Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyi |
10-10-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyi[size="3">Diyanet Dergisi'nde Atatürk'ün Peygamber anlayışını inceleyen bir yazıda, [u]"]FİKİR ALIŞVERİŞİ YAPARDI[/size] ATATÜRK'ÜN KURAN'A BAĞLILIĞI: Atatürk'ün Kuran'a bağlılığını ve sevgisini de, Kitab-ı Ekmel yani 'Mükemmel Kitap' olarak isimlendirerek belirtmiştir O'nun Kuran'a olan muhabbeti her yerde sürmüş, Dolmabahçe Sarayı ve Çankaya Köşkü onun bu sevgisine hafızları çağırarak sık sık Kuran okutmasıyla tanık olmuştur Yine Kuran ayetleri üzerine araştırma ve incelemeler yapmış, meşhur din bilginleri ve hafızlarla meal ve tefsir konularında fikir teatisinde bulunmuştur DİNİ KENDİ DİLİNDE ÖĞRENMEK: Atatürk hadislerin Türkçeye çevrilmesini sağladı Söz konusu çalışmalarla Müslüman Türk milletinin kendi dinini ana metinlerinden öğrenme imkânına kavuşmasını sağlayan Mustafa Kemal Atatürk olmuştur Bu çalışmalara ulemadan da tepki gelmiştir Dönemin sosyal ve politik şartları bu projenin devamlılığına imkân tanımamıştır HUTBE OKUDU: Atatürk minberden cemaate hutbe okuyan ilk ve tek cumhurbaşkanıdır Atatürk'ün din ve Tanrı tasavvurunu en güzel anlatan konuşmalarından biri de 7 Şubat 1923'te, Balıkesir Zagros Camisi'nden yapmış olduğu hutbesidir İBADET ANLAYIŞI: Atatürk'ün dinin asıl unsurlarından olan ibadetle ilgili düşünceleri, dinin belirlediği ve Hz Peygamber'in uygulamasıyla aktüelleştirdiği formel biçimiyle, yaratan-yaratılan arasındaki samimi irtibatı temsil eden ibadet felsefesiyle ahenkli bir uyum halindedir *** İlahiyatçı Doç Dr Selim Özarslan'ın makalesinde, "Atatürk camide minbere çıkarak cemaate hutbe okumuş ilk ve tek cumhurbaşkanıdır" deniyor |
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyi |
10-10-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu YaziyiBir sığırtmaçla,bir köylüyle konuşan, şikayetleri oy zamanı değil her zaman dinleyen de o"Köylünün gözünü ancak toprak doyurur" demek yerine "köylü milletin efendisidir" diyen de o Villa yaptırmak için ormanları kestirmek yerine bir ağaç için evini temelinden taşıtan da o Askerine, milletine sahip çıkan da oÖğretmeni için; "sokaklar hep öğretmen dolu" yerine girdiği sınıfta öğretmene "bu sınıfta sizden daha yetkili hiç kimse yoktur" diyecek kadar saygılı olan da o Bu günküler gibi "acaba nereden vergi alsam" diye düşünmek yerine Kurtuluş savaşının en ateşli, en zor günlerinde Tekalif-i Milliye komisyonları kurdurup halktan aldıklarını geri vermek üzere kayıt tutturan da o"Sattıysak alıp götürmediler ya" demek yerine bir Hatay ili için hasta yatağından kalkıp ölümünü hızlandıran da o Ölümünden sonra bu kadar özlenen, geri gelmesi bu kadar çok istenen yine o, yine o |
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyi |
10-10-2012 | #3 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu YaziyiMedeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları-Afet İnan Sayfa 364 9- Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz Atatürk'ün bu sözlerinden kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Din Birliğinin, Türk Milleti'nin millet teşkilinde etkili olmadığını, tam tersine zararı olduğunu vurgulamaktadır Yazılarının devamında ise Başbuğ Atatürk, İslam Dini'ni açık olarak Arap Dini olarak tanımlamakta ve bu tanımlamayı tekrar etmektedir Türk’ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu Bu pek tabii idi Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi Sayfa 365 milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular Bununla beraber, Allah'a kendi lisanında değil Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin Sayfa 366 manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler Sayfa 367 hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide Sayfa 368 ve dini his millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani olmadı Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyuların tokatıyla, derhal Türk Milleti'nin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti Türk vicdani umumisi, derhal yüzlerce asırlık kudret ve küşayişle, büyük heyecanlarla çarpıyordu Ne oldu? Türk'ün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti, artık Türk cenneti değil,eski hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının Sayfa 369 son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra Nutuk'tan ; "Efendiler, bütün insanlığın deneyim, bilgi ve düşünüşüyle yükselip olgunlaşması; Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş katıksız ve lekesiz bir dünya dininin oluşması ve insanların şimdiye kadar kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir yoksullar evinde yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün varlık ve kafaları zehirleyen kötülük tohumlarını ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların oluşmasını gerçekleştirecek olan bir “Birleşik Dünya Devleti” düşünün tatlı bir şey olduğunu yadsıyacak değiliz" (Nutuk sayfa 644,645)? (Yukarıda sayılan dinlerde Yahudiliğin geçmemesi calib-i dikkattir) Son meclis konuşmasından; Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdırBunun kapsadığı prensipler,idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardırFakat bu prensipleri,GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdırBiz,ilhamlarımızı GÖKTEN VE GAİPTEN değil,doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz İzlemek isteyenler google'a gökten indiği sanılan kitaplar yazabilirler |
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyi |
10-10-2012 | #4 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk'e 'Kafir' Diyen Kafirler, İyi Okuyun Bu Yaziyiosmanlı1212´isimli üyeden Alıntı Medeni Bilgiler ve Atatürk'ün El Yazıları-Afet İnan Sayfa 364 9- Din birliğinin de bir millet teşkilinde müessir olduğunu söyleyenler vardır fakat biz, bizim gözümüz önündeki Türk Milleti tablosunda bunun aksini görmekteyiz Atatürk'ün bu sözlerinden kolaylıkla anlaşılacağı gibi, Din Birliğinin, Türk Milleti'nin millet teşkilinde etkili olmadığını, tam tersine zararı olduğunu vurgulamaktadır Yazılarının devamında ise Başbuğ Atatürk, İslam Dini'ni açık olarak Arap Dini olarak tanımlamakta ve bu tanımlamayı tekrar etmektedir Türk’ler Arap'ların dinini kabul etmeden evvel de büyük bir millet idi Arap dinini kabul ettikten sonra, bu din, ne Arapların, ne aynı dinde bulunan Acemlerin ve ne de Mısırlıların vesairenin Türk'lerle birleşip bir millet teşkil etmelerine hiçbir şekilde tesir etmedi Bilakis, Türk milletinin milli rabıtalarını gevşetti, milli hislerini, milli heyecanını uyuşturdu Bu pek tabii idi Çünkü Muhammed'in kurduğu dinin gayesi Sayfa 365 milliyetlerin fevkinde şamil bir Arap milliyeti siyasetine müncer oluyordu Bu arap fikri ümmet kelimesi ile ifade olundu Muhammed'in dinini kabul edenler, kendilerini unutmağa hayatlarını Allah kelimesinin her yerde yükseltilmesine hasr etmeğe mecburdular Bununla beraber, Allah'a kendi lisanında değil Allah'ın Arap kavmine gönderdiği Arapça kitapla ibadet ve münacatta bulunacaktı Arapça öğrenmedikçe Allah'a ne dediğini bilmeyecekti Bu vaziyyet karşısında Türk Milleti bir çok asırlar ne yaptığını ne yapacağını bilmeksizin adeta bir kelimesinin Sayfa 366 manasını bilmediği halde Kuran'ı ezberlemekten beyni sulanmış hafızlara döndüler Sayfa 367 hırkasıdır diye bir palaspareyi hilafet alameti ve imtiyazı olarak altın sandıklara koydular halife oldular Gah şarka, cenuba, gah garba veya her tarafa saldıra saldıra Türk Milletini Allah için, peygamber için, topraklarını, menfaatlerini benliğini unutturacak, Allah'a mütevekkil kılacak derin bir gaflet ve yorgunluk beşiğinde uyuttular Milli duyguyu boğan, fani dünyaya kıymet verdirmeyen, sefaletler, zaruretler, felaketler, his olunmaya başlayınca, asıl hakiki saadetin öldükten sonra ahirette kavuşacağını vaat ve temin eden dini akide Sayfa 368 ve dini his millet uyandığı zaman onun şu acı hakikatı görmesine mani olmadı Bu feci manzara karşısında kalanlara, kendilerinden evvel ölenlerin ahiretteki saadetlerini düşünerek veya bir an evvel ölüm niyaz ederek ahiret hayatına kavuşmak telkin eden din hissi, dünyanın acısı duyuların tokatıyla, derhal Türk Milleti'nin vicdanındaki çadırını yıktı, davetlileri Türk düşmanları olan Arap çöllerine gitti Türk vicdani umumisi, derhal yüzlerce asırlık kudret ve küşayişle, büyük heyecanlarla çarpıyordu Ne oldu? Türk'ün milli hissi, artık ocağında ateşlenmişti, artık Türk cenneti değil,eski hakiki büyük Türk cedlerinin mukaddes miraslarının Sayfa 369 son Türk ellerinin müdafaa ve muhafazasını düşünüyordu İşte dinin, din hissinin Türk milliyetinde bıraktığı hatıra Nutuk'tan ; "Efendiler, bütün insanlığın deneyim, bilgi ve düşünüşüyle yükselip olgunlaşması; Hıristiyanlıktan, Müslümanlıktan, Budizmden vazgeçerek yalınlaştırılmış ve herkes için anlaşılacak duruma getirilmiş katıksız ve lekesiz bir dünya dininin oluşması ve insanların şimdiye kadar kavgalar, pislikler, kaba istek ve eğilimler arasında bir yoksullar evinde yaşamakta olduklarını kabul ederek bütün varlık ve kafaları zehirleyen kötülük tohumlarını ortadan kaldırmaya karar vermesi gibi koşulların oluşmasını gerçekleştirecek olan bir “Birleşik Dünya Devleti” düşünün tatlı bir şey olduğunu yadsıyacak değiliz" (Nutuk sayfa 644,645)? (Yukarıda sayılan dinlerde Yahudiliğin geçmemesi calib-i dikkattir) Son meclis konuşmasından; Bizim devlet idaresindeki ana programımız CHP programıdırBunun kapsadığı prensipler,idarede ve siyasette bizi aydınlatıcı ana hatlardırFakat bu prensipleri,GÖKTEN İNDİĞİ SANILAN KİTAPLARIN dogmalarıyla asla bir tutulmamalıdırBiz,ilhamlarımızı GÖKTEN VE GAİPTEN değil,doğrudan doğruya hayattan almış bulunuyoruz İzlemek isteyenler google'a gökten indiği sanılan kitaplar yazabilirler Simdi sen Atatürk'e yani Hani Peygamberimizin mezarını kurtarana Hani gavurlar İslamın son kalesi olan İstanbul'a ayak basmasın diye yatamayan yerinde duramayan adama Hani şu Tüm Müslüman aleminin Şerefini 2 paralık eden ingilizleri canı uğruna ülkeye sokmayan adama dinsizmi demek istiyorsun bak sanirim seninde destekledigin görüsün eski bir millet vekili ne söylemis Atatürk olmasaydı Hz Muhammed'in mezarı yıkılacaktı AKP Eski Milletvekili Prof Dr Nevzat Yalçıntaş anlatıyor; "Vahabilik'te mezar ziyareti günah sayıldığı için Suudiler bütün mezarları yıkmaya başlamışlar Sıra Hz Muhammed'in mezarına gelmiş Ülkedekiler Mustafa Kemal Atatürk'ten yardım istemişler Atatürk bu olayı duyunca tüm manevi duyguları kabarmış ve Suudi Kralı'na Hz Muhammed'in değil mezarına, türbesinin bir taşına dahi dokunulursa bedelinin çok ağır olacağını bildiren nota niteliğinde bir yazı göndermiştir Bu vesika Dışişleri arşivlerinde mevcut ama yıllardır açıklanmıyor Oysa ki Türk halkının Büyük Kurtarcısı'nı her yönüyle tanıma hakkı var" (Milliyet) Suudiler 1926 yılında kendi sınırları içindeki tüm mezarlıkları yıkma kararı alır İşin en ilginç yanı Hz Muhammed'in mezarının da Suudi sınırları içerisinde olmasıdır Ancak Atatürk öyle bir telgraf çeker ki, Suudiler mezarın tek bir taşına bile dokunamazlar Nevzat Yalçıntaş'ın anekdotunu Can Ataklı köşesinden şöyle aktarmış: TEK TAŞINA DOKUNURSANIZ ORDUMU GÖNDERİRİM Prof Nevzat Yalçıntaş “Suudiler 1926 yılında sınırları içinde tüm mezarlıkları yıkıyorlardı Atatürk sıranın Hazreti Muhammed’in kabrine geldiğini öğrenince bir telgraf çekerek, ‘Eğer bir tek taşına bile dokunursanız ordumu aşağı gönderirim’ demişti Bunun üzerine Suudiler Hazreti Muhammed’in kabrine dokunamamıştı Ama bu telgraf yok edildi” dedi Atatürk olmasa bugün Hazreti Muhammed’in mezarı da olmayacaktı O BELGE NASIL ORTAYA ÇIKTI? Yalçıntaş anlatıyor: “(Dışişlerinde Bakanlık arşivini araştıran) Münir Bey aradı Çok ilginç bir belge bulduğunu, bunu getirip göstermesi gerektiğini söyledi O sırada benim çalıştığım başbakanlık binası ile dışişleri binası aynı yerde Hemen atlayıp geldi Çok heyecanlıydı” Prof Yalçıntaş, Münir Bey’in gösterdiği belgeye baktığında çok şaşırdığını belirterek şöyle devam etti: “Belge bir telgraf metniydi Henüz yeni kurulan Suudi devletinin kralına gönderilmişti Telgrafta ‘Hazreti Muhammed’in mezarının yıkılacağını derin üzüntü içinde öğrendim Bu kutsal emanete asla dokunamazsınız Bir tek taşının bile zarar gördüğünü duyarsam orduyu aşağıya gönderirim’ anlamına gelen cümleler vardı” ZAMANINDA FAHRETTİN PAŞA MEZARI TERK ETMEMİŞ Yalçıntaş, burada Hazreti Muhammed’in mezarı ile ilgili kısa bir detay anlattı İngiliz işgali sırasında komutan olan Fahrettin Paşa’nın kabri terk etmemek için uzun süre direndiğini, aç kaldıklarını bu nedenle çekirge yiyerek beslendiklerini, sonunda İngilizler’in hiçbir şekilde dokunmamaları kaydıyla Hazreti Muhammed’in mezarını terk ettiklerini ancak kutsal emanetleri de yanlarına aldıklarını söyledi BELGEYİ AÇIKLAMAMIŞLAR Şimdi gelelim belgenin bulunmasından sonraki gelişmelere, çünkü vahim ve ilginç olan bu: Nevzat Yalçıntaş’ın anlattığına göre Münir Bey belgeyi önce bir üst amirine götürüyor Belge oradan daha yukarı taşınıyor Sonunda müsteşara oradan da Bakan İlter Türkmen’e geliyor Tabii Evren Başkanlığı’ndaki Milli Güvenlik Konseyi’nin de haberi oluyor Sorun şu: Bu belge ne yapılacak? Dönemin Atatürkçü komutanları ve onların emrindeki bürokrasi bu belgenin açıklanmasını istemiyor Ancak belge de ortaya çıkmış bir kere Sonunda o dönemde yazılan ve şimdi kitapçılarda tek nüshası bile kalmayan bir Atatürk kitabının içine, hiçbir anons yapılmadan konuyor Kısacası konu adeta kapatılıyor, sadece o tuğla gibi kalın kitabı sonuna kadar okuyanların dikkatini çekecek biçimde “zevahiri kurtarmak” adına konuyor Peki bu belge şimdi nerede? Kimin koruması altında? Bu da bilinmiyor Bilinen tek şey, Atatürk’ün İslam aleminin peygamberi Hazreti Muhammed’in mezarının ortadan kaldırılmasını önlemesi herkesten saklanıyor HZ MUHAMMED MESCİDİ NEBEVİ'DE YATIYOR Hazreti Muhammed 571 yılında doğdu 632 yılında vefat etti Peygamberimiz Medine’de oturduğu evde toprağa verildi Bu mezar bugün dünyanın en büyük camisi olan Mescidi Nebevi’nin içinde Mescidi Nebevi, Hazreti Muhammed’in Mekke’den Medine’ye göç etmesinden sonra ilk namaz kıldığı yer Hazreti Muhammed, Medine’de oturduğu evin hemen yanına kentin ilk mescidini inşa ettirmişti Bu mescit geçen yıllar içinde defalarca yenilendi Bugün 600 bin kişinin aynı anda namaz kılabildiği Mescidi Nebevi’nin korumasını çok uzun yıllar Osmanlı askeri yapmıştı Arabistan’da mezar adeti yoktur Ölüler herhangi bir yerde toprağa verilir, üzerine belirleyici bir şey konmaz Bu nedenle sadece Hazreti Muhammed’in mezar yeri ile ilgili bilgi vardır O’nun dışındaki İslam büyüklerinin mezarlarının yeri bilinmez Bir süre önce Hazreti Muhammed’in annesine ait olduğu ileri sürülen bir mezar ortaya çıkarılmıştı Ancak Suudi yönetimi bu mezarı da ortadan kaldırmış ve yerine otopark yapmıştı Atatürk’ün müdahalesi olmasa Suudiler, Mescidi Nebevi’nin hemen dibindeki Hazreti Muhammed’in mezarını da tamamen ortadan kaldıracaktı Nitekim Hazreti Muhammed’le aynı yere defnedildikleri bilinen Sahabe’nin önde gelen isimlerinin mezar yerleri bugün dümdüzdür 'Milletimiz din gibi kuvvetli bir fazilete sahiptir Bu fazileti hiçbir kuvvet, milletimizin kalp ve vicdanından çekip alamamıştır ve alamaz' MKemal Atatürk (Atatürk SD; II, s 66-67) |
|