Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular > Sorularla İslamiyet

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
aklımızda, edilir, elde, ilim, okuduklarımızı, tutabiliriz

İlim Nasıl Elde Edilir? Okuduklarımızı Nasıl Aklımızda Tutabiliriz?

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlim Nasıl Elde Edilir? Okuduklarımızı Nasıl Aklımızda Tutabiliriz?




ilim nasıl elde edilir? okuduklarımızı nasıl aklımızda tutabiliriz?
Hakkında ilim nasıl elde edilir? okuduklarımızı nasıl aklımızda tutabiliriz?




ilim nasıl elde edilir? okuduklarımızı nasıl aklımızda tutabiliriz?

Cevap 1: Hangi ilimler öğrenilmeli ve İlim öğrenirken nelere dikkat etmek gerekir?

İman esaslarını, islamiyetin temel kaidelerini ve müslümanın dininini ve dünayasını ilgilendiren konuları öğrenmesi gerekir

İlim denilince akla gelen ilk şey Allaha ve iman esaslarına dair olan ilimlerdir Bu nedenle İmamı Azam iman esaslarını anlattığı kitabına “en büyü fıkıh” demiştir

Bir müslümanın iyi bir niyetle yaptığı çalışmalar da ibadet hükmüne geçer Nasılki bir maya, süte girince tamamını yoğurda çevirir İaman ve ibadet mayasını, çalıştığı ve okuduğu işin içine atan birisi de, o işini ve çalışmasını ibadete çevirebilir Bundan dolayı iyi niyet, iman ve ibadetle geçirilmiş bir ömürdeki bütün çalışmalar ibadet olarak sayılabilir

“Her çekirdek bir ağaçtır” sözü doğrudur Ancak her çekirdek bir ağacın proğramını taşıdığı halde şartlarına uyarak ekilmezse ağaç olamaz Bunun gibi her ilimde insanı Allaha götüren ve günahlarının silinmesine sebep olan bir sır vardır Ancak çekirdek gibi olan bu sırrın açılması içn de bazı şartlar lazımdır İman, ibadet, niyet ve haramlardan sakınma gibi şartları yerine getiren onu ağaç gibi açacaktır Geçmiş günahlarının silinmesine vesile olacaktır Yoksa çekirdek olarak kalacak ve neticeye ulaşamayacaktır Hatta hayatını yanlış yerde harcadığı için aynı zamanda sorumlu da olacaktır

Bir avizeye değer veren onun elektiriğidir Elektiriği olmayan altın bir avize sizi karanlıktan kurtaramaz Bunun gibi çalışmalarımız ve inasalığa olan faydalarımız bir avizedir Onu aydınlatan ve nurlandıran ise iman ve ibadettir Bu nedenle imanı olmayan insanların çlışması ibadet değildir Faydasını sadece dünyada görürler

İlim öğrenmek farzdır Kur’ân bir çok âyetinde bize ilmi, öğrenmeyi (1), okumayı, düşünmeyi, akıl erdirmeyi, tefekkür etmeyi, öğrendiklerimizi yaşamayı (2), öğrendiklerimizi öğretmeyi (3) teşvik eder, tavsiye eder, emreder

Hiç şüphesiz ilmin başı Allah’ı bilmektir Peygamber Efendimiz’e (asm) soruldu ki: “Yâ Resulallah! En efdal amel hangisidir?” Resul-i Ekrem (asm): “Allah’ı bilmektir!” buyurdu Denildi ki: “Hangi bilgiyi kast ediyorsunuz?” Peygamber Efendimiz (asm): “Allah’ı noksan sıfatlardan münezzeh, kemâl sıfatlarla muttasıf olarak bilmeyi kast ediyorum!” buyurdu Bu defa soruldu ki: “Biz amelden soruyoruz; siz ilimden cevap veriyorsunuz!” Resûl-i Ekrem Efendimiz (asm):
“Allah’ı bilerek yapılan az amel fayda verir Fakat Allah bilinmeden yapılan çok amel fayda sağlamaz” Buyurdu (4)

“Allah’a îmânı” ön plâna alan ilim meclislerinde bulunmanın hiç şüphesiz âdâp ve erkânı, usûl ve esâsları vardır Bunlara riâyet edildiği ölçüde, istifâde ve tefeyyüz hissesi ziyâdeleşir Bunların başında; karşılıklı sevgi, saygı, şefkat, nezâket, ilgi, güler yüz, tevâzû, ihlâs ve uhuvvet gelir Bunlara riâyet şarttır Hattâ bunlardan birinin veya bir kısmının eksikliği, istifâdenin eksikliği ile eş değerdir

Meselâ, meclis içinde ulu orta yapılan bir tenkit, hem sahibinin, hem muhatabının, hem de bütün fertlerin moral değerlerine zarar verir, ıztırap verir, rahatsız eder, ta’cîz eder, feyzi kaçırır, zevki kaçırır, huzuru bozar; sevgiyi, saygıyı, şefkati ve nezâketi alt üst eder

Bedîüzzaman Hazretlerinin beyan ettiği dört ihlâs düsturu ehem ve elzemdir Bu düsturlar hem dâire içi ihlâs ve uhuvvetin muhafazası, hem hizmette muvaffâkiyet ve verimliliğin artması, hem Allah’ın rızâsını tahsil, hem de îmân ilminden alabileceğimiz feyiz ve bereketi almamız için birer altın prensip hüviyetindedir Bu düsturları kısaca hatırlamamız gerekirse:

1-Amelimizde tek hedefimiz Allah’ın rızâsını kazanmak olmalıdır Eğer O râzı ise, bütün dünya küsse de ehemmiyet verilmemelidir Ateşe atılmak üzereyken, kendisine yardım etmek için gelen meleğe Hazret-i İbrâhim’in (asm), “Eğer Rabb’im râzı ise, bu bana yeter! Bana Allah yeter! O benim Vekîl’imdir!” beyanındaki ihlâs, sadâkat ve bağlılığı hatırlamamız sanırım bu makamda kifâyet eder

2-Kur’ân hizmeti esnasında, bu hizmeti yürüten kardeşlerimizi tenkit etmemek, onların üstünde fazîletimizi “satarcasına” gıpta damarını tahrik etmemek ihlâs için önemli bir düsturdur Bunu sağlamak için; îmân ilmini öğrenmek üzere gelen herkese kucağımızı ve gönlümüzü açmak, tevâzû noktasında âdetâ bir “toprak” kesilmek, Kur’ân’ın; Ashâb-ı Kirâmın (ra) ve Müslüman’ların sıfatı olarak saydığı ve övdüğü, “kendi aralarında merhametli” (5) veya, “Mü’minlere karşı alçak gönüllü” (6) olma vasfını tam yaşamak veya yaşama gayreti içinde olmak lâzımdır

3-Bütün kuvvetimizi ihlâsta ve hakta bilmeliyiz

4-Kardeşlerimizin meziyetlerini ve fazîletlerini kendimizde bilmeli ve onların şerefleriyle şükrederek iftihâr etmeliyiz (7)
Bu düsturların dışında şekil ve biçim ile ilgili de bir takım düsturlar sıralanabilir hiç şüphesiz Ama şekil ve biçim genellikle örfe, görgüye, âdetlere, geleneklere ve mahallî değerlere bırakılmıştır Meselâ ayak ayak üstüne atmak bizim toplumumuzda ilim meclisinde veya bir büyüğün yanında tasvip gören ve görgü ile izah edilebilen bir davranış değildir Fakat bunun için gönül kırılmamalı, o âdâbın kazanılması zamana bırakılmalıdır

Dipnot:
(1)Zümer Sûresi, 39/9;
(2)Fâtır Sûresi, 35/28;
(3)Bakara Sûresi, 2/283
4)Gazâlî, İhyâ, 1/23;
(5)Fetih Sûresi, 48/29;
(6)Mâide Sûresi, 5/54;
(7)Lem’alar, s 166

Cevap 2:

İlim ve Bilim arasındaki fark nedir?

Her şeyden önce belirtmeliyiz ki, din-ilim tenakuzunu iddia eden kişilerin bahsini ettiği şey, ‘ilim’ değil, ‘bilim’dir İlim, ‘aydınlık’ kokan ‘din’ kokan bir kelimedir; hakikat soluyan ve kişiyi Sırat-ı Müstakîm’e götüren bir ışık kaynağı, bir gerçekler manzumesidir ‘Bilim’ denilen şey ise, kendisine biçilen elbise, yüklenen fonksiyon ve kazandırılan manâ ile karanlıklar, kaos ve karadelikler manzumesidir İlim, bizde doğup büyümüş, aslını ve çekirdeğini bizden almışken, bilim, rasyonalizmiyle, pozitivizmiyle batının mahsulüdür Bu bilim, hakikatı ve bütün hakikatlerin kaynağı mutlak hakikatı inkârla işe başlar ve hatalar, yanlışlar, ihtimaller üzerinde gide gide güya doğruya varmaya çalışır Oysa, elde bütün yanlışların vurulacağı, bütün gerçekdışıların tartılacağı bir hakikat olmadan, doğruya nasıl varılabilir? Her şeyi değişir gören bilim, bir ‘Değişmez’in varlığını kabul etmeden, değişmeler ve değişenler üzerinde nasıl çalışabilir? Değişmez kaideler ve sabit hakikatler olmadan deneyin, tecrübenin ve gözlemin halledeceği hiçbir şey yoktur Onlarla insanın dünyasını aydınlatmak mümkün değildir

Bilimin el yordamıyla üzerinde çalıştığı kâinat, esasen Cenâb-ı Hakk’ın kudret ve irade’siyle yazdığı ve bir plân, program, ölçü ve dengeye göre tanzim ettiği eşya ve hâdiseler kitabı; gerçek ilimler ise, Allah’ın kâinattaki icraatından, kâinattaki İlâhî kanunlarla eşya ve hâdiselerin münasebetinden süzülmüş raporlardan ibarettir Bundan başka, Allah’ın bir de Kelâm sıfatından gelen Kur’ân kitabı vardır ki, Allah (cc), bu Kitabı’yla kâinatı anlatır, kâinattaki eşya ve hâdiselere ışık tutar Kâinatı bir düzen ve ahenk içinde kuran Yaratıcı, kurduğu bu düzeni Kur’ân’la ifade eder İnsan da, bu iki kitabın bir başka biçimde yazılmış şeklidir Kur’ân, kâinat ve insan, bu şekilde Allah’ın isim ve sıfatlarının değişik şekillerde tecelligâhı olarak, birbirleriyle fevkalâde bir iç bağlantı halinde, birbirlerini şerh ve izah eden ve neticede Allah’ı tanıtan üç küllî muarrif, üç küllî kitaptır Şimdi, bu üçü nasıl birbirine ters olabilir, nasıl birbirini nakzeder ve nasıl birbirinden ayrı düşünülebilir?

İnsan gerçek ilmi, kâinatı ve Kur’ân’ı okuyarak elde eder; elde ettiği bu ilim neticesinde kendini tanır veya değişik bir yolla önce kendini tanır, sonra da kâinatı ve Kur’ân’ı okur Kâinat, ilimler ve Kur’ân, tıpkı bir insanın iki gözüyle bakışı gibi ilerde bir noktada birleşirler Nasıl bir insanın iki gözü farklı bakmaz ve farklı bakışa sahip değilse, Kur’ân ve gerçek ilimler de, aynı şekilde birbirinden farklı değillerdir Bu mevzûda ileri sürülen farklılık, sadece bunu ileri sürenin bakışındaki şaşılığı ele verir Öyleyse ilk düzeltilmesi gereken, bu tür bakış çarpıklıklarıdır Laboratuarlarda kâinata, eşya ve hâdiselere Kurân’ın adesesiyle bakabilen manâ ve ışık insanları, ilimleri gerçek yerine oturtacak, ilimleri ve insanlığı ‘bilim’ in götürüp bıraktığı çıkmazdan kurtaracak ve Yahudi maddeciliğiyle, hristiyan spiritualizmine son vereceklerdir Biz, sadece Kur’ân’ı okuyup kâinat kitabını bir yana bırakamayacağımız gibi, Kur’ân’ı bırakıp, akılları kâinatta boğarak kaba, katı ve soğuk materyalizme de yol açamayız

İslâm’ın hayata hayat veren sentezi budur Bir taraftan Cenâb-ı Hakk’ın isimlerinin tecellilerine birer tercüman olan bütün ilim dallarını kucaklamak, diğer taraftan da dünya ve ahiret saadetine götürücü bütün yolları hidayet tayflarıyla aydınlatan Kur’ân’a sarılmak işte İslâm’ın insanlığa kazandırmak istediği yüce idealin en basit ve en kısa hülâsası bu terkiptir

Batıda din, hiç bir zaman bütünüyle hayatı kuşatamamış ve hayata hayat olamamıştır Dün de bugün de kiliseden çıkan, yine kendi küfür, küfran ve bataklık dünyasına dalmaktadır Üç asırlık safvet döneminden sonra Hristiyanlığın Konstantin tarafından kilisenin loş ve sevimsiz duvarları arasına hapsedilmesi ve esasen tahrife uğrayan İncil’in yanısıra yine muharref Tevrat’ın da ‘Kitab-ı Mukaddes’ olarak kabul edilmesi neticesinde, günlük birkaç ahlâkî kaide dışında Din’in Avrupa insanına vereceği bir şey kalmamıştır Bu sebeple, batılı ilmi bizden alırken, manâsından ve gerçek muhtevasından tecerrüd ettirerek almış ve Rönesans’la birlikte tamamen maddî bir dünyanın dar ve katı kalıpları içine hapsetmiştir Evet, dün inkâr etmekle beraber, bugün Maurice Bucaille, Alexis Carrel, Karlyle ve Garaudy gibi mütefekkir ve ilim adamlarının da itirafıyla ilmi bizden aldığını kabul eden batılı, onun gerçek yönünü, Allah’a götüren bir ışık oluş keyfiyetini bir yana bırakıp, bütünüyle maddî ve karanlık bir hayatı yaşamada soğuk bir vâsıta haline getirmiştir onu Dolayısıyla, gerçek manâ ve muhtevasından uzaklaştırılmış dinle, maddî tutkulara esir edilmiş bir ilmin, yani ‘bilim’ in çatışması gayet tabiî ve normaldir

Mes’elenin bir yönü daha var Muharref Tevrat ve İncil, İlâhî Söz olma adına kendilerinde pek çok yanlışı barındırmaktaydı Daha çok kendi zamanlarındaki dinî mes’elelere çözüm getirmek ve ‘dindar’lara hitap etmek için ‘din adamları’nca kaleme alınan ‘Kitab-ı Mukaddes’, her zamana, her seviyeye ve her mekâna hitap edici vasfıyla İlâhî dilini kaybedince, kâinatta değişmekten ve tahriften masun İlâhî hakikatlerin keşfi karşısında şüphe gubarına ve inkâr rüzgârına maruz kaldı Meselâ, Kitab-ı Mukaddes, dünyanın yaratılışına ve insanın yeryüzüne gelişine belli ve kesin seneler biçiyor, kâinatın altı günde yaratılışını pazartesi, salılarla ifade ediyor ve Allah-insan münasebetini Hz Âdem (as)’in Cennet’ten çıkarılışı kıssasında -hâşâ- rakip iki kralın münasebeti gibi takdim ediyordu Böyle bir kitabın esasen, kâinat’ın keşfine yönelen insana verebileceği fazla bir şey de yoktu Sonra, batılı, ahlâkî bakımdan da olsa Din’in hayatına müdahalesine fazla mütehammil değildi İşte, böylesi sebepler, batıda Din’le ilmi birbirine hasım ve muhalif iki ayrı istikamete ve iki ayrı kutba çekti Hıristiyanlık, gelişen hayat şartları ve ‘bilim’ adına kaydedilen ilerlemeler karşısında, taşın altında kalıp solmaya ve çürümeğe yüz tutmuş ve ısı, ışık ve su gibi temel ihtiyaçlarını karşılamaktan mahrum bırakılmış bir yaprak misali kendi varlığını, kırpık ve eksik mevcûdiyetini kabul ettirme imkânı bulamıyordu Gün yüzüne çıkmak istediğinde ise, artık vakit çok geçti; bilim, almış başını gidiyor, eşya ve hâdiseler kendisini refüze ediyordu Elinde kala kala tek bir kuvvet unsuru kalmıştı Hıristiyanlığın: Afaroz! Buna karşılık, zamanında yine kendi elleriyle taşın altına koyup hayattan tecrid ettiği ve neticede soldurduğu Hıristiyanlığı, batılı bu defa reformuyla yine bizzat kendisi idam sehpasına çıkardı Bu, afaroza bir misillemeydi



Alıntı Yaparak Cevapla

İlim Nasıl Elde Edilir? Okuduklarımızı Nasıl Aklımızda Tutabiliriz?

Eski 10-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

İlim Nasıl Elde Edilir? Okuduklarımızı Nasıl Aklımızda Tutabiliriz?






Fakat, aynı sehpada İslâm’ı idam etme düşüncesi de neden? Hiç İslâm tarihinde, dünya dönüyor dediği için bir insan afaroz edilmiş midir? İslâm’dan başka hayata nasıl hayat olduğunu 11-12 asır insanlığa gösteren bir ikinci sistem gelmiş midir? İlimler adına bütün dünyaya asırlarca muallimlik yapan İslâm’ı, ilme karşı ve gelişmeye mâni diye idam sehpasına çıkarmak, düşmanca bir garaz ve insafsızlık değildir de nedir? Yoksa bunun sebebi, İslâm’ı hayatımızdan tecridle, heva ve hevesimiz istikâmetinde bir hayat sürmek midir; veya, batının kendi menfaatleri uğruna kasden attığı bir çelmeye alet mi oluyoruz?

Evet, biz ilim adına hiç bir zaman imanımızdan, ibadetimizden, Allah’a (cc) ve Resûlü’ne (sav) olan bağlılığımızdan kıl kadar sapmadık; tam aksine ilim, îmanımıza, ibadetimize, Allah (cc) ve Resûlü’ne (sav) olan bağlılığımıza güç kattı Aydınlık çıkış noktalarımız vardı; Cenâb-ı Hakk adına kâinatı keşfetme düşüncesiyle hareket ediyorduk Her yeni keşif, ruhlarımızda yeni bir îman, aşk ve heyecan meydana getiriyor, hamle ruhumuzu yeniden kamçılıyor ve “daha yok mu?” diyerek daldıkça dalıyorduk İnci, mercandı hep çıkardığımız; hem secdeye varıyor, hem rasathaneye koşuyor; din ve ilim diyerek salih dâireler meydana getiriyorduk Okumayı, yazmayı, çizmeyi ve araştırmayı ibâdet neşvesiyle yapıyorduk; kaos, karadelik ve tıkanıklıklar yoktu ilim semâmızda Bilim kurgunun çok ötesinde Mi’râc’a inanıyor, aynı yolda yolculuk yapmaya çalışıyor, namazı bunun esası sayıyor, mu’cizeleri bilip kabul ediyor ve hep Allah’a (cc) yaklaşma gayesi güdüyorduk Evet, bizde bu esaslar üzerinde gelişen ilimlerin gayesi Ma’rifet-i İlâhî, neticesi de Muhabbet-i İlâhî ve zevk-i ruhanî idi

Kur’ân ve ilimler münasebeti mevzuunda düşülen vahim hatalardan birisi de, Kur’ân’ı mevcut ilimlerin peşinden koşturmak ve onlara tâbi kılmaktır İlimleri Kur’ân’dan, Din’den ve îmandan ayrı ve müstakil görmek bir tefrit, Kur’ân’ı müspet ilimlerin peşinden koşturmak ve onu âdeta bir fizik, kimya, tıp, matematik, astronomi kitabı saymak da bir ifrattır

Çok büyük ve enerji yüklü Güneş’i küçücük ve soluk bir meteora nasıl uydu yapabilirsiniz? Kâinat ve insanı, tâ başlangıçtan Kıyamet’e bütün yönleriyle ele alıp inceleyen ve haritasını çizen Kur’ân’ı nasıl küçük bir dünya haritasından, hatta bir dağ silsilesi resminden ibaret görebilirsiniz? Kıvrım kıvrım akıp geçtiği, akıp geçerken de suladığı vadileri, ovaları, hayat verdiği bağ ve bahçeleri, şelâleler hâlinde döküldüğü dağları, tepeleri ve deltalar meydana getirerek ulaştığı ummanları hiç hesaba katmadan, sadece çıktığı yere bakarak “işte nehir” demek ve o nehrin hikmetini, faydasını ve şümul sahasını, sulayıp geçtiği bir bahçeden veya yatağının bir yerindeki altın mâdeninden ibâret görmek ne derece yanlışsa, aynı şekilde Kur’ân’ı, değişip duran ilimlerin bugünkü seviyesiyle bir görmek, hatta henüz ispatlanamamış ilimleri, Kur’ân’a şahit yapmak ve Kur’ân âyetlerini bu ilmî buluş ve nazariyelere tatbik etmek aynı derecede, hatta daha büyük bir yanlıştır Kur’ân âyetleri, yeni ilmî gelişme ve nazariyelerle te’life çalışılmamalıdır Evet, Kurân’ın hakkaniyeti için hemen ilmî mesned ve takviyeler, payanda ve koltuk değnekleri aramaya kalkışmak, O’nu küçültmek olur Yine, 20’nci asrın herhangi bir diliminde tespit edilen ilmî bir mes’eleye, “Kur’ân bunu anlatıyordu” deyip Kur’ân’dan delil bulmaya çalışmak, ille de pozitif ilimlere Kur’ân’ı teyid ettirmek ve her yeni tespit karşısında “Kur’ân’da bu da vardı; şu âyet bununla ilgiliydi” gibi iddialarda bulunmak, ilimler karşısında içine düşülen bir kompleksin ve Kur’ân’ı ikinci derecede görmenin ifâdesidir İlim ve fenler devamlı değişmekte, bugün doğru kabul edilen çok şeyin, yarın yanlış olduğu ortaya çıkmakta sürekli yeni nazariyeler üretilmekte ve bir ilim adamının hakikat diye takdim ettiğini bir başkası pekâlâ çürütebilmektedir Halbuki, Kurân’ın ifade ettiği hakikatler sabit, değişmez, yanılmaz ve ebedîdir

Nâzil olduğu günden bu yana tam 14 asır geçmiş olmasına rağmen, Kur’ân’da öyle bâkir ve emsâlsiz mes’eleler vardır ki, bunların hakikatına henüz ilimlerin elleri ulaşamadığı gibi, ilmî seviye de fersah fersah onların gerisinde bulunmaktadır Pozitif ilimler, Kurân’ın gösterdiği ufuklara ulaşıncaya kadar, kim bilir daha kaç defa sarsılacak, kaç defa değişecektir Beşer tarihinde kendini kabul ettirmiş nice nazariyeler vardır ki, zamanla hepsi de unutulmuş ve onların yerlerini yenileri almıştır bir gün gelecek, mutlaka ilim yuvalarından kapı dışarı edilecek ve bu şekilde ilimler sarsıla sarsıla Allah’ın (cc) sarsılmaz ve değişmez Kelâmı’nın ihtiva ettiği hakikatlere ulaşacaktır Bu sebeple, sürekli sarsılan ve değişen müsbet ilimlerin arkasından, sarsıntı ve değişme nedir bilmeyen o muallâ beyanı koşturmamalı ve onu ilimlere uydurmaya çalışmamalıyız Nedir öyleyse yapılması gereken?

Kurân’ın ilmî gelişmelere değil, ilmî gelişmelerin Kur’ân’a tevfikini takip etmeliyiz

İlmî gelişme ve buluşları Kurân’ın arkasından koşturmalıyız

İlmî gelişme ve buluşların karşısına Kur’ân’ı bir endam aynası olarak koymalıyız, yani: “Ey ilimler, işte bakın, siz esas ve özünüzü bu Kur’ân’da bulacaksınız Zira, Kur’ân sizin nihaî şeklinizi ve varacağınız hakikatı haber vermekte ve kaderinizi çizmektedir Bakın da, gerçek şekil ve mahiyetinizle bu Kur’ân’da kendinizi görün Eğer, daha henüz bu seviyeye gelememişseniz, haydi çalışıp-çabalayın ve Kur’ân’daki nihaî şeklinizi ve gerçek mahiyetinizi kazanmaya bakın” demeliyiz

3- Cevap 3:

Unutkanlığın pek çok nedeni olabilir Bazılarını kısaca söyleyelim:

1- Harama bakmak

2- Haramla beslenmek

3- Zihni çok yoracak olan gereksiz şeylerle doldurmak Televizyon, bilgisayar gibi

4- Fazla cinsel ilşkiye girmek Özellikle kendi kendine tatmin olmak

5- Zihnin sürekli çalışmasını engelleyecek kadar boş durmaktan sakınması gerekir

Ayrıca:

1- Sürekli tekrar etmesi,

2- Elde ettiği ilmi hayata geçirmesi ve onu yaşaması,

3- Uygun ortamlarda anlatması,

4- Faydasız ilimden de sakınmak gerekir
Selam ve dua ile
Sorularla İslamiyet Editör


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.