Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Sorularla İslamiyet

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kelimei, mertebeleri, tevhid

Kelime-İ Tevhid İn Mertebeleri

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Kelime-İ Tevhid İn Mertebeleri




Kelime-i Tevhid in Mertebeleri
Hakkında Kelime-i Tevhid in Mertebeleri




KELIME-I TEVHIDIN
MERTEBELERI
lTevhîd: "La ilahe illellah" (Allah'tan baska hiçbir ilah yoktur" cümlesidir Zikirlerin en fazîletlisidir Zira o, müsbet ve menfîden ibarettir
Menfî;"La ilahe" -hiç bir ilah yoktur- La teayyün alemine, isbat "Illellah" -Ancak Allah vardir- ise "Teayyün" alemine aittir Buna göre Kelime-i Tevhid bilinen ve bilinmeyen alemleri bir araya toplamakta, yüce Allah'in "Sifat-i Selbiyye" ve "Sifat-i Sübütiye" sini kapsamaktadir
Allah ism-i serîfi ise, Cenab-i Hakk'in ulühiyet mertebesine aittir Allah Teala'nin bütün isimlerinin mertebeleri ulühiyet mertebesi taksim olunur Çünkü orasi, "Makami Vahidiyyet" yani birlik makamidir
Mesela, devletin makam ve mertebeleri, o devletin varligina baglidir Yani devlet baskani olacak zatin, devletin baskanlik mak----- oturmadan önceki durumu "Zat-i Ehadiyyet", tekliktir Devlet baskanligi koltuguna oturdugu zaman "Ehadiyyet" teklikten "Vahidiyyet", yani birlik mak----- inilir Saltanat ve gücü o makamdan asagiya dogru taksim olunur
Her rütbenin belirlendigi gibi, mesela: Basbakanlik, Seyhu'1-Islamlik ve kadilik gibi, "Zat-i Ehadiyyet-i Ilahiyyesi" de, "Vahidiyyet Mertebesi" olan uluhiyete indikten sonra, isimlerinin ve sifatlarinin mertebeleri meydana çikar ve bu mertebelerin sahibi belli olur Çünkü Cenab-i Hakk'in isim ve sifatlari "Ehadiyet Mertebesi" nde iken taksim olunmaz, bilinmez
Bunun içindir ki, Mekke-i Mükerreme fetholunmadikça "Fena Sirri" meydana gelmedi Medine-i Münevvere ye hicret etmedikçe de "Beka Sirri" na kapi açilmadi Iste bu "Beka" ve "Fena" dan sonra vezirlik mertebesi belli oldu Tipki yeryüzüne Ebu Bekir (ra), gökyüzüne de Cebrail ve Mikail'(as)in vezirlik ettikleri gibi Savas kararlari ve diger isler de bu ilahî sirlarin meydana gelmesinden sonra vuku bulmustur
"Fena" ve "Beka" itibariyle insana, insanlarin en kemale ermisi denir "Fena" makami, "Ev edna" mak----- bakar Ev edna ve beka makamlarindan sonra "Kab'e Kavseyn" makami gelir Nitekim yüce Allah (cc) söyle buyurdu:
" Sümme dena fe tedella"
"Sonra yaklasmis ve inmistir"(Necm: 8)
Yakinlik ve uzaklik, "Ev edna" mak----- yükselmeye baglidir "Fe tedella", Ev edna'dan "Kabe Kavseyn" mak----- inise göredir Bu makamlarin birincisi kisinin yoklugu, ikincisi ise manevî sarhosluktan kurtularak kendine gelmesidir Çünkü kulda, Zat-i ilahiyye de fena/yokluk, sifat-i ilahiyede mahvolma, ef'al-i ilahiyede yine yokluk meydana gelir Sirasi ile on kisim fena makami, üç kisim da beka makami vardir
Insan-i kamilin ilmine ilm-i ilahî denir Bu ilmin kaynagi ulühiyet makamidir Bu makamin yukarisi "Alemü'lgayb" olan Zat-i Ecell-i Ala'yi kapsayamaz Nitekim Kur'an-i Kerim'de yüce Allah (cc) söyle buyurdu;

"Fa'lem ennehü la ilahe illahü"
"Bilmis ol ki, O'ndan baska ilah yoktur Ancak Allah vardir"
Kamil insanin ilminin bagli oldugu yer "Ulühiyyet makami"dir Esma ve sifatlar bu mertebeye bakarlar Güç ve kuvvetlerini oradan alirlar Çünkü bu makamin üstünde isim ve resim yoktur
Nitekim Sultan-i Azam, saltanatinin mertebesine göre taninir Onun ötesini ilim kapsamaz Çünkü O, "Meçhü'lü Mutlaktir" Insan-i kamile "Alim-i Ilahî" (Allah'in sifatlarina ait ilimlerin alimi, zata ait bilgilerin alimi) denmez Çünkü, Zat'a ilim taalluk etmez Zat-i müsahede edeyim diyen, ancak simsek gibi müsahede eder ki, bu da bir anda meydana gelir Eger bu hal sürekli devam edecek olsaydi insan tecellînin siddetinden kül kesilirdi
Ilahî sifatlarin tecellîleri böyle degildir Kemal ehli insanlar, yüce Allah'i daima sifat aynasinda müsahede ederler Bundan ötürü onlara bir zarar da gelmez Sifat aynasindan müsahede, dolunayin yüzüne bakmaya benzer Zatim müsahede ise günesin yüzüne bakmak gibidir Bu ise mümkün degildir Çünkü gözler kör olabilir
Herkese olan ilahî tecellî, yüce Allah'in Rabb'ligi iktizasi olan tecellîsidir Hususî insanlara bazen Zatî tecellî olabilir Bu, simsek gibi anidir; bir anda meydana gelir
Rubübiyetin tecellîsi aynada olan tecellîdir Simsek seklinde olan tecellî böyle degildir Onda perde diye birsey düsünülemez
Ulühiyette iki itibar vardir:
1 Ibadet karsiligi olan ulühiyettir ki, bu Allah'in fiillerine bakar
2 Kulluk karsiligi ulühiyet ise, Zat'a aittir Nitekim Kur'an-i Kerim'de Yüce Allah söyle buyuruyor:

"Ya eyyühennasü'büdu Rabbe-küm"
"Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabbinize kulluk ediniz ki, O'na karsi gelmekten korunmus olabilesiniz " (Bakara: 21)
Baska bir ayette de söyle buyuruyor:

"Eleysellahü bi kafin abdehü"
"Allah, kuluna yetmez mi?" (Zümer: 36)
Bu ayetteki zamir Cenab-i Hakk'in hüviyetini göstermektedir Bu sirlar çerçevesinde ibadet eden kul, gerçek ve kamil bir kuldur Allah Teala onun her istedigini ihsan buyurur Bu mertebede bulunan bir kul, diger kullarin arzu ve isteklerini yerine getirir Bu kul artik iki kanatli olmustur Dünyanin nizami bu kulun varligi ile meydana gelir O, Serîat, Tarîkat, Hakikat ve Ma'rifette irsadda bulunabilir
Tevhîd kelimesinin evveli menfî, sonu isbattir Bir binanin temeline benzer Atilacak bir temelin binayi çekebilmesi, temelin atilis sekline baglidir Aksi halde bina çöker Kur'an-i Kerim'de bu manaya söyle isaret edilmistir:

"Femen yekfur bittagüti ve yü'min billahi"
" Puttan inkar edip Allah'a inanan kimse, kopmak bilmeyen saglam bir kulpa (Islama) yapismistir" (Bakara: 256)
Tagüta küfür (inkar), Allah'a iman üzerine tercih edilmistir Çünkü küfürden kurtulmadikça yüce Allah, tevhîd edilemez Tagüta küfür demek! Açik ve gizli sirklerden temizlenmektir Çünkü tagut nefis, seytan, putlar ve bunlarin benzerleri olan diger seylere de samildir
Çünkü O'nun koydugu prensiplerden baskasi sapiklik ve azginliga birer sebep teskil eder Kul bu küfre (inkara) erismedikçe Firdevs cennetine giremez Nitekim bazi büyükler:

"Cennetü'l Firdevsi lil Kafiri"
"Firdevs cenneti, tagütu inkar edenlere mahsustur" demislerdir Yani seriatin kafirine (inkarcisina) cennet yoktur Böyle olunca o firdevs cennetinin yüzünü hiç göremez
Gerçek tagut kafirine (inkarcisina) gelince, o en yüksek mertebe ile sereflenmistir Çünkü o imanin zirvesine ulasmistir Bunu ciddî sekilde anlamalisiniz
Ezanin sonunda müezzin "Allah'ü Ekber, Allah'ü Ekber" dediginde cemaatin "La ilahe illallah" demesi Cenab-i Hakk'i tenzih içindir Yoksa Allah'in büyüklügünü red için degildir

2 Tevhid:

"La ilahe illa ente sübhaneke innî küntü mine'z-zalimîn"dir
" Senden baska ilah yoktur Sen münezzehsin Dogrusu ben haksizlik edenlerdenim" (Enbiya: 87)
Bu tevhid, huzur ve müsahede edenlerin tevhididir Yunus Aleyhisselam'in, denizin dibinde, baligin karninda iken yaptigi tevhiddir Bu ilahî hitaptan anlasildigina göre, Cenab-i Hakk'in, asagi yukari diye bir baglantisi yoktur O, bütün kainati kusatmistir Çünkü Yunus Aleyhisselam'in, denizin dibinde iken muhatabi Allah Teala'dir Allah Resulü (sav)nün de en yüksek mertebe olan "A'layi IIliyyîn" de muhatabi Cenab-i Hakk idi O,
"Lauhsiy senaen aleyke", "Seni gerçekten medhedemedim" demek suretiyle o anda Zat-i Kibriya'yi müsahede etmisti
Bir ayet-i kerîmede:

"Fe eynema tüvellü fe semme vechüllahi"
"Nereye dönerseniz Allah'in yönü orasidir" (Bakara: 115)
Ayet-i kerimenin geregi, umum tecellîden ötürü en yukarida olanlar a'lada, en asagida olanlar da en asagida tecellînin olmasini isterler Mesela, insanin sirri a'lada, bedeni esfeldedir Yaratilislari geregi her ikisi de Hakk'i talep ederler Hakk Teala ulvîde ve asagilarda tecellî etmektedir Zira her mahlukun Hakk'a baglanma durumu vardir Çünkü onsekizbin alem muhtelif varliklarla doludur Hiçbir karis yer yoktur ki, orada ruhlar toplulugu veya cesetler toplulugu olmasin Yüce Allah, kainatin tümünü ve cüz'îsini kusatmistir O, her nerede talep edilse orada bulunur Nitekim Fahri Kainat Efendimiz (sav) bir hadis-i seriflerinde söyle buyurmuslardir:

"Allahümme ente's-sahibü fi's-seferi vel halîfetü fi'l-ehli"
"Allah'im! Sefer halimizde sahibimiz, evilmizde de vekilimiz Sensin" Bu hadis-i serif, yukarida söylenenleri çok güzel açiklamaktadir Evimizde ve yolculugumuz sirasinda Cenab-i Hakk'in bizim vekilimiz ve sahibimiz olmasina hiçbir sey engel degildir Onun için ev ile sefer hali birdir Çünkü uzaklik ve yakinlik bize göredir Biz sinirliyiz Hakk ise mutlaktir Onun için uzaklik ve yakinlik düsünülemez
Günes dogdugu zaman ziyasi yeryüzünü aydinlatir Ona göre yukari ve asagi, deryalar ve sahralar birdir Merkezde bulunan bir noktanin diger noktalara teveccühü gibi Iste bunun için Kabe tavaf edilir Yani etrafinda dönülür Bir yerde durulmaz Çünkü Kabe Cenab-i Hakk'in mutlak birliginin sirridir Itlakta ise bir tek yön ile baglanma olamaz Böylece tavaf ile namaz arasindaki fark anlasilmis olur Zira tavafin zahir ve batini mutlaktir Namazin ise batini mutlak, zahiri mukayyeddir Ve hem namaz, Kabe gibi itlak sirrina nazir degildir Zira namaz, ahvalden ibaret olan bir ilahî münacattir
Netice olarak, insan vech-i mutlaktan bakmaya muktedir olmadikça kayd (baglanti) dan kurtulmaz Bu hal ancak bütün makamlari geçmekle mümkün olur Gel, sen de kendini bütün baglantilardan kurtarip itlak çöllerine sal! Sühüd deryasina dal!
3Tevhid:
"La ilahe illa ene" "Benden baska bir ilah yok ancak, ben varim" dir Bu tevhid sekli, "Cem makami'inda bulunanlarin Hakk'in lisanindan yaptiklari tevhiddir Nitekim Musa (as)'nin agacindan "Innî enellahü", "Süphesiz ben Allah'im" (Ta-Ha:14) sözü meydana gelmistir Zira agaç hakikatte diger esya gibi kendine ait bir ruh tasiyordu O ruh onda daha ilk tecellîde meydana gelmisti Kalp gözleri açik olanlar, bütün esyada hayat oldugunu, isitme, duyma ve görme bulundugunu idrak ederler Gözleri perdeli/kör olanlar bunu idrak edemezler Bazi büyükler söyle demislerdir'

"Ve lestü üdrikü min sey'in hakîkaten Ve keyfe üdrikuhü ve en-tüm fîhi"
"Ben hiç bir nesnenin içyüzünün ne oldugunu idrak edip kavrayamam Onu nasil kavrayabilirim ki, Sensiz hiç Bir sey yoktur ki, Sen onda tecellî etmis olmayasin Ey Rabbim! Senin her zerrede özel bir tecellin vardir Eger ben o zerreyi kavrarsam Seni kavramis olurum Çünkü Seni hakikatin ve künhün île anlamak mümkün degildir
"Cenab-i Hakk'in tecelli ettigi bir seyi geregi gibi anlamak kolay degildir Ancak anlasilan bazi seylerdir Bunlar da hakîkatlarin gerçek yüzüdür ki, bunlar Hakk'in isim ve sifatlarina nazirdir Zira bunlar, Zatin nisbet ve izafetidir Nisbeti bilmek, mensup oldugunu tam olarak bilmeyi gerektirmez
Sultan-i Azamin bilinmesi saltanati yüzündendir Eger nisbet olmasaydi hiç bilinmezdi Insan ve insanin gayri bile tam manasi ile anlasilmamistir Bunun içindir ki, " nefsim bilen, Rabb'ini tanir" buyurulmustur
Burada tanima, ma'rifet olarak tabir olundu Ma'rifet cüz'iyyati bilmeye taalluk eder Nefsin taninmasi cüziyyet üzerinedir, külliyet üzerine degildir
Eger nefis tamami ile bilinseydi, Hakk'ta tamamiyle bilinirdi Bu ise mümkün degildir Bir agaçtan hayat sirri ve kelamin meydana gelmesi O'nun mazhariyetindendir Çünkü agacin "Innî enallah", "ben Allah'im" demesi caiz oldu Bütün esyalar için de bu böyledir
Özellikle sunu belirtmek isteriz ki, insan, yaratilisi bakimindan bütün yaratilmislarin en mükemmelidir Çünkü insan, Cenab-i Hakk'in Cemal ve Celal sifatlarinin camii, hakaik-i imaniyye ve kevniyyeyi muhittir (kusatmistir) Bu mazhariyetlere nail olmasina ragmen "Innî enellah" demesi dogru degildir Nitekim seriatta söyle buyurulmustur:
Allah Teala kulunun dili ile "Semiailahü limen ham'ideh-Allah, kulunun hamdini isitti" buyurur Yani bunun açikça manasi sudur: Cemaata "Semi-allahü limen hamideh" diyen Allah Teala'dir Zahirde söyleyen bir imam ise de Bazi kalp gözü açik olan Allah dostlari, o makamda bulunan ile Rasülüllah olarak görüsürler ve Kur'an-i O'nun agzindan dinlerler Hallac-i Mansür'un "Ene'l-Hakk", "Ben Hakk'im" demesi bu makamin iktizasidir Böyle bir makama ulasan kimsenin sirrini gizlemesi gereklidir Aksi halde Mansur'un basina gelen kendi basina da gelebilir
Agaçtan böyle bir kelamin, yani "Ene'l-Hakk" sözünün meydana gelmesi ile alemin nizaminda bir bozukluk meydana gelmez Fakat insanda meydana gelecek olursa büyük fitnelere sebep olur Gerçi böyle bir kelam, ancak Hakk'in Zatinda tamamiyle fanî olmus, kendisinde kulluktan hiçbir nisan kalmamis kimseden zuhur eder
Gerçi "Ene'l-Hakk" diyen zahir görünüsü itibariyle (insanlarin avam tabakasina göre) o bir Insandir Özellikle münkir olanlar o kelami isitince hak olan cismi mahluk sanirlar Halbuki Hakk, yaratandir, yaratilan degildir Iste onlar bunu idrak edemezler Ne var ki, böyle bir sözün söylenmesinin dogrulugu delilleri ile Isbat edilse bile söylenmesi yasaktir Zira bazi büyükler:
"Allah'in kulu olmaga çalis, yoksa kullarinin tanrisi olmaga çalisma Yani kendini tanri süretine koyup "Ene'l-Hakk" dersen, insanlari kendi aleyhine çevirirsin Sana gereken ise halkin yüzünü Hakk'a çevirmektir Sana ve baskasina degil" demislerdir
Ey arif!
Eger anlayabilirsen bu çok acaip bir makamdir Gerçi sen Hakk'in aynasisin Bunu gözü olan görür Mertebesinin ne oldugunu bilir "Ene'l-Hakk" demene bir hacet kalmaz Böyle bir iddiada bulunmak, devlet baskaninin "Ben devlet baskaniyim" demesine benzer Halkin, kendisinin saltanatini kabul ettikten sonra, "Ben devlet baskaniyim" diye iddiada bulunmasina gerek yoktur Inkar karsisinda dava, ancak sahitler ile isbat edilir Burada ise "Ene'l-Hakk" diyen kimsenin bu sözü kabul edilmez Çünkü kul, Halik degil, mahluktur Bununla beraber birçok ilahî sirlari tasimaktadir
Yüce Allah, kul ile mukayyed olmaktan münezzehdir Kulun ilahî sirlarina mazhariyeti kendi hesabi iledir Hakk'in hesabi ile degildir Eger kulun zannina göre olsaydi, kulun ona gücü kafi gelmezdi Bunu açiklamak için bir misal vermek gerekir
Ay, Günesin mazharidir Aydinligini, onun aydinligindan alir Cismi, günesin cisminden daha küçüktür Günes kendi büyüklügüne göre Aya tecelli etmistir Ayin cürmüne göre ona aydinlik yansitmistir Eger Günes kendi cürmünde olan zîyanin tümü ile Aya aksetseydi, küçük büyüge zarf olmus olurdu Bu ise imkansizdir
Bu durumda olan Ay, Günesten aldigi ziyaya göre, "Ene'l-kamer - Ben Ay'im" diyecek yerde, "Ene's-sems -Ben Günesim" dese bu söz bir yönden dogru, bir yönden de dogru degildir Çünkü, her bakimdan "Ben Günesim", demesi kesinlikle dogru degildir Ona, eksikligini anlayarak "Ben Ayim" demesi gerekir "Ben Günesim" davasindan vazgeçmelidir
Daha açik bir ifade ile kulun, "Ben kulum" demesi gerekir Efendimiz (sav)e mi'racta vakî olan sey de budur Bunu anlayan kul, "Ene'l-Hakk" sevdasindan hemen vazgeçmelidir
Allah Rasülü (sav) hakkinda nazil olan ayet-i Kerîmeye gelince, yüce Allah söyle buyuruyor:
"Vema rameyte iz rameyte velakinnallahe rama"
"Onlari sen öldürmedin, Allah öldürdü Attigin zaman da sen atmamistin, fakat Allah atmisti" (Enfal: 17)
Tas parçalarim zahirde atan Allah Rasülü (sav) idi Fakat batinda atan ise Cenab-i Hakk'ti Hakk, zahirde süret-i Muhammed'de zahir olmustu Çünkü o, "Mazhar-i Tam" idi Kamil insanlarin mazhariyeti tamdir Zira tecellîde mazhariyet, herkesin aynasinda bir degildir Bazi kimse çok alim, bazi kimse de az alimdir Yüce Allah Kur'an-i Kerim'de söyle buyurmustur:

"Ve fevka külli zî ilmin atîmün"
"Her bilenin üstünde daha iyi bilen birileri vardir"
4 Tevhîd "La ilaheilla hu" dür
Bu tevhid, hüviyet-i ilahiyeye nazirdir Hüviyyet-i teayyünat-i ilahiyyenin evvelidir Bunun alt tarafinda bulunan bütün taayyünler O'na tabîdir
Bu hüviyetin yukarisina "Zat-i Baht" denilir Orada teayyün olmaz Çünkü "Gayb-i Mutlak" mertebesidir
Allah (cc)in Zat-i, "Hafa"dan (bilinmemezlikten), isim ve sifatlari ise açikça bilinmekten ibarettir Yani Zat'inin bilinmesi isim ve sifat aynasindan olup, dogrudan degildir O'nun nurunu dogrudan görmek mümkün degildir Çünkü gözler O'na bakamaz Fanî, Bakî olana nasil bakabilir? Iste bunun içindir ki, yüce Allah, Musa'(as)ya:
"Len teranî"
"Muhakkak sen beni göremezsin" buyurdu Yani, "Ey Musa! Sen Beni beseriyet gözü Ile göremezsin Beni gören yine Benim gözümdür Senin sirrinin gözüdür"
Allah'a, Allah ile bak Musa ile bakma Çünkü öyle göremezsin Fanî olan göz yarasaya benzer Onun Günesin aydinligina bakmaya hiç takati yoktur
Kelime-i Tevhid'in mertebesi daha çok gündüze benzer Çünkü gündüzde kelime gibi terkib vardir Çünkü varliklarin sifat ve durumlari gündüzleyin belli olur ki, bu durum sifat ve kesrete nazirdir Tek isimlere münasip olan gecelerdir O, "Zat alemine dairdir Zat'ta ise terkip yoktur (Müfred isimler gibi)
Halvet olan salik, seyhinin isareti ve Irsadi üzerine hareket eder Müfred isimlerden maksad "Esma-i Hüsna -Yüce Allah'in en güzel isimleri" dir Bütün itibariyle oniki adede indirilmistir Yedi adedi fena'ya, bes adedi beka'ya aittir Fena mak----- ait olan isimler sunlardir:
1 La ilahe illallah,
2 Allah,
3 Hu,
4 Hakk,
5 Hayy,
6 Kayyum,
7 Kahhar,
Burada "La ilahe illellah" yedi adet esma içine sokulmustur Bunun sebebi, bu tevhid kelimesinin müsbet ve menfiye samil olmasi dolayisiyladir Bununla zikretmek, Allah, Allah Hu Hu diyerek zikretmekten daha faziletlidir
Menfî, yani "La ilahe", bir binanin temeli gibidir Müsbet, yani "Illellah" menfî üzerine konulmustur Çünkü
"Et-tahliyetü mukaddemün alettahliyeti", "Bosaltmak, doldurmaktan önceye alinmistir"
(Muhammedün Resülüllah) sirri (La ilahe Illellah) sirrindansonradir Çünkü
(La ilahe Illellah) fiilleri, sifatlari, Hakk'in Zat'inin fiillerinde, sifat ve Zat'inda ifna (yok etmek) dir(Muhammedün Resülüllah) ile meydana gelen fiilleri, sifatlari Hakk'in Zat'inda ibka etmektir
Tarikat ehlinden bir kismi dönerek zikrederler Bu ya gerçek bir vecd ile veya göstermelik olarak yapilir Gerçek bir vecd ile yapilmayan zikir, oyun oynamaktan ibaret sayilir Dönerek yapilan zikir, ilk yaratilan felekten alinmistir
Allah Teala'nin ilk yarattigi nesne yuvarlaktir Adina "Felek" denmistirBöyle olmasinin sirri:
"Ve ileyhi türcaün" " Ve O'na döneceksiniz" ayetinin sirrinda gizlidir
Suluk denilen manevî yolculuk, yuvarlak bir daireyi tamamlamaktir Dairenin sonu evveli île birlesmektedir Eger böyle olmayip dogru bir hat olsaydi, hiç bir mahluk'un Hakk'a ulasamamasi gerekirdi Bu ise mümkün degildir
Su gerçegi iyi anlamak lazimdir:
Bütün ihtiyaçlar Hakk'tan istenmelidir Daha sonra da Kutbu'l - Vücud'dan Çünkü kutub, Allah-Teala'nin "Güzel Isimlerinin tam----- mazhar olmus yüce bir zattir Iste bu yüzden, perdesiz isteme gücüne sahip olmayan kimse, ilahî tecellîlere mazhar olmus kisiyi vesîle yaparak, ihtiyacini dileklerini Cenab-i Hakk'a arzedip öyle istemelidir Ne kadar iman ehli varsa bunlarin tümüne ilahî feyz ve nurlar kutbun kalbinden taksim olunur Çünkü onun kalbi Hakk'in nazargahidir Bundan müstagnî olarak birlik okyanusundan feyz almak imkansizdir
Bunun için Tecellî-i Ilahiyyeye mazhar olmayan kimseyi vesîle yapmak dogru degildir (Evliyanin himmeti Allah'in rizasini tahsil edenler içindir Eger bir kimseden Hak Teala razi degil ise o kimse hangi velinin ziyaretine giderse gitsin o velinin ruhu ona bugzeder, sevmez Çünkü Allah Teala: "Ben müttaki kullarimin dualarim kabul ederim" buyurmustur Eger Allah (cc) bir kulundan razi ise bütün Peygamberlerin ve Evliyalarin ruhu ona himmet ve dua ederler)

ISMAIL HAKKI BURSEVI HAZRETLERI


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.