Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat > Şiir Cenneti

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bedirhan, gökçe

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Herkesin hayatında tesadüfler vardır

Herkesin hayatında tevafuklar da vardır

Kimi tesadüflere sarılır, kimisi de tevafuklara Kiminin yolu tesadüflerden geçerken suskun bir geçmiş bırakır ardında; kimi ise tevafuklardan geçerken çığlıklar

Bazen suskunluk çığlık olur, bazen çığlık suskunluk

Ama insan çığlığıyla da, suskunluğuyla da nedense hep 'insan' olarak anılır

İnsan

Hayat da böyle değil midir?

İkisinin de sustuğu yerde bir öz geçmiş çıkar ortaya Oysa en öz geçmiş insanın mezar taşına yazılandır

Doğum: Şu tarih

Ölüm: Şu tarih

Ruhuna Fatiha

Bir Fatiha okur, geçer gidersiniz hiçbir zaman sımsıcak gelmeyen ama oldukça sıcak ve bir sonu haykıran mezar taşlarının yanından

Oysa insanın üvey olan çok şeyi vardır ama nedense bir üvey geçmişi yoktur Geçmiş, özdür ve sadece insana aittir

Ölümü gibi insanın yaşamı da özdür ve düşündükçe, inandıkça kabuklar yavaş yavaş bir zar gibi soyularak özün özüne ulaşırsınız

İnanır mısınız bilmem, aslında insanın öz geçmişi, yine insanın geleceğine dönük ışıltılı tılsımlar taşır

Ama bunu ne öz geçmişe sahip olan insan algılayabilir, ne de bu öz geçmişi okuyan Çünkü genel hatlarıyla insanın kendisini anlattığı birkaç satırlık yıllar ve yıllar içinde gerçekçi olduğu kadar gizemli derinlikler içerir o satırlar

Oysa O'na sorsanız, şu gün, şurada doğmuşum, şuralıyım, şu şu okulları bitirdim, bir de şunu yaptım, der geçer Üzerinde durmaz Durmak istemez Zira hani dedim ya, geçen yıllar, her insan gibi O'nda da, O'nunla birlikte yaşayacak yaralar açmıştır

Aslına bakarsanız herkesin özgeçmişi biraz yaralıdır ve nedense herkes, özgeçmişini yazarken, gelip gelip acılara takılacağını bildiği için pek üzerine düşmez, düşmek istemez

Ama biri bu öz geçmişi merak eder Azıcık araştırır ve yazar

Her ne kadar O, Yani Bedirhan Gökçe bütün alçak gönüllüğü ve kendinden bahsedilmesini sevmemesine rağmen

Biri yazar:

Der ki, O, öz geçmişe değil, öz bir geleceğe talip! Burada özden kasıt elbette kısaltılmış kelimelerle anlatılan, derinliksiz bir 'öz' değildir

Öz, yani töz

Yine O'na, Bedirhan Gökçe'ye göre 'Biraz kül, biraz duman!' Yani yangın yeri bir yürek

Ardahanlı olmasına Ardahanlıdır da Kars, Iğdır alınıp, üzülmesin nezaketinden, 'Nerelisin?' diye soranlara, bir çırpıda 'Kars-Ardahan-Iğdır' deyiverir

En büyük özelliklerinden birisi 'Azıcık aşım, ağrısız başım', ya da 'Bir lokma bir hırka' kabilinden, onurlu bir yaşam edinmek amacıyla gecesini gündüzüne katıp, çocukları için yaşamayı seçmiş dağ rüzgarı Zekeriya Bey'in oğludur

Annesi Gülgez Teyze

Teyzelerin teyzesi, gözleri dağ menekşesi kadar derin bakan Gülemeden gezen, yaşlandıkça güz, konuştukça can!

20 Mart gecesi Gülgez teyzenin karnında hastaneye giden, 21 Mart sabahı 'Oğlunuz oldu, hayırlı olsun' diye kucağına verilen Bedirhan, çipil gözlerle hastaneden çıkarken, kimse 21 Mart'ın 'Dünya Şiir Günü' ilan edileceğini bilmez

Üstelik 'Bir lokma, bir hırka' Zekeriya Bey, parasızlıktan oğlunu ertesi gün nüfusa yazdırır Aslında Zekeriya Bey, o gün Bedirhan'ı nüfusa yazdırırken, Bedirhan büyüdüğünde, nüfus cüzdanının kimsenin görmediği yerinde o güne ait bir mahcubiyetin notunu okur durur:

'Baba niye o gün yazdırmadın? Birinden borç da mı alamadın?'

'Ne bilem ki oğul, bele olacak Bilsem alırdım, ya da 'dün doğdu öyle yazın' derdim'

Gülgez ana girer araya, Bedirhan'ının, oğlunun gözlerinin içene bakarak konuşur:

'Caaan der oğul kader, kader!

İnsan özgeçmişini kendisi yazsa belki bu yazının satır aralarına ilkokul defterlerinin kenarına yapılan çiçeklerden bile yapar değil mi? Ama olmaz ki

Bebek Bedirhan Gökçe farklıdır; Gülgez Hanım anlatır ara sıra Ama çocuk Bedirhan Gökçe daha da farklıdır

Mahallenin güneş yanığı yanaklı, ekmek düşmanı bebeleri top (bugünkü deyimle futbol) oynarlar ilk topa vurmada yırtılıveren naylon ayakkabılarıyla O değil oynamak, seyretmekten bile hazzetmez Ama para işinden hiç anlamamasına rağmen ve ticaretle uzaktan yakından ilişkisi olmayacağı, olamayacağı ve olmadığı halde özellikle büyük mahalle maçlarında su ve sakız satar

Kazandığı parayı Kemalettin Tuğcu'ya, Ömer Seayfettin'e yatırır Okumak bir sevda gibi dilinin ucunda, küçücük yüreğinin derinliğinde saf ve alışkanlık yapıcı bir tat bırakır

Okumak bir bağımlılıktır, güzel ve coşturucu bir bağımlılık!

Ama içinde, yüreğinde, bedenini yay gibi geren bir his daha vardır: Spor sevdası

Bu sevdanın özü ise nedense Karate'dir Neden biraz da aslında Zekeriya Beydir Zira Zekeriya Bey, savunma sporlarına meraklıdır Olur ya bazen zaman, mekanın korumasında insanı açıkta bırakabilir; özellikle de erkek adam güçlü olmalıdır Dünyanın bin bir türlü hali var!

Cebinde üç kuruş sakız ve su parası, gider yazılır Bedirhan Karate Kursuna Başladığı, yaptığı her şeyde olduğu gibi sadakatinin sınandığını bilerek yıllarca sürdürür Karate'yi Öğreticilik belgesi alır ve siyah kuşak 2 Dan'a kadar yükselir Ama yaşı büyüdükçe de zaman daralır Öyle ya insan büyürken zaman küçülür!

Artık uyumaya bile vakit bulamayan, okumaya tutkusu bir bağımlılığa dönüşmüş olan Bedirhan Gökçe, TRT'nin açtığı, yine tam bu sırada gazete kupüründen kestiği mankenlik ilanı ile iki sınava birden girer İkisini de kazanır

Ama yüreğindeki ateşin erittiği ruh bu iki kalıba da uymaz

Nasıl olursa olur ve yedi yıl boyunca okul tatillerinde çaycı olarak çalıştığı kurumda, çaycı önlüğünü çıkarıp, kravatı takar Ver elini Memuriyet

Aynı şekilde ruhu burada da sıkılır

Devlet babadan değil de Zekeriya Babanın korkusuyla memuriyetini sürdürürken, çıkış için kapılar, pencereler arar, çalıştığı kurumda Bu arayış, spordaki başarısını madalyalarla süsler

İşte tam bu sıralarda Türkiye'de yaşanan özgürlük ortamıyla birlikte özel radyolar da boy göstermeye başlamıştır

Bir akşam kendisini bir radyo mikrofonunun önünde bulur İşte geçmişin özü de burada o mümbit toprağına kavuşur

20 Ağustos 1993 gecesinde 'İyi geceler Ankara!' diyen Dünya Radyo'nun Bedirhan'ı başkentinin Bedirhan Gökçesi olur

Kısa zamanda tanınır Başkentte 1996 yılında bir teklif ile zaten kaçmaya yer arayan Bedirhan Gökçe'ye kapılar ve pencereler açılır Bir güvercin yüreği fırlar çıkar geceye

Aile meclisi, şaşkınlık içinde dinlediği Bedirhan Gökçe'nin gerekçeli kararıyla sunduğu memuriyetten, 'Devlet Baba'dan ayrılma, istifa etme kararını, saygıyla ama korku ve endişeyle, mecburen kabul eder

1998 yılında Ankara'nın yerel televizyonu Kanal A'da yaptığı şiir programıyla, kültür programları dalında RTGD TV OSCAR'ları ödülünü kazanır 1999 senesinde şimdi hatırlamak istemediği, kendisini çok yoran ve üzen ilk şiir albümünü ardından da aynı adlı şiir kitabı yayınlanır

Sene 2000 i gösterdiğinde artık yolunun İstanbul olduğuna karar verip, vatan borcunu da ödemiş olmanın rahatlığıyla Radyo Tatlıses'e transfer olmuştur

Artık yerel şöhreti ulusal olmaya başlamış TGRT, TRT, CİNE 5 gibi ulusal TV'lerde yine şiir üzerine programlarına devam eder

Aldığı ve evinin duvarlarını bir baştan başa kaplayan ödüller, yüreğinde birer dost yıldızlar olarak dinleyicilerini ve seyircilerini yaşatırken, 2005 de yaptığı 'Başım Gözüm Üstüne' adlı ikinci albümü, ayrıca aynı yıl 'Şifalı Hüzünler' adlı kitabı çıktığında yüreğindeki sese kulak verir

İyisiyle, kötüsüyle Radyo Tatlıses'den ayrılarak hemen ardından Best FM'e geçer

Acılar ve yalnızlıkların FM bandı

'3 Sayfa'nın yürekleri artarken ve daha da güçlü çarparken, o bu sesin biraz gece biraz da içine kapanık suskunluğunda, kendini dinler aylarca

Bu dinleme sırasında Kral TV'de 39 bölümlük uzun soluklu 'İz Bırakanlar'la iz bırakmanın ötesinde RTÜK'ün 'Doğru ve etkili Türkçe kullanımı ödülü'ne layık görülür Bu ödül de sayısız ödüllerin yanında bir dinleyici ve izleyici kalbi olarak, onu yeni bir zaman ve mekanın içine doğru çeker

O, şimdi, kendini dinleyenlerin ve izleyenlerin yürek sesine ayarladığı sesinin yanı sıra dergi ve internet sitelerinde günlük yazılar yazmaktadır Ayrıca karış karış Anadolu'nun her köşesine koşarak, adım adım yurt dışını dolarak, gittiği her yere şiir ve söz ekmektedir

Yani söz, yani töz

Çünkü o babası Zekeriya Bey'in 6 çocuğudur ve hislidir

Bugün çok güvenerek çıkardığı 'Adam Kavgada Belli Olur' adlı albümü ile de en önemli işlerinden bir tanesine adım attığını düşünmektedir

VE BUGÜN TÜRKİYENİN EN BÜYÜK RADYOSU KRAL FM dedir

Ve inatla, Nüzhet Erman'ın dediği gibi;

'Taş toprakmış,

Kış kıyametmiş dinlemez,

Şiir, kardelendir !' derken, kurt kapanı şöhretler dünyasına Nabi'nin diliyle seslenmeyi de kitabına da şerh düşerek ihmal etmez:

'Yıkanlar hatır- ı naşadımı ya rab berhüdar olsun,

Benim için namurad olsun diyenler bermurad olsun!'

Meraklısına birkaç not: Aileden genetik Fenerbahçelidir

Ama Ankara takımlarına ayrı bir gönül bağı vardır

O, 6 his olduğu kadar 21 Mart ve en çok da Bedirhan'dır

Ve kendisi özgeçmişi hakkında konuşmadığı için Ali Ulurasba özgeçmişini kaleme almaya çalışmıştır

'İYİ GECELER DÜNYA !' öyle ya

Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe





Temel mezar taşına şöyle yazdırmış; "öleceğum dedum dedum inanmadıniz, aha ne oldi"

Temel kadar olmasa da

ben de bütün mezarlıkların girişine şu yazıyı asmak İsterdim: "Burada

yatan herkesin ertesi gün işi vardı" yada "Hepsinin acelesi

vardı"

Dünya üzerinde hiç kimse "e artık çocukları evlendirdim,

dünyalıklarını

Yaptım, ben de bunca

yıl gezdim gördüm yaşadım kimseye bir borcumda yok

Artık ölebilirim" demedi

Çünkü herkesin yarına

dair planı vardı Ödenecek fatura, tamir edilecek Musluk, gidilecek

sinema, alınacak koltuk, bitmeyen toplantılar, yetişmesi Gereken dosyalar

Vs… vs…

Ama ölüm bizi bu yoğunluğumuz arasında yaşımıza, yaşamımıza

konumumuza Bakmadan çekip alacak

Benim bu yazıyı

yazmamla sizin okumanız arasında gecen şu kısa zaman içinde Dünya üzerinde

binlerce insan ölecek Belki bu yazımı ben de

Okuyamayacağım…

Şair dostum Ali

Ulurasba ile sohbet ederken

dedi ki "Dünya da yaşarken öleceğini bilen tek varlık insan" buz kestiğimi

hatırlıyor ve ekliyorum Üstelik 'hem öleceğini hem de hesap

vereceğini' biliyor Öyle ya 'ölüm kuşun kanadında',

desek de hangi kuş bilir öleceğini

yada hangi

çiçek

balık

'Sordum sarı

çiçeğe annen baban var mıdır,

Çiçek eydür Derviş Baba, annem babam topraktır'

Bilseydi kurbanlık

hayvanlar sizce arife günü öyle serile

serile yatabilirler miydi?

"Ölü ebedi canlı,

ölüm hayatın başı

Sonu meçhul

alemin,

Kapısı mezar taşı

NFK

Oysa ölümden sonra

hayat için var diyende

biliyor öleceğini yok diyen de

'Türkiye deprem

ülkesi!' diyoruz, deprem on-binlerce ölü, 'Trafik

kuralları' diyoruz, kaza binlerce ölü… Soba gazı, şofben gazı,

maganda kurşunu, bombalı eylem, istedim vermediler… İntiharları

vs… vs… Bunu

istediğiniz kadar uzatabilirsiniz Ama dikkat edin sürekli ölüyoruz,

seviniyoruz öldürüyoruz, üzülüyoruz ölüyoruz; sonra bütün bunlara rağmen

yaşıyorsak, bu sefer bütün bunları kanıksamış olmamıza kızıyor, alınmış

sinirlerimize sinirleniyor kahrımızdan ölüyoruz

Biz ne kadar kolay

ölüyoruz!

Ne ettik ne gördük bu dünyada kötülükten

gayrı,

Ölünce kirlerimizden temizlenir,

Ölünce biz de iyi

adam oluruz

Şöhretmiş,kadınmış,para hırsıymış, hepsini unuturuz Orhan Veli

Kanık

Mevlana 'şeb-i aruz' diyor ona yani 'düğün

gecesi' bir başkası 'toprak olmak',

'Kaybolmak' diyor yağmur öncesi… Doğduktan sonra

beşikten mezara her adım ölüme doğru atılır ama bilemeyiz Son adımın bizi

nerede enseleyeceğini, içimiz ürperir okunan sala da yada Önümüzde

seyreden cenaze arabasına, rahmet okuruz adını bile bilmediğimiz, son

beşik sandukaya

İki kırmızı ışık sonrası unutur, devam ederiz kaldığımız yerden

acele koşuşturmalarımıza Sonra Nazım Hikmet'in 'en fazla bir yıl

sürer yirminci asırlılarda ölüm ağrısı', sözü takılır kalır, paslı

dudaklarımıza

Ölenlerimizi zamanla unutuyor unutmanın ne büyük nimet olduğunu

anlıyoruz Ölenleri görüyor yaşama dair hala elimizde fırsat olduğunu

anlıyor, yaşamdan, bir derin nefes alıyoruz

Herkesin öldüğü

araçtan sağ kurtuluyor, yaşamanın dayanılmaz ağırlığını, taşıyamaz

oluyoruz

'Ölünce nasıl masumiyet çökerse ölünün çehresine

Ve nasıl anlamsız bir

merhamet çökerse anlamsız yüreklere,

Öyle mahzun bakmalı

ölen de öldüğüne,

Hatta yaşarken gözleri çürümüş ölülere,

Bitmişse,

Kızıllığını avuç avuç içtiğimiz şafaklar

Öğleler, ikindiler

çoktan geçmişse

Bir akşamüstü garipliği

Sarmışsa her

yeri

Güneş devrilmiş

Renkler

solmuş

Sesler kesilmişse

Son kuşlar da geçip

gitmişlerse ufuktan

Ve çiçekler

Bükmüşse boyunlarını dalgın dalgın

Bil ki ölüm saati

gelmiştir Ümit Yaşar

Bazen

kurtuluştur ölüm, dermansız bir hastalıkta arzulanan Bazen yıkılıştır

ölüm en verimli çağda gelip ansızın kurşunlanan Bazen diriliştir ölüm,

peşi sıra binlerce çiçek

açtıran Bazen şehitliktir ölüm vatan toprağında bayrak gibi sallanan

Bazen yok oluştur ölüm, yaşarken ölümde ki sırrı

anlamayan

Her şair-edip-yazar

mutlaka yazmış ölüm üzerine, her canlı konuşmuş üstüne Başlı başına

kitaplar yazılmış yüz-binlerce, internette beş milyona yakın sonuç takılmış klavyenin kalemineŞimdi

bütün bunlara ne eklesin garip Bedirhan Gökçe?

Bu yüzden kimseye

akıl verecek değilim; 'bak ölüm var şöyle yapın böyle yapın, yetim

hakkı devlet malı hesap kitap, mezar toprak' Ben sadece

'öleceğiz' diyorum, 'Öleceğiz işte' Bu yazıyı

okuyup burun kıvıran, sen de, ben de…

Sevgimle

Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Küfrüm Edebimi Aştı Bu Gece

Sen benim gözümde bir hiçsin artık,

Nefretim aşkımı aştı bu gece

Bugün ki sözlerin söz müydü artık

Son sözün sabrımı aştı bu gece

Kolayca bitsin bu diyemedin de

Salladın savurdun basiretsizce

Hiç mi ders almadın onca gezdik de

Yağmurun rahmeti aştı bu gece

Yürümeyen neydi,ilişkimiz mi?

Günüm sensiz bomboş deyişimiz mi?

Sensiz yaşayamam çelişkimiz mi?

Yalanın doğrunu aştı bu gece

Evlenmek hayali kapımda idi

Giriş kat evimin boyası yeni

Mobilyan,takımın, alınmış idi

Vuslatım tadını aştı bu gece

Yemedim yedirdim ne varsa sana

Üç kuruşum olsa verirdim daha

Memurdum yoksuldum hatırlasana

Hafızam haddini aştı bu gece

Ayakların donmuş,üşümüştün de

Gece yatamamış üzülmüştüm de

Bir ay oruç tutup yememiştim de

O çizmen boyunu aştı bu gece

Yapılan söylenmez, gelmezmiş dile

Allahtan beklenir kul bilmese de

Kızgınlığım buna, sebep ise de

Sabrım miadını aştı bu gece

Onca gez toz benle,seviyorum de

Sonra git nişanlan bir de ona de

Şerefsizlik değil, nedir bu söyle

Küfrüm edebimi aştı bu gece

Sana son bir sözüm, nasihatım var

Aldığım ahlakla bir terbiyem var

Seni doğurana ana deyip geçmek var

Saygım adabımı tuttu bu gece

Gönlümün romanı bitti bu gece

Hangisine yansam şimdi gün gece

Ömrümden beş yıl gitti bu gece

Bedirhan Gökçe


Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Dilin Yalan Söylüyor

Tohumdun yüreğimde fidan oldun büyüdün,

Ağaç idin bağımda, çınar oldun yürüdün

Nasıl söküldün öyle, çatır çatır içimden,

Köklerin yüreğimde kan revan oldu birden

Çalı çırpı bıraktın giderken yüreğimde,

Hepsi bir kıymık gibi beynimin her yerinde

Dilin ne derse desin, gözün öyle demiyor,

Seni sevmedim derken, dilin yalan söylüyor

Burası Ulus parkı, karşımız Anadolu,

Gönlümün öbür yanı ondan böyle sır dolu

Yalnızım bu şehirde, hem de yapayanlızım,

Boğuluyorum gitme, şair olur bir yanım

Yok böyle demiştim ben, yanlış anladım hemen,

Bunun hepsi hikaye, baştan komiğiz zaten

Kendimizi kandırdık, kargalar güler buna,

Birde ciddiye aldık, karganın papuç damda

Bu koca alemde biz, varla yok arasıyız,

Olmasak da olurdu, varsak yaşamalıyız

Olmayacak duaya amin demeyelim biz,

Herkes kendi yoluna biz hep böyle gideriz

Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Türkü Gözlüm

Kar yağıyor türkü gözlüm

Kar yağıyor buralara

Uzun hava ağıt gibi,

Dökülüyor bulvarlara

Sen de gittin buralardan,

Böyle bir karlı havada

Okul bittikten sonra 95'in yılbaşında,

Gelmiş özlemiştin beni,

Sarılmıştın hıçkırıkla,

Kar yağarken dilek tutmuş,

Kar yemiştin avucumda

Nasıl gittin türkü gözlüm,

Mahzun kaldım buralarda

Gülüşlerimiz geliyor,

Ağlıyorum buralarda

Sen bir öğretmensin şimdi,

657 devlet memuru

Kıt kanaat geçinirsin,

Seni beklediğim gibi,

Beklersin ay sonunu

Belki de evlisin şimdi,

Bunca yıl geçti aradan

Sen beni unuttun belli,

Türkü gözlüm çık hatrımdan

Oralara da kar yağar mı,

Güneş çıkar mı ardından?

Saçaklardan su damlar mı,

Su girer mi papucundan?

Yokluk kötü türkü gözlüm,

Yokluğun çıkmaz aklımdan

Varlık güzel türkü gözlüm,

Varlığın yitti yanımdan

Okulun bittiği yıl tayinin çıktı doğuya

Belki yazarsın diye,

Bir kalem almıştım sana

O kalemle mektup yazmış,

O kalemle ağlamıştın

Ama o son mektubunda,

Sen ne kadar değişmiştin

Sözlerin de değişmişti

Değiştiğin belliydi ki,

Kalemin de değişmişti

Ah benim türkü gözlüm

Ne oldu birden sana?

And içmiştik gündüz gece,

And içmiştik kopmamaya

Hacı Bayram'da dua ettik,

Ayırmasın Allah diye

Bir fakire para verdik,

Belki dua eder diye

Fakir mi dua etmedi,

Sen mi yalancı çıktın?

O fakiri göremedim,

Gelmedi namaz vakti

Çok oturdum musallada,

Her tabutta kendim vardım,

Dua ettim ardım sıra

Şimdi en arabesk duygularla

Dudağımda o türkü,

Yürüyorum bulvarlarda

Ellerim üşürken hep

Ellerin gelir aklıma

Yüreğim ağlıyor şimdi,

Yanıyorum buralarda

Kar yağarken hazin hazin,

Ölüyorum türkü gözlüm,

Ölüyorum buralarda

Bedirhan Gökçe


Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe





Farkında mısın?

Son günlerde ne kadar da aciz kaldık

Bize ait cümleler kurmaktan

Bırak seni seviyorum demeyi,

Bir günaydını bile çok görür olduk birbirimize

Tükenen, sevgimiz mi,

Yoksa, yoksa dilimiz mi varmıyor?

Ne sen bana iyi misin diyorsun,

Ne ben sana günaydın

Farkında mısın? ağzımızı bıçak açmıyor

Sebepsiz değil yavan kelimelere baş vurmamız,

Saçlarını bile taramıyorsun eskisi gibi

Benimse içimden gelmiyor tıraş olmak

Eskiden daha zili çalmadan açardın kapıyı

Kokunu taa aşağılardan duydum derdin

Özledim derdin

Kısar gözlerini, ya sen ya sen derdin

Öylece sarılıp kalırdık kapı eşiğinde

Kaç gecedir koltuğun bir kenarında uyuyup kalıyorum

Öyle arttı ki son günlerde romatizmalarım

Adeta kar yağıyor geceleri sol omzuma

Sana ilaçlarımın yerini korkudan soramıyorum

Ya cevap vermezsen,

Ya git kendin al dersen

Korkuyorum işte,

Sevginin tükendiğini bilmekten korkuyorum

Dün, ilk defa kahvaltı etmişsin beni kaldırmadan

İlk defa çayı dün soğuk ve şekersiz içtim

Kaç zamandır adımla seslenmiyorsun bana

Bir tabloyu meydana getiren iki unsur gibiyiz

Senin vurdumduymazlığını,

Benim aksiliğim tamamlıyor

Sen ayrı odadan kalkıyorsun,

Ben taa uçtaki odadan

Bir suçlu gibi öne eğip başımızı,

Öylece geçiyoruz yanından birbirimizin

Hiç umursamadan!

Yok yok bu böyle olmayacak

Ya sen aç kıza telefon

Ya ben bu böyle olmayacak

İstersen oğlanları sen ara,

Onlar seni daha bir severler

Kısaca ya ben gideyim, ya sen

Belki de bir zaman ayrı kalırsak,

Kim bilir belki de özleriz birbirimizi

Bu günleri hiç düşünmeden,

O hoyrat, o pervasızca harcadığımız,

Aşkımıza nasıl muhtacım şimdi, nasıl! Bilemezsin

Olsun, bir müddet yemeği dışarıda yerim

İlaçlarımı masanın üstüne geceden dizerim�

Parmağıma ip bağlarım falan

Ya da istersen ben gideyim

Gideyim de nereye

Galiba yaşlanmamalı insan

Şuç erkek veya kadın olmakta değil,

Suç dediğim gibi o hoyratça harcadığımız

yılların bir bedeli olmalı

Dün o filmi seyrederken ağladığını gördüm

Sanma ki fark etmedim

Sanki ikimizin son dönemi

Ne kadar açığa vursak ta öfkemizi,

Gem vuramasak ta alışkanlıklarımıza

Demek ki bazı şeylerin çok geç anlaşılıyormuş değeri

Bir ara gözüm takıldı, saçlarına karışmış akların

Benimse kış çoktan oturmuştu şakaklarıma

Hatırlar mısın ilk yemeğe çıktığımız günü,

Nasılda elim ayağıma dolaşmıştı hani, Hatırlar mısın,

bir mecal kalırcasına gülüğünü,

Şimdi ise bak yüreğimiz bir mecal

Dağ başı yalnızlıklarına mahkum ettik birbirimizi

Ne zaman biter bu suskunluğumuz bilmem

Ya bir ölüm anı çığlığıyla,

Sahi ben ölürsem ağlar mısın?

Bana, bana hiç sorma

Düşünmek bile acıtıyor içimi

Cam kesiği ağrılara gark oluyorum

Hem benim bildiğim önce,

Erkekler ölür

O zamanda sen,

O zamanda sen kalacaksın yapayalnız

Ne yapar, ne edersin bu koca şehirde

Kim getirir her sabah o çok sevdiğin,

Taze fırın ekmeğini

Kim sular bahçeyi,

Kim budar yediverenlerini

Ve kim koyar sen daha uyanmadan

Yastığına o en güzel güllerini�

Zor değil mi?

Yaşamın en zor tarafı işte

Kolay değil alışkanlıklardan,

Bir an için vazgeçmek

Zaten, zaten benim tek alışkanlığımda sensin

Yok, yok senden vazgeçemem

Zaten benim bildiğim,

Erkekler özür dilemeli ilk,

Galiba daha bir yakışıyor

Seni seviyorum demek erkeğe

Yok yok, bu sabah kalkınca,

İlk işim sana sarılıp ve hiç yüksünmeden,

Ve kırgınlığı bir yana atıp,

Seni seviyorum demeliyim

Seni seviyorum günaydın demeliyim

Günaydın bir tanem,

Seni çok seviyorum

Canım karım

Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #7
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Merhaba anne,

Merhaba anne,

Yine ben geldim

Merak etme okuldan çıktımda geldim

Annelerde babalar gibi merak eder mi bilmiyorum ama

Ali "Okula gitmezsem annem çok kızar, merak eder" demişti de

Onun için söylüyorum

Geçen hafta öğretmen,

Sağ elimde sarımsak, sol elimde soğan dedirte dedirte

Öğretti sağımı solumu

Ben biliyorum artık anne sağım neresi, solum neresi

Ağrıyan yanımın neresi olduğunu

Şimdi iyi biliyorum anne

Hani geçen geldiğimde

Şuram acıyor işte şuram demiştim de

Bir türlü söyleyememiştim ya acıyan yanımı anne

Bak şimdi söylüyorum

Şuram işte,

Sol yanım çok acıyor anne

Hem de her gün acıyor anne her gün

Dün sabah annesi Ayşe'nin saçlarını örmüştü

Elinden tutup okula getirdi

Yakası da danteldi

Zil çalınca öptü, hadi yavrum sınıfa dedi

Bende ağladım,

Ağladım hiç de utanmadım

Öğretmen ne oldu dedi

Düştüm dizim çok acıyor dedim

Yalan söyledim anne

Dizim acımıyordu ama sol yanım çok acıyordu anne

Bugün bende saçım örülsün istedim

Babam ördü ama onunki gibi olmadı

Dantel yaka istedim

Babam "Ben bilmem ki kızım" dedi

Bari okula sen götür dedim

"kızım, iş" dedi

Bende banane dedim, ağladım

"kızım, ekmek" dedi babam

Sustum ama okula giderken yine ağladım anne

Ha bide sol yanım yine çok acıdı anne

Herkesin çorapları bembeyaz, benimkiler gri gibi

Zeynep "annem beyazlara renkli çamaşır katmadan yıkıyormuş" dedi

Babam hepsini birlikte yıkıyor

Babam çamaşır yıkamasını bilmiyor mu anne?

Uff babam, her gün domates peynir koyuyor beslenmeme

Üzülmesin diye söylemiyorum ama

Arkadaşlarım her gün kurabiye, börek, pasta getiriyor

Biliyorum babam pasta yapmasını bilmez anne

Hava kararıyor, ben gideyim anne

Babam bilmiyor kaçıp kaçıp sana geldiğimi

Duyarsa kızmaz ama çok üzülür biliyorum

Kim bozuyor toprağını,

Çiçeklerini kim koparıyor

İzin verme anne ne olur toprağına el sürdürme

Eve gidince aklıma geliyor bide bunun için ağlıyorum anne >>

Bak kavanoz yanımda, toprağından bir avuç daha alayım

Biliyor musun anne her gelişimde aldığım topraklarını

Şu kavanozda biriktirdim

Üzerine de resmini yapıştırıp başucuma koydum

Her sabah onu öpüyor kokluyorum

Kimseye söyleme ama anne

Bazen de konuşuyorum onunla

Ne yapayım seni çok özlüyorum anne

Ha unutmadan,

Öğretmen yarın anneyi anlatan bir yazı yazacaksınız dedi

Ben babama yazdıracağım

Öğretmen anlarsa çok kızar ama banane kızarsa kızsın

Ben seni hiç görmedim ki neyi, nasıl anlatacağım anne

Senin adın geçince sol yanım acıyor anne

Hiç bir şey yutamıyorum

Bazen de dayanamayıp ağlıyorum

Kağıda da böyle yazamam ya anne

Ben gidiyorum anne,

Toprağını öpeyim, sende rüyama gel beni öp

Mutlaka gel anne,

Sen rüyama gelmeyince sol yanımın acısıyla uyanıyorum anne >>

Sol yanım acıyor anne

İşte tam şurası,

Sol yanım çok acıyor anne

Seni çok özledim,

Anne çook


Alıntı Yaparak Cevapla

Bedirhan Gökçe

Eski 10-09-2012   #8
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bedirhan Gökçe



Birikti uğrunda döktüğüm yaşlar

Al götür vicdansız ruhun yıkansın

Her günüm hasretin zulmüyle başlar

Ahımı hakettin ciğerin yansın

Bilseydim duyguya yer yok dininde

El pençe durmazdım hayalin önünde

Kapkara yas tututum doğum gününde

Neşemi yok ettin ciğerin yansın

Doğuştan sevgiye aşka meyildim

Kimsenin lütfuna muhtaç değildim

Bir sana diz çöktüm sana eğildim

Canıma tak ettin ciğerin yansın

Sen ince ağrımsın veremdim sana

Aleme haramdım, haremdim sana

Aşkınla tutuşan ,keremdim sana

Aslıdan çok ettin ciğerin yansın

Düşsemde kalkarım tutma elimden

Gururum merhamet ummaz zalimden

Beddua çıkmazdı şair dilimden

Sabrımı tükettin ciğerin yansın

Sineni kaplasın bu onmaz yara

Hayatın boyunca gölgemi ara

Değil mi sen benim yüzümü kara

Saçımı ak ettin ciğerin yansın

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.