Ahlak Çıplak |
10-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ahlak ÇıplakAhlak Çıplak Hakkında Ahlak Çıplak Gözünüz aydin! Açik saçikligin ahlâksizlik sayildigi günler geride kaldi Artik açik saçikliga ahlâksizlik diyenler, ahlâksiz sayiliyor Son yillarda bu deger(sizlik) o kadar yerlesti ki, karsisinda hiçbir güç duramiyor Modern cahiliye kuvvetleri, âdeta ringde rakibini yere sermis boksör gibi, önüne çikan herkese sahayi dar ediyor Toplumun ‘genel ahlâk’ini savunma durumunda olan idareciler bile, özür dileyici bir dille konusuyorlar En son geçen ay Istanbul Belediye Baskani’nin bazi firmalarla aralarinda bilboard reklâmlari dolayisiyla gerçeklesen “mayo savaslari”nda nasil yere serildigini hep beraber gördük Gerek yasanan bu son olayda gerekse öncekilerde, açik saçiklik konusunda eksik kalan, bu konunun akl-i selimle bir türlü ele alinamiyor olmasi Genellikle muhbir gazetelerin agir it-ham ve kinamalarini takiben atilan geri adimla konu kapaniyor Öte yandan, hakikaten çok dalli budakli bir konuyla karsi karsiya oldugumuzu da kabul ede-lim Açik saçikliktan (veya ayni madalyonun diger yüzü olan “tesettür meselesi”nden) bahset-tiginiz anda ahlâktan, kadindan, kadin psikolojisinden, cinsellikten, sehvetten, kadin-erkek iliskisinden, Dogu-Bati kültür farklarindan, dinden, toplumsal ahlâktan, genel ahlâk kuralla-rindan, hukuktan, tarihten, psikolojiden, farkli dünya görüslerinden; kisacasi kadinin ne kadar merkezî bir öneme sahip oldugunu ima eden pekçok alandan bahseder hale geliyorsunuz Bizim ülkemiz gibi halkin çogunlugu Müslüman ama onlari degistirmeye çalisan bir seçkin-ci azinligin oldugu ülkelerde ilave bir sorun, tarihsel geçmisle ilgili Tanzimat döneminden sonra Rum kizlarinin Pera Caddesi’nde basi açik gezmesiyle start alan ve Cumhuriyet devrim-leriyle hiz alan açilma serüveni, geçen bir yüzyil içinde çok farkli bir noktaya geldi Bir yirmi yil öncesinde dahi kolu açiklik bir iffetsizlik isareti iken, bugün kolu açmadan sokaga çikana rüküs muamelesi yapanlar var Iffetsizligin siniri neredeyse bikinin sinirlarina kadar indi Sakal ve tesbihle birlikte Osmanli kadininin giydigi çarsaf, Cumhuriyet kuruculari tarafin-dan “seytan isi” ilân edilmisti Cumhuriyet’in aydinlik gelecegini ise çagdas giyimli, basi açik, ufka bakan kadin temsil ediyordu Bu, elbette bosuna degildi Toplumsal bir dönüsüm, kadini dönüstürmeden olmuyordu Ilginçtir, o gün tesettürü negatif simgelestirmeye tabi tu-tanlar, bugün basörtüsüne “siyasi simge” yakistirmasi yapiyor Zihniyet ayni Halbuki basör-tüsü takanlarin kendisi böyle bir nitelemede bulunmuyor Hem sonra simge kavrami, nasil bir anlama sahip ki bu kadar kötülemeyi hak ediyor? Öte taraftan, elbette tesettürün siyasi olmasa da bir “simge” niteligi tasidigi kusku götürmez 1400 yildir Islâm’la sereflenmis toplumlarin Müslüman oldugunun simgesidir tesettür Fakat Müslüman hanimlar tesettür emrini simge olsun diye degil, Allah emrettigi için yerine getirir-ler Hikmetine gelince, en basta gelen hikmeti, kadinin toplumsal hayata erkeklerle esit sart-larda katilmasini saglamasidir Bu sayede hem tesettürlü hanim kendisiyle kisiligi üzerinden iliski kuruldugunu bilir, hem de erkekler açik saçikligin ayarticiligindan korunmus olurlar Tesettürün içteki bu isleviyle beraber, disa dönük islevi, esas o “simge” niteligi tasir Ya-banci biri, gittigi yerin bir Islâm beldesi oldugunu minarelerinden sonra, kadinlarin giyimin-den anlar Bu giyinme, ona birtakim sinirlarin varligini haber verir Günümüzde ise tesettür, seçkinci azinlik kültürü hâkimiyeti nedeniyle içeride bile disarlikli bir muamele görüyor Ya-bancilarin onu simge olarak algilamasi son derece normal Ya içerideki birileri de onu simge olarak algiliyorsa, bu onlarin da “yabanci” kategorisine ait olduklarini ima etmez mi? Bugün tesettürü çagdisi, açikligi çagdaslik olarak lanse edip tartismaya katilan az ama sesi çok çikan grup ve onlara sirf sinifsal çikarlari geregi destek veren bürokratik elit, zihinlerinde derin bir siyasi tarih bilinciyle hareket ediyorlar Son derece politize olmus durumdalar Dola-yisiyla bir mayo reklâmini tartisirken (zahirde göründügü gibi) sadece açiklik ve ahlâk arasin-daki iliskiyi veya bir genel ahlâk konusunu tartismiyoruz Bir siyasi tarih okumasinin kendile-rini koydugu safta, o safta olmanin bilinciyle konusanlarla muhatap oluyoruz Tavirlarinda görülen hirçinligin sebebi de bu siyasi bilinç Hirçinligin diger bir sebebi ise, alabildigine “psikolojik” bir düzlemde gelisiyor Kendilerini çagdas hayat tarzina uyduran bayanlardan bir kismi, dinî skala içinde kendilerine ayricalikli bir konum takdir edilmediginin farkinda olduklari için tesettürden rahatsiz oluyorlar Tesettü-rün görünürlügü, bu farkindaligi hatirlattigi ve (belki de) “suçluluk hissi”ne neden oldugun-dan, bu kesim nezdinde tesettür bir “öfke nesnesi”ne dönüsüyor Tesettürün temsil ettigi de-gerler sistemi, bu kisileri âdeta çildirtiyor Fakat bu onlarin problemi Bulunduklari yerin mesruiyetini saglamak görevi kendilerine dü-ser Su ise hepimizi ilgilendiriyor: Acaba örtünme meselesi, öyle gösterilmeye çalisildigi gibi, sadece siyasi bir sorun mudur? Yoksa ondan önce kadinla, kadinin yaratilis özellikleriyle ve ahlâkla ilgili bir sorun mudur? Eger ikincisiyse –ki öyle olduguna kusku yok- o zaman konu-yu önce bu düzeylerde konusmamiz gerekmiyor mu? Örnegin, kadinlar dekolte bir kiyafetle sokakta yürürken karsidan gelen her erkegin kendile-rine ilgiyle bakmasindan fitraten hoslanir mi? Kisa etek giymeyi kendisi tercih ettigi halde iki de bir uzatma refleksi gösteren bayanlar, yabanci erkek bakislardan çekindiklerini ihsas etmi-yorlar mi? Kadinlarin hepsi manken vücutlu olmadigi, çogunluk yasli ya da yeterince güzel olmadigina (olanlar da bir gün yaslanacagina) göre, bunlar vücutlarini teshir etmeyi mi yoksa gizlemeyi mi uygun bulurlar? Bu noktada vücutlarin gizlenmesi gibi makul ve kolay yol mu seçilmeli; yoksa âdeta yaratilisa meydan okurcasina estetik cerrahinin ve Cosmopolitan dergi-sinin rüyalarini süsledigi gibi tüm kadinlari manken ölçülerine getirmek yolu mu seçilmeli? Hem sonra, yaratilis olarak kadinlar erkeklerden daha güçlü mü, yoksa zayif midir? Psikolojik olarak kadinlarin özellikle yabanci erkeklerden çok çekinmeleri ama baglandiklari erkeklere güvenli bir liman gibi siginmalari, onlarin fitraten zayifligina isaret etmiyor mu? Eger ediyor-sa, kadini erkeklestirmeye çalismak yerine, bu fitrî zayifligin kabulü ve ona göre hareket edilmesi gerekmez mi? Sorular hiç kuskusuz uzatilabilir Ama kadin fitrati ve psikolojisini ilgilendiren bu sorular, cevap verilmeyi fazlasiyla hak ediyor Gelgelelim, modern cahiliye savunuculari, bu sorularin yanindan bile geçmiyorlar Onlarin zihinsel kodlarinda bunlarin bir karsiligi yok gibi Çünkü yaratilis ve fitrat özelliklerine dayali bir ahlâk olusturma diye bir dertleri yok Laf aramizda kalsin, ama galiba ahlâk diye de bir dertleri yok Onlarin ahlâkî bakis açisini, Sigmund Freud’den bu yana, “Insan, potansiyellerini özgürce gerçeklestirmelidir” slogani belirliyor Ahlâki katiksiz özgürlüge esitleyen bu bakis açisi, do-gustan herhangi bir sinir konulmayan sehvet, akil ve gadap gibi temel kuvvetlerin sonuna ka-dar götürülmesine izin veriyor, hatta buna tesvik ediyor Oysa Aristotle’dan bu yana pekçok büyük sima (bunlara Gazalî ve Said Nursi de dahildir), insanin dogustan getirdigi ve sinir konulmamis kuvvetleri ile ahlâk arasinda çok yakin bir iliski oldugunu öne sürmüslerdir Daha dogrusu, ahlâkin insanin had konmamis kuvvetlerine sinir çekmekten geçtigini izah etmislerdir Akil, sehvet ve gadap kuvvetlerinin ifrat ve tefrit dereceleri oldugu gibi bir de orta derecesi vardir Iste, adil ve ahlâkî olan, bu orta derecedir Örnegin, sehvet insanda bir kuvvettir Sehvetin tefrit derecesi, hiçbir seye ilgi duymamaktir Sadece cinsel iliskiye degil, yemeye, içmeye de… Ifrat derecesi ise, tam tersine, hemen her seye ilgi duymak ve tecavüzkârane istemektir Bu kisinin “sehvet midesi” o kadar büyüktür ki, ne yese doymaz Vasat yani orta derecesine gelince, kendi ruhî ve fitrî ihtiyaçlarini tatmin edecek miktarda ve helal olana ilgi duymak, ama baskasina duymamaktir Freud’un “potansiyelleri özgürce gerçeklestirme” ideali, iste Aristotle’den beri geçerliligini koruyan bu sablona göre, hiçbir sinir gözetmeden insanlara ifrat derecesini hedef gösteriyor Ve sinirlar asildiginda, akil dogruyu yanlistan ayiran bir islev yüklenecegine; yanlisi dogru, dogruyu yanlis göstermeye yarayan bir “cerbeze âleti”ne dönüsüyor Daha kötüsü, sinirlar bu kadar asildiginda hiçbir seyden korkmaz hale gelen insanin taniyabilecegi bir “ahlâkî otorite” de kalmiyor Bugün hayretle izledigimiz bazilarinin, çiplakligi hayasizca savunabiliyor olma-larinin anlasilabilir tek açiklamasi bu Halbuki, sinirsiz özgürlük ile ahlâk arasinda yakindan uzaktan hiçbir iliski yoktur Özgürlük belli bazi ahlâkî hükümler ve dürüstlük, iyilikseverlik gibi güzel ahlâkla desteklenmedikçe, hiçbir öneme ve degere sahip degildir Zira özgürlük eger insani bulundugu yerden daha yük-sege çikariyorsa degerlidir; yoksa hayvan gibi gününü gün eden bir varlik yapiyorsa, o özgür-lük zaten kalmaz Sahneyi toplumu esir etmeye çalisan güçler almakta gecikmezler O bakim-dan modern cahiliye savunuculari, özgürlüge bir sinir çekilmesi gerektigini ve ahlâkin insanin yapmak istedigi bazi seylerden geri durmasi, yapmak istemedigi seyleri ise bir ölçüde kendini zorlayarak yapmasiyla vücut bulacagini hiçbir zaman unutmasinlar lütfen Yok eger, “Biz zaten sadece hayatin herbir çesit lezzetini ve keyiflerini tatmak ve tattirmak istiyoruz; ahlâkla isimiz yok” diyorlarsa, bilsinler ki onu da yapamazlar Çünkü geçmis geç-miste kaldi Dostlardan ayriligin hüzün verici sayfasina dönüstü Gelecekse daha gelmedi Gelse bile, hiçbir ahlâkî otoriteye bagli olmayan bu itaatsizlikleri ve itikatsizliklariyla kendile-rine onun da bir yarari olmaz Unutmadan, “Çiplaklik ile ahlâk arasinda ne alâka var?” diyenlere, kendileri açisindan ol-madigi belli, ama inançli insanlar açisindan ne alâkasi oldugunu izah edelim Inançli bir insan, esini sadece bu dünya için degil, ebedî âlemde de refikasi oldugu için se-ver Bu düsünceyle esine sadece gençlik güzelligine sahip oldugu zamanlarda degil, yaslandi-ginda da saygi ve hürmet gösterir Bunun karsiliginda talep ettigi tek sey, esinin güzelligini baskalarina degil, sadece kendisine has kilmasidir Aile yuvasinda muhabbet ve huzur, iste bu adilane ve her iki tarafin fitratina uygun iliski biçiminin kurulmasiyla mümkün olur ve zaman içinde olgunlasir Giyim kusamda veya reklâm gibi ticarî faaliyetlerde açik saçikligin ve çiplakligin yaygin-lasmasi ise, sözünü ettigimiz aile saadetine ve esler arasindaki muhabbete yönelmis en büyük tehdittir Ve baska sebepler bir yana, sirf bu yüzden dahi, kamusal alanda çiplakliga “genel ahlâk” gözetilerek bir sinir çekilmelidir “Kafalari sadece cinsellige çalisiyor” iddiasina gelince: Hayir, onlarin kafalari cinsellige ça-lismiyor Sadece siz göze sokarcasina teshir edince, akillarina geliyor Ve onlar bundan rahat-siz olduklarini söylüyorlar Bu, bir ahlâk belirtisi Peki ya, sizin piskince çiplakligi savunmaniza ve kendi ahlâksizliginizi karsi tarafa yükle-meye çalismaniza ne demeli? |
|