Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahdnâme, ahidname

Ahdnâme (Ahidnâme)

Eski 10-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahdnâme (Ahidnâme)



Osmanlılarda pâdişâhın izni ile herhangi bir devletle siyâsî, iktisadî, ticarî ve diğer işlere dâir yapılan resmî mukavele neticesinde düzenlenen resmî evrak Ahd; söz vermek, üzerine almak, nâme ise, mektup demektir, Ahdnâme, muahedenin şartlarını ihtiva eden ve imzalanan resmî kâğıttır Ahdnâme-i hümâyûn, hükümdar tarafından verilen hat, ferman olup, lügat mânâsı pâdişâhın ahdnâmesi demektir Doğu ülkelerinde hükümdarlık alâmeti olarak ahdnâme verilmesi çok eskidir Abbasî halîfelerinden Kâim biemrillah, Büyük Selçuklu sultânı Tuğrul Bey’e 1057 senesinde ahdnâme yazmıştı Halîfeler, sultanlara, hükümdarlara verdikleri ahdnâmeler gibi velîahdlarına da ahdnâmeler verirlerdi

Ahdnâmeler umumiyetle, ferman ve nâme-i hümâyûnlarda olduğu gibi, dokuz bölümden meydana geliyordu:

1- Tuğra

2- Ünvân; pâdişâhın ünvânını bildiren cümleler

3- Elkâb: ahdnâme gönderilen kimsenin lakabı

4- Duâ; muhataba duâ cümlesi

5- Nakil ve iblâğ; söz konusu olan mes’elenin evveliyatı ve yeni durumu ile ilgili ve bildirilmek istenen hususların îzâh edildiği cümleler

6- Emir ve hüküm; karşı tarafa netîce olarak bildirilen ilgili hükümler

7- Te’kîd; hükümlerin yemin ile karşı tarafa bildirilmesi

8- Hatime; bitirme cümleleri

9- Târih ve yer; ahdnâmenin yazıldığı yer ve târih kaydını bildiren son cümleler

Ahdnâmelerin te’kid kısmında yemin bulunuyorsa da bu şartlı yemin şeklindedir Yâni karşı tarafa gönderilen şartlara uyulduğu müddetçe hiç bir müdâhale görmeyecek, aksi takdirde (ahdi bozduğundan) verilen söz yerine getirilmeyecek ve gerektiği zaman müdâhaleye uğrayacaktır

Ahdnâme metinleri; Osmanlıca, Farsça, Arabça ve Avrupa dillerinde yazılırdı Buralar Amedî kaleminde hazırlanarak tuğra çektirilirdi Bir nüshası elde, diğeri ise karşı devlet nezdinde bulundurulur, resmî sicillerle tescil olunarak ayrıca, bir sureti ahdnâme defterlerine yazılarak, muhafaza olunurdu

Herhangi bir sefer yâni harb dolayısıyla vezîriâzam serdâr-ı ekremlik (baş kumandanlık) vazifesiyle cepheye hareket ederken, âdet olduğu üzere, bütün ilgili ahdnâmeler beraberinde götürülür ve lüzumu hâlinde bunlara bizzat mürâcât olunarak; askerî, siyâsî veya iki devleti ilgilendiren ve ahdnâmeterle tesbit olunan konular ışığında hareket edilerek mes’eleler çözüme bağlanırdı 1768 senesinde açılan seferde, sadrâzamın reîsülküttâba yazdığı bir emir gereğince, ahdnâmelerin birer sureti âdet olmadığı hâlde, ilk defa yazdırılıp İstanbul’da bırakıldı ve asıl ahdnâmenin bulunduğu defterler ordu ile beraber götürüldü

Osmanlı sultanları tarafınan; müslüman ve gayr-i müslim hükümdarlara veya Osmanlı Devleti’ne tâbi Mekke-i mükerreme şerifine, Kırım hanıyla Erdel kralı, Eflak ve Boğdan voyvodalarına veya Gürcü ve Dağıstan hanlarına gönderdikleri mektuplara nâme-i hümâyûn denirdi

Osmanlı pâdişâhlarının tahta çıkışlarında yeni sultânın hükümdarlığını bildirmek için dost ve komşu devletlere birer elçi ile nâme göndermek âdet idi Sefir bulunmayan devletlerin İstanbul’daki sefirlerine de yeni sultânın tuğrâsıyla nâme-i hümâyûn verilir, bunlar da kendi hükümdarlarına yollarlardı Yabancı hükümdarlara gidecek gayr-i resmî nâmeler, hükümdarın kendisi tarafından mühr-i hümâyûnla mühürlenerek gönderilirdi

Ahdnâmelerin başlıca özelliği, bir takım temel prensip ve esasların karşı tarafa tebliğ edilip hilâfına hareketin kesinlikle önlenmesi idi Ahdnâmelerde umumiyetle tuğradan sonra nişân-ı âlişân veya nişân-ı hümâyûn-i âlişân ifâdeleri ile başlanırdı Nâme-i hümâyûnlarda yâni pâdişâhların muhtelif hükümdarlara gönderdikleri mektuplarda ise, umumiyetle önce gönderilen kimsenin ünvân ve elkâbı (lakabları) ile söze başlanır ve kısa olurdu Ahdnâmeler ise uzun olup, daha muhtevalıdır

Ahdnâmelerde devletlerarası ticarî, siyâsî, askerî ve harb hukuku ile ilgili mühim mes’eleler ile başta diplomatik kaideler, diplomasi hukuku ve devletlerarası hukuk sahalarında misli görülmemiş medenî davranışların parlak ve pek şanlı misâlleri ortaya konulmuştur Ahdnâmeler, Osmanlı adaletinin bütün insanlığa medeniyet ve hukuk sahasındaki başarılarının eşsiz numuneleri olarak ışık tutmaktadır Ahdnâmeler, millî arşivlerimizde ve bâzı Avrupa arşivlerinde muhafaza edilmekte ve ilmî tedkîklere tâbi tutulmaktadır Bir kısmı ise matbu veya el yazması hâlindeki Münşeat, Mücâhedât ve Mukâvelât mecmualarında bulunmaktadır

ARAMIZDA HEP DOSTLUK OLA!

Yavuz Sultan Selîm Han’ın 19 Ekim 1513 târihinde Venedik dojuna verdiği ahdnâme bugünkü dili ile şöyledir:

“Saltanatımın, şânı yüce ve şerefli nişânımın, cihânı fetheden parlak tuğramın, Rabbani ve ilâhî yardıma, sübhânî berekete mazhar olan hükmü şudur: Ben ki sultanların sultânı, hakanların rehberi sultân Bâyezîd Han oğlu Selîm Han’ım Şimdiki hâlde Venedik doju Leonardo Laurentino, pek yüce, celalli ve şanlı hükümdarlık eşiğine yarar ve güvenilir adamlarından antonio Guistiniano’yu elçilikle gönderip sevgi ve bağlılığını bildirmiştir Merhum babam ile olan dostluk gereği benimle de dost olmak istediğinden ahdi yenilemeyi arzu ediyormuş Ben dahi onlarla dostluğu ve ahdi kabul edip şu ahdnâme’nin yazıldığı güne gelinceye kadar öteden beri küçük veya büyük çapta vâki olan ve karar kılınan esaslar bozulup değşitirilmemek şartıyla sözümde dururum Böylece dostluk karara bağlanmış olur

Bu ahdnâmeyi verip kesin bir yemin ile yemin ederim ki, yeri göğü yaradan Allahü teâlâ hakkı için adı geçen Venedik doju ve sâir beyleriyle ve onların adamları ile ve onlara bağlı olan yerlerin ve vilâyetlerin halkı ile kaleleri ve boğazlarıyla ve buralardaki adamları ile bunlara âit yaş-kuru ellerinde ne varsa, şimdiye dek ve şimdiden sonra kendi dindaşlarından almış oldukları yerler, benim sınırlarımda olmadıkça, haracım ile ilgili bulunmadıkça hep aramızda dostluk ola! Benim ülkemde olan sancak beylerinden ve subaşılarından ve tımar ehlinden biri sizin bu saydığım illerinize ve kalelerinize ve sâir yerlerinize ve adamlarınıza zarar ve ziyân verirlerse, o zarar ve ziyânı gideririz Ziyân verenlerin de hakkından biz geliriz

Beylerin, bâzârşâhların ve adamlarından sefer ehli olan ve Venedik adına iş görenler benim memleketime kadırgaları ile İstanbul’a Galata’ya, Trabzon’a, Kefe’ye ve ülkemin herhangi bir yerine ne vakit dilerlerse denizden ve karadan gelip gideler Gemilerim ve gemicilerim ile karşılaştıklarında dostluk edeler Birbirlerine zarar ve ziyân vermeyeler Zarar verirlerse derhâl telâfi edip gidereler Donanmam sefere çıktığında Venedikliler işe karışmayalar Hırsız, soyguncu ve eşkıya gemilerini limanlarında banndırmayalar ve onlara yiyecek, azık vermiyeler Tutup yakalanmaları mümkün ise yakalayalar ve haklarından geleler Ben de adalarıma ve limanlanma gelecek olan bu gibileri limanlarımda barındırmam, azık vermem Yakalanması mümkün olanları yakalar, haklarından gelirim Mümkün olmazsa defederim giderler”

Ticâret için ülkeme gelen Venedikliler alışverişlerinde hile etmiyeler Bizim tüccarlarımız da Venedik’e gittiklerinde güzelce davranıp hakka ve hukuka riâyet edeler Borçlanmalarda haksızlıklar yapılmaya Venedik’ten gelen daimî elçiler İstanbul’da üç sene kalalar Üç senede bir değiştirileler Bir esir kaçıp ülkeme gelse ve müslüman olursa, Venedikli sahibi gelince buna bir akça verilip, esir âzâd oluna! Vekili gelirse vekiline verile Esir kâfir ise ve küfrü üzere kalırsa iade oluna Bizden kaçıp Venedik’e giden esirlere de onlar böyle muamele edeler

Venedikli bir tüccar ülkeme gelip, yolda eşkıya saldırısına uğrayıp, malı alınsa veya bu esnada öldürülse veya kaybolsa, vârisleri veya vekili geldikde şerîate uygun muamele olunup, hak yerine vara

Bütün bu esaslara onlar riâyet ettiği sürece biz de dostluk yapıp, riâyet edeceğimize yemin ediyoruz Onlar bu ahdnâmeye uysunlar, aykırı hareket etmesinler biz de uyarız

İşbu ahdnâme, bizim ulu Peygamberimizin sallallahü aleyhi vesellem hicret târihinden dokuz yüz on dokuzuncu yılın Şaban ayının on yedinci günü ve hazret-i Îsâ’nın doğum târihinden bin beş yüz on üçüncü yılın Ekim ayının on yedinci gününde Edirne şehrinde yazıldı Devâm-ı devletim ve izdiyâd-ı şevketim kıyamete kadar müeyyed ve müstahkem ola

DIPNOTLAR:

1) Osmanlı Devletinin Saray Teşkilâtı; sh 289

2) Büyük Türk Klâsikleri cild-4, sh 203

3) Venedik Devlet Arşivindeki Türkçe Belgeler Koleksiyonu ve Bizimle ilgili Diğer Belgeler, (M Tayyib Gökbilgin; Belgeler; 9-12, Ankara-1971); sh 47

4) Osmanlı Târih Deyimleri Sözlüğü (M Zeki Pakalın, Ankara-1971) cild-1, sh 29

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.