10-10-2012
|
#1
|
Prof. Dr. Sinsi
|
'Ne Olacaksam Ankara'da Olayım'
"NE OLACAKSAM ANKARA'DA OLAYIM"
Eylül 1938
Artık bir tek isteği vardı:
29 Ekim'de Ankara'da olmak  
Geçen yıl nasıl da coşkuyla kutlanmıştı Gerçi o zaman da hüzünlü yüzü, yorgun bedeni dikkati çekmişti, ama alandaki coşku ona taze kan vermişti Şimdi, kurduğu Cumhuriyet'in 15 yılı yaklaşıyordu Bütün arzusu bu törenlerde Ankara'da olmak, Başkentiyle son bir kez kucaklaşmaktı
Ankara da o günlerde onun için hazırlanıyordu Stadyum merdivenlerini çıkamayacağı düşünülerek alelacele bir merdiven yaptırılmıştı Hatta bir de özel kürsü hazırlanmış, bir yere yaslanırken, ayakta gibi görünebileceği şekilde hazırlık yapılmıştı
Kılıç Ali (silah arkadaşı);
"Bir sabah erkenden Salih'le beni çağırdı Yanındaki komodinin üzerine uzun yünlü çorap ve baldır sargısı koydurmuştu Bunları göstererek:
'Ankara'ya giderken hangisini giyeyim' diye fikrimizi soruyordu
Salih, 'Paşam' dedi, 'bende varis çorapları var Onları getireyim Onlar bacaklarınızı daha sıkı tutar '
Atatürk derhal Salih'in söylediği çorapları getirtip bir kenara koymuştu O ağır günlerinde her nedense bir an evvel Ankara'ya gitmeyi çok arzu ediyordu
O sıralar Romanya kraliçesi trende siroz hastalığından vefat etmişti Gazetelerde bu havadisin görülmesi doktorları da tesir altında bırakmıştı Bu sebeple doktorlar, Atatürk'ün Ankara'ya nakline taraftar olmuyorlar ve bu mesuliyeti üzerlerine alamıyorlardı Atatürk ise isyan edercesine:
'Ankara'ya gidelim Ne olacaksam orada olayım' diyordu
Doktorların mümanaatını kendisine anlatınca da:
'Budalalar' diye söyleniyordu Mütemadiyen 'Ankara'da yapılacak mühim isler var' diyordu Ne yazık ki, yapmayı düşündüğü ne idiyse bunları yapamamış ve kendisinde bir hicran olarak kalmış, kendisiyle beraber gitmiştir "
Doktorlarına göre Ankara'ya sağ gitmesi şüpheliydi Tren sarsıntısı çok tehlikeli olabilirdi Sonunda değil Ankara'ya gitmek, yerinden bile kalkamayacağını anlayınca teslim oldu:
"  Bu zayıf halimle Ankara'ya gitmekte bir fayda görmüyorum Gidersem hiç olmazsa kimsenin yardımı olmadan otomobile kadar yürüyebilmen', arkadaşlarımla selamlaşabilmeliyim Bunu yapamayacağımı anlıyorum" dedi Ve Bayar'ı, meclisin açılış konuşmasını hazırlamakla görevlendirdi Bu yıl Atatürk'ün nutkunu Bayar okuyacaktı
BİR 29 EKİM GÜNÜ 
………… Nihayet 29 Ekim geldi O gün Cumhuriyetin 15 yaş günüydü Ankara Hipodromu'ndaki törenler öncesinde Celal
Bayar Ata'nın orduya mesajını okurken, O, sarayda kısılıp kaldığı yatağında Salih Bozok'a durup durup,
"Ah Ankara  Ah Ankara'ya gidemedik  " diye yakınıyordu Aksanı olunca havaî fişekler gökyüzünü aydınlatmaya ve patırtıları duyulmaya başlandı Atatürk bu gürültüyle uyandı ve zile basıp sofracı Kâmil'i çağırdı
"Bu patırtılar nedir?" diye sordu
Sofracı Kâmil, Atatürk'ü üzmemiş olmak için:
"Gök gürlüyor Paşam" diye yanıtladı
Atatürk, yanıtın amacını ve saflığını anlayınca dudağının kenarıyla gülümsedi ve:
"Hadi, enayi  " dedi
Yaverleri ilgililere telefon edip, havaî fişek gösterisinin durdurulmasını istediler
O sırada hiç beklenmedik bir şey oldu 29 Ekim törenlerinden dönen Kuleli Askerî Lisesi öğrencilerini taşıyan vapur Dolmabahçe önünden geçiyordu Öğrenciler vapurdan, "Atamızı görmek istiyoruz" diye bağırdılar Ardından
da İstiklal Marsı'nı ve 10 Yıl Marsı'nı söylemeye başladılar "Çıktık açık alınla/10 yılda her savatsan" dizeleri
Dolmabahçe'nin hüzünlü duvarlarında çınladı
Kılıç Ali, hemen pencereye koştu:
Kılıç Ali (silah arkadaşı)
'Varol  Yaşa  ' sesleri göklere çıkıyor, gençlerin bu coskun tezahüratı etrafı çınlatıyordu Geri çekildim Kapının önündeki paravanın arkasından Atatürk'e baktım Yatağında doğrulmuş, oturuyordu
Atatürk, gözyaşlarını daha fazla tutamadı Yanındakiler, son düşmanı ölümle savaşan bu kudretli adamın ilk kez o gün ağladığını gördüler
Kaynak; CAN DÜNDAR-ATATÜRK’ÜN SON 300 GÜNÜ SARI ZEYBEK
|
|
|