Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kölelik, mürşide, teslimiyet

Mürşide Teslimiyet Kölelik Mi

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Mürşide Teslimiyet Kölelik Mi




Mürşide teslimiyet kölelik mi
Hakkında Mürşide teslimiyet kölelik mi




MÜRŞİDE TESLİMİYET KÖLELİK Mİ?

Tasavvufa dışarıdan bakanların anlamakta güçlük çektikleri bir mesele de mürşide teslimiyettir Özellikle tasavvuf ehlinin mürid-mürşid ilişkisine, ölü ve yıkayıcısı ilişkisini örnek göstermeleri itirazlara sebep olmaktadır

Tasavvuftaki mürşide teslimiyetin karakteri ve sınırları gerçekte nedir? Bu teslimiyetin insan iradesinin reddi anlamına geldiğini söyleyenler haklı olabilir mi?

Tasavvuf adabıyla ilgili biraz kitap karıştıranlar şu ifadeyi mutlaka okumuşlardır: “Bir mürid, mürşidine hiç itirazsız teslim olmalıdır Öyle ki, bir ölü, yıkayıcısına nasıl hiç itiraz etmez, ne tarafa çevirse dönerse, mürid de mürşidine karşı böyle olmalıdır Mürşidine ‘niçin?’ ‘neden?’ diye itiraz eden kimse maksadına eremez

Gerçekten de bütün tasavvuf kollarında mürşidler, müridlerinden bu manada bir teslimiyet isterler Ancak böyle bir teslimiyet anlayışı eleştirilmekte ve şöyle itiraz gelmektedir:

“Mürşid de olsa, bir insana bu derecede teslim olmak doğru olabilir mi?

Böyle bir teslimiyetin dinde yeri, terbiyede gereği var mıdır?

Bu durum, insan hürriyetini yok etmek ve birilerinin esaretine girmek değil midir?

Allah ve Rasulü’nden başka emirlerine itiraz edilmeyecek kimse var mıdır?

Mürşid hiç yanılmaz mı?

Yanılırsa, onu uyarmak ve yanlışını göstermek gerekmez mi?

Böyle yapan bir kimse niçin manevi terbiyede yolda kalsın?”

Asıl teslim olunan Yüce Allah’tır

Aslında, Yüce Yaratıcı’dan başka hiç kimsenin insanları kendisine itaat etmeye davet yetkisi ve görevi yoktur Her emrine uyulacak, her hükmünde teslim olunacak tek varlık, alemlerin sahibi Yüce Allah’tır Hiç bir peygamber de kendi şahsından kaynaklanan bir sebep ve yetkiyle insanlara bir şeyi emretme veya yasaklama yetkisine sahip değildir Fakat peygamberi Yüce Allah davetle görevlendirip halkın arasına gönderdiği zaman, konumu, yetkisi ve insanlar üzerindeki etkisi değişir

Kur’an’da belirtildiği gibi, Allah’ın gönderdiği peygambere itaat eden kimse, bizzat Allah’a itaat etmiş olur Ona isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur (Nisa/80) Hz Peygamber AS’a uymadan hiç kimse Allah’ın rızasına ulaşamaz Onu anne-babası dahil bütün insanlardan daha fazla sevmeyen kimse tam mümin de olamaz (Buharî, Müslim) Onun öğrettiği dine sadece kalbiyle değil, bütün his ve hevesiyle, içi ve dışıyla uymayan kimse gerçek mümin sıfatını alamaz (Begavî, İbnu Asım, İbnu Recep) Çünkü Hz Peygamber AS Allah’a giden yolun kılavuzu, bu yolda insanların terbiyecisi ve sahibidir Her hükmü Cenab-ı Hakk’ın hükmü yerindedir Onu insanlığın önüne koyan Yüce Allah’tır “Bu peygamberime uyun ki, benim muhabbetime, rızama ve cennetime ulaşın!” diyen de bizzat Yüce Allah’tır

Bunun için, insan Yüce Allah’a muhabbet ve teslimiyetini ancak O’nun peygamberine gösterdiği muhabbet ve teslimiyet ile ortaya koyabilir Bu açıdan bakıldığında, günümüzdeki bir insanın Allah yoluna davet eden bir mürşide göstereceği samimiyet ve teslimiyet de Allah sevgisinin ispatından başka bir şey değildir Bu teslimiyet görünürde insana, hakikate ise Allah’a bağlanmaktır

İçi ve dışıyla Hakk’a teslim olan kimse, Allahu Tealâ’dan başka her şeyin köleliğinden kurtulur, hür olur, kalbi Allah ile huzur, ilâhi aşk ile hayat bulur Hakk’a itiraz eden kimse ise, iradesini nefsinin eline vermiş olur Bundan sonra o kimse kendisini hür irade ve hürriyet sahibi görse de, aslında bütün yaptıkları bir çeşit köleliktir Çünkü bu kimse, devamlı nefsine köle, şehvetine esir, midesine hizmetçi, maddeye bekçi, insanların aferin ve alkışına bağımlı bir halde hayat sürmektedir Böyle bir hayat şeref ve hürriyet değil, tam manası ile zillet ve köleliktir Asıl hürriyet, Yüce Allah’tan başka hiç bir varlığa kulluk yapmamaktır

Mürşidin yetkisi ve konumu

Kâmil mürşidin vazifesi, güzel ahlâkı temsil ve tatbiktir Onun tek hedefi ilâhi hükümleri en güzel şekilde uygulamak, korumak ve yaşatmaktır Buna dini ihya etmek denir

Mürşid, Yüce Allah’ın dostudur Bu sıfatıyla vazifesi, isteyenlere Allah’ın dostluğunu öğretmektir O aynı zamanda ümmeti terbiye işinde Hz Peygamber AS’ın vekili ve vârisidir Bu sıfatıyla vazifesi kalpleri Allah’a bağlamak, gönülleri kötü ahlâktan arındırmak, insanı Allah’ın edebiyle edeplendirmek, nefsin, şeytanın, eşyanın ve dünyanın esaretinden kurtarıp gerçek hürriyete kavuşturmaktır

Kâmil mürşid, bu sıfat ve vazifeleriyle dünyada en önemli işi yürütmektedir Hangi iş insanın Yaratıcı’sına yönelmesinden daha önemli olabilir? İşte bu büyük işi yürüten insana karşı vazifemizi şu ayet belirlemektedir:

“Ey iman edenler! Allah’a itaat edin Peygamber’e ve içinizden (Allah’ın yapmanızı istediği) işlerinizi yürüten önder ve idarecilerinize de itaat edin” (Nisa/59)

Ayrıca, Hz Peygamber AS’ın şu uyarıları da bizim için bağlayıcıdır:

“Başınızdaki kimse gözü kör, ayağı topal, rengi siyah bir köle de olsa, sizi Allah’ın Kitabı’na göre sevk ve idare ettiği sürece onun sözünü dinleyip emirlerine itaat edin” (Buharî, Müslim, Nesaî)

“Bana itaat eden Allah’a itaat etmiş olur Bana isyan eden de Allah’a isyan etmiş olur Benim emirime (dini işlerinizi yürüten imamınıza) itaat eden bana itaat etmiş olur Ona isyan eden de bana isyan etmiş olur” (Buharî, Nesaî)

Şu halde, gerçekten peygamber vârisi, alim, arif, kâmil bir mürşide tabi olmak, aslında Allah ve Rasulü’ne tabi olmaktır

Teslim olunacak kimseyi iyi tanımalıdır

Gafile uyanın kalbi uyanmaz Cahile dert açanın derdi dinmez İşinin ehli olmayan doktor insanı candan eder Sahte mürşid de imandan eder Birisi dünyayı, diğeri ahireti harap eder O halde hak yolunda peşine düşülen kimseyi iyi tanımalı, manevi terbiye için ehli olmayan kimseye yanaşmamalıdır

Kâmil mürşid, her şeyden önce kendisi terbiye olmuş kimsedir Ayrıca insanları terbiye için izinli ve ehliyetlidir Çünkü kendisi ehliyetli bir üstadın elinde terbiye görmüş, takva ve edeple süslenmiş, hak yolunda imamlık vasfını elde etmiştir Allahu Tealâ onu kendi yolunda kılavuz, örnek ve şahit yapmıştır Önüne Kur’an ve Sünnet’i koymuş, insanları onlardaki gerçeklere davet görevi vermiştir

İşte bu noktada mürşid, Allah yolunda gitmek isteyenleri ciddi olarak ilgilendirmektedir Öyle ki, İmam Rabbani KS’nin uyardığı gibi, bütün arzusu Allah rızası olan bir veliye itiraz, Allah’a itiraz gibi olmaktadır Çünkü veli, herkese sadece Allahu Tealâ’nın kuldan istediklerini emretmekte, Hz Peygamber AS’ın usulü üzere terbiye vermektedir O kendisine değil, Hakk’a davet etmektedir

Tasavvuf terbiyesinin asıl hedefi kâmil insan yetiştirmektir Ariflerin tarifine göre kâmil insan, Allah’a aşık olmuş, kalbi gaflet ve manevi kirlerden zikir ile huzur bulmuş, gönlü boş arzu ve sahte sevgilerden arınmış, nefsi ilâhi emirlere itaat edecek bir kıvama gelmiş; kısaca içi ve dışıyla Yüce Allah’a teslim olmuş insandır İşte bu kıvamı bulmak için önündeki rehbere samimi olarak inanmaya, gücü nisbetinde emir ve tavsiyelerine uymaya teslimiyet denir

Tedavi için teslim olmak şarttır

Allah’ın dostu olmak isteyen kimse, bunun gereğini yapmalıdır Bu yola giren kimseye tasavvufta mürid denir İlk aşamada mürid, ölümcül bir hastalığa yakalanmış hasta gibi düşünülür Böyle bir hastaya ne lazımsa, müride de o lazımdır

Eğer ağır bir hasta şifa bulmak istiyorsa, aklını kullanıp kendisini ehil bir doktora teslim etmelidir Hasta şunu bilmelidir ki, kendi aklı ve tecrübesiyle veya eline alıp okuyacağı tıp kitapları ile bu hastalığı tedavi etmesi mümkün değildir

Bu durumda karşısında iki seçenek vardır: Ya bilgi, tecrübe ve ehliyeti ispat edilmiş bir doktora gidip teslim olacak ve her ne derse yerine getirecek Ya da bu hastalığı çeke çeke ölecek Şüphesiz akıl ve insaf doktora teslim olmayı seçer Çünkü bu teslimiyette sıhhat, hayat ve huzur vardır Kendi bildiğini yapmakta ise yıkım, acı ve sıkıntı vardır Böyle bir teslimiyet, aklını bir kenara bırakmak değil, aklını iyi kullanmaktır

Terbiye için mürşide teslim olmak da aynen böyledir Çünkü müridin kalbi hasta, gönlü yaralı, vicdanı sıkıntı içindedir Kalbi, geflet, günahlara meyil, şehvetine düşkünlük, kibir, kendini beğenme, haset, gösteriş, aşırı dünya sevgisi, gereksiz rızk endişesi, geçim kaygısı, ölüm korkusu, ibadetlere karşı tembellik gibi manevi hastalıklarla hastadır Gönlü, Yüce Yaratıcısı’nı unutup eşyaya bağlandığı için yaralıdır Vicdanı ise, içine düştüğü bu halden devamlı sıkıntı çekmektedir Çünkü bu dertler karşısında aklı aciz kalmaktadır Nefsi her gün derdine dert katmakta, devamlı hastalıkları artmaktadır Kendi tedbir ve tecrübeleri tedavi için yetmemektedir Günler geçmekte, fakat hastalıkları geçmemektedir Bu durumda, aklı olan ne yapmalıdır?

Bu kimsenin de önünde iki seçenek vardır: Ya aklını kullanıp bu işin ehli bir mürşide gidip teslim olacak; onun tedbir ve tedavi tecrübesine uyup manevi dertlerinden kurtulacak Ya da bu hastalıklar içinde ölüp mahcup ve perişan bir şekilde Yüce Allah’ın huzuruna çıkacak Elbette akıl, vicdan ve tecrübe, böyle bir hastanın da bu işin ehline teslim olmasını ister Zaten Kur’an ve Sünnet bunu emreder Sayısız tercübe ve görülüp yaşanmış olaylar da bunun gerçek olduğunu ispat eder

Mevcut hastalığını kabul etmeyen, mütehassıs doktoruna güvenmeyen, tarif edilen usulde ilaçlarını içmeyen, kendi keyfine göre hareket eden kimse, maddi-manevi hiç bir hastalığından kurtulamaz Böyle bir hasta kalkıp da ‘aklım bana yeter, ben doktor filan tanımam, kimseye teslim olmam, istediğim gibi yaşarım!’ derse, ona akıllı değil, belki deli denir

Teslimiyet akıl ister

Arifler der ki:

Kâmil mürşide tam teslimiyet bir anda olmaz İnsan, kalbi nurlandıkça, nefsini ve şeytanı tanıdıkça, iyiyi kötüyü seçtikçe, yani akıllandıkça, Allah’a giden yolda Allah dostuna teslim olur Mürid, zaman içinde mürşidini gerçek haliyle tanır Bu tanıma bir ömür sürebilir Bu yolda samimiyetle sabreden kimse sonuçta sevinir, Allah sevgisini bulur, kalbi bu sevgi ile huzur bulur Dağınık hali toplanır, ibadetlere sarılır, günahlardan uzaklaşır, bütün manevi hastalıklardan kurtulur İşte o zaman hakkıyla ve tadıyla Yüce Rabbine kulluk edebilir Buna ihsan makamı denir Bu hedefe ulaşmak için rehberine tam teslim olanlar çok az olduğu için, bu makama çıkanlar da çok azdır Herkesin bu yolda nasibi, iman, sadakat, edep ve gayretine göredir Ancak, Allahu Tealâ dilediği kullarına bol ihsan ve ikramlarda bulunur

Allah dostları, “biz peygamber gibi masumuz, hiçbir kusur ve noksanımız yoktur, her sözümüz ayet ve hadis gibidir” demezler Onlar, açık ve mertçe Hz Ebu Bekir RA Efendimiz’in halife seçildiği gün, Ashab-ı Kiram’a söylediği şu sözü söylerler:

“Ben Allah ve Rasulü’ne itaat ettiğim ve size hakkı emrettiğim sürece bana itaat ediniz Çünkü bu durumda bana itaati sizden Allahu Tealâ istiyor Ben hak çizgiden ayrılırsam, artık kimsenin bana itaat etmesi gerekmez” (İbnu Kesir)

Dilaver Selvi



Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.