Prof. Dr. Sinsi
|
Osmanlı Devleti’Ndeki Ermeniler
Osmanlı Devleti’ndeki Ermeniler
Türk toplum hayatını son yirmi beş seneyi aşan bir süredir Ermeni sorunu işgal etmektedir 23 Ocak 1973′te Los Angeles Başkonsolosumuz Mehmet Baydar ve yardımcısı Bahadır Demir ile Santa Barbara’da Baltimor Oteli’nde görüşmeye gittikleri 77 yaşlarındaki Mıgırdıç Yanıkyan tarafından tabanca ile vurularak öldürülmüşlerdi Ardından da yıllarca Ermeni Terörü sürüp gitti Özellikle 1980′li yıllarda ülkemizde Osmanlı-Ermeni ilişkileri ile ilgili yayınlar yapıldı, toplantılar düzenlendi Dünyanın başka ülkelerinde de aynı sorun, aynı konu hep gündemde tutuldu A B D ’de Ermeniler Senato’dan 24 Nisan’ın Ermeni Soykırımı Günü ilan edilmesine çaba gösterdiler Netice alamamakla birlikte, isteklerinden de pek vazgeçmiş görünmüyorlar Bu sorun ısıtılıp ısıtılıp zaman zaman yine gündeme gelecek gibi görünmektedir Nedir, ne anlama gelmektedir 24 Nisan? Birinci Dünya Harbi içerisinde 24/25 Nisan 1915 gecesi İstanbul’da 500 kadar Ermeni tutuklanır, aralarında doktorlar, avukatlar, gazeteciler, din adamları da vardır

İstanbul Ermeni Koleji Öğrencileri 1914
Bunlar Ermeni İhtilal Örgütü üyesi olduklarından Anadolu’ya sevk olunurlar Anadolu’nun özellikle Doğu ve Güney-Doğu kesimlerinde oturan Ermeniler de aynı muameleye tabi tutulurlar Gönderildikleri bölge Deyr-i Zor ve civarıdır, yani bugün Suriye’de Fırat boyunda bulunan bir kesimdir Burada hiç Ermeni de yok değildir 1893′te Deyr’e gelen Max Freiherr von Oppenheim burada bir Ermeni Kilisesi’nin varlığından bahseder Ebü’l-Fida’ya göre, 1331′de inşa olunmuş, sonradan tahrip edilmiştir Aynı sene Ağustos ayında Deyr’de kendisinin aşçısı da Mardin’li bir Ermeni’dir İsveç’li Sven Hedin Deyr’de 1917 Nisanı’nda bulunur Arapların siyah çadırları yanında Fırat kenarında yüzden fazla beyaz çadır görür, bunlar İstanbul’dan Halep-Meskene-Rakka yolu ile Deyr’e gelen, gelmeye zorlanan Ermenilerdir Aralarında Kafkas cephesi hudutlarından gönderilenler de vardır Sven Hedin bunların sayılarını 5 000 kadar tahmin eder 
Ermeni örgütleri ve yandaşları bu sürgün sırasında bir Ermeni soykırımı vukuu bulduğunu iddia ederler, sayısı da açık arttırmadadır Bu olaylar sırasında bir buçuk-iki milyon Ermeni’nin hayatlarını kaybettiği öne sürülür, halbuki her iki rakam da o tarihlerde bütün Osmanlı hudutları içerisinde bulunan Ermenilerin sayısından fazladır
Türkiye’ de bu konu üzerinde çalışanlar ve yayın yapanların ana kaynağı Esat Uras’ın Tarihte Ermeniler ve Ermeni Meselesi (İstanbul 1976) adlı eseridir Bazen Türk arşiv kaynakları bazen, Birinci Dünya Harbi esnasında basılan, Ermenilerin Türkleri nasıl boğazladıklarına ait resimli kitaplar kullanılmaktadır Ermeni yandaşları da bunu tersini yapar, ne dereceye kadar objektif olduğu belli olmayan Ermenilerle ilgili hatıralardan yararlanırlar,5 onlar için de resimli, maktul Ermenileri gösteren kitaplar bulunmaktadır Tahriklerle, kinle birbiriyle amansız bir mücadele veren, yıllarca bir arada dostane yaşamış iki topluluk bahis konusudur Ringe çıkan ve döğüşen iki boksörden yenen de yenilen de yara bere alacağı gibi, bu olaylar sırasında iki tarafın da elbette kayıpları vardır Bunlar üzerinde mütemadiyen durmak neye hizmet eder, belli de değildir Amma büyük bir ihtimalle iki topluluğu kıyamete kadar birbirine düşman etmeye götürür Bu da çağımızda pek onaylanabilecek bir tutum değildir
Türk meslektaşların Osmanlı-Ermeni ilişkilerinde üzerinde durdukları başlıca iki konu vardır:
1 Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan bir süre sonra Bursa’dan bir Ermeni din adamını getirterek Ermeni Patriki tayin etmiş, bütün Ermenilerin işlerini ona devretmiştir, tıpkı Rum ve Yahudi cemaatleri için de yaptığı gibi
2 Ermeni sorunu 1878 Berlin Antlaşması’ndan sonra ortaya çıkmıştır Şimdi bunlar üzerinde biraz duralım:
Ermeni Patrikliği Meselesi
Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u aldıktan sonra, bu şehirdeki Ermeni cemaatini 1461′de Bursa’dan bir kısım Ermeni aileleri ile birlikte getirttiği Piskopos Ovakim (Ermenice Yovakim)’in emrine vermiş, onların nizamını kendisinden istemiştir Bu maksatla da Samatya’daki Sulu Manastır Kilisesi’ni Ermenilere tahsis etmiştir, denilir Bu bilginin kaynağı 1786′da Venedik’te basılan Çamiçyan’ın Ermeni Tarihi adlı eseridir İstanbul Üniversitesi’nde Edebiyat Fakültesi’nde rektörlük yapan, çok kıymetli bir araştırıcı ve öğretici olan Hrand D Andreasyan vasıtası ile Türk okuyuculara da intikal etmiştir Bu satırların yazarı da vaktiyle bu malumatı kullanmıştır Lakin 1982′de Princeton Üniversitesi’ndeki bir toplantının bildirileri yayınlanınca, bu bilginin pek de doğru olmadığı anlaşılıyor Kevork B Bardakjian ”The Rise of the Armenian Patriarchate of Constantinople” başlıklı makalesinde Çamiçyan’ın yazdıklarını irdeliyor Hayk Berberian’m bu konuda çalışmalarından bahsederek, İstanbul’ daki Ermeni ruhani liderinin ancak Kanuni Süleyman zamanında marhasa Grigor (1526-1537) ve onun halefi Astuacatur (1538-1543) devrinde güçlendiğini ve 1543′ten sonra da bu ikinciye İstanbul Patrik’i denildiğini, Berberian’dan naklen kaydediyor 8 Stanford J Shaw da Fatih devrinde Roma ile birleşme düşüncesine karşı olan Gennadios Skolarios’u bütün Ortodoksların dini reisi tayin edildiğini, Ermenilere millet statüsü verilmesinin ise, Memluk Sultanlığı’na karşı Osmanlıları desteklemek şartı ile, Yavuz Sultan Selim zamanında olduğu kanaatini belirtiyor

Ermeni Patrikliği
Bardakjian yüzyılımızın başlarında İstanbul’ da yaşayan Arşak Alpoyaçean’ın görüşlerine de makalesinde yer veriyor Ermenilerin İstanbul’un fethinden önce de bu şehrin dini denetiminde olduğu, Osmanlı idaresinde ise İstanbul Ermeni Ruhani liderliğinin alanının genişlediğini kaydediyor
Bununla beraber, Bardakjian 1462-1487 tarihleri arasında Ankara, Amasya, Sivas, Trabzon ve Kefe’de yazılan Ermeni kolofonlarına dayanarak İstanbul Ermeni Patrikliği’nin o tarihlerde hiçbir yerde en yüksek Ermeni ruhani makamı olarak tanımadığına işaret eder Kolofon Ermeni papazlarının tuttukları günlüklerdir Kısa kısa zamanının olaylarını bizlere sunarlar
Çamiçyan’ın kaydettiği ve Hrand D Andreasyan’ın da Eremya Çelebi Kömürçüyan’ın İstanbul Tarihi’ne yazdığı geniş notlarda naklettiği ”altı cemaat” deyiminin de ancak 1764′te Ermeni Patrikhanesi’ne verilen berat’ta zikr edildiğini ilave ediyor Netice olarak da, eğer Fatih Sultan Mehmet Yovakim’i Bursa ve Ankara’dan getirdiği Ermenilere Patrik tayin etmişse, bu ancak İstanbul ve Galata’da, belki de Üsküdar’da tanınmıştır, hükmüne varıyor
Ermeni Sorununun Siyaset Sahnesine Çıkması
Bunun 1878′den sonra olduğu doğrudur Bununla beraber, bazı Ermeniler çok daha önceleri Osmanlı idaresinden kurtulmanın yollarını aramışlar, kendilerine destek bulmak için çabalamışlardır Mesela 1562′de aslen Tokatlı olan Abgar adlı bir Ermeni, aralarında oğlunun da bulunduğu üç kişilik bir heyet halinde Roma’ya Papa’yı ziyarete gider Roma’nın teklifi, dönüşünde Abgar’ın Ermeni Kralı ilan edilmesi, fakat Ermeni Kilisesi’nin Roma’nın hakimiyetini tanıması karşılığı kendisine yardım edilebileceğidir Bu girişim sonuçsuz kalır
1566′da Van’da bin kadar Hıristiyan toplanırlar, üç gün bir arada kalır, fesat çıkartırlar Olay Van Beylerbeyi tarafından Divan-ı Humayun’a bildirilir Bunlar da Ermenilerdir
Zeytun isyanları 1780′de başlar, uzun süre aralıklı olarak devam eder Bu itibarle, bir ülke bütünlüğünü bozmaya çalışanların memleket içinde birilerini bulacaklarını, her zaman kendilerine yardakçılar temin edeceklerini unutmamak lazımdır Fırsatı düştüğünde de siyasi mahiyet alır
Ermeni tehcirini diline dolayanlar, 1828-1829 Osmanlı-Rus Harbi’nde Doğu Anadolu’dan ve İran’dan da 1828′de Rusya’ya türlü vaadlerle göçürülen, sonra da orada perişan edilen Ermenilerden neden bahsetmezler? Bunların sayısı tahmini yüzbini bulmaktadır
17 Mayıs 1915′te de Ruslar Van’ı işgal ederler, şehirdeki Ermeniler onların tarafına geçmişlerdir Müslümanları katletmeye başlarlar 80 000 Müslüman Bitlis istikametine kaçmaya başlar İşgalden önce de Van Ermenilerinin ayaklandıkları, kaledeki zayıf Türk garnizonuna ağır kayıplar verdirdikleri, şehrin de asilerin eline geçtiği Alman Dışişleri Arşivleri’ndeki belgelerle sabittir Belgeler de İstanbul’daki Alman Büyükelçisi Wangenheim’in raporlarıdır ve yayınlanmışlardır Bu tür belgeler, yayınlar nedense gözardı edilmektedir
Ermeniler Osmanlı idaresinde geniş imkanlara sahip olmuşlardır XVI yüzyılda Vezir Mehmet Paşa, XVII yüzyılda Kaptan-ı derya ve Sadrazam olan Halil Paşa Ermeni asıllıdırlar, Müslüman olmuşlardır 1523′te Toroslarda Gülek kalesinde oturan 165 hane, 50 bekar yaklaşık 875 kişi Ermenidir, kale hizmetlerinde çalıştıklarından olağanüstü vergilerden (avarız) muaftırlar Karaisalı’da En-Nahşa kalesinde oturan Ermeniler de öşür, cizye ve bad-i hava gibi vergileri vermemektedirler, muaf tutulmuşlardır Belli ki bazı hizmetleri karşılığında bu bağışıklığı kazanmışlardır XVIII yüzyılda Divrikli Düzyan ailesinden saray kuyumcuları, Darphane nazırları, Şaşyan ailesinden saray hekimleri, XIX yüzyılda Bezciyan ailesinden Darphane müdürleri, Dadyan ailesinden Baruthane nazırları, Balyan ailesinden mimarbaşılar, II Abdülhamid devrinde Ermeni hariciyeciler, Balkan harbi sırasında Hariciye Nazırı (Gabriel Noradonghian Efendi) vardır Midhat Paşa’nın kahyası, yani en önemli yardımcısı Kirkor Odyan Efendi’dir Kasım 1879′da Osmanlı Dahiliye Nezareti Genel Sekreteri Artin Dadyan Efendi”dir
Doğu Anadolu’da oturan Ermeni nüfusun Osmanlı yönetimi buralarda güçlenince kırsal alanlardan büyük ticari şehirlere göçtükleri belgelerle sabittir Osmanlı Tahrir defterleri verilerine göre, şehirlerde toplandıklarından kaza ölçeğinde Hıristiyan nüfus %5 ile 20 arasında değişmektedir Bunların da ne kadarı Ermenidir, belli değildir, çünkü aralarında Süryaniler de vardır
XIX Yüzyılda Rusların ve Anadolu’daki misyoner okulları mensuplarının tahriki ile bir kısım Ermeniler ülkelerini terk ederek başka yerlere giderler Rusya’ya göçürülenler dışında, Amerika’ya da 1890-1900 arasında 12 000 Ermeninin göç ettiği, XX yüzyılın başlangıcında daha da hızlandığı anlaşılmaktadır 
1885′ten sonra üç Ermeni İhtilal Örgütü kurulur Bunlardan birisi Armenakan Partisi’dir Kurucularından elebaşı Mıgırdıç Portakalyan’ın babası Mikael Portakalyan, gençliğinde Paris’e tahsile gönderilmiş, dönüşte 1858′de Bab-ı Ali Tercüme Odası’nda çalışmış, 1886′da Maliye Nezareti danışmanı, sonra da Ziraat Bankası müdürü olmuştur Mıgırdıç İstanbul’da Ermeni okullarından biriside öğrenim görmüş, genç yaşta siyasi faaliyetlere girişmiş, zaman zaman yurt içinde, bazen de yurt dışında Ermeni ayrılıkçı çabalarına katılmıştır 1885′te Marsilya’da Armenia gazetesini çıkartmış, öğrencilerinden dokuzu da Armenaka Partisi’ni kurmuşlardır Mıgırdıç Portakalyan’ın yayınlandığı Armenia gazetesi ve kendi matbaasında bastırdığı beyannameler Maraş’a gönderilerek dağıtılır Çukurova’ dan ve başka yerlerden Ermeni delikanlılarından ıayık olanlarının seçilerek Avrupa’ya gönderilmeleri, orada eğitildikten sonra tekrar memleketlerine geriye yollanmaları istenmektedir Gaye Ermenilerin kendilerini idare etmeleri, diğer bir deyimle bir Ermeni Devleti kurulmasıdır
İkinci bir örgüt de Hınçak (Çan) Partisi’dir 1887′de Cenevre’de Rusya’dan Avrupa üniversitelerine giderek tahsillerine başlayan iyi aile çocuğu yedi genç Ermenidir Hepsi Marksisttir Mıgırdıç Portakalyan ile yakın ilişkileri vardır Anadolu’da Bafra, Merzifon, Arnasya, Tokat, Yozgat, Eğin (Kemaliye), Arapkir ve Trabzon’da örgütlenirler İstanbul’da da teşkilatları vardır 15 Temmuz 1890′da Kumkapı nümayişini, Ağustos 1894′te Sasun isyanının, 30 Eylül 1895′te Bab-ı Ali yürüyüşünü, 24 Ekim 1895 Zeytun isyanını bunlar başlatır, yönetirler
Bahis konusu olayların mahiyeti nedir, bunlara da değinmek gerekir
Kumkapı Olayı
Hınçak Cemiyeti üyelerinden bir grup 15 Temmuz 1890 Pazar günü Kumkapı Ermeni kilisesi’ne giderek ayine müdahele ederler, içlerinden birisi Ermeni ıslahatı hakkında bir beyanname okur Bu olay tarihe Kumkapı Nümayişi olarak geçer Birkaç gün sonra da olayın elebaşısı Ermeni Patrikhanesi’ne giderek oradaki Türk armasını parçalar, Patrik’i zorla yanlarına alarak Yıldız Sarayı’na yürüyüşe geçerler Askerler önlerini keser, çatışmada iki taraftan ölenler olur
Sasun İsyanı
Ağustos 1894′te Diyarbakır Vilayeti’nin Sasun kazasında Hınçak Cerniyeti üyelerinden ve kumkapı olayının faillerinden Haçin (Saimbeyli)’li Hamparsum Boyacıyan’ın tahrikleri sonucu Ermeniler ile Müslüman halk arasında çatışmalar çıkar Boyacıyan önce Atina’ya kaçıp sonradan tekrar Türkiye’ye gelmiş, birçok şehirlerde halkı tahrikte bulunmuştur Onun yaptıklarının çoğu zamanının Ermeni gazetelerinden tercüme edilerek Osmanlı İstihbaratına intikal etmiştir 23 Ağustos 1894′te Osmanlı kuvvetleri olayı bastırır Bu olaya 1 Sasun isyanı denilir 
Bab-ı Ali Yürüyüşü
30 Eylül 1895′te Hınçak gurubuna mensup kalabalık bir Ermeni topluluğu Kumkapı’daki Ermeni Kilisesi’nde toplanarak Bab-ı Ali’ye yürüyüşe geçerler, kendilerine sadrazama isteklerini yazılı olarak vermeleri haberi gönderilir, yürüyüşten vazgeçmeleri de emrolunur Lakin yürüyüşçüler kendilerine hükümet emrini getiren subayı şehid ederler Büyük devletlerin müdahalesi ile II Abdülhamit olayı yatıştırmak için askeri birlik kullanmaktan vazgeçer, bunun üzerine halk galeyana gelir İstanbul’da birkaç gün müslümanlar ile Ermeniler arasında kanlı olaylar cereyan eder
Zeytun İsyanı
10 Ekim 1895′te Zeytun’un Alabaş köyüne bir tahkikat için giden iki jandarma Ermeniler tarafından bir ağaca bağlanarak yakılır 24 Ekim’de bir grup ermeni Zeytun’a gelir, plan yaparlar, Türkleri esir alarak öldürürler Bu olaya ermeni kadınlar bile katılır Olayın günlüğünü tutan Aghasi adlı Ermeni 20 000 Türkü öldürdüklerini, bunların 13 000′inin asker olduğunu kaydetmiştir İsyanı çıkartanlardan elebaşları yakalanır, lakin yabancı devletlerin (Rus, İtalyan, Fransız ve İngiliz) konsoloslarının (Halep’teki) girişimi ile serbest bırakılır ve Marsilya’ya giderler
Üçüncü örgüt Daşnaksutyun (Federasyon demek) 1890′da Tiflis’te bazı Ermeni milliyetçiler, Çarlık rejimini devirmeye niyetli sosyalistler, Rus ve Gürcü ihtilalcilerin işbirliği ile kurulmuştur Yayın organları Droşak (Bayrak)’tır
Bununla beraber, bu teşekkül İstanbul’da ve Doğu Anadolu’da bazı kesimlerde yayılır, yani niyet ile amel başka başkadır 26 Ağustos 1896′da İstanbul’da Osmanlı Bankası’nı işgal ederler Bomba kullanılır, memurlardan ölenler, yaralananlar olur Baskını yapanlardan üçü olay sırasında ölmüş, altısı yaralanmıştır Geriye kalanlar Osmanlı Bankası Müdürünün ve Rus Sefaretinin aracılığı ile bir Fransız gemisi ile Marsilya’ya giderler Lakin halk galeyana gelir, İstanbul’da Ermeniler ve Müslüman halk arasında kanlı olaylar olur
Osmanlı’dan Günümüze Ermeni Sorunu
1904′te de Sasun’da ikinci bir isyan vukuu bulur Düzenleyenler yine Daşnaksutyun mensuplarıdır Bastırılır, fakat Nisan ve Temmuz arasındaki çatışmalarda bin civarında Türk, 19 Ermeni ölmüştür
21 Temmuz 1905 Cuma günü Yıldız Sarayı önünde II Abdülhamit’e yapılan suikast, hükümdarın gelişinden önce patladığından sonuçsuz kalır Bu olayı da aynı tedhiş örgütü yapmıştır
Ermeni ihtilal örgütleri mensuplarının İstanbul’da ve Anadolu’nun bazı şehirlerindeki faaliyetleri hakkında Avusturya Arşivlerinde İstanbul’daki temsilcilerinin yolladıkları belgelere rastlanır Mesela 19 Eylül 1896′da Üsküdar’da bir evde bir Ermeni bomba imalathanesi bulunur 24 Eylül1896′da da Galata Ermeni Kilisesi’nde, Beyoğlu’ndaki bir evde bombalar ve bunların yapımına yarayacak malzeme bulunur 1 Eylül 1905′te Manisa’da bir evde 34 kilo dinamit bulunur 
II Meşrutiyet’in ilanından sonra, Nisan 1909′daki Adana ve çevresindeki olaylar da bunların eseridir Anayasaya göre, herkesin silah taşıyabileceğinin kabulü, Ermenilerin örgüt mensuplarının teşvik ve çeşitli hile ve yalanları ile silahlanmalarına yol açmış, ardından da Ermeni murahhası Muşeg’in tahrikleri ile Müslüman ve Ermeni halk arasında üç gün süren kanlı olaylar cereyan etmiştir (Nisan 1909) Muşeg olaylar sırasında Mısır’da bulunmaktadır
Ermeni ihtilal örgütlerinin aralarındaki yazışmaların Türkçe çevirileri (asılları Ermenice), bu örgütlerin giriştikleri kanlı olaylar Hüseyin Nazım Paşa’nın derlediği Osmanlı istihbarat raporlarından okunabilir
Yukarıda kısaca özetlenen olaylar ister istemez günümüzde Türkiye’de bazı benzeri durumları hatırlatıyor İhtilalci örgüt mensuplarının liderleri ve elebaşıları Batı devletleri tarafından korunmakta, silahlandırılmakta, asıl elebaşları ortada görünmemekte, Adana’da olduğu gibi, olaylar sırasında uzaklarda bulunmaktadırlar Hepsi Anadolu kökenlidirler, fakat batı şehirlerinde veya Atina’da eğitim görmüşlerdir
Ermeni İhtilal Örgütlerinin en ziyade faaliyet gösterdiği yıllarda Ermeni nüfus da hep azınlıktadır Bunlara da birkaç örnek verelim:
Ermeniler ile Türkler arasındaki kültür ilişkileri çok derindir Sanat, basın, ticaret alanlarında iki millet içiçedir Ermeniler o kadar Türk adetlerini tesirinde kalmışlardır ki, 1835′te Osmanlı Devleti’ne gelen ve İstanbul’da, Anadolu’da pek çok incelemelerde de bulunmak fırsatını yakalayan Moltke ”Bu Ermeniler hakikatte Hıristiyan Türklerdir denilebilir” kanısına varmıştır
Yakın tarihi bilmek, bir kısım olayların sebeplerini ve sonuçlarını iyi öğrenmek Türk eğitim sisteminin temel taşı olmalıdır Yalnız iyi ekonomi bilen, her şeye ekonomi açısından bakan bazı devlet adamları, Amerika’da da öyledir diye, silah edinilmesini serbest bırakmış, bu da yakın zamanların en kanlı olaylarının en önde gelen etkeni olmuştur
Geçmişte çatışan milletler, çeşitli tahriklerin kurbanı olmuşlardır Onları bu olaylara itenler de zevk ü safa içerisinde keyif çatmışlardır Bunun adı milliyetçilik, halka hizmet olarak tanıtılmaya çalışılsa da, hiçbir zaman bu sıfatlara layık değil, tam aksine memleketine ve halkına ihanettir 
Milletler arasındaki bu tür olayları zaman zaman deşmenin faydası emperyalist güçlerin ekmeğine tereyağı sürer Milletleri kaynaştırmanın yolu aralarındaki kültür ilişkilerini geliştirmek, bunların ön plana çıkmasına hizmet etmektir
Prof Dr Nejat GÖYÜNÇ
İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Emekli Öğretim Üyesi
|