10-15-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Psikiyatri Araştırmaları Ve Mikrokimerizm'in Yeri
Psikiyatri Araştırmaları ve Mikrokimerizm'in Yeri
Mikrokimerizm bir bireye ait az miktardaki hücre veya DNA’nın başka bir bireyde bulunmasıdır En sık sebebi gebeliktir Sorunsuz gebeliklerden sonra bile annede fetüse ait hücreler, fetüsde ise anneye ait hücrelere rastlanabilmektedir Yapılan çalışmalar mikrokimerik hücrelerin yıllarca konakta kalabildiğini göstermiştir Bilim adamları mikrokimerik hücrelere karşı tıpkı greft versus host reaksiyonuna benzer bir yanıt oluşabileceği ve bunun bazı otoimmün hastalıkların sebebi olabileceği üzerinde durmaktadır Sıçanlarda ve fetüslerde yapılan çalışmalarda mikrokimerik hücrelerin birçok doku ve organın yanı sıra beyinde de yerleştiği belirlenmiştir Anneden bebeğe geçen ve çeşitli dokulara yerleşen bu mikrokimerik hücrelerin oluşan bir patolojiyi onarmaya mı çalıştıkları yoksa patolojinin sebebi mi oldukları konusunda bir fikir birliği oluşmamıştır Birçok alanda mikrokimerizm ile ilgili çalışmalar devam etmekte olmasına karşın psikiyatri alanında herhangi bir çalışma bu güne kadar yapılmış değildir Mikrokimerizmin süreğen yeti yıkımı ile giden ruhsal hastalıkların ve doğum sonrası ortaya çıkan bazı klinik durumların aydınlatılmasında katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz Bu yazının amacı son on yılda tıbbın özellikle onkoloji, immünoloji, endokrinoloji, romatoloji gibi çok farklı alanlarında birçok araştırmanın yapıldığı mikrokimerizmin psikiyatri alanında uygulanabilirliğini tartışmaya açmaktır
Ruhsal hastalıkların çoğunun etiyolojisi bilinmemektedir Hastaların yaşam kalitesini önemli derecede etkileyen bu hastalıkların, hem hastalara yüklediği maddi-manevi külfet hem de ülke ekonomisine verdiği zarar, ihmal edilemeyecek kadar büyüktür Tıpta hastalıklara yeni tedavi protokollerinin geliştirilebilmesi için, öncelikli olarak nedenlerinin açığa çıkarılması gerekmektedir Psikiyatrik bozuklukların tedavisinde yaşanılan başarısızlıklar şimdiye kadar olan psikofarmakolojik yöntemlerde bir değişiklik yapılmasını zorunlu kılmaktadır Mandell, objektif ölçülere vurulduğu takdirde, modern psikofarmakolojinin aslında bir başarısızlık olduğunun kabul edilmesi gerektiğini söylemektedir Bunu söylerken de insan vücudunun en istikrarsız, kaotik, dinamik, sonsuz boyutlu ve değişkenli organı olan beyini tedavi etmek için oluşturulan paradigmanın redüksiyonist (indirgemeci) olduğunu iddia etmektedir Mandell’in kastettiği paradigma ; “bir gen, bir peptid, bir enzim, bir nörotransmitter, bir reseptör, bir davranış biçimi, bir klinik sendrom, bir ilaç, bir klinik değerlendirme ölçeği” şeklinde ki doğrusal çizgidir[1] Geri beslemesi olmayan bu çizgisel anlayış psikofarmakolojideki hemen hemen bütün araştırma ve tedavi yöntemlerinin şablonunu oluşturmaktadır Binlerce hücresi, yüzlerce nörotransmitteri, karmaşık elektromanyetik fenomonolojisi ile daha yüzlerce değişkeni olan ‘beynimizin hastalıklarını’ anlamak ve tedavi etmek mevcut çizgisel anlayış ile mümkün gözükmemektedir Bu sürece katkıda bulunmak isteyen birçok araştırmacı ruhsal bozuklukların nedenlerini araştırmada daha önce çok düşünülmemiş ya da diğer bilim dallarında üstünde durulan birçok konuyu psikiyatriye uyarlamayı başarmışlardır Örneğin önceleri fizikte önemli bir kuram olarak kabul edilen kaos teorisi başta bipolar bozukluk olmak üzere psikiyatrik hastalıkların sürecini yordamada kullanılabilecek bir araç olarak değerlendirilmiş, ve çeşitli çalışmalarda uygulama alanı bulmuştur[1] Bu bağlamda, bizde tiroid bozukluklardan sistemik skleroz gibi sistemik hastalıklarda önemli rol üstlenen mikrokimerizmin bazı psikiyatrik bozuklukların etyolojisinde rolü olabileceğini öngördük Bu yazıda mikrokimerizmin tanımı yapılarak, etyolojilerinde rol oynayabileceği hastalıklar aktarılmış, ardından psikiyatrik hastalıklarda ki olası rolü ile ilgili hipotezimiz tartışılmıştır
|
|
|