Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Türkiye > Marmara Bölgesi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahi, cami, çelebi, eminönü

Ahi Çelebi Cami (Eminönü)

Eski 10-13-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahi Çelebi Cami (Eminönü)




Ahi Çelebi Cami (Eminönü)Eminönü’nde, Haliç kıyısında, Zindan Hanı’nın batısında ve Yoğurtçular Sokağı ile Değirmen Sokağı’nın kesiştiği köşede yer almaktadır

Caminin inşa kitabesi bulunmamaktadırAncak bazı söylentilere dayanılarak kapı üzerine 1500 tarihi konulmuştur Yapıldığı yıl kesin olarak belli değildir Yaptıran ise Âhi Çelebi Mehmed bin Tabib Kemal Ahî Can Tebrizî’dir Vakfiyelerde de “Merhum Ahî Çelebi bin Kemalü’l-Tabib olarak geçmektedir Fatih, IIBayezid, Yavuz Selim ve Kanuni devirlerinde yaşamıştır Önce Candaroğulları hizmetindeyken, daha sonraları İstanbul’a gelerek Mahmutpaşa semtinde bir dükkânda tabiblik yapmıştır İlk bilgilerini babasından alan Ahî Çelebi, fatih Darüşşifası’na hekimbaşı olmuşturMısır’da ölmüş ve İmam Şafii Türbesi’ne gömülmüştür Böbrek ve mesane taşları üzerine kaleme aldığı telifi ve tıbba ait bazı eserleri bilinmektedir

Ahi Çelebi Camii, Kanlıfırın Mescidi ve Yemişçiler Camii adlarıyla da anılmaktadır Ayvansarayî’nin Hadikatü’l-Cevâmi’de verdiği bilgiye göre, 15yüzyılda Ahi çelebi Tabib Kemal tarafından yaptırılmıştır Yemiş İskelesi’nde çıkan yangınlarda iki defa
yanmış; ilki 1539, ikincisi ise 1653’tedir İkinci yangından sonra Mimar Sinan tarafından tamir edildiği için Tezkiretü’l-Enbiye’de Onun eserleri arasında adı geçmektedir 1894 depreminde de hayli zarar görmüş ve onarım geçirmiştir Ahi Çelebi, İstanbul’un en eski camilerinden biri olup, bugün harap durumda ve mimari açıdan pek fazla bir özelliği bulunmamaktadır Evliya Çelebi’nin ünlü seyahat rüyasını gördüğü cami olması nedeniyle İstanbul folklorunda önemli bir yer tutmaktadır

Evliya Çelebi’nin ünlü rüyası:
1040 yılı Muharremi’nin aşura gecesi (19 Ağustos 1630), İstanbul’daki evinde bir ara dalıveren Evliya Çelebi, eskilerin deyimiyle “beyne’n-nevm ve’l-yakaza”, yani uykuyla uyanıklık arasında bir rüya görür Yemiş İskelesi yakınında helâl mal ile yapılmış eski bir cami olan Ahi Çelebi Camii’nde, minberin dibinde oturmaktadır Birden kapı açılır ve camiin içi nurdan bir cemaatle doluverir Hayret ve hayranlık içinde olup biteni seyreden Evliya, gelip yanına oturan zata kim olduğunu sorar
Aldığı cevap heyecan vericidir:
“Aşere-i Mübeşşere’den okçuların pîri Sa’d ibni Ebi Vakkas!”
Peki, camiyi nura boğan cemaat? Okçular pîrinin anlattığına göre, ön saftakiler peygamberlerin, arka saftakiler evliyanın ruhlarıdır Ashabın, muhacirînin ve bütün Kerbelâ şehitlerinin ruhları da hep orada Mihrabın sağında oturan Hz Ebubekir ve Ömer, solundaki Hz Osman ve Ali’dir Mihrabın önündeki de Hz Üveysü’l-Karâni Müezzinlerin, dolayısıyla Evliya Çelebi’nin piri olan Bilâl-i Habeşi, camiin solunda duvar dibinde oturmaktadır Ve işte şimdi içeri kanlı esvaplarıyla girenler de Hazreti Hamza ve cümle şehitlerin ruhları!
Sa’d ibni Ebu Vakkas, Evliya’nın “Yâ sultanım, bu cemaatin bu camide cem’ olmalarının aslı
nedir?” sorusunu da şöyle cevaplandırır:
“Azak câniblerinde cüyûş-ı muvahhidînden Tatar-ı sabâ-reftâr askeri muzdaribü’l-hâl olmağla
Hazret’in himâyesinde olan bu İslambol’a gelüp andan Tatar Han’a imdâda gideriz; şimdi
Hazret-i Risâlet dahi İmam Hasan ve İmam Hüseyin ve on iki imamlar ve bizden gayri Aşere-i Mübeşşere ile gelüp sabah namâzının sünnetin eda idüp sana kamet eyle diyü işaret buyururlar; sen dahi savt-ı a’lâ ile ikamet-i tekbîr idüp ba’de’s-selâm Ayetü’l-kürsî’yi tilâvet eyle, Bilâl Sübhanallah desin, sen Elhamdülillah, Bilâl Allahü ekber desin, sen âmin âmin de Ve cümle cemaat ale’l-umûm tevhîd ederiz, Ba’dehu sen Ve salli ala cemîi’l-enbiyâ ve’l-mürselîn ve’l-hamdüli’llâhi rabbi’l-âlemîn diyüp kalk, heman mihrabda Hazret-i Risâlet otururken dest-i şerîfin bûs idüp ‘Şefâat ya Resûlallah’ deyüp recâ eyle!”
“Seyahat ya Resulallah!”
Tam o sırada camiin kapısında bir nur şimşek gibi çakar ve her yer “nûrün alâ nûr” olur Bütün cemaat ayağa kalkmıştır; Peygamberimiz, sağında İmam Hasan, solunda İmam Hüseyin olduğu halde kapıda belirir Yüzünde al şaldan bir örtü, elinde bir asâ vardır ve kılıcını kuşanmıştır “Bismillah” diyerek mübarek sağ ayağını içeri atıp nikabını açar ve selâm verir:
“Esselâmü aleyküm yâ ümmetî!”
Camidekiler hep bir ağızdan selâmı alırlar Resulullah mihraba geçip sabah namazının sünnetini kılarken Evliya dehşet içinde tir tir titremekte, bu arada Peygamber’in eşkalini dikkatle incelemektedir Evet, aynen Hilye-i Hâkanî’de yazdığı gibidir: Destârı on iki kolanlı beyaz şal, gerdanında sarı sof şal, ayaklarında sarı çizmeler
Peygamber sünneti kılıp selâm verdikten sonra sağ eliyle dizine vurarak Evliya’ya “İkamet eyle!” buyurur Evliya, segâh makamında “ikamet ve tekbir” eder Resulullah aynı makamda hazin bir sesle Fâtiha’yı okuyarak ruhlar cemaatine sabah namazını kıldırır Selâmdan sonra Evliya, Sa’d ibni Ebi Vakkas’ın tarifine göre Bilâl-i Habeşî ile müselsel müezzinlik yapar Resulullah mihrapta yanık bir sesle Yâsin-i Şerif okuduktan sonra ayağa kalkınca Sa’d ibni Ebi Vakkas, Evliya’yı elinden tutup huzura götürür ve der ki:
“Âşık-ı sâdıkın ve ümmet-i müştâkın Evliya kulun şefaat rica eder!”
Ve ardından Evliya’ya döner:
“Mübarek dest-i şeriflerini bûs eyle!”
Evliya büyük bir heyecan içindedir; ağlayarak Peygamber’in elini öper ve “şefaat”
diyecek yerde,
“Seyahat ve Resulallah!” deyiverir
Bu dil sürçmesi Resulullah’ın çok hoşuna gitmiştir; tebessüm ederek:
“Şefaat ettim, sıhhat ve selâmetle seyahat eyle! Fâtiha!” buyurur
Ruhlar Fâtiha okuduktan sonra, Evliya Çelebi hepsinin ellerini bir bir öpmeye başlar Evliya Çelebi’nin anlattığına göre Hz Peygamber’in pembe renkli eli gül gibi kokmaktadır ve sanki
kemiksizmiş gibi yumuşacıktır Diğer peygamberlerin elleri ayva kokusundadır Hz
Ebubekir’in eli kavun, Ömer’inki anber, Osman’ınki menekşe, Ali’ninki yasemin, Hasan’ınki
karanfil, Hüseyin’inki beyaz gül
Evliya camideki bütün ruhların ellerini öptükten sonra Hz Peygamber tekrar “Fâtiha” der;
herkes yüksek sesle “seb’al-mesânî”yi okur ve “Esselâmü aleyküm eyâ ihvânûn” diyerek
camiden çıkar; sahabeler de Evliya’ya hayır dualar ederek onu takip ederler Sadece Sa’d ibni
Ebi Vakkas durur ve belinden sadağını çıkarıp Evliya Çelebi’nin beline kuşattıktan sonra şu öğütleri verir:
“Yürü sehm ü kavs ile gazâ eyle ve Allah’ın hıfz-ı emânında ol ve müjde olsun sana bu meclisde ne kadar ervâh ile görüşüp dest-i şerîflerin bûs itdinse cümlesini ziyaret itmek müyesser olup seyyâh-ı âlem ve ferîd-i âdem olursun Amma geşt ü güzer itdiğin memâlik-i mahrûsaları ve kılâ-i büldanları ve âsâr-ı acîbe ve garîbeleri ve her diyarın memdûhât, sanâyiât, me’kûlât ve meşrûbâtını ve arz-ı beledi ve tul-ı neharların tahrir idüp bu seyr-i garîbe ile ve benim silâhımla amel idüp dünyâ ve âhiret oğlum ol, tarîk-i hakkı elden koma gıll u gışdan beri ol, nân u nemek hakkın gözle, yâr-ı sâdık ol, yaramazlarla yâr olma, iyilerden iyilik öğren!”
Bu öğütleri verdikten sonra Sa’d ibni Ebi Vakkas da Ahi Çelebi Camii’nden çıkıp gider
“Önce bizim İstanbulcuğumuzu yaz!”
Derin bir inşirah ve büyük bir mutluluk içinde uyanan Evliya Çelebi, abdest alıp fecir namazını kıldıktan sonra Kasımpaşa’ya gider ve rüya tabircisi İbrahim Efendi’ye güzel rüyasını en ufak ayrıntıyı bile kaçırmadan anlatır İbrahim Efendi’ye göre, Evliya seyyah olup bütün dünyayı dolaşacak ve öteki dünyada Resulullah’ın şefaatine nâil olacaktır Bu tabirle yetinmeyen Evliya Çelebi,
Kasımpaşa Mevlevihanesi şeyhi Abdullah Dede’nin tabirini de merak eder ve huzuruna varır
Dede’nin tabiri daha gönül ferahlatıcıdır:
“On iki imamın ellerini öpmüşsün, dünyada azim sahibi ve başarılı olacaksın! Aşere-i
Mübeşşere’nin ellerini öpmüşsün, cennete gireceksin! Çâr-yâr-ı güzînin ellerini öpmüşsün,
dünyada bütün padişahların dostu olacak, sohbetlerinde bulunacaksın Hazreti Resul’ün yüzünü
görüp mübarek ellerini öpmüş, hayır dualarını almışsın, iki dünyada saadete ereceksin İmdi,
Sa’d Vakkas’ın nasihati üzere önce bizim İstanbulcuğumuzu yazmaya başla, yürü işin rast gele,
el fâtiha!”

Caminin bilinmeyen vakfiyesi953/1546 tarihli İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri’nde özet olarak verilmiştirVakfiyede Meyve Kapısı haricinde gösterilen cami ve bâninin Edirne’de bir hamam, Trakya’da sekiz köy, mezralar vakfedilmiştirAyrıca Ahî Çelebi’nin oğlu Ruhullah Çelebi’nin kızı Ayşe Hatun da 934/1528’de 10000 akçe nakit ve yıllık 1250 akçelik bir meblağı vakfa ilave etmiştir

Cami, tuğladan dört sivri kemer üzerine oturtulmuş, oldukça basık tek kubbelidir Son cemaat yeri altı kubbelidir Kubbeyi taşıyan sivri kemerlerin sağ ve sol üstlerinde sivri kemerli pencere izleri çıkmıştır Binanın kare şeklindeki kubbe kasnağı çepeçevre bir demirle çevrilmiştir Yanlara doğru ikişer payandanın da sonradan ilave edildiği anlaşılmaktadır Büyük kemer içlerinde sağ ve solda dörderi kıble duvarında üç, mihrap duvarında ise iki üst pencere mevcuttur Minare sağda yer almaktadır İçerideki kapısı yüksekte olduğundan bir merdivenle ulaşılmaktadırMinare kaidesi de bu geçide olanak vermek amacıyla dışarıdan kıbleye doğru uzatılmıştır Son cemaat yerinde minare tarafındaki duvardan bir kapı açılarak eklenti olan ilave binalara geçiş sağlanmıştır Caminin cümle kapısı son derece basittir Mihrabı mermer plaklarla kaplanarak yenilenmiştir Sağdaki ilave yapı üzerinde bulunan çeşmenin kitabesi 1281/1864 tarihlidir Binanın mimari açıdan önemi olmamakla birlikte, tarih açısından önemli bir yeri vardır



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.