10-11-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Allah Bize Şah Damarımızdan Daha Yakın Olduğuna Göre Ona Yaklaşmayı Nasıl Anlamamız Gerekiyor?
Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre Ona yaklaşmayı nasıl anlamamız gerekiyor?
Hakkında Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre Ona yaklaşmayı nasıl anlamamız gerekiyor?
Allah bize şah damarımızdan daha yakın olduğuna göre Ona yaklaşmayı nasıl anlamamız gerekiyor?
Soruda geçen “yakın” ve “yaklaşma” ifadelerinin mesafe ve mekânla bir ilgisi yoktur Allah’ın kuluna yakın olması, onun her türlü ihtiyaçlarını bizzat görmesi, bütün hücrelerinde her türlü icraatı kudret ve ilmiyle yapması, ona kendi nefsinden daha merhametli olması gibi manalar taşır Kulun Allah’a yaklaşması ise onun razı olduğu bir kul olma vadisinde attığı adımlarla ilgidir İmanındaki inkişaf, ilmindeki terakki, amelindeki ihlas onu Allah’a yakınlaştıran vasıtalardır
Uzak, yakın, geçmiş, gelecek gibi ifadeler zaman ve mekânla ilgilidir Maddî olan ve bir mekânda yer tutan varlıklar birbirlerine göre yakında veya uzakta bulunurlar Maddeden ve mekândan münezzeh olan Allah, mekânın her yerindeki mahlûkatına onların nefislerinden daha yakındır Keza, zamandan münezzeh olan Allah, zaman nehrinde akıttığı her bir varlığa onun nefsinden daha yakındır
Allah’ın, mahlûkatına yakınlığı ve mahlûkatın ondan uzaklığı zaman ve mekân ölçüleriyle izah edilemez
Bir misal: Siz okuduğunuz kitaba ondan daha yakınsınızdır; o kendisinde nelerin yazıldığını bilmez, siz bilirsiniz  Ve kitap sizden çok uzaktır, yani sizi anlamanın, tanımanın, seyretmenin çok gerilerindedir
Kitabın ilk sayfasındaki bir kelime ikinci sayfadakine yakındır, onuncu sayfadakine ise uzaktır Ama onları yazan ve bilen müellif, bunların hepsine aynı derecede, aynı seviyede ve aynı ölçüde yakındır Hepsi, onun ilminde birlikte bulunurlar
Yakınlık ve uzaklığın bir başka cihetini bize ders veren bir hadis-i kutsî: “Kulum bana nafilelerle yaklaşır  ” Yakınlaşmanın mânevî olduğunu, kalbî ve ruhî olduğunu bu kutsî hadis ders veriyor bize  Nafile; farz ve vacipleri işledikten sonra kulun rabbine daha fazla yakınlaşmak, kalbini ulvî feyizlere daha ziyade açmak ve ömrünü rıza yolunda daha verimli harcamak niyetiyle yaptığı ibadetler, tefekkürler, ilticalar, şükürlerdir
Böyle bir kul, Rabbine yaklaşma konusunda her gün biraz daha mesafe kat eder  Kat ettiği bu mesafeler de mânevîdir, rabbine yaklaşması da 
Büyük bir âlim düşünelim Bu zâtın öğrencilerinin hepsi aynı mekânda bulunsunlar ve sıra ile ondan ders alsınlar İlme henüz başlamış bir talebe, onun huzurunda oturup dersini aldığı zaman, o yakınlık içinde bir uzaklık vardır Çünkü o genç adam, o büyük imamı, o dâhi âlimi anlamanın çok ötelerindedir İlmi ilerledikçe hocasına daha çok yaklaşacak ve ona olan hürmeti, takdiri, hayreti gittikçe artacaktır 
Tahsilinin her safhasında, hocası o talebeye yakındır, onu yetiştirmekte, ilerletmektedir  Burada uzaklık hoca için değil, talebe için söz konusudur Kâmil bir velîye mürit olmuş noksan bir insan da öyledir  Mânen terakki ettikçe onun ruh dünyasından, gönül âleminden daha fazla istifade edecektir O büyük velî ise, o müridini mânevî terakkisinin her basamağında takip etmekle ona daima yakındır Uzaklık mürşit için değil, mürit içindir
Misallerden hakikate geçelim: Allah, kulunun madde ve mânâ âlemini daima terbiye etmekle, o kuluna onun nefsinden daha yakındır Kul ise ancak belli sınırlar arasında iş görebilen noksan sıfatlarıyla, bütün sıfatları sonsuz olan Allah’ı hakkıyla anlamaktan çok uzak
|
|
|