Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Ülkeler Tarihi (2) Brezilya 21 Nisan 1500 yılında Portekizli bir gemici olan Pedro Alveras Cabrol, Hindistan'a gidiyorum zannıyla Güney Amerika'ya ayak bastı ve ülkeyi Portekiz kralı adına zaptettiğini ilan etti 1530 yıllarında Martin Alfonso de Sousa liderliğindeki bir keşif gezisi esnasında, stratejik noktalar olan yerlere, Rio de Janerio ile bir yıl sonra da bugünkü Santos şehrinin banliyosü olan Sao Vicente şehirlerini kurdular Piratiningo şehri de, 1532 yılında Sao Vicente yakınlarında yüksek bir bögede kuruldu Portekizlerin İspanya hakimiyetine girdiği 1580'den 1640 tarihine kadar Brezilya bir İspanya sömürgesi oldu 1640'ta Portekizliler Brezilya'yı tekrar ele geçirdiler Hükumet merkezi 1763'te Salvador'dan Rio de Janerio'ya taşındı Zira burası coğrafi ve stratejik bakımdan merkez olmaya daha uygundu 1698 yılında Sao Paulo'da bol miktarda altın bulundu Daha sonra iç kesimlere Amazon havzasına yapılan keşif gezileri sonucu altından başka madenler de bulundu Bölgede çeşitli feodal gruplar ortaya çıktıysa da fazla yaşamayıp yeniden birlik sağlandı 1572 yılında Brezilya'yı yönetim bakımından Salvador ve Rio de Janerio'dan ibaret olmak üzere ikiye ayıran sistem, 17 yüzyıl çeyreğine kadar devam etti On altı ile on yedinci yüzyılda İspanyollar, İngilizler, Fransızlar ve Almanlar zaman zaman bu bölgeyi ele geçirmek istedilerse de muvaffak olamadılar 1807'de Portekiz'in Napolyon Bonapart tarafından işgal edilmesi üzerine kral ailesi ve devletin bazı ileri gelenleri Brezilya'ya kaçtılar ve ertesi sene hükumet merkezini Rio de Janerio'da kurdular Bu esnada Brezilya'nın nüfusu 2500000 olup, bunun 400000'i beyaz 1300000 zenci ve 800000'ini yerli halk teşkil ediyordu Zenciler büyük şekerkamışı çiftliklerinde ve madenlerde çalıştırılmak üzere 1538 yılında Afrika'dan köle olarak getirilmişlerdi 1819'da Napolyon'un Avrupa devletlerine yenilmesi üzerine Portekiz kralı, yeğeni Don Pedro'yu, Brezilya Genel Valisi bırakarak Portekiz'e geri döndü 1822'de Portekiz parlamentosu ilk koloni statüsüne geri dönmek isteyince, Brezilyalılar, Don Pedro Jose Boni Facia deAndrada Silvan'ın liderliğinde bağımsızlık hareketlerini başlattılar ve 7 Eylül 1822'de bağımsızlıklarını ilan edip, 1824'te liberal bir anayasa kabul ettiler Düzensiz savaşlardan sonra Portekizliler Brezilya'nın bağımsızlığını kabul etmek zorunda kaldılar Brezilya 1889 yılına kadar krallıkla idare edildi Latin Amerika'da en uzun süre krallıkla idare edilen tek ülke Brezilya idi 1831 yılında Don Pedro, oğlu İkinci Don Pedro'ya tahtı terk etmek zorunda bırakıldı İkinci Don Pedro zamanında modern Brezilya'nın temelleri atıldı 1888'de 800000 köylüye hürriyet verildi 1889'da kansız bir darbe ile krallık idaresi yıkılarak cumhuriyet idaresi kuruldu 1914'te siyasi birliği temin eden Brezilya, bütün dünya ülkeleri tarafından tanındı İstikrarsız bir ülke olup, sık sık anayasa değişiklikleri ve ihtilaller olmaktadır |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Bulgaristan Bugünkü Bulgaristan topraklarına, MÖ 30'larda Traklar denilen bir kavim, bir süre sonra da Romalılar hakim olmuştur Altıncı yüzyılda İslavlar her tarafı yakıp yıkarak hakimiyeti ele geçirmişlerdir MS 680 yıllarında Karadeniz'in kuzeyinden Bulgar Türklerinin gelmesi ile Bulgar tarihi başlamıştır On-Oğuz grubundan olduğu bilinen bu Türklerin aynı zamanda Yukarı Tuna kıyıları ile birlikte Volga ve Kama vadilerini de idaresi altına alarak Büyük Bulgaristan adıyla 14 yüzyıla kadar varlığını devam ettirmiştir Bu arada 11 yüzyıla kadar devam eden Birinci Bulgar Krallığı yıkılarak Peçenek, Guz ve Kumanlar (Kıpçak)vasıtasıyla İkinci Bulgar Krallığı kurulmuş, 1241 senesinde Moğol istilasına uğramıştı Miladi 1331-1371 yıllarında Kral İvan Aleksandr zamanında Sırpların Balkanlarda üstünlük kurmasıyla zayıflamış, Osmanlı Hükümdarı Birinci Murad Han zamanında (1326-1389) Bulgaristan toprakları zaptedilmiştir İvan Aleksandr'dan sonra Vidin ve Dobruca beylikleri ile Tırnova Krallığı Osmanlılara karşı çıkması üzerine 1393'te Tırnova, 1396'da Niğbolu Zaferlerinden sonra, Vidin ve 1400'de Dobruca zaptolunarak Bulgar Krallığı tamamen ortadan kaldırılmıştır On altıncı yüzyılda Bulgaristan üzerinde Sırplar ve Macarlar üstünlük kurmak istemişlerse de güneyden gelen Osmanlı Devleti Bulgaristan'a hakim olarak düzenli bir idare getirdi Bulgaristan'ı 500 yıl Osmanlılar idare etti Bu dönemde idare, Sofya'da oturan Rumeli Beylerbeyi tarafından sağlanıyordu Osmanlı İmparatorluk merkezine yakın olması ve sefer yolu üzerinde bulunması sebepiyle ticareti oldukça gelişme gösterdi Bulgar tüccarlara geniş imtiyazlar tanındı Osmanlılar, diğer tebaalarında olduğu gibi Bulgarlara da dini yönden baskı siyaseti gütmediler Bulgarlar genellikle reaya adını taşıyan, vergiye tabi çiftçi sınıfları halinde kaldılar Âdil idare ve imtiyazlı tüccar sınıfının bulunması ve benzeri müsbet Osmanlı siyasetine rağmen, 17 yüzyıl ortalarında Bulgaristan'da haydut denilen çeteler türeyerek isyan etmeye başladılar ve her fırsatta düşman ordularıyla Osmanlılara karşı birleşmekten geri kalmadılar Devam eden bu isyanlar karşısında Osmanlı hükumeti "Çorbacı Nizamnamesi" gibi bazı kanuni tedbirler alarak, Bulgaristan'da asayişi korumaya çalıştı Tuna vilayetinin başına bu maksatlarla getirilen ve geniş yetkilere sahip bulunan Midhat Paşa, Bulgaristan'a birçok hizmetler götürdü Hatta Midhat Paşa, Hıristiyanlara yaranmak için ayyıldızlı Türk bayrağına bir de haç ilave etti Bulgar ihtilal merkez komitesinin 20 Nisan 1875'te Koprivştitsa ve Panagyuviste'de başlattıkları büyük isyan da bastırıldı 1876 yılı Aralık ayında İstanbul'da toplanan büyük devletler, Bulgaristan'da iki muhtar bölge teşkilini teklif ettiler Rusya bunu kabul etmedi Midhat Paşa ısrarla Rusya'ya savaş açmamız için direndi Neticede Rusya'ya savaş açıldı (20 Nisan 1877) Bulgarlar Rus ordusuna katıldıkları gibi, Türklere karşı tedhiş hareketlerine de giriştiler Osmanlı-Rus savaşınin sonunda Ayastefanos Antlaşması imzalandı (3 Mart 1878) Muhtar bir Bulgaristan idaresi kurulması kabul edilmişse de diğer büyük devletlerin baskısı ile Balkanlar ile Tuna arasında küçük bir Bulgar Prensliğinin kurulması şeklinde değiştirildi Diğer bölgeler Romanya ve Sırbistan devletlerine bırakıldı Bir süre sonra Rusya'nın mevcut Bulgar Prensliğinin idari ve içişlerine doğrudan karışması, Osmanlı hükumeti ile Avusturya ve İngiltere hükumetleri, Prensliği Rusya'nın tahakkümüne bırakmak istememelerinden bu hususta büyük devletlerin nüfuz mücadeleleri başladı Bir süre sonra Bulgaristan Prensliğinde Prens Aleksandr idareyi ele alarak Bulgaristan birliğinin sağlanmasını temin etti ve tamamen Rusya'ya yaklaştı Daha sonraki gelen idarecilerde iç ve dış ilişkilerin düzene sokulması gibi gelişmelerden sonra, 1904'te Türkiye aleyhine Sırbistan'la bir antlaşma imzaladı 1908 İkinci Meşrutiyetin ilanından sonra, 3 Ekim 1908'de tam bağımsızlığını ilan etti 8 Eylül 1944 ihtilalinden sonra Bulgaristan Komünist rejimi kabul ederek Varşova Paktına girdi Rusya'da olan batıya açılma hareketleri, Bulgaristan'da büyük hızla yayıldı Bir süre sonra, 35 senedir başta bulunan Cumhurbaşkanı Jivkov 10 Kasım 1989'da istifa etmek mecburiyetinde kaldı 29 Aralık 1989'da ülkede bulunan Türklere yeniden kendi adlarını kullanma ve serbestçe ibadet etme hürriyeti tanındı 10-17 Haziran 1990'da iki kademeli ve 1932'den bu yana ilk defa yapılan çok partili seçimde 1943-1990 arasında Bulgaristan'ı idare eden Komünist Partisi (yeni ismi Bulgaristan Sosyalist Partisi) iktidar oldu |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Cezayir Cezayir çok eski tarihlerde bir yerleşim merkeziydi Bilinen en eski halk Berberilerdir Cezayir kıyılarına önce Fenikeliler gelmiştir MÖ 814-813 yıllarında Kartacalıların eline geçen ülke, gelişerek bilhassa kıyı ticaretinin önemli bir merkezi olmuştur Daha sonra Romalılar ve Bizanslılar tarafından işgal edilmiş olan Cezayir’de halk, bu zamanlarda Hıristiyanlığı kabul etmişlerdir İslamiyeti yaymak için dünyanın her tarafına dağılan Müslümanlar 7 asırda buralara gelmişlerdir Abdullah bin Ebu Serh tarafından burası fethedilmiştir Cezayir halkı İslamiyeti kabul etmiş, İslam devletinin hakim olduğu zamanlarda İslamiyet'in sayesinde ilerlemiş, benimsedikleri İslam kültür, medeniyet ve adetlerini ve Arapça lisanını günümüze kadar muhafaza etmişlerdir On altıncı asırda Oruç ve Hızır (Barbaros Hayreddin Paşa) reisler tarafından fethedilen Cezayir, Akdeniz’i yağma, talan ve barbarlıklarıyla kan gölü haline getiren Avrupalı korsanlara karşı mücadele eden Müslüman leventlerin üssü haline gelmiştir Barbaros Hayreddin Paşa daha sonra burayı Osmanlı Devletinin bir beylerbeyliği haline getirmiştir Üç asır Osmanlı idaresinde kalan Cezayir’de o devre ait eserler ve gelenekler canlılığını hala korumaktadır 1830 senesinde Fransızlar, çok büyük deniz ve kara kuvvetleri ile uzun savaşlardan sonra ülkeyi ele geçirdiler Bir sömürge idaresi kuran Fransızları halk hiçbir zaman kabul etmedi, devamlı ayaklanma teşebbüsleri içerisinde bulundu Fransa İkinci Dünya Savaşında (1942) Cezayir’i mukavemet merkezi olarak kullandı Savaş bittikten sonra Cezayirliler gösterdikleri fedakarlığa karşılık bağımsızlık veya Fransızlarla aynı haklara sahib olmak istediler Bu istek Fransızlar tarafından büyük bir tepki ile karşılandı ve halk katledilmeye başlandı 1789 Fransız İhtilali ile her türlü hürriyetlerin yayıldığı ülke olduğu yıllarca söylenen Fransa, Cezayir’deki insanlara bu hürriyeti tanımıyordu İçindeki Haçlı ruhunu Cezayirde’de göstermiş, kitle katliamı yapmıştır Günümüzde, o zamandan kalma toplu mezarlar çıkmaktadır 1948’de Fransa buranın sömürge değil, Fransa toprakları olduğunu ilan etti Dış dünyaya karşı yapılan bu ilana rağmen burayı bir sömürge olarak idare etmeye çalışmışlar ve asla Cezayir halkına Fransızlarla eşit haklar tanımamışlardır 1950 senesinden sonra Fransa’ya karşı mücadelede teşkilatlanmaya başlayan halk, muntazam bir ordu kurmayı başardı 1954 senesinde bilfiil başlayan silahlı mücadele, 1956 senesinde bağımsızlığa kavuşan Fas ve Tunus’un da desteğini sağladı Mücadele 1962’de “Cezayir Demokratik Halk Cumhuriyeti” adıyla bağımsızlığını ilan etmesiyle neticelendi Fransa’nın itirazlarına ramen 10 devlet tarafından bağımsızlığını ilan etmesinin hemen ardından tanınan Cezayir, 1963 senesinde ilk anayasasını halk oyu ile kabul etmiştir Bu anayasaya göre beş yıl için halk tarafından seçilen meclis yine beş yıl için Cumhurbaşkanını seçiyordu Yürütme organı, Cumhurbaşkanı ve bakanlar kurulu tarafından meydana gelmektedir Bu ilk anayasa mucibince seçilen ilk Cumhurbaşkanı Ahmed bin Bella 16 Haziran 1965’te Albay Huari Bumedyen tarafından bir darbe ile devrildi Kurulan ihtilal konseyi tarafından 1978’e kadar idare edilen ülke aynı sene kabul edilen yeni bir anayasa ile idare edilmeye başlamıştır 7 Şubat 1979’da Şadli bin Cedid devlet başkanı oldu 1989’da Sosyalizme ilişkin bütün ifadelerden temizlenen, siyasal çoğunluk ilkesini kabul eden ve grev hakkı tanıyan yeni anayasa halk oylamasıyla kabul edildi 26 Aralık 1991’de yapılan seçimlerin ilk turunda oyların %85’ini alan İslami Selamet Cephesi 288 milletvekili kazandı Bunun üzerine seçimler iptal edildi 16 Ocak 1992’de sürgünden dönen Budiyaf, Yüksek Devlet Konseyi Başkanı ve Devlet Başkanı oldu 9 Şubat 1992’de 12 ay süreli sıkıyönetim ilan edildi 4 Mart 1992’de İslami Selamet Cephesi yasa dışı ilan edildi Siyasi faaliyetleri yasaklayan ve birçok kişiyi idam ettiren Budiyaf 29 Haziran 1992’de bir suikast neticesinde öldürüldü |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Çin Eski devirlere ait yapılan araştırmalar Çin hakkında devamlı yeni bilgiler vermektedir Ülkeyi yöneten ilk hanedan olarak Hya ve Şang sülaleleri bilinmektedir Hya sülalesi hakkında bilinen tek bilgi hükümdarların isimleridir Şang sülalesinin, yapılan araştırmalar neticesinde yaklaşık olarak MÖ 1450-1050 seneleri arasında Çin ovalarına hakim oldukları bilinmektedir MÖ 1050-220 yılları arasında değişik çeşitli uygulamalarla Çov Sülalesi yönetmiştir Şang Sülalesini yıkarak başa geçen Çov Sülalesi, MÖ 1050-771 seneleri arasında feodal bir idare kurdular Ülkede, feodal devletler bağımsız devletler halinde gelişmeye başladı Bu durum hükümdarın gücünün azalmasına ve feodal devletler arasında savaşa sebep oldu Batıdan gelenTürk ve Moğollar, ülkenin büyük bir kısmını fethettiler Batı milletlerinin eline düşmüş olan topraklarından büyük bir kısmını Çin beyi Tsin, geri aldı Böylelikle devleti önemli feodal devletlerden biri oldu MÖ 770-472 devri: Feodal beylerin kendi aralarında iç savaşlara giriştikleri bir devirdir Bu savaşlar neticesinde yedi bey kalmış ve bunlar da kral şanını alarak Çov Sülalesinden ayrıldılar MÖ 472-221 iç savaş sonunda MÖ 453 senelerinde Tsin’in feodal devleti üç devlete bölündü MÖ 221-206 aralarında Tsin’in Sülalesi memleketi mutlakiyetle idare etti Tekerlek ------lerinin standartlaştırılması ve bazı ölçü birimlerinin kullanılmaya başlaması Çin tarihinin bu safhasına ait önemli hadiselerdir Kuzeyden gelen saldırılardan (Hun saldırıları) korunmak için Çin Seddinin ilk şekli olan toprak tabyalar yapıldı Doğu Çin bölgesinde başlayan bir ayaklanma, uzun süren savaşlara sebepiyet verdi ve bu savaşlar sonunda Han Sülalesi yönetimi ele geçirdi ise de, bir müddet sonra idare değişti MÖ 206 yılında yönetimi, küçük rütbeli bir asker olan Lui Ki ele geçirerek Han Sülalesini (asiller) kurdu MS 168 senesinde meydana gelen bir hükumet darbesi üzerine 220 senesine kadar devam eden iç savaşlar devri başladı Büyük bir halk ayaklanması bastırıldı Bu iç savaş neticesinde ülke üçe bölündü, kuzeyde Vey (220-264), güneydoğuda Vu (229-280), güneybatı Şu (221-263) imparatorlukları kuruldu Göçlerin arttığı devirde, Tsin Sülalesinin (265-316) başa geçerek, parçalanan Çin’i birleştirmeleri de ülkeye huzur ve istikrar getirdi Daha önceleri ücretle kullanılan milletler bu savaşlarda (asillerin savaşlarında) o derece kuvvetlendiler ki, bunlardan Hyung-nu’lar (Hunlar) 303’te yeni bir devlet (Han) kurdular Bu sülale Çin İmparatorunu iki defa esir almış ve 317’den başlayarak bütün Kuzey Çin’de hakimiyet kurmayı başarmıştır Bunun üzerine Tsin Âilesi kuzeye inerek burada Doğu Tsin Sülalesini (317-419) kurdu Güney Çin’de 580 senesine kadar çeşitli sülalelerin kurduğu muhtelif devletler görülür Suy Sülalesi (581-618) Çin’i birleştirmeye muvaffak oldu Bu kısa ömürlü hanedan zamanında Çin, Vietnam’ın kuzey ve güneyini ve Tibet’in kuzeyini ele geçirdi Çin’in nüfuzunu tekrar Orta Asya’da hissettirdi Bu devrede Kuzey ve Orta Çin Ovasındaki ticari münasebetleri kolaylaştırmak için kanallar açıldı Ancak bütün bu işlerin yapılması için yabancılardan yardım istenmesi Suy Sülalesinin sonu oldu T’ang Sülalesi (618-907) işbaşına geldi Bu hanedan devrinde (664) toprakların yeniden taksimi ve vergilendirilmesi yapılmıştır Müslüman Arapların saldırıları üzerine Türkistan Çin’in elinden çıktı Bundan sonra Türkler devlet idaresinde önemli mevkilere yerleştiler ve sık sık vuku bulan ihtilallerde önemli rol oynadılar T’ang Hanedanının düşüşünden sonra 960 tarihine kadar 5 küçük hanedan iş başına geçti Bu devirde Kuzey ve Güney Çin’de küçük eyaletler şeklinde devletler meydana çıkmıştı 960 tarihinde iş başına geçen Sung Hanedanı zamanında Çin İmparatorluğunun birliği yeniden tesis edilmeye çalışılmış, ancak bunda muvaffak olunamamıştır Bu hanedan devrinde birçok şehirler kuruldu ve barut kullanılmaya başlandı Mimari, tarih, şiir, resim, porselen ve bahçecilikte çok yüksek bir seviyeye ulaştılar Elde bulunan tarihi dokümanlar bu medeniyetin yüksekliğine delil teşkil etmektedir Cengiz Han, 1206-27 yılları arasında Çin’i işgal etti ve Moğollar, 1214 yılında Sarı Nehirin kuzey tarafındaki bölgede hakimiyeti ele geçirdiler 1271 tarihinde Kubilay Han, imparatorluğunu ilan etti Böylece Yüan Hanedanının (1260-1368) ve başşehir Yenching (Pekin)i kurdular Moğollarla beraber Yüan Hanedanı bütün Çin’i fethederek hakimiyetleri altına aldılar Bundan sonra Moğollar Çin kültürünün etkisi altına girerek, din, örf ve adetlerinde, giyim ve kuşamlarında Çin örf ve adetlerini benimsediler Chu Yüan Chang, Yüan Hanedanı yerine Ming Hanedanını (1368-1644) kurdu Bu hanedan zamanında Moğollar, Baykal Gölünün kuzey tarafına sürüldü ve imparatorluk eski kuvvetine kavuştu Yine bu devirde Avrupalılar Çin’e ulaştılar Portekizliler ve İspanyollar 16 yüzyılda, Alman ve İngilizler 17 yüzyılda buraya geldiler Ming Hanedanından sonra işbaşına geçen Ch’ing Hanedanı (1644-1912) zamanında, Avrupalı tüccarlar, Çin’in önemli kaynaklarını yıllarca batıya aktarıp, bundan istifade ettiler Çin, uzun yıllar batıya kapalı kaldı Çin’in batıya açılması 19 yüzyıl ortalarında başladı Bu yıllarda Portekiz, İngiltere, Fransa, ABD ile ticari, siyasi münasebetler başladı Bunlardan İngilizler, Hint pamuklukları ve afyonunu, çay ve ipekle değiştiriyorlardı Çin üst makamları bu ticareti engellemeye çalıştılar Bununla ilgili olarak afyon ithalini yasaklayan kararlar aldılar Bunun üzerine İngilizlerle anlaşmazlıklar çıktı ve savaşlar başladı Ancak bu savaşlar İngilizlerin galibiyeti ile sona erdi (1842) Yapılan anlaşma sonunda İngilizler daha geniş haklara sahip oldular Bunun neticesi olarak beş Çin limanı İngilizlere açıldı ve Hong Kong Adası da İngilizlere bırakıldı Bu savaşlara “Afyon Savaşı” adı verildi Daha sonra yapılan anlaşmalarla ABDve Fransa’ya aynı haklar tanındı Zamanla anlaşmaların uygulanması aksadı Çinliler yabancıları ülkelerinden atmak istiyorlardı Fakat onlar elde ettikleri imtiyazları geri vermeye niyetli olmadıkları gibi, bunları az buldular Böylece, on dokuzuncu yüzyılın ikinci yarısında ülkede ayaklanmalar oldu Fakat bu ayaklanmalar yabancı güçler tarafından bastırıldı 1858 yılında anlaşma uyarınca İngiliz ve Fransızlar yeni haklar kazandılar Bir müddet sonra aynı menfaatler ABDve Rusya’ya da tanındı Bu olaylardan sonra, Çin’de bir sükunet dönemi başladı Çin-Japon Savaşları: Çin’in Kore üzerinde hakimiyet kurmak istemesi üzerine 1894 yılında ilk savaş başladı Kore’de çıkan ayaklanmayı bastırmak üzere her iki ülke de Kore’ye asker gönderdi Ayaklanma bastırıldı Fakat daha sonra her iki ülke birbirleriyle savaşa tutuştular Bu savaşlar sonunda Çin büyük kayıplara uğradı 1895 yılında savaş sona erdi ve Çin, Kore’nin bağımsızlığını tanıdı, ayrıca Formoza Adasını da Japonya’ya vermek mecburiyetinde kaldı 1911’den sonra başa geçen Yuan Şi-K’ay monarşik bir idare kurmaya başlamışsa da muvaffak olmayarak 1916 ‘da öldü Bu arada 1917’de sembolik olarak Birinci Dünya Savaşına girmiş ancak bir çok şehirleri bu arada Şanghay, Japonya tarafından işgal edilmiştir 1925 yılında milliyetçilerin önderi olan Çiank Kayşek yönetimi ele geçirdi Orduları ile Japonlara karşı savaşarak bir çok yerleri geri aldı Bu arada Şanghay tekrar ele geçirildi Ülkede 1920 yılında komünist partisi kuruldu ve taraftar toplamaya başladı Bu parti, ülkede bir çok karışıklıklar çıkardı Çiank- Kay-Şek bir taraftan Japonlarla savaşırken, bir taraftan da bu ayaklanmaları bastırmaya uğraşıyordu Nihayet 1927’de komünistlerin başına geçen Mao Çe-Tung, Çu Enlay ve Çu Di ile komünist partisi güçlenerek ülke çapında teşkilatlanmaya, hükumet kuvvetleri ile çarpışmaya başladı İkinci Dünya Savaşı sona erince, komünistlerle milliyetçiler başbaşa kaldılar Mao Çe-Tung yönetimindeki komünist birlikleri ülkeye hakim oldular ABD milliyetçilere yardım eder göründü ABD’nin Çin’e gönderdiği diplomatlar hep milliyetçilerin aleyhine çalışmış, onların komünistlerin eline geçmesine sebep olmuşlardır Yönetim tamamen komünistlerin eline geçince, Milliyetçi Çin hükumeti, Formoza (Tay-Van) Adasına çekilmek zorunda kaldı Böylece Çin ikiye ayrıldı: Çin Halk Cumhuriyeti ve Milliyetçi Çin Cumhuriyeti 1 Ekim 1949 yılında Mao Çe-Tung’un başkanlığında Çin Halk Cumhuriyeti kurulmuş oldu Böylece Çin’in Asya kıtasındaki bütün toprakları Çin Halk Cumhuriyeti’nin eline geçti Milliyetçi Çin Cumhuriyeti de Formoza Adasına çekildi ve orada hükumet kurdu Mao, 1976’da öldü Mao’nun ölümünden sonra, Maoizm açıktan tenkid edilmeye başlandı Çin idarecileri ABD ve Japonya ile ekonomik iş birliği yaptı Mareşal Ye Cienying, Mao’nun yanlışlarını açıkladı Eski katı durum kaldırılarak ekonomik ve siyasi yönde yumuşama başladı Çin kapıları yabancı sermayeye açıldı Son yıllarda demokratikleşme hareketleri kanlı bir şekilde bastırıldı |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #5 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Danimarka Bilinen en eski tarihi MS 800 yıllarında Vikingler zamanıdır Fakat günümüzde Avrupa müzelerinde bulunan en eski tarihi eşyalar burada yapılan kazılarda elde edilmiştir 9-11 asırlarda burada bulunan Vikingler ilk Danimarka Krallığını kurmuşlardır Danimarka tarihinde İngiltere'yle yapılan sürekli savaşlar önemli yer tutar Danimarka Krallığı İngiltere'ye yaptığı devamlı akınlar neticesinde 1013 senesinde İngiltere'yi ele geçirdi İngiltere ile birlikte Norveç'i de Danimarka'yla birleştirerek büyük bir krallık kurdu 1042 senesinde çıkan karışıklıklarda İngiltere bağımsızlığını kazandı 1397'de iç karışıklıklarda Norveç'le birlikte İsveç de Danimarka'ya bağlandı Yapılan savaşlar sonunda 1645'te Danimarka bugünkü durumunu aldı 1848'de yapılan değişiklikle meşruti bir idare kabul edildi Birinci Dünya Savaşında tarafsız kalan ülke, İkinci Dünya Savaşında de tarafsızlığını ilan etmesine rağmen, 9 Nisan 1940'da Alman orduları tarafından daha önce aralarında yapmış oldukları saldırmazlık paktı hiçe sayılarak işgale uğradı Bu işgale karşı hiçbir mukavemette bulunmayan Danimarka ordusunu kaldırıp, donanmasını kendisi batırdı Herhangi bir savaşın olmadığı bu işgal 1945 senesinde Almanların yenilmesiyle sona erdi Birleşmiş milletlerin kurucu üyeleri arasında bulunan Danimarka, 1949'da NATO'ya katıldı Avrupa Konseyinin de kurucu üyelerinden olup, Grönland'ın savunması içinAmerika BirleşikDevletleri ile bir anlaşma yapmış, ayrıca 1951'de İskandinav ülkeleri arasında bir konsey kurarak işbirliğini arttırmıştır 1960'da AET'ye dahil oldu |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #6 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Endonezya Endonezya’nın tarihi hakkında bilinen en eski bilgiler, 4-5 bin yıl kadar önce, Malaysia’dan halkın gelip yerleştikleri hakkındadır Eski çağlardan beri ülkenin üzerinde bulunduğu adaların deniz ticaretinde ehemmiyeti çok büyük olmuştur Bu sebepten, halk genellikle denizci veya tüccardı Tarih çağlarında ülke, Çin, Hindistan, İran ve Bizans İmparatorluğunun deniz ticaret yolu idi Halen bu özelliğini muhafaza etmektedir Eski çağlarda ticaret gemileri buraya uğrar, baharat, reçine ve değerli kereste alırlardı Ticaretteki bu ehemmiyeti sebepiyle, dünyanın çeşitli yerlerinden Endonezya’ya gelip yerleşen insanlar ülkede yeni fikir ve geleneklerin yerleşmesine sebep olmuşlardı Miladın ilk yıllarına kadar halk aşiretler halinde yaşıyorlardı Bu zamanda artan Hint tesiri neticesinde halk arasında Allahü tealanın emrettiği hakiki yol olmayan, putperestlik, Budizm ve Hindu dinleri yayıldı Bu devirlerde ülkede aşiret idareleri krallık haline geldi Öyle ki her ada ayrı bir krallıktı Yedinci ve on üçüncü asırlara kadar bölgenin en güçlü krallıkları, Sumatra ve Java krallıkları idi Güçlü olmalarının bir neticesi olarak da bölge ticaretine hakimdiler On ikinci ve on beşinci asırlarda Hindistan ve Malaysia’dan ticaret için buraya gelen Müslüman tacirler hak din olan İslamiyetin yayılmasına vesile olmuşlardı Halk İslamiyeti hiçbir zorlama olmaksızın kabul edip benimsemişti Bundan dolayı daİslamiyet, Endonezya’da süratle yayıldı Avrupa’nın sömürgecilik zihniyeti, Endonezya’yı 1511 senesinde yakaladı Bu sene Portekiz Malakka’yı işgal etti Bundan sonra İspanya, Hollanda ve İngilizler ülkeyi istila ettiler Bu devletler Endonezya’yı sömürmenin yanısıra Hindistan’ı da sömürgelerine katmak için üs olarak kullanmakta idiler On altıncı asrın sonlarında Hollandalılar, Doğu Hindistan, Java ve Moluk’da kurdukları şirketlerle bölge ticaretini ele geçirdiler Bunun yanısıra Cakarta’ya üs kurmalarıyla Hollanda’nın bölgedeki nüfusu arttı Diğer sömürgeci devletlerin anlaşmaları neticesinde 18 asrın sonlarında Hollandaülkeyi tam manasıyla tek başına ve insafsızca kendi menfaatine kullanmaya başladı 1900’lü senelerin başlarından itibaren gün geçtikçe antiemperyalist fikirlerin kuvvetlenmesi sonucu Hollanda sömürgeciliğine karşı, milliyetçilik ve bağımsızlık mücadelesi fiilen başladı Bu mücadelenin önde gelen liderlerinden Ahmed Sukarno 1927’de kurulan Milliyetçi Partinin başkanı oldu Endonezya halkının başlattıkları ve her geçen gün kuvvet kazanan bağımsızlık mücadelesi karşısında Hollanda endişeye düştü Halk tamamen Hollandalı sömürgecilerin menfaatleri doğrultusunda yönetilmekteydi Milliyetçilik ve bağımsızlık hareketlerini yatıştırmak ve sömürgeciliğini devam ettirmek için Hollanda siyasi bir oyun olarak yerli halka idarede kısmen iştirak hakkı tanıdı Bu oyuna kanmayıp tam bir bağımsızlık isteyen halkın mücadelesi çok kanlı bir şekilde bastırılmaya çalışıldı Mücadelenin liderlerinden Ahmed Sukarno ve arkadaşları yakalanarak sürgüne gönderildi İkinci Dünya Savaşında Japonya, Endonezya’yı işgal etti Siyasi olarak Japonlar ülke halkının Hollandalılara karşı yaptıkları bağımsızlık mücadelesini desteklediler Japonlar, milliyetçilerin hükümet kurmalarına müsaade etti 17 Ağustos 1945’te Japonların teslim olmalarıyla Endonezya’da Ahmed Sukarno başkanlığında bir hükümet kurularak bağımsızlıklarını ilan ettiler Hollanda, Endonezya’nın bağımsızlığını tanımadı Endonezya ve Hollanda arasında bu sebepten başlayan mücadele, Endonezya’nın zaferiyle neticelendi Hollanda, “Endonezya, Birleşik Devletleri”ni resmen tanımak zorunda kaldı 1950 senesinde devletin adı “Endonezya Cumhuriyeti” olarak değiştirildi Ülkenin kurulu olduğu adalardan Yeni Gine Hollandalıların elinde kaldı Endonezya ancak 1962 senesinde adanın batı kısmını Hollandalılardan kurtardı Çin ve Rusya bütün antikomünist ülkelerde yaptıkları gibi, genç Endonezya Cumhuriyetini de yıkıcı ve bölücü faaliyetlerle kendi sömürgeleri, peykleri haline getirmeye çalıştılar Ülke idaresini ellerine geçirmek için hükümet darbesi girişiminde bulundular 1965 senesinde vuku bulan bu ayaklanma kanlı bir iç savaşa sebep oldu 1000000 civarında insanın öldüğü iç savaşta komünistler, milliyetçiler ve ordu tarafından bertaraf edildi Devletin kuruluşundan itibaren meydana gelen hadiselerde oldukça yıpranan Ahmed Sukarno iktidarı, 1967’de General Suharto tarafından yapılan hükümet darbesi ile son buldu Darbe sonunda başa geçen General Suharto daha sonra yapılan seçimleri de kazandı 1982’de Sebker seçimleri kazandı 1983’te Suharto dördüncü defa 10 Mart 1988’de beşinci defa başkan seçildi |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #7 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Fas Yapılan araştırmalar, çok eski çağlardan beri Fas’ta insanların yaşadığını göstermiştir Mağaralarda ve arkeolojik kazılarda bulunan çeşitli eşya ve taşlar üzerine çizilmiş olan resimler, bu iddianın delilleridir MÖ 2000 yıllarından itibaren Berberiler ülkeye gelerek yerleşmişlerdir Daha sonraları MÖ 2 yüzyıldan itibaren de Akdeniz’in denizci ve deniz ticaretinin önde gelenlerinden Fenikeliler, Fas’a gelerek burada ticari koloniler kurmuşlardır İlerleyen tarih çağlarında gelişen devletlerden Kartacalılar Fenikelileri, Romalılar ise Kartacalıları yapılan savaşlar sonucunda yenerek, ülkeye hakim olmuşlardır Miladın ilk yüzyılında İspanya’dan gelen Vandallar zayıflayan Romalıları yenerek ülke üzerinde yeni bir hakimiyet tesis etmişlerdi Yedinci yüzyıldan itibaren İslamiyeti bütün dünyaya yaymaya çalışan Müslüman Araplar, o zamanın şartlarında sadece cihad, yani Allahü tealanın dinini yaymak için geldikleri bu ülkede İslamiyeti yaymışlar ve bu ülkeye yerleşmişlerdir Müslümanlar burada da kalmayıp İspanya’ya geçmişlerdir Sekizinci yüzyılda Fas’ta ilk Müslüman hükümdar hanedanlığı Sultan Birinci İdris tarafından kuruldu Daha sonra başa geçen Sultan İkinci İdris Fes şehrini kurdurarak, burasının önemli bir İslam kültür merkezi haline gelmesini temin etti Burada ilk İslam üniversitesi olan Keyruvan Üniversitesi kuruldu On birinci yüzyılda Büyük Fas devleti olan ülkenin toprakları, doğuda Tunus dahil olmak üzere, kuzeyde İspanya’yı da hükümdarlığı altında bulunduracak şekilde genişlemişti Bu zamanda ülke başşehri Merakeş oldu Birkaç asır varlığını muhafaza eden devlet, daha sonraları zayıflayarak gücünü kaybetti Bu zayıflamanın neticesinde sınırları her geçen gün daralmaya başladı ve nihayet Portekiz veİspanyol istilasına uğradı Daha sonra yapılan savaşlarla on altıncı yüzyılda ülke Portekiz ve İspanyol işgalinden kurtulmuş, on dokuzuncu asra kadar varlığını devam ettirebilmiştir Fransa, sömürgeleri arasına katmak için 1830’da Cezayir’i işgal etti Buradan Fas’ı da sömürge yapmak gayreti içerisine girdi Bunun yanında İngiltere, İspanya ve Almanya da Fas’ı sömürge yapmak isteyen Avrupa ülkelerinin başında geliyordu Bu gayret ve çabaları sonunda 1912 senesinde ülkenin kuzeyini İspanyollar, kalan büyük kısmını ise Fransızlar işgal etti Sömürge haline gelen Fas, İkinci Dünya Savaşında müttefik ordularının önemli bir askeri üssü olarak kullanıldı Bu savaş yıllarında Amerika Atlas Okyanusu kıyılarında ülkeye çıkartma yaptı İkinci Dünya Savaşı sonunda diğer sömürge ülkelerinde olduğu gibi Fas’ta da bağımsızlık için sömürgecilere karşı mücadele cephesi meydana getirildi Bu mücadele, kurulan “İstiklal Partisi” ile hız kazandı İstiklal partisinin ve dolayısiyle bağımsızlık mücadelesinin en ileri geleni olan Sultan Beşinci Muhammed 1953 senesinde Fransızlar tarafından sürgüne gönderildi Fransızların Fas’taki bağımsızlık mücadelesini kırmak için yaptıkları bu davranış, ülke halkı ile Fransızlar arasında iki sene devam eden kanlı bir iç savaşa sebep oldu Savaş, Sultan Beşinci Muhammed’in serbest bırakılıp, tahta çıkması ile son buldu 1956 senesinde Fas bağımsızlığını bütün dünyaya ilan etti Bir sene sonra ise Fas’ın emirlik olduğu ve Sultan Beşinci Muhammed’in emir ünvanını aldığı duyuruldu Yapılan çeşitli çalışmalar neticesinde İspanya ülkenin işgal altında tuttuğu kuzey bölgelerini terketmek zorunda kaldı 1969 senesinde Atlas Okyanusu sahillerindeki İfni Üssünü de Fas’a bırakmasıyla ülke bugünkü sınırlarına sahip oldu |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #8 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Filistin Kudüs merkezli Filistin, İÖ 2000'de Arap, İÖ 1800'de Hitit, İÖ 1286'da Mısır hakimiyetine girdi ve takiben Hz Musa öncülüğündeki İsrailoğulları buraya yerleştiler Hz Davud ve Hz Süleyman'ın yönetimlerine sahne olan bölgede, sürgünler ve işgallerle dolu yıllardan sonra İÖ 64'te Roma egemenliği başladı Bu dönemde 30 yıllarına kadar Hz İsa ortaya çıktı 395'te Bizanslılara geçen Filistin, 637 yıllarını takiben tümüyle İslam hakimiyetine girdi Sırayla Emeviler, Abbasiler, Fatımiler ve Selçuklular dönemlerini geçirdi ve 1516'da Osmanlı toprağı oldu 400 yıllık Osmanlı hakimiyetinde bölge Kudüs, Gazze ve Nablus sancaklarına ayrıldı Ancak, Yahudilerin Filistin hayali tarihin hiçbir döneminde sönmedi 1896'dan sonra aslen gazeteci olan Theodor Herzl'in önderliği altında, dünyaya yayılan Yahudilerin tekrar Filistin'de toplanıp bir devlet kurması için çalışmalara başlandı Herzl, 21-31 Ağustos 1897'de Basle'de topladığı I Siyonist Kongre'de temel hedef ve yöntemleri tespit etti Bu amaçla Avrupa'da örgütler kuruldu, fonlar oluşturuldu Toplanan paralarla Filistin'de yaşayan Araplardan geniş topraklar satın alındı ancak; asıl amaç için bunlar yeterli olmadı Theodor Herzl, 19 Mayıs 1901 tarihinde II Abdulhamid ile yaptığı bir görüşmede, "Avrupa borsasını ellerinde tutan Yahudilerin Osmanlı İmparatorluğu'nun bütün borçlarını ödemesi karşılığında Filistin'de bir yurt verilmesini" (gizli kalmak şartıyla) teklif etti, ancak kabul edilmedi Meşrutiyet ile birlikte azınlıklara verilen haklar, Yahudilerin de işine yaradı ve özellikle 1914 yılından sonra Filistin'deki Araplardan geniş topraklar satın alıp yerleşmeye başladılar 1916'da İngiltere temsilcisi Sir Mark Sykes ile Fransa temsilcisi MFGeorge Picot arasında imzalanan Sykes-Picot Antlaşması, Osmanlı topraklarını İngiltere, Fransa ve Rusya arasında paylaştırırken Filistin için de uluslararası bir statü öngörüyordu 1917'de İngiltere Dışişleri Bakanı James Balfour, Yahudilerin lideri Edmond De Rothshild'e gönderdiği bir mektupla; "Yahudilerin Filistin'de yurt kurmalarını desteklediğini" ifade ederek İsrail devleti yolunu açtı 1918 yılında Osmanlı askerleri Filistin'den çekildi ve bölge İngiliz hakimiyetine girdi 1880 ile 1918 arasında Filistin'deki Yahudilerin sayısı 24 binden 65 bine, nüfusun %10'una çıktı Ardından Araplar ile Yahudiler arasında gerginlikler başladı 1933 yılıyla birlikte Nazilerden kaçan Yahudi göçmenler de Filistin'e gelmeye başladılar 3 yıl içinde Yahudi sayısı toplam nüfusun dörtte birine ulaştı ve 335 bin kişi oldu 1938 yılına kadar Atatürk yönetimindeki Türkiye'den çekinen İngilizler bölgede bir Yahudi devleti kurulması yönünde açık bir girişimde bulunamadılar Hatta 1937 yılındaki ünlü Peel Paylaşım Planı'na göre Yafa ve Tel Aviv, İngilizlerce Araplara terk edilirken, Yahudilere verilen önemli bir yerleşme merkezi bulunmuyordu Ancak Faysal, bu planı reddetmekle Filistin Arap Devleti'nin kurulmasına daha o yıllarda engel olmuştu Filistinliler, bu şekilde bir yandan Araplar bir yandan Batı tarafından yalnız bırakılıyordu İngilizlerin paylaşımda Araplara karşı bu kadar tavizkar davranmasında Atatürk'ün dış politikasının ve Kudüs Müftüsü Emin el-Hüseyni'nin büyük tesiri vardı Emin Hüseyin Türk asıllıydı ve Filistin politikasında büyük bir ağırlığa sahipti Atatürk'ün ölümünden sonradır ki İngilizler Peel paylaşma planından vazgeçtiler Takiben de Filistin'de İsrail devletinin kurulması yolunda birbiri ardınca adımlar atıldı Fakat, II Dünya Savaşı'na rastlayan yıllarda Yahudiler daha çok Hitler zulmü ile uğraşmak durumunda kaldılar Araplar, İngilizler ve Yahudiler arasında yıllar süren mücadeleler, 1947 yılında Birleşmiş Milletler'e aksetti Kurulan Filistin Özel Komisyonu, Filistin'in Yahudi ve Araplar arasında ikiye bölünmesini, Kudüs'ün ise uluslararası bir statüye kavuşturulmasını önerdi Ancak öneri Arap ülkeleri tarafından kabul edilmeyince, Yahudiler 14 Mayıs 1948'de İsrail Devleti'nin kuruluşunu ilan ettiler İsrail'in kuruluşu ile birlikte Arap-İsrail Savaşları başladı Savaş sonunda Batı Şeria Ürdün, Gazze Şeridi Mısır, kalan topraklar da İsrail tarafından işgal edildi Tabiatıyla olan yine Filistin halkına oldu ve durumdan komşu Arap ülkeleri ve İsrail kazançlı çıktı Takibeden yıllarda pek çok Filistin kurtuluş örgütleri kuruldu Bunlardan en önemlisi gizli olarak 1950'de kurulan Yaser Arafat öncülüğündeki el-Fetih idi Bu arada Arap ülkeleri, 1964'te Kudüs'te Filistin Kurtuluş Örgütü ve buna bağlı olarak Filistin Kurtuluş Ordusu'nun kuruluşuna yardımcı oldular Ancak Ahmet Şukayri önderliğindeki FKÖ, 1967 yenilgisi ile etkinliğini yitirdi Gazze, Batı Şeria, Sina Yarımadası ve Suriye'ye ait Golan Tepeleri İsrail'in eline geçti 1 milyondan fazla Filistinli komşu Arap ülkelerine ve özellikle de Ürdün'e kaçtı 1967 Kasım'ında George Habbaş'ın Filistin Halk Cephesi kuruldu 1968 Haziran'ında el-Fetih hareketi FKÖ'ye hakim oldu El-Fetih, Müslüman, Yahudi ve Hıristiyanların eşit haklara sahip olduğu demokratik, laik bir Filistin devleti kurulmasını önerdi 1973 Arap-İsrail Savaşı sonrasında İsrail'in Gazze ve Batı Şeria'dan çekilme eğilimine girmesi üzerine FKÖ, bu bölgelerde bir devlet kuracağını açıkladı Ancak, İsrail'in bölgedeki varlığını da kabul eden bu tavır, Suriye desteğindeki örgütler ve Arap ülkeleri tarafından reddedildi ve Red Cephesi oluşturuldu, Filistin Kurtuluş Hareketi parçalandı Suriye'nin bölgeye müdahale etmeye başladığı bu dönemden sonra, çatışmalar daha da hızlandı Lübnan'a da giren Suriye, barış yaparak bölgedeki etkinliğini yitirmek istemiyordu Bu yüzden Yaser Arafat başkanlığındaki FKÖ, Suriye ve Libya karşıtı Arap ülkelerinin desteğini aldı ve aynı tavrını sürdürerek Filistin'in tek yasal temsilcisi olduğunu belgeledi 1978 Eylül ayında Enver Sedat İsrail ile Camp David antlaşmasını imzaladı 1985 Şubat ayında bu kez Ürdün Kralı Hüseyin ile Yaser Arafat ortak harekette anlaştılar İsrail ile FKÖ arasındaki karşılıklı terör eylemlerinin ardından Arafat, aynı yılın Kasım ayında Filistin mücadelesinin sadece işgal edilen topraklarda süreceğini açıkladı FKÖ, bir yandan Lübnan'da Suriye yanlısı örgütlerle, diğer yandan işgal altındaki topraklarda İsrail ile mücadeleye girişti 1986'da Ürdün ile arası bozulsa da 1987 yılında Birleşmiş Milletler'in 242 sayılı kararından sonra 15 Kasım 1988'de bağımsız Filistin Devleti Cezayir'de ilan edildi Yaser Arafat devlet başkanı seçildi 1988'de Filistinliler, işgal altındaki bölgelerde silah kullanmadan taşlarla yaptıkları meşhur İntifada hareketini başlattılar 13 Eylül 1993 tarihinde İshak Rabin ve Yaser Arafat arasında Washington'da imzalanan "Filistin Özerklik İlkeleri Deklerasyonu" ile 5 yıllık bir süre içerisinde Gazze ve Eriha'da "Özerk Filistin Devleti" kurulması kararlaştırıldı Bölgede başlayan normalleşme sürecinde, 26 Ekim 1994 tarihinde bu kez İsrail ile Ürdün arasında bir barış anlaşması imzalandı 4 Kasım 1994 tarihinde barışa imza atan İshak Rabin, İsrail Gizli Servisi'nin bir şubesi tarafından öldürüldü |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #9 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Güney Afrika Cumhuriyeti On beşinci asır öncesinde Avrupalılar için meçhul olan ülke, 1488’de Bartholomeu Dias’ın Ümit Burnunu geçmesi ile tanındı Avrupalılar için yeni bir Hindistan yolu olan Ümit Burnu, stratejik bir önem kazandı Güney Afrika hakkında tarihi bilgiler bu tarihten sonra başlar Avrupa ile Hindistan arasında seferler yapan İspanyol, Hollandalı, Portekizli ve İngiliz gemiciler için Güney Afrika sahilleri bir uğrak noktası olmuştur Hollandalı, Jan Von Riebeek isimli bir doktor, 1652 senesinde çalışmakta olduğu Hollanda-Doğu Hindistan Şirketi adına Güney Afrika sahilerindeki şimdiki Cape Town şehrinin bulunduğu Tavola Körfezinde, ticaret gemileri için depo ve levazım istasyonu kurdu On yedinci yüzyılın ortasında kurulan bu ticari üs aynı yüzyılın sonlarında koloni (sömürge) haline getirildi Bu ülke topraklarını sömürge yapmak isteyen İngilizler, Fransızların bölgeyi işgal etmelerini engellemek perdesi arkasında, bölgeyi işgal ettiler ve kendi sömürgeleri arasına kattılar Bu işgal, sözkonusu Avrupa devletleri arasında 1815 senesinde yapılan bir anlaşma ile kabul edildi Avrupalıların buralarda ilk sömürge kurmaları esnasında yerli halka karşı yapılan ırk ayrımı politikası, 1807’de İngilizlerin çıkarttığı kanunla kaldırıldı Fakat azınlıkta olan Boer adı verilen çiftçiler tarafından ırk ayrımı şiddetle tatbik edildi Bu kanunun kalkmaması karşısında Boerler, 1836’da sömürge topraklarından ayrılarak iç kısımlara doğru göç ettiler ve ırkçılıklarını buralarda sürdürdüler İngiltere sömürgesinden sırasıyla 1852 ve 1854 senesinde Orange ve Transvaal adı ile iç işlerinde bağımsız yeni iki sömürge kuruldu İç kesimlere yerleşen Boerlerle İngilizler arasında ilk zamanlar mevcut olan ılımlılık, gün geçtikçe soğuk harbe ve nihayet iki Boer Devletinin İngiltere’ye savaş ilanı ile sıcak harbe dönüştü Sömürgeci İngiltere ile ırkçı Boerler arasındaki kanlı savaşlar, 1902 senesinde İngilizlerin kesin galibiyeti ile nihayet buldu İngiltere buraları iç işlerinde bağımsız birer sömürge olarak ilan ve savaş tazminatı ödemeğe mahkum etti İki İngiliz sömürgesine (Orange ve Transvaal) iki de Boer devleti katılınca (bunlar iç işlerinde bağımsız), Güney Afrika dört devletten müteşekkil bir federasyon oldu Birinci Dünya Savaşından sonra her geçen gün ağırlık kazanan ırkçılık, 1924’te başa geçen General Herzog’un zamanında çıkarılan kanunlarla meşru hale getirildi General Herzog 1934 senesinde çıkarttığı kanunlarla zencilerin yurttaşlık ve siyasi haklarını ellerinden aldı İkinci Dünya Savaşından sonra bu ırkçı politika şiddetini artırarak devam etmiştir 1948’de Dr Molan’ın iktidara gelmesi ile mevcut ırkçı politika had safhaya vardı Çeşitli dünya ülkelerinden yapılan baskılara rağmen, Güney Afrika Cumhuriyeti iktidarları, ırkçı politikadan vazgeçmediler Ülke bu politikalarını terk etmemek pahasına Milletlerarası bazı teşkilatlardan ayrıldı 1961’de ayrıldığı Commonwealth İngiliz Milletler Topluluğu teşkilatı da bunlardandır 1968’de öğrencilerin düzenledikleri ırk ayırımına karşı gösterileri din yetkililerince de desteklendi Bunun üzerine hükumet, askerleri en yeni silahlarla donattı Güvenlik kuvvetlerini ve istihbarat teşkilatını kuvvetlendirdi Böylece Afrika’daki diğer devletlere karşı da üstünlük sağladı 1969’da Birleşmiş Milletlerin Namibya’dan çekilmesi isteğini reddetti Namibya, Güney Afrika Cumhuriyetinin fiilen bir eyaleti oldu Irk ayrımını burada da uyguladı Dünya devletleri arasında yalnız kalan Güney Afrika Cumhuriyeti, 1970’ten sonra Afrika Devletleri arasında taraftar kazanmak için bazıları ile ilişkiler kurmaya çalıştı 1976’daki zenci hareketlerinde yüzlerce zenci öldürüldü Devam eden baskı ve öldürmeler üzerine, BM Güvenlik Konseyi, Güney Afrika Cumhuriyetine silah satışını yasakladı (1977) Milletlerarası ilişkileri hemen hemen kopma noktasına gelen yönetim, sert ırkçı yönetiminden tavizler vermeye başladı Zencilere sendika kurma hakkı tanındı (1979) 1982’de Namibya’nın sömürgelikten kurtulmak için başlattığı hareket, ülkeyi yeniden karıştırdı Sorgusuz, yargısız öldürmeler başladı Yeni anayasa yapılarak başkanlık sistemine geçildi Buna rağmen ülkedeki çatışmalar durmadı Cumhurbaşkanı PW Botha, ülkesini milletlerarası yalnızlıktan kurtarmak için çeşitli ülkeleri ziyaret etti ve bunda başarı sağladı Zenci çoğunluğun sesi, baskı ve zulümle susturuldu Komşu devletlere saldırılar başladı Cumhurbaşkanı Botha, lideri bulunduğu Ulusal Parti içinde meydana gelen muhalefetin de tesiriyle 1989 Ağustosunda istifa etmek mecburiyetinde kaldı Yerine Frederik W de Klerk geçti Eylül 1989 seçimlerinde seçme hakkı bulunmayan zenciler ülke çapında büyük grev yaptılar Zencilere karşı yumuşama politikası uygulayan Cumhurbaşkanı de Klerk Şubat 1990’da meclisi açarken yaptığı konuşmada Afrika Milli Konseyi, Afrika Komünist Partisi ve 33 muhalefet örgütü hakkında bulunan yasağın kaldırıldığını açıkladı Ayrıca 1962’den beri hapiste bulunan zenci lider Nelson Mandela serbest bırakıldı Afrika Milli Konseyi 1991 senesi “İktidarın halka devredilmesi için doplu eylem yılı” ilan etti Aynı sene yapılan Afrika Milli Konseyi toplantısında Nelson Mandela başkanlığa seçildi Irk ayrımı politikasındaki bu yumuşama sebepiyle birçok ülke Güney Afrika’ya uyguladığı ekonomik müeyyideleri kaldırdı Komşularıyla arasındaki gerginlik de yumuşadı Zenciler arasındaki şiddet olayları zaman zaman önemli boyutlara ulaşmaktadır |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #10 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)Güney Kore Kore tarihi MÖ 3000 yılına kadar uzanır Çin’in eline geçtikten sonra, Budizm ve Çinlilerin etkisinde kaldı Daha sonraları 7 yüzyıldan 20 yüzyıla kadar değişik hanedanların idaresi altında bağımsız olarak yaşadı 1910 yılında Japonlar Kore’yi işgal ederek koloni haline getirdiler Bu durum, 1945 yılına kadar sürdü İkinci Dünya Savaşında Japonya’nın yenilmesinden sonra Güney Kore’yi ABD, Kuzey Kore’yi de Rusya işgal etti Böylelikle kuzeyde komünist rejim, güneyde demokratik rejim kurulmuş oldu 25 Haziran 1950’de Rus subaylarının kumandasındaki Kuzey Kore birlikleri, yarımadanın tamamına komünizmi kabul ettirmek için Güney Kore’ye saldırıp istila etti Bunun üzerine BM, Güney Kore’nin kurtarılmasına karar verdi Bölgeye BM askerleri gönderildi Bu orduya Türkiye, bir tugayla katıldı İşgalci komünist birliklerin Güney Kore’den çıkarılması için Mehmetçik büyük başarı gösterdi Mehmetçiğin zaferi bütün dünyaya yayılarak takdir topladı Yapılan görüşmeler neticesinde 27 Temmuz 1953’te ateşkes imzalandı 38 Paralel Güney Kore ile Kuzey Kore arasında sınır kabul edildi Savaş sonrası, Başkanlık sistemine dayalı demokratik rejime geçildi Kuzey Kore ile birleşme devamlı gündemde olup, yakın bir zamanda tek devlet haline gelmeleri ümit edilmektedir |
Ülkeler Tarihi (2) |
10-14-2012 | #11 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ülkeler Tarihi (2)1 Dünya Savaşı Sonunda İmzalanan Ateşkes Antlaşmaları - Bulgaristan = Sofya Ateşkes Antlaşması (29 Eylül 1918) - Osmanlı Devleti = Mondros Ateşkes Antlaşması (30 Ekim 1918) - Avusturya-Macaristan = Villa Gusti Ateşkes Antlaşması (3 Kasım 1918) - Almanya = Rethondes Ateşkes Antlaşması (11 Kasım 1918) NOT: I Dünya Savaşı’nın sonunda imzalanacak barış antlaşmalarının maddeleri Paris Barış Konferansı’nda belirlendi (18 Ocak 1919) Cevap: Ülkeler Tarihi (2) frmacil sayfa 2iki Cevap: Ülkeler Tarihi (2) |
|