10-14-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Türk Bilim Adamları Ve Bilim Tarihi
Türk Bilim Adamları ve Bilim Tarihi
Cahit Arf
1910 yılında Selanik'te doğan Cahit Arf, Ecole Normale Superieure'de yüksek öğrenimini tamamladı (1932) Galatasaray Lisesi'nde matematik öğretmeni, İstanbul Üniversitesi'nde Fen fakültesinde doçent adayı olarak çalıştı Göttingen Üniversitesi'nde (Almanya) doktarasını yaptı (1938) 1939'dan itibaren İstanbul'da Fen fakültesi matematik kısmındaki görevine devam etti 1943'te profesör, 1955'te de ordinaryus profesör oldu 1948 yılında İnönü Ödülünü kazandı Bu arada Mainz akademisi muhabir üyeliğine seçildi 1962'de emekliye ayrıldıktan sonra bir yıl Robert Koleji'nde öğretmenlik yaptı Türkiye Bilimsel ve Teknik Araştırmalar Kurumu bilim kolu başkanlığına seçlidi (1964) Princeton'da, Institude for Advanced Study'de araştırmalar yaptı (1964-1966) California Üniversitesi'nde ve Berkeley'de misafir öğretim üyesi olarak bulundu (1966-1967) Amerika'dan dönüşte Orta Doğu Teknik Üniversitesi matematik bölümü öğretim üyesi oldu (1967) Cebir ve sayılar teorisi ile elastise teorisi alanlarında başarılı çalışmalar yapan Arf, yirmiden fazla orjinal yayında bulundu
Matematikliteratürüne "Arf Halkaları, Arf Değişmezleri, Arf Kapanışı" gibi kavramların yanısıra "Hasse-Arf Teoremi" ile anılan teoremler kazandırmıştır
Cahit Arf'ı 26 Aralık 1997'de kaybettik
Hulusi Behçet
Türkiye’nin en büyük dermatologu olarak bilinen Hulusi Behçet, 20 Şubat 1889’da İstanbul’da doğdu Genç yaşta annesini kaybettiğinden, büyükannesi tarafından büyütüldü Çocukluğu zorluklarla geçen Hulusi, soyadı kanunun çıkışıyla birlikte Behçet soyadını aldı Parlak ve zeki anlamına gelen Behçet, babası Ahmet Behçet’in adıydı
Gülhane Askeri Tıp Akademisi’nde aldığı tıp eğitimini 1910’da tamamlayıp, 1914 yılına kadar Gülhane Dermatoloji Kliniği’nde ihtisas yaptı 1914-1918 yılları arasında; önce Kırklareli Askeri Hastanesi’nde başhekim yardımcısı olarak, ardından Edirne Askeri Hastanesi’nde dermatoloji mütehassısı olarak bulundu 1918’de 1 Dünya Savaşı’nın bitişiyle beraber bilgi ve tecrübesini artırmak amacıyla yurt dışına çıkarak Budapeşte ve Berlin’deki hastanelerde yaklaşık 1 yıl çalıştı Ardından 1919’da tekrar Türkiye’ye döndü
Türkiye’de önce bir süre serbest olarak çalıştıktan sonra, sırasıyla Hasköy Zührevi Hastalıklar Hastanesi başhekimliği ve Vakıf Guraba Hastanesi dermatoloji uzmanlığı görevlerini yürüttü 1933’de İstanbul Tıp Fakültesi Deri Hastalıkları ve Frengi Kliniği’ni kurdu ve profesör oldu Profesör unvanını alan ilk Türk akademisyeni olan Hulusi Behçet, 1939 yılında ise bu kez aynı üniversitenin aynı bölümünde ordinaryus profesör unvanını aldı
Hulusi Behçet, yıllar boyunca şark çıbanı, arpa uyuzu, ham incir dermatidi ve mantar hastalıkları gibi çeşitli dermatoloji konularını inceledi ve bu konular üzerine yurt içinde ve dışında pek çok makale yayımladı Ancak onu dünya çapında üne kavuşturan ve geniş kitlelerce tanınmasını sağlayan asıl çalışması kendi adıyla anılan yeni bir hastalığı tanımlamasıydı: Behçet Hastalığı!
1937 yılında ağız ve gözlerinde iltihaplanma ile genital bölgesinde yaralar olan üç hastasının bu şikayetlerinin bilinen hastalıklardan farklı olduğunu düşündü Aslında eskiden beri var olan bu hastalık, belirtilerin farklı hastalıklar şeklinde yorumlanması nedeniyle o güne kadar fark edilememişti Hulusi Behçet konuya ilişkin makalesini yayımlayıp bu belirtilerin yeni ve farklı bir hastalığa ait belirtiler olduğunu bildirdiğinde, başlangıçta çok da kabul görmedi Farklı uzmanlık alanlarındaki hekimler bu belirtileri farklı şekillerde yorumladılar Ancak kısa süre sonra dünyanın çeşitli bölgelerinden farklı bilim adamları buna benzer belirtilere sahip hastalarını bildirdikçe ve zamanla Hulusi Behçet de hastalıkla ilgili yeni araştırmalarını yayımladıkça, hastalık tüm dünya tarafından kabul edilmeye başladı Bildirilen vaka sayılarının artması ve hastalığın git gide daha şiddetli bir şekilde ortaya çıktığının görülmesiyle Behçet Hastalığı daha da önem kazandı Behçet hastalığı bilinen bu ismi dışında; "Behçet Sendromu", "Trisymptom Behçet" ve "Morbus Behçet" gibi isimlerle de anılıyor
Tüm dünyaya tanıttığı Behçet Hastalığı sayesinde tüm dünya tarafından tanınan Hulusi Behçet, bunun dışında 196 kalıcı eser bıraktı Bunlardan en önemlileri olarak “Frengi Dersleri”(1936) ve “Klinik ve Pratikte Frengi Teşhisi ve Benzeri Deri Hastalıkları”(1940) adlı iki eserini sayabiliriz Ortaya koyduğu tüm bu çalışmalarla çağa damgasını vuran Türk bilim adamı, geçirdiği bir kalp rahatsızlığı sonucu 8 Mart 1948’de vefat etti
Oktay Sinanoğlu
Prof Dr Oktay SİNANOĞLU, 25 Şubat 1935’de İtalya’nın Bari kentinde doğdu Ortaöğrenimini burslu olarak okuduğu Ankara Yenişehir Lisesi(Bugünki TED Koleji)’ni birincilikle bitirerek tamamladı Kimya Mühendisliği eğitimini ABD Kaliforniya Üniversitesi-Berkeley’de aldı ve burayı da birincilikle bitirdi Ertesi yıl(22 yaşında) MIT(Massachusetts Institute of Technology)’den yüksek kimya mühendisliği derecesi aldı Daha sonra tekrar Berkeley’e döndü ve zamanın ünlü kuantum kimyacılarından K S Pitzer ile yaptığı doktorasını iki yılda tamamladı 1960’da ABD’nin en iyi üniversitelerinden biri olan Yale’de yardımcı profesör olarak göreve başladı Bir süre Harward’da ziyaretçi profesör olarak görev yaptı 26 yaşındayken Yale Üniversitesi tarafından “son 300 yılda batının en genç profesörü” olarak tanıtıldı 1962’de Yale’de assosiye profesörlüğe terfi etti Aynı yıl Türkiye’ye gelip Ortadoğu Teknik Üniversitesi’ni(ODTÜ) ziyaret etti ODTÜ Mütevelli Heyeti tarafından sadece Oktay SİNANOĞLU’na mahsus olmak üzere “danışman profesör” unvanı verildi Türkiye’de Kuramsal Kimya Bölümü’nü kurdu Eğitim dilinin Türkçe olması için uzun uğraşlar verdi 1963 yılında ise “Atom ve moleküllerin çok elektronlu kuramı” adıyla bilinen çalışmalarıyla Yale’de Kimya bölümüne profesör oldu 1964’te yine Yale’de ikinci kürsüsüne, “Moleküler Biyoloji”ye profesör olarak atandı 1966’da Tübitak Bilim Ödülü’nü, 1973’te Almanya’nın en önemli bilim ödülü olan Aleksander von Humboldt Bilim Ödülü’nü ilk kazanan kişi oldu 1975 yılında Oktay SİNANOĞLU’na özel olarak, ilk ve tek “Türkiye Cumhuriyeti Profesörü” unvanı verildi 1978’de TDK tarafından yayımlanan “Fiziksel Kimya Terimleri Sözlüğü”nü hazırladı
Yaptığı bilimsel çalışmaların sonucunda, dünya genelinde pek çok üniversitede seminerler verdi, sayısız ödüller aldı, çeşitli önemli bilimsel kurullarda kurul üyesi, konuşmacı ve davetli olarak bulundu Birkaç uluslar arası bilimsel derginin editörlüğünü ve danışma kurulu üyeliğini yaptı Çeşitli ülkelerde iki kez nobele aday gösterildi
Türkiye’de ise bilimin gelişmesine büyük destek ve katkı sağlayan Oktay SİNANOĞLU, farklı dönemlerde ODTÜ ve Boğaziçi üniversitelerinde danışman profesörlük ve kendisinin kurduğu ODTÜ Kuramsal Kimya Bölümü’nde fahri başkanlık yaptı Yıldız Teknik Üniversitesi Kimya Bölümü’ndeki profesörlük görevinden yaş sınırında(67) emekli oldu Yale’deki hayat boyu olan iki kürsülü profesörlük görevini “emeritus professor” unvanına çevirterek Türkiye’deki çalışmalarına yoğunlaştı Şu anda da çeşitli ülkelerde bilimsel araştırmalarına devam etmekte olduğu biliniyor 29/11/2008
|
|
|