Prof. Dr. Sinsi
|
İngilizlerin İslâm Düşmanlığı
Müstemlekelerinin çoğunu gayb etmiş, âdetâ tüyleri yolunmuş bir tavuk gibi olmuşdur Pâkistâna devlet başkanı yapdıkları Alî Cinnâh şî’î ve İngiliz tarafdârı idi 1367 [m 1948] de ölünce, yerine geçen Eyyûb hân mason idi Darbe yaparak idâreyi ele geçirdi Bu kâfirin yerine gelen general Yahyâ hân da, koyu kızılbaş idi 1392 [m 1972] başında (Pâkistân-Hind) harbinde mağlûb olup, doğu Pakistân elinden gidince, habs edildi Yahyâ hândan sonra hükûmeti Zülfikâr Alî Butto devraldı Bu da tahsîlini İngilterede yapmış, İngiliz ajanı olarak yetişdirilmişdi 1974 de muhâliflerinin öldürülmesini emr etdiği için, i’dâm edildi Zülfikâr Alî Buttoyu devirerek yerine geçen Ziyâ-ül-Hak, İslâm düşmanlarının müslimânlar için neler düşündüklerini, müslimânları ve İslâmiyyeti yok etmeğe çalışdıklarını anlayarak,onların arzû etdikleri şeyleri yapmadı Vatanının fende ve teknikde, san’atda ilerlemesi için uğraşdı Ferd, âile, cem’iyyet ve milletin refâh ve se’âdetinin tek kaynağının İslâmiyyet olduğunu iyi anladığı için, kânûnlarının şerî’ate uygun olmasını istedi Bu istediğini Pâkistân milletine sordu Yapılan referandumda Pâkistân ehâlîsi topyekûn müsbet rey kullandı İngilizlerin yetişdirdiği uşaklar, Ziyâ-ül-Hakkı bütün ma’iyyeti ile berâber bir suikastda şehîdetdiler Sonra başbakan olan Alî Buttonun kızı Benâzir, devlet ve millet ve İslâmiyyet aleyhine yapdıkları cürmlerden dolayı hapishânelere atılmış olan bütün hâinleri serbest bırakdı Bunları devlet kademelerinin başına getirdi Pâkistânda karışıklıklar, kavgalar başladı İngilizlerin arzûları gerçekleşmiş oldu İngilizler, birinci ve ikinci cihân harbleri sonunda, birçok memleketlerde, kendi hâin plânlarını yerine getiren ve İngiliz menfe’atlerini koruyan kimseleri iş başına getirdiler Bu memleketlerin, millî marşları, bayrakları, devlet başkanları olmuş, fekat din hürriyyetine kavuşamamışlardır Son üç asrda, Türk ve İslâm âlemi, nerede bir ihânete uğramışsa, bunun altında mutlaka İngiltere vardır Osmânlı Devletini yıkdılar Osmânlı İmperatorluğu topraklarında 23 adet irili ufaklı devletler kurdular Bunun sebebi müslimânların kuvvetli ve büyük bir devlet kurmalarına mâni’olmakdı İslâm ülkeleri diye ismlendirilen memleketler arasında devâmlı birbirlerine düşmanlıkları ve harbleri kışkırtdılar Meselâ, sünnî müslimânların büyük ekseriyyeti teşkil etdikleri Sûriyede,% 9 olan nusayrîleri hâkim yapdılar 1982 senesinde Hama ve Humus şehrlerine ordu birlikleriyle hücûm edilmiş, iki şehr yerle bir edilerek, silâhsız, müdâfe’asız sünnî müslimânlar bombalanmışdır Hakîkî Ehl-i sünnet âlimleri öldürüldü, İslâm kitâbları hattâ, Kur’ân-ı kerîmler bile yok edildi Bu İslâm âlimlerinin yerine, kendileri tarafından yetişdirilen din câhili mezhebsiz kimseleri getirdiler Bunlardan:(Cemâleddîn-i Efgânî) 1254 [m 1838] de Efganistânda doğdu Felsefe kitâbları okudu Efganistâna karşı Ruslar için câsûsluk yapdı Mısra geldi Mason ve mason locası reîsi oldu Mısrlı Edip İshak, (Ed-dürer) kitâbında, bunun Kâhire mason locası reîsi olduğunu yazmakdadır 1960’da Fransada basılan, (Les franço-maçons) kitâbının 127 ci sahîfesinde, (Mısrda kurulan mason localarının başına, Cemâleddîn-i Efgânî ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi Bunlar, masonluğun müslimânlar arasında yayılmasına çok yardım etdiler) demekdedir Sultân Abdülmecîd ve Sultân Abdül’azîz hân zemânlarında beş def’a sadr-ı a’zam olan Âlî Pâşa, İngiliz locasına bağlı mason idi Efgânîyi İstanbula getirdi Vazîfe verdi O zemân İstanbul (Dâr-ül-fünûn) ya’nî üniversite rektörü bulunan ve kâfir olduğuna fetvâ verilen, mason Hasen Tahsin tarafından Efgânîye bir çok konferanslar verdirildi Hasen Tahsin de, yine İngiliz mason locasına kayıdlı sadr-ı a’zam Mustafâ Reşîd pâşa tarafından yetişdirilmişdi Sapık fikrlerini her yere yaymağa çalışdı Zemânın şeyh-ul-islâmı Hasen Fehmi efendi, Cemâleddîni rezîl etdi Câhilliğini ve zındıklığını ortaya koydu Âlî Pâşa, bunu İstanbuldan çıkarmağa mecbûr oldu Mısrda ihtilâl ve dinde reform fikrleri aşılamağa çalışdı (A’râbî Pâşa) vak’asını hâzırlıyanlarla birlikde İngilizlere karşı göründü Mısr müftîsi Muhammed Abduh ile dost oldu Dinde reform fikrlerini ona aşıladı Pârisde ve Londrada masonların yardımı ile mecmû’a [dergi] çıkardı 1304 [m 1886] de Îrâna geldi, orada da râhat durmadı Zincirlere bağlanarak Osmânlı hudûduna bırakıldı Bağdâda, Londraya gitdi Îrân aleyhine yazılar yazdı Tekrar İstanbula geldi Burada da Îrândaki Behâîler ile işbirliği yaparak, dîni siyâsete âlet etdi Cemâleddîn-i Efgânînin, din adamı perdesi altında, İslâmı içerden yıkmak propagandalarına aldananların en meşhûru (Muhammed Abduh)dur Abduh 1265 [m 1849] de Mısrda tevellüd ve 1323 [m 1905] de orada vefât etdi Bir müddet Beyrûtda bulundu Oradan Pârise gitdi Orada Cemâleddîn-i Efgânînin, masonlar tarafından çizilen çalışmalarına katıldı (El-urvet-ül-Vüskâ) mecmû’asını çıkardılar Beyrûta ve Mısra gelerek Parisdeki mason locasının karârlarını tatbîk etmeğe çalışdı İngilizlerin yardımı ile Kâhire müftîsi oldu Ehl-isünnete saldırmağa başladı İlk iş olarak, Câmi’-ül ezher medresesi ders programlarını bozmağa, gençlere kıymetli bilgilerin okutulmasını önlemeğe başladı Üniversite kısmındaki dersleri kaldırdı Lise ve orta kısmdaki kitâblar, yüksek sınıflarda okutuldu Bir tarafdan ilmi kaldırırken, diğer tarafdan İslâm âlimlerini kötüliyerek, bu âlimlerin fen bilgilerine mâni’olduklarını, bu bilgileri İslâma sokacağını iddiâ etdi (İslâmiyyet ve nasrâniyyet) kitâbında, (Bütün dinler birdir Dış görünüşleri değişikdir) demiş, yehûdî, hıristiyan ve müslimânların, birbirlerini desteklemelerini istemişdir Londrada, bir papaza yazdığı mektûbda, (İslâmiyyet ve hıristiyanlık gibi iki büyük dînin el ele vererek kucaklaşmasını beklerim O zemân, Tevrât ve İncîl ve Kur’ân birbirlerini destekleyen kitâblar olarak her yerde okunur ve her milletce saygı görür) demişdir Müslimânların Tevrât ve İncîl okuyacakları zemânı beklemekde olduğunu ifâde etmişdir Câmi’ül-Ezherin müdîri (Şaltut) ile yapdığı Kur’ân-ı kerîm tefsîrinde, banka fâizinin meşrû’olduğuna fetvâ vermişdir Dahâ sonra müslimânların ağır baskıları karşısında, bu fetvâsından rücû’ eder görünmüşdür Beyrutdaki mason locasının başkanı Hannâ Ebû Râşid, 1381 [m 1961] de yayınladığı (Dâire-tül-me’ârif-ül-masoniyye) kitâbının 197 nci sahîfesinde, (Cemâleddîn-i Efgânî, Mısrda mason locası reîsi idi Âlimlerden ve devlet adamlarından üçyüze yakın üyesi vardı Ondan sonra, imâm üstâd Muhammed Abduh reîs oldu Abduh, büyük bir mason idi Bunun, masonluk rûhunu arab memleketlerine yaydığını kimse inkâr edemez) demekdedir İngilizlerin İslâm âlimi olarak Hindistânın her yerinde övdükleri kâfirlerin en meşhûrlarından biri Sir Seyyid Ahmed Hândır 1234 [m 1818] de Delhîde doğdu Babası, Ekber şâh zemânında Hindistâna gelmişdi 1837 de Delhîde İngiliz mahkemesinde hâkim olan amcasının yanında kâtib olarak işe başladı 1841 de hâkim, 1855 de ise yüksek hâkim yapıldı Hindistânda İngilizlerin yetişdirdiği din adamlarından biri de Hamîdullahdır 1326 [m 1908]de İsmâ’îli fırkasında olanların ekseriyyet olduğu Haydarâbâdda tevellüd etdi İsmâ’îlimezhebinde, koyu Ehl-i sünnet düşmanı olarak yetişdi Pârisde, CNRS ilmî araşdırma a’zâsıdır Muhammed aleyhisselâmı, sâdece müslimânların peygamberi olarak tanıtmağa çalışmakdadır İngilizlerin islâmiyyeti yok etme savaşında, vatanına, milletine dînine hizmet etmek isteyen müslimânları aldatmak için kullandıkları en te’sîrli silâhları, İslâmiyyeti asra uydurmak, modernleşdirmek, İslâmiyyetin aslını ortaya çıkarmak propagandaları içinde, dinsizliği yerleşdirmek idi Büyük İslâm âlimi, Şeyh-ül-islâm Mustafâ Sabri efendi bunu çok iyi anlayanlardandı Onun için, (Mezhebsizlik dinsizliğe kurulan bir köprüdür) buyurarak, İslâm düşmanlarının arzûlarını, gâyelerinin ne olduğunu çok iyi anlatıyordu İngilizler ve islâm düşmanları, tekkeleri ve tesavvuf yollarını ifsâd etmek için de, çok çalışdılar Şerî’atin üçüncü kısmı olan ihlâsı yok etmeğe uğraşdılar Tesavvuf büyükleri aslâ siyâset ile uğraşmaz, kimseden bir menfe’at beklemezlerdi Tesavvuf büyüklerinin çoğu, derin âlim ve müctehid idi Çünki tesavvuf, Muhammed aleyhisselâmın yolunda, izinde yürümek demekdir Ya’nî her sözünde, her işinde, her şeyde şerî’ate yapışmakdır Fekat, uzun zemândan beri, câhiller, fâsıklar, hattâ bir çok ajanlar, alçak maksadlarına kavuşmak için, tesavvuf büyüklerinin ismlerini âlet olarak kullanıp, çeşidli ocaklar kurmuş, şerî’atin, dînin bozulmasına, yıkılmasına sebeb olmuşlardır Zikr, Allahü teâlâyı hâtırlamak demekdir Bu da kalb ile olur Zikr edince, kalb temizlenir Ya’nî, kalbden dünyâ sevgisi, mahlûkât sevgisi çıkar Allah sevgisi yerleşir Bir çok kimselerin kadın, erkek, bir araya toplanarak hay huy etmesi zikr değildir Din büyüklerinin, Eshâb-ı kirâmın yolu unutuldu Mezhebsiz ve tesavvuf düşmanı olan Ahmed İbni Teymiyye islâm âlimi i’lân edildi Bunun yolunda olarak (Vehhâbîlik) fırkası kuruldu İngilizlerin yardımı ile, Vehhâbî kitâbları bütün dünyâdaki (Râbita-tül-âlem-il islâmî) dedikleri vehhâbî merkezleri vâsıtası ile her memlekete yayıldı Her memleketde yapdıkları büyük binâlara (İbni Teymiyye medresesi) levhâları asdılar İbni Teymiyyenin kitâblarındaki sapık fikrlerle, ingiliz câsûsu Hempherin yalan ve iftirâlarının karışımına (Vehhâbîlik) denildi Hakîkî müslimân olan (Ehl-i sünnet) âlimleri, İbni Teymiyyenin kitâblarının bozuk olduklarını bildiren çok kitâb yazdılar Bu kitâblardan biri, Somali âlimlerinden, şeyh Abdürrahmân Abdüllah bin Muhammed Herrînin (El-makâlâtüs-sünniyye fî keşfi-dalâlât-i Ahmed İbni Teymiyye) kitâbıdır Kendisi Somalide Herer şehrinde 1339 [m 1920] senesinde tevellüd etmişdir Kitâbı 1414 [m 1994]de Beyrutda basdırılmışdır Bu kitâbda, İbni Teymiyyeyi red eden âlimler ve bunların kıymetli kitâbları uzun bildirilmekdedir İngilizler tarafından te’sîs edilen Vehhâbîlik, mezhebsizlik, reformculuk, selefiyyecilik, Kadıyânî, Mevdûdî ve Teblig-ı cemâ’at ismi altındaki bozuk yolların hepsinde tesavvuf düşmanlığı vardır İslâm düşmanları bilhâssa İngilizler, her dürlü vâsıtalar kullanarak müslimânları ilmde ve fende geri bırakdılar Müslimânların ticâret ve san’atlarına mâni’ olundu İslâm ülkelerindeki güzel ahlâkı yıkmak, İslâm medeniyyetini ortadan kaldırmak, gençlerin islâm ilmlerini öğrenmelerine mâni’ olmak için içki, fuhş, eğlence, kumar, top oyunları gibi illetler yaygınlaşdırıldı Ahlâkı bozmak için, rûm, ermeni ve diğer gayr-i müslim kadınlar birer ajan gibi çalışdırıldı Bir debdebe içerisinde, moda evi, dans kursu, manken ve artist yetiştirmek gibi hîlelerle, genç kızları tuzağa düşürerek, kötü yollara sürüklediler Bu husûsda müslimân anne ve babalara çok büyük vazîfeler düşmekdedir Yavrularını, bu kâfirlerin ellerine düşürmemek için çok uyanık olmalıdırlar Osmânlı devleti son zemânlarda, Avrupaya tahsîl için talebeler ve devlet adamları gönderdi Bu talebeler ve devlet adamlarından ba’zıları aldatıldı, mason yapıldı Fen ve teknik öğrenecek olanlara, İslâmiyyeti ve Osmânlı imperatorluğunu yıkma teknikleri öğretildi Bunlardan imperatorluğa ve müslimânlara en büyük zarârı dokunan kimse, Mustafâ Reşîd pâşa oldu Londrada bulunduğu zemân azılı ve sinsi bir İslâm düşmanı olarak yetişdirildi İskoç masonları ile el ele verdi Sultân Mahmûd hân, mason Reşîd pâşanın ihânetlerini görerek îdâmını emr etdi ise de, ömrü vefâ etmedi Sultânın vefâtından sonra, İstanbula dönen Reşîd pâşa ve arkadaşları, İslâmiyyete ve müslimânlara en büyük zararı yapdılar 1255 [m 1839] de pâdişâh olan Abdülmecîd hân, henüz on sekiz yaşındaydı Genç ve tecrübesizdi Etrâfındaki âlimlerden, kendisini îkaz eden de olmadı Bu hâl, Osmânlı târîhinde korkunç bir dönüm noktası olmuş, koca İslâm devletinde (Yok olma devri)ni başlatmışdır Sâf, temiz kalbli pâdişah, azılı ve sinsi İslâm düşmanı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak, İskoç masonlarının yetişdirdikleri câhilleri işbaşına getirdi Bunların devleti ve islâmiyyeti içerden yıkmak siyâsetlerini hemen anlıyamadı Bir anlatan da olmadı İslâmiyyeti yıkmak için İngilterede kurulmuş olan (İskoç mason teşkilâtı)nın kurnaz üyesi Lord Rading İstanbula, İngiliz sefîri olarak gönderildi Mustafâ Reşîd pâşanın sadr-ı a’zam yapılması için, Lord Rading sultâna çok dil dökdü (Bu aydın, kültürlü ve başarılı vezîri sadr-ı a’zam yaparsanız, İngiltere imperatorluğu ile Devlet-i aliyye arasındaki bütün anlaşmazlıklar kalkar Devlet-i aliyye ekonomik, sosyal ve askerî sâhalarda ilerler) diyerek halîfeyi aldatdı 1262 [m 1846] da sadr-ı a’zam olan mason Reşîd pâşa, iş başına gelir gelmez, 1253 de, hâriciyye nâzırı iken, Lord Rading ile el ele verip, hâzırlamış olduğu ve 1255 de i’lân etdiği (Tanzîmât) kânûnuna istinâd ederek, büyük vilâyetlerde mason locaları açdı Câsûsluk vehiyânet ocakları çalışmağa başladı Gençler, din câhili olarak yetişdirildi Londradan alınan plânlarla, bir yandan idârî, zirâî, askerî değişiklikler yapdılar Bunlarla gözleri boyadılar Öteyandan da, İslâm ahlâkını, ecdâd sevgisini, millî birliği parçalamağa başladılar Yetişdirdikleri kimseleri işbaşına getirdiler Bu senelerde Avrupada, fizik, kimyâ üzerinde dev adımlar atılıyor Yeni buluşlar, ilerlemeler oluyor Büyük fabrikalar, teknik üniversiteler, modern harb vâsıtaları kuruluyordu Osmânlılarda bunların hiçbiri yapılmadı Hattâ, Fâtih devrinden beri medreselerde okutulmakda olan fen, hesâb, hendese, astronomi derslerini büsbütün kaldırdılar Din adamlarına fen bilgisi lâzım değildir diyerek, bilgili âlimlerin yetişmelerine mâni’ oldular Sonradan gelen İslâm düşmanları da, din adamları fen bilmez, din adamları câhildir, gericidir diyerek müslimân yavrularını İslâmiyyetden uzaklaşdırmağa çalışdılar İslâmiyyete ve müslimânlara zararlı olan, islâmiyyetin öğrenilmesine mâni’ olan şeylere asrîlik, ilericilik dediler Çıkardıkları her kânûn müslimânların, devletin aleyhine idi Vatanın asl sâhibi olan müslimân türkler, ikinci sınıf vatandaş hâline getirildi Askere gitmeyen müslimânlara, çok kimsenin ödeyemiyeceği büyük bir para cezâsı getirilmişken, gayr-i müslimlerden çok cüz’î bir para alındı Bu vatanın evlâdları, İngilizlerin tezgâhladıkları harblerde şehîd olurken, Reşîd pâşanın ve yetişdirdiği masonların oyunları netîcesinde, memleketin sanâyi’ ve ticâreti gayr-i müslimlerin ve masonların eline geçdi İngilizler, Rus çarı birinci Nikolanın, Kudüsde katoliklere karşı ortodoksları ayaklandırdığını ileri sürerek, Rusların Akdenize inmesini istemeyen Fransa imperatoru üçüncü Bonapartı da, Türk-Rus Kırım Harbine sürüklediler Kendi çıkarları için yapdıkları bu işbirliği, Türk milletine, mason Reşîd pâşanın diplomatik zaferleri olarak tanıtıldı Düşmanların bu yaldızlı reklâmlar ve sahte dostluklarla örtmeğe çalışdıkları imhâ hareketlerini, herkesden önce anlıyan sultân, çok zemân serâyında hüngür hüngür ağlardı Memleketi, milleti kemiren düşmanlara karşı koymak için tedbirler arar ve Allahü teâlâya yalvarırdı Bu sebeble, mason Reşîd pâşayı, bir kaç kerre sadr-ı a’zamlıkdan uzaklaşdırdı ise de, kendisine (koca), (büyük) gibi ismler takan bu kurnaz adam, rakîblerini devirip, tekrar işbaşına gelmesini becerirdi Ne yazık ki, sultân keder ve üzüntüsünden tüberküloza yakalanıp genç yaşında vefât etdi Sonraki senelerde, devlet koltuklarını kapışanlar ve üniversite hocalıklarına, mahkeme başkanlıklarına getirilenler, hep mason Reşîd pâşanın yetişdirmeleridir Böylece (Kaht-ı ricâl) devri açılmasına ve Osmânlılara (Hasta adam) denilmesine sebeb oldu İktisâd profesörlerinden Ömer Aksu, 22 Ocak 1989’da Türkiye gazetesinde neşr edilen beyânatında, (Bizde batılılaşma hareketinin başlangıcı olarak 1839 Tanzîmât fermânı gösterilir Biz batıdan almamız gereken şeyin teknoloji olduğunu, kültürün ise, millî olması gerekdiğini görememişiz Batılılaşma hareketine, hıristiyanlığı benimseme olarak bakmışız Mustafâ Reşîd pâşanın İngilizlerle yapdığı ticâret anlaşması, sanâyi’leşmemize en büyük darbeyi vurmuşdur) demekdedir Osmânlı imperatorluğunda, İskoç masonlarının hâkimiyyeti devâm etdi Pâdişâhlar şehîdedildi Vatanın ve milletin hayrına olan her işe karşı çıkıldı İsyânlar, ihtilâller birbirini ta’kîbetdi Bu vatan hâinleri ile en büyük mücâdeleyi yapan Cennet mekân Sultân Abdülhamîdhân-ı sânî oldu Bunun için, masonlar tarafından (Kızıl Sultân) i’lân edildi Sultân Abdülhamîd, imperatorluğu iktisâden yükseltiyor, pek çok mektebler ve üniversiteler açıyor, memleketi i’mâr ediyordu Viyanadan başka bir eşi Avrupada bulunmıyan modern tıp fakültesi yapdırdı 1293 [m 1876] de Siyâsal bilgiler fakültesi yapıldı 1297 de Hukuk fakültesi ve Sayıştayı kurdu 1301 de yüksek mühendis mektebi ve yatılı kız lisesi kurdu Avrupaya tahsîl için giden talebelerin masonlar tarafından aldatılmalarına mâni’ olmak için, Avrupalı profesörler ve fen adamlarını, çok yüksek maâş vererek İstanbula getirtdi Bu üniversitelerde ders verdirdi Kız talebelerin de, bu hocalardan fen dersleri okumasını te’mîn etdi Vatanına, milletine, dînine bağlı ilm ve fen adamları yetişdirdi Terkos gölünün suyunu İstanbula getirtdi Bursada ipekcilik mektebini, İstanbulda Halkalı zirâat ve baytar mektebini açdırdı Hamidiyye kâğıd fabrikası, Kadıköy havagazı fabrikası ve Beyrut limanı rıhtımını yapdırdı Osmânlı sigorta şirketini kurdurdu Ereğli, Zonguldak kömür ocaklarını te’sîs etdi Akl hastahânesi ve Şişlide Hamidiyye Etfâl hastahânesi ve Dâr-ül-acezeyi yapdırdı Orduyu yeniden kuvvetlendirdi Zemânında dünyânın en büyük kara ordusunu te’sîs etdi Eski gemileri Halice çekip, Avrupada yeni yapılan üstün evsâflı kruvazörler, zırhlılar ile donanmayı kuvvetlendirdi (İstanbul-Eskişehir-Ankara) ve (Eskişehir-Adana-Bağdâd) ve(Adana-Şâm-Medîne) demiryollarını te’sîs etdi Osmânlı devletinde, dünyânın en büyük ve en uzun demiryolu şebekesi kuruldu Cennet mekânın bu eserleri bugün bile ayakdadır Bugün tren ile seyâhat edenler, bir başdan bir başa memleketdeki bütün tren istasyonlarının Abdülhamîd hânın yapdırdığı istasyonlar olduğunu iftihâr ile görür Yehûdîler, İngilizlerin himâyesi ve teşvîki ile Filistin topraklarında bir yehûdî devleti kurmak istiyorlardı Bu tehlikeyi ve siyonistlerin fe’âliyyetlerini ve arzûlarını da çok iyi bilen Abdülhamîd hân, Filistin toprağından yehûdîlere satılmamasını emr etdi Dünyâ siyonizm teşkilâtının reîsi Theodor Herzl ve Haham Moşe Levi, sultân Abdülhamîdi ziyâret ederek,yehûdîler için toprak satmasını istediler Sultânın cevâbı, (Dünyânın bütün devletleri ayağıma gelseler ve bütün hazînelerini dökseler, size bir karış yer vermem Ecdâdımın kanlarıyla aldıkları ve bugüne kadar muhâfaza edilen bu vatan, para ile satılmaz), olmuşdur Yehûdîler, ittihât ve terakkî fırkası ile işbirliği yapdılar Bütün şer güçler, sultâna karşı birleşdiler 1327 [m 1909] de tahtdan indirilerek, bütün müslimânları öksüz bırakdılar İttihât ve terakkînin başında bulunanlar, din düşmanlarını ve masonları devletin en yüksek mevkı’lerine getirdiler Hattâ, Şeyh-ül-islâm yapdıkları Hayrullah ve Mûsâ Kâzım bile mason idi Memleketi kana buladılar Bu İngiliz uşaklarının sebeb oldukları, Balkan, Çanakkale, Rus ve Filistin cephelerinde, hâince, alçakca hâzırlanmış İngiliz plânları ile, Abdülhamîd hânın yetişdirmiş olduğu, dünyânın birinci kara ordusu yok edildi Yüzbinlerce vatan evlâdı şehîd edildi İngilizlerin hîleleri ile, devletin başına geçen masonlar, vatanın en çok birliğe ve müdâfe’aya muhtaç olduğu bir zemânda, milleti sâhibsiz bırakıp kaçdılar Hâin olduklarını böylece de isbât etdiler Osmânlı imperatorluğunda açılan misyoner mekteblerinde ve kiliselerde aldatılan gayr-i müslim vatandaşlar, Osmânlıya karşı ayaklandırıldı Mekteblere muallim ve kiliselere papaz ismi ile Avrupadan gelen siyâh cübbeli câsûslar, gazeteciler, her geldikleri yere para, silâh ve fitne getirdiler Büyük isyânlar oldu Târîh sahîfelerinde, insanlık lekesi, vahşeti olarak duran, Ermeni, Bulgar ve Yunan mezâlimi yapıldı Yunanlıları İzmire taşıyanlar da İngilizlerdi Allahü teâlâ, Türk milletine merhamet buyurarak, büyük bir istiklâl mücâdelesi sonunda, bugünkü güzel vatanımız kurtarılabildi Osmânlı devleti parçalanınca, dünyâ birbirine girdi Osmânlı imperatorluğu tampon gibi bir devletdi Müslimânlar için bir hâmî ve kâfirlerin birbirlerine girmemesi için de, bir mâni’ idi Sultân Abdülhamîd hândan sonra, hiç bir memleketde râhat ve huzûr kalmadı Avrupa devletlerinde, birinci cihân harbinde, sonra ikinci cihân harbinde, dahâ sonra da komünizm istîlâsı ve zulmü altında, kan ve katl-i âm hiç bitmedi İngilizlerle birleşip Osmânlıları arkadan vuranlar, hiç râhat yüzü görmediler Sonra yapdıklarına pişmân oldular Hattâ, hutbeleri tekrar Osmânlı halîfesi adına okutmağa başladılar İngilizler tarafından Filistine İsrâîl devleti kurulunca, Osmânlıların kıymeti anlaşıldı Filistinlilerin İsrâîl zulmü altında hangi vahşetlere uğradıklarını gazeteler yazıyor, dünyâ televizyonları gösteriyor 1990 senesinde, Mısr hâriciye nâzırı Ahmed Abdülmecîd, (Mısr en râhat ve huzûrlu günlerini, Osmânlılar zemânında yaşadı) demişdir Hıristiyan Avrupa devletlerinin ve Amerikanın menfe’atinin bulunduğu her yerde, hıristiyan misyonerleri bulunur Misyonerler, hıristiyanlığı yaymak, hâşâ tanrı dedikleri Îsâ aleyhisselâma hizmet, huzûr, sulh ve sevgi götürmek gibi sözler arkasına gizlenmiş, menfe’at avcıları, huzûr bozuculardır Dahâ mühim vazîfeleri ise, gitdikleri memleketleri hıristiyan devletlerine bağlamakdır Misyonerler gidecekleri memleketin dillerini, örf ve âdetlerini gâyet iyi öğrenirler Her gitdikleri devletin siyâsî, askerî, coğrâfî, iktisâdî ve dînî yapısını enince teferruâtına kadar öğrenerek, hıristiyan devlete jurnal ederler Her yerde, kendilerine dost olacak kimseleri bulur ve bunları satın alırlar Bu kimseler, yerli ehâlînin ismlerini taşır, fekat yâ hıristiyanlaşdırılmış bir câhil veyâ satın alınmış bir hâindir Misyoner olacak kimse, vazîfe göreceği memleketde yetişdirilir veyâ o memleketde yetişmiş bir misyoner tarafından yetişdirilir Mason Reşîd pâşanın hâzırladığı, (Gülhâne Fermânı)ndan sonra, Osmânlı devletindeki misyoner fe’âliyyetleri artdı Anadolunun en güzel yerlerine kolejler açıldı Fermândan yirmibir sene sonra, Harputda, 1276 [m 1859] da (Fırat Koleji) açıldı Bu binâ yapılırken hiç bir masrafdan kaçınılmadı Bu arada misyonerler, Harput ovasında 62 merkez kurmuşlardı 21 kilise yapılmışdı Altmışaltı ermeni köyünden 62’sinde misyoner teşkilâtı kurulmuş ve her üç köy için bir kilise yapılmışdı Yediden yetmişe, bütün ermeniler müslimânlara ve Osmânlıya karşı düşman edilmişdi Misyoner kadınlar da, ermeni kadınlarını ve kızlarını bu husûsda yetişdirmek için, büyük gayret sarf etmişlerdi Meşhûr kadın misyoner Maria A West, dahâ sonra neşr etdiği (Romance of Mission) kitâbında, (Ermenilerin rûhuna girdik, hayâtlarında ihtilâl yapdık) demekdedir Bu fe’âliyyet ermenilerin bulunduğu her yerde yapıldı Gâziantepde, (Antep Koleji) ve Merzifonda, (Anadolu Koleji), İstanbulda ise (RobertKoleji), bunların başlıcalarındandır Meselâ Merzifon Kolejinde, hiç Türk talebe yokdu 135 talebeden 108’i ermeni, 27’si de rumdu Bunlar leylî [yatılı] olarak Anadolunun her yerinden toplanmış talebelerdi Müdîri, diğerlerinde olduğu gibi, bir râhibdi Bu arada, Anadolu kaynamağa başladı Ermeni komiteciler, müslimânları insâfsızca katl ediyor, müslimân köyleri yakıyor, vatanın bekçisi ve sâhibi Osmânlıya hayât hakkı tanımıyordu Bu ermenilerin ta’kîbi sonucu, 1311 [m 1893] senesinde yapdıkları büyük katl-i âmlarda komitacıların bu kolejde yuvalandıkları, bütün fe’âliyyetlerinin hâzırlığını burada yapdıkları ve reîslerinin Kayayan ve Tumayan adlı kolej muallimleri olduğu ortaya çıkarıldı Bunun üzerine misyonerler, bütün dünyâyı ayağa kaldırdılar Bu iki hâin ermeniyi kurtarmak için, Amerikada ve İngilterede çok büyük nümâyişler tertîb etdiler Bu sebeb ile, İngiltere ile Osmânlı devletinin arası açıldı İşin tuhafı, 1893 de, İngiliz misyonerlerin tertîb etdiği bu nümâyişlerde Merzifon Anadolu Kolejinin müdîri de, Londrada bunların içinde idi Anadoluda, müslimânlara karşı yapılan katl-i âmlar, hıristiyan kitâblarında aksine çevrilerek,yazıldı Bu yalanlardan biri, Beyrûtda hâzırlanan (El-müncid) arabî lugat kitâbında, Mer’aş kelimesinde yazılıdır Gâzî antebin sâbık defter-i hâkânî memûru Eyyüb Sabri efendinin 1978 de İstanbulda neşredilen (Esâret hâtıraları) kitâbında diyor ki, (İngilizlere göre, müslimânlara zulm ve hakâret etmek, millî bir vazîfedir Yirmibinden fazla müslimân esîrin 1919 da, Mısrın Abbâsiyye hastahânesinde gözleri oyulmuş, kolları, ayakları kesilmişdir Esîrleri anadan doğma soyarak,ingiliz binbaşının önünden geçirirlerdi Esîrler arasından, hoca Abdüllah efendi, hiç olmazsa edeb yerlerimizi mendil ile örtmeye izn verin diyerek, çok yalvardı İzn vermediler Alay etdiler Yafa belediye reîsi Ömer Baytar efendi ve Akkâ mebûsu ve dördüncü ordu müfettişi Es’ad Şâkir efendi ve bir çok âlim ve şerîfler ve Nablüs idâre meclîsi a’zâsından Seyfeddîn efendi de aramızda idi Geçmiş asrlardaki vahşetler ve Engizisyon zulmleri, ingilizlerden çektiğimiz işkenceler yanında hiç kalır Dünyâda hiçbir milletin yapamıyacağı zilleti, alçaklığı, ingilizler yapdılar) Misyonerler 1893 senesinde ermeni vatandaşlara 3 milyon İncîl [Kitâb-ı mukaddes] ve 4milyon hıristiyanlığa âid diğer kitâblardan dağıtdı Buna göre, yeni doğan çocuklar da dâhil, her ermeniye 7 kitâb verilmiş demekdi Sâdece Amerikan misyonerleri senede 285 000 dolar harcıyorlardı Misyonerlerin bu muazzam parayı, din gayreti ile harcadıklarını düşünmek de saflık olur Çünki, misyonerler için din bir ticâretdir Bu parayı Anadoluya, İslâmı yıkmak, Osmânlıyı ortadan kaldırmak için sarf eden misyonerler, Türkler, ermenileri katl ediyor, onlara yardım edelim propagandaları ile, yüzlerce mislini toplamışlardı Yine o senelerde, kolejlerde, kiliselerde, misyonerlerin aldatması ve teşvîki ve ingiliz ordusunun muazzam yardımı ile, rum vatandaşlar da, Atinada ve Yeni-şehrde isyân ederek,yüzbinlerce müslimânı, çocuk, kadın demeden, vahşiyâne katl etdiler Bu isyân, Edhem pâşanın emrindeki kuvvetlerle, 1313 [m 1895] senesinde tenkil [men’ ve izâle] edildi Bu zafer, yalnız yunanlılara karşı değil, bunları kışkırtan ingilizlere karşı kazanıldı İngiltere devletini idâre eden üç temel unsur, (Kral, Parlamento ve Kilise, ya’nî West Minister)dir 918 [m 1512] senesine kadar parlamento ve kralın serâyı, West Ministerin içerisinde idi 1512 deki büyük yangından sonra kral (Buckingham Serâyına) taşınmış ve parlamento ile kilise aynı çatı altında kalmışdı İngilterede kilise ile devlet iç içedir Kral ve kraliçelere, kilisede baş papaz tarafından taç giydirilir İngiliz merkez istatistik bürosu tarafından yayınlanan (Cem’iyyet temâyülleri) ismli rapora göre, her yüz İngiliz bebekden yirmi üçü, gayr-i meşrû’ ilişkiler sonucu dünyâya gelmekdedir 7 Mayıs 1990 târîhli bir İstanbul gazetesinin, İngiliz polis kurumu Scotland Yard tarafından neşr edilen istatistiğe dayanarak verdiği haberde, Londrada can güvenliğinin kalmadığı, bilhâssa kadınlar için, çok tehlikeli bir şehr hâline geldiği bildirilmekdedir İngiliz polisinin raporuna göre, son on iki ayda, başda ırza tecâvüz ve soygun olmak üzere, bütün suçlarda artışlar olmuşdur Bütün dünyâda ve bütün dinlerde âile, meşrû olarak kadın-erkek berâberliğidir İki erkeğin livâta yapmasını, İngiliz kânûnları himâye etmekdedir 12 Kasım 1987 târîhli bir İstanbul gazetesinde, (İngiliz ordusunda skandal) başlıklı haberde, kraliçe ikinci Elizabethin muhâfız alayına yeni katılan erlerin ırzlarına, nâmûslarına tecâvüz edildiği ve sadistçe işkence yapıldığı yazılıdır 28 Aralık 1990 târîhli Türkiye gazetesinde neşr edilen bir araştırma yazısında, İngiltere kiliselerinde bile Lûtî sayısının % 15’i bulduğu, Lordlar ve Avam kamarasında ise, bu sayının, dahâ da yükseldiği bildirilmekdedir Ahlâksızlık, İngiliz kabinesine kadar sıçramış, Profümo skandalı gibi hâdiseler ortaya çıkmışdır Avrupada Lûtîlerin teşkîlatlandığı ilk ülke, İngilteredir Bu ahlâksızlıkların yapıldığı yerlerde bile, İngilizin İslâm düşmanlığı göze çarpar Londranın arka sokaklarında fuhuş, livâta ve her dürlü rezâletin yapıldığı yerler, İslâmiyyetde mübârek olan yeşil renk ile boyandığı gibi, bu habâset yuvalarının kapısına (Mekke) levhası asılmışdır İngiliz (Guardian gazetesi), 200 bin kız çocuğunun büluğ çağına gelince, babası tarafından tecâvüz edildiği için, mahkemeye mürâce’at ederek, koruma istediğini yazmışdır BBC televizyonu ise, haberinde, mahkemeye şikâyet etmiyenlerin 5 milyon olarak tahmîn edildiğini söylemişdir İngiltere, toprak dağılımı bakımından da, dünyânın en adâletsiz yapısına sâhibdir İngiliz köylüsünün, toprak reformları için, Lordlarla verdiği mücâdeleler, târîhlerde yazılıdır Bugün bile, İngiltere toprağının % 80’inin imtiyazlı sınıf denilen azınlığın elinde olduğu bir hakîkatdir 31 Mayıs 1992 pazar târîhli Türkiye gazetesinde diyor ki, (İngilterede iktisâdî tahrîbât sebebi ile, hâsıl olan işsizlik ve sefâlet, intihârları artırmakdadır İngiliz tıb mecmûası (Britishmedical) deki, Oksford hastahânesi iki doktorunun tedkîkinde, her sene yüzbin ingilizin intihâra teşebbüs etdiği, bunlardan 4500 ünün öldüğü tesbît edilmişdir Bunların yüzde 62 si genç kızdır) Jetleri, bombaları, füzeleri ile, her sene yüzbinlerce müslimânı şehîd eden, yüzbin vatandaşını da, intihâra sevk eden, ingilizler gibi hâin, zâlim, vahşî bir devlet görülmemişdir İrlanda ise, İngilterenin başına belâ olmuşdur Kendi kazdıkları hıyânet çukurlarına, kendilerinin düşdüğü günleri inşâallah hep berâber göreceğiz Kitâbımızın ikinci kısmını, mübârek ismi ile bereketlenmek için, İngilizler hakkında, efrâdını câmi’, ağyârına mâni’ en güzel ta’rîfi yapmış olan, Seyyid Abdülhakîm Arvâsînin “rahmetullahi aleyh” şu sözleriyle bitiriyoruz:(İslâmın en büyük düşmanı İngilizlerdir İslâmiyyeti bir ağaca benzetirsek, başka kâfirler, fırsat bulunca, bu ağacı dibinden keser Müslimânlar da, bunlara düşman olur Fekat, bu ağaç bir gün filiz verebilir İngiliz böyle değildir Bu ağaca hizmet eder Besler Müslimânlar da, onu sever Fekat, gece kimse anlamadan köküne zehr sıkar Ağaç öyle kurur ki, bir dahâ süremez Vah vah çok üzüldüm, diyerek müslimânları aldatır İngilizin, İslâma böyle zehr salması demek, para, mevkı’ ve kadın gibi, nefsânî arzûlar karşılığında satın aldığı yerli münâfıkların, soysuzların elleri ile, İslâm âlimlerini, İslâm kitâblarını, bilgilerini ortadan kaldırmasıdır )
|