|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kurallarıdilbilgisi ve türkçe dilbilgisi kuralları DİL NEDİR ? Çok geniş anlamıyla dil, düşünce, duygu ve güdüleri, doğrudan doğruya ya da dolaylı olarak bildirmeye yarayan herhangi bir anlatım aracıdır  Bu  tanım bütün canlıların kendi aralarındaki bildirişimlerle ilgili işaret  sistemlerini olduğu kadar, insanlar tarafından doğanın ve eşyanın ortak  kalıplar halinde manalandırılması olgularını da kapsamaktadır  İnsan anlatım ve bildirişim için ya hareket eder (jest), ya da ses çıkarır (konuşma) ya da belirli işaretler çizer (yazı)  Konuşma dili,  yazı dili, hareket dili, insan dilinin üç ayrı görüntüsüdür  LEHÇE NEDİR ? Lehçe ya da Diyalekt, bir dilin belli bir coğrafî bölgedeki insanlar tarafından konuşulan çeşididir  Bir dilin tarihi, bölgesel, siyasi sebeplerden dolayı ses, yapı ve söz dizimi özellikleriyle ayrılan kolu, diyalekt  Kırgız Lehçesi, Kazak  Lehçesi vb  Lehçe kendi kelime dağarcığı ve grameri olan sözel (sözlü veya işaretli olan ama mutlaka yazılı olmayabilen) bir iletişim sistemidir; ağız da denmektedir  Diyalektle uğraşan ilim kolu ise diyalektoloji olarak  adlandırılır  Lehçeyi konuşan kişilerin sayısı ve bölgenin büyüklüğü  değişir  Bu yüzden geniş bir bölgede pek çok lehçe olabileceği gibi o  lehçelerin konuşulduğu daha küçük bölgelerde de başka lehçeler olabilir  ŞİVE NEDİR ? Şive: Konuşma tarzı  Aksan  Bir dilin bölgesel söyleniş tarzı  Bir dil veya lehçenin daha az konuşma farkları gösteren ve bölgeden bölgeye veya şehirden şehire değişebilen küçük kollarına denir  Şivenin sebepleri fonetik ve morfolojik, folklorik farklılıklardır  Bir  şivede en eski dil yapılarından, komşu dillerden öğeler bulunabilir  Coğrafik şartlara göre halkın gırtlak yapısı eski dilin seslerine aşina  olabilir  Gitmek örneğinde: -Karadeniz: cideyrum  -Ege: gidiyom  -Trakya: gitcem, örneklerindeki gibi  Lehçe ile şive karıştırılmamalıdır   Lehçe, bir anadilin koludur  Türkçenin belli başlı şiveleri Ege, Orta  Anadolu, Trakya, Karadeniz, Rumeli, Doğu, Güneydoğu ağızlarındadır  Şivelerde dilbilgisi kuralları yoktur  Bölge kültürünü, yöre  özelliklerini taşır  Dilde, özellikle konuşma dilinde tekdüzeliği  kaldıran, empati uyandıran bir yanı vardır  Sakıp Sabancı merhum,  şivesini hiç değiştirmemiş, bir şive simgesidir   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #2 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıTÜRK DİLİ'NİN GEÇMİŞİ ve ADIM ADIM MODERN TÜRKÇE Türk dili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup, Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur  Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir  İlk devreleri karanlık olmakla birlikte elde bulunan vesikalar ve Çin kaynaklarının verdiği bilgiler, Türk dilinin geçmişinin, tarih öncesine gittiğini göstermektedir  Ancak, Türkçe derli toplu metinler, Yenisey-Orhun mezar taşları ile ele geçmiştir  Bilhassa Orhun Âbideleri'nde işlenmiş bir Türkçe ile karşılaşılması, Türklüğün kendine has alfabe sistemi, dil ve tarih şuurunun bulunmasına bakılırsa, Türk dilinin tarih itibariyle daha eski zamanlara götürülebileceği fikrini vermektedir  Zaten bu sahanın âlimleri, Orhun Âbidelerindeki işlenmiş ve gelişmiş Türkçe'ye bakarak, dilin tarihî devrelerini, milattan önceki devirlere çıkarmaktadırlar  Şimdiye kadar Rusya ve Çin sınırları içinde bulunması, yapılacak kazıları imkânsız kıldığından, Türk dilinin eskiliği meselesi şimdilik bu kadar aydınlatılmıştır  Esik, Kurgan vs  gibi kazılar da zaten Ruslar tarafından yapılmaktadır  Aydınlatıcı bilgiler, bu itibarla sınırlı olmaktadır  Ancak, bundan sonraki çalışmalar, Türk dili için ümit verebilir  Geçmişiyle birlikte Türkçe; - Altay - En Eski Türkçe - İlk Türkçe - Eski Türkçe - Orta Türkçe - Yeni Türkçe ve - Modern Türkçe devri olmak üzere yedi ana devrede ele alınmaktadır  Altay devri; Türk-Moğol dil birliğini meydana getirmekte olup, Türkçe'nin Moğolca ile ayrılmaya başladığı veya bir olduğu devirdir  Kısaca bu devir, Türk ve Moğol dillerinin ana kaynağını teşkil etmektedir  Proto-Türkçe de denilen En Eski Türkçe devriyle İlk Türkçe devirleri hakkındaysa kesin bilgi bulunmamakta ve Türk dilinin bu devreleri karanlık kalmaktadır  Ancak Türkçe'nin milattan önceki ve milattan sonraki 1000 yıla yakın bir zamanı, bu devrenin içindedir  Bu devrin temsilcisi Hunlar olup, haklarındaki bilgiler, derme çatma ve dağınık da olsa, Çin kaynaklarından elde edilmektedir  Eski Türkçe devri; Göktürkler'in tarih sahnesine çıkmasıyla başlamıştır (536)  Kağanlığı, Türk dilli milletlerin teşkil ettiği Doğu Göktürk Devleti, 630 yılında; Batı Göktürk Devleti ise 659 yılında, Çin idaresine geçmiştir  Bu esaretten ve durgunluktan sonra, İkinci Göktürkler, Kutlug Kağan ve Vezir Tonyukuk�un önderliğinde bağımsızlıklarına kavuşmuşlardır  682 yılından sonra olan bu ikinci silkiniş ve kuruluş devrinde, Eski Türkçe eserler yazılmıştır  Geçmişin musibetlerinden ve tecrübesizliklerinden, gelecek nesillerin ders almasını ve Türk milletinin yok olmamasını, düşmanın tatlı sözüne ve yumuşak hediyelerine aldanılmamasını isteyen vezir ve kağanlar kendi ağızlarından, Orhun Âbideleri diye adlandırılan tarihî eserleri miras bırakmışlardır  Kendilerine has bir alfabeyle yazılan Orhun metinleri, taşlar üzerine kazılmıştır  Âbideler, Vezir Tonyukuk, Bilge Kağan ve Kültigin adına dikilmiş olup, kullanılan dil, bir hayli işlek ve açıktır  Bilhassa Bilge Kağan Âbidesinde Türkçe, sanat kabiliyetini de sergilemiş ve alabildiğine gür bir hitabet dili kullanılmıştır  Eski Türkçe devrinin belgeleri yalnız Göktürklerden kalan tarihî miras değildir  Bu devre, Uygur Türkleri'nin de katkısı vardır  Yalnız Uygur metinleri daha çok dinî olup, Türk dilinin Uygurlara ait kısmı, Budizm, Mani, Nesturî vs  gibi dinlere aittir  Uygurlar, önceleri Göktürk yazısını kullanmakla birlikte daha sonra bu millî alfabeyi terk etmişler ve Soğdlar tarafından kullanılan Uygur alfabesini almışlardır  Bu alfabe, Türkçe'nin seslerini karşılamak yönünden Göktürk alfabesine nispetle fakirdir  Ancak her iki alfabenin müşterek tarafı, İslâmî Türk yazısında olduğu gibi, sağdan sola okunup yazılmasıdır  Bir de Uygur alfabesinde harfler birleşebilmektedir  Uygur harfleri ayrıca Moğollar tarafından da kullanılmıştır  Ancak Uygurların Manihey yazısını da kullandıklarını belirtmek gerekir  Göktürk yazısını ise, tarihte yalnız Göktürkler kullanmışlardır  Eski Türkçe'yi gerek Göktürk, gerekse Uygur Türklerinin bıraktığı eserlerden takip etmekteyiz  Orta Türkçe devrinde Türklük dünyası, yeni bir medeniyete açılmış ve Türkçe, İslâm dünyası içinde yer almıştır  Türklük, bu devre kadar çeşitli dinlere girmiş çıkmış olmakla beraber, hâlâ bir arayışın içindedir  O, tabiatına en uygun dinin nihayet İslâmiyet olduğunu anlamış; onuncu asrın başlarında Karahanlılar'ın kurduğu devlet sayesinde yeniden toparlanmış, Satuk Buğra Han'ın (ölm  992) da 950 yılında bu dini kabulüyle, İslâmî inanç içindeki yerini resmen almış ve tarih boyunca üzerine düşen vazifeyi hakkıyla yapmıştır  Bu bakımdan, Orta Türkçe devresine giren eserler, pek azı müstesna, ana kaynak olarak verilen Türk âdet ve örfleri yanında İslâmîdirler  Türk dili de bu medeniyete geçişle, artık yeni kelimelere açılmıştır  Bu devrin dil yadigârlarının ilki Kutadgu Bilig ve Dîvânü Lügâti�t-Türk�tür  Yûsuf Has Hacib, Kutadgu Bilig�i ile Türkçe'nin bu devirdeki kabiliyetini ortaya koyarken, Kaşgarlı Mahmud da Dîvânü Lügâti�t-Türk adlı eseriyle baştan başa Türkçe'yi, şive ve ağızlarına kadar incelemeye çalışmış ve bu sahada ilk defa eser yazma şerefini kazanmıştır  Orta Türkçe devrinin içinde yine 13  yüzyıldan sonra, batıda Osmanlı; kuzey ve güneyde Kıpçak; doğuda ise Çağatay Türkçesi yer almaktadır  Bu Türk şîvelerinde, Orta Türkçe devrinde pekçok eser yazılmış, bilhassa Kıpçak ve Çağatay Türkçesi sahalarında, dille ilgili olan, gramer ve lügat kitaplarına geniş yer verilmişti  Çağatay Türkçesi, eserlerini bilhassa 15  yüzyıla doğru Semerkand ve Herat gibi kültür merkezlerinde vermiştir  On beşinci yüzyıldan sonra, Orta Türkçe, yerini Yeni Türkçe devresine bırakmıştır  Türkçe'nin bu devresi, 20  yüzyıla kadar sürmüştür  Bu devirde Türklüğün tek bir alfabe sistemi vardır  Bütün Türk dünyası, İslâmî Türk alfabesini kullanmakta ve bu alfabeyle anlaşma gayet kolay olmaktaydı  Bu devir Türkçesi, en büyük dil yadigârlarını Osmanlı Türkçesi'yle vermiştir  Ancak, Türkçe'nin dış ve iç yapısı yönünden pek fazla değişmeye başlaması, bu devirde dilde çeşitli akımların doğmasına sebep olmuştur  Türk yazı dili: Türkçe, yazılı edebiyata geçerken Arap, Fars, Çin, Yunan vs  gibi belli başlı dillerin dışında pekçok batı dili, henüz yazılı edebiyata geçmemiştir  Fransız edebiyatı 14, Rus edebiyatı 11, İspanyol edebiyatı 12, İtalyan ve Alman edebiyatları 13, İngiliz edebiyatı ise 15  yüzyıldan sonra yazılı edebiyata sahiptirler  Dolayısıyla yazı dillerinin ortaya çıkması da Türkçe'den bir hayli sonradır  Türkçe'nin devrelerinden bahsederken, Türk dilinin ilk yazılı vesikalarının Eski Türkçe devrinde olduğu zikredilmişti  Eski Türkçe, Türklüğün, 11  yüzyıla kadar devam eden tek yazı dilidir  Eski Türkçe'den sonra batıya yapılan göçler ve yeni kültür merkezlerinin teşekkülüyle Türkçe, çeşitli bölgelerde farklılıklar göstermeye başlamıştır  Kaşgarlı Mahmud, bu hususta Dîvân�ında ilk bilgi veren dil âlimlerinden ve araştırıcılardandır  Eski Türkçe'den sonra Türk yazı dili, Batı ve Kuzey-Doğu Türkçesi olmak üzere iki ana kola ayrılmıştır  Orta Türkçe devresinde görülen bu ayrılma, batıda Osmanlı ve Âzerî Türkçesi'ni ortaya çıkarırken, Kuzey-Doğu Türkçesi de; kuzeyde Kıpçak, doğuda Çağatay Türkçesi'ni meydana getirmiştir  Bunlardan Osmanlı Türkçesi, Türklüğün uzun ömürlü ve kesintisiz olan, en büyük yazı dilidir  Yerini, 1908�den sonra Türkiye Türkçesi'ne bırakmıştır  Batı Türkçesi'nin doğu dairesini meydana getiren Âzerî Türkçesi ise, şifahî edebiyatın ve şiir an�anesinin tesiriyle varlığını sürdürmüştür  Çağatay Türkçesi de yerini Modern Özbek Türkçesi'ne bırakmakla birlikte, Doğu Türkçesi'ni bugün; Kazak, Kırgız, Özbek vs  temsil etmektedir  Doğu Türkistan�ın dili olan Modern Uygur Türkçesi de aynı daire içinde yer almaktadır  Batı Türkçesi'nin doğu kolu olan Âzerî Türkçesi ise, önceleri Tebriz ağzına dayanmakla birlikte sonraları Bakü ve Karabağ ağızlarının yayılmasıyla üçlü bir kültür merkezine sahip olmuştur  Bakü ve Karabağ, bu şîvenin Kuzey; Tebriz ve İran kısmı da Güney dalını meydana getirmektedir  Bu ayırma, daha çok Âzerî Türklüğünün siyasî parçalanmaya tâbi tutulmasıyla ortaya çıkmıştır  Bölgede fırsat ele geçince istiklâl ilan eden bazı hükümetler, hemen Türkçe tedrisata başlamışlar ve Türkiye�den öğretmenler getirerek dil birliğine yönelmişler, ancak bu hareketler, İran ve Rusya�nın işbirliğiyle yok edilmiş, zaman zaman bu işbirliğinin içine İngiltere de katılmıştır  Türkçe'nin Ana Türkçe'ye bağlı olan iki lehçesi daha vardır  Bunlar; Çuvaş ve Yakut lehçeleridir  Ana Türkçe'de birleşen bu lehçeler; yukarıda sözü edilen şîvelerden ayrı bir yol takip ederek, tarih boyunca günümüze kadar gelmişlerdir  Bunlardan Çuvaşça, Türk-Moğol dil akrabalığının ve birliğinin aydınlatılmasında köprü vazifesi gören mühim bir lehçedir  Fikir ve düşünce itibariyle asıl Türklükten ayrılmayan bu lehçe, kendine mahsus ayrı bir yol takip etmiştir  Bugün, anlaşılmaz bir durum arz etmektedir  Zaten lehçe; bir dilin, bilinmeyen bir zamanda, kendisinden ayrılan ve anlaşılmayacak kadar farklılıklar gösteren koluna denmektedir  Türk dili, bütün bu târihî devreler ve yazı dilinin gelişmesi içinde çeşitli kültürlerin ve dillerin tesirinde kalmıştır  Bu yüzden de dilde bazı cereyanlar ortaya çıkmıştır  Bunların başlıcası Türkçecilik cereyanıdır  Türk Dili, tarihî devirler içinde, yalnız Göktürk Türkçesi'nde açıklık göstermektedir  Ancak bu zamandan sonradır ki Türkçe, Uygurlar zamanında ve İslâmî devreye geçildiği zamanlarda, Türk milletinin çeşitli medeniyet ve dinlerle karşılaşmasının sonucu, yabancı dillerden pekçok kelime almıştır  Eski Türkçe devresinde bu durum daha çok, Soğdca'dan gelmiştir  Tercüme edilen Brahma, Mani ve Buda metinleri, yeni fikir ve mefhumları karşılamak için, din kültürünün kelimelerini de beraberlerinde getirmişlerdir  İslâmî devre içinde de aynı durum görülmektedir  Bu zamanda Türk dünyası, bütün gönlünü İslâmiyet'e açtığı gibi, dilimiz de pekçok kelimeyi almaktan çekinmemiştir  Fakat bu durum, Kaşgarlı Mahmud�la başlayan bir cereyanı da doğurmuştur  Türkçe, yalnız İslâm medeniyeti içinde değil, komşu bulunduğumuz ve devlet içinde yer alan kavim ve milletlerin dillerinden de pekçok kelime almıştır  Tanzimat'tan sonra bile, batıya açılmamızla batı menşeli kelime ve gramer şekilleri, gitgide Türkçe'de yer etmiştir  Bu durum, hangi devirde olursa olsun dilin iç ve dış tarihi yönden başka dillerin tesiri altında kalmasına sebep olmuş ve tarihte Türkçecilik cereyanını doğurmuştur  Kaşgarlı Mahmud ile başlayan dil şuuru, Türkçecilik cereyanının çeşitli şîvelerde nüvesini teşkil etmiş ve müelliflerle şairler, Türkçecilik cereyanını başlatmışlardır  Bu durum, Karamanoğlu Mehmed Bey gibi bazı beylerde Arapça ve Farsça'ya karşı, Türkçe'nin devlet dili olması için bir tepki şeklinde doğmuş, bazı müelliflerde sadece Türkçe yazmak arzusu ile ortaya çıkmış; bazı şâirlerdeyse Türkçe'nin işlenmesi ve gramer düşüncesiyle gerçekleştirilme yoluna gitmiştir  Fakat asıl istek, 13  ve 15  yüzyıllarda, beyliklerin desteği ve teşvikiyle olmuştur  Osmanlı, İsfendiyar ve Aydınoğullarında görüldüğü gibi, beyler, eserleriyle bu cereyana katılmışlardır  Ayrıca Karamanoğlu Mehmed Beyden önce 13  yüzyıl başlarında, Selçuklu sarayında Türkçe yazan şairler vardır  Ahmed Fakih ile Hoca Dehhânî bunlardandır  Arapça ve Farsça'dan ayrılmanın imkânsız olduğunun, mensubu bulunduğumuz İslâm inancı ile bilinmesini isteyen bazı müellif ve şairler de, Türkçe'yi bu dillerden alınacak kelimelerle işleyip, çeşni ve halâvetine kavuşturmak istemişlerdir  Şunu da belirtmek lâzımdır ki, Türkçe, sadece başka dillerden kelime almamış, en azından aldığı kadar da başka lisanlara kelime vermiştir  Anadolu sahasında ilk Türkçecilik cereyanını başlatanlar, 14  asırda, Gülşehrî, Âşık Paşa, Kadı Darir, Şeyhoğlu Mustafa, Hoca Mesud gibi şahsiyetlerdir  Bu halkaya 15  yüzyılda İkinci Murad Han, Devletoğlu Yûsuf, Sarıca Kemâl, Aydınlı Visâli, 16  asırda ise Tatavlalı Mahremî ve Edirneli Nazmî eklenmişlerdir  Hatta 16  yüzyılda gözle görülen bu akıma, şuarâ tezkirelerinde yer verilmiş, daha sonra Türkî-i Basit Cereyanı diye adlandırılmıştır  Doğu Türkçesi'ndeyse bu cereyan, Timur Han'da nüvesini bulmakla birlikte, asıl, Türkçe âşığı bir hükümdar olan Hüseyin Baykara ve mektep arkadaşı Ali Şîr Nevâî�de şahsiyetini bulmuştur  Hüseyin Baykara, bu hususta bir ferman çıkarırken, Ali Şîr Nevâî de Türkçe'nin üstünlüğünü ispat yoluna gitmiş ve onun kudretli bir dil olduğunu göstermek için pekçok eser yazmıştır  Hüseyin Baykara'nın ise Türkçe Dîvân'ı vardır  On yedinci yüzyılın ikinci yarısında bu fikre sahip çıkan, Nâbî'dir  On sekizinci asırda Sâdi Çelebi, mahallîleşme cereyanının temsilcisi olan Nedim, 19  yüzyılda Padişah İkinci Mahmud Han ve Vakanüvis Esad Efendi de aynı fikirden hareket etmişler ve bu hâl, Tanzimat'a kadar gelmiştir  Tanzimat'tan sonra Namık Kemal, Ali Süâvi, Ahmed Midhat Efendi, Şemseddin Sâmi, Muallim Nâci, işi ilmî ölçüler içinde halletmek için, çeşitli fikirler ileri sürmüşlerdir  Bundan sonra, artık, dilde iki düşünce vardır: Bunlardan birisi; ilmî ölçüler içinde Türkçe'ye sahip çıkmak; diğeriyse tasfiyecilik denilen dili fakirleştirme cereyanıdır  Bunlardan birinci fikre, Türk Derneği mensupları ile Selânik�te Genç Kalemler sahip çıkmışlardır  Türk Derneği 'kullanılacak lisânın, en sâde Osmanlı lisânı olacağını' söylerken, Genç kalemlerse konuştuğumuz İstanbul lisanını istemektedir  Türk Derneğinin görüşlerine Necip Âsım; genç Kalemlerinkine de Ali Cânib, Ömer Seyfeddin ve Ziya Gökalp üçlüsü önderlik etmişlerdir  Cumhuriyet devrinde, bir ara denenen, Türkçe olmayan bütün kelimeleri dilden atmak şeklinde özetlenen ve Tasfiyecilik olarak isimlendirilen hareket, ortaya çıkan vahim neticeleri sebebiyle terk edilmiş ve 1936 yılından sonra tasfiyecilik hareketlerine, kesinlikle iltifat edilmemiştir  Hattâ Atatürk, Türkçe'nin eskiliği ve başka dillerin kaynağı olduğu tezinin neticesi olarak, Güneş-Dil Teorisini ortaya atmış ve yabancı olduğu söylenen her kelimenin Türkçe olduğunu kabul etmiştir  Bu durumda 'Hangi dilden gelirse gelsin Türk Milletinin konuştuğu her kelime Türkçe'dir' hükmü ortaya çıkmıştır  Atatürk'ün ölümünden sonra ise, tasfiyecilik, yalnız dildeki kelimeleri atmakla kalmamış, ilim tanımaz bir yola da sapmıştır  Türkçe'nin kendi kaide ve kanunlarına bile ehemmiyet verilmemiş ve pekçok kelime uydurulmuştur  Bu hareket, Türk Dil Kurumu'nun önderliğinde olmuştur  Kurum, ilim dışı bir yol takip ederek, pekçok dil âlimini bünyesinden uzaklaştırmış, halk ağzından derlenen kelimeleri, Türk yazı diline mal edememiş ve bu işi siyasî devrimcilere bırakmıştır  12 Eylül 1980'e kadar süregelen bu hareket, sonunda durdurulmuştur  Konuşulduğu saha 19  878  368 km2 olan Altay dillerinin % 55,11'ini Türklerin yaşadığı yerler meydana getirmektedir  Türklerin yaşadığı saha, Avrupa kıtasından büyük olup, 10  955  840 km2'yi bulmaktadır  Bu sahanın büyük bir kısmı, Asya topraklarındadır  Dağılan SSCB'nin % 37'sini teşkil ederken, halen Çin topraklarının da % 18'inde Türkler yaşamaktadır  Bunun dışında Afganistan, İran ve Eski Osmanlı topraklarında ve Kıbrıs'taki Türklerin nüfusu, büyük bir yekûn tutmaktadır  Türklüğün bu dağınıklığı, eski çağlardan beri böyle olup, geniş vatanda yerleşmeleri ve pekçok kültür merkezleri meydana getirmeleri, Türkçe'nin pek fazla kardeşlenmesine sebep olmuştur  Aynı dilin, bu kadar coğrafya içinde bölgelere göre çeşitli kollarının teşekkül etmesi, bu sahayla uğraşan âlimleri, Türk şîvelerinin tasnifi gibi güç bir problemin içine atmıştır  Bu meseleyle ilk karşılaşan, Kaşgarlı Mahmud olmuştur  Bugün Türk şîvelerinin tasnifi üzerinde çalışan pekçok Türkolog mevcuttur   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #3 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıTÜRKÇENİN SES ÖZELLİKLERİ Türk alfabesindeki harfler,gösterdikleri seslerin ağızdan çıkışına göre "ünlü" (sesli) ,"ünsüz" (sessiz) diye ikiye ayrılır  ÜNLÜ HARFLER 1  Türkçede 8 ünlü harf vardır: "a, e, ı, i, o, ö, u, ü" Bunlar ağızdan çıkış drumlarına göre, a) Kalın-ince ünlü: Ünlü,dil ağızda geriye doÄŸru çekilerek çıkmışsa kalın ünlü adını alır  Bunlar "a, ı, o, u" ünlüleridir  Ünlü,dil ağızda öne doÄŸru bir durum alarak çıkmışsa ince ünlü adını alır  Bunlar "e, i, ö, ü" ünlüleridir  b) Düz-yuvarlak ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken dudaklar düz durumdaysa düz ünlü adını alır  Bunlar "a, e, ı, i" ünlüleridir  Ünlü, ağızdan çıkarken yuvarlak bir durum alıyorsa yuvarlak ünlü adını alır  Bunlar "o, ö,u, ü" ünlüleridir  c) GeniÅŸ-dar ünlü: Ünlü,ağızdan çıkarken çene açıksa ünlüler geniÅŸ ünlü adını alır  Bunlar "a, e, o, ö" ünlüleridir  Ünlü ağızdan çıkarken çene daha az açılıyorsa ünlüler dar ünlü diye adlandırılır  Bunlar "ı, i, u, ü" ünlüleridir  Türkçeyi diÄŸer dillerden ayıran özelliklerin başında ses uyumları gelir  Türkçede dört çeÅŸit ses uyumu vardır: 1- BÜYÜK ÜNLÜ UYUMU (Kalınlık-incelik, artlık-önlük uyumu) Sözcükteki tüm ünlülerin kalınlık ve incelik bakımından gösterdiÄŸi uyumdur  * Bir sözcüğün ülk ünlüsü kalınsa öteki ünlüleri kalın, ilk ünlüsü ince ise sonrakiler de ince olur  anlayışınızdan, soyunuz; sevgisiyle, güzelliÄŸinizden  * Büyük ünlü uyumu yalnızca Türkçe sözcükler için geçerlidir  Kimi kuraldışı durumları da vardır  anne (ana) , kardeÅŸ (karındaÅŸ), elma (alma), helva (halva)    sözcükleri Türkçedir  Bu durum, bu sözcüklerin incelmesinden kaynaklanır  * Tek heceli sözcüklerde bu uyum aranmaz  (tok,gel,bak    ) * Yabancı sözcükler bu uyuma uymaz  çiroz,telefon,edebiyat,sosyoloji,televizyon,aferi n ,meydan,kıyafet    *BileÅŸik sözcüklerde çoÄŸunlukla bu uyum aranmaz  yapıvermek,gecekondu,ilkokul,açıkgöz,külbastÄ ±    Eklerde Büyük Ünlü Uyumu Ekler eklendikleri sözcüklerin ünlülerine göre uyum saÄŸlar  Eklerin inceliÄŸi ve kalınlığı köke göre deÄŸiÅŸir,incelir,kalınlaşır  Örn: defter-ler, kapı-lar, sıra-lar NOT: * Türkçe olmayan sözcüklere gelen ekler, son ünlüye göre uyum gösterirler  Örn: Kalem-ler, cüzdan-lar,kitap-lık,kalem-lik    * Kimi ekler,büyük ünlü uyumuna uymaz  -yor : isti-yor (iste-yor deÄŸil) Ulama eki alır  oturu-yor, arı-yor    -leyin: sabah-leyin (sabah-layın deÄŸil) -ki: akÅŸam-ki (akÅŸam-kı deÄŸil) bazı sözcüklerde yuvarlaklaşır dünkü,öbürkü -gil: Hasangil (Hasan-gıl deÄŸil) -ken: uyurken (uyur-kan deÄŸil) -ımtrak: yeÅŸilimtrak yeÅŸil-ımtrak deÄŸil) Bu ekin yalnız i ünlüleri deÄŸiÅŸir  Mor-umtrak -deÅŸ: kardeÅŸ (kar-daÅŸ deÄŸil) | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #4 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları2- KÜÇÜK ÜNLÜ UYUMU (Düzlük-yuvarlaklık uyumu) Ünsüzlerin düzlük-yuvarlaklık,darlık-geniÅŸlik bakımından uyumudur  * Düz ünlülerden sonra düz ünlüler gelir  kapıcı,pencere,sıralamak * Yuvarlak ünsüzlerden sonra düz-geniÅŸ,dar-yuvarlak gelir  övünç,borazan,çopur * Türkçede o,ö sesleri sadece ilk hecelerde bulunur  * -yor eki,uyumu bozar,-yor' dan sonra gelen ekler bu eke uyar  duru-yor-du ,ötü-yor-du, geli-yor-du 3- ÜNSÜZ UYUMU Türkçe kelimelerde tonlu (sedalı) ünsüzler (b, c, d, g, ÄŸ, j, l, m, n, r, v, y, z) tonlu ünsüzlerle; tonsuz (sedasız) ünsüzler (ç, f, h, k, p, s, ÅŸ, t) tonsuz ünsüzlerle yan yana gelebilir  Buna ünsüz uyumu veya ünsüz benzeÅŸmesi denir  Örnek: aÅŸ-çı, at-kı, iÅŸ-çi, taÅŸ-tan, Türk-çe  4- ÜNLÜ - ÜNSÜZ UYUMU 1- Türkçe kelimelerde kalın ünsüzlerinin kalın ünlülerle (a, ı, o, u); ince ünsüzlerinin ince ünlülerle (e, i, ö, ü) aynı hecede bulunmasından ortaya çıkan bir uyumdur  Yani, a, ı, o, u ünlüleri g, k, ĺ ünsüzleriyle; e, i, ö, ü ünlüleri ġ, k, l ünsüzleriyle aynı hecede bulunmazlar  Bozgun, kuzgun, kapı, kırağı, tatlı; görüntü, gezi, güneÅŸlik kelimelerinin söyleniÅŸine dikkat edilirse g, ÄŸ, k, l seslerinin buradaki örneklerde aynı sesler olmadığı sezilebilir  2- Türkçede o, ö ünlüleri (-yor eki dışında) sadece ilk hecede bulunur  İlk hece dışında o, ö sesleri olan kelimeler yabancı asıllıdır: balkon, biyografi, fizyoloji, konsol, konsültasyon, monitör, otomobil, profesör, traktör  3- Türkçede uzun ünlü yoktur  İçinde uzun ünlü bulunan kelimeler yabancı asıllıdır: câhil, mâvi, millî, nâhoÅŸ, perîşân, şâir, târîh, vazîfe  Bazı ses olaylarıyla ortaya çıkan â < aÄŸa, âbi < aÄŸabey, pekî < pek iyi, ile vârolmak, yârın kelimeleri istisnadır  4- İnce a ve ince l sesleri yoktur: harften, hakikate, saati, sıhhatli, ÅŸefkâtini; alkollü, hâlâ, hayâl, normalde, plân  Örneklere dikkat edilirse kelimelere getirilen eklerin ünlü uyumuna uymadığı görülür  5- Arapçadaki ayın ve hemze sesleri, Türkçede olmadığı için bunlar söylenmez, düşürülür  Bu seslerden önce ünlü olması durumunda ünlü, uzun okunur: bāzen, mānā, mēmur, ÅŸāir,tēsir, yâni  Arapçadan alınan kelimelerdeki ayın ve hemze kesme iÅŸaretiyle gösterilir  Ancak anlam karışıklığı olmayacak kelimelerde bunların kesmeyle yazılmasından -son zamanlarda- vazgeçilmiÅŸtir: san’at, ma’nâ, meb’ûs, me’mûr, neÅŸ’e, te’sîr, te’sîs > sanat, mana, mebus, memur, neÅŸe, tesir, tesis  6- Dilimizde iki ünlü yan yana gelmediÄŸi için ünlüyle biten kelimeler, ünlüyle baÅŸlayan ekler aldığı zaman araya y koruyucu ünsüzü girer: iki - y - e, soru - y - u, bekle - y - en, söyle - y –ecek  Yan yana iki ünlünün bulunduÄŸu kelimeler alınmadır: aile, ait, fail, fiil, muamele, ÅŸair, ÅŸiir, reis vb  gibi  7- Türkçe bir hecede ancak bir ünlü bulunur  Aynı hecede iki ünlünün bulunduÄŸu kelimeler alınmadır: kau-çuk, kua-för, koo-peratif, sua-re  8- Kelime kökünde ikiz ünsüz (ÅŸedde) yan yana bulunmaz: dikkat, himmet, ÅŸedde, bakkal, dükkan, millet, teÅŸekkür  Anne (<ana), belli, bellemek, elli (<elig) kelimeleri istisnadır  9- Kelime kökünde ikiden fazla ünsüz yan yana gelmez: Elektrik, kontrol, quartz, sfenks, strateji, thyssen    gibi kelimeler batı kaynaklı dillerden alınmadır  Türkçe, sertlik gibi örneklerde yan yana gelen üç ünsüzden ikisinin kelime köküne, üçüncüsünün eke ait olduÄŸuna dikkat ediniz  10- Türkçe heceler ve kelimeler iki ünsüzle baÅŸlamaz: blok, bravo, grup, klâsik, kral, kontrat, spor, stop, stres, plâj, program, tren,    gibi kelimeler, baÅŸka dillerden alınmadır  Ağızlarda bu iki ünsüz arasında bir ünlü türetilir: kıral, sipor, tiren,    11- Türkçede kelime başında c, ÄŸ, l, m, n, ñ, r, z sesleri bulunmaz  Çocuk dili kelimeleriyle (cici, mama, meme, ninni,    ) nine ve ne ile ne’denyapılan kelimeler (nasıl (<ne asıl), ne, neden, nere, nereden, nereye, nice, niçin, nine, nitelik kelimeleri istisna oluÅŸturur  Alınma kelimelere örnekler: cam, can, cehennem, lâf, limonata, lira, makine, marul, metal, naylon, nohut, numara, reçel, romantik, rol, vakum, vaziyet, vazo, zaman, zarar, zor, zeytin  12- Türkçe kelimelerin sonunda b, c, d, g ünsüzleri bulunmaz  Alıntı kelimelerdeki bu sesler sert karşılıkları olan p, ç, t, k ünsüzlerine çevrilir: Ahenk (< âheng), fert (< ferd), ihraç (< ihrâc), kitap (< kitâb), kalp (<kalb), levent (< levend)  Kelimenin ünlüyle baÅŸlayan bir ek alması hâlinde sert ünsüzler yumuÅŸayarak eski ÅŸekline döner: ihtiyâc > ihtiyaç > ihtiyacı; mektûb > mektup > mektuba, reng > renk > rengi gibi  Ad, sac, od, öd gibi kelimeler istisnadır  13- Türkçede f, h, j, v sesleri bulunmaz: Fal, film, filiz, fizik; hakikat, hamur, havlu, jeton, jüri, pijama, plâj; vicdan, vida gibi kelimeler alınmadır  Yabancı dillerden alınan kelimelerde görülen j sesi halk aÄŸzında c olarak söylenir  Türkçe kelimelerdeki v sesi, ya b’den, ya g/ÄŸ’dan deÄŸiÅŸmiÅŸtir ya da vur- örneÄŸinde olduÄŸu gibi türemiÅŸtir: öfke (<öbke), yufka (< yubka);dahi (< takı), han (< kan), hatun (< katun), hani (< kanı); ev (< eb), var- (< bar-), ver- (< bir) döv- (< döğ-) vur- (<ur-), ev (< eb)  14- Hece ve kelime sonunda, aÅŸağıdaki ünsüz çiftleri dışında ünsüz grupları bulunmaz: -lç, -lk, -lp, -lt: ölç; ilk, kalk; alp, kulp; alt, bunalt, salt  -nç, -nk, -nt: dinç, genç, gülünç, sevinç; denk; ant, kunt  -rç, -rk, -rp, -rs, -rt: sürç, burç; bark, görk, Türk; sarp, serp; sars, pars, ters;art, kart, kurt, ört, yırt, yurt,yoÄŸurt  -st: ast, üst  AÅŸk, arÅŸ, çift, disk, felç, film, fötr, harf, lüks, misk, modernizm, popülizm, risk, ÅŸevk, tolerans gibi kelimeler, Türkçenin bu ses özelliÄŸine uymayan alınma kelimelerdir  Arapçadan ve batı dillerinden alınan kelimelerden bu ses özelliÄŸine uymayanlar, araya bir ünlü getirilmek suretiyle Türkçeye uydurulmuÅŸtur  Bunlara ünlüyle baÅŸlayan bir ek veya kelime gelirse türetilen ünlüler düşer: akıl (< akl) - aklı, fikir (<fikr) - fikre, ömür (<ömr) - ömrü, seyir (<seyr) - seyret-, şükür (< şükr) - şükretmek; film (< film), lüküs (< lüks), moderin (< modern)  15- I ünlüsü Türkçeye özgüdür  Batı dillerinin pek çoÄŸunda, Arapçada ve Farsçada ı yoktur: Çıkış, ılık, sıcak, yıldırım, yıldız gibi kelimeler Türkçedir  16- Tabiat taklidi kelimeler için ses özellikleri açısından herhangi bir sınırlama yoktur  Bunlar hangi sesle baÅŸlarsa baÅŸlasın, içinde hangi ses bulunursa bulunsun Türkçe kabul edilir: dank, fıs fıs, fingirti, fiskos, fokurtu, hışırtı, hoppala, horultu, lak lak, lıkır lıkır, melemek, miyavlamak, oh, öf, püf, püfür püfür, rap rap, şırıl şırıl, vıdı vıdı, vızır vızır, zırıl zırıl, zonklamak  17- Çocuk dili kelimelerinde de ses özellikleri aranmaz: baba, bibi, cici, dede, lala, kaka, nene, mama, meme,    Türkçeye, diÄŸer dillerden giren kelimelerin pek çoÄŸu bu ses özelliklerinden birine veya birkaçına uymaz  Dolayısıyla Türkçenin ses özelliklerini bilenler, sözlüğe bakmadan kelimenin Türkçe olup olmadığını (tesadüfen uyanlar dışında) kolaylıkla anlayabilirler  AÅŸağıdaki kelimeler, karşılarında sıralanan sebeplerden dolayı Türkçe deÄŸildir: Vilâyet : 1  Ünlü uyumu yok  2  â uzun ünlüsü var  3  v sesi var  Monitör : 1  BaÅŸta m sesi var  2  Ünlü uyumu yok  3  İlk heceden sonra ö sesi gelmiÅŸtir  Heyecân: 1  h sesi var  2  Ünlü uyumu yok  3  Uzun ünlü var  Mürâcaat : 1  Ünlü uyumu yok  2  BaÅŸta m sesi var  3  İki ünlü yan yana gelmiÅŸtir  4  Uzun ünlü var  TeÅŸekkür : 1  Düzlük - yuvarlaklık uyumu yok  2  İkiz ünsüz var   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #5 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıTÜRKİYE TÜRKÇESİNDEKİ SES OLAYLARI Kelimelerde zamana ve sahaya baÄŸlı olarak sürekli deÄŸiÅŸmelerin, geliÅŸmelerin olması dilin canlılığının bir göstergesidir  Dil duraÄŸan deÄŸil, dinamik bir yapıya sahiptir  Dilin söz varlığını oluÅŸturan kelimelerdeki sesler, heceleri ve kelimeleri oluÅŸtururken tarihî süreç içerisinde düşerler, yer deÄŸiÅŸtirirler, türerler, baÅŸka seslere benzerler  İşte bütün bunlar, ses olayları baÅŸlığı altında incelenir  Dilde ses olayları, çeÅŸitli sebeplerden kaynaklanır  Bunlardan baÅŸlıcaları aÅŸağıda özetlenmiÅŸtir: Ses olaylarının sebepleri a) Dilin ses özellikleri: Türkçede kelime sonunda b, c, d, g sesleri olmadığı için Arapça kitâb kelimesi Türkçeye kitap ÅŸeklinde geçmiÅŸtir  Uzun ünlü olmadığı için de â ünlüsü kısalarak normal a’ya dönüşmüştür  b) BaÅŸka seslerin etkisi: Bazı sesler, yanlarındaki diÄŸer seslere etki ede*rek onları kendilerine benzetirler, deÄŸiÅŸtirirler  Meselâ, anbarkelimesindeki b sesi, yanındaki n’ye etki ederek onu, kendisi gibi dudak ünsüzü olan (m) yapmıştır  Böylece kelime, ambar ÅŸekline dönüşmüştür  Yaşıl kelimesinin yeÅŸil’e dönüşmesinin sebebi, y ve ÅŸ seslerinin inceltici etkisidir  c) Vurgu: Türkçede orta hece vurgusu genellikle zayıf olduÄŸu için bu hecedeki ünlüler bazen daralır bazen de düşerler: Tasarıla> tasarla, besileme> besleme, yalınız > yalnız vb  gibi  ç) Zayıf sesler:ÄŸ, h, ı, l, n, r, y, z sesleri zayıf sesler olduÄŸu için bazı ses olaylarına sebep olurlar: aÄŸabey > âbi, hastahane > hastane, pek iyi > peki, bir daha> bi daha, soÄŸan> soan, uÄŸur> uur, ınanmak > inanmak  d) SöyleyiÅŸ güçlüğü ve kakofoni: Bazı seslerin yan yana gelmesi söyleyiÅŸ güçlüğüne veya kakofoniye sebep olur  Bu durumda bazı ses olayları olur: büyükcek > büyücek, küçükçük > küçücük, ufakcık > ufacık  Ses olaylarının sebebini, dildeki en az emek yasasına baÄŸlamak mümkündür   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #6 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıSES OLAYLARI 1  Ses türemeleri Ünlü türemesi ve ünsüz türemesi ÅŸeklinde görülür: a) Ünlü türemesi Genellikle, alınma kelimelerde görülen bu ses olayına Türkçe kelimelerde de rastlamak mümkündür  Ünlü türemesi kelimenin başında, ortasında veya sonunda olabilir: station > istasyon, scala > iskele, limon > ilimon, Recep>İrecep; tren > tiren, kral > kıral, spor > sipor; akl > akıl, ömr > ömür; bircik > biricik, giderkene  b) Ünsüz türemesi İki ÅŸekilde görülür  Birincisinde, ünlüyle biten kelimeye ünlüyle baÅŸlayan bir ek getirileceÄŸi zaman bu iki ünlü arasında yardımcı bir ünsüz ( y, n)tü*rer: bilgi-y-e, Ali-y-i, sevdi – y – di, soru – y - u; bu-n-u, ÅŸu-n-u, evi-n-e  İkincisi, -daha çok ağızlarda- ünlüyle baÅŸlayan kelimelerin başında y, h ünsüzlerinin türemesi ÅŸeklinde görülür: avlu>havlu, ayva>hayva, elbet>helbet, ücra>hücra, örümcek>hörümcek; ıldız>yıldız, ırak>yırak, inmek>yinmek  2  Ünsüz ikizleÅŸmesi Kelime içinde bir ünsüzün iki defa söylenerek ikizleÅŸmesi olayıdır  Daha çok ağızlarda görülür:yeddi, sekkiz, dokkuz, eÅŸÅŸek; bilemedim> bilemmedim, sakız>sakkız; anne (<ana), elli (50) (<elig)  Ünsüz ikizleÅŸmesi, ünsüz türemesinin özel bir türü olarak da deÄŸerlendirilebilir  3  Ses düşmeleri Kelimedeki bir veya birkaç sesin, dilin ses özelliklerinden kaynaklanan sebeplerle düşmesi olayıdır  Kaybolan sesin kelimedeki yerine göre ve kaybolma ÅŸekline göre aÅŸağıdaki ÅŸekillerde incelenirler: a) Ön Ses Düşmesi ısı+cak > sıcak  b) Orta hece ünlüsünün düşmesi Orta hecenin vurgusuz olması sebebiyle, özellikle ÄŸ, r, y, z zayıf ünsüzlerinin yanındaki ünlünün düşmesi olayıdır: ağızı > aÄŸzı, boyunum> boynum, buradan > burdan, buyuruk > buyruk, dirilik > dirlik, gazete > gazte, kıvırım > kıvrım, oÄŸulu > oÄŸlu, satılık > satlık, yalınız > yalnız, yanılış > yanlış  c) Ünsüz düşmesi Seslerin birleÅŸmesi sırasında söyleyiÅŸ güçlüğü veya zayıf sesler (g, h, n, l, r, y, z) sebebiyle bir ünsüzün düşmesi olayıdır: küçük+çük > küçücük, ufak+rak > ufarak; kaÄŸan > kaan, soÄŸan > soan, soÄŸuk > souk, uÄŸur > uur; yapurgak > yaprak; çift > çif, bir daha> bi daha, geliyor > geliyo  ç) Hece düşmesi PeÅŸ peÅŸe gelen ve sesleri birbirine benzeyen hecelerden birinin düşmesidir: alıyor (<ala yorır), baÅŸlayım (<baÅŸlayayım), budur (<bu durur), pazartesi (<pazar ertesi), söyleyim (<söyleyeyim)  d) TekleÅŸme Genellikle alınma kelimelerdeki aynı cinsten ve yan yana bulunan iki ünsüzden birinin dilin ses özelliÄŸine uyarak düşmesidir:Edebiyyat > edebiyat, hammâl > hamal, kemmiyyet > kemiyet, medeniyyet >medeniyet  e) Ünlü birleÅŸmesi İlki ünlüyle biten, ikincisi ünlüyle baÅŸlayan ve her zaman birlikte kullanılan birleÅŸik kelimelerde, peÅŸ peÅŸe gelen ünlülerin kaynaÅŸarak bir ünlü hâline gelmesiyle ortaya çıkan ses olayıdır: bulamaç (<bulama+aÅŸ), cumartesi (<cuma+ertesi), Delorman (<Deli orman), kahvaltı (<kahve+altı), nasıl (<ne+asıl) niçin (<ne+için)  f) Hece kaynaÅŸması ÄŸ, h, y zayıf ünsüzleri bazen iki ünlü arasında eriyerek kaybolur, kalan iki ünlü kaynaÅŸarak tek ünlü olur  Dolayısıyla bir hece eksilmiÅŸ olur: âb (< aÄŸabey), ayol (< ay oÄŸul), eczâne (< eczâhâne), eyvallah (< eyi vallah), pastane (< pastahâne), peki (< pek iyi)  4  Yer deÄŸiÅŸtirme (göçüşme) Kelimedeki iki ünsüzün yer deÄŸiÅŸtirmesi ÅŸeklinde ortaya çıkan ve ağızlarda çok görülen bir ses olayıdır: gibi-bigi, cereyan-ceyran, çömlek-çölmek, ekÅŸi-eÅŸki, gömlek-gölmek, ileri-ireli, kibrit-kirbit, kirpi-kipri, kirpik-kiprik, köprü-körpü, lânet-nalet, memleket-melmeket, Meryem-Meyrem, ödünç-öndüç, öğrenmek-örÄŸenmek, sarımsak-samırsak, toprak-torpak, yalvarmak-yavralmak, yüksek-yüsgek  Bu örneklerde birinci ÅŸekiller doÄŸru, ikinciler yanlıştır  5  BenzeÅŸme (asimilasyon) Kelime içinde bir araya gelen seslerden birinin diÄŸer sesi kendisine benzetmesi demek olan benzeÅŸme, Türkçede çok görülen ses olaylarından biridir  BenzeÅŸme, yan yana gelen sesler arasında olabileceÄŸi gibi uzakta olan sesler arasında da mümkündür  Türkçenin ses kurallarının çoÄŸu, benzeÅŸmeyle yakından ilgilidir  Bunlardan en önemlileri ses uyumlarıdır  (Ses uyumları konusu yukarıda anlatıldığı için burada tekrar edilmeyecektir  ) BenzeÅŸme, çeÅŸitli ÅŸekillerde görülür: a) İlerleyici benzeÅŸme Önceki ünsüzün, sonraki ünsüzü kendine benzettiÄŸi benzeÅŸmedir: anlamak > annamak, bunlar> bunnar, karanlık > karannık, niÅŸanlı > niÅŸannı, samanlık > samannık, yazsınlar > yazsınnar  b) Gerileyici benzeÅŸme Sonraki ünsüzün, önceki ünsüzü kendine benzetmesi olayıdır:birlikte > billikte, gözsüz > gössüz, kalmazsa > kalmassa, tarla > talla, terli > telli, türlü> tüllü  c) OluÅŸum noktası benzeÅŸmesi Kelime içinde yan yana bulunan ünsüzlerden birinin diÄŸerini kendi oluÅŸum noktasına çekmesi olayıdır: Anbar, onbaşı, çarÅŸanba, penbe, perÅŸenbe kelimelerindeki b dudak ünsüzü yanındaki n’yi kendi oluÅŸum noktasındaki bir diÄŸer dudak ünsüzü olan m’ye çevirerek kelimelerin ambar, ombaşı, çarÅŸamba, pembe, perÅŸembe ÅŸekline dönüşmesine sebep olmuÅŸtur  6  Ses deÄŸiÅŸmeleri Bir sesin baÅŸka bir sese dönmesiyle ilgili ses olayları aÅŸağıda sıralanmıştır: a) Orta hece ünlüsünün deÄŸiÅŸmesi Orta hecenin vurgusuzluÄŸu ve y sesinin zayıflığı sebebiyle orta hecedeki geniÅŸ ünlünün daralması olayıdır: baÅŸlıyor (<baÅŸla-yor), diyor(<de-yor), gülmüyor (<gülme-yor), yiyor(<ye-yor)  b) SedalılaÅŸma (yumuÅŸama) Kelime sonunda iki ünlü arasında kalan p, ç, t, k sedasız seslerinin sedalılaÅŸarak b, c, d ve g’ye dönmesidir: çorap+ı > çorabı, genç+i > genci, kanat+ı > kanadı, konak+a > konaÄŸa  Tek heceli kelimelerin çoÄŸunda ve sedalılaÅŸma olduÄŸunda anlamı deÄŸiÅŸecek kelimelerde yumuÅŸama olmaz: atı, haçı, saça, suçu, otu  c) AykırılaÅŸma Birbirine benzeyen veya aynı olan iki ünsüzden birinin baÅŸkalaÅŸmasıdır: ahçı (<aşçı)[Linkleri sadece kayıtlı üyelerimiz görebilir  ForumTR üyesi olmak için tıklayınız]; aktar (<attâr), muÅŸamba (<muÅŸamma)  Türkçede ikiz ünlü (ÅŸedde) bulunmadığı için alınma kelimelerdeki ikiz ünlüden biri deÄŸiÅŸmiÅŸtir  Bunların dışında da ses deÄŸiÅŸiklikleri vardır: inmek - enmek, demek –dimek, yemek - yimek (e - i); börek - bürek, büyük – böyük, güzel - gözel (ö - ü); kuÅŸ - guÅŸ, koyun - goyun (k - g) parmak - barmak, pastırma - basdırma (p - b); ben - men, binmek - minmek, boncuk - muncuk (b - m); ögmek - öğmek - övmek, dögmek - döğmek - dövmek, (g-v); kogmak-koÄŸmak-kovmak (ÄŸ-v); tag>daÄŸ  Yukarıda sıralanan ses olaylarından bazıları ağız özelliklerinden kaynaklanır ve sadece söyleyiÅŸle ilgilidir  Bu kelimelerde görülen ses olayları, yazı diline yansıtılmaz  KonuÅŸma diliyle yazı dilinin birbirine mümkün olduÄŸu kadar yaklaÅŸtırılması, söyleyiÅŸe ait bu özelliklerin kültür diline, ortak dile taşınmamasıyla saÄŸlanacaktır  Türkçenin ses özellikleri iyi bilinmekle herhangi bir kelimenin Türkçe olup olmadığı kolaylıkla ayırt edilebilir  Ana dile sahip çıkma bilinciyle anlamdaÅŸ kelimelerden Türkçe olanları seçmek de kolaylaşır  Ses ve yapı özelliklerine göre Türkçe olan kelimeler kullanmaya özen gösterilmelidir  Uyarılar: 1  Dildeki bu ses olaylarından sadece söyleyiÅŸte kalanlarla yazı diline geçenler arasındaki farklara dikkat ediniz: ombaşı - onbaşı, Istambul - Istanbul, gelcekler - gelecekler, barmak - parmak, bilmeyor - bilmiyor vb  örneklerde olduÄŸu gibi  2  Ses özellikleri ve ses olaylarının kelimelerin imlâsıyla doÄŸrudan ilgili yönle*rine bilhassa dikkat edilmelidir: trend - tirend, spor - sipor, uÄŸur - uur, biçki - biçgi, içki - iÅŸgi, gazete - gaste / gazte, memleket - melmeket, eczahane - eczane, sütçü - südcü, işçi - içci, çift - çif, gibi örneklerde önce yazılanlar doÄŸru, sonrakiler yanlıştır  3  babası, altışar gibi örneklerdeki s, ÅŸ ünsüzleri koruyucu ünsüz (yardımcı ses) deÄŸildir | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #7 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıTÜRKÇENİN HECE YAPISI VE HECE ÇEŞİTLERİ Hece, ses organlarının aynı doğrultudaki hareketiyle ve bir çırpıda çıkarılan ses veya sesler topluluğudur  Türkçede hecenin temelini oluşturan sesler ünlülerdir  Heceler de keli*melerin ses yapısını oluştururlar  Ünlüler tek başlarına hece özelliği gösterdikleri hâlde ünsüzler yanlarına ünlü almadan bir ses bütünlüğü, bir hece oluşturamazlar  Dolayısıyla Türkçe bir kelimede kaç tane ünlü varsa, o kadar da hece var demektir  Çünkü, Türkçe bir hecede, birden fazla ünlünün bulunması mümkün değildir  Türkçecilik kelimesindeki ünlü sayısıyla (ü, e, i, i) hece sayısının (Türk-çe-ci-lik ) birbirine eşit olması gibi  Ünsüzler, kendilerini takip eden ünlülerle birleşerek hece oluştururlar  Bu sebeple bir kelime hecelerine ayrılırken -yan yana iki ünsüz gelmemişse- ünlü+ünsüz şeklinde değil, ünsüz+ünlü şeklinde hecelenir: ev - in - iz - de değil, e - vi - niz - de; güz - el - ler - in değil, gü - zel - le - rin vb  Benzer bir durum peş peşe gelen kelimeler arasında da vardır: Ünsüzle biten bir kelimeden sonra ünlüyle başlayan bir kelime gelirse okurken birinci kelimenin son ünsüzü ikinci kelimenin ilk hecesine bağlanır  Buna da ulama denir: Dün akşam üç ekmek aldım  / Dü - nak- şa - mü -çek - me - kal - dım gibi  Kelime içinde iki ünsüzün yan yana gelmesi durumunda ünsüzlerden bi*rincisi önceki heceye, ikincisi sonraki heceye ait olacak şekilde heceleme yapılır: bil - gin, öğ - ret - men - lik  Yazıda, kelimenin hecelerine doğru yerden ayrılıp ayrılmadığı çok basit bir uygulamayla kontrol edilebilir: Kelime, hecelerine ayrıldığı şekliyle çok kolay ve akıcı bir şekilde söylenebiliyorsa heceleme doğru yapılmıştır  Tutukluk veya zorlanma oluyorsa kelime, yanlış yerden bölünmüş demektir  Satır sonuna sığmayan kelimeler, hecelerine ayrılırken satır sonunda veya satır başında tek hece olacak şekilde ayrılmaz  Özel adlar, satır sonunda hecelerine ayrılmaz  Mizanpajı bozmamak anlayışıyla kelimeleri gelişigüzel yerlerden bölmek doğru değildir   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #8 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıTürkçede hece çeÅŸitleri Türkçe bir hecede en fazla dört ses bulunabilir  Türkçede, heceyi oluÅŸturan seslerin sayısına ve bu seslerin hecedeki yerine göre altı çeÅŸit hece vardır: (AÅŸağıdaki kısaltmalarda Ü ünlü, sesli yerine; S ünsüz, sessiz yerine kullanılmıştır  ) 1  Bir ünlüden oluÅŸan heceler ( Ü): e - rik, a-rı, u - yan  2  Bir ünlü,bir ünsüzden oluÅŸan heceler (Ü+S): el - ma, or - du, ül - ke  3  Bir ünlü, iki ünsüzden oluÅŸan heceler (Ü+S+S): ilk, üst, art, 4  Bir ünsüz, bir ünlüden oluÅŸan heceler (S+Ü): el - ma, ar - ka - daÅŸ, gör- gü 5  Bir ünsüz, bir ünlü, bir ünsüzden oluÅŸan heceler (S+Ü+S): bil-dik, yal – nız - lık 6  Bir ünsüz, bir ünlü ,iki ünsüzden oluÅŸan heceler (S+Ü+S+S): Türk, kurt, sarp, se-vinç-ten  Bunlardan ilk üçü kelimenin sadece ilk hecesi olabilir  DiÄŸerleri kelimenin başında, ortasında veya sonunda bulunabilir  Yukarıda sıralanan hece çeÅŸitlerine uymayan kelimeler Türkçe deÄŸildir  VURGU KonuÅŸma amacıyla çıkarılan ses dizisinde hecelerden birinin diÄŸerlerine göre daha baskılı, daha kuvvetli olarak söylenmesine vurgu denir  KonuÅŸmanın tekdüzelikten kurtarılması dilin doÄŸasındaki vurgu ile saÄŸlanmaktadır  Vurgu, dilin bünyesinden ve konuÅŸanın ruh hâlinden kaynaklanır  Bu sebeple vurgu, iki çeÅŸittir: 1  İSTEÄžE BAÄžLI VURGU KonuÅŸanın isteÄŸine ve kullanışına göre deÄŸiÅŸen, dilin doÄŸal vurgusu dışında yapılan vurgudur  KonuÅŸmanın etkisini artırmak, konuÅŸmaya ahenk vermek, dinleyenleri etkilemek amacıyla yapılır  PekiÅŸtirme vurgusu ve ahenk vurgusu olmak üzere ikiye ayrılır: a) PekiÅŸtirme vurgusu Duygu ve düşüncenin ÅŸiddetini, derecesini göstermeye yarayan vurgudur: Çok güzel! Enfes! Berbat! Çek git! Zevksiz adam! Kim alacaksa alsın! b) Ahenk vurgusu Genellikle bir dinleyici grubuna karşı yapılan konuÅŸmalarda ve ÅŸiir okumada sözün etkisini, ahengini artırmak, dinleyenler üzerinde olumlu bir etki uyandırmak amacıyla isteÄŸe baÄŸlı olarak yapılan vurgudur: Korkma, sönmez bu ÅŸafaklarda yüzen al sancak! Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak  2  DOÄžAL VURGU Dilin yapısı ve kelimenin anlamıyla doÄŸrudan ilgili olan, konuÅŸana ve kullanışa göre deÄŸiÅŸmeyen, herkes tarafından uyulması gereken vurgudur  DoÄŸal vurguya uyulmadığı zaman dilin yapısı bozulur  Bazen de söylenmek istenenle ortaya çıkan anlam birbirinden farklı olur  Batı dillerinden bazılarındaki gibi, Arapçadaki gibi çok kuvvetli bir vurgu Türkçede yoktur  Türkçede vurgulu hecelerle vurgusuz heceler arasında fazla ÅŸiddet farkı olmadığı için vurgulu heceyi ayırt etmek zordur  Kelimede hangi hecenin vurgulu olduÄŸunu doÄŸru tespit etmek için her defasında farklı bir hece diÄŸerlerinden abartılı bir biçimde söylenir  Bu söyleyiÅŸlerden hangisi kulaÄŸa anormal gelmezse vurgu o hece üzerinde demektir  Meselâ,u-nut-ma keli*mesinde ma hecesi dışındaki heceler vurgulu okunduÄŸu zaman anormallik sezilmektedir  Demek ki bu kelimede vurgu son hecededir  Dil birliklerine göre; kelime vurgusu, grup vurgusu ve cümle vurgusu olmak üzere üç çeÅŸit doÄŸal vurgu vardır: a) Kelime vurgusu Kelimedeki hangi hecenin diÄŸerlerinden daha ÅŸiddetli vurgu taşıdığını gösterir  Türkçede kelimelerin genellikle son hecesi vurguludur  Yapım ekleriyle kelime geniÅŸletildikçe vurgu son heceye kayar: anne, durak, konut, sözlük; düşüncesizlik, çekingen  Türkçenin bu genel vurgu sistemine uymayan, vurgusu son hecede olmayan kelimeler de vardır  Bunlardan baÅŸlıcaları aÅŸağıda sıralanmıştır: ·Yer adlarında ve coÄŸrafî adlarda vurgu genellikle ilk hecede olur  Yer adlarından yabancı olanların Türkçe söyleniÅŸinde ise vurgu, sondaki heceden öndeki hecelere doÄŸru geçer: Ankara, Kayseri, Erzurum, Türkiye, Asya, Avrupa; Almanya, İngiltere, Münih  -istan ile biten adlarda (ve yer adlarında) vurgu sondadır: Gülistan; Türkistan, Hindistan, Yunanistan, Kazakistan  ·Zarfların çoÄŸu: ahmakça, ansızın, artık, ayrıca, belki, demin, gayet, hâlâ, hatta, iyice, kurnazca, öğleyin, önce, sonra, ÅŸimdi, şöyle, yalnız, yarın, yine, zorla  ·Ünlem ve ünlem olarak kullanılan adlarla hitaplarda vurgu ilk heceye geçer: acaba, aferin, arkadaÅŸ!, Aslan!, baba!, beyefendi!, elbette, evet, garson!, Güler!, haydi, hayır, iÅŸte, Mehmet!, peki, yahu  ·Dil adları: Almanca, Arapça, Farsça, Rusça, Türkçe  ·Küçültme eki almış bazı sıfatlar: alçacık, azıcık, daracık, incecik, kısacık, küçücük, ufacık, yumuÅŸacık  ·(GeniÅŸ zaman çekimi dışında) -ma, -me olumsuzluk eki almış fiiller: aldatmadılar, gitmemek, istemeyecek, kalkmıyor, konuÅŸmamak, oturmayacaklar, uyumayın  ·Yukarıdaki maddelere girmeyen bazı kelimeler: anne, banka, çekirge, görümce, karınca, masa, posta, radyo, teyze, yenge  ·BirleÅŸik kelimelerden bazıları: bugün, biraz, birçok, onbaşı, başçavuÅŸ, cumartesi, ayakkabı, kahverengi  Bu kelimelere vurgulu ek geldiÄŸi zaman da (vurgu, kelime tabanının son hecesinde olmadıkça) vurgunun yeri deÄŸiÅŸmez: annelik, Almancadan, Ankara’da, Bolu’dan, karıncaya, masayı, önceki, radyoda, Türkçenin, yarınki  Çekim eki almış kelimelerde vurgu çoÄŸunlukla çekim eki üzerindedir  Vurgusuz bazı çekim ekleri ise vurguyu kendilerinden önceki heceye atarlar  Vurguyu önceki heceye atan vurgusuz çekim ekleri aÅŸağıda sıralanmıştır: ·-n vasıta hâli eki: baharın, güzün, kışın, yazın  ·-la / -le eki: atla, babamla, bıçakla, çocukla, kalemle  ·-ca / -ce ve bunun geniÅŸlemiÅŸ ÅŸekli –casına / -cesine eki: açıkça, bence, güzelce, onca, yüzlerce; alçakçasına, aptalcasına, delicesine  ·Soru eki: bildi mi?, öğrenecekler mi? sevecek misiniz?; Ankara mı?, güzel mi?, kitap mı? ·-dir eki: akıllıdır, bilmiÅŸtir, gelecektir, geniÅŸtir, kısadır  ·KiÅŸi ekleri (Birinci ve üçüncü kiÅŸi emir ekleri dışında): geleceÄŸim, görmeliyim, güzelsin, kalkın, kalmışsınız, oturunuz, yazarım, yazasın, yorgunum  · -yor ÅŸimdiki zaman eki: alıyor, gülüyor, okuyor  ·BirleÅŸik çekimlerde kullanılan hikâye (-di), rivayet (-miÅŸ) ve ÅŸart (-sa) ekleri: baÅŸlardı, çalışırsak, gidermiÅŸ, giderse okurdum  -ken, -madan / -meden gibi bazı zarf-fiil ekleri de vurgusuzdur: almadan, baÅŸlarken, durmadan, giderken, uyumuÅŸken, yazacakken  -ınca ve -dıkça zarf-fiil eklerinde vurgu son hecede deÄŸildir: gittikçe, görünce, satınca, okudukça  Dilin yapısıyla doÄŸrudan doÄŸruya ilgili olan vurgu, yanlış hecede yapılırsa anlam karışıklığı ortaya çıkar  Yalnız kelimesinin yanlız ÅŸeklinde söylenmesi nasıl bir dil yanlışıysa, meselâ okuyan kelimesinin ilk hecesinin vurgulu söylenmesi de aynı derecede önemli, bir dil yanlışıdır  BaÅŸka millete mensup insanlardan Türkçeyi yeni öğrenenlerin Türkçedeki vurguları kendi dillerindeki gibi vurgulamalarında ve vurgunun yer deÄŸiÅŸtirmesiyle anlamlarını veya türlerini deÄŸiÅŸtiren kelimelerde bu durum açıkça görünür: bebek: küçük çocuk Bebek: İstanbul'da bir semt kurtuluÅŸ: kurtulma, istiklâl KurtuluÅŸ: Ankara'da bir semt kartal: bir kuÅŸ Kartal: İstanbul'da bir semt bayat: taze olmayan Bayat: OÄŸuzların bir boyu garson : isim Garson!: Hitap, ünlem yalnız: sıfat veya zarf yalnız: baÄŸlama edatı okuma: kıraat okuma: okumamaktan emir bıçakla: bıça klamaktan emir bıçakla: bıçak ile Türkçede asıl vurgu yanında ikinci derecede bir kelime vurgusu daha vardır: Kelimenin asıl vurgusu sonda ise, ikinci derecedeki vurgu ilk hecede; asıl vurgu ilk hecede ise, ikinci derecedeki vurgu son hecede bulunur: annemin, babamın, deminki, evdeki, KurtuluÅŸ  Türkçede vurgu bakımından en zayıf hece, orta hecedir  b) Grup vurgusu Kelime gruplarında hangi hecenin daha ÅŸiddetle vurgulanacağını gösterir  Bir kelime grubunu oluÅŸturan kelimelerden her birinin ayrı ayrı vurgusu olduÄŸu gibi, kelime grubunun da, kelime vurgusunun üstünde, kendine özgü bir vurgusu vardır  Grup vurgusu, grubu oluÅŸturan kelimelerdeki vurgulardan daha ÅŸiddetlidir  Türkçede grup vurgusu, yardımcı unsur olan (grubun başında yer alan) kelimenin vurgusunun bulunduÄŸu hecededir: beyaz kitap, otuz kalem, evdeki hesap, evin kapısı, masa örtüsü, yuvarlak masa, dilim dilim, gitgide, koÅŸa koÅŸa, çarçabuk, su hava ateÅŸ ve toprak, Ali ile Veli, Kızılırmak, Çanakkale, zikretmek, alay etmek, yapıvermek, Osman Bey, Mustafa Kemal PaÅŸa, Fahriye abla, OÄŸuz KaÄŸan, ey oÄŸul, on iki, güneÅŸe karşı, bunun için, yazı yazmak, okula gitmek, iÅŸten dönüş, yuvaya koÅŸan, kitap okuyarak  TONLAMA KonuÅŸma sırasında ses perdeleri arasında sürekli deÄŸiÅŸme olur  Bu perde deÄŸiÅŸikliÄŸi konuÅŸma sırasında seslerin farklı farklı tonlarda çıkmasını saÄŸlar  Duyguların veya düşüncelerin gereÄŸine göre bir uyum içinde, seslerin yükseltilip alçaltılmasına tonlama denir  Tonlama, konuÅŸmada tekdüzeliÄŸi önler, söyleyiÅŸe ahenk katar  KonuÅŸma sırasında duygularla ilgili olarak özel bir tonlama yapılmadığı zaman dilin doÄŸal tonlaması ortaya çıkar  Buna göre bildirme cümlelerinde sesin tonu cümlenin sonuna doÄŸru azalır; dilek cümlelerinde ise yükselir  Olumsuz cümlelerde, olumsuzluk edatı üzerinde sesin tonu yükselir  BirleÅŸik cümlelerde ise, yan cümlenin yüklemi yüksek tonlu söylenir  Ara cümlelerde tonlama yapılmaz  Åžu bayırlarda –ki vaktiyle baÄŸlardı- sesi dünyayı tutan bereket çaÄŸlardı  Atlar ÅŸahlanmalıdır, yaslar saklanmalıdır  Tonlamanın dile kazandırdığı anlam incelikleri sadece iÅŸitmeyle kavra*nabilir  Tonlama yazıda gösterilmez  Meselâ, anlaÅŸtık mı? kelimesi alçak, yüksek veya alaylı tonla söylenmesine göre memnuniyetten tehdide kadar çeÅŸitli anlamlar kazanır  Topluluk karşısındaki konuÅŸmalarda ve ÅŸiir okumada tonlamanın ayrı bir yeri vardır  Güzel bir ÅŸiir, vurgu ve tonlamaya dikkat edilmeden okunursa anlamından çok ÅŸeyler kaybedebilir   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #9 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıKELİME (SÖZCÜK) Cümlenin anlamlı en küçük birimlerine ya da tek başına anlamı olmadığı hâlde cümle içinde anlam kazanan anlatım birimlerine kelime denir  Kelime, insanlar arasında anlaÅŸmayı saÄŸlayan dilin anlamlı en küçük parçasıdır  Kelimelerin belirli bir düzen içerisinde bir araya getirilmesiyle anlaÅŸma saÄŸlanır  KELİMEDE ANLAM Kelimeler de dil gibi canlı varlıklardır  Sahip oldukları anlamların dışında zamanla yeni anlamlar kazanabildikleri gibi bir anlamda birkaç kelime de kullanılabilir  Bu özellikler hem kelimenin kendisine ait olabilir, hem de diÄŸer kelimelerle olan anlam iliÅŸkisini gösterebilir  Burada kelimelerin anlam özelliklerinin yanı sıra kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri de karşımıza çıkmaktadır  Kelimeler tek baÅŸlarına anlamlı olabildikleri gibi cümlede veya söz içinde kullanılışlarına göre yeni anlamlar da kazanabilirler, aralarında anlamdaÅŸlık sesteÅŸlik gibi iliÅŸkiler de barındırabilirler  Anlam bakımından kelimeler ve kelimeler arasındaki anlam iliÅŸkileri ÅŸunlardır: A  ANLAM BAKIMINDAN KELİMELER Kelimelerin taşıdıkları anlamları maddeler hâlinde sıralayalım  1  GERÇEK ANLAM (TEMEL ANLAM) Kelimelerin taşıdıkları ilk ve genel anlama gerçek anlam denir  Kelimelerin sözlükteki ilk anlamıdır  Kelimenin gerçek anlamı, herkesçe bilinen yaygın anlamıdır  Buna "temel anlam" da denir  Meselâ, “ağız” dendiÄŸinde akla ilk gelen, organ adıdır  “göz” kelimesi de öyle  SoÄŸuktan su boruları patlamış  Ayağında eski bir spor ayakkabı var  Biraz sonra toprak bir yola girdik  Kanadı kırık bir martı gördüm  SoÄŸuk sudan boÄŸazı ÅŸiÅŸmiÅŸti  Yataktan kalkarken başımı duvara çarptım  2  YAN ANLAM Temel anlamıyla baÄŸlantılı olarak zamanla ortaya çıkan deÄŸiÅŸik anlamlara yan anlam denir  Sözcüğün gerçek anlamının dışında, ancak gerçek anlamıyla az çok yakınlık taşıyan yeni anlamlar kazanması yan anlamı oluÅŸturur  Bir sözcüğün yan anlam kazanmasında genellikle yakıştırma ve benzerlik ilgisi etkili olmaktadır  Meselâ “göz” dendiÄŸinde akla ilk gelen, kelimenin temel anlamı olan organ adıdır  Ama “iÄŸnenin gözü”, “çantanın gözü”, masanın gözü” tamlamalarındaki anlamlar benzetme yoluyla kazandırılmış yeni anlamlardır  Bunlara da yan anlam denir  Meselâ, “düşmek” kelimesi “Meyveler tek tek yere düştü” cümlesinde temel anlamda; “ÇocuÄŸun pantolonu düşüyordu”, “Bu yılın ilk karı düştü” ve “Kavakların gölgesi yola düştü” cümlelerinde yan anlamdadır  BeÅŸiktaÅŸ sırtlarına aÄŸaç dikiyorlar  (arka taraf) Gülün tomurcukları sabahleyin patlamış  Uçağın kanadı havada parçalanmış  Başı kırık bir çiviyi sökmeye uÄŸraşıyor  Bu dalda baÅŸarılı olabileceÄŸimi sanıyorum  Köprünün ayağına bomba koymuÅŸlar  SomutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma: Dilimizde kelimeler sadece bir anlamda kullanılamaz  Yani bir kelime birden fazla yerde ve çok farklı anlamlarda kullanılabilir  Onun için somutlaÅŸma ve soyutlaÅŸma, dilimizdeki kelimeler için her zaman mümkündür  Somut anlamıyla “geçilen yer” demek olan “yol” kelimesi “yöntem, metot” anlamına gelerek soyutlaÅŸmıştır  Yakıştırmaca: Kendi adı olmayan ya da adı olduÄŸu hâlde bilinmeyen varlıklar çeÅŸitli özellikleri nedeniyle uygun olan kelimelerle adlandırılır  Buna yakıştırmaca denir  Uçağın kanadı, masanın gözü, ayakkabının burnu v  b  3  MECAZ ANLAM Bir sözcüğün gerçek anlamından bütünüyle uzaklaÅŸarak kazandığı yeni anlama mecaz anlam denir  BaÅŸka bir deyiÅŸle bir kelimenin, gerçek anlamı dışında, baÅŸka bir kelimenin yerine kullanılması sonucu ortaya çıkan anlamdır  Bu kullanımda anlatımı renklendirmek ve kuvvetlendirmek esastır  Mecaz anlamda iki kelime bir yönüyle benzerlik ilgisi kurularak birbirine benzetilmiÅŸtir  Bu konuyu bir daha açmayacağım  Derdim çoktur, hangisine yanayım  Doktora boÅŸ gözlerle bakıyordu  Bu ÅŸarkıya bayılıyorum  Tatlı sözlerle babasının gönlünü aldı  Yakında savaÅŸ patlayacak  Mecaz anlamlar, benzetme ve ilgi yollarıyla yapılır  Benzetme yoluyla yapılanlardan biri istiaredir  İstiare açık ve kapalı olmak üzere ikiye ayrılır  Edebiyat dersinde söz sanatları arasında incelenir  EÄŸretileme ve deyim aktarması da denir  “Kurban olam, kurban olam BeÅŸikte yatan kuzuya” (açık istiare) “Tekerlekler yollara bir ÅŸeyle anlatıyor  ” (kapalı istiare) İlgi yoluyla yapılanlara ad aktarması denir  Ad aktarmasında benzetme amacı olmaz  İç-dış, parça-bütün, neden-sonuç, sanatçı-yapıt, yer-insan, yer-olay gibi ilgiler vardır  AÅŸağıdaki cümleler ad aktarmasına örnektir  (ad aktarması ayrıca mecaz-ı mürsel adıyla söz sanatlarında da iÅŸlenir  ) Dalgalan sen de ÅŸafaklar gibi ey nazlı hilâl Saçını kestir demedim mi? Bereket yağıyor; çiftçinin yüzü gülecek  Ayağını çıkarmadan girebilirsin  Bu olaylara Ankara sessiz kalıyor  Orhan Veli’yi okur musun? | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #10 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları4  DEYİMLER Deyim, en az iki kelimenin kalıplaÅŸarak yeni bir anlam kazanmasıyla oluÅŸan mecazlı sözlerdir  Kelimelerden biri veya her ikisi anlam kaybına uÄŸrar  Bu sözlerle gönlümü almış mı oldun? Kendi düşüncelerinde ayak diriyordu  KorktuÄŸu başına gelmiÅŸ, arabası bozulmuÅŸtu  Her gördüğüne dudak büküyordu  Senin yaptığın pire için yorgan yakmak  İki genç adam boÄŸaz boÄŸaza geldi  Olur olmaz konularla baÅŸ aÄŸrıtmayı seversin  Bu ÅŸekilde anlatırsanız aklı yatar  MatematiÄŸi aklım almıyor   Öğrenciler, beni can kulağı ile dinliyordu  Hiçbir iÅŸte dikiÅŸ tutturamamıştı  Bizimkinin iyice çenesi düştü  Göze girmek için her ÅŸeyi yapıyor  İşin ağırlığın gözümüzü korkutmuÅŸtu  Bu soruya kafa yormanı istemiÅŸtim  Çocuk eli uzun biri, cüzdanımı almış  Burası çok ayak altı, ÅŸurada duralım  Deyimlerin özellikleri: a) Deyimler kalıplaÅŸmış sözlerdir  b) Sözcüklerin yerleri deÄŸiÅŸtirilemez, herhangi biri atılamaz, yerlerine baÅŸka kelimeler konulamaz  Meselâ "yüzün ak olsun" yerine "yüzün beyaz olsun" denilemez, "ocağına incir aÄŸacı dikmek" yerine "ocağına çam aÄŸacı dikmek" denilemez, "ayıkla pirincin taşını" yerine "ayıkla bulgurun taşını" denilemez, "dilinin altındaki baklayı çıkar" yerine "dilinin altındaki ÅŸekeri çıkar" denilemez, "tüyleri diken diken ol-" yerine "kılları diken diken ol-" denemez  Ama istisnalar yok deÄŸildir: “baÅŸ baÅŸa vermek” ve “kafa kafaya vermek” gibi  Araya baÅŸka kelimeler girebilir: “Başını derde sokmak” Başını son günlerde hep derde soktu  c) Deyimler kısa ve özlü anlatımlardır  Az sözle çok ÅŸey anlatırlar: “Çam sakızı çoban armaÄŸanı”, “dili çözül-”, “dilinde tüy bit-”, “dilini yut-” d) Deyimler en az iki sözcükten oluÅŸurlar  Bu özellik deyimi mecazdan ayırır  1  Ya kelime öbeÄŸi ve mastar ÅŸeklinde olurlar: aÄŸzı açık, kulağı delik, eli uzun, kaÅŸla göz arasında, bulanık suda balık avla-, dikiÅŸ tutturama-, can kulağı ile dinle-, köprüleri at-, pire için yorgan yak-, piÅŸmiÅŸ aÅŸa su kat-, kafayı ye-, aklı alma-, akıntıya kürek çek-, aÄŸzı kulaklarına var-, bel baÄŸla-, çenesi düş-, göze gir-, dara düş-, 2  Ya da cümle ÅŸeklinde olurlar ki bunların bir kısmı gerçek olaylara yada öykücüklere dayanır  Yorgan gitti, kavga bitti  Dostlar alışveriÅŸte görsün, Atı alan Üsküdar'ı geçti, Tut kelin perçeminden, Dam üstünde saksaÄŸan, vur beline kazmayı, Kızım sana söylüyorum, gelinim sen alın  Ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var?, Ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap  e) Deyimler özel anlamlı sözlerdir  Deyimler genel yargı bildirmezler  Deyimler bir kavramı belirtmek için bulunmuÅŸ sözlerdir  Öğütte bulunmazlar  Atasözleri ise genel anlamlı sözlerdir  Ders vermek, öğütte bulunmak için ortaya konulmuÅŸlardır  Deyimle atasözünü ayıran en önemli nitelik budur  Meselâ: "İşleyen demir ışıldar" atasözüdür  Çalışmanın önemini anlatmaktadır  Bu yargı dünyanın her yerindeki insan için geçerlidir  f) Deyimlerin çoÄŸunda kelimeler gerçek anlamından çıkarak mecaz anlam kazanmışlardır  Çantada keklik, aÄŸzı açık, kulağı delik, abayı yakmak, devede kulak, hapı yutmak, fol yok yumurta yok, hem nalına hem mıhına, ne ÅŸiÅŸ yansın ne kebap, ben diyorum hadımım, o soruyor kaç çocuÄŸun var? Bazı deyimler ise anlamlarından çıkmamışlardır: ÇoÄŸu gitti azı kaldı, ismi var cismi yok, adet yerini bulsun, Allah bana ben de sana, yükte hafif pahada ağır, özrü kabahatinden büyük, dosta düşmana karşı, iyi gün dostu, canı saÄŸ olsun   g) Deyimler cümlenin öğesi olabilir, cümlede baÅŸka görevler de alabilir: Üzüntüsünden aÄŸzını bıçak açmıyordu  (Yüklem) Damarıma basmadan konuÅŸamaz mısın? (Zarf tümleci) Aslan payı ona düştü  (Özne, isim tamlaması) O, dik kafalı biridir  (sıfat tamlaması, sıfat) h) Kafiyeli deyimler de vardır: Ele verir talkımı, kendi yutar salkımı 5  TERİM ANLAM Bir bilim, sanat ya da meslek dalıyla ilgili bir kavramı karşılayan kelimelere terim denir  Terimlerin anlamları dar ve sınırlıdır  Örnek: "Ekvator" kelimesi tek bir anlama gelir ve tek bir nesneyi karşılar  Örnek: kök, mısra, muson  “yüklem, özne, kök, zarf”, dil bilgisi terimleri; “üçgen, daire, çap”, kelimeleri de geometri terimleridir  Terimler halkın söz varlığında yer almaz, ama halk aÄŸzında kullanılıp da sonradan terim özelliÄŸi kazanmış kelimeler vardır  Örnek: "Budala" kelimesi halkın söz varlığında aptal, anlayışsız, sersem anlamlarıyla kullanılır, fakat bu kelime psikolojide belli bir zeka seviyesine sahip anlamında kullanıldığında terimdir  Terimler, genellikle gerçek anlamıyla kullanılan sözlerdir  Terimlerin, mecaz anlamı, yan anlamı, deyim anlamı yoktur  BoÄŸaz’ı geçip Karadeniz’e ulaÅŸtık  Ayağı olmayan göllerde tuz oranı yüksek olur  AÄŸacın kökleri çok derinde  Üçgenin iç açıları toplamı 180’dir  6  ARGO ANLAM Sadece belli bir topluluk ya da meslek tarafından kullanılan özel sözcüklerden oluÅŸan dile argo denir  Argo, dil içinde bir dil gibidir  Külhanbeylerinin anlaÅŸma vasıtası da denebilir  Küfürle karıştırılmamalıdır  Argonun varlık sebebi kolay ve çekici anlatımı yakalama isteÄŸidir  Åžekil ev anlamda ölçüsüzlük ve mübalâğa esastır  Bağımsız ve sorumsuz yaÅŸayışın dilidir de denebilir  Dışa dönüklük, boÅŸalma, rahatlama argoda sınırsızdır  Her ÅŸeye küfür kelimeleri kullanmadan küfredilir  “Canına yandığımın dünyası” gibi aklına tükürmek: birinin düşüncesini beÄŸenmemek mektep çocuÄŸu: acemi, toy zokayı yutmak: aldatılıp zarara sokulmak yutmak: iyice eksiksiz olarak öğrenmek arakçı: hırsız bal kabağı: aptal, beyinsiz çakmak: sınıfta kalmak 7  SOYUT ANLAM BeÅŸ duyu organından biriyle algılanamayan, maddesi olmayan, varlıkları inançla ve his ile bilinen kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere soyut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de soyut anlam denir  Hayal, rüya, düşünce, menfaat, sevgi, korku, güzellik    8  SOMUT ANLAM BeÅŸ duyu organında biriyle algılanabilen, maddesi olan kavram ve varlıkları karşılayan kelimelere somut kelimeler denir; bu kelimelerin gösterdiÄŸi anlam özelliklerine de somut anlam denir  AÄŸaç, taÅŸ, ev, mavi, soÄŸuk, su, masa, yol, yürümek, koÅŸmak    Soyut anlamlı kelimeler mecazlı kullanılarak somuta aktarılabilir  “Yazınızda kuru bir anlatım görüyorum  ” “Adam yıldızlara basa basa yürüyordu  ” | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #11 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıB  KELİMELER ARASINDAKİ ANLAM İLİŞKİLERİ 1  EÅž ANLAMLI KELİMELER Yazılış ve okunuÅŸ bakımından farklı fakat anlamca aynı olan kelimelerdir  Bu tür kelimeler birbirlerinin yerini tutabilir  AnlamdaÅŸ kelimelerin birisi genelde yabancı kökenlidir  kıymet - deÄŸer cevap - yanıt sene - yıl medeniyet - uygarlık imkân - olanak acele - ivedi zelzele - deprem yoksul - fakir misafir - konuk sınav - imtihan yöntem - metot mesele - sorun fiil - eylem kelime - sözcük vasıta - araç    Fakat bazı durumlarda anlamdaÅŸ kelimeler birbirinin yerini tutamaz: “kara bahtlı” kelime grubunda “kara” kelimesinin yerine “siyah” kelimesini kullanamazsınız  Çünkü iki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ veya yakın anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir  Türkçe kelimeler arasında da eÅŸ anlamlılık olabilir: deprem-yer sarsıntısı-zelzele, kimi zaman-ara sıra-zaman zaman-arada bir-bazen 2  YAKIN ANLAMLI KELİMELER Yazılışı ve okunuÅŸu farklı olan, anlamdaÅŸ gibi göründüğü hâlde birbirinin yerini tamamen tutamayan, yani aralarında anlam ayrıntısı bulunan kelimelerdir  Bunlar çoÄŸunlukla Türkçe kelimelerdir  göndermek-yollamak, bezmek-bıkmak-usanmak, dilemek-istemek, çevirmek-döndürmek, söylemek-demek-konuÅŸmak, eÅŸ-dost, hısım-akraba, bakmak-seyretmek, KardeÅŸim sana küsmüş  KardeÅŸim sana kırılmış  KardeÅŸim sana gücenmiÅŸ  KardeÅŸim sana darılmış  Birinci cümlede bir "kesinlik ve aşırılık" anlamı, ikinci cümlede bir "esneklik, hatta hoÅŸgörü" anlamı, üçüncü cümlede "üzülmek" anlamı, dördüncü cümlede "gücenip görüşmez olmak" anlamı vardır  Ben her sorunla baÅŸa çıkarım  (baÅŸ etmek) Bu kadar yürekten çağırma beni  (candan) Davranışları hiçbir zaman içtenlikli deÄŸildi  (yürekten, candan) Yaptığı iÅŸi önemsemiyordu  (özen göstermiyordu  ) 3  ZIT ANLAMLI KELİMELER Anlamca birbirinin karşıtı olan kelimelerdir  Siyah-beyaz, uzun-kısa, aÅŸağı-yukarı, ileri-geri, var-yok, gelmek-gitmek, Tüm kelimelerin zıt anlamlısı yoktur  Eylemlerde de durum aynıdır  Bir eylemin olumsuzu o eylemin karşıtı satılmaz  “sevinmek” karşıtı sevinmemek deÄŸil “üzülmek”tir  Kelimeler arasındaki karşıtlık cümledeki kullanıma göre deÄŸiÅŸir  “doÄŸru” kelimesinin zıt anlamlısı bir cümlede “eÄŸri” olurken, diÄŸerinde “yanlış” olabilir  İki kelimenin (kökeni ne olursa olsun) anlamdaÅŸ, yakın anlamlı veya zıt anlamlı olabilmesi için aynı anlam özelliÄŸini taşımaları gerekir  Meselâ, siyah ile beyaz, ancak ikisi de gerçek (temel) anlamda oldukları zaman zıt anlamlı olurlar  Hafif olmayan anlamındaki “ağır” kelimesinin ağır olmayan anlamındaki “hafif”le zıt anlamlı olabilmesi için ikisinin de gerçek (temel) anlamda kullanılması gerekir   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #12 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları4  EÅž SESLİ KELİMELER Yazılışı ve okunuÅŸu aynı olduÄŸu hâlde anlamları farklı olan kelimelerdir  Bunlar yalın hâlde olabildikleri gibi ek almış hâlde de olabilirler  Åžiirde cinas olarak kullanılır ve cinaslı kafiye yapılır  Gül: 1  çiçek, 2  gülmekten emir Kır: 1  kırsal alan, 2  kırmaktan emir, 3  beyaz Yazma: 1  baÅŸ örtüsü, 2  yazmaktan olumsuz emir, 3  yazma iÅŸi Ek almış kelimelerle, ek almış ve almamış kelimeler arasında da eÅŸ seslilik söz konusudur  Bu ekler görevce farklı ekler de olabilir: Siyah anlamındaki “kara” ile “kar-a” (-a: yönelme hâl eki) gibi “Oyuncakları olmuÅŸ çocukların kurÅŸunlar” “Zalimler her saat taze fidanları kurÅŸunlar” Neden kondun a bülbül kapımdaki asmaya Ben yarimden vazgeçmem götürseler asmaya “hala” ve “hâlâ”, “kar” ve “kâr”, “adet” ve “âdet” kelimeleri eÅŸ sesli deÄŸildir  OkunuÅŸları ve anlamları farklıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #13 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıDOLAYLAMA Bir sözcüğü birden fazla sözcükle ifade etmeye dolaylama denir  Dolaylamaların temelinde halkın benimsemesi vardır  ÖrneÄŸin bizler nasıl oluÅŸtuÄŸuna pek bakmadan “aslan” için “ormanların kralı” deriz  Çünkü insanlar arasında bu, öyle benimsenmiÅŸ, kabul görmüştür  Kaleci : File bekçisi Turizm : Bacasız sanayi Kömür : Kara elmas    YANSIMA SÖZCÜKLER DoÄŸada duyulan seslerin taklit edilmesiyle oluÅŸan sözcüklere yansıma denir  “Suyun şırıltısı insanı dinlendirir  ” “Kedinin acı miyavlaması ile uyandım  ” “Åžu cızırtıyı durdurun artık  ” cümlelerindeki altı çizil sözcükler birer yansımadır  Çünkü bu sesleri biz doÄŸada duyuyoruz  İKİLEME Sözün anlamını pekiÅŸtirmek, onu zenginleÅŸtirmek ya da deÄŸiÅŸik anlam ilgileri oluÅŸturmak için iki sözün bir araya getirilmesiyle oluÅŸan söz öbeklerine ikileme denir  İkilemeler aynı sözcüğün tekrarıyla, yakın anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, karşıt anlamlı sözcüklerin tekrarıyla, biri anlamlı biri anlamsız sözcüklerle yapılabilir  “Adam acı acı güldü  ” cümlesinde ikileme aynı sözcüğün tekrarı ile, “Yalan yanlış sözlerle bizi oyalamışlardı  ” cümlesinde yakın anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Gece gündüz çalışıyordu  ” cümlesinde karşıt anlamlı sözcüklerin bir arada kullanılması ile, “Lütfen saçma sapan konuÅŸma  ” cümlesinde ikileme biri anlamlı, biri anlamsız sözcüklerin birlikte kullanılması ile oluÅŸmuÅŸtur  AD AKTARMASI Benzetme ilgisi kurmadan bir sözün, baÅŸka bir sözün yerine kullanılmasına ad aktarması denir  “Seni ÅŸirketten aradılar  ” cümlesinde “ÅŸirket” sözcüğünde ad aktarması vardır  Burada ÅŸirkette görevli birinin, örneÄŸin sekreterin araması söz konusudur  Ama cümlede “ÅŸirketten” sözü ile genel söylenip, özel anlam anlatılmak istenmiÅŸtir  “Ben ortaokulda Akif'i çok okudum  ” cümlesinde “Akif” sözü ile Mehmet Akif'in ÅŸiirleri kastedilmiÅŸtir  “Öğretmen içeri girince sınıf ayaÄŸa kalktı  ” cümlesinde “sınıf” sözcüğünde ad aktarması vardır  Bu cümlede “sınıf” ile anlatılmak isten “öğrenciler”dir  Dış söylenerek iç kastedilmiÅŸtir  “Batı teknolojide bizden ileridir  ” “Türkiye sizinle gurur duyuyor  ” “Soba yanınca oda ısındı  ” cümlelerindeki altı çizili sözcüklerde ad aktarması söz konusudur  ATASÖZÜ Bir deneyimi, birikimi aktarırken deÄŸer yargısı oluÅŸturan ve deÄŸer yargılarını yaÅŸatan, akılda kalıcı, özlü sözlerdir  Bir toplumun derin manevi, tarihsel ve mitoloji bilgilerini birleÅŸtirirler  Bazı özellikleri ise ; - KalıplaÅŸmış sözlerdir  - Sözlerin yeri deÄŸiÅŸtirlemez ,baÅŸka söz kullanılamaz  - Kısa ve öz olmalıdır  Az sözle çok ÅŸey ifade etmelidir  - Genellikle tek cümleden bazen de iki cümleden ibarettir  - Atasözlerinin kimileri doÄŸrudan doÄŸruya öğüt vericidir  - Atasözlerinin mecazi anlamları vardır  Kimisinde ise mecaz yoktur,doÄŸrudan sözlerdir  - DiÄŸer anonim halk edebiyatı ürünlerinde olduÄŸu gibi atasözlerinin de,ilk söyleyeni zamanla unutulmuÅŸtur  - Atasözleri ulusların çok deÄŸiÅŸik dönemlerinde söylenmiÅŸ sözlerdir  Bunun için de bazılarının söylenmiÅŸ oldukları döneme göre çok doÄŸru sözler olabilmelerine karşın günümüzde ya da gelecekte doÄŸrulukları tartışılabilecektir  Bazı örnekler : * Acı patlıcanı kırağı çalmaz  * Görünen köy kılavuz istemez  * Harman yel ile, düğün el ile olur  * Saç sefadan tırnak cefadan uzar * Yazın başı piÅŸenin,kışın aşı piÅŸer * Zahmetsiz rahmet olmaz  ÖZDEYİŞ (VECİZE) Söyleyeni belli, kısa, anlamlı sözdür  Bireysel ya da toplumsal bir ilke, bir görüş, bir kanıyı en kısa yoldan anlatır  YaÅŸam deneyimine ve gözleme dayanır  Bazı örnekler: * Benim naçiz vücudum elbet bir gün toprak olacaktır, ancak Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır  (Mustafa Kemal ATATÜRK) * Bir ülkenin geleceÄŸi o ülke insanlarının göreceÄŸi eÄŸitime baÄŸlıdır  (Albert Einstein) *İyiliÄŸe gücün yetmezse, kötülük etme  (Aristo) *En tehlikeli insanlar yarı deliler ve yarım akıllılardır  (Goethe) *Fenalıkların ilki ve en büyüğü, haksızlıkların cezasız kalmasıdır  (Eflatun) | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #14 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıSÖZCÜK TÜRLERİ Sözcükler tür bakımından temelde iki ana gruba ve sekiz ayrı türe ayrılır: a  İsim soylu sözcükler: İsim,sıfat,zamir,zarf,edat,bağlaç ve ünlemler b  Fiiler soylu sözcükler: Fiiller İSİM (AD) Varlıkları,kavramları karşılayan sözcüklerdir  İsimlerle,karşıladıkları kavram ve nesneler arasında çok sıkı bir ilgi vardır  Bunlar daima birbirlerini çağrıştır  Örneğin; "kitap" sözü aklımızda hemen varlık olarak "kitap" nesnesini canlandırır ya da bir kitabı gördüğümüzde zihnimize hemen onu karşılayan isim gelir  Kavramlar için ise bu kadar belirgin bir ilişki varlığını söyleyemeyiz  Örneğin "dert" dendiğinde aklımızda bir nesne canlanmaz; ancak bunun insanı sıkıntıya sokan bir durum olduğu zihnimizde belirir  İsim çeşitleri ise şu şekildedir: A  Varlıklara Verilişlerine Göre İsimler 1  CİNS İSİM Aynı türden varlıkları karşılayan isimlerdir  Bu varlıkların benzerleri etrafta çoktur  Cins isimlerin ilk harfleri büyük harflerle yazılmaz  Örn  ; "Çiçek,okul,kitap,silgi    " v  s  2  ÖZEL İSİM Tek olan,tam bir benzeri bulunmayan varlıkları karşılayan isimlerdir  Ankara, Kayseri, Adıyaman gibi yer adları, Hatice, Sultan, Recep gibi kişi adları, Türkiye, İtalya, Sudan gibi ülke adları, Günün Ötesi, Kiralık Konak, Türk Edebiyatı, Hürriyet gibi kitap, dergi, gazete adları, Bilkent Üniversitesi, Yeşilay, Türkiye Büyük Millet Meclisi gibi kurum adları, İngilizce, Türkçe, Rusça gibi dil adları, Boncuk, Tekir, Yumak gibi hayvanlara verilen adlar özel isimdir, başharfleri büyük harf olarak yazılır  B  Varlıkların Sayılarına Göre İsimler 1  TEKİL İSİM Sayıca tek bir varlığı karşılayan isimlere tekil isim denir  Bunlar; "kitap, çocuk, şiir, bilgisayar    " gibi bir varlığı karşılayan isimlerdir  2  ÇOĞUL İSİM Sayıca birden çok varlığı karşılayan isimlerdir  Çoğul isimler, "-ler, -lar" eki getirilerek yapılır  "Kitaplar, çocuklar, şiirler, bilgisayarlar    " 3  TOPLULUK İSMİ Yapıca tekil olduğu halde, yani çoğul eki almadığı halde birden çok varlığı karşılayan isimlere topluluk ismi denir  "Toplum, halk, millet, ordu, bölük, sürü    " sözcükleri birer topluluk adıdır  Topluluk isimleri de çoğul eki alabilir  Bu durumda grupların çoğulu bildirilmiş olur  Örn  ; "Ordular ilk hedefiniz Akdeniz!" cümlesinde "ordu" topluluk ismi çoğul eki almıştır  Burada ordunun birden fazla olduğu anlatılmak istenmiştir  C  Varlıkların Oluşlarına Göre İsimler 1  SOMUT (MADDE) İSİM Duyu organlarımız ile algılanan isimlere somut isim denir  "Kitap,masa,insan,ışık    " isimleri, beş duyumuzdan biri ile algılanan somut isimlerdir  2  SOYUT (MANA) İSİM Duyu organlarımız ile algılanamayan, ama varlığına inandığımız isimleridir  "Neşe, özlem, sevgi, korku    " isimleri, duyu organımız ile algılanamayan soyut isimlerdir  D  Yapıları Bakımından İsimler 1  BASİT İSİM Yapım eki almamış kök halindeki isimlerdir  "Masa,sıra,televizyon,kalem,defter,anne    " 2  TÜREMİŞ İSİM İsim yada fiil kökünden yapım ekiyle elde edilen yeni,anlamlı isimlerdir  Türemiş bir iismle o ismin kökü arasında mutlaka anlam bağlantısı vardır  "Kulaklık,gözlükçü,sevgi,yolcu,görev,kitapç ı,t uzlu k,evsiz,Türkçe    3  BİRLEŞİK İSİM - En az iki sözcükten oluşurlar  - Sözcükler temel anlamlarını yitirip,birlikte yeni bir anlam kazanırlar  - Sözcüklerin türleri ne olursa olsun mutlaka bir ismi karşılar  - Her zaman bitişik yazılırlar  "Biçerdöver, dedikodu, uçaksavar, sivrisinek,eczane, ateşböceği, sütlaç    " NOT: sütlaç => sütlü + aş "sütlü" kelimesinde süt sıfattır ve "ü" harfi ses düşmesine uğrar  "aş" ise isimdir ve "ş" "ç" ye dönüşür  Aynı şekilde ; eczane => ecza + hane "ecza" kelimesi isimdir, "hane" kelimesinde ki "h" harfi ise ses düşmesine uğramıştır | 
|   | 
|  | 
|  | Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi Kuralları |  | 
|  10-09-2012 | #15 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Dilbilgisi Ve Türkçe Dilbilgisi KurallarıEKLER ve SÖZCÜK YAPISI I  EKLER Sözcüklerin kök veya gövdelerine gelerek onların cümledeki görevlerini belirleyen, onlara deÄŸiÅŸik anlamlar katan ya da onlardan yeni sözcükler türeten ses veya ses birleÅŸimlerine ek (takı) denir  Ekler çekim eki ve yapım eki olmak üzere temelde ikiye ayrılır  A  ÇEKİM EKLERİ Çekim ekleri fiil çekim ekleri ve isim çekim ekleri olmak üzere ikiye ayrılır  Fiil çekim eklerini “fiiler” konusunda gördüğümüz için burada sadece isim çekim eklerine deÄŸineceÄŸiz  Åžimdi isim çekim eklerini anlamlarıyla görelim  İSİM ÇEKİM EKLERİ İsim soylu sözcüklere gelerek onlara cümlede görev ve anlam kazandıran eklerdir  1  Çokluk Eki Asıl iÅŸlevi isimlerin sayı bakımından çokluÄŸunu bildirmektir  "Okullar, evler, insanlar, çiçekler, sular    " Çokluk eki, bu iÅŸlevinin dışında eklendiÄŸi sözcüğe deÄŸiÅŸik anlamlar da kazandırır  “Türkler köklü milletlerdendir  ” cümlesine “millet” anlamı, “BeÅŸ yaÅŸlarında bir çocuÄŸu var  ” cümlesine “yaklaşık” anlamı, “Bu akÅŸam Bülent Beyler bize gelecekler  ” cümlesine “aile” anlamı, “AkÅŸamları erken yatmayı severim  ” cümlesine “her” anlamı katmıştır  2  Hâl (Durum) Ekleri İsim soylu sözcüklere gelerek onların yüklemle ya da diÄŸer sözcüklerle ilgilerini saÄŸlayan eklerdir  a  - i hâl eki (belirtme hâli) : İsimlere getirilen “-ı, -i, -u, -ü” ekidir  “Ses - i duydum  ” “Okul - u bitirdim  ” cümlelerinde kullanılan eklerdir  Fiilin neyi etkilediÄŸini gösterir  Fiile sorulan “kimi, neyi” sorularına cevap verir  b  - e hâl eki (yönelme hâli) : İsme getirilen “-a, -e” hâl ekidir  “Okula dün gitmedim  ” cümlesinde yer bildirir  “AkÅŸama size geleceÄŸiz  ” cümlesinde zaman bildirir; zarf yapar  c  - de hâl eki (bulunma hâli) : İsme getirilen “-da, -de, -ta, -te” ekidir  “Durakta otobüs bekliyor  ” cümlesinde yer bildirir  “İki saattir ayakta duruyor  ” cümlesinde durum bildirerek zarf yapmış  “BeÅŸte gidelim sinemaya  ” cümlesinde zaman bildirerek zarf yapmış  “Onlar sanatın gözde kiÅŸileridir  ” cümlesinde eklendiÄŸi sözcüğün anlamını deÄŸiÅŸtirmiÅŸ ve sıfat yapmış  “-de” hâl eki bu durumda yapım eki olmuÅŸtur  “Tarlada adam boyunda mısırlar vardı  ” cümlesinde sıfat yapmış ancak yapım eki olmamıştır  d  - den hâli (çıkma durumu) : İsme getirilen “-dan, -den, -tan, -ten” ekidir  “Dükkândan az önce çıktı  ” cümlesinde yer bildirmiÅŸ  “İzmir'e akÅŸamdan gidelim  ” cümlesinde zaman bildirmiÅŸ  “Sıradan kitaplar sana bir ÅŸey kazandırmaz  ” cümlesinde eklendiÄŸi sözcüğün anlamını deÄŸiÅŸtirerek sıfat yapmış ve yapım eki olmuÅŸ  “Kitaptan daha iyi dost olur mu?” cümlesinde karşılaÅŸtırma bildirmiÅŸ  “Hastalandığından okula gelememiÅŸ  ” cümlesinde neden bildirmiÅŸ  e  Yalın hâli : İsimlerin hâl eki almamış ÅŸeklidir  İsimler hâl ekleri dışındaki çekim eklerini aldıklarında yalın hâlden çıkmaz  “Çiçek, evler, okulumuz, kitap, aÄŸaç    ” 3  EÅŸitlik Eki İsim soylu sözcüklere gelip onlara deÄŸiÅŸik anlamlar katan ve anlama baÄŸlı olarak onları sıfat, zarf yapan - ce , -ca (-çe, -ça) ekleridir  “Böyle çocukça davranmamalısın  ” (benzerlik) “Ailece tatile gittik  ” (topluluk, birlikte) “Benden boyca uzunsun”  (karşılaÅŸtırma, bakımından) “Bence sen de haklısın  ” (görelik, kanaat) “Masraflarınız ÅŸirketimizce karşılanacak  ” (tarafından) 4  İyelik Eki EklendiÄŸi ismin bir ÅŸahsa ya da nesneye ait olduÄŸunu gösteren ektir  Aitlik ilgisini, kendinden önceki bir sözcüğe ya da söz öbeÄŸine baÄŸlayarak bildirir  Altı ÅŸahsa göre çekimlenir  (benim)_____defter - im___-_silgi - m (senin)___-__defter - in___-__silgi - n (onun)______defter - i______-silgi - si (bizim)____--defter - imiz_-_--silgi - miz (sizin)--------defter - iniz------silgi - niz (onların)------defter - leri -----silgi - leri İyelik eklerini benzer eklerle karıştırmamak gerekir  ÖrneÄŸin iyilik üçüncü tekil kiÅŸi eki ile belirtme hâli eki karıştırılabilir  “Ev- i yeni aldık  ” (o evi) “Ev- i çok büyükmüş  ” (onun evi) Bu iki sözcükte de “-i” eki var  Hangisi iyelik, hangisi hâl anlamak için ÅŸu soruyu sorabiliriz: “Kimin evi?” Bu soruyu sorduÄŸumuzda ikinci cümlenin cevap verdiÄŸini ve “Onun evi büyükmüş  ” ÅŸeklinde söylenebildiÄŸini görüyoruz  Öyleyse “-i” eki ikinci cümlede iyelik eki, birinci cümlede ise “Neyi aldık?” sorusuna cevap verdiÄŸinden “-i” hâl eki olarak kullanılmıştır  Ayrıca “-i” eki almış sözcüğün başına “onun” sözcüğü getirerek de bunu anlayabiliriz  (Onun) “Ev - i yeni aldık  ” olmuyor, ama (Onun) “Ev - i çok büyükmüş  ” oluyor  Demek ki ikinci cümledeki “-i” eki, iyelik ekidir  5  İlgi Ekleri İyelik ekiyle çok sıkı biçimde ilgisi olan bir ektir  EklendiÄŸi isme ait olan baÅŸka bir sözün varlığını gösterir  BaÄŸlı olduÄŸu isim ilgi ekli isimden sonra gelir  Ben - im = kitabım Sen - in = kitabın O - nun = kitabı Biz - im = kitabımız Siz - in = kitabınız Onlar - ın =kitapları | 
|   | 
|  | 
|  |