Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
estargon, muhteşem, seferi, süleyman’in

Muhteşem Süleyman’İn Estargon Seferi

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Muhteşem Süleyman’İn Estargon Seferi



Kanunî Sultân Süleyman Hân’ın onuncu seferi, Osmanlı tarihlerinde “Estergon Sefer-i Hümâyûnu” diye anılır Bu sefer, Macaristan’da Estergon ve İstolni – Belgrad kalelerinin fethi kadar, Türk ordusunun gösterdiği ihtişamla da meşhurdur 23 nisan 1543′te Orduy-ı Hümâyûn, Macaristan’a gitmek üzere Edirne’den ayrılırken yapılan geçit resmi ve tören, tarihe, Türk debdebe ve gösterişinin parlak bir örneği olarak geçmiştir

En önde, ordunun su taşıyan saka sınıfına mensup bölükleri ilerliyordu Bunların ardından, padişaha mahsus hazineyi, parayı ve eşyayı taşıyan 2100 katır geliyordu Bu hayvanlar, 300′erden 7 bölük teşkil edecek şekilde düzenlenmişti Sonra 900 kişilik bir atlı hassa taburu bunları takip ediyordu Bu tabur 100 diziden kurulmuştu ve her dizide 9 atlı vardı Ordunun bir kısım yiyecek ve cephanesini taşıyan 5400 deve, her dizide 6 hayvan bulunmak üzere 900 sıra halindeydi Bu hecinsüvar levazım tugayım 1000 kişilik cebeci taburu, 500 kişilik lâğımcı (istihkâm) taburu, 400 kişilik arabacı (nakliye) taburu takip ediyordu

Her birliğin başında, tören üniformalarını giymiş subaylar yer alıyordu Daha sonra, ordunun ruhu ve esası olan tımarlı sipahi tümenleri geliyordu Bunlar, Anadolu tımarlıları idi Rumeli tımarlıları, Sofya’da katılmak üzere bu şehirde toplanmışlardı Tımarlıların ardından, bütün maiyet halkı ile muhteşem bir kalabalık teşkil eden nişancı (devlet bakanı), başdefterdâr (maliye bakanı), Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, nihayet 4 vezir at sürüyordu Her vezirin önünde tuğlarını taşıyan 3 tuğcu, beylerbeyilerin önünde 2 tuğcu, sancak beylerinin önünde ise 1 tuğcu görünüyordu

Bu generallerin hemen arkasında, kalabalık bir kurmay subaylar, yaverler ve emir subayları yer alıyordu Bunlardan sonra padişahın şahsına bağlı saray birlikleri geliyordu Hükümdarın şahsî hizmetkârları, sonra “çavuş” ve “kapıcıbaşı” denen ve sayıları 300′ü bulan hassa yaver ve emir subayları ilerliyordu Bunlar, göz kamaştırıcı üniformalar giymişlerdi; elbiseleri en usta terziler elinden çıkmış ve en değerli kumaşlardan dikilmişti

12000 kişilik tam kadrolu Türk ağır piyade tümenini teşkil eden Yeniçeriler, ortalar (taburlar) hâlinde yürüyorlardı Bazı Yeniçeri birlikleri tüfekli, bazıları sadece kılıç, ok ve yaylı idi Yeniçerileri 7 sırmalı sancak ve 7 tuğ taşıyan 14 sancakdar ve tuğcu izliyor ve hükümdarın şahsına mahsus olan bu “7″ sayısı, padişahın yaklaşmakta olduğunu haber veriyordu

200 kişilik mehter takımı, mehterbaşının başkanlığında, yeri ve göğü inleten havalar çalarak, korkunç denecek derecede muhteşem ve muntazam adımlarla ilerliyordu Mehterlerin sazları, altın zencirlerle boyunlarına asılmıştı Daha sonra 400 kişiden ibaret “solak” denen başka bir hassa taburu yer alıyordu Solakların kılık kıyafeti, bahar güneşi altında pırıl pırıl yanıyordu

Başlarında tavus tüyünden sorguçlar vardı Yalnız böyle bir birliği geçirmek, o devirde, ancak büyük bir imparatorluğun harcıydı Ardlarından gelen 150 hassa yaveri ve protokol subayının üniformaları ise mücevhere boğulmuştu Elbiselerinin düğmeleri elmastandı Geçtikleri yere, gözleri, kör eden bir ışık deryası yayılıyordu Bunların başında “çavuşbaşı” denen mâbeyn-i hümâyûn mareşali vardı Daha sonra, 70 kişiden ibaret “peyk” denen bir hassa takımı geliyordu

Bunlar, 35′i sağda, 35′i solda olmak üzere yürüyor ve aralarında “Cihan Padişahı” Kanunî Sultân Süleyman Hân at sürüyordu Bilhassa yabancılar padişahın mücevherler içinde geçeceğini sanırlarken ilk defa olarak hayal kırıklığına uğruyorlardı Çünkü hükümdar, sade bir elbise giymişti Bütün ihtişamı, görülmemiş güzellikteki atındaydı

Bu at, akıl almaz büyüklükte inci, pırlanta ve zümrütler kakılmış koşumlar taşıyordu 48 yaşına gelen ve 46 yıllık saltanatının 23 yılında bulunan Kanûnî’nin yüz ifadesi çatık çehreli denecek kadar ciddî ve ve-karlı idi Hafifçe önüne bakıyor, buna rağmen, bütün ordusuna hâkim bir başkumandan olduğu hemen anlaşılıyordu

Daha sonra topçu, “azab” denen hafif piyade alayları geçiyordu Ordunun diğer birlikleri, bitmek tükenmek bilmez diziler hâlinde yürüyüşlerine devam ediyorlardı O zaman dünyanın en büyük şehirlerinden biri olan Edirne’nin halkı, biri-birleri üzerine yığılmış azametli bir kitle hâlinde, fakat dikkat çekici bir sessizlik içinde, ordularını seyrediyorlardı

Yalnız gözlerinden bu manzara ile öğündükleri anlaşılıyordu Alkış ve gösteri yoktu Atların nal sesleri bile hafifçe duyuluyordu İşitilen tek şey, Mehterhâne-i Hâkaanî’nin ceng havaları idi Ordunun geçişini izlemek için İstanbul’dan gelmiş olan yabancı diplomat ve tacirleri en çok şaşırtan, bu mutlak sessizlikti Avrupa ordularının kulakları sağır eden gürültülerine alışan yabancılar, Türk ordusunun ve milletinin sükûneti karşısında, başka bir âleme geçmiş gibi oluyorlardı

Bibliyografya:

Yılmaz Öztuna, Cumhuriyet Dönemi Öncesinde Türkler, Babıali Kültür Yayıncılık

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.