anlamına gelmektedir Paranoya terimi, tarihsel süreç içinde Vogel, Pinel, Heinroth, Kahlbaum, Kraepelin, Bleuler, Freud, Meyer, Kretschmer ve Cameron tarafından kullanılarak günümüze kadar güncelliğini ve önemini korumuştur

Alman filozof Kant’ın etkisinde kalan Heinroth ise 1818 yılında akıl hastalıklarını, entelektüel yetilerde, irade ve duygularda bozulma olarak değerlendirmiş ve paranoyayı da düşünce bozukluğu olarak kabul etmiştir Paranoya, Kraepelin tarafından kronik, sistemli ve tedavi edilemeyen sanrılarla birlikte giden fakat yıkım göstermeyen akıl hastalığı olarak tanımlanmıştır

Günümüzde ise Amerikan Psikiyatri Birliği ve Dünya Sağlık Örgütü sınıflandırmaları, paranoyayı, paranoid bozukluğunu sanrılı bozukluk olarak adlandırmaktadır

Sanrılı bozukluk, toplumda sık rastlanan bir durum değildir Toplumda nadir görülmesinde, hastaların hastalığını kabul etmemesi ve bu nedenle çare arayışlarına girmemesi bir etken olabilir Kendler tarafından yapılan bir araştırmada, sanrılı bozukluğun görülme sıklığının yüz binde 0,7-3 olduğu gösterilmiştir Hastalık ortalama 40 yaş civarında başlar ve kadınlarda, evlenmeyen kişilerde ve göçmenlerde daha fazla görülür Çelişkili sonuçlar olmasına karşın kalıtımın sanrılı bozuklukta rol oynayabileceği görüşü hakimdir Bu hastalık premorbid kişilik ve sosyal izolasyona neden olan etmenlerle ayrıca aile yapısı ve nörobiyolojik patolojilerle açıklanmaya çalışılmaktadır

Freud ise yatkınlığı olan kişilerde, paranoid belirtilerin, inkar ve yansıtma savunma düzenekleri yoluyla ortaya çıktığını düşünmüştür Kişinin, kendi yetersizliğini ve kendine güvensizliğini bilinçli olarak kabul etmediğini fakat bunları dış dünyaya yansıttığını belirtmiştir Freud, paranoid belirtilerin, bilinçsiz homoseksüel eğilimlere karşı inkar ve yansıtma savunma düzeneklerinin aşırı kullanıldığında ortaya çıkabileceğini öne sürmüştür Bu görüşü, Dresden mahkemesinde yargıç olan Daniel Schreber üzerinde yaptığı incelemeden doğmuştur Freud, Schreber ile hiç karşılaşmamış fakat onun paranoid hastalığının otobiyografik öyküsünü (şu anda paranoid şizofreni olarak kabul edilen) ve doktoru olan Weber’in raporunu okumuştur

Freud, Schreber’in, homoseksüelliğini bilinçli olarak kabul edemediğini ve “o adama aşığım” düşüncesini inkar edip reaksiyon formasyon ile “o adamdan nefret ediyorum” şeklinde düşündüğünü, bu düşüncenin de yansıtma ile “ondan nefret eden ben değilim, benden nefret eden o” şeklinde değiştiğini, bununda “onun bana düşmanlığı var” haline dönüştüğünü ileri sürmüştür Freud, bütün paranoid sanrıların, bir erkeğin başka bir erkek hakkında “onu seviyorum” demesindeki çelişki ile ilişkili olabileceğini düşünmüştür Daha sonra da kıskançlık sanrılarının bilinçsiz homoseksüellik ile ilgili olduğunu iddia etmiştir; kıskanç koca, karısıyla ilişkisi olduğunu iddia ettiği adamdan bilinçsiz bir şekilde etkilenmektedir Bu etkilenme zamanla, “ona aşık olan ben değilim, ona aşık olan karım” şekline dönüşür Bir zamanlar bu düşünceler yaygın bir şekilde kabul edilmekle birlikte günümüzde fazla kabul görmemektedir Bu düşünceler klinik deneyimlerle desteklenememiştir

1963 yılında, Cameron aşırı duyarlı ve asosyal kişilerde sanrılı bozukluğun gelişebileceği üzerinde durmuştur Temel güven duygusunun önemini vurgulamıştır Hastalığı dört döneme ayırması dikkati çeker

Somatizasyon döneminde, hastanın yoğun bir sıkıntı ve güvensizlik içinde oluşu, kendisi için tehlikeli olabilecek dış dünya ile ilişkisini azaltmaya başladığı dikkati çeker Herşey değişmeye başlamıştır Kendisinde de bir gariplik olduğu şeklinde hisler yaşamaya başlar Bazı somatik belirtiler önemsenip bu yaşanan sıkıntılar azaltılmaya çalışılır

İkinci dönem olan ilk kristalizasyon dönemde ise; bilinç dışı güvensizlik, düşmanlık duygularının dışa yansıtılması giderek artan bir şekilde devam eder Bu yansıtma hastanın savunma sistemini oluşturmaktadır Hasta her şeyin kendisini şaşırtmak ve denenmek için yapıldığına, kendisi hakkında bilgi toplandığına çevresindeki insanların iyi niyetten yoksun olduğuna ve kendisi ile uğraşıldığına inanmaktadır Bunların neden yapıldığı hakkındaki düşünceleri henüz netleşmemiştir

Yalancı toplum döneminde hasta yalancı bir toplum yaratarak kimler tarafından ve neden planlar yapıldığı konusundaki düşünceleri netleşmeye başlar

Bu sanrılı organizasyon ile dış dünya arasında yeniden ilişki kurulmaya başlanır Hasta artık düşmanlarını bilir ve korunmak için bir çaba içine girer Paranoid davranış (panik) dönemi hastaların her şeyi tehdit olarak algılayıp toplumdan uzaklaştığı bir dönemdir Saklanma süreci başlamıştır Kaçamayacağını anladığı anlarda saldırgan davranışlar gösterebilir

Saldırganlık, kendisine veya dış çevreye yönelik olabilir Hasta yoğun bir endişe ve sıkıntı içindedir

Sanrılar:

Paranoid sanrıların en sık karşılaşılanı, kötülük görme tipte olanlarıdır Sanrılı bozukluklar büyüklük, kıskançlık ve zaman zaman aşk, hak arama veya dinsel sanrılarla ilişkili olabilir Bu tür sanrıların birlikte gruplanması yararlı olabilecektir Bunun nedeni paranoid teriminin içeriğinde, kişinin inançlarının veya kendisi ve diğer insanlarla olan ilişkilerindeki tavırların hastalıklı bir biçimde çarpıtılmasının bulunmasıdır Eğer bir kişi yetersiz bir şekilde saldırıya uğradığını, kötülük gördüğünü, aşağılandığını veya ünlü bir kişinin kendisine aşık olduğunu düşünüyorsa, kendisiyle diğer insanlar arasındaki ilişkilerinde hastalıklı olarak çarpıtılmış bir yol izlemektedir

Sanrı, tartışılmaya açık olmayan ve kişinin sosyokültürel yapısıyla uyumlu olmayan bir inanç olarak tanımlanır İnsanın düşünce ve inanç sistemindeki karmaşıklık sanrıların da çok çeşitli tür ve tanımlamalarına yol açar

Perseküsyon sanrıları; kişinin (ya da bir yakınının) saldırıya uğradığı, ona (ya da bir yakınına) rahat verilmediği, aldatıldığı, baskı yapılmak istendiği ya da ona (ya da bir yakınına) karşı el birliği ile çalışıldığının başlıca tema olduğu sanrıdır

Perseküsyon sanrısı olan kişiler, kendilerine komplo hazırlandığına veya bir yolunu bulup kötülük yapılacağına inanırlar Kişinin izlendiğine, mektuplarının açıldığına, evine ya da işyerine gizli dinleme cihazları yerleştirildiğine telefonlarının dinlendiğine ya da polisin, devlet görevlilerinin, komşularının ya da iş arkadaşlarının kendisine rahat vermediğine (taciz ettiğine) inanması sık karşılaşılan görünümlerdir

Kıskançlık sanrıları; Cinsel eşin sadakatsizlik gösterdiğine dair sanrıdır Hasta, eşinin bir başkası ile ilişki içersinde olduğuna inanır Kişi böyle bir ilişkinin varlığını kanıtlamak için genellikle büyük çaba sarfeder Çok çeşitli “ipuçları” birer “kanıt” olarak değerlendirir Yatak örtülerinin üzerinde saç arar, eşinin giysilerinin üzerinde tıraş losyonu ya da sigara kokusu bulmak için giydiklerini koklar, sevgilisine bir hediye alıp almadığını ortaya çıkartmak için faturaları veya çekleri inceler

Sıklıkla, her ikisini birlikte yakalamak için ince planlar yapar Othello sendromu adı da verilmektedir

Büyüklük sanrıları ; Çok değerli, güçlü, bilgili/ üstün bir kimliği olma, kutsal bir güç, ünlü bir kişi ile özel ilişkide bulunmaya dair sanrıdır Hasta, özel güçleri veya yetenekleri olduğuna inanır Kendisinin ünlü bir sanatçı, devlet adamı veya peygamber, Mesih gibi gerçekten ünlü bir kişi olduğunu düşünebilir Mükemmel bir kitap yazdığına, büyük bir beste yaptığına ya da harika bir buluş geliştirdiğine inanabilir Çoğu zaman başkalarının onun düşüncelerini çalmaya çalıştığından şüphelenebilir ve yetenekleri konusunda şüpheye düşülürse çok sinirlenir

Othello Sendromu (Patolojik kıskançlık)

Patolojik kıskançlıkta başlıca özellik, eşin sadık olmadığına dair anormal bir inanıştır Bu durum patolojik olarak adlandırılır çünkü bu inanışın temeli yetersizdir ve mantıklı bir tartışmadan etkilenmez Patolojik kıskançlık için cinsel kıskançlık, erotik kıskançlık, morbid kıskançlık, psikotik kıskançlık ve othello sendromu gibi değişik isimler kullanılmıştır

Olasılıkla erkeklerde kadınlardan sık görülmektedir Her bir kadına karşılık iki erkeğin etkilendiği bilinmektedir Buna karşın psikiyatri servisinde yatan hastalarda, soyka ve ark’ının paranoid şizofreni hastalarında yaptığı retrospektif bir çalışmada kıskançlık sanrılarının kadınlarda erkeklerden daha fazla bulunduğu görülmüştür Bununla birlikte, alkolik psikozlu hastalarda, kıskançlık sanrısı erkek hastalarda daha yüksek oranda saptanmıştır

Shakaspeare, Othello adlı eserinde paranoid özellik gösteren bir kıskançlığı dile getirir Bu trajedide Othello cesaretli, içten ve saf bir kişi olarak tanımlanmıştır Othello ve karısı Desdemona, Deego’nun oyununa gelirler Deego, karısının sadakatsizliği konusunda Othello’yu etkilemiştir Şüpheler, yerini giderek değiştirilemez, doğruluğu konusunda katı düşüncelere, yani sanrılara bırakır Artık karısının sadakatsizliğinden başka bir şey düşünemez olur Sonuçta kontrolünü kaybederek Desdemona’yı öldürür Othello yaptığı yanlışlığın farkına vardığında ise yoğun bir pişmanlık yaşar ve kendini öldürür

Sanrı şeklinde kendini güçlendiren kıskançlık zamanla şiddet davranışına da dönüşebilir Bu sendromda belirtilen en önemli özellik eşin sadakatsizliği konusundaki sanrısal düşüncedir

Clerambault’un Tutku Psikozu (Eratomani)

Fransız ve İtalyan psikiyatri literatüründe saf erotomani olarak geçen bu sendroma bu konu ile çok uğraşması nedeniyle Clerambault’un adı verilmiştir

2 Temmuz 1872 yılında Bourges’de doğan, Katolik eğitimi alıp kilise korosunda çalışan Gaétan Gatian de Cléramboult, 8 yaşında Sante-Marie de Bourges okulunda eğitimine başlamıştır Clérambault’nun ailesi 1881 yılında Bourges’u terk ederek Guéret yerleşmiş, 1885’te Gaétan Stanislas kolejine, 100 kişi arasından matematikte birinci, Yunanca da beşinci olarak kabul edilmiştir

Nesrin Savaş Kantarcı



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.