Prof. Dr. Sinsi
|
İslam'da Aile Hukuku
Islam'da Aile Hukuku
Hakkında Islam'da Aile Hukuku
NİKÂH
Nikâh, insanların hayatta yaptıkları en mühim bir akiddir Aile yuvası nikahla vücud bulur Ailenin temeli zevc ve zevce yani eşlerdir Eşler arasında evlenme birliği nikâh (izdivaç) ile kurulur İslâmiyet, cahiliyet devrindeki evlenme şekillerinin bazısını iptâl, bazısını ta'dil ederek âileyi sağlam esaslara bağlamıştır
İslâm'dan önceki Arablarda evlenme şekilleri:
1– Hıtbe: Dünürlük yoluyla kız ebeveyninden istenir, muvaffık cevap alınınca mehri tayin olunur Baba kızını istediğine verirdi, kızın rızası aranmazdı
2– Çok erkekle evlenme adeti vardı Kadın birkaç erkekle uyuşup münâsebette bulunurdu Çocuk doğunca onu bu erkeklerden birine nisbet ederdi, o da kabûle mecburdu
3– Asil ve necib soydan bir döl almak için kadının böyle bir adamla münâsebette bulunması âdeti vardı Koca buna müsaade ederdi
4– İki erkeğin karılarını trampa etme âdeti vardı Buna Nikâh-i Bedel denirdi
5– Hür olan kadınların zina yapması çok ayıptı Fakat bunlar gizli dost tutarak münâsebette bulunurlardı Böyle birleşmeye Nikah-ı Hadn denir (Nisâ Suresi: 25)
6– Araplarda Mut'a Nikah-ı vardı Belli bir süre için bilhassa seyahatlerde, karı-koca olarak yaşamak üzere evlenirlerdi Sonra ayrılırlardı İslâm'da bu, harb esnasında bir zaruret olarak bidayette caiz görülmüşse de sonra yasaklanmıştır Ancak Şîa bunu caiz görür Nisa Suresinin 24 Ayetini delil sayarlar Kurtubî'nin nakline göre mut'a garaibdendir, bâzen helâl, bâzen haram kılınmıştır
7– Ölen kardeşinin karısıyle evlenme (Levirat) usûlüne benzer bir adet vardı Baba ölünce, dul kalan karısıyla üvey evlâtları olanlar, yâni kocasının oğulları evlenirdi Büyük oğul abasını üvey anasının üzerine atar, mehir vermeden ve akid yapılmadan onun karısı olurdu Buna Makt Nikâhı denirdi
İslamiyet bu türlü evlenmeleri yasak etti Ahlâk duygularını zedeleyen evlenmeleri ortadan kaldırdı Aileye şerefli bir yer verdi İslam dini kadına üstün haklar tanımış, ayrı bir yer vermiştir Kadınlara, yüklendikleri vazifelerin muâdili haklar bahşolunmuştur
Yuvayı yapan dişi kuştur, hükmünce ev kuran, yuvayı şenlendiren, evi idare eden, gebe kalıp onun bütün ağırlığını taşıyan, yediği gıdasından karnındaki yavrusuna pay verip onu besleyen, doğumun sancılarına katlanan, o bitkin halinde bile çocuğunu emziren, kendisi yemeyip yavrusuna yediren, geceleri tatlı uykusunu bölüp yavrusuna bakan, binbir zahmete dayanıp çocuğunu yetiştiren, onu büyütüp cemiyete yeni üyeler kazandıran ana, elbette her türlü takdirin üstündedir Hz Peygamber, "Cennet anaların ayağının altındadır " buyurmuştur Bu vazifelerine karşılık, kadına üstün haklar verilmiştir Kadının özel durumu dâima gözönünde tutulmuştur Hayz ve nifas halinde namaz ve oruçla mükellef olmaz Ev dışındaki vazifelerinde de onlara bazı imtiyazlar tanınmalıdır
İslâm'da kadın, erkek gibi her hakka ehildir ve sahiptir Aile hakları, ictimâî ve siyasi haklar, talim ve terbiye hakları hususunda eşittirler Kadın öğretmen ve hakim olur Kendi mallarında tam tasarruf hakkına sahiptir İstediği gibi tasarruf eder İcabında dava açar, kendisi takip eder, başkasını vekil yapar Bunlara kocası karışamaz
Kadınların cinsiyet icabı, erkeklerden farklı oldukları bâzı yerler vardır Cihad farz değildir, ezâ bakımından bâzı hükümler onlar hakkında hafifletilmiştir Diyeti erkeğin diyetinin yarısıdır
Aile hukukuna dâir: Bakara, Nisâ, Mâide, Nûr, Talâk surelerinde birçok hükümler bildirildi Bunlar daha çok Bakara Sûresindedirler: Müşriklere evlenme yasağı (Bakara, Ayet: 221) Hayz halinde münasebet yasağı (Ayet: 222), hars mahalli (Ayet: 223), ilâ'nın hükmü (Âyet: 226), boşanan kadının iddeti (Ayet: 227) boşanma ve hulu' (Ayet: 229), tahlil (Âyet: 280), boşanmadan dönme rücû' (Âyet: 231), çocuğu emzirme ve zevcenin nafakası (Ayet: 233), kocası ölen kadının iddeti (Ayet: 234), evlenmek istediği kadına bunu münasip yolla bildirmek (Ayet: 235), ölürken kadınlara vasiyyet (Ayet: 240), kadınların şahit olmaları (Ayet: 228), vesâire hep bu surede yer alır Miras ayetleri Nisâ Sûresindedir Evlenmek haram olan kadınlar (Nisâ: 22), kocasından yüz çeviren kadına yapılacak muâmele ve ara bulmak için hakem tayini (Ayet: 35), yetim kızların durumu (Ayet: 127) de belirtilmiştir Namuslu kadınlara iffetsizlik isnadının cezası (Nur Sûresi: 4), erkek ve kız çocuklarının evlendirilmesi hakkında velilere hitab (Ayet: 32)'dedir
Nikâh: Fıkhın tarifine göre: Mülk-i müt'ayı ifâde eden bir akiddir Müt'a kadının kadınlığından istifade etmektir, buna istimta' denir Evlenme ile kadın ve erkek karşılıklı birtakım hakları, vazifeleri taahhüt ederek kendi rızâları ile birbirine bağlanmış olurlar Nikâh tabii ihtiyaçlardandır İnsan nev'i nin devam ve bekası için meşru' kılınmıştır İslâm dini evlenmeye teşvik eder Hz Muhammed şöyle buyurur: "Evlenme benim Sünnetimdir Sünnetimden yüz çeviren benden değildir " Kur'ân-ı Kerim, ailelerin sükûn ve huzur yuvası olduğunu bildirir: "Allah'ın kudret âyetlerinden biri de birbirinize ısınıp huzur içinde yaşayasınız diye size içinizden eşler yaratması ve aranıza sevgi ve şefkat hisleri koymasıdır " (Rûm: 21) Cemiyetin temeli olan aile bir bağdır Kur'ân buna Misâk-ı Galîz= Muhkem bağ der Evlenmeden gâye çocuk yetiştirmek, zürriyetin devamını sağlamaktır Müslümanlıkta, Hristiyanlıkta olduğu gibi keşişlik, ruhbanlık yoktur "Kötüleriniz bekâr yaşayanlarınızdır " (Hadis) Kanunlar da evlilik zammı, çocuk zammı gibi teşviklerle çocuk yapmadan yanadır İslam nazarında aile birliği kurarak kan ve sıhriyet bağlariyle insanların birbirine sevgiyle bağlanmaları en makbûl bir şeydir Akrabalık bir nimettir Birbirinin mahremi, mirasçısı ve yardımcısı olmak bunun eseridir Sıla-i Rahm yâni akrabalık münâsebetlerini iyi şekilde devam ettirmek sevaptır Nikâhla karı-koca birbirine helâl olur, karının nafakası kocasına lâzım gelir
NİKAHIN RÜKNÜ
Nikâhın rüknü, icab ve kabuldür İki şahid huzurunda tarafların icab ve kabûlüyle nikâh mün'akid olur Medeni nikâhta ise icab ve kabul demek olan evlenme rıza beyanının şahidlerden başka bir de evlenme memuru huzurunda olması lâzımdır Evlenme deftere kaydedilir Medenî nikâhtan sonra dini nikâh yapılır
Nikâh İslâm'da hukukî bir akiddir İcab ve kabulle tamam olur Nikâh dünya umuruna müteallik bir akiddir Çirkin bir şey olan zinâdan koruduğu için sevabı ve bir nev'i ibadet yönü de vardır Fakat asıl ibadetlerden değildir Şöyle ki nikâh, bütün akidlerde olduğu gibi icab ve kabulle mün'akid olur İbâdetlerde ise icâb kabûle raslanmaz Nikâhta iki şahidin bulunması şarttır, halbuki ibâdetlerde şahide hacet yoktur Hatta şahit bulunması, dinen mezmûn olan riyâya götürdüğünden iyi bir şey olmaz Nikâh hususunda ihtilâf vaki' olursa, o zaman hâkimin hükmüne başvurulur Halbuki ibâdetler hâkimin hüküm vereceği şeylerden değildir Bir de nikâhta mehir vardır, bu, erkek, kadına bir ıvaz veriyor demektir Halbuki ibâdetlerde muavaza mânâsını tazammun eden bir şey mevcut değildir İbâdette taharet şarttır
Nikâh, îcab ve kabûlle mün‘akid olan akid ve mukavelelerden farklı değildir Yalnız bir fark varsa, o da, nikâhta iki şahidin bulunması şarttır Bu da tarafları zinâ töhmetinden vâreste kılmak, hin-i hâcette nikâhı ispat edebilmek içindir Başka bir merasime lüzum yoktur
Nikâhın Şartları:
Akid esnasında şahidlerin bulunması, (Kitabiyenin nikâhında gayr-i müslim şahid olabilir), şahidlerin, tarafların sözlerini işitip anlamaları, tarafların evlenmeye rızaları bulunması, evlenmeye ehil olup bir mâni olmaması, nikâhın muvakkat yapılmaması, nikâhın sahih olması için şarttır Nikahın aleni olması da lazımdır Evlenme düğününde ziyafet vermek Sünnettir Hz Peygamber, "Evlenme düğünsüz olmaz " buyurmuştur Nikâhta şahidlerin hür, âkil ve bâliğ olması şarttır Şehâdet nikâhın in'ikadının değil, sıhhatinin şartıdır Şehâdetin iki gâyesi vardır Biri hin-i hacette nikâhı isbat etmek, diğeri zina töhmetini kaldırmaktır, bir şahit huzurunda yapılan nikâhta dahi zinâ haddi düşer
Nikâhta akdin iki tarafını da bir kişi üzerine alabilir: Vekâletin hasebiyle verdim, der, nefsim hasebiyle de aldım, diyerek nikâhı akdeder
Nikahta kullanılan kelimeler: Sarih ve kinaye olma üzere ikiye ayrılır
Sârih Kelimeler: mana açık olup kullanıldığı zaman kolayca anlaşılıp mânasını tayin için niyet ve karineye muhtaç olmaksızın maksada delalet eden sözlerdir; nikâhlandım, evlendim, gibi
Kinâye Kelimeler: Bunların manasını anlamak niyet ve karineye muhtaçtır Meselâ: Nikâh salonunda, düğün evinde iki taraf, şahidler önünde kinaye kelimeler söyleyerek evlenirler Bu sözlerden maksat nikâh akdi olduğu herkesçe bilinir ve anlaşılır Sarahaten: Evlendik, demeseler bile böyle bir meclisteki kinaye sözlerle nikâh yapılmış olur Burada karine vardır Düğün evinde bulunmak bir karinedir Tarafların birbiriyle nişanlı olmaları da bir karine sayılır
Nikâhta kullanılan kelimelerin kesinlik ifade etmesi lâzımdır Onun için ekseriya mazi sigası kullanılır Biri mazi, diğeri muzari olabilir İcabın emir, kabûlün mâzi sigâsiyle olması câizdir Kız: Beni al, benimle evlen dese; oğlan da, seni aldım, seninle evlendim dese; nikâh akdedilmiş olur
Nikâh, ikrarla da olur Hakimin önünde karı-koca olduklarını ikrar ederler, buna göre hâkim de nikâhla hükmeder Şahidlerin önünde karı-koca olduklarını ikrarları ile de nikâh akdedilmiş olur
Hanefiyyeye göre nikâhta ikrahın tesiri yoktur Onlarca ikrah ihtiyârı ihlâl etmez
Nikâhta akdin bir şarta bağlı olmaması gerekir Çünkü böyle bir şart akde manidir Şarta bağlı olan bir şey söylendiği zaman mün'akid olmaz, şartın tahakkukuna kadar gecikir Halbuki nikâhın geleceğe izafe edilmesi câiz değildir, nikâh kesin olmalıdır
Evlenecek tarafların, malûm olması, birbirini görmesi, tanıması lâzımdır Evlenmeye rıza şarttır Bunsuz rıza tahakkuk etmez Fukahaya göre alcağı kadına bakar Nikâhta rüyet muhayyerliği yoktur Beğenmezse boşama yolu açıktır Bâkirelik şartı da böyledir Bu sebeple nikâhı bozamaz Risalet, mektuplaşma ve vekâlet yoluyla da nikâh yapılır Bir küçüğü, velisi nikâhlarsa bülûğa erdiği zaman muhayyerlik hakkı vardır İsterse evlenir, zorla evlendirilemez
Vekilin, akdi, müvekkiline izâfe etmesi lazımdır Diğer bâzı akidlerde ise böyle değildir Nikâhın muktezasına aykırı olan şartlar fasid olduğundan lağiv sayılır
Kadına Boşama Hakkı Vermek:
Bir de nikâhın icâblarına aykırı olmayan şartlar vardır ki, bunlar sahih şartlardır Meselâ: Nikâh yapılırken boşama hakkının kadının elinde olması şart koşulabilir, bu şart mûteberdir, tutulması gerekir Buna Tevfiz-i talâk denir Bir kimsenin bizzat yapabileceği bir şeye başkasını tevkil etmesi caizdir Burada da boşamayı karısına veriyor, onu tevkil ediyor demektir Ancak Tefvîz-i talaktaki vekâletten vazgeçip o hakkı geri almak yoktur Kadına verilen boşama hakkı geri alınamaz Çünkü burada vekâlet, başkasının hakkının taallûk ettiği bir vekâlettir Hakk-ı gayrin taalûk ettiği vekâlette, gayrin rızâsı olmadan vekilin azli câiz değildir (Fıkıh kitabları tefviz-i talak mes'elesinin kadınlara öğretilmemesini de ihtiyaten tavsiye eder Çünkü bunu bilen kadınların evlenirken bunu şart koşmak isteyecekleri kuvvetli bir ihtimaldir Boşanmanın bu sûretle kadına verilmesini sakıncalı görmüşler )
Başka Kadın Almama Şartı:
Yine bu kaideye dayanarak kadın evlenirken kendi üzerine zevcin başka bir kadın alıp ikinci bir kadınla evlenmemesini şart koşabilir Bu şart mûteber ve nikâh sahihtir Bu, taaddüd-ü zevcâtı önleyici bir şeydir Meşrûtiyet devrinde bir süre yürürlükte kalıp sonradan kaldırılan Hukuk-ı Aile Kararnâmesi bunu böyle almıştı Ona göre, "Zevce hin-i akidde zevcin kendisinden başka biriyle izdivâcı halinde kendisi veya alınacak zevce-i sâniye boş olmak şartiyle akid vâki' olur" Bu taaddüd-ü zevcâta karşı kadına verilmiş bir haktır Adam ikinci karıyı alınca, şarta göre, ya birinci veya ikinci kadın boş düşeceğinden ikinci karıyı alamaz
MEHİR
Nikâhta koca, kadına bir mal vermeği taahhüt eder Buna mehir denir Fıkha göre mehir, bud'un bedelidir Bu kadının hakkıdır Ondan vazgeçebilir, bağışlar Mehir nikâhın sıhhatinin şartı değildir, mehirsiz de nikâh olur kadının hakkı olarak nikâhın bir hükmüdür Mehir söylenmese de kadın isterse lâzım gelir Hanefiyyece mehrin ekalli 10 dirhem gümüştür Bundan azı mal sayılmaz Şâfiî'ye göre azda olabilir
Nikâhta mehir konuşulup kararlaştırılırsa buna Mehr-i musemmâ denir Kararlaştırılmazsa Mehr-i Misl yâni emsâlinin mehri ne kadar ise o lâzım gelir Bunda yaş, güzellik, kız ve dul olmak, ahlâk ve terbiyede benzerlik aranır Ödenme bakımından da mehir Muaccel ve Müeccel olur Peşin verilene muaccel denir Bunu almadıkça kadın nefsini teslim etmeyebilir Ölüm veya boşanma halinde verilene Müeccel denir Hapsi muaccel veya müeccel de olabilir Ölüm suretiyle ayrılmada yaklaşma, (duhul) olsun olmasın, mehr-i müsemmânın tesmiye edilmesiyle mehr-i mislin tamamı kadının hakkıdır, boşanma halinde eğer yaklaşma vuku' bulduysa her iki türlü mehrin tamamı verilir Yaklaşma (duhul), buluşma (halvet) olmamış ise o zaman mehr-i müsemmanın yarısı verilir Mehr tesmiye edilmedi ise Mut'a denilen üç parça elbise verilir
Nişan olarak verilen şey ise, nişan bozulunca geri verilir
Halvet denen buluşma, duhul denen yaklaşma hükmündedir Başkalarının giremeyeceği kapalı bir yerde yalnız kalmaları halvettir Ormanda yalnız kalmaları halvet sayılmaz, orası umumi bir yerdir Üçüncü bir şahsın bulunması, halvete mânidir Hastalık gibi hissi mâni; hayız, nifas hali, oruç gibi şer'i mâniler halvete engeldir Odada kuduz köpek bulunması da mâni sayılır Küçük çocuk da halvete mânidir
Nişan, evlenme va'di demektir, âkid değildir Nişana hukuki bir hüküm terettüp etmez Nişan olarak verilen şeylerin namzetlik bozulunca iade edilmesi gerekir
Çeyiz ise kadının kendi malından olarak kocasına getirdiği eşyadır Ana-baba ve akrabası tarafından verilen hediyeler de böyledir Bunlar kadının malıdır, istediği gibi tasarruf eder, kocası karışamaz Ayrılma halinde bunları kadın alır
Nikâhtan itibaren taraflar karı-kocadırlar Birbirlerinin haklarına, evlenme ile yüklendikleri vazifelere riayete mecburdurlar Zevc, karısını istediği yere götürebilir Ancak yolda tehlike varsa,kocasına itimadı yoksa, gurbete gitmekten imtina etmek kadının hakkıdır Birbiriyle buluşma ve yaklaşma olmasa da aralarında miras ve sıhriyyet sabit olur Nafaka, erkeğe farzdır Kadın da kocasının malını muhafaza etmekle mükelleftir Kocası, mehrini vermedikçe karısını sokağa çıkmaktan men edemez, kadın müsaadesiz çıkabilir Nikâhla, mehr-i muaccelin verilmesi gerekir, kadın, bu mehri almadıkça nefsini kocasına teslim etmekten imtina edebilir
VELAYET
Velâyet: Muvafakatı olsun olmasın, başkası üzerine söz geçirmektir Kız olsun, oğlan olsun, küçüğün, delinin ve ma'tuhun nikâhında velinin izni şarttır Velinin izni yoksa, kendi kendilerine yaptıkları nikah sahih değildir Müctehidlerden İbn-i Şubrüme'ye göre baliğ olmayan küçüklerin nikahı caiz değildir Çünkü onlar için nikâhın manası yoktur Ne tab'an, ne şer'an buna ihtiyaç vardır Bunların evlenmelerinde bir maslahat yoktur Nikâh manasız kalır
Veliler: Evvelâ akrabalardır, sonra kadı ve valilerdir Birinciye Velâyet-i hassa, ikinciye Velâyet-i âmme denir Akraba velileri karabet derecesine yani miras tertibine ve hacib (hisseyi düşürme) kaidesi üzere asabenindir Bunlar da sırasiyle:
a) Oğlu, oğlun oğlu,
b) Baba, dede,
c) Sonra ana baba bir ve baba bir kardeşler ve onların oğulları,
d) Daha sonra ana baba bir ve baba bir amcalar ve onların oğullarıdır Baba tarafından hısımlığa dayanana bu asebe grubundan kimse yoksa, o zaman veli: Ana, babanın anası, kızı, oğul ve kızın kızı  Cedde-i fâside (ananın anası), ondan sonra ana baba bir kızkardeş, ondan sonra baba bir kız kardeş, sonra ana baba bir kızkardeş, ondan sonra baba bir kız kardeş, sonra ana bir erkek veya kız kardeş, daha sonra bunların evlatları, sonra zevi'l-erhâm yani mirasta hisse sahibi ve asebe olmayan akraba (ki, hala, teyze, dayı ve amca kızları) dır Bunların vilâyet-i hâssesi vardır Kâdı vali ise hükümdar namına vilâyet ammesi dolayısiyle veli olur Yakın veli varken uzak veli evlendiremez Ancak yakın veli seferde ise, talip olan belki cayar diye, işi uzatmadan uzak veli nikâhlar, bunda kızın menfaati gözetilir
Baba, dede, veli sıfatiyle küçük oğlanı mehr-i mislinden daha yükseği, kızı daha aşağı bir mehirle ve küfüv (denk) olmayan birine nikâhlarsa dahi bu sahih sayılır Bunlara karşı buluğ muhayyerliği de kullanılmaz Ancak bu veli, sefih ve tama' ile mârufsa o zaman bu nikâh bozulur Diğer veliler ancak mehr-i misil ile ve denk olana nikâhlayabilir Ve bunlara karşı bülûğ muhayyerliği de kullanılır Evlenmeğe razı olmazlarsa nikâh bozulur
Velinin de muhayyerlik hakkı vardır Âkil, bâliğ olan kadın, babasının veya dedesinin izni olmaksızın dengi olmayan biriyle evlenirse, asabeden olan veli bu evlenmeye itiraz eder, hakime bozdurur Çünkü ailenin şerefi ihlâl edilmiştir Bu itiraz, evvelce razı olmamağa bağlıdır Kabûl ettiler, düğün hazırlığına başladılarsa, itiraz hakkı düşer Çocuk doğurma, gebelik de itiraza manidir Yuvayı yıkmak iyi bir şey değildir
Velâyet büluğla son bulur Bâliğa kız, nikâha cebr-olunamaz Evlenmede rızası şarttır Kızın sükûtu, hafifçe gülmesi dahi rıza gösterme sayılır
Bülûğ muhayyerliği, küçüklerin, istemedikleri kimselerle zorla nikâhına bir sed çıkmek için konulmuştur Bu hakkı kullanma hususunda fark vardır Bâkire olan kız büluğa erdiği anda bu hakkını kullanmaya mecburdur Yâni, ya nikâha razı olur veya feshini ister Oğlan ve dul olarak bülûğa erenler içinse bu hakkı kullanmak fevrî değil, ömrîdir, istedikleri zaman bu bakımdani nkâhta küfüv aranır
Ehliyeti kâsır olanlar hakkındaki vilâyet, icbârî vilâyettir Hür, baliğa bir kadının nikâhını velisi yapabilir, buna Nedib velayeti denir Bunda mecburiyet yoktur
KÜFÜV
Küfüv denk, eş demektir Evlenmede erkeğin, kadının soyuna, şerefine uygun olması aranır Erkek için kadında böyle bir şey aranmaz Çünkü erkek dilediği kadını alabilir Bu onun onuruna helâl getirmez Halbuki şerefli bir kadın kadrü şerefine uymayan bir erkeğe nefsini teslimden soyca arlanır Bu bakımdan nikâhta küfüv aranır
Kefâet; neseb, diyanet, İslâm'a girme, hürriyet, sanat, servet'de aranır Nesebte yani milliyet bakımından kefaette mezhebler arasında ihtilâf vardır Süfyân-ı Sevri ve Hasan Basrî nesebde kefâet aramazlar İnsanlar müsâvidir, derler Hanefiyyeden Cessâs ile Kerhî'ye göre kefâet aranmaz Mâlikilere göre de nesebde aranmaz Araplarla arap olmayan evlenir Hanefiyyeye göre de Arab olmayanlar, Arab'a küfüv değildir Kureyş'ten olmayan Araplar birbirine küfüvdür, fakat onlar Kereyş'e küfüv değildir Kureyş birbirine küfüvdür Türklerde, Arablarda olduğu gibi kabile ayrılığı yoktur Araplar kabileciliğe önem verdiklerinden bu âdet vardır Küfüv olmak nikâhın sıhhatinin şartı değildir Küfüv olmayanla evlenmek câizdir Kadın ve velileri bu haktan vazgeçebilirler İtiraz hakkını bir defa iskat ettiler mi, artık nikâhı feshettirmezler
Ecdadının Müslümanlığı kabûlü bakımından da kefâet aranmıştır Yeni Müslüman olan birisi, ecdadı Müslüman olana küfüv değildir Fasık olan biri, salik ve müttaki bir ailenin kızına küfüv olamaz Köle ve azadlı olma, köle sülalesinden gelme bakımından da aranmıştır Hür olan kadın bir köleyi koca olarak seçemez Bayağı bir sanat ehli yüksek bir sanat ehlinin kızına küfüv değildir Servet bakımından ise karısının mehrini ve nafakasını tedarik etmeğe muktedir olan zengin bir kadına küfüv sayılır Gençlik ve güzellik gibi hususlarda kefaet aranmaz
NİKÂHA MANİ HALLER
(Mevâni-i Nikâh)
Nikâha mâni olan onu haram kılan bâzı haller vardır Bunlar:
1– Neseb= kan hısımlığı, 2– Sıhriyyet, 3– Süt hısımlığı, 4– Bir erkeğin nikâhında cemi', 5– Başkasının hakkı, 6– Şirk, 7– Memlûk olmak, 8– Üç talâktır Hısımlık ve süt kardeşliği devamlı sebeplerdir Diğerleri muvakkattir
1– Kan hısımlığı bakımından haram olanlar şunlardır:
a) Ana ve nineler  
b) Kızlar ve onların kızları  
c) Kız kardeşler ve kızları (Cüz-i eb)  
d) Erkek kardeşlerin kızları  
e) Halalar ve teyzeler (keza babasının, anasının ve cedlerinin hala ve teyzeleri)
2– Sıhriyyet sebebiyle hısımlık bakımından haram olanlar:
a) Kayınvâlide ve nineler  
b) Üvey kızları, bunların ve üvey oğlunun kızları  
c) Gelinler, yâni oğlunun eşleri, oğlunun ve kızının oğullarının eşleri  
d) Üvey ana (Babasının zinâ ettiği kadını almak oğluna haramdır Bu kadının kızı ve anası da haramdır Zinâ ile müsaharet sabit olur Şafii'ye göre zina ettiği kadının kızı ile evlenebilir )
3– Süt sebebiyle haram olanlar: Neseben haram olanlar, süt hısımlığı ile de haram olur Sıhriyyet sebebiyle olanlar da aynı duruma girerler Ancak süt hısımlığı yalnız emenin kendisine munhasır kalır Emziren tarafın ise hepsi hısım olur (Emenin emzirene nefsi haram, emzirenin emene küllî haram )
4– Bir erkeğin dörtten fazla kadın alması câiz değildir Hakikatte, İslâm'da tek zevce esastır, teaddüd-i zevceye bâzı zaruretlerde ruhsat verilmiştir Çünkü ayet (Nisâ Sûresi: 3) dörde kadar almayı, bu kadınlar arasında adalet ve müsamavata bağlamakta, eğer onlara aynı muamele yapılamıyacağından korkulursa bir kadın ile iktifa edilmesi emrolunmaktadır Ortaklar birbirine düşman olacağından, fıkıh hükümleri akraba kadınları bir arada toplamayı da yasaklamıştır Çoklu evlenme birçok malî külfetler yükler Birkaç karısı olan adam, rızaları olmadan onları bir hanede toplayamaz Onlar arasında her hususta adalete mecburdur Nöbetleşe beraber kalır Birinin nöbetinde iken, onun müsadesi olmaksızın diğerine gidemez Ortakların güzeli çirkini, tazesi, yaşlısı bu hususta müsavidir Zevcin bu hususta hiçbir ma'zereti makbûl değildir
İnfak, (nafaka verme) iskân, muaşeret, hatta bazılarınca sevme bakımından eşitliğe riayet etmesi, hiçbir ayırım yapmaması şarttır Bu şartlara riâyet güç olacağından ayetin sonunda
"Adalete riâyet edememekten korkarsanız o takdirde behemehal bir kadınla iktifa edin " (Nisa: 3) buyurulmuştur
İslamiyet, çoklu evlenmenin mahzurlarını bildiğinden onu tahdid etti, yoksa buna hiç karışmazdı Ancak yerleşen adetleri birden kaldırmak bâzı tepkiler yaratacağından bunu gözönünde tutarak tamamiyle men'i cihetine gitmedi Bâzı önleyici şartlar koydu Eşler arasında adalete tam riâyet şartı, Kur'ân'da sarihtir Bu şart sıhhat şartları arasında mütalaa edilecek önemdedir Küçük bir işaretten mânâ ve hüküm çıkaranlar, buna da dikkati çekmelidir Çoklu evlenme, çok karı alma, bir emir değildir, bazı şartlarla kayıtlanmış bir ruhsattır, müsaadedir O şartlara riâyet ise, dinî bir vecibedir Dînî mes'uliyetten korkanlar, gelişigüzel dört karı alamaz Çünkü bu şartlara hakikiyle riâyet etmek, insan için çok güç olan bir şey Tatbiki müşkül olan böyle şartları koymaktan maksat, bunu önlemek için olsa gerek (Taaddüd-i zevcât Yahûdi adetlerindendir Hz Süleyman'ın 700 zevcesi, 300 de odalığı olduğunu Tevrat söyler Hz Davud'un da müteaddit karıları vardır Birden fazla karı alma Yahudilerde 100 tarihinden sonra Büyük Rûhâni Meclis karariyle yasaklandı Odalık, cariye usûlü Babil'de de vardı Bu Hammurabi Kanununda mevcuttur )
II Mahmud zamanında Şeyhu'l-İslam olan Sıdk-zâde Ahmet Reşid'in şöyle bir fetvası var:
Hür, âkil ve bâliğ olan Zeyde emr-i nikâh indettevekân vâcip ve indel-itidal sünnet-i müekkede ve inde havfil-cevr mekruh olur mu? El-cevap: Olur
Bu suretle havf-i cevir ile muttasıf olanın tezevvücü mekruh olmakla Sultanü'l-müslimin hazretlerinin Zeydi tezevvüc'ten men'i muvafık-ı şer-i şerif olur mu? El-cevap: Olur
Orkaklar arasında düşmanlık mutad olduğundan, akrabaları çekiştirmemek için iki kız kardeşi, kadını halası ve teyzesi ile cem'edip evlenmek haramdır
Teaddüd-i zevcât hakkı mukabili kadına verilen bazı haklar:
a) Şartlı Nikâh: Kadın evlenirken, kocasına, üzerine evlenmemeyi, evlenirse kendisi veya üzerine alınan kadının boş olmasını şart koşabilir
b) Boşama işi kendi elinde olmayı, dilediği zaman boşanmasını şart edebilir (Tefvîz-i talak, Hulu', malla talâk) aşağıda gelecektir
c) Muhayyerlik Hakkı: Nikâhın feshini isteme hakkıdır Evlenirken şart koşulmasa da, eşi adalet ve müsâvata riâyet etmediği takdirde, muhayyerlik hakkını kullanarak hakime müracaat eder, nikâh feshedilir
Mehir ve nafakanın tedariki erkeğe ait olduğundan, bu ağır yükleri hesaplayan bir kimse çok kadın almağa cesaret edemez
5– Başkasının nikâhlısı olan veya iddet bekleyen kadını nikãhlamak haramdır
6– Müşrik, putperest, mecûsi ehl-i kitabdan olmayan kadınları almak câiz değildir Hristiyan ve Yahudi kadınlarını almak câizdir Doğan çocuk Müslümandır Zirâ evlât hayrul'lebeveyne tabi'dir Şîa, kitâbiyenin nikâhını câiz görmez Koca ihtidâ edince, karısiyle eski nikâhı devam eder Zevce Müslüman olursa, kocasına İslam arz olunur Kabûl etmezse ayrılırlar Arz-ı İslâm, Müslümanlığı bilâ- ilzam tekliften ibarettir (M Zihni Münâkehat, s 99)
Her ikisi Müslüman olursa yeni nikâha hacet kalmadan eski nikâhları üzere bırakırlar Kendi adetlerince yaptıkları nikah müteberdir
7– Memlükü olmak, nikâha manidir Hür bir kadın kölesiyle evlenemez Nikâhsız dahi nefsini teslim edemez Çünkü hür bir kadının şerefine bu yakışmaz Hür üzerine câriye de alınamaz Bunda hür kadının izzet-i nefsini çiğnemek var İkinci hanımlar çok sevildiğinden, cariye başa geçmiş olur
8– Bir kadın üç defa boşanırsa, o koca ile geçinme ihtimali kalmadığından onunla evlenemez
RİDA
Çocuğu emzirmek demektir Emzirme müddeti Ebû Yûsuf ile Muhammed'e göre 2, Ebû Hanife'ye göre 2 5 yıldır Bu müddet zarfında çocuk bir kadından süt emerse, süt akrabalığı sabit olur Yemeğe katılan sütle süt kardeşliği olmaz Emziren kadının ve kocasının kan ve süt cihetinden olan akrabaları emen çocuğa akraba olur Bu akrabalık nikâh bakımından aranır Mirasta bunun hükmü yoktur Emzirme miktarı Hanefilere göre bir defa Şafiilere göre doyunca beş defadır
Ananın çocuğu emzirmesi diyaneten vacibdir, kazaen değildir Yâni ana buna zorlanamaz Emzirirse de hiçbir ücret isteyemez Çocuk başka meme almazsa o zaman ana emzirmeğe mecburdur
TALAK = BOŞAMA
Talak, nikâh bağını bozmak, mülk-i müt'ayı izâle etmek demektir İslâm'da âilenin devamı matlubdur Muvakkat nikâh câiz değildir Kur'an ve Hadisler, talakın aleyhindedirler Talâk, âile hayatı dayanılmaz bir Cehennem halini alınca geçimsizliği gidermek çaresi olarak, zaruretten mübah kılınmıştır
"Allah'a en sevimsiz olan helâl, talaktır " (Hadis)
Bir lüzum yokken boşama memnudur
"Mücerred zevk için çok karı alıp boşayanlara Allah lânet etsin " (Hadis)
Demek boşamayı oyuncak yapmak zevk ve safa sürmek, değişik zevk almak için evlenip boşamak haramdır
"Evlenin, boşamayın, çünü boşamadan arş titrer " (Hadis) Kur'ân-ı Kerim nikâha Misâk-ı Galiz (muhkem ve sağlam bağ) der Bu sağlam bağı koparmamak gerekir İslâm'da gelişigüzel boşamak aslâ hoş görülmemiştir
"Karılarınız size itâat ederlerse onları incitmeye sakın bahane aramayın " (Nisâ: 34)
Karı-Kocanın arası açılınca hakemlere müracaat etmek tavsiye edilmiştir (Nisâ: 35)
"Onlara eziyet ederek tazyik yapmayın " (Talâk: 6)
"Onlarla ya iyilikte geçinin, yahut onları iyilikle bırakın Onlara eziyet etmek için alıkoymayın, haddi tecavüz etmiş olursunız, bunu yapan zulmetmiş olur " (Bakara: 231)
Bütün bunlar talâk'ın hoş görülmediğini gösterir Talâk'ın azalması matlub olduğundan bu yalnız erkeğe verilmiştir Sabinin, ma'tuhun, mecnunun, bayılmış olanın, bir musibetle aklı başından gidenin (medhûş) talâkı mûteber değildir Ebû Yusuf'a ve Hanbelilere göre şarhoşun talâkı vaki' olmaz Hattâ kocanın gazab halinde, şiddetli bir hiddet içinde boşaması mûteber değildir İmam Malik'le, Şafiî'ye Hanbel'e göre ikrahla zor altında yapılan talâk vaki' değildir Sarhoşluk, aklı bozduğundan bâzılarınca o haldeki talak vâki olmaz Hukuk-ı Aile Kararnâmesi bunu almıştı Hanefiyyeye göre sarhoşun talâkı zevc için vâkî' sayılır, bir cezadır Mübah bir yolla olan sarhoşlukla talâk mûteber olmaz Bu bir aklî hastalık sayılır Ancak mücbir sebepler altında aile birliğinin bozulmasına gidilir Karı-kocanın ayrılması için iki yol vardır Talâk yâni boşanma ve nikâhın feshi Talâkın sayısı vardır Fesihte ise bir defada nikâh tamamen bozulur Bülûğ muhayyerliği, küfüvsüzlük sebebiyle ayrılmalar fesihtir
Hüküm bakımından talak: Ric'î ve Bâin olur Boşama kelimeleri sarih ve kinâye diye ikiye ayrılır
Ric'î Talâk: Sarîh kelimelerle olur Boşsun, seni boşadım gibi
Bâin Talâk: Kinâye lafızlarla yapılan talaktır ki, bunda niyet şarttır Üç talak, bâindir Bedel ve ivaz mukabilindeki talâk da bâindir Ölüm hastalığında talâk-ı bâinle boşamak, Ric'i sayılır Bırakmak kelimesi kinâyedir Bir kimse: İstemem, kime istersen git dese niyet etmedikçe talâk olmaz Öfke halinde kinaye kelimeleriyle niyet ederse boş düşer
Ric'i talâkta iddet içinde kocanın rücu' hakkı vardır Rücu etmeden iddet biterse talâk kesinleşir Ric'at sözle ve fiille olur Yeniden nikâha lüzum yoktur
Bâin talâkta nikâh bağı kopmuştur Birleşmek isterlerse yeniden nikâh lazımdır Üç talakı birden yapmak mekruhtur Hulle yapmak şartıyle nikah tahrimen mekruhtur İmam Ebû Yusuf'a göre ise fâsiddir
Tafviz-i Talâk: Kocanın boşama hakkını karısına vermesine Tafviz-i Talâk denir Bu hak kadına verildikten sonra geri alınamaz Tafviz, temlik olduğundan kadın onu dilediği gibi tasarruf eder, kocasından istediği gibi ayrılır, kocasının itirazı dinlenmez
Hulû': Geçimsizlik hali de bir nevi' boşanma mukavelesidir Bunda kadın bir ivaz verir Mehri ve nafakası karşılığı bu hakkı kullanabilir Buna Bedel-i Hulü' denir Bunu vermekle boşanma hakkını kazanır
Bir de mal ile boşanma vardır Bu, hulü'nün bir nev'idir Beni bırakırsan sana şu kadar mal ve para veririm, şeklinde yapılır Nikâhım, helâl; canım âzad sözü buna işarettir
Ölüm hastalığı esnasında talâk-ı bâinle karısını boşasa ve iddet içinde de ölse, kadın mirasçı olur Buna (Talâk-ı fâr) denir Karısından mal kaçırmak için yaptığından bu isim verilmiştir
İlâ': Câhiliyet devrinde Araplar geçimsizlik halinde bir, iki sene karılarına yaklaşmamağa yemin ederlerdi İslam'da bu müddet dört aya indi Bu müddet içinde erkek yemininden dönerse keffâret verir Dönmeden müddet dolarsa kadın boş düşer Bu, bir bakıma talâktır Dönmezse, karı boştur Dönerse ilâ' düşer, keffaret lâzım gelir Keffâret, yeminde olduğu gibi köle azad etmek veya on fakiri doyurmak veya giydirmek, bunlardan âcizse üç gün oruç tutmaktır
Zıhar: Câhiliye talâk şekillerinden biridir Kocası karısının bir yerini, kendisine nikâhı haram olan akraba kadınlarından birine benzetirse; "Sen bana annemin sırtı gibisin" derse karısı ona haram olur Keffaret verirse helâl olur Hâkim kocayı ya keffâret vermeğe veya boşamaya zorlar Çünkü yaklaşmama halinin devamında kadına zarar vardır Bunun keffareti, oruç keffareti gibi köle âzad etmek veya iki ay oruç tutmak, bundan acizse 60 fakiri doyurmaktır
Tefrik veya Nikâhın Feshi:
Talâk, nikâh kaydını kaldırmaktır Fesih ise nikâhı olmamış farzetmektir Bunda nikâhın eseri kalmaz
Ayrılığı mucip sebepler, kadın tarafından meydana getirilmişse bu nikâhın feshidir Erkek doğrudan boşarsa, bu talâktır Küçük kız bülûğa erince muhayyerlik hakkını kullanarak ayrılırsa bu fesihtir Mehri mislinden aza evlenmede, veliler nikâhı bozarsa bu da fesihtir Bunlarda ayrılığa sebep kadın tarafından geliyor
Bir de ayrılığa sebep eşler arasında müşterek olur Meselâ: Şahitsiz yapılan nikâh fâsid olduğundan, eşlerin ayrılması için nikâh feshedilir, bunu hâkim veya veli yapar Talâk hakkı zevcin olduğu halde fesih hakkına veli ve hakim de mâliktir Zevc, mecbûb, innîn, hasıy, şikâz illetine müptelâ ise, kadın hâkime müracaat edip nikâhın feshini ister
Mecbûb: Erkeklik âleti kesik; Innîn: Erkekliği gevşek, iktidarsız; Hasıy: Hadım olmuş; Şikaz: Kadına yaklaşmadan önce beli boşandığından cinsi münâsebette bulunmaktan âciz kimse demektir Kadında da cinsî münasebette bulunmaya mâni bâzı haller olabilir (ratk) Evlenmeden maksut olan müt'aya (faydalanmaya) mâni olan bu gibi haller nikâhın fashini câiz kılan ayıplardan sayılır Ancak bunlara terettüp eden hükümler, mahiyetlerine göre değişir Adam mecbûb ise, kadının isteği üzerine nikâh hemen fesholur Diğer illetlerde ise derhal fesih cihetine gidilmez Çünkü mevsimlerin değişmesiyle, zaman geçmekle adamın bu hastalıktan kurtulması ihtimali vardır Onun için hakim, böyle bir müracaat vukuunda bir sene müddet verir, kadına beklemesini emreder Bu mühlet içinde nikâh bâkidir, karı-koca hayatı yaşarlar Eğer erkek kadına yaklaşmaya kaadir olursa, kocalık vazifesini yapmış sayılır Nikâh bozulmaz Bir yıl içinde yaklaşmaya muktedir olamaz, kocalık vazifesini ifa edemeyeceği anlaşıldığından nikah feshedilir, ayrılırlar İmam Muhammed'e göre delilik, miskinlik hastalığı (cüzzâm), uyuz ve abraslık (baras), delilik, miskinlik hastalığı (cüzzâm) uyuz ve abraslık (baras), illeti de ayrılmaya sebep olur 1333/1917 tarihli Hukuk-ı Âile Kararnâmesi İmam Muhammed'in görüşünü almıştır
Lian: Kocası karısına zinâ isnad ederse, kadın bu iffetsizliği red için hâkime müracaat eder Erkek bunu dört şahitle isbata mecburdur Edemezse o zaman yeminli olarak muhakeme olunurlar ve ayrılırlar Bunun şekli Nûr Sûresi, Âyet: 6'da beyan olunmuştur
İDDET
İddet: Kocası ölen veya kocasından ayrılan kadının başkasiyle evlenebilmesi için muayyen bir müddet beklemesi gerekir Buna iddet denir Bundan maksat, nikâh nîmetine saygı göstermek, evliliğin kadr ve i'tibârını korumak, kadının hâmile olup olmadığını anlamak, yeniden evlenmesi için düşünmeğe vakit ayırmaktır
İddet, boşanma iddeti, ölüm iddeti olmak üzere ikidir
1– Kendisiyle yaklaşma (duhûl) ve buluşma (halvet) vuku' bulmuş olan kadın, kocasından ayrılınca:
a) Üç hayız müddeti iddet bekler,
b) Hayızdan kesildiyse üç ay bekler,
c) Gebeyse çocuğunu doğuruncaya dek bekler
Yaklaşma olmadıysa iddet lazım gelmez
2– Ölüm halinde dört ay on gün iddet vardır Hâmile ise çocuk doğuncaya kadar evlenemez
3– Ölüm hastalığı içinde boşanan kadın, ölüm ve boşanma iddetlerinden hangisi daha uzunsa onu bekler (Eb'adü'l-Ecel-eyn)
Hanefiyyeye göre sinn-i iyâs (hıyızdan kesilme) yaşı 55'tir Hayız gören bir kadının iddeti üç hayızdır Hayız araları uzarsa ne olacak, Hanefiyyeye göre 55 yaşına kadar hayız görme ihtimali olduğundan üç hayzı tamamlamak için bekler durur 35 yaşında bir kadın, boşansa, bir hayız gördükten sonra hayız görmez olsa 55 yaşına kadar 20 yıl iddet içinde sayılır Kocasından nafaka alır, başkasıyla evlenemez Çünkü iddeti hayız iddetidir Fakat bu kötüye de kullanılabilir Kadın zengin kocasından ayrılır Hayız husûsunda kadının sözü mûteber olacağından, hayızım tamam olmadı, der, kendisini boşayan kocasından nafaka çeker durur İmam Mâlik'e göre ise bu gibi hayzı uzayan kadınların iddeti 9 aydır Çünkü iddetin bir maksadı vardır Dokuz ay geçince kadının gebe olmadığı anlaşılır, iddeti de bitmiş olur Hz Ömer'in ictihadı da böyledir
Hidâd: Ölüm ve bâin boşanma iddeti beklerken kadın bir nevi' yas tutar, süslenmez, nikâhın zevaline üzülür Ric'î boşanmada ise süslenir, göze girmeye bakar, erkek belki döner de yuva bozulmaktan kurtulur
İddet Nafakası: Yiyecek ve meskendir Kadın iddet beklerken evinden çıkarılmaz Boşayanın, çocuğunun hakkından dolayı kendisini evde tuttuğundan nafakası kocaya aittir
NESEB
Neseb: Ebeveyn tarafından olan soy birleşmesidir
Nikâhla doğan çocuk babanındır Zinâ ile neseb sabit olmaz Tam altı ayda doğan çocuğun nesebi sabit olur Altı aydan azda doğanın nesebi, baba kabûl ederse ondan sâbittir Baba çocuğun doğumunu inkâr ederse, bir kadının şehâdetiyle de doğum sabit olur Doğumun en çok müddeti Hanefiyyeye göre iki senedir Boşanan bir kadının iki seneye kadar doğurduğu çocuk boşayanındır Ric'î talakta ise iki seneyi aşsa da neseb boşayandan sabit olur Çünkü boşama ric'î olduğundan rücu' etmiş sayılır
Nikâhlı olma şüphesiyle, fâsid nikâhla da neseb sâbit olur Vekâlet sûretiyle evlenseler, birbirlerini hiç görmeseler, kadın doğarsa, neseb babadan sabit olur Çünkü nikâhlısıdır Nikâh firaş-ı kavîdir Baba ancak lian yoluyla nesebi reddederek çocuğun kendinden olmadığını ortaya koymaya çalışır
Adam harbe gitmiş, yıllar geçmiş, kendinden bir haber yok Kadın, öldü diye başkasiyle evlenmiş, çocukları doğmuş Eski kocası çıkagelmiş Şimdi çocuk kimin Eski kocasiyle nikâhı devam ettiği anlaşıldı Fakat çocuğun, ikinci nikâhlı kocasından doğduğu muhakkak Öyleyse çocuk onun olur
Zinâ ile neseb sabit olmaz Ancak evlendikleri takdirde çocuk onların olur Bu durumda: Biz evliyiz, diyebilirler de O zaman evli oldukları kabûl edilir Hâkim bu ciheti tetkike salâhıyetli değildir, çiftlerin ikrarını kabûl eder
NAFAKA
Nafaka: Ailenin reisi kocadır Ailenin geçimini sağlamak, işleri yürütmek ona düşer Ailesinin geçimini temin için çalışmak, nafile ibadetten daha hayırlıdır Zevciyet ve akrabalık sebebiyle nafaka vacib olur Kadının nafakası kocasına aittir Kadının malı olsa da kocası nafaka ile mükelleftir Nafakaya istihkak için kadının itaat etmesi, kadınlık görevini görebilecek bir yaşta, baliğa olması şarttır Nafaka ivaza benzer bir-sıla'dır Kocasının kedisinden istifadesi için kadının nefsini hapsetmesi ve evde durmasına bedel bir veriştir Onunu için itaatsizlik halinde nafaka düşer Kocasının rızası olmaksızın hacca giden kadının nafakası kocaya ait olmaz İddet bekleyen kadının nafakası kocasına aittir Çünkü bu bekleme kocanın hakkından ötürüdür Sağireye nafaka verilir Nafakada teberru manası vardır Peşin verilen nafaka ayrılınca geri alınmaz, hibe sayılır Hibeden rücu' edilinmez
Nafaka: Yiyecek, giyecek ve meskendir Ev, müstakil bir odayı, helâyı vesâir müştemilâtı havi, iyi komşular arasında bir mesken-i şer'î olacaktır Oraya kimsenin girme hakkı yoktur Kadın bu evde kaynanasını ve kaynatasını istemeyebilir Koca da kadının ebeveyninin buraya gelmesine müsaade etmeyebilir Ancak haftada bir gece kalmamak şartiyle, gelmelerine veya kadının ziyaretlerine gitmesine mâni olamaz Ebeveyninden başka akrabayı senede bir defa ziyaret hakkı vardır Kadın ilmi toplantıya, hamama gider Babası yatalak hasta olursa, gayr-i müslim dahi olsa gidip bakar Buna mani olunmaz Kocası, karısını, rızası olmaksızın, ehlinden uzak bir memlekete, gurbete götüremez
Nafaka, karı-kocanın haline, mâli durumuna göre ayarlanır Zengin, ortahalli ve fakir olmalarına göre değişir Kocası karısını infaktan aciz kalınca veya başka yere gitmekle, Hanefiyyeye göre araları tefrik edilmez Hakim, koca hakkında nafaka takdir eder ve karıya bunları borç almak üzere izin verir Sonra bunları kocasından alır Kaynata varsa, gelinine bakması istenir Diğer mezheblerde ise bu durumda ayrılmaları gerekir Kadının hizmetçisinin nafakası da kocasına aittir Ev eşyasının ve levazımının tedariki kocasının vazifesidir Yiyeceklerin hariçten tedariki kocaya, evde hazırlanması karıya düşer Memleket adetine göre ekmek yapıp pişirmek, şehirlerde yemek hazırlamak kadına aittir Kadın sakat ve âciz ise, koca, ya hazır yemek tedarik eder, ya aşçı tutar Ev içinde gördüğü işlerden dolayı kadın bir ücret isteyemez Çünkü evin iç hizmetleri dinen ona düşer
Baba küçük çocuğunun velisidir Canına, malına o bakar Malı olmayan oğlunu, çalışıp hayatını kazanıncaya kadar, kızını kocaya gidinceye kadar bakmakla mükelleftir Çalışıp kazanmaktan aciz olan veya ilim tahsilinde bulunan büyük çocuğunun nafakası da babaya düşer Eğer çocuğun malı varsa (biri bağışlar veya miras alırsa) nafakası kendi malından verilir Baba nafaka verecek durumda değilse çocuğa ana infak eder Bunlar babaya borç yazılır, kudreti halinde ondan alınır Ananın da kudreti yoksa çocuğa akrabası, devlet bakar Evlenmemiş kızların korunması için baba yanında, aile ocağında yaşamaları gerekir Evlenince artık kocası karışır Babanın çocuklarının malından intifa' hakkı yoktur Onların mallarını adalet ve emniyet içinde işletip mağruf şekilde ticaret yapabilir İhtiyaçları halinde çocuklar da baba ve dedenin, ananın infakiyle mükelleftirler Din ayrılığı kadın ve evlât nafakasına mâni olmaz Mürted olan çocuğun nafakası dahi babaya aittir
HADANE
Hıdane: Çocuğa bakıp büyütmek üzere yanında bulundurmaya denir Doğan çocuk her yönden bakıma muhtaçtır Malını tasarruftan âcizdir Bu işleri, onu temsilen veli veya vasi yapar Mal işlerine baba bakar Çocuğa bakıp onu yetiştirme ananın hakkıdır Kocasından ayrılmış dahi olsa kadının bu hakkı durur Ancak baba infaka mecbur olduğu halde ana buna mecbur değildir Hadane bir haktır Oğlanda 7, kızda 9, yaşına kadardır Oğlan erkek; kız kadın işlerine alışmak lazımdır 9 yaşından sonra muhafazaya muhtaçtır Ondan sonra çocuğa velisi bakar Kadın bu hakkını kullanabilmek için hür, âkil, çocuğu muhafazaya muktedir olmalı ve çocuğun mahreminden başka biriyle evlenmemelidir Yabancı çocuğa şefkatle bakmayınca çocuk bundan üzülür, incinir Ana çocuğu uzak yere götüremez Ve babayı, arasıra gelip çocuğunu görmekten menedemez Kitabiye olan ananın dahi hadâne hakkı vardır Kadın hakkını kullanmaz veya ölürse bu hak ananın anasına, büyük anneye, daha sonra baba anneye geçer Bunlar yoksa kız kardeşlere ve teyzeye geçer Bunlar da yoksa çocuk babaya verilir Baba yoksa amca ve dayıya verilir Ana kocanın nikâhından çıkmış ise, çocuk için hadâne ücreti isteyebilir Bu, emzirme ücretinden ve çocuğun nafakasından ayrıdır Hadane mecburi değildir Fakat çocuk başka meme almaz ve babanın süt ana tutmaya kudreti yoksa, ana, buna mecburdur
|