|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmaya( İnsanlığı Bekleyen Felaketler ) 1  Bölüm Büyük patlama teorisine göre , Dünya’nın yaklaşık 4  6 milyar yıl yaşında olduğu tahmin edilmektedir  Dünya’nın ilk oluşumundan günümüze kadar yerkürede statik bir yapının olmadığı bilinmektedir  Dünya’mızın iç , yüzey ve atmosfer yapısı sürekli bir değişim ve devinim içerisindedir  Bazen bu değişim çok uzun bir süreçten geçerek gerçekleşirken; bazen son derece kısa zaman dilimleri içerisinde oluşumunu tamamlamıştır  Her değişim, yeryüzünde yaşayan canlıları doğrudan etkilemiş ya onların ortama uyum sağlamalarını zorlaştırmış yada yok olup gitmelerine neden olmuştur  Bilimsel çalışmalar, yeryüzünde çeşitli nedenlere bağlı olarak , bitki ve hayvan türlerinden birçoğunun yok olduğunu ispatlamıştır  Örneğin, son 1500 yıl içinde sadece kuş türlerinden 129 ‘unun yok olması gibi  Milyonlarca yıl önce yaşayıp , günümüzde sadece fosillerine rastladığımız canlı türleri , yeryüzünün aynı zamanda canlılar açısından da devinim alanı olduğunu ispatlamaktadır  Elbette bu canlı türlerinden en önemlisinin “insan” olduğunu biliyoruz  İnsan oğlunun yeryüzündeki varlığı yaklaşık üç milyon yıl öncesine dayandığı tahmin edilmektedir  Yapılan araştırmalarda ilk insan izlerine Kuzeydoğu Afrika’da rastlanmıştır  Kuzeydoğu Afrika’dan dünyanın dört bir tarafına yayılan insanlar , günümüze kadar birçok şiddetli deprem ,volkanik patlama ve bugünün kabusu olmaya başlayan buzul çağlarını yaşamıştır  Bütün bu meşakkatli süreçlerden geçerek günümüze kadar gelmek, elbette insanoğlunun yüksek meziyetlerinin de kesin bir delilidir  İlkel olarak gördüğümüz toplumlar , ilk çağlarda ortama uyum sağlayıp , kendilerine bir çıkış yolu bulmuşlardır  İnsanoğluna bağış edilen zeka , İnsanları zor yaşam koşullarından çıkartmayı başarmıştır  İlkel toplumlardaki insanlara bile eğitim verildiği takdirde, kısa bir sürede medeni insanlar seviyesine çıkabilmeleri her zaman ve coğrafyada insanların zeka seviyelerinin birbirine yakın olduğunu ispatlar    Günümüzde de insanlık önemli doğa felaketleri ile karşı karşıya kalmıştır  Tüm canlı hayatını doğrudan etkileyen ve insanlık için ciddi bir tehdit olarak değerlendirilen bu olaylardan biri “küresel ısınma veya iklim değişim ”olarak adlandırılmaktadır  Ancak ; bu değişimin insan neslinin sonu olacağını söylemek son derece güçtür  Çünkü, insanoğlu geçmişinde bu süreçlerin daha beterini atlatmayı başarmıştır  Asıl tehlike , değişim sürecinin insanlar tarafından hızlandırılmasıdır  Bu hızlı değişimin eko-sistemin işleyişini kat’i surette bozacağı aşikardır  Bir döngü üzerine kurulu olan eko-sistemin bir halkasında meydana gelecek kopukluk , doğanın kendisini toparlamasını engelleyecektir  Çünkü doğal ortamdaki her varlık başka bir varlığın yaşamasına olanak sunmaktadır  Eko-sistem , müdahale edilmediği sürece uzun süre içerisinde yaşadığı kayıpları yine o uzun süre içerisinde başka bir şekilde telafi edebilir  Günümüzde insan eli ile hızlandırılmış değişim sürecinde yeryüzünün kendisini yenileme fırsatı olmayacaktır  | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmayaSon yıllarda birçok bilim adamını meşgul eden küresel ısınma , iklim değişimi ve buzul çağı gibi oluşumlar İnsanların kafasında soru işaretlerin oluşmasına yol açmaktadır  Bazı insanlar bu değişimlerin nedenleri üzerinde düşünürlerken genel çoğunluk sonuçlarını merak etmektedir  Yapmış olduğum bazı araştırmalar sonucunda ulaştığım ilginç noktaları , neden ve sonuçları ile ortaya koymaya çalıştım  Burada sizinle paylaştıklarımı konunun bir özeti olarak algılamanızı istiyorum   İnsanların ilkel aletler icat ettikten sonra yerleşik hayata , sanayi devriminden uzay çağına geçmesi sürecinde , insanlar çoğalıp tüm yeryüzüne yayılmışlardır  Teknolojik gelişmelere paralel olarak dünya nüfusu da ; Tıp alanında ki gelişmeler , yaşam standartların yükselmesi gibi etkenlere bağlı olarak artmıştır  Dünya nüfus artışı 18  yüzyılda büyük bir sıçrama göstermiştir  200 yıl gibi kısa bir sürede dünya nüfusu yaklaşık 9-10 kat artarak rekor düzeye ulaşmıştır  Dünya nüfusunun artışı doğal olarak ihtiyaç oranını ve çeşidini de etkilemiştir  Nüfusun ihtiyaçlarını karşılayabilmek için ,olabilecek tüm enerji kaynakları düşünülmeye başlanmıştır    18  yüzyılda bilinen nedenlere bağlı olarak meydana gelen Dünya nüfusundaki artış , dönemin iktisatçılarından Thomas MALTUSUS’un konu ile ilgili ilk bilimsel makale yazmasına ortam hazırlamıştır  Thomas MALTUS makalesinde ; geometrik olarak artan Dünya nüfusuna karşılık , aritmetik olarak artan gıda maddelerinin yetersiz kalacağını belirterek ,yakın gelecekte insanlığın açlığın pençesine düşeceğini yazmıştır  İnsanlık , tarih boyunca ilk defa böyle bir tehdit ile karşılaşacaktır  Böyle bir tehdide karşılık, insanoğlunun son yüzyılda aldığı bazı önlemler, açlık sorununu çözmüş değildir  Tarım alanlarının genişletilmesi , birim alandan elde edilen verimin arttırılması ve genetik biyolojinin gelişmesi ile en iyi kalitede ürünlerin elde edilmesi açlık coğrafyasının genişlemesini engelleyememiştir  Yeryüzü kaynaklarının dengeli bir şekilde dağılmamış olması da tartışılması gereken ayrı bir konudur  İnsan hayatı ve yüksek yaşam kalitesinin önemsendiği dünyamızda , tüm insanların mevcut kaynaklardan yararlanması gerektiği bilinmelidir  Oluşum sürecini tamamlamış , sınırları belli olan dünyamızın artan nüfusa ve ihtiyaçlara cevap verememesi geleceği tehdit eden sorunlardan biridir  İnsanların yiyecek , tatlı su , kereste , lif , yakıta yönelik yoğun talebi nedeni ile son 60 yıl içinde tarım arazisi haline dönüştürülen bölgelerin yüz ölçümü 18  ve 19  yüzyıllarda bu amaçla kullanılan alanların toplamını geçmiştir  Yeryüzündeki karaların % 24’ü tarım alanı haline getirilirken ; Orman ,otlak ve mera alanları azalmış, yeryüzü erozyonun kıskacına girmiştir   İnsanlığın temel gereksinimini sadece gıda kaynaklarına bağlamak eksik bir yaklaşımdır  İnsanoğlunun çeşitlenen ve artan ihtiyaçlarını karşılamak için her alanda teknolojiye baş vurulmuştur  Teknoloji insan yaşamını kolaylaştırırken ,teknolojinin eko- sistem üzerindeki olumsuz etkileri geleceğimizi tehdit eder konuma gelmiştir  Bir döngü üzerinde kurulan eko sistemde insanların müdahale ettiği her noktada , sistemin işleyişini bozmaktadır  Bunun sonucunda alınması gereken önlemler yeni sorunları doğururken , süreç doğayı yaşanamaz hale getirmektedir 2  Bölüm Yeryüzünün %71’nin denizlerden , Dünya yüz ölçümünün % 15’inin kurak alanlardan oluştuğunu düşündüğümüzde , yaşam alanlarının ne kadar sınırlı olduğunu anlarız  Yüksek alanlar, dik yamaçlar,bataklıklar,ormanlar yaşam alanlarının dışında kaldığını unutmayalım  Olaya bu açıdan bakıldığında dar olan yaşam alanlarının ne kadar önemli olduğu anlaşılır  Nüfus artışının engellenemeyişi, değişen ve gelişen ihtiyaçların çoğalması elbette insanları farklı faaliyetlere yönlendirecektir  Her geçen gün tüketim ve üretim alanlarının çeşitlenmesi bunu kanıtlar  Her yenilik başka bir sorunu tetiklemektedir  Bu da bilim dünyasının yeni alanlar üzerinde ki meşguliyetini sağlar… 1992’de Rio’da 182 devletin katılımıyla gerçekleşen ve sonuçları “ Gündem 21 “ diye kamuoyuna sunulan çok önemli uluslar arası bir anlaşma yapılmış,bu anlaşmada sorun olarak şu konular ele alınmıştır   * Nüfus artışı… * Global ısınma ve sera etkisi … * Ozon tabakasının incelmesi… * Asid yağmurları… * Ormanların azalması , çölleşme ve toprak kaybı… * Kirlilik ve su kaynaklarının tükenmesi Bir komplo teorisi olmaktan çıkan küresel ısınmanın neticesinde yakın gelecekte elimizde bulunan doğal kaynakların birçoğunun yok olacağı veya sınırlı hale geleceği istatistiklerle belgelenmiştir  Küresel ısınma ; Güneş’ten gelen enerji ile bu enerjinin Dünya’dan uzaya yansıtılmasındaki dengenin , yansıtılan enerji lehine bozulması şeklinde ifade edilir  Normal koşullarda Güneş’ten yeryüzüne ulaşıp atmosfere yansıtılan kızıl ötesi radyasyonun büyük bir bölümü atmosferimizde bulunan su buharı , karbondioksit ve diğer gazlar tarafından soğurulur  Bu gazlar yeryüzünden gelen enerjinin doğrudan uzaya dönmesini engelleyerek “sera etkisi” oluştururlar   Gelişen teknoloji , sanayi ve kentleşme ile birlikte, Atmosferimizi oluşturan gaz oranlarının dengesi bozulmuştur  Bu dengenin bozulması atmosferin enerji soğurma kapasitesini arttırarak , atmosferimizde daha fazla enerjinin birikmesine ve atmosferimizin ısınmasına yol açmıştır  Bilim adamları , tarih öncesi en yaşlı buz tabakalarını inceleyerek , son beş yılda bile ortalama küresel sıcaklığın normalden 100 kat hızlı arttığını ispatlamışlardır  Sürecin önü alınmadığı taktirde atmosferdeki karbondioksit oranının 18  yüzyıl öncesine göre iki katına çıkacağı hesaplanmıştır  Böylece uzaya dönmesi gereken enerji % 2 oranında azalacaktır  Bu enerjinin küçümsenmemesi gerekir  Bu oran dakikada yaklaşık 3 milyon ton petrolden elde edilecek enerjiye eşdeğerdir  2100 yılında bu enerjinin oranı 3 katına çıkması beklenmektedir  Küresel ısınmanın 50 ile 150 yıl arasında sıcaklık ortalamalarını 2-11 C arttıracağı sanılmaktadır  Daha kesin bilgilere göre geçen yüzyıl içinde yeryüzünün sıcaklık değeri 0  8 C artmıştır  2030 yılında bu oran 1  5 C 2050 yılında 2  5 C artacağı öngörülmüştür  Yüzyılımızın sonda da sıcaklığın ulaşılacağı 6 C ‘ye insan nesli dayanamayacaktır  Doğa böylece insanoğlunu tasfiye edebilir  Araştırma sonuçlarına göre ortalama 120 bin yılda dünyamız 1  4 C sıcaklık azalarak buzul çağına girerken ,1  4 C sıcaklık artarak buzul çağından çıkmıştır  Doğal olarak gelişen bu küçük sıcaklık değişiminde bile dünya buzul çağına girip çıkabilmektedir  Burada ki sorun insan oğlunun bu değişim sürecini birkaç yüzyıl içinde gerçekleştirmesidir  Bunun sonucunda beklenen değişimleri şöylece sıralamak mümkündür    | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmaya* Okyanuslar ısınacak ,buzullar eriyecek , deniz seviyesi yükselecek ,orman yangınları artacak , buzul tabakaları parçalanacak, göller küçülecek , kurak dönemler uzayacak, ırmaklar kuruyacak… Ülkemizin iki katından daha geniş bir alana sahip Sibirya’ da , son 40 yıl içinde sıcaklıkların 3 derece artması ile 11 bin yıllık buzulların erimeye başladığı tespit edildi  Dünya’nın en geniş buzul alanı erirken açığa çıkan milyarlarca ton metan gazı, atmosferde birikecek ve karbondioksitten 20 kat daha zararlı bu kütle , yeryüzündeki “sera gazı” etkisini katlayarak arttıracaktır  Kuzey Kutup’ta bu değişimler yaşanırken ,tahminlere göre 2080 yılına kadar Güney Kutup bölgesindeki Antarktika’da tüm buzullar eriyecek ve önlenemez doğa felaketleri başlayacak…  • Kış sıcaklıkları artacak , ilk bahar erken gelecek , sonbahar gecikecek , bitkiler erken çiçek açacak , göç dönemleri değişecek , yaşam alanları farklılaşacak, kıyı şeritleri erozyona uğrayacak, kar yığınları azalacak, mercan resifleri ağaracak, bulutların yoğunlukları azalacak, yüksek enlemlerde sıcaklar artacak , hastalıklar yayılacak… • Yeryüzü küresel ısınma ile birlikte geri dönülmez bir aşamaya gelecek, ormanların yok olması ile birlikte çöl alanları genişleyecek , tarım alanları daralacak , insanlar salgın hastalıkların pençesine düşecek , atmosferde oluşacak sıcak dalgaların akabinde yıkıcı sel felaketleri oluşacak, 70-80 yıl sonra kış mevsimi tamamen ortadan kalkacak , yaz mevsimi yaşanmaz hale gelecektir…  • Ülkemiz dahil Avrupa kıtası 100 yıl içerisinde büyük bir çöl alanına dönüşecektir  “Newsweek” dergisinin bir haberine göre küresel ısınma ; etkisini önümüzdeki 60 yıl içinde belirgin olarak hissettirecek  Bunun sonucunda Dünya’nın birçok yerinde-özellikle Avrupa’da oluşması beklenen kuraklık , artan sıcaklar ile birleşecek ve neticesinde çöl ve benzeri oluşumlar bu kıtanın yapısını değiştirecek  Dünyada çölleşmeden 65 milyon hektarlık birinci sınıf tarım arazisinin etkilendiği , bunda dolayı yaklaşık bir milyar insan risk altında olduğu gerçeği ortaya çıkmaktadı  • Ortalama 20 yıl içinde ,Dünya’nın doğal kaynakları, tüm dünya nüfusunu besleme kapasitesi azalacak  Kuraklığın pençesinde kalan ve yaşam koşullarının iyice güçleştiği Afrika Kıtasından yaklaşık 400 milyon insan , ABD ve Avrupa gibi gelişmiş ülkelere göç etmeye başlayacak  Gelişmiş bu zengin ülkeler, göçe karşı korunmak için sınırlarını bir kale misali korumaya çalışacaklar  Sürecin ileri aşamalarında kuzey bölgelerdeki ( İskandinav ülkeleri gibi ) ülkeler de güneye göç etmek zorunda kalacaklar  Sonuçta tarihin ender tanık olduğu dev göç dalgaları, Dünya coğrafyasının sosyal yapısını değiştirecektir   • Farklı bir popülasyona sahip olan sulak alanlar , atmosferdeki karbonun yaklaşık % 40’nı tutma kapasitesine sahiptir  Dünya genelindeki sulak alanların % 7’si çeşitli amaçlar uğruna kurutulmuştur  Bu oran ülkemizde % 40’lara dayanmıştır  Sonuçta kurutulan her sulak alan barındırdığı popülasyonun yok oluşuna neden olurken atmosferdeki karbon emme görevini de yitirmiş olur   Bu tespitler felaket senaryoları gibi görünse de insanlık dönülmez bir yolun eşiğine gelmiş durumdadır  Belirtileri her geçen gün ortaya çıkan bu beklentiler ,birer birer gerçekleşecektir  Mevsim sıcaklıklarının anormal izlemesi , yağış rejimleri ile yağış biçimindeki bariz değişimler , yüksek dağlar ile ( And ve Alp dağlarında olduğu gibi ) kutuplardaki buzul erimeleri , şiddetli kasırga sayının artması , sık sık yaşanan sel felaketleri , hayvanların göç yollarının değişmesi , kuş gribi , sars virüsü gibi salgın hastalıkların ortaya çıkışı ilk etapta aklımıza gelen emarelerdir   | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmaya3  Bölüm Bilim adamlarının özellikle ağaç halkaları ,buz örnekleri, mercan ve okyanus tabanlarında yaptıkları incelemeler neticesinde ulaştıkları sonuç;1997 ve sonrasının son 1200 yılın en sıcak yıllarına dönüştüğüdür  Bilimsel veriler ,Dünya üzerinde son bir milyar yıl içerisinde sıcaklık değerlerinde belirgin iniş ve çıkışların olduğunu gösteriyor  Bu sıcaklık değişimlerinin nedenleri tam olarak ispatlanamamış olsa da ,kimi çalışmaların sonucunda Dünya’nın Güneş çevresindeki elips biçimli yörüngesinin 95  000 yılda basıklaştığı ve bunun sonucunda yeryüzünün ortalama 100 bin yıllık buzul çağlarına girdiği sanılmaktadır  Dünya’nın ekseni üzerinde 41  000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23  000 yıllık periyodu olan dairesel sapmanın kıta kayma hareketleri, dağ oluşum hareketleri, yanardağ patlamaları ve jeolojik çağlarda yaşanan sıcaklık değişimleri üzerindeki etkileri araştırılmaktadır  Jeolojik çağlarda Dünya üzerinde rutin iklim değişimlerinin olduğu bilinmektedir  Her iklim değişimi ile birçok canlı türü de yok olmuştur  Yok olan canlılar arasında insanların dikkatini en fazla çeken “dinozor”lardır  Dinozorlar çağı ve dinozorların yok oluşu ile ilgili bir çok teori ortaya atılmıştır  Bu teorilerden en fazla bilineni , bundan yaklaşık 65 milyon yıl önce Meksika yakınlarındaki Yukatan Yarımadası’na çarpan bir gök taşı ile ilgili teoridir  Teoriye göre, yeryüzüne çarpan büyük bir gök taşı büyük depremlere , devasa tsunamilere , volkanik patlamalara , sel felaketlerine yol açarak eko-sistemin işleyişini bozmuştur  Sonuçta dinozorlar ile birlikte yeryüzündeki canlıların % 70 ‘inden fazlası yok olmuştur  Ancak, gerçeğin bundan farklı olduğunu düşünenler de var  Bir grup İngiliz bilim adamının Grönland adasında başlattığı incelemeler ve fosillerden edindikleri bulgulara dayanarak ortaya atıkları teoriyi özetlersek ; Yaklaşık 250 milyon yıl önce Sibirya bölgesinde yer kabuğunun zayıf alanlarında meydana gelen volkanik patlamalar , lavların binlerce kilometrekarelik alanlara yayılmasına yol açmıştır  Bu olay yeryüzündeki sıcaklık değerlerini 4-5 santigrat derece arttırarak , İlk etapta bu sıcaklığa dayanamayan birçok canlı türü ( hayvan ve bitki ) yok olmuştur  Karalarda meydana gelen bu değişim , okyanusların da ısınmasına yol açmıştır  Özellikle kıta kenarlarında biriken ölü atıklarından oluşan metan depolarının , ısınmanın etkisi ile ortaya çıkardıkları” karbon 12” gazı , okyanuslardaki çoğu canlı hayatını daha kısa sürede sonlandırmıştır  Okyanuslardaki metan gazının açığa çıkardığı” karbon 12”gazı yer yüzündeki ısıyı 5 santigrat derece daha arttırmıştır  İlk aşamada ( 40 bin yıl içinde ) yok olmayan canlılar 40 bin yıl daha süren ikinci aşamada tamamen yok olmuşlardır  Araştırmaların vardığı sonuca göre bütün bunlara dayanabilen tek canlı,yarı sürüngen memeli bir hayvan türüdür  Bir inek büyüklüğündeki bu yarı sürüngen memeli, yok oluş tarihinden yaklaşık yüz bin yıl boyunca varlığını sürdürmüştür  Yaklaşık 80 bin yıl süren bu süreç içerisinde dinozorlar da türlerine göre yavaş yavaş yeryüzünden silinmişlerdir  Farklı nedenlere bağlı da olsa, yeryüzünün tekrar ısınıyor olması, günümüz ile dinozorlar çağı arasında bir benzerlik kurulabilmesine imkan tanımaktadır     | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmayaBazı bilim adamları küresel ısınmanın gerçek sorumlusunun Güneş olduğu kanısındalar  Almanya’daki etkin bilim merkezi Max Planck Enstitüsü’nde yapılan araştırmaya göre Güneş’in yaydığı radyasyon son 60 yılda hızla artarak Dünya genelinde sıcaklıkların artmasına neden oldu  Güneş üzerindeki güneş lekelerinin oluşturduğu manyetik bölgenin yüzyıllar öncesine göre daha da büyüdüğü anlaşılmıştır  Güneş lekelerinin sayısının azaldığı dönemlerde Dünya genelinde sıcaklık ortalamaları düşerken ; lekelerin oluşturduğu manyetik bölgelerin sayısının artması ile yüzyılımızda sıcaklık ortalamalarının da arttığı bilinmektedir  Yeryüzünün ısınma ve soğuma nedenleri tam olarak bilinmemekle birlikte, son bir milyon yılda yeryüzünün dokuz defa buzul çağlarını yaşadığı kanıtlanmıştır  Bazı bilim adamlarına göre 50 milyon yıldan beri genel olarak soğuyan Dünya’mız, kısa süreli sıcak bir ara dönem geçirmektedir  Anlaşılan o ki biz bu ara dönemin sonlarını yaşıyoruz  Bunu ,şu şekilde yorumlayabiliriz : Buzul çağları arasında insanlığa sunulan bu ara dönemi sonlandırmak için elimizden geleni yapıyoruz  Yeryüzü beklenilen sıcaklık değerlerine ulaştığında buzullar eriyecek ve bu erime okyanuslardaki sıcak ve soğuk su döngüsünü sağlayan okyanus akıntılarını durduracaktır  Akabinde yeryüzü kutuplardan başlamak üzere hızla soğuyarak yeni bir buzul çağına girecektir  İnsanlar kendisine sunulan mükemmel yaşam koşullarını doğanın hassas döngüsünü hesaba katmadan ,ortadan kaldırmak için adeta bir yarış havası içerisindeler   Kendi geleceğine acımayan insanoğlunu daha büyük felaketler de beklemektedir    • Dünya genelinde buzulların erimesine örnek verebiliriz  Erimeye başlayan Grönland’daki buz kütlesi incelmeye başlamış , buradaki buzul sisteminin aniden çökebileceği ve bunun sonucunda yeryüzünde deniz seviyesinin 7 metre yükselebileceği düşünülmektedir    İki deprem felaketi yaşayan Endonezya’da şimdi de süper volkan patlamasından endişe ediliyor  Böyle bir olayda atmosfere yayılacak yüz binlerce ton kül yüzünden Dünya tekrar buzul çağına dönebilir  Dünya’nın büyük süper volkanının Sumatra Adasındaki Toba Gölü olduğunu söyleyen Avusturyalı jeolog Prof  Ray CAS , bu volkanın fay hattının tam üzerinde olduğunu ve burada üçüncü büyük bir deprem beklediğini belirtmiştir  Prof  CAS Endonezya’da yaşanan 9 ve 8  7 şiddetindeki depremlerin , beklenilen “süper volkan patlaması”nın yanında hafif kalacağını iddia etmiştir  Son olarak 73 bin yıl önce patlayan Toba atmosfere yaydığı gaz ve küllerin etkisi ile atmosferde güneş ışınlarını bloke ederek dünya iklimini değiştirmiştir  İddianın devamında , Toba süper volkanın 50-1000 yıl içinde patlayabileceği , patladığı zaman Dünya’nın kısa sürede buzul çağına gireceği belirtilmiştir      • Dünya ısındıkça okyanus akıntı sistemi değişecek , hatta akıntı sistemi durabilecek  Bunun sonucunda Kuzey Avrupa’da ortalama 4-5 C sıcaklık azalacak , ABD’nin batı kıyıları tamamen kurak bir iklim alanına dönüşecek , akıntılar ile okyanuslarda oluşan beslenme zinciri bozulacak ve bu, insan yaşamını da doğrudan etkileyecektir  ” Okyanus akıntıları” ekvatordaki yüksek ısıyı kutuplara , kutuplardaki düşük ısıyı ekvatora taşıyarak ekvator ile kutup arasındaki sıcaklık farkını azaltan bir denge unsurudur  Ekvator ile kutuplarda oluşan farklı termik basınç alanları sürekli rüzgarların işleyişini düzenlemektedir  Okyanus akıntılarının yavaşlaması veya durması , ekvator ile kutuplar arasındaki ısı farkını artıracak , böylece ekvator ile kutuplarda ki termik basınç alanları arasındaki farkı da artıracaktır  Bu durum güçlü rüzgar akımlarının oluşmasına , kötü hava koşullarının ortaya çıkmasına yol açacaktır  Sonuçta atmosferdeki hava akımı ile ısı sirkülasyonun düzeni ciddi anlamda bozulacaktır  Son yıllarda Tropik kuşakta sayıları ve şiddetleri artan kasırgalar bunun ilk işaretleri olabilir  1970’li yıllardan bu yana , kasırga sayısındaki artışı doğrudan bu nedene bağlamak mümkün değildir  Kasırgaların , artan deniz suyu ısısı nedeniyle daha çok enerji topladıkları bilinmektedir  • Bunun da sebebi ısınan havanın genleşmesi ile havanın su buharı tutma oranının artmasıdır  Bu artma ,doğrusal değil de; sanki üstsel bir matematiksel fonksiyon gibi katlanarak gerçekleşmektedir  Sonuçta ,buharlaşma ve yoğunlaşma ile oluşan hareket,fırtınalara daha çok enerji taşıyarak devam eder  Böylece daha güçlü kasırgaların oluşmasına yardımcı olur  • Ozon tabakasının kutuplarda hızla incelmesi, küresel ısınma ile birlikte buzulları eritirken canlı hayatını da olumsuz yönde etkilemektedir  Genelde spreylerden çıkan hafif ve zehirli gazlar nedeni ile atmosferde meydana gelen seyrelme, 70’li yılardan beri Dünya’yı tehdit eder durumdadır  Zararlı ve hafif olan klorofloro gazlarını küçümsememek gerekir, bu hafif gazların sera etkisi karbondioksitin yaklaşık 1500 katı kadardır  Kutupların basıklığı nedeni ile yer çekiminin kutup noktalarında fazla olması bu hafif ve zararlı gazların kutup bölgelerinde toplanmasına yol açmaktadır  Günümüzde kutup bölgelerindeki ozon tabakasında meydana gelen seyrelme alanı , Amerika kıtasının yüz ölçümünün üç katı büyüklüğüne ulaşmış durumdadır  Bunun sonucunda Güneş’ten gelen zararlı ışınların yeterince emilmemesi ; Yeryüzünün aşırı ısınmasına , buz dağlarının erimesine ve özelikle kanser vakalarının çoğalmasına yol açmaktadır | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmaya 4  Bölüm Küresel iklim , oldukça karmaşık bir sistem olduğu için küresel ısınmanın yol açacağı iklim değişikliğinin Dünya’nın her bir bölgesini ne şekilde etkileyebileceğini kestirebilmek mümkün görünmemektedir  Küresel iklim değişikliği , Dünya üzerinde şu anda olumlu koşullara sahip bölgelerde olumsuz değişimlere yol açacağı gibi, Olumsuz koşullara sahip bölgelerin de daha iyi hale gelmesine yol açabilir  Küresel ısınma sürecinde ,büyük iklim kuşaklarında önemli kaymalar meydana gelecektir  Bazı araştırmalara göre ılıman kuşak 30 – 60 enlemlerinden 50 – 70 enlemlerine , tropikal iklim kuşağı 50 derece enlemlerine kadar genişleyecektir  Bu kayma bitki örtülerini de tetikleyerek , bitki alanlarında da kaymalara neden olacaktır  Sonuçta, Tundra bitki örtüsü tamamen yok olacak , orman alanları daralacak , savan ve bozkır alanları genişleyecek, çöllerin alanı % 3 oranında artacaktır  Aynı zamanda çeşitli tarım ürünlerinin yetiştiğialanlarda da değişim yaşanacaktır  Böyle bir durumda Dünya ülkeleri sosyal , ekonomik ve siyasal politikalarını değiştirmek zorunda kalacaklardır   Belirtileri bugünden başlayan , Dünya gündemini henüz meşgul etmeye başlayan “iklim değişikliği” ülkeler arasında yeni tartışma konularını ortaya çıkartmıştır  Buzulların erimesi ile ortaya çıkacak olan kutup bölgeleri ülkeler arasında ki paylaşımı ayrı bir tartışma mevzusu olmaktadır  Kuzey Buz Denizi’ne sınırı olan Rusya , ABD , Kanada , Norveç ve Danimarka gibi ülkeler , bölge üzerinde hak iddia ederlerken , kutba yakın diğer kuzey ülkeler de denizler hukukunun sınırlarını zorlayarak bölgeden pay almaya çalışıyorlar  Kanada ile Danimarka’nın 1  5 kilometrekarelik yüz ölçüme sahip , sıcaklık değerlerinin – 40 dereceye kadar düştüğü ,fok ve kutup ayıları dışında hiçbir canlının yaşayamadığı Hans Adaları üzerinde uzun süredir adeta bir soğuk savaş başlattıkları bilinmektedir  Ülkeler arası birçok savaş nedenini tarih yazmıştır , ancak küresel ısınma ile birlikte kutuplarda vuku bulacak toprak savaşının gündeme gelebileceği düşünülmemiştir  Bilim adamlarının araştırma sonuçlarına göre, küresel ısınma ile birlikte , yüzyılımızın sonuna doğru Kuzey Buz Denizi tarih öncesi dönemden beri ilk kez açık su havzası haline gelecek  El değmemiş kutup bölgelerinde henüz keşfedilmemiş zengin petrol ve doğalgaz rezervlerinin olduğu tahmin ediliyor  Bilim dünyasına göre önümüzdeki elli yıl içinde kuzey kutbu yalnız petrol ve doğalgaz açısından değil , biyolojik ve genetik kaynaklar açısından da büyük önem taşıyacaktır  Japon ve Kanadalı bilim adamlarının dondurulmuş metan üzerinde yaptıkları çalışmalar neticesinde , hedeflenen noktaya ulaşıldığında dondurulmuş metanın ,yakın bir gelecekte insanlığın enerji kaynakları arasına ki yerini alacağı öngörülmektedir  ABD’nin jeolojik araştırmalar merkezinin yaptığı bir çalışmaya göre,metan gazının dünya rezervlerinin 1/3 ‘ünün kutup bölgesinde olduğu sonucuna varılmıştır  Tarih boyunca sahipsiz kalan kutup bölgesi , zengin yer altı kaynakları ile birlikte yakın geleceğin elverişli iklim alanına dönüşeceği gerçeği ülkelerin dikkatini bu alanlara çekmiştir  Tüm bunlar bilimi,siyaseti ve uluslar arası hukuku bir araya getiren yeni tartışmaları doğuracaktır   Küresel ısınma ve hızla artan nüfus ve doğanın kirlenmesi ile Dünya’nın kullanılabilir su kaynakları giderek azalmaktadır  Yeryüzünün % 97  4 ‘ ü tuzlu sular ile kaplı iken , içilebilir veya sulama amaçlı kullanılabilir tatlı su oranı sadece % 2  6 civarındadır  Başka bir ifade ile yeryüzünde bulunan su miktarı yaklaşık 1  38x1018 ton iken , insanların kullandığı tatlı su miktarı yılda 4  000 milyar tonu aşmaktadır  Kullanılabilen su miktarı bu kadar az olunca , su kaynaklarının bulunduğu bölgeler önemli alanlar haline dönüşüyor  Yeryüzündeki su kaynaklarının dengeli bir şekilde dağılmamış olması , çoğu coğrafyada suyu tartışılmaz en önemli sorun haline getiriyor  Bazı ülkelerde suyun petrolden daha önemli ve daha pahalı olması bunu kanıtlar  Bir ABD’li günde ortalama 500 , bir İngiliz ise 200 litre su kullanırken; bazı Afrika ülkelerinde bu oran kişi başına 10 litreyi bile bulamıyor  Bazı ülkeler su zengini iken bazı ülkeler kurak bölgelerde bulunuyor  Dünya Kaynaklar Enstitüsünün 1996’da yapmış olduğu bir araştırmada 5  3 milyarlık Dünya nüfusunun sadece 3  4 milyarının günde ortalama 50 lt su alabildiği , geriye kalan iki milyar kişinin temiz su bulamaması nedeni ile epidemik hastalıklar , açlık ve ölüm ile karşı karşıya kaldıkları tespit edilmiştir  Coğrafi özellikler ve demografik nedenler ile geri kalmış ülkelerin 37’sin de , bu koşullar devam ettiği taktirde 2025 yılında çok ciddi kuraklık sorunlarını yaşayacaklardır  Tarihte bazı medeniyetlerin susuzluktan yok olduğu veya yer değiştirdiği bilinmektedir  İçinde bulunduğumuz yüzyıl içinde de benzer olaylar vuku bulmuştur   Artan dünya nüfusuna karşılık su kaynaklarının yetersiz kalması , sanayileşme ile birlikte mevcut kullanılabilir temiz su kaynaklarının hızla kirlenmesi ,genişleyen ve gelişen tarım alanlarında kullanılan su miktarının artması , , kaliteli suyun korunamaması ( sanayileşen ve hızla kalkınan Dünya’mızda evsel , tarımsal ve endüstriyel artıkların göl ve akarsu havzalarını kirletmesi suyun kalitesini bozmaktadır  ) güncel su sorunları olarak gösterilebilir     | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmayaKullanılabilir tatlı suyun yeryüzündeki adaletsiz dağılımı ülkeler arasında bazen ciddi sorunların oluşmasına da yol açmaktadır  Kimi komplo teorisyenine göre yakın gelecekte bazı ülkeler arasında su savaşlarının çıkması kaçınılmazdır  Fırat ve Dicle nehirleri için Türkiye ile Arap ( Suriye ve Irak ) ülkeleri ; Ürdün Irmağı için İsrail Ürdün ve Filistin ile ; Brahmaputra Nehri için Çin Hindistan ile ; Ganj nehri için Hindistan Bangladeş ile ;Nil nehri için Mısır Etiyopya ile savaşmak zorunda kalacaktır  Öyle görünüyor ki milliyetçilik , din ve ideoloji uğruna yapılan savaşların yerini ,”hayatta kalma savaşı”na bırakacaktır  Gözden kaçırılmaması gerekir ki su, yaşam için önemli bir unsurdur  Yakın gelecekte suyun ciddi bir sorun olacağı da kaçınılmazdır  Ancak ; Bazı siyasi bilimcilere göre İsrail , artan nüfusunun su ihtiyacını karşılamak , Ortadoğu’daki güvenliğini perçinlemek , kargaşa ortamı yaratarak bu coğrafyadaki su kaynakları üzerinde hak sahibi olmak gibi emeller uğruna , Dünya’da yapay bir su sorunu oluşturmaya çalışmaktadır   Küresel ısınma ile birlikte ; Denizlerin ısınması , çöllerin genişlemesi, buzulların erimesi canlı türlerin yaşamını belirgin bir şekilde etkilemeye başladı  İngiltere hükümeti tarafından hazırlanıp Avrupa Birliği çevre bakanlarının dikkatine de sunulan bir raporda ; şimdiye kadar kuşların , balıkların ve deniz kaplumbağalarının göç yollarındaki değişiklikler saptanmış durumdadır  Göç ederek yaşamlarına uygun iklim bölgelerini bulup varlıklarını sürdürebilecek canlıların dışında , kutup ayıları , foklar gibi göç güdüsü olmayan canlıların doğal çevreleri her geçen gün daralmaya başlayacaktır  Denizlerin ısınması ile birlikte , birçok deniz canlısının gıdasını oluşturan plankton miktarında meydana gelen değişimler birçok hayvan türünün kaderini önemli ölçüde etkileyecektir   Dünya var olduğundan bu yana, iklim değişikliklerine sıkça maruz kalmıştır  Fakat günümüzde yaşanan değişim çok hızlı gerçekleştiğinden ,birçok canlı türü yeni koşullara uyum sağlamaya vakit bulamayacağından yok olmaya mahkumdur  İngiltere hükümeti bu raporu sunduğu Avrupalı çevre yetkililerine , daha ziyade tehlikedeki bazı türlerin göç yollarını ve konaklama yerlerini korumaya odaklanılması gerektiği çağrısı yapıyor  İnsanların çeşitli faaliyetlerinin küresel ısınmaya katkısı şöyledir: • Enerji kullanımı % 49 • Sanayileşme % 24 • Ormanların tahribi % 14 • Tarım % 13 Küresel ısınmaya neden olan bu alanların gelişimini bozmadan olumlu hale getirebiliriz  Tükenebilir fosil kaynakların yerine yenilenebilir enerji kaynakları kullanılmalıdır  Fosil kaynakları bu hızla kullanıldığı taktirde petrol ve doğal gaz yataklarının içinde bulunduğumuz yüzyıl içinde , kömür yataklarının ise 300 yıl içinde tükeneceği hesaplanmıştır  Dünyamızın bu kaynakların hızla tükenişini bekleme lüksü yoktur  Bu nedenle doğaya zarar vermeyen yenilenebilir ; Güneş - rüzgar – dalga – jeotermal ve biyokütle gibi enerji kaynaklarına yönelinmelidir   Ekonomik büyüme yarışı içinde olan ülkeler , sanayilerinin gelişimini durdurma gibi bir eğilim göstermezler  Ancak bütün ülkeler sanayi atıklarını arıtacak ve sanayi gazlarını filtre edebilecek teknolojiyi kullanabilirler  Böylece toprak , su ve atmosfer kirlenme hızı önemli ölçüde azalmış olur   Farklı coğrafi özelliklere sahip iklim bölgelerinde yetişen orman alanlarının , farklı nedenlerle hızla tahrip edilişi kabul edilemez  Dünyanın akciğerleri olarak bilinen ormanlar atmosferdeki oksijen döngüsü , yer altı su dengesi , atmosferdeki nem oranını ve yaban hayatının koruma alanı olarak bilinir  Eko sistemin sağlıklı gelişimi için yüzyıllardır tahrip edilen orman alanları sadece koruma ile kalınmamalı derhal yenilenmelidir  Çünkü sözde birçok orman alanında tek bir ağaç bile bulunmamaktadır  Ormanların bu şekilde yok oluşu binlerce yıl içinde oluşan toprak erozyonunu da hızlandırdığı unutulmamalıdır  Orman alanlarının tahribi , küresel ısınma hastalığının ilaçlarından birini ortadan kaldırmış olur  Gelişmiş ülkelerin yaratmış oldukları küresel ısınmaya karşı , geri kalmış ülkelere ağaçlandırma projeleri sunmaları , bu konuda onları destekleyici politikalar geliştirmeleri tartışılmaya değer bir konudur   Dünya tarımsal gıda ihtiyacını karşılayabilmek için farklı çözüm yolları bulmuştur  Tarım alanlarını ; Orman , otlak - mera ve sulak alanlar aleyhinde genişletmektedir  Özellikle birim alandan en yüksek verimi almak için kullandığı kimyasal maddeler toprağı kirletmektedir  Tarım alanlarının aşırı ve bilinçsiz sulanması tatlı su problemini yaşatırken , nadasa bırakılan araziler toprakta barınan gazların atmosfere yayılmasına yol açmakta , erozyonu kolaylaştırmaktadır  Günümüzde tarımda kullanılan bu yaygın teknoloji , küresel ısınmayı artırırken insan sağlığını da ciddi anlamda etkilemektedir  Küresel ısınma üzeride en az etkiye sahip olan tarımsal faaliyetler , aynı zamanda önlemi en kolay alınan bir alandır  Son yıllarda dünya genelinde desteklenen ve tercih edilen organik tarım faaliyetleri istenilen düzeyin çok altındadır   | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmaya5  Bölüm Küresel ısınma sonucu tüm yeryüzü olumlu veya olumsuz etkilenirken , ülkemizi bunların dışında düşünmek mümkün değildir  Ülkemiz de yeryüzünde yaşanacak her değişimden payını mutlaka alacaktır  Hızla gelişmekte olan ülkemizde çevre , su , atmosfer kirliliği oranı dünya standartlarının çok üzerinde olduğu belgelenmiştir  Türkiye yılda yaklaşık 350 milyon ton sera gazı atmosfere yaymaktadır  Ülkemizin dünya genelinde atmosferi kirletme oranı % 1  3 kadardır  Türkiye ; Yüzölçümü ile dünyanın 24  büyük ülkesi , nüfusu ile 19  sırada yer alırken küresel ısınmadaki etkisi ile 13  sırada bulunmaktadır  Sanayileşme ve kentleşme oranındaki yükseliş yakın doğamızı ciddi oranda etkilemektedir  Küresel ısınmanın da ilk belirtileri her geçen gün ülkemizde görünmeye başlanmıştır  Türkiye’yi bu süreçte bekleyen başlıca değişimleri şöylece sıralayabiliriz   Küresel ısınma sonucu tüm yeryüzü olumlu veya olumsuz etkilenirken , ülkemizi bunların dışında düşünmek mümkün değildir  Ülkemiz de yeryüzünde yaşanacak her değişimden payını mutlaka alacaktır  Hızla gelişmekte olan ülkemizde çevre , su , atmosfer kirliliği oranı dünya standartlarının çok üzerinde olduğu belgelenmiştir  Türkiye yılda yaklaşık 350 milyon ton sera gazı atmosfere yaymaktadır  Ülkemizin dünya genelinde atmosferi kirletme oranı % 1  3 kadardır  Türkiye ; Yüzölçümü ile dünyanın 24  büyük ülkesi , nüfusu ile 19  sırada yer alırken küresel ısınmadaki etkisi ile 13  sırada bulunmaktadır  Sanayileşme ve kentleşme oranındaki yükseliş yakın doğamızı ciddi oranda etkilemektedir  Küresel ısınmanın da ilk belirtileri her geçen gün ülkemizde görünmeye başlanmıştır  Türkiye’yi bu süreçte bekleyen başlıca değişimleri şöylece sıralayabiliriz  • Ülkemizde tüm Dünya ile birlikte asgari sıcaklıklar 2 C artacak…Son 70 yılda 70 istasyonda kaydedilen sıcaklık verilerine göre ülkemizin yıllık ortalama sıcaklıkları artış göstermektedir  Özellikle Akdeniz ve Güneydoğu Anadolu bölgelerinde sıcaklık ortalamaları her 10 yılda 0  07-0  34 derece artmaktadır  Dünya Yaban Hayatını Koruma Fonu (WWF) raporuna göre Akdeniz havzasında bulunan Türkiye’de 40 dereceye yakın sıcaklıklar mevsim normali kabul edilecek  • Akdeniz’de tarım alanları yok olacak , kuraklık , orman yangınları ve yağmur dengesinin bozulmasına yol açacak  Bütün dünyada küresel ısınma yaşanırken , dünyanın bazı yerlerinde yağış oranları azalacak bazı yerlerde ise artacaktır  Maalesef Anadolu da hem sıcaklık değerleri yükselecek hem de yağış oranları genel olarak azalacaktır   • Tarımsal arazilerin % 40 kurak iklim bölgesinde kalarak tarımsal verimlilik düşecek tarımsal çeşitlilik azalacaktır  Sanayileşme ile birlikte bir tarım ülkesi olan ülkemiz , önemli tarım alanlarını kaybederek ,tarımsal ürün sıkıntısına girebilir  Kuraklığın en çok hissedileceği Orta Anadolu ile Güneydoğu Anadolu bölgelerindeki tahıl ve baklagiller üretiminde ciddi sıkıntılar yaşanacaktır  Tahıl zengini olan ülkemiz tahıla muhtaç hale gelebilir  Ülkemiz tarımsal kuraklığa karşı tatlı su potansiyelini tasarruflu kullanmak zorundadır  Bunun için damlama ve yağmurlama usulü sulama alanları yaygınlaştırılmalı , tarımsal alanlarda nem oranını artırmak için rüzgar perdesi gibi önlemler almalıdır  Ülkemizde süregelen tarım politikalarında ( özellikle destekleme – denetleme ve teşvik alanlarında ) köklü değişimlere gidilmelidir   • Nehirlerimizdeki su oranı azalacak  Barajlardaki su seviyesi düşecek ( ocak 2006 döneminde barajlarımızdaki doluluk oranı % 43’lerde iken , bu oran ocak 2007 yılında % 25’lerde kalmıştır )  Hidroelektrik enerji üretimi ciddi oranda aksayacak  Ülkemiz ciddi bir su sorunu ile karşılaşacak  Dünya kriterlerine göre kişi başına düşen su oranı 1000 metre küpten az olan ülkeler su yoksulu sayılırken , kişi başına 2000 metre küpten daha fazla suya sahip ülkeler suyu yeterli ülke olarak kabul edilmektedir  Ülkemizde teknik ve ekonomik anlamda tüketilebilecek yer altı ve yer üstü su miktarı 110 milyar metreküp kadardır  Kişi başına 1692 metreküp su düştüğü belirlenmiştir  2025’yıllarında nüfusu 80 milyona ulaşacağı zannedilen ülkemizde bu oran kişi başına 1300 metre küp suya düşecektir  Bu da ülkemizin zannedildiği gibi su zengini bir ülke olmadığını gösterir  Ülkemiz yer altı sularının yaklaşık % 40’nı barındıran Konya Havzası , yağışların yetersizliği yanında ,sulama amaçlı açılan 10 binlerce kuyu taban suyu seviyesini her yıl yaklaşık bir metre düşürmektedir  Bunun sonucunda da Konya havzasındaki taban suyu seviyesinin Tuz gölü taban seviyesinin altına düşme tehlikesi gündeme gelmiştir, yer altı su döngüsünün Tuz gölünden Konya havzasına dönüşmesi , bölgenin hızla çoraklaşmasına ve verimsizleşmesine neden olacaktır  Böylece Tuz gölü ile birlikte Van Gölü, Sultansazlığı, Hotamış ,Bafa ve Manyas gibi birçok gölün sularındaki ciddi azalmalar geleceğe dönük tatlı su sıkıntısının ilk emareleridir  Türkiye haritalarında görülen mavi renkli bir çok göl alanı ortadan kalkmıştır ( Tuz gölün bir bölümü , sultansazlığın tümü gibi )   • Yüksek basınç kuşağının kuzeye kayması ile ülkemizde tropikal iklime benzer bir iklim oluşacak  Ülkemizin önemli bir alanı çölleşecek Düzensiz, ani ve şiddetli yağışlar , seller heyelanlar ve hortumlar sıkça oluşacak  Bu yıl özellikle Güneydoğu Anadolu bölgesinde ki yağışlar sellere neden olmuştur  Sonuçta bir çok can kaybı ile birlikte önemli maddi zararlar ortaya çıkmıştır   • Isınma ile birlikte denizlerimizdeki su akıntıları ve sıcaklık rejimleri değişecek  balıkların göç yolları bozulacaktır  Son yıllarda ülkemizin Akdeniz kıyılarında sıcak Hint okyanusunda yaşayan balık türlerinin görülmesi , Akdeniz’de yaşayan balık türlerinin Kuzey Ege, Marmara ve Karadeniz’de yaşam ortamı bulması küresel ısınmanın denizler üzerindeki etkisine somut bir kanıttır   • Kış mevsimi ortadan kalkacak, kar yağışları azalacak  İklim değişiklikleri göçlere neden olacak Ülkemizde yaşayanlar kuzey bölgelere yerleşmeye çalışacaklar  Son yıllarda ülkemizde kış mevsiminde uzun süreli yaşanan kuraklık hepimizi endişelendirmektedir  • Ülkemizde, deniz seviyesinin yüz yıl içerisinde yaklaşık 1 metre yükselmesi beklenmektedir  Deniz yükselmesinden kıyılar etkilenecek , kıyı çizgisindeki yerleşmeler sular altında kalırken , delta alanlarındaki tarım alanları plajlar ve limanlar kullanılamaz hale gelecektir  • Türkiye’nin gelişen turizmi olumsuz etkilenecek…Yaz yerine bahar turizmi yapılacak  Güney bölgeleri , turizmi kuzeye kaptıracak , Akdeniz yerine Karadeniz öne çıkacaktır  Samsun ,Trabzon , Sinop ve Kastamonu kıyıları ülkemizin önemli deniz turizm alanlarına dönüşecektir   Ülkemizde ki yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı durumunda , ülkemizin en büyük ithalat kalemini oluşturan petrol – doğalgaz ve kömür alımlarında önemli azalmalar yaşanacaktır  Bu ülkemizin dışarıya olan bağımlılığını da azaltır  Ülkemizin coğrafi konumu nedeni ile sahip olduğu güneş enerjisi , rüzgar ,jeotermal ve dalga enerji kaynaklarını kullanır hale getirmelidir  Bunun içinde ülkemizin büyük maddi yatırımlar yapması gerekecektir  Ülkemizin coğrafi konum ve iklim özelliklerine bağlı olarak güneşli gün sayısının fazla , güneş etkisinin yüksek olmasına karşılık güneşten yüksek düzeyde enerji elde etmek pahalıyla mal olacaktır  Ülkemizde 500 megavatlık bir kömür santralinden ürettiği elektriği , güneşten sağlamak için 80 kilometrekarelik düz bir alana ihtiyaç duyulacaktır  Ülkemiz rüzgar enerjisi yönünden de azımsanmayacak bir potansiyele sahiptir  Ülkemizin belirlenen rüzgarlı alanlarında kurulacak rüzgar enerji santrallerinden günümüzde üretilen enerjinin iki katı enerji elde edilebilir  Bir rüzgar enerji türbininden 20 bin kişinin enerji ihtiyacı karşılanabilmektedir  Ülkemiz fay hatlarının yoğun olduğu bir deprem ülkesidir  Bunun sonucunda da her coğrafi bölgemizde jeotermal enerji kaynakları bulunmaktadır  Bu güne kadar sadece Denizli Sarayköy de bir jeotermal elektrik santralinin kurulmuş olması büyük bir eksikliktir  İstanbul – Çanakkale boğazları ile Marmara denizinde Karadeniz ile Akdeniz sularının üstten ve alttan ters yönlü akışlarından yararlanmak mümkündür  Bu alanlara kurulacak büyük tribünler sayesinde yoğun bir elektrik enerjisi elde edilebilir  Ülkemizin artan enerji ihtiyacına karşılık , bu alanlarda çeşitli hedef programları belirlemelidir  Türkiye’nin yıllık enerji üretimi şu anda 165 milyar megavat / saat’ir  Artan ihtiyaca binaen on yıl içinde enerji üretimimizi iki katına çıkartmamız gerekmektedir  Bu yatırım için ise 100 milyar YTL’ik bir ödeneğe ihtiyaç duyulacaktır  Unutulmamalıdır ki yakın gelecekte enerji kaynaklarında yaşanan , sıkıntılar enerji ihtiyacını dışardan karşılama olasılığını da kaldıracaktır  Böyle bir durumda her ülke mutlak anlamda kendi enerjisini üretmek zorunda kalacaktır   Ülkemizde ; mevsim sıcaklıklarında meydana gelen düzensizlik , kış aylarında uzun süreli kurak dönemlerin yaşanması , kar yağışı oranlarında yaşanan düşüşler , yağış rejiminde başlayan değişimler, akarsu ile kaynak su seviyelerindeki azalmalar, sıcak iklim bölgelerindeki kuş türlerinin ülkemizde de görülmeye başlanması , orman ağaçlarının yetişme dönemlerinin uzaması, sıkça yaşanan orman yangınları v  s ülkemizdeki iklim değişiminin ilk emareleridir   Ülkemizin bu sorunun üzerine sağlıklı bir şekilde gidebilmesi için Kanada , Japonya misali kuraklık üzerine araştırma yapan bilimsel bir merkez oluşturmalıdır  Küresel ısınma ile ilgili ilk teori 19  yüzyılın sonlarında İsveçli kimyager Svante ARRHENİUS tarafından dile getirilmiştir  1970 li yılların başlarında bilimsel veriler ışığında bazı gazların sera etkisi yaratabileceği konusunda bilim çevreleri, fikir birliği aşamasına geldiler  İlk ciddi oluşum , Dünya Meteoroloji Örgütü öncülüğünde , Dünya İklim Konferansının Cenevre’de toplanmasıdır  Konferansın sonunda hükümetlere insanın sebep olduğu iklim değişiminin olumsuz etkilerinin önlenmesi için çağrıda bulunuldu  1988 ‘de NASA’ya bağlı olarak çalışan iklim uzmanı James HANSEN , katıldığı bir toplantıda sera gazlarının etki ve sonuçlarını gözler önüne serdi  Hansen’in açıklamalarının yarattığı yankılar, BM Hükümetler Arası İklim Değişimi Panelinin ( IPCC )1990 yılında gerçekleşmesine zemin hazırladı  Dünya’nın farklı ülkelerinden yaklaşık 2000 bilim adamının katıldığı IPCC; küresel ısınmaya insanın yaptığı etkinin henüz ispatlanmadığını bildiren bir rapor yayınladı  1992 ‘de Brezilya’nın Rio de Jenerio kentinde UNCED ( Birleşmiş Milletler Çevre ve Kalkınma Konferansı ) toplandı  160’ tan fazla ülkenin katılımı ile İklim Değişimi Konvansiyonu imzalandı  1995’in sonlarında 2000 bilim adamının verilerine dayanarak IPCC ikinci raporunu yayınladı ve iklim değişiminin doğal nedenlerden dolayı değil; insan etkilerinden kaynaklandığını bildirdi  1997 yılında Japonya’nın Kyoto kentinde düzenlenen konferansa katılan ülkeler , sera etkisi yaratan gazların emisyonunu engelleyecek veya azaltacak koşulların altına imza attılar  Kyoto Protokolüne göre 1990 yılında yayılan gaz oranının , 2008-2012 yılları arasında % 5  2 oranında azaltılması hedeflenmiştir  Görülen tehlikenin boyutları yanında belirlenen bu hedef son derece yetersiz kalmaktadır  Yeryüzünde günümüzde yaşanan küresel ısınma nedenli değişimler ve sıkıntılar 1960’lı yıllarda atmosfere yayılan sera gazlarından kaynaklanmaktadır  Günümüzde atmosfere yayılan gazların etkileri ise 10-15 yıl sonra ortaya çıkacaktır  1960’lı yıllarda atmosfere yayılan gazlar ile günümüzde atmosfere yayılan gazların oranı kıyaslandığında önümüzdeki yıllarda dünyayı telafisi imkansız sonuçların beklediği ortadadır  Dünyadaki sera gazı emisyonunun derhal 1950’li yılardaki oranına çekilmesi gerekmektedir  Günümüzde bu oran bazı ülkeler için ciddi rakamlara ulaşmıştır  Örneğin , ABD’nin yılda ortalama sera gazı emisyon miktarı yaklaşık 7 milyar ton kadardır  Dünya nüfusunun % 4 ‘ünü oluşturan ABD’nin küresel ısınmadaki rolü % 24’lerde seyrederken , bu ülkenin Kyoto Protokolüne imza atmamış olması düşündürücüdür  Zaten 1997’ de imzalanan protokol 2005’te ancak yürürlüğe girebilmiştir  Protokolün yürürlüğe girebilmesi için onaylayan ülkelerin 1990’daki emisyonlarının Dünyadaki toplam emisyonun % 55 ‘ini bulması gerekiyordu  Bu oran, 8 yıl sonra Rusya’nın protokolü onaylaması ile gerçekleşti  Bu protokole imza atan kimi gelişmiş ülkeler farklı taktiklere başvurmaya başladılar  Rusya’nın ülkemizin Karadeniz kıyılarında özellikle Zonguldak yöresinde rafineri yapma isteği , gelişmiş ülkelerin geri kalmış ülkelere sera gazı emisyonu yüksek teknolojilerini satmak istemeleri gibi  Kyoto Protokolü ile devreye girecek önlemler son derece pahalı yatırımlar gerektirmektedir  ABD KYOTO protokolüne imza attığı taktirde , yaratmış olduğu sera gazı emisyonunu azaltmak için ortalama bir trilyon dolar harcaması gerektiğini belirtmiştir  ABD yetkilileri açık bir şekilde böyle bir harcama yapamayacaklarını söylemişlerdir   | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmayaProtokole göre: * Atmosfere salınan sera gazı miktarı % 5 ‘e çekilecek * Sanayiden , motorlu taşıtlardan ısıtmadan kaynaklanan sera gazı miktarını azaltmaya yönelik mevzuat yeniden düzenlenecek * Daha az enerji ile ısınma , daha az enerji tüketen araçlar ile uzun yol alma , daha az enerji tüketen teknoloji sistemlerini sanayi alanlarına yerleştirme, ulaşımda , çöp depolamada “çevrecilik”i temel ilke olarak alma  * Atmosfere bırakılan metan ve karbondioksit oranının düşürülmesi için alternatif enerji kaynaklarına ön plana çıkartılacak  Fosil yakıtlar yerine alternatif enerji kaynakları kullanılacak  * Çimento, demir- çelik , kireç fabrikaları gibi yüksek enerji tüketen işletmelerde atık işlemleri yeniden düzenlenecek  * Termik santrallerde daha az karbon çıkartan sistemler , teknolojiler devreye sokulacak   * Güneş enerjisinin önü açılacak  Nükleer enerjide karbon oranı sıfır olduğu için Dünya’da bu enerji ön plana çıkarılacak  Nükleer enerji tesisleri atmosfere karbon yaymasa da ; Nükleer santrallerdeki radyasyon tehlikesi , reaktör güvenliği , nükleer atıkların yok edilmesi gibi çevre sorunlarını unutmamak gerekir  Bu sorunlar oldu olalı uluslar arası kamu oyunda büyük tartışmalara ve tedirginliklere yol açmıştır  1986 yılında ki Çernobil faciası bu tartışma ve tedirginlikleri haklı çıkartmıştır  Bu gün dünyada 30 kadar ülke de yaklaşık 450 tane nükleer santral bulunmaktadır  Bu santrallerin 110 tanesi ABD’de 58’i Fransa’da 14’ü İngiltere’de bulunmaktadır  Kaldı ki Nükleer santrallerin hammaddesini oluşturan uranyum mevcut rektörler de kullanımı ile 65 yıl içinde tükeneceği tespit edilmiştir   * Fazla yakıt tüketen ve fazla karbon üretenden daha fazla vergi alınacak v  s 95 ülkeden , 360 bilim adamı tarafından hazırlanan“ Milenyum Ekosistem Değerlendirmesi ” adlı raporda Dünya’da yaşamın devamı için gereken doğal kaynakların 2/3 ‘nün insanlar tarafından tüketilmekte olduğu belirtilmiştir  Ayrıca, insan türünün hem kendisi hem de yeryüzündeki diğer 10 milyon canlı türü için tehlike oluşturduğu vurgulanmıştır  Doğal değişimin yanı sıra , sanayileşme ve kentleşmeye bağlı suların kirlenmesi , teknolojik gelişmelerin de etkisi ile son 100 yıl içinde balık türlerinin büyük bir çoğunluğu yok oldu  Ocak 2007 yılında Paris’te yapılan Küresel Isınma ile ilgili son uluslar arası çalışma raporu ; dünyamızın geri dönülmez bir sürece girdiğini duyurmuştur  Artık dünyamız hastalanmıştır  Bu hatalığın olumsuz sonuçlarından en az etkilenmek , gelişen olumsuz koşulları geciktirmek için dünya genelinde önlemlerin alınması gerektiği belirtmiştir  Bu önlemler sadece devletler bazında değil bireyler bazında da alınması gerektiğini ortaya çıkartmıştır   6  Bölüm Hızla artan nüfus , gelişen sanayi ve teknoloji , ihtiyaçların çeşitlenmesi enerji kaynaklarına duyulan gereksinimi arttırmıştır  İnsanoğlunun ihtiyaç duyduğu enerjiyi fosil kaynaklarından alması ve her geçen gün bu kaynaklardaki tüketim oranının artması , felaketlerin başlamasına yol açmıştır  Araştırmalara göre bugünden itibaren bu kaynakların kullanımından tamamen vazgeçilmesi bile süreci ancak 20 yıla kadar etkilemeyecektir  Dünya’nın doğal olarak kendisini yenileyebilmesi içim ortalama 70 yıllık bir zamana ihtiyaç duyulacaktır  Dünya’nın birçok ülkesinde bilim adamlarının özverili çalışmaları ile yapılan bilimsel uyarılar gerektiği gibi sonuçlanamamaktadır  Bu konuda Dünya’nın en önemli organizasyonu olan KYOTO Protokolü -ABD dahil- bazı ülkeler onaylamadığı gibi; onaylayan birçok ülke de sorumluluklarını gereği gibi yerine getirmemektedir  Kaldı ki KYOTO Protokolüne göre atmosfere salınan zararlı gazların 2012 yılına kadar % 5  2 oranında azaltılması hedeflenmiştir  Bu hedef , söz konusu sorunun çözümü için son derece yetersizdir  Yakın gelecekte hiçbir kimlik farkı ve coğrafya gözetmeksizin insanlığın sonunu hazırlayacak bu değişimlere ülkeler adeta kulaklarını tıkamaktadırlar  Büyük bir savaşın hazırlığını yaparcasına korkunç silahların icadına imza atarlarken bir an bile tereddüt etmeyen ülkelerin iklim değişimini görmemeleri düşündürücüdür  Ulaşılan silah teknolojisi ile küresel ısınmaya gerek duyulmadan tüm yer yüzü kısa bir zaman içinde yaşanmaz hale getirilebilir  Bu silahların korkusu ve küresel ısınmanın dayattığı değişimler, ünlü fizikçi S  HAWKING’in endişelerini arttırmış ve dünyadan ümidini kesmiş olmalı ki , insanlığı uzayda koloniler kurmaya çağırmıştır  Bu günün kazanımları uğruna yarının kayıplarını düşünmeyen ülkeler , gelecek kuşaklara nasıl hesap vereceklerini düşünmek gerekir  Küresel ısınmaya neden olan sera gazlarını üreten ülkeler ürettikleri ölçüde değişimin sonuçlarından etkilenselerdi sorunun çözümü farklı gelişebilirdi  Ne yazık ki doğal yapı tüm yeryüzünü bundan etkilenmesine yol açıyor  Küresel ısınmada en çok rol oynayan ülkeler ve büyük şirketlerin , menfaatleri uğruna konuyu gizleyebilmek için , bilim adamlarına rüşvet gibi uygunsuz teklifler sunması tepkinin kaynağını oluşturabilir   Bazı ülkeler sorumluluk göstererek veya gelecekte enerji kaynağı sıkıntısına düşme telaşından , tükenebilir fosil kaynakları yerine yenilenebilir kaynaklara yönelmişlerdir  Bu yönelişler takdir edilse de gelişmeler karşısında son derece yetersiz kalmaktadır  Küresel ısınma üzerindeki payı % 3  5 olan Almanya son yıllarda aldığı bazı önlemler ile sera gazı salınımını % 17oranında azaltmıştır  Almanya bunu yaparken yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelmiştir  Böylece ekonomik büyümesinde de bir aksama yaşanmamıştır   Kanada olayın ciddiyetini devlet bazında hissetmiş olmalı ki , çevre bakanını konuya karşı yetersiz kaldığından görevden almıştır  Avustralya da yapılan bir ankette; en çok korktuğunuz şey nedir diye sorulduğunda nüfusun üçte ikisi küresel ısınma olarak cevaplamıştır  Terörizm gibi konular daha alt sıralarda yer almıştır  Bu da Avustralya toplumunun hassasiyetini ortaya koymaktadır  Ülkemizde ise bu hassasiyet , oluşturulan kamuoyu ile yeni yeni belirlemektedir   İnsanlık doğaya verdiği bu büyük tahribattan vazgeçmelidir  Bunun için de sanayi ve teknolojiden vazgeçmeden , teknolojiyi doğaya da yararlı hale getirmelidir  Belki de teknoloji kullanılarak orman alanları genişletilerek atmosferdeki su döngüsü korunmaya çalışılabilir  Özellikle termik karakterli değişen yerel ve sürekli basınç alanları korunmalıdır  Ozon tabakasındaki seyrelmeye müdahale edilerek doğa ve canlı hayatı kısa sürede bu tehditten kurtarılmalıdır  Dünya’yı bekleyen şiddetli depremlere karşı üst düzey önlemler alınmalıdır  İnsanlar depremlere karşı bilinçlendirilmeli ve depremleri önceden tespit eden cihazlara ulaşılmalıdır  Oluşması beklenen süper volkan patlamalarına karşı geniş boyutlu teknolojik müdahaleler hazır hale getirilmelidir v  s   Tüm insanlığı ve doğayı tehdit eden yüksek teknolojiye dayalı silahların tüm ülkelerde geliştirilmesi ve bulundurulması yasaklanmalıdır  Atom ve hidrojen bombasının , nükleer silahların, biyolojik silahların ulaştığı çap, kullanımı durumunda telafisi imkansız durumlar ortaya çıkmasına neden olacaktır  Bu alanda harcanan ekonomik boyut astronomik rakamlara ulaşmış durumdadır  Bu gün dünya gayri milli hasılasının % 1’i küresel ısınmaya karşı kullanılsa gidişatın durdurulması söz konusudur  Buna karşılık bundan sonra her yıl küresel ısınmanın verdiği zararla dünya ekonomisi % 5-6 oranında kayıp verecektir  50-60 yıl sonra ise tüm dünya ekonomisi sorunu düzeltmeye yetmeyecektir   Artan nüfusa rağmen sınırlı olan yaşam alanları , kutup bölgelerine , çöllere hatta deniz altlarına doğru kaydırılmalıdır  Bu alanlar zaman içerisinde yaşam alanlarına dönüştürülmelidir  Yerleşim alanları ile sanayi alanları kurulurken; Tarım alanları da mutlaka düşünülmelidir  Ülkemizdeki ulaşımın % 91’nin karayollarında yapılması , her geçen yıl karayollarının gelişimi ve genişlemesi tararım alanlarının daralmasına yol açmaktadır  Özellikle birinci sınıf tarım alanlarında , yerleşme yerleri , sanayi alanları ile yol yapımları ülkemizin konu ile ilgili bilinç seviyesini gösterir   Bütün araştırma verileri , küresel ısınmanın en fazla orta kuşak – Akdeniz havzasında etkili olacağıdır  Gelişmiş ülkelerin nerdeyse tamamının orta kuşakta bulunması , salınan sera gazlarının bu kuşaktaki sıcaklık oranlarını artırması , artan ısının ekvator ile kutup kuşağına dağılamaması bu alanı hızlı bir şekilde kuraklığın pençesine düşürecektir  Bu nedenle Türkiye de bundan en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacaktır   Ülkemiz farklı iklim çeşitliliği,yer şekilleri ve ender rastlanan coğrafyası ile bu felaketlerin yıkımına terk edilmemelidir  Ülkemiz bunu engellemeye çalışırken , uluslar arası çalışma organizasyonların da aktif görevlerde bulunmalıdır  Türkiye ; Kuraklaşmaya , çölleşmeye ve erozyona karşı ciddi bilimsel projeler üretmeli ve bunları geniş çaplı bir biçimde uygulamaya sokmalıdır  Ülkemizin zengin doğal kaynaklarına ve artan nüfusuna rağmen doğayı bekleyen olumsuzluklara karşı ilgisiz ve yetersiz kalınmamalıdır  Yapılması gerekenler hükümet politikası değil; devlet politikası haline dönüştürülmelidir  Jeolojik zamanlar incelendiğinde değişen ve gerçekleşen doğal olaylar birçok canlı türünün yok olmasına neden olmuştur  Ne kadar istemesek de doğal değişim süreci işleyecektir  Bu sürecin bir kesitinde günümüz canlılarından birçoğunun yok olacağı –ne yazık ki-acı bir gerçektir  İnsan türünün bunlardan biri olmayacağı düşünülemez  Malum olduğu üzere, insanlık kendi sonunu getirecek süreci düşündürücü bir şekilde hızlandırmıştır  İnsanoğlunun doğaya yaptığı olumsuz her müdahalenin , doğa tarafından karşılıksız bırakılmadığının bilimsel bir gerçek olduğu kesinlikle unutulmamalıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | İklim Değişiminden Küresel İsınmaya |  | 
|  10-10-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   İklim Değişiminden Küresel İsınmayaKaynaklar: – forum  org Zeynel KARATAŞ Adıyaman Fen Lisesi Coğrafya Öğretmeni | 
|   | 
|  | 
|  |