Prof. Dr. Sinsi
|
Karadeniz Bölgesi Örf Ve Adetleri
Karadeniz Bölgesi Örf ve Adetleri
EVLENME
Evlilikler yakın çevreden yapılır, yakın çevrede kız yoksa dışarı çıkılırdı Gelinlik kız komşu, akraba ve aile büyüklerince yapılırdı Her ne kadar erkeğin görüşü alınsada son söz aile büyüklerindi
Beşik kertme vardı Ancak bu doğuda olduğu kadar zorlayıcı olmayıp, çocuklar büyüyünce evleme zorunluğu taşımazlardı Kız arama da elçi denilen insanlar devreye girerdi
Kız seçimine çok önem verilirdi Kızın soyu sopu araştırılırdı Kız tarafıda erkeğin soyu sopunu araştırır, uygunsa verirdi Kızın erkeğe gönüllü olması ve kaçma işini beraber planladıkları durumlarda olay fazla büyütülmez, zamanla örtbas edilirdi Sevenlerin kavuşamama durumunda maraz denen ruh hastalıkları olurdu Kız istenmeden önce ondan büyük kız olup olmadığı araştırılırdı Böyle bir durum varsa kız istenmez, istense de büyük kız varken ufak kız verilmezdi Kızın bir başkasına sevdalı olup olmadığına bakılrdı Kız daha istenmeden, yani iş resmiyete dökülmeden elçiler sayesinde iş halledilmiş olurdu
Kız istenmeye gidilirken karşı taraf haberdar edilir, hazırlıklı olmaları sağlanırdı Erkek tarafı karşılanır ağırlanır Bir müddet ordan buradan konuşuldukjtan sonra asıl konuya girilirdi "Allah'un izniyle, Peyganberun kavliyle kizinuzi oğlumuz Temel'e istiyiruk" denirdi Kız tarafı kendini naza çeker, cevap vermek istemez, çay kahve, yemek ikram edip konuyu dağıtmaya çalışırdı Erke tarafı da israr eder "Kızı vermezseniz ne yemeğinizi yeriz nede kahvenizi içeriz" derdi Hayli mücadele sonunda istekler sıralanır, kabul edilince de kız verilirdi Kız istendiğinde verilirdi Çünkü söz önceden alınır ve kararlaştırılmış olurdu Söz alınmadan kız istendiğinde, istenmedik olaylar olabilirdi Erkek tarafı soğuk karşılanır Mazeretler uydurulur Bazen de kız görücüye çıkmazdı Kız tarafı erkek tarfının karşılayabileceği kadar başlık parası isterdi Bu kıza harcanırdı Ayrıca kıza alınacak eşya ve altın tesbit edilirdi
Ara kesildikten sonra (kızın sözünün alınması) olay hemen duyurulurdu Bu da erkek tarfının dılaru da hava ya kurşun sıkmasıyla olurdu Peşinden yemek yenir Düğün günü belirlenir, ayrıntılar konuşulurdu
Ara kesilirken kız tarfına verilen sözler düğnden önce yerine getirilirdi Bir alış veriş günü tesbit edilirdi Genellikle Çarşamba günü olurdu Her iki tarfta birinci derece yakınlar olurdu
Takılardan genellikle çok eskiden dilme fes, beşli, daha sonraları zincir, bilezik, küpe, yüzük, saat, alyans, iğne gibi altın eşyalar alınırdı Daha sonra söz verilen giyim kuşam ve yerleşimle ilgili diğer eşyalar alınırdı
Alınan eşyalar önce kız evine gönderilir, kızın kendi hazırladığı eşyalarla birlikte sergilenirdi Bu olaya "Bohça Açıldı" denirdi Perşembe'den Cumartesiye kadar açık kalır isteyen gelir bakardı
Eşyalar evden çıkarken, kızın erkek kardeşi yoksa bir yakını kapıyı keser ya da sanduğa otururdu Kapı erkek tarafının bir miktar para vermesiyle açılırdı Cumartesi erkek evine getirilen eşyalar kız tarafınca yerleştirilirdi Kına gecesi Cumartesi olup her iki taraftada yapılırdı Misafirler horon eder, oynar, toplu halde kurşun sıkılırdı O gecede geline kına yakılır Başka isteyenlerde var ise onlarda kına yakardı Bazen geline yakma işlemi Pazar sabahına bıraklıdığı da olurdu Erkek tarafı kına gecesinde şeker, fındık türü yiyecekler gönderirdi Pazar sabahı erkek tarafı kalabalık bir halde kızı almaya giderdi "Duğunci" denen bu grup yol boyunca sık sık silah sıkardı Bunu duyan kız tarafı da karşılık verirdi
Gelini evden genellikte damadın babası veya ağabeyi çıkarırdı Bu arada kapı kesilir bahşiş istenirdi Yol boyunca yer yer yol kesildiği olurdu Geli evden çıkarken kurşun sesleri ortalığı yıkardı Bazı evlerdede ilahiler okunurdu Yol yakınsa gelin yaya, uzaksa at ile getirilirdi Gelinin evinden gelenlere ikram edilen lokumu damada ulaştıran ödüllendirilirdi Bu kimseye "müjdeci" denirdi Müjdeciye ya para ya da bir tepsi baklava verilirdi Kız ve erkek tarafıı birlikte kurşun ata ata gelinle birlikte erkek evine gelirdi Bu gruba "alay" denirdi Kız ağlarsa, "Hem ağlıyalum, hem gidelum" denirdi Kız eve girmeden önce tatlı dilli olsun diye, elini bala tutturup sağ parmaklarıyla kapının başına sürerlerdi Zengin olsun diye başına bez koyup para dökerlerdi Kız tarfından birileri gelini içeri sokmaz Bir şeyler isterdi Buna "kapılık istemek" derlerdi
Gelin odasına götürülür, oturtulur, yanında genellikle ablası veya yengesi bulunurdu Bazen de o mahalede yeni gelin olmuş birisi de olabilirdi Düğün akşama kadar devam ederdi Bu arada sıksaray, sallama, atlama, titreme gibi horonlar yapılırdı Horonlar genellikle erkek erkeğe, kadın kadına oynanırdı Erkekler daha çok evin dışında veya avluda, kadınlar ise evin içinde bir yerde oynarlardı Erkekler kızlar bir arda oynadığında kadınlar veya kızların kollarına ancak yakınları girebilirdi Horonlar kaval, tulum, akordiyon, mozika (mızıka) nadir olarak zurna ve daha çok kemençe eşliğinde oynanırdı
Çoğu zeminde şairle atma türkülerle horona ayrı bir renk katarlardı Bu arada erkek anaları da boş durmaz Sağa sola göz gezdirir Bir kız ararlardı Yakın komşuların yardımıyla misafirlere yemek verilirdi Bu arada bazıları bahşiş almak için yemeği engellerdi Buna "sofra bağlama" denirdi Hava kararamadan düğün alayı dağılır fakat kız tarafından bir kaç kişi bir müddet daha beklerdi Gerdeğe girilmeden eğer önceden kıyılmadıysa " hoca nikahı" yapılırdı Ev gerdeğe gireceklere bırakılır Bir günlüğüne ev sakinleri komşulara kalırdı Pazartesi günü gelin erken kalkar ve ev işlerine konulurdu Sözde uğursuzluk getirmesin diye geline bir hafta süpürge tutturulmazdı Bugün aynı zamanda kız ve erkek tarafının birbirine bohça içersinde hediye verdiği gündür Bu olaya "bohça çıktı" denirdi Düğünden bir hafta sonra "yedi" olurdu Yedi, kızın damatla babasının evine gitmesiydi Damat'a bu arada bazen ağra kaçan şakalar yapılırdı Bu şakalrdan korunmak için damadın yanında korumaları olurdu Damat sofraya oturduğunda sofra arkadaşları tarafından bağlanır Kaynana sofranın açılması ve damadın yemek yemesi için bahşiş verirdi Yedididen birkaç gün sonra da kız tarafı erkek tarafınca devet edilirdi
DOĞUM
Evlililiğin ilk devrelerinde gelinin hamile kalması istenirdi Hamile kalmaması durumunda telaş düşülür, hata varsa bunun gelinden kaynaklandığı düşünülürdü Hamile kalınması için okutma dahil her çareye başvurulurdu Birkaç sene içinde eğer gelin hamile kalmazsa, anlaşılarak ya boşatılır, ya da üzerine kuma alınırdı Eğer hamil kalmışsa, oturmasına, kalkmasına, yemesine, içmesine kadar dikkat edilir, bu arada bir çok batıl yöntem de uygulanırdı Doğum zamanı köy ebesi çağrılırdı Bebeğin çıpa'sını (göbek bağı) ebesi veya iyi huylu birisinin kesmesi istenirdi İlk doğan sebinin erkek olması istenirdi Şimdi de öyle ya Çocuk doğar doğmaz sağ kulağına ezan ve sol kulağına kamet okunurdu Doğum yapan anne kırk gün lohusa kalırdı Çocuğa genellikle büyüklerin ismi verilirdi Daha çok ölen nine, dede veya yakın tarihte ölmüş birinin ismi verilmesi halen devam etmektedir Çocuk kısa bir süre kundakta kalır Sonra beşiğe alınırdı Nazarlanmasın diye çocuk uzun süre yabancılara gösterilmezdi Gösterileceği zaman nazarlık takılır, yüzüne kara sürülürdü Anne sütü olduğu müddetçe emzirilir Sütten kesildikten sonra inek sütü verilirdi Anne sütü yoksa, ilk zamanlarda, süt anne aranırdı Yakın çevreden herkes çocuğu emzirir ona süt anne olurdu Süt annelik yaygın bir uygulama olup yer yer hala devam etmektedir
Süt çocuk, süt kardeşi ve ondan sonra doğacak çocuklarla "süt aşağı akar" diye evlendirilmezdi Kız ergenlik dönemine kadar çember, daha sonra da keşan bağlardı Erkek çocuklar ergenlik dönemine kadar mendil, yağluk, daha sonra da başlık ve abaniye bağlardı Doğumdan sonra kızın annesi tarafından peşuk alayı yapılırdı Alay ekek evinde olurdu Alaya kızın ailesi ve yakınları katılırdı Çocuk kız ise kırmızı, erkek ise mavi beşik hediye edilirdi Bu olay sadece ilk çocuk için yapılırdı Diğer çocuklar bu beşikle büyütülürdü Alaya katılanlar eşya ve hediye veririlerdi Kundağa konulmuş paralar ise çocuğu yıkayan ebeye hediye edilirdi Ebeler çoğu zaman bu parayı almaz çocuğa bırakırdı
|