Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Mühendislik / Mimarlık / Peyzaj Mimarlığı

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dokumacılık, sanayisi, teknolojisi

Dokumacılık Sanayisi Ve Teknolojisi

Eski 10-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dokumacılık Sanayisi Ve Teknolojisi



Dokumacılık (Tekstil) Sanayi ve Teknolojisi

Dokumacılık ya da tekstil dendiğinde, doğal ve yapay liflerin önce eğirilerek düzgün ve kesintisiz bir ipliğe, sonra dokunarak kumaş, bez, halı, kilim, havlu gibi çeşitli ürünlere dönüştürülmesini kapsayan işlemler dizisi anlaşılır Bütün bu sürecin iki temel aşamasından biri iplik eğirme, öbürü dokumadır Gerçekten de bütün dokumalar, yani dokunmuş ürünler, ayrı ayrı ipliklerin hasır örer gibi birbirinin arasından geçirilmesiyle elde edilir Bu dokuma işlemi, tek bir ipliğin şiş ya da tığla ilmekler halinde örülmesinden çok farklıdır Ama sonuçta "triko" denen örgü kumaşlar da, hatta liflerin dokunup örülmeden yalnızca sıkıştırılarak birbirine kaynaştırıldığı keçe kumaşlar da dokuma sayılır

Doğal ve Yapay Lifler
Çok eskiçağlarda bir el sanatı olarak doğan, sonradan iplik eğirme ve dokuma makineleri*nin yapılmasıyla önemli bir sanayi dalına dönüşen dokumacılığın hammaddesi doğal ve yapay liflerdir Bazı bitki ve hayvan dokularını oluşturan ince telciklere lif denir; dokuma sanayisinde çok kullanılan "elyaf" terimi de Arapça kökenli olan lif sözcüğünün bu dilin kurallarına göre yapılmış çoğuludur İplik halinde eğirilmeye elverişli doğal lifler elde edildikleri doğal kaynaklara göre üç grupta toplanır:

Pamuk, keten, jüt ve kenevir gibi bitkisel lifler
Yün, ipek, tiftik ya da moher gibi hayvansal lifler
Tek örneği asbest olan mineral lifler

Gerçekten de asbest ya da öbür adıyla amyant, 2 ile 5 cm uzunluğunda, ipek gibi parlak ve yumuşak lifler halinde didilebilen tek mineraldir İplik gibi eğirilip dokunabilen ya da örülebilen bu lifler çok yüksek sıcaklıklarda bile erimediği için bir zamanlar itfaiyeci giysileri, fırın eldivenleri gibi ateşe dayanıklı eşyaların yapımında çok kullanılı*yordu Ama havada uçuşan ince asbest lifleri*nin solunumla akciğerlere yerleşerek "asbes-toz" denen tehlikeli bir hastalığa yol açtığı anlaşıldığından artık eskisi kadar kullanıl*mıyor
Bugün de dokuma sanayisinin en değerli hammaddesi olan bitkisel ya da hayvansal kökenli doğal liflerin dokumacılıkta kullanıl*ması yüzlerce, hatta binlerce yıl öncesine dayanır Eski Anadolu halkları, Çinliler, Hintliler, Persler, Mısırlılar, Yunanlılar, Ro*malılar ve Perulular hayvanlardan ipek, yün, deve tüyü, keçi kılı ve tiftik, bitkilerden keten, pamuk, jüt ve kenevir lifleri elde etmeyi biliyorlardı O çağlardan bugüne ka*dar bu listeye pek az bitkisel ya da hayvansal lif eklenmiş olması şaşırtıcıdır Günümüzde uzmanlar yeni doğal lif kaynakları aramak yerine, bir yandan bilinen doğal liflerin niteli*ğini ve üretimini artırmak, öte yandan laboratuvarlarda kimyasal maddelerle üretilen ya*pay lif çeşitlerini zenginleştirmek için uğraşıyorlar
Genellikle naylon, orlon, terilen gibi ticari marka adlarıyla tanınan ve bugün yüzlerce çeşidi üretilmiş olan yapay liflerin başlangıcı 19 yüzyıla dayanır Aslında İngiliz fizikçi Robert Hooke daha 17 yüzyılda ipekböceğinden esinlenerek insan eliyle dokuma lifi yapılabileceğini düşünmüştü İpekböceği altdudağındaki küçük delikçiklerden protein ya*pısında bir sıvı salgılar; bu sıvı havayla karşı*laştığı anda sertleşerek uzun ve kesintisiz bir life dönüşür Hooke günün birinde böyle bir sıvının kimyasal yollarla üretilebileceğini ve sertleştirilerek iplik halinde çekilebileceğini 1664'te yazmıştı Ama 19 yüzyılın sonlarına kadar kimse bu konuyla ilgilenmedi; daha doğrusu kimyanın olanakları o çağa kadar böyle bir sıvının laboratuvarda elde edilmesi*ne yeterli değildi Gene de, çağdaş kimya sanayisinin en büyük dallarından biri olan yapay elyaf üretimi Hooke'un bu düşüncesin*den doğmuş sayılabilir Çünkü kimyasal bireşim (sentez) yöntemlerinin bulunmasından sonra üretilen ilk yapay elyaf "reyon" adıyla da bilinen yapay ipek oldu
İlk kez o dönemde üretilip bugüne kadar önemini koruyan yapay liflerden biri, C F Cross ve E J Bevan adlı iki İngiliz kimyacı*nın buluşudur Bu kimyacılar uzun deneyler*den sonra 1892'de, bitki dokularının temel maddesi olan selülozu kimyasal yöntemlerle ayırmayı başardılar Bu işlem için, ağaçların ya da odunsu bitkilerin gövdesi iyice su emdirilip yumuşatılarak odun hamuru haline getirilir Derişik (sulandırılmamış) sudkostik çözeltisi katılarak bir süre bekletilen bu ha*mur preslenerek çözeltiden ayrılır, kurutula*rak ufalandıktan sonra karbon sülfürle işlenir ve en sonunda seyreltik sudkostikte çözündü*rülür Böylece, viskoz denen turuncumsu kırmızı renkte bir sıvı elde edilir Bu sıvı, sülfürik asitli bir çözeltinin içine çok küçük damlacıklar halinde püskürtüldüğünde sertleşerek ipek gibi kesintisiz liflere dönüşür "Viskoz ipeği" denen bu liflerin temel madde*si, işlemin hammaddesi olan bitkisel liflerinki gibi selülozdur
Yapay lif üretiminde başlangıç maddesi olarak selüloz çok kullanılır Selülozun asetik asitle oluşturduğu selüloz asetat çözeltisi de sıcak hava içine püskürtüldüğünde kesintisiz liflere dönüşür "Asetat ipeği" denen bu liflerden dokunmuş kumaşlar buruşmadığı ve ütüsü bozulmadığı için, selüloz asetat lifleri dokumacılıkta çok kullanılan bir lif grubudur
O yıllarda, yapay lif üretiminde kullanılabi*lecek herhangi bir maddede aranan tek özel*lik, havayla ya da başka bir maddeyle karşı*laştığında katılaşan kıvamlı bir çözelti oluşturmasıydı Oysa bugün, uzun bir zincir gibi yan yana dizilmiş polimer moleküllerinden oluşan maddelerin lif yapımında ne büyük üstünlük sağladığı biliniyor Bu polimerlerin yapıtaşları olan monomerler birbiri*ne ne kadar yakınsa ve moleküller dallanmaksızın ne kadar düzgün bir zincir oluşturuyor*sa, elde edilen elyaf da o kadar nitelikli olur Bu bilgiler daha önceki başarısız çalışmaların nedenini açıklamakla kalmadı, aynı zamanda dokumacılıktaki göz kamaştırıcı gelişmelerin de başlangıcı oldu Böylece kimyacılar kömür katranında ve petrolde bulunan basit kimya*sal maddeleri düzenli moleküller halinde bir*leştirerek naylon, polyester ve akrilik elyaf gibi çok kullanılan yapay lifleri üretmeyi başardılar
Yapay liflerin bir grubu selüloz ve protein gibi karmaşık yapılı doğal maddelerin işlen*mesiyle elde edilir Bu işlemde, doğada var olmayan yeni bir madde üretmek ya da bireşimlemek söz konusu değildir Daha önce anlatılan viskoz ve asetat ipeklerinde olduğu gibi, bu gruptaki liflerin yapısı doğal hammaddeninkiyle aynıdır İkinci gruptakiler ise, basit kimyasal maddelerin doğada örneği olmayan büyük ve karmaşık moleküller oluş*turacak biçimde birleştirilmesiyle üretilen gerçek anlamda bireşimsel (sentetik) liflerdir
Erimiş camın iplik gibi çekilmesiyle elde edilen camyünü ya da fiberglas da mineral kökenli doğal asbest lifinin insan eliyle yapıl*mış karşılığı sayılır Cam lifleri ısıya ve kimyasal maddelerin aşındırıcı etkisine çok dayanıklı olduğundan, camyününün dokuma*cılıkta ve öbür sanayi dallarında çok geniş bir kullanım alanı vardır

İplik Eğirme
Özellikle pamuk ve yün gibi doğal lifler dokumacılıkta kullanılamayacak kadar kısa olduğundan bu liflerin önce eğirilerek uzun ipliklere dönüştürülmesi gerekir Oysa ipekböceğinin kendine koza örmek üzere ürettiği ipek kesintisiz bir liftir; bütün koza iplik gibi eğirilmiş tek bir lifin üst üste sarılmasıyla oluşur Ama bu lif de hemen kopacak kadar dayanıksız ve incedir; bu yüzden, ipek lifleri*nin birkaçı bir arada bükülmedikçe sağlam bir kumaş dokunamaz Ayrıca kozalar açılırken ykopan lifler de aynı boyda kesilip eğirilerek dokuma ipliği ve ibrişim yapımında kullanıla*bilir Yapay liflerin hepsi kesintisizdir ve doğal liflerden çok farklı yöntemlerle eğirdir; yalnız bu sonsuz lifler önce belirli boyda kesilip, sonra çok katlı dokuma ipliği yapmak üzere birkaçı bir arada bükülürse o zaman doğal liflerle aynı eğirme yöntemleri uygu*lanır
İplik eğirmede kullanılan en eski araçlar iğ ile örekedir Yıkanıp temizlendikten sonra elle didilmiş bir yün ya da pamuk yığını öreke denen bir çatal çubuğa takılır ve buradan çekilen bir demet lifin ucu iğe bağlanırdı Ağaçtan yapılan mekik biçimindeki iğ bu iple birlikte yere doğru sarkıtılıp hızla döndürül*düğünde iplik kendi üstünde bükülerek iğin üzerine sarılırdı Eğiren kişinin örekeden sürekli yün çekmesi, iği döndürmesi ve ipliğin kopmamasına, hep aynı kalınlıkta bükülmesi*ne özen göstermesi gerekirdi Kirman denen eğirme aracı da hemen hemen aynı düşünceye göre tasarlanmıştır ve bazı köylerde her ikisi de hâlâ kullanılır
İlk kez Hindistan'da kullanıldığı sanılan eğirme çıkrığı bu zahmetli işi biraz kolaylaş*tırdı Bu aleti kullanan kişi sol elinde örekeyi tutuyor, sağ eliyle de tahtadan yapılmış bir çarkı (çıkrığı) çeviriyordu Böylece, bir kayışla çıkrığa bağlanmış olan iğ de çarkla birlikte dönüyordu 16 yüzyılda geliştirilen Saksonya çıkrığına ise çarkı döndürmek için pedallar ve iplik sarmak için bir bobin eklenmişti
1733'te John Kay'in yaptığı "uçan mekik" dokuma tezgâhlarının hızını öyle artırdı ki, çıkrıkla çalışan iplik eğiricileri dokumacılara iplik yetiştiremez oldular Giderek artan do*kuma ipliği gereksinimini karşılamak üzere İngiltere'de birçok kişi yeni eğirme yöntemle*ri aramaya başladı James Hargreaves'in 1766'da yaptığı eğirme tezgâhı da bir tür çık*rıktı, ama birkaç ipliği aynı anda ve daha hızlı eğirebiliyordu Bunu üç yıl sonra Richard Arkwright'ın su gücüyle çalışan eğirme tezgâ*hı izledi Sağlam pamuk ipliği bükebilen bu tezgâhtan 10 yıl sonra, 1779'da Samuel Crompton "eğirme katırı" denen çok hızlı ve kullanışlı bir eğirme makinesi yaptı
Bugün, değişik özellikteki doğal liflerin he*men hepsi kendi lif yapısına uygun özel bir eğirme makinesinde eğirilir Ama kalınlığı ve bükümü baştan sona kadar değişmeyen düz*gün ve temiz bir iplik üretebilmek için bütün liflerin önce didilerek açılması, temizlenmesi ve harmanlanması gerekir Eğirme işleminin temeli çekme ve bükmedir Çekme işlemin*den önce lifleri taraklayarak kısa olanları ayırmak, düğümleri açmak ve lifler arasındaki küçük kir ya da toz parçacıklarını temizlemek çok önemlidir Çünkü birbirine dolaşmış lifler ve kir parçaları ipliğin görünümünü bozar; kı*sa lifler de uzunlar kadar düzgün çekilemez Tarak artığı olan bu lifler ayrıca eğirilerek da*ha düşük kaliteli dokuma ipliği haline getirile*bilir

Pamuk Eğirme
Sıkıştırılmış balyalar halin*deki pamuk, iplik fabrikasına getirildiğinde hem lifleri birbirine dolaşmıştır, hem de tarla*dan toplanırken araya bitkinin parçaları karış*mıştır Üstelik balyalardaki pa*muğun cinsi aynı olsa bile kalitesi değişece*ğinden, önce bütün balyaların birbirine karış*tırılarak harmanlanması gerekir
Daha sonra pamuk yığınları, liflerin açılıp temizlenmesi için tek bir birim halinde birleş*tirilmiş çeşitli makinelerden geçirilir Bunlar*dan biri, dönen tokmaklarıyla pamuğu dövüp kabartarak dağınık yumaklar haline getiren ve liflerin arasındaki yabancı maddeleri te*mizleyen hallaç makinesidir Daha sonra ta*rak makinesine giren pamuk demetleri, her birinin yüzeyinde yüz binlerce incecik iğne bulunan döner silindirlerin arasından geçerek lif lif ayrılır ve tül inceliğinde gevşek bir örtü*ye dönüşür Ama bir sonraki makine bu lifleri dağınık ve gevşek bir biçimde birbirine yak*laştırarak 2 cm eninde bir pamuk şeridi haline getirir
Böylece temizlenip açılan lifler artık çekme ve bükme makinelerine gönderilmeye hazır*dır Bu makinelerin ipliği nasıl eğirdiğini daha iyi anlayabilmek için iyice didilerek kabartıl*mış bir tutam pamuğu sol elinizle gevşekçe tutun Sağ elinizle bu tutamdan birkaç lif ya*kalayıp hafifçe çekerken bir yandan da lifleri parmaklarınızın arasında yuvarlayarak bü*kün Bu arada sol elinizle pamuğun yukarıda*ki uca doğru ilerlemesine yardım ederseniz, bütün pamuk yumağının kesintisiz bir ipliğe dönüştüğünü görürsünüz
İplik çekme makinesi bu işlemi genellikle birkaç aşamada yapar Ama daha ilk aşama*dan önce pamuk şeridindeki bütün liflerin ay*nı doğrultuya getirilmesi gerekir Bunun için, lifler, her biri bir öncekinden daha hızlı dönen birkaç silindir çiftinin arasından geçirilir Ma*kineye beslenen pamuk bir yandan da tarak-lanırsa daha üstün nitelikli bir iplik elde edi*lir Bu hazırlık aşamasından sonra uygulanan çekme işleminin temeli de gene lifleri silindir*lerin arasından geçirmektir
Çekme makinesinden gelen lifler iyice uza*yıp incelmiş olduğu için son çekme işleminde kopabilir Bunu önlemek için lifler hafifçe bü*külerek fitil haline getirilir Eğirme makinele*rinde gerçekleştirilen son çekme işleminde ip*liğin iyi bükülmesi çok önemlidir; çünkü ipli*ğin sert ya da yumuşak, sağlam ya da dayanık*sız olması gibi niteliklerini belirleyen büküm sayısıdır
Yün Eğirme Yün de hallaç makinelerinin döner tokmaklarıyla dövülüp açılır, sonra lif*lerin arasına gömülmüş kum, yağ ve kir par*çacıklarını temizlemek için sabunlu sıcak suy*la yıkanır Koyunların sürtündüğü bitkilerden gelen ve dikenleriyle liflere iyice tutunmuş olan pıtrakları temizlemek için de ayrı bir iş*lem uygulanır Daha sonra harmanlanan yün*ler iğneli silindirlerin arasından geçirilerek ye*niden açılır Buraya kadar ortak olan işlemler bu aşamadan sonra işlenen yünün cinsine gö*re değişir Çünkü daha kısa ve düşük nitelikli yünlerden taranmamış yün ipliği, üstün nite*likli yünlerden de taranmış yün ipliği ya da kamgam yapılacaktır
Taranmamış yün ipliği üretiminde, har*manlamadan sonra taraklanan lifler pamuk ipliği gibi silindirlerin arasından çekilmez; doğrudan eğirme makinesine gönderilir ve burada hafifçe çekildikten sonra bükülerek dokuma ipliğine dönüştürülür
Taranmış yün ipliği üretiminde ise harman*lamadan sonra liflerin art arda birçok makine*den geçerek işlenmesi gerekir Önce tarakla*nır, sonra lifleri paralel duruma getirmek, fi*tilleri biraz daha inceltmek ve iplik halinde eğirmek için birkaç kez çekilir Bu taraklama ve yinelenen çekme işlemleri nedeniyle kam*gam ipliği çok sıkı ve pürüzsüz, lifleri de son derece düzgün, paralel ve birbirine yakındır Oysa taranmamış yün ipliği daha kaba ve gev*şek, lifleri de daha karışıktır

İpek Eğirme
Kozadan çözülen ipek lifleri*nin üstü tutkal gibi bir maddeyle kaplıdır Bu maddeyi gidererek lifleri yu*muşatmak için önce kaynatmak gerekir Yı*kanan ipek kurutulduktan sonra açılır, taraklanır ve temizlenir Taraklama sırasında lifler boylarına göre ayrılır Lifler ne kadar uzunsa eğirden ipliğin niteliği de o kadar iyi olur
Keten Eğirme Bitkinin gövdesindeki kaba lifler ıslatılıp soyulduktan sonra demetler ha*linde bağlanarak iplik fabrikasına gönderilir
Burada, öbür doğal liflere uygulanan tarakla*ma, harmanlama, çekme ve bükme işlemle*riyle iplik haline dönüştürülür

Dokuma
En basit dokuma yöntemi iplikleri hasır örer gibi birbirinin arasından geçirmektir Örnek için beş-altı ipliği bir masanın üzerine yan ya*na eşit aralıklarla yerleştirin Başka bir ipliği bu paralel ipliklerin birinin üstünden atlatıp öbürünün altından geçirerek bu sırayla ilerle*yin; birkaç iplikle daha aynı işi yaptığınızda ortaya bir hasır örgü çıktığını göreceksiniz
Dokumada, bu iki iplik grubundan kumaş boyunca uzananlara çözgü, onların arasından enlemesine geçenlere de atkı iplikleri denir Atkıları çözgülerin arasından dik, biraz eğik ya da yüzeyden az görünecek biçimde geçir*mekle tafta, dimi ve saten gibi değişik doku*ma tipleri elde edilebilir Desenli dokumalar*da atkıların çözgüler arasından geçiş düzeni daha karmaşıktır Örneğin atkı bir çözgünün üstünden atladıktan sonra iki-üç çözgünün al*tından geçebilir Buna benzer yöntemlerle kumaş üzerinde çapraz çizgiler, ekose, balık*sırtı ve baklava desenler yapılabilir Çok daha karmaşık desenleri dokuyabilmek için, Fran*sız dokumacı Joseph Marie Jacquard'ın (1752-1834) buluşu olan jakar tezgâhı kullanı*lır Öbür makinelerde 20-25 çözgü ipliği aynı anda denetlendiği halde, jakar tezgâhında her çözgü ipliği tek tek denetlenir ve böylece çi*çek, hayvan ya da insan motifleri dokunabilir Jacquard'ın desenleri denetlemek için tasarla*dığı delikli kartlar sonradan bilgisayarların programlanmasına da uyarlanmıştır
Çağdaş bir dokuma tezgâhında, kumaşın genişliği ne kadar olacaksa ona uygun sayıda çözgü ipliğinin yan yana ve çok düzgün olarak sarıldığı bir çözgü levendi vardır Bu silindir*den gelen çözgü ipliklerinin her biri gücü telle*ri denen bir dizi telin ucundaki delikten (göz*den) geçer Dokuma ustası tezgâhın altındaki ayaklıklara bastığı zaman, gücü çerçevesi de*nen komuta düzeneği gücü tellerinin ve onla*ra bağlı olan çözgü ipliklerinin bir bölümünü yukarı doğru kaldırır Böylece, aralanmış iki kapı kanadı gibi duran ve iki çözgü ipliği gru*bunun arasında ağızlık denen bir açıklık olu*şur Atkı ipliğinin bağlı olduğu mekik bu ağız*lıktan geçer ve çözgülerin arasına bir atkı bı*rakır Böylece atkı ipliği yukarı kalkmış olan çözgülerin altından, öbürlerinin üstünden geçmiş olur Mekiğin her gidiş gelişte bir atkı atmak üzere ileriye ve geriye doğru hareketini tezgâhın iki yanındaki kamçı kolları sağlar Çözgü iplikleri yalnız gücü tellerinin gözlerin*den değil, gücü çerçevesinin önündeki ikinci bir çerçevenin içine yerleştirilmiş metal bir ta*rağın dişlerinin arasından da geçer Atkı atıl*dıktan sonra tefe denen bu çerçeve öne doğru eğilir ve taşıdığı tarağın dişleriyle atkıyı iyice yerine oturtur Mekik geri dönmeden önce yukarı kalkmış olan gücü telleri iner, öbürleri havaya kalkar Böylece çözgüler arasında ye*ni bir ağızlık açılmış olur Mekik atkı ipliğini geri getirirken daha önce üzerinden geçmiş olduğu çözgülerin altından, öbürlerinin ise üs*tünden geçer Mekiğin her gidiş gelişinde bi*raz daha uzayan dokuma, kendisini gergin tu*tan kumaş göğüslüğünden ve kumaş levendin*den geçerek tezgâhın altındaki çekici silindire sarılır Bütün bu işlemlerin şaşmaz bir zaman*lamayla yerine getirilebilmesi için tezgâhın her parçasının tam bir uyum içinde çalışması gerekir
Bugün bir dokuma işçisinin görevi makine*yi denetleyerek boşalan mekiğin yerine dolu*sunun gelmesini sağlamak ve iplik koptuğun*da makineyi hemen durdurmaktır Ama oto*matik dokuma makineleri iplik koptuğu za*man kendiliğinden durduğu için bir tek işçi 20-25 makineyi aynı anda denetleyebilir
18 yüzyıla gelinceye kadar kumaş el tez*gâhlarında dokunuyor, dokumacı mekiği eliy*le öne arkaya götürerek çözgülerin arasından geçiriyordu 1733'te John Kay, çok hızlı hare* ket ettiği için "uçan mekik" denen bir düze*nek yaptı Bir makineye bağlı olan bu mekik dokuma makinelerinin hızını bir anda artır*mıştı 1760'ta oğlu aynı kumaşı birden çok mekikle dokuyabilen bir düzenek geliştirdi 1785'te Edmund Cartwright'ın su gücüyle ça*lışan dokuma tezgâhı da aynı iş için tüketilen emeği ve zamanı azaltarak dokuma sanayisine büyük bir hız kazandırdı
Bugün bütün sanayileşmiş ülkelerde oto*matik dokuma tezgâhları kullanılmaktadır Ama el tezgâhları çok özel dokumaların yapı*mında hiçbir zaman önemini yitirmemiştir Bu tezgâhlarda dokunan halı, kilim ve cicim*lerin değeri makinede üretilenlerle karşılaştı*rılamaz
Atkı ve çözgü ipliklerinin dokuma makine*sine beslenmeden önce hazırlanması gerekir
Genellikle bobinlere sarılı olan atkı ipliği me*kiğin içine yerleştirilecek olan küçük masura*lara aktarılır Masura mekiğe oturtulduktan sonra atkı ipliği masuranın gözünden geçirile*rek dışarı alınır Çözgü ipliklerinin hazırlanmasında en sık uygulanan yollardan biri, çok sayıda bobin*den gelen iplikleri, silindir biçimindeki geniş bir tambura aktararak yan yana sarmaktır Tambur üzerindeki sarma genişliği, dokuna*cak kumaşın bitmiş genişliğine eşittir Çözgü iplikleri daha sonra hep birlikte çözgü leven*dine aktarılır Bazen liflerin tezgâha sürtüne rek kopmasını önlemek için üstleri nişastalı bir maddeyle kaplanır; bu işleme haşülama denir

Ağartma, Boyama ve Desen Basma
Tezgâhtan çıktığında renkleri cansız ve soluk olan, dokunulduğunda ele sert ve kaba gelen kumaşın görünümü bu ilk haliyle hiç de çekici değildir Kullanıma sunulmadan önce daha bir dizi işlemden geçmesi gerekir
Eğer dokunan pamuklu ve keten kumaşlar beyaz masa örtüsü ya da yatak çarşafı olarak kullanılacaksa, özellikle ketenin grimsi doğal rengini açmak ya da pamuğun beyazlığını le*keleyen katışkılan gidermek için bir ağartma işlemi zorunludur Pamuklu ve keten doku*malar genellikle kalsiyum klorat (kireç kaymağı) çözeltisine ya da hidrojen perokside batırılarak ağartılır Yünlü ve ipekliler için de hidrojen peroksit kullanılabilir
Daha dokumacılığın ilk çağlarında bile in*sanlar yünün, pamuğun ya da ipeğin tekdüze renkleriyle yetinmeyip, dokudukları kumaşla*ra renk ve kişilik katmanın yollarını aramış*lardı Bitkilerden ve hayvanlardan solmayan doğal boyalar elde ediyorlar, özellikle mor, erguvan, kırmızı gibi ender bulunan ve renk tutturması güç olan boyalar kumaşın değerini artırıyordu Günümüzde kimya sanayisi tek renk kumaşları boyamak ya da kumaş üzerine desen basmak için çok geniş bir renk yelpaze*si sunar
Boyama işlemi üretimin çeşitli aşamaların*da uygulanabilir Örneğin yün eğirilmeden önce, dikiş iplikleri eğirme işleminden sonra, pamuklu, keten, yapay ipek ve ipek dokuma*lar ise genellikle ağartıldıktan sonra boyanır Yapay lifler konusunda en büyük sorun, daha önce sınanmamış bir maddede en iyi sonucu alabilmek için, genellikle üretilen her yapay lif için yeni bir boyarmadde ve yeni boyama yöntemleri arama zorunluluğudur Nitekim çağımızda boyarmaddeler konusunda o kadar çok araştırmacı çalışıyor ki bilinen boyarmad-delerin sayısı hemen her gün artıyor Düz kumaş üzerine desen basmak için de ge*ne boyarmaddelerden yararlanılır En pahalı ve değerli kumaşlardan en ucuz dokumalara kadar uygulanabilen değişik basma teknikleri geliştirilmiştir Ürünün niteliği doğal olarak kullanılan elyafın ve dokumanın niteliğine, boyarmaddenin türüne, uygulanan baskı tek*niğine ve desenlerin karmaşıklığına göre deği*şir Nitekim emprime, basma, pazen, divit ve yazma gibi değişik nitelikte kumaşlar hep bas*ma yöntemiyle üretilmektedir
Basmacılıkta bugün başlıca üç yöntem uy*gulanır Kalıp baskı yönteminde, desinatörün çizdiği desen tahta bloklar üzerine kabartma metal çizgilerle işlenir Ama desenin değişik renkteki bölümleri ayrı ayrı bloklar üzerine aktarılmıştır; böylece desen kaç renkli olacak*sa o kadar tahta blok hazırlanır Basma ustası önce bu bloklardan birini, sözgelimi desenin kırmızı bölümlerinin taslağını taşıyan bloğu alıp kırmızı boya sürdükten sonra dokumanın üstüne bastırır Aynı işlemi öbür bloklarla da uygulayarak bütün deseni kumaş üzerine ak*tarır Ama bu işi yaparken blokları doğru ye*re bastırmaya, desenlerin eğri olmamasına ve blokların kaymamasına çok özen göstermesi gerekir Bu elle basma yöntemi çok pahalı ve zaman alan bir işlemdir; bu yüzden yalnız az miktarda ("kupon olarak") üretilen değerli dokumalara uygulanır
Merdaneyle basma seri üretime olanak ver*diği için daha ucuz ve daha çok uygulanan bir yöntemdir Basılacak desen, kumaşın genişliğiyle aynı uzunlukta yapılmış bakır merdane*lerin üzerine oyularak işlenir Desendeki her renk için ayrı bir merdane kullanılır ve bir düzenek bu merdanelerin ayrı kaplardaki de*ğişik renk boyalara dalıp çıkacak biçimde dönmesini sağlar Boya kabına girip çıkan merdanenin yüzeyi bir sıyırma bıçağıyla sıyrı*larak, boyanın yalnızca oyuk bölümlerde kal*ması sağlanır Böylece her merdanenin üze*rindeki desen kendi renginde boyanmış olur Merdaneler sırayla dokumanın üzerinden ge*çirildiğinde oyuk çizgilerdeki boya dokumaya aktarılarak bütün desen tamamlanır Renkle*rin kalıcılığını sağlamak için de genellikle baskıdan sonra dokuma sıcak buhara tutulur
Üçüncü yöntem olan serigrafi bir şablonla baskı tekniğidir Basımcılıkta, mimarlıkta ve daha birçok alanda kullanılan şablon, üzerinde harf, rakam ya da şekillerin bulunduğu bir levhadır Bu harf ya da şekillerin çevre çizgi*leri oyularak açılmış olduğu için, kaleminizi bu çizgilerde dolaştırarak aynı şekli alttaki kâ*ğıda düzgün biçimde aktarabilirsiniz Şablo*nun yüzeyine mürekkep ya da boya sürüldüğünde de, bu yarıklardan alta geçen mürek*kep kâğıt üstünde aynı şeklin kopyasını verir Aynı ilkeye dayanan serigrafi yönteminde şablon olarak, tahta bir çerçeveye gerilmiş ipekli dokuma kullanılır Basılacak her renk için bir şablon hazırlanır ve dokumanın üzerine istenen desen çizilir Dokuma delikli olduğu için üstten sürülen boyayı alttaki yüzeye geçirecektir; yalnız desenin aktarılması için, desenin dışında kalan bütün delikler kalın bir vernik ya da macunla kapatılır Sonra baskı yopılacak olan kumaş uzun bir masanın üzerine yayılır ve ipek şablon çerçeveleri bir uçtan öbür uca kadar taşınarak baskı tamamlanır
Bunların hepsi istenen deseni kumaşa doğrudan basma teknikleridir Bunların dışında, boya tutmayan bazı kimyasal maddelerle dokumaya dolaylı yoldan da desen verilebilir Bu maddeler dokumanın istenen yerlerine, istenen desende sürülür ve kumaş boyandığında o bölümlerin boya emmesini engeller Böylece kumaş boya banyosundan çıkarıldığında üzerinde beyaz desenler olur
Desenlerin beyazdan başka bir renk olması isteniyorsa, bütün kumaş tek renge boyanır; sonra üzerine boya tutmayan bu kimyasal maddelerle desen basılır ve kumaş değişik renkteki başka bir boya banyosundan geçirilir Böylece, eğer ilk uygulanan renk sarı, ikincisi mavi ise, kumaş yeşil üstüne sarı desenli olacaktır
Endonezyalıların, boya engelleyici kimyasal maddeler yerine balmumuyla yaptıkları boyama tekniği de aynı ilkeye dayanır Kumaşın üzerindeki desenlere sürülen erimiş balmumu donarken çatlar, böylece çatlaklardan sızan boya beyaz kumaş üzerinde renkli damarlar oluşturur Uzakdoğu'da başlayıp bugün dünyanın birçok ülkesine yayılmış olan bu batik yöntemiyle kumaşa çok özgün desenler basılabilir
Desen basmanın başka bir yolu da "renk sökme" tekniğidir Bu yöntemde önce bütün dokuma tek renge boyanır; sonra kumaştaki rengi söken kimyasal bir madde istenen desene göre kumaş üzerine uygulandığında o blümler beyaz olarak kalır "Aktarma baskı" yönteminde ise, taşıyıcı bir yüzeye, genellikle de kâğıt üzerine istenen desen çizilir ve özel boyarmaddelerden hazırlanmış mürekkeplerle renklendirilir Desen kâğıdı dokumanın üzerine yerleştirildikten sonra kızgın bir presten geçirilir Böylece yaklaşık 200°C sıcaklıkta boya süblimleşerek, yani eriyip sıvı hale gelmeden doğrudan doğruya buharlaşarak dokumaya geçer Aktarma baskı yönteminin üstünlüğü hem basit, hızlı ve ucuz olması, hem de ışığa, suya ve tere dayanıklı olan renklerinin solmamasıdır Üstelik kuru baskı olduğu için, sulara karışacak boya artıklarıyla çevre kirliliğine yol açmaz

Bitirme İşlemleri
Ağartılıp boyandıktan sonra bile dokuma hâlâ satışa hazır durumda değildir Kullanılan elyafın türüne göre değişik "bitirme" işlemlerinden geçirilmesi gerekir Pamuklu ve keten dokumaların buruşuk ve kırışıklıkları giderilmeli, yüzeyinin parlak ve kaygan olması sağlanmalıdır Yünlü dokumalar da kırışıklıklarının giderilmesi için buhara tutulup presle ütülenmelidir
Bitirme işlemlerinden biri de kumaşın yüzeyini tüylendirmektir "Hav" denen bu incecik tüyler, kumaşı çok ince iğnelerle kaplı döner tamburlardan geçirerek yapılır Havlandırma işlemi en çok flanel kumaşlar ile bazı elbiselik ve paltoluk kumaşlara uygulanır Bazı yünlü kumaşlarda, havlandırma tamburlarında bildiğimiz devedikeni bitkisinin kurutulmuş çiçek başçıklarını kullanmak çok iyi sonuç verir Halı, kadife ve pelüş (uzun tüylü kadife) gibi havlı dokumalarda ise dokuma sırasında fazladan çözgü ve atkı iplikleri kullanılarak yüzeyde ilmekler yapılır; bitirme işlemleri sırasında bu ilmekler kesildiğinde uçları dokumanın üstünde hav oluşturur
Gofre kumaş ve poplin gibi bazı dokumalarda bitirme işlemleri mekanik değil kimyasal süreçleri içerir 1844'te John Mercer adlı bir İngiliz kimyacı, pamuklu dokumanın önce sudkostik çözeltisine batırılıp sonra yıkandığı zaman çektiğini ve daha koyu tonlara boyan dığını fark etti Bunu denemek için, yer yer sudkostik uyguladığı bir dokumayı maviye boyayarak, açık mavi zemin üzerinde büzüşmüş, koyu mavi benekleri olan güzel bir do*kuma elde etti Günümüzde kabarık desenli gofre kumaş yapmak için, önce dokumaya sudkostik kabul etmeyen bir madde yol yol basılır; sonra bütün kumaş sudkostiğe batırılır, yıkanır ve boyanır Böylece buruşuk koyu renkli şeritler ile daha açık tonda düzgün şe*ritlerin yan yana uzandığı bir dokuma elde edilir
1889'da Horace Lowe adlı başka bir İngiliz kimyacı, sudkostiğe batırılan ama çekmesi önlenecek biçimde gergin tutulan pamuk ipli*ği ya da pamuklu dokumanın neredeyse ipek kadar parlaklaştığını keşfetti Bulucusu John Mercer olmadığı halde onun adıyla anılan bu "merserizeleme" yöntemiyle merserize iplik ve poplin kumaşlar üretilir
Pamuklu dokumaları önce merserizeleyip sonra asitle işleme yöntemi daha sonra bulun*du ve özellikle İsviçre'de gelişti İsviçre muslinleri ve organdileri gibi oldukça sıkı dokunmuş parlak, yarı saydam ve güzel görünümlü kumaşlar bu yöntemle elde edilir
Güve yemeyen, neme dayanıklı ve sugeçir*mez kumaşlar da kimyasal bitirme işlemleriy*le yapılır Örneğin yünlü giyecek ve halılar özel kimyasal maddelerle güve yeniklerine karşı korunur İnce bir kauçuk katmanıyla kaplanan dokumalar sugeçirmezlik özelliği kazanır; ama bu işlem dokumanın hava geçirmesini de önler Daha yeni ve gelişmiş yöntemlerle dokumaya havayı geçirip suyu geçirmeme özelliği kazandırılabiliyor
Çok çabuk buruşan pamuklu ve yapay ipekten dokumaların bu sakıncasını gidermek için de, lifin bileşiminde yapay bir reçinenin oluşmasını sağlayan özel bir kimyasal işlem uygulanır Genellikle doğal ve yapay liflerin karışımıyla dokunan ve hiç ütü istemeyen giy-silik kumaşlar da bu tür kimyasal bitirme işlemlerinin ürünüdür
Yapay reçinelerin dokumacılık alanındaki başka bir uygulaması da iplik eğirmeyi ve dokumayı gerektirmeyen kumaşların yapımıdır Lifler dağınık bir yığın halinde kümelenir; ısıtıldığında reçineleşen maddelerle karıştırıldıktan sonra sıcak prese alınır Bu süre içinde reçine oluşur ve yığın halindeki lifleri birbirine bağlar
Yıkandığında lifleri büzüştüğü için çeken yünlü dokumaların bu sakıncası da bazı özel işlemlerle bir dereceye kadar giderilmektedir Bu işlemlerden en yaygını "klorlama"dır Bugün özel işlemlerden geçirimiş yünlü giyecekler çamaşır makinelerinde bile yıkanabilir Avustralya'da yünlü giyeceklerde kalıcı pliler elde etmeye yarayan bir yöntem geliştirilmiştir Bu yöntemde giyeceklerin üstüne kimyasal maddeler püskürtüldükten sonra buhara tutularak preslenir Böylece oluşan pliler yağmurda ıslandıktan sonra bile pek bozulmaz
Bugün binlerce değişik dokuma tipi üretiliyor ve özel amaçlı yeni dokumalar yapabilmek için çalışmalar sürdürülüyor Ama bu çeşit zenginliğine karşın, bütün dokumalar kullanım amacına göre üç ana grupta toplanır Bunlardan ilki giysilik kumaşlar ya da dokumalardır İkinci grup perde, yatak takımları, masa örtüleri, battaniye, havlu, döşemelik kumaş, halı ve kilim gibi ev eşyası olarak kullanılan dokumaları kapsar
Üçüncü grup ise çadır ve yelken bezi, branda, çuval, cilt bezi gibi sanayi dokumalarıdır
Birçok giyim eşyası, özellikle çoraplar, iç çamaşırları ve tişörtler örgü makinelerinde üretilir Örgü giyim eşyasının en büyük üstünlüğü her yönde kolayca esneyebilmesidir Böylece bu giysiler, diz ve dirsek gibi eklemler büküldüğü zaman bile vücudu rahatça sarabilir Örgünün başka bir üstünlüğü de örgü makinelerinin çok hızlı çalışmasıdır Bazı çözgülü örgü makineleri 120 santimetrelik bir örgü genişliğinde dakikada 2500 sıra yapabilir; buna karşılık, mekikli, sıradan bir dokuma tezgâhı aynı genişlikteki bir dokumaya dakikada en çok 300 atkı atabilir
/alıntı

( konu içerisinde * lar var temizlemeye çalıştım ancak gözümden kaçanlar var bulamıyorum gözlerim yoruldu affedin )

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.