Prof. Dr. Sinsi
|
Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis
Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis
Hakkında Mevlanaya Göre Şeytan Ve Nefis
Şeytan ve nefis, insanın Allah katında mertebe kazanması için hem engeldirler, hem de vesile Bunu, Mevlâna’nın şu veciz ifadesinde şöyle görmekteyiz:
“Su, geminin içine girerse onu batırır Altında bulunursa, onu yüzdürür ” (1) Yani insan nefis ve şeytana hâkim olsa derecesi artar, sahil-i selamete ulaşır Fakat, o iki düşmana mahkum olursa, ilerleyemez, batar
Bazıları, görmediğini bahane ederek şeytanı inkara kalkışır Mevlâna, böylelerine der: “Şeytanı görmedinse kendini gör!” (2) Çünkü, şeytan bir cesedle görülseydi, herhalde o inkarcılar gibi görülecekti Nitekim, Nas Sûresinin son ayeti, “Hannas” olan şeytanın hem cinlerden, hem de insanlardan olduğunu dikkat çeker “Hannas, kirpi gibi kah başını çıkaran, kâh büzülen anlamındadır Şeytanın kalbe saldırması buna benzemektedir ” (3)
“Şeytan, insanları aldatmak için Cenab-ı Haktan bir takım tuzaklar ister Kendisine altın, gümüş, at, yiyecek-içecek, elbise, şarap ve çalgı gibi şeyler verilir Bunlardan o derece hoşlanmaz Fakat kadın da verilince, şeytan sevincinden ellerini çırpıp oynamaya başlar ” (4)
Üstteki ifadeler “İnsanlara, kadınlar, oğullar, yığın yığın biriktirilmiş altın ve gümüş, salma atlar, sağmal hayvanlar ve ekinlere karşı şehevat süslü kılındı” (Al-i İmran suresi, 14) ayetinin bir cihetle tefsîridir Yani, insan bunlara karşı son derece düşkün bir tabiatta yaratılmıştır İnsanın en çetin imtihanları, bunlarla olmaktadır
Şeytan, kendisine verilen imkanlarla insanları avlamaya çalışır “O, kuşu aldatıp tutmak için ıslık çalan avcıya benzer Kuş gibi öter Kuş, hemcinsi zannederek, havadan iner, tuzağa tutulur ” (5)
“Dünyada yüzbinlerce tuzak ve dane vardır Biz ise, aç ve harîs kuşlar gibiyiz” (6)
Bu durumda kurtuluşumuz, ancak Allah’a iltica ve Onun gösterdiği yoldan gitmekledir
Nefis ise, şeytanın insandaki sözcüsü durumundadır Nefis, şeytandan gelen telkinlere hassas bir alıcıdır
Mevlanâ’nın sözleri doğrultusunda, nefse şu şekilde bakabiliriz:
Nefis, bütün kötülüklerin anasıdır Mevlâna, bunu şöyle bir temsille anlatır:
“Biri annesini öldürür ‘Niye anneni öldürdün?’ derler ‘Zina yapıyordu’ cevabını verir ‘Anneni öldüreceğine adamı öldürseydin’ dediklerinde şöyle der: ‘Her gün bir adam mı öldürmeliydim?’
“Ey insan! O kötü tabiatlı ana senin nefsindir ki, onun fesadı her tarafa yayılmıştır  ” (7)
“Nefis bir sihirbazdır Onun vesveselerinde gizli bir sihir vardır ” (8)
“Nefis, bir ejderhadır ” (9) “Firavunda olan sende de vardır Lakin, senin ejderhan kuyuda mahpustur ” (9) Yani, her insanda Firavun olabilecek bir kabiliyet vardır Nefis ejderhası serbest bırakılsa ve her istediği verilse, o insan bir Firavun olur Bu cihetten baktığımızda Firavun, nefsin müşahhas bir örneğidir
“Nefis, bir puttur Öyle ki, diğer putlar da bu puttan doğmuşlardır ” (10) Put kırmak çok kolaydır Lakin, nefsi kolay bir şey zannetmek büyük cehalettir Nefsin suretini görmek istiyorsan yedi kapılı cehennem tarifini oku (11) Yani, Cenab-ı Hak tarafından cehenneme “Artık doldun mu?” denildiğinde, cehennem “daha yok mu?” (Kaf suresi, 30) diyeceği gibi; doymama ve dolmama noktasında nefis, cehennem gibidir Nefsin sadece hırsına bakmakla bile, bunu kolayca anlayabiliriz
Nefis, bir hilekârdır “Nefsin her nefeste bir mekri vardır ki, o mekirlerin her biri yüzünden yüzlerce Firavun ve yüzlerce askerleri gark olmuşlardır ” (12)
“Nefis, Mecnun’un devesi gibidir Mecnun, devesini Leyla tarafına sürer Fakat, gaflet ederse, deve onu kendi yavrusu tarafına geri döndürür ” (13) Akıl dahi nefsi Mevla’ya yöneltirken, eğer gafil davransa, nefis hemen süflî şeylere onu sevk eder
Bu mahiyetteki nefis, eğer dizginine sahip olunsa, insanın en büyük yardımcılarından biri olur Şüphesiz bu, o kadar kolay bir şey değildir Fakat zor da olsa, böyle bir terbiye mutlaka yapılmalıdır
Nefse hâkimiyetin temel esaslarından biri, onu aç bırakmaktır Şöyle rivayet edilir ki, “Cenab-ı Hak, kendi nurundan aklı yarattı Sonra ona ‘gel’ dedi O da geldi ‘Git’ dedi, o da gitti ‘Sen kimsin, ben kimim?’ diye sordu Akıl, ‘Sen, benim Rabb-i Rahîmimsin Ben ise senin aciz kulunum’ dedi Cenab-ı Hak buyurdu: Ey akıl, senden daha azîz bir mahluk yaratmadım
“Sonra, ateşten nefsi yarattı Ona ‘gel’ dedi Nefis icabet etmedi Cenab-ı Hak, ‘Ben kimim, sen kimsin?’ dedi Nefis, ‘Ben benim, sen sensin’ cevabını verdi Cenab-ı Hak onu ateşe attı, azab verdi Yine sordu Nefis yine ‘Ben benim, sen de sen’ dedi Cenab-ı Hak, bu defa nefsi, aç bıraktı ‘Ben kimim, sen kimsin’ diye sorduğunda nefis ‘Sen benim Rabb-i Rahîmimsin Ben de senin aciz kulunum’ cevabını verdi ” (14)
Tasavvuf dilinde nefsin açlıkla terbiyesine “Riyazet” denir Nefsini lezzetli yemeklerle şımartan ve onu azılı bir at haline getirenlerin manen perişan halleri, bu nevî riyazetin önemini göstermeye yeterlidir
Riyazet ve benzeri nefisle mücadele yollarını, Mevlâna şöyle değerlendirir:
“Bir evin temelini atacakları vakit, evvelki binayı yıkarlar
“Yerin dibinden başlangıçta çamur çıkarırlar (yani kuyu kazarlar Fakat sonunda oradan tatlı suya ulaşırlar
“Çocuklar, işin sırrını bilmedikleri için, kan aldırmaktan korkarlar ve hıçkıra hıçkıra ağlarlar Çocuğun babası ise, hacamatçıya para verir ve kan çıkaran neştere iltifat eder
“Bir hamal, ağır yük altında koşup gider Hatta o ağır yükü başkalarının elinden kapar ” (15)
“Hükümdar kaleyi tahrip ederek kafirden alır Sonra onu tamir ederek, yüzlerce burç ve sed ilave eder ” (16)
Bütün bu misaller, nefisle mücadelenin hikmetini ve neticesini göstermektedir “Ham nohutun pişmesi için, kaynar suya atılması lazımdır ” (17) Zaten, Cenab-ı Hak, nefisle mücadele etmemiz için, bizi devamlı bir halden başka hale çevirmekte, bela ve musibetlerle denemektedir “Allah’ın rahmeti gadabını ve kahrını geçmiştir Ondan dolayı, bir kimseyi belalara uğratması rahmetindendir ” (18)
“Zahmetlerde rahmet vardır” meşhur bir sözdür Nefisle yapılan mücadele zahmetinde de elbette büyük rahmetler olacaktır Mesela, “Ekin eken kimsenin vakıa ambarı boşalır, ama tarlası iyileşir Tohumu ambarda saklayıp stok edenin ise, buğdayını hadisat bitkileriyle fareler yer ” (19)
İnsan, nefsi ve cibillliyeti itibariyle peşin lezzetlere mübteladır “Onlar, dünya hayatını ahirete tercîh ederler” (İbrahim suresi, 3) ayetinin ifade ettiği gibi, “varsa da yoksa da dünya” der Bu, “kırılmaya mahkum cam şişelerini, baki elmaslara tercîh etmek” (20) gibi bir divaneliktir Mevlâna, insanın bu gafletini şöyle belirtir:
“Çocuk gibi her an elindeki inciyi satıp, yerine ceviz almaktasın ” (21)
Şu temsil de, aynı mânâyı takviye eder: “Horozun biri çöplükte eşinirken bir inci bulmuş ‘Keşke buna bedel bir arpa tanesi bulsaydım’ demiş ” (22)
İnsanoğlu, bir yandan sevap kazanırken, diğer yandan da günahlara dalar Mevlâna şöyle der: “Fare, ambarımızı delmiş Onun hîlesinden ambarımız harab olmuştur Ey can! Evvela, farenin def’i çaresine bak, sonra buğday toplamaya çalış ” (23) Yani, günahlardan uzak kalmak, sevabı işlemekten önce gelir Özellikle, günahların her tarafı istila ettiği günümüzde, bu daha da önem kazanmaktadır
Kıyamet kopup hesap zamanı geldiğinde, kimin ne yaptığı ortaya çıkacaktır O gün, günahtan kaçınanlar sevinecekler, günahlara dalanlar ise kıvranacaklar Mevlâna bunu şöyle anlatır:
“Dünyadaki halimiz, denize inci niyetiyle dalan dalgıçlara benzer Herbiri cevher ve inci ümidiyle eline ne geçerse torbasına doldurur Dışarı çıktıklarında kimin inci, kimin boncuk veya taş topladığı ortaya çıkar İşte, mahşer günü buna benzer ” (24)
Cenab-ı Hak, o günü şöyle anlatır: “O gün herkes, iyilik ve kötülükten yaptığı herşeyi karşısında hazır bulur ”(Âl-i İmran suresi, 30)
Kaynaklar:
1 Mevlana, I, 76
2 Mevlana, V, 1517
3 Mevlana, XI, 1056
4 Mevlana, XIV, 265-271
5 Mevlana, I, 231
6 Mevlana, I, 256
7 Mevlâna, VI, 260 - 262
8 Mevlana, XI, 1059-1060
9 Mevlana, IX, 268
10 Mevlana, IX, 244
11 Mevlana, II, 458
12 Mevlana, II, 462-463
13 Mevlana, II, 464
14 Mevlana, XII, 401
15 Mevlana, XI, 832-833
16 Mevlana, VII, 585
17 Mevlana, I, 228
18 Mevlana, XI, 1081-1082
19 Mevlana, A y
20 Mevlana, IV, 1093-1094
21 Nursî, Kastamonu Lahikası, Envar Neş İst 1988, s 104
22 Mevlana, VI, 274 (İzbudak)
23 Tahiru’l-Mevlevî, VII, 473
24 Mevlana, I, 257-258
Şadi Eren (Doç Dr )
|