Prof. Dr. Sinsi
|
Üniversite Öğrencilerinin Siyasal Katilimi
Üniversite gençliği şu şekilde tanımlanabilir Üniversite gençliği; genellikle 18-24 yaş grubunu oluşturan, formel eğitim-öğretimin son evresinde öğrenim gören, araştırmacı ve sorgulayıcı, dolayısıyla bilimsel zihniyet kazanan, kendilerine has bir gençlik kültürü oluşturan, toplumun önderi olacak gençlik kesimidir Bu anlamda, üniversite gençliğinin yeterli, kaliteli ve sağlıklı yetiştirilmesi toplumların geleceklerinin sağlıklı ve sürekli olmasının da olmazsa olmaz (sine qua non) koşuludur
Üniversite gençliği, belli bir sosyal ve kültürel grubu oluştursa da her gencin ailesi, sosyal çevresi, hayat alanları, sosyalleşme süreci farklılıkları çerçevesinde; toplum örneğindeki gibi her genç, ayrı bir dünyadır Toplumu oluşturan bireylerin, sosyalleşme ve kültürleşme süreciyle asgari müşterekte birleştikleri gerçeği bağlamında, sosyalleşme kurumlarının bireye birbirinden çok farklı olmayan modeller sunmaları önem arzetmektedir
Aileden sonra, arkadaş grubunun sosyal ve kültürel kodlarının etkisini yaşayan genç bir arayış içindedir Ailesinin, arkadaş grubunun, okulun ve medyanın sunduğu sosyal ve kültürel modelleri anlamlı bir bütünlük içinde değerlendirip, özümseyen gençler sağlıklı kişilik geliştirirler Ancak, bağlı olduğu sosyal gruplar ve kurumların birbirinden çok farklı etkide bulunmaları sonucunda genç, anomik ve yabancılaşmış kişilik geliştirebilmektedir Toplumun sürekliliğinde önemli bir potansiyel güç olan gençliğin, sağlıklı yetiştirilmesi için, sorunlarının ve bunalımlarının giderilmesi önem arzetmektedir Gençlik sorunları; psiko-fizyolojik, cinsel, ekonomik, eğitim, kuşaklararası anlaşmazlık, uyuşturucu madde bağımlılığı, ideolojik sapma, işsizlik, barınma, beslenme ve sağlık vb gibi “geleneksel sorunlar” ile sosyal değişmeye bağlı olarak gelişen sorunlar, çarpık kentleşme, değerlerdeki değişmeler, gelecek korkusu, anomi ve yabancılaşma, kimlik bunalımı, sosyal psikolojik sorunlar, yalnızlık, stress, günvensizlik ve medyanın tek boyutlu etkisiyle meydana gelen kültürel yabancılaşma, şiddet vb gibi “güncel sorunlar” olarak analiz edilebilir Bu sorunların belirlenip, çözülmesi sağlıklı bir toplum yapısı için gerekli olan şartlardan birisini teşkil etmektedir
Türkiye’nin sosyal yapısına bağlı olarak gençliğin sorunlarının temelinde, önemli nedenlerden biri olarak aşırı nüfus artışının sonucunda, gençlere yeterli eğitim imkânı sağlanamaması ve işsizlik problemi gelmektedir
Türkiye’nin genç nüfus oranına paralel olarak, bu potensiyel genç kitlesine tam anlamıyla eğitim-öğretim imkânı verilememektedir Türkiye’de ilköğretimden sonra öğrenim görenlerin oranı düşmektedir Türkiye, dünya üzerinde zorunlu ilköğretimin hâlâ beş yıl olduğu az sayıdaki ülkelerden birisidir Öncelikle, pilot uygulamaları yapılan 8 yıllık ilköğretim süresinin, tüm ülke çapında yaygınlaştırılması gerekmektedir Türkiye’de ilkokuldan orta okula geçişteki kayıp oranı % 48 8’dir Orta okul öğreniminden sonra liseye geçişte az da olsa bir kayıp görülmektedir Orta okul mezunlarının çoğu lise öğrenimi yapmakta, mesleki ve teknik orta öğrenimin yetersiz olmasından ötürü ve üniversite öğrenimi görmek eğilimiyle genel liselerde okuyanların oranı fazla olmaktadır Liseden mezun olanlar ise, artık her yıl milyonu geçen sayılarda üniversite öğrenimi görmek için üniversite sınavlarına girmektedirler Üniversite kontenjanlarının sınırlı olmasından dolayı, her yıl üniversiteye girebilme yarışına katılanların sayısı da artmaktadır
Türkiye’de yükseköğretim okullaşma oranı, açıköğretim dahil % 17 3’dür Bu oran, sadece örgün öğretim gözönüne alındığında ise % 10 1’dir Bir meslek kazanma amacı çerçevesinde üniversiteye girme uğraşısı, mezun olduktan sonra işsizlik sorunu ile çelişki oluşturmaktadır Toplumun ihtiyacına göre yükseköğretim yapılanması bire-bir örtüşmemektedir Bir yandan her il’e bir fakülte sloganıyla yükseköğretimde okullaşma oranı niceliksel olarak arttırılırken, diğer taraftan yeni açılan üniversitelerin öğretim üyesi ve sosyal alt-yapı ihtiyaçları tam karşılanamamaktadır Dolayısıyla, verilen eğitim-öğretimin yetersiz olması çelişkisi yanında, üniversite gençlerinin işsiz kalması, ya da gördükleri öğretimle ilişkisi olmayan işlerde istihdam edilmeleri, Türkiye’nin paradoksal toplum yapısını yansıtmaktadır
Türkiye’nin yükseköğretim yapılanmasında mesleki ve teknik öğretimin yetersizliği yanında, üniversite-sanayi işbirliğinin tam sağlanamaması ve Araştırma-Geliştirme (Ar-Ge) faaliyetlerinin yetersizliği, tarım toplumundan sanayi toplumuna geçiş sancıları yaşayan Türkiye’nin dinamik kurumları olması gereken üniversitelerin yeterli ve yetkin bir şekilde kurumlaşamamaları ile birlikte en büyük eksikliklerinden birisini oluşturmaktadır “Çağ atlamak” söylemindeki gibi, Türkiye’nin sanayi toplumunu aşıp gelişmiş ülkelerin içine girdiği bilgi ve enformasyon çağına ulaşması için, bütün sosyal kurumlarla birlikte, özellikle ve öncelikle eğitim kurumunun çağın gereklerine göre yeniden yapılandırılması önem arzetmektedir
Türkiye’nin geçiş toplumu olması ve sürekli yaşadığı sosyal ve kültürel değişmeler, üniversite gençlerinin davranışlarına yansımaktadır Üniversite gençliği denilince, ülkemizde yakın tarih bağlamında, özellikle 1960’lardan itibaren gösteri yapın kitle hareketleri içindeki gençlik düşünülmektedir Aslında, tarihi süreçte üniversite gençliği her dönemde kitlesel tepki hareketleri yaratmaktadır Kendine özgü bir kültür ve kitleyi oluştursa da, üniversite gençliği, bir bütün olarak toplumun sosyal ve kültürel yapısından, toplumun ürünü olduklarından dolayı, soyutlanamazlar Bu anlamda, her devirde, öncelikle kendi sorunlarını ileri sürerek olay yaratma gibi görünse de, gençlik olayları toplumun bunalımlı durumunun bir yansıması sonucunda meydana gelmektedir Osmanlı İmparatorluğu döneminde, ilk gençlik hareketleri “Suhte İsyanları” veya “Medreseli ayaklanmaları” diye anılan eylemlerdir Bu bağlamda, 1550’den sonra, imparatorluğun büyük bir para darlığı ve tarımsal bunalımın içine girmesi ile üretici kesimlerin çiftliklerini bozmaları gibi ekonomik ve sosyal nedenlerin de etkisiyle ayaklanmalar başladı Toplumsal bunalım, şehirde de kendini hissettirdi Bu bunalım, medreselilerin de ayaklanmasına ve “Celali İsyanları” çerçevesinde isyanların artmasına neden olmuştur Daha sonraki dönemlerde de meydana gelen gençlik hareketleri, II Meşrutiyet ve nihayet Cumhuriyet Dönemi’nde de devam etmiştir 1960 ihtilâlinden sonraki dönemde, gençlik kitlesi aşırı ideolojik politize edilmelerinden dolayı karşıt görüşler biçiminde kamplara ayrılmıştır 1968 yılında Avrupa’da başlayan ve bütün ülkelere yansımasına paralel olarak Türkiye’de de görülen öğrenci hareketleri; önceleri eğitim sisteminin düzeltilmesi taleplerini içermekte iken, daha sonra, ideolojik ayrımların etkisiyle şiddet hareketlerine dönüşmüştür Türkiye’nin geçirdiği hızlı sosyal ve kültürel değişmenin yarattığı anomik ortamı istismar eden aşırı sol ve sağ ideolojilere mensup kişiler, üniversite gençliğinin bir kısmını yıkıcı gruplar halinde örgütlendirmişler ve gençleri birbirlerine düşman gruplar olarak karşı karşıya getirmişlerdir Bu çerçevede, 1980 öncesi Türk gençliği, şiddet ve teröre alet edilmiştir Öğrenci eylemlerinde çok sayıda genç yaralanmış ya da hayatını kaybetmiş, aileler bunalıma girmişlerdir Toplum, anomik durumun göstergesi olan anarşi ortamıyla sarsılmıştır Toplumda, fertler arasında güvensizlik, anlamsızlık, soyutlanma ve anomik durum yabancılaşmaya neden olmuştur
Türk gençliğinin, özellikle kent ve üniversite gençliği bağlamında, kültürel davranış modelleri, genel olarak şu şekilde tasvir edilebilir; 1968 Kuşağı gençlik kültürü, dünyadaki gençlik hareketlerinin taklidi ile Türkiye’de karşı-kültür hareketleri çerçevesinde yapılanmıştır 68 Kuşağı, dünyayı ve Türkiye’yi değiştirme özlemi ile ütopik hayalci kuşak olarak nitelendirilebilir Türkiye’nin sosyolojik alt-yapısı Avrupa ülkelerine uymadığı halde, Avrupa’daki öğrenci hareketleri taklit edilmiştir Avrupa’da öğrenci hareketleri başlayıp bittiği halde, Türkiye’de 70’li yıllarda da süren anomik ve yabancılaşmış şiddet ve terör hareketlerine dönüşmüştür Dolayısıyla, 1978 Kuşağı, anomik ve yabancılaşmış bir kültürel ortamda yetişmiştir 1968 ve 1978 Kuşağı, ideolojik cemaatleşme bağlamında, toplumcu davranış koduna sahiptir 12 Eylül 1980 Hareketi’nden sonra anarşi ve terörün azalması, ideolojik bölünmüşlüğün göreceli de olsa törpülenmesi, ayrıca geçmiş kötü ve bunalımlı deneyimin de etkisiyle, gençlik depolitizasyon sürecine girmiştir 1983’ten sonra iletişim alt-yapısının geliştirilmesi, özellikle çok kanallı ve renkli televizyon yayıncılığının başlaması, uygulanmak istenen serbest piyasa ekonomisi politikası dünyayla sosyal, kültürel ve ekonomik bütünleşme sürecini başlatmıştır 1989 yılı sonunda Sovyetler Birliği ve Doğu Bloku’nun dağılması ve devletçi-sosyalist ekonomi politikten, serbest piyasa ekonomisi politik yapılanmaya geçişleri ile birlikte, sosyalizm ideolojisi alternatif olmaktan çıkmış ve kapitalizm yükselen değer haline gelmiştir
Türkiye’de de 1980 sonrasında yüzeysel bir serbest piyasa ekonomisine geçme teşebbüsleri, tam anlamıyla liberal zihniyet ve kültür donanımı olmayan toplumsal yapı için, beraberinde anomi ve yabancılaşmayı da getirmektedir Herkesin herşeyi istediği gibi yapabileceği bir düzen olarak algılanan, dolayısıyla vahşi kapitalist düzenin yaşanmaya başladığı Türkiye’de; rüşvet, yolsuzluk, hayali ihracat, mafya vb gibi sosyal hastalıklar, toplumda güvensizlik, anomi, güçsüzlük ve anlamsızlık çerçevesinde yabancılaşmaya yol açmaktadır
Bu olumsuz ve bunalımlı toplumsal yapıdan etkilenen gençler, problemli yetişmektedir Medya vasıtasıyla, gençlere manken, futbolcu ve şarkıcı olarak kısa yoldan “köşe dönme felsefesi” aşılanmaktadır “Reality Show” programlarıyla şiddet ve suç işleme yolları sürekli tekrarlanarak, bunalımlı davranış modelleri önerilmektedir Özel TV kanalları, eğitim ve kültür ağırlıklı programlar yerine eğlence ağırlıklı programlar sunmaktadırlar Bu çerçevede, Türk pop müziği de, tüketim toplumunun tüketim müziği olarak yükselmiştir
Analiz etmeye çalıştığımız, çok boyutlu ve girift sosyal ve kültürel yapının arka-plânında, üniversite gençliğinde görülen anomi ve yabancılaşma, İnönü Üniversitesi uygulaması çerçevesinde araştırmaya çalışılmıştır Çalışmamızın ana varsayımı; “Üniversite gençliğinin anomik ve yabancılaşmış davranışları ile toplumsal nedenler arasında bir ilişki vardır” önermesi şeklindedir
Bir üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi'nde, öğrenci temsilcisi seçmek amacıyla 1997 yılı Mayıs ayı içinde iki turlu seçimler yapılmıştır Fakülte Dekanlığı'nın koordinasyonunda gerçekleştirilen seçimlere çeşitli bölüm ve sınıflardan adaylığını koyan öğrencilerden biri seçilmiş ve öğrenci temsilcisi olarak Fakülte ve Üniversite toplantılarında söz sahibi olmaya hak kazanmıştır Seçimler, bir ilkin gerçekleştirilmesi açısından önemli olduğu kadar, katılımla ilgili bazı göstergeleri açısından da dikkat çekicidir
Seçim sonuçları, öğrenci katılımları düzeyinde incelendiği zaman birkaç önemli nokta ortaya çıkmaktadır Bunlardan biri öğrencilerin seçimlere ilgisizliğidir Bir diğeri de siyaset bilimi derslerini okuyan bölümlerin öğrencilerinin seçimlere daha fazla katılmasıdır Bu çalışmada, seçim sonuçlarının katılıma ait boyutu incelenerek bazı tespitlerde bulunulacaktır
Fakülte bazında yapılan bu seçimler, herhangi bir siyasi nitelik taşımamakla beraber, ülke genelinde yapılan seçimlere benzeyen bazı özelliklere sahiptir Bir kere hem Fakülte bazında yapılan seçim, hem de ülke genelinde yapılan seçimler, temsilci seçmek amacındadır Bu temsilciler, yöneten ile yönetilenler arasında köprü vazifesi görmeye aday insanlardır Yönetilenlerin talep, öneri ve şikayetlerini yöneticilere iletmesi, yöneticilerin de karar alma sürecinde yönetilenlerin fikirlerini öğrenmesi konularında temsilcilerin görev ve sorumlulukları bulunmaktadır Kaldı ki pek çok sorunu bulunan üniversite öğrencilerinin, idari kadroyla bu bağlamda bir bağlantısının olması, öğrenciler açısından olumlu sonuçlar doğuracaktır Yani ülke genelinde yapılan seçimler, o toplum için ne kadar büyük bir öneme sahipse, Fakülte bazında yapılan bu seçimler de o denli hayatidir Buna rağmen bahsi geçen seçimlere katılım %17,7 ile sınırlı kalmıştır Yani Üniversitenin İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi (bundan sonra İİBF olarak anılacaktır) öğrencilerinin %82,3'ü kendilerini direkt olarak ilgilendiren kararların alımına hiçbir biçimde karışmak istememektedir (seçim sonuçlarının genel değerlendirilmesi Tablo 1'den görülebilir) Dolayısıyla ortada oy verme davranışına ve bununla ilintili olarak da siyasal katılıma ait aksamalar bulunmaktadır
TABLO 1: SEÇİMLERDE GENEL KATILIM SAYI VE ORANLARI
SINIF ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
I SINIFLAR 2531 517 20,4
II SINIFLAR 2723 482 17,7
III SINIFLAR 1986 272 13,7
IV SINIFLAR 1809 333 18,4
TOPLAM 9049 1604 17,7
Öncelikle şu vurgulanmalıdır ki, oy verme davranışı, bir siyasal katılım biçimidir Siyasal katılım, sosyal bilimlerin ilgi alanına bu yüzyıl içinde girmiş bir konudur McClosky'ye göre siyasal katılma, yöneticilerin ve yönetilenlerin doğrudan ya da dolaylı olarak kamusal politikaların nasıl oluşturulacağının belirlenmesinde, toplumun üyelerinin gönüllü olarak yaptığı faaliyetlerdir Milbrath de yurttaşların devlet yönetimini etkilemek veya desteklemek için yaptıkları eylemlerin siyasal katılmayı ifade ettiğini belirtmiştir Nie ve Verba siyasal katılmanın devlet-toplum ilişkisi içindeki yerini öne çıkararak, devlet kurumları çalışanlarının seçimini ve/veya bunların yaptıklarını etkilemeyi doğrudan (az veya çok) amaçlayan yasal faaliyetlerin katılım olarak tanımlanabileceğini söylemişlerdir Yani siyasal katılma yalnızca bir durumu belirlemez; pek çok farklı biçimde oluşabilir Siyasete ilgi, bir siyasal katılım biçimiyken milletvekili adayı olmak da bir siyasal katılım biçimidir Dolayısıyla siyasal alana dahil olabilmenin, siyaseti anlamlandırmayla ilişkili bir boyutu bulunmaktadır
Bireyin siyasal etkinlik duygusu, isteklerinin siyasal sistem tarafından karşılanabileceğine duyduğu inancı ifade etmekle beraber, onun ne düzey bir siyasal katılımda bulunacağını da belirler İşte oy verme davranışı bu sürecin sonunda ortaya çıkan bir katılım biçimidir Oy verme davranışı, siyasal yapının analizindeki en önemli araçlardan biridir Ayrıca bu davranışı değerlendirmede kullanılabilecek veriler olarak seçim sonuçları, en somut yardımcı araç niteliğindedir Dolayısıyla herhangi bir toplumsal birimin çözümlemesi yapılırken seçim çalışmalarından faydalanılarak oy verme davranışının incelenmesiyle siyasal yapının analizine yönelik önemli bulgulara ulaşılabilir
Her ne kadar oy verme davranışı, siyasal katılma aşamalarının en altında yer alsa da hemen hemen diğer tüm seviyelerdeki davranışların ortak paydası olma özelliğine sahiptir Milbrath'in piramidinde kayıtsızların hemen üst sırasında yer alan seçimlerde düzenli olarak oy verme aslında bütün katılım düzeylerinin devamında ulaşılacak noktadır Yani, bir siyasal partinin lideri de, seçim kampanyalarında aktif görev alan kişiler de, yönetimle ilgili veya kişisel sorunlarını idari kademelerdekilere ulaştırmaya çalışanlar da, partilerin seçim çalışmalarını uzaktan veya yakından takip edenler de son tahlilde oy verir Fakat burada, Milbrath'in sınıflandırmasında alt sıralara yerleşmiş "oy veren" bireyin, yalnızca oy verme davranışla siyasal süreç içinde yer aldığını, diğer hiç bir siyasal eylemde bulunmadığını tekrar vurgulamakta yarar vardır Buradan hareketle oy verme davranışının, arka-planı ile birlikte ele alındığında basit bir siyasal aktivite niteliğinden öteye geçip, toplumsal işlevleri kadar siyasal etkenleri de bulunan bir sürecin ürünü olduğunu söyleyebiliriz
Oy vermenin ve devamında seçimlerin işlevleri, tüm siyasal sistemlerde birbirine benzer durumdadır Arada bazı küçük nüanslar olsa da hepsinin ortak noktası "birey", özgül olarak da "seçmen"dir Bahsedilen fonksiyonların oluşması da, bunların süreklilik kazanması da, etki-tepki ilişkilerinin gerçekleşmesi de veya sayılanların hepsinin aksinin meydana gelmesi de seçmen aracılığıyla olmaktadır Siyasal süreçte sahip olduğu güç "oy" ile seçmen, mekanizmanın işlemesinde ve tıkanıklık dönemlerinin aşılmasında yardımına koşulan "sorun-çözücü"dür Dolayısıyla oy vermenin önemli yönlerinden birinin de seçmen davranışları olduğu görülür Bu yalnızca bir model veya teori oluşturabilme kaygısındaki akademisyenleri değil, seçmenleri kendi saflarına çekmek ya da uygulanmasını istedikleri siyasaları, halkın desteğini alarak (veya alıyormuş gibi göstererek) yapmak isteğinde olan politikacıları da ilgilendirmektedir Çünkü, seçmen davranışının analiz edilmesi, belirsizlikleri ortadan kaldırarak geleceğe yönelik tutarlı tahminler yapılmasını kolaylaştıracaktır
Oy vermeyi ağırlıklı olarak etkileyen unsur, daha çok siyasal toplumsallaşmayla ve dolayısıyla bilişsel faktörlerle ilgilidir Yani yukarıda sayılan tüm etkenler, öncelikle bireyin kendi psikolojik temelli toplumsallaşma süzgecinden geçer Böylece seçmen, "çevreden gelen etkileri, seçici algılama mekanizması yoluyla azaltabilir veya değiştirebilir" Üstelik bu, aynı zaman ve mekanda yaşayan, aynı tip etkilere maruz alan bireylerde aynı biçimde sonuçlar da vermeyebilir Yani benzer "oy vermeyi etkileyen unsurlar" tarafından manipüle edilmeye çalışılan seçmenler, birbirine benzer davranışlarda bulunmayabilir Hatta bazen bu durum, siyasal katılma-oy verme ilişkisi içinde de kendini göstermektedir Powell'a göre Amerikan seçmenlerinin ilginç bir paradoksal yapısı vardır: Amerikalılar, diğer demokrasilerin vatandaşlarına göre siyasetle daha fazla ilgilidirler ancak seçimlere katılım oranı, demokratik ortalamanın çok altındadır Bunun nedeni olarak gösterilen "seçimlerin işlevlerine inanmama", "siyasal etkinlik duygusundan yoksunluk" veya "başka işlerle uğraşmayı sandık başına gitmeye tercih etmek" yanıtlarının temelinde yatan, siyasal toplumsallaşma sürecidir
Siyasal toplumsallaşma sürecinin önemli bölümlerinden biri de okulda geçmektedir Okullar bireyi toplumsal yapının bir parçası haline getirirken bir yandan kültürün verilmesi görevini diğer yandan da siyasal dünyaya ait anlamlandırılmış semboller bütününü öğretme işlevini yerine getirir Yani okul, siyasal toplumsallaşma sürecinin bir unsuru olarak karşımıza çıkmaktadır
Süreçte hem politik kültürün tüm "iyi" ve "kötü"leri bireye aktarılır, hem de yöneten yönetilen ilişkilerinin niteliği, yapısı, aracı kurumları, meşruları, yasakları, görevleri, v s hakkında görüş sahibi olması sağlanır Bu aşamada bireye verilen değerlerden biri olarak yurttaşlık da sınırları birim kültür tarafından önceden belirlenmiş bir yapıdır Bir yurttaş olarak neyi yapıp neyi yapmaması gerektiği, hatta bir yurttaş gibi davranıp davranmaması gerektiği de kültürün yönlendirmesiyle içselleştirilir
Yurttaşlığın boyutlarının verildiği bir toplumsallaştırıcı kurum olarak okulun önemli görevleri vardır Öncelikle yönetenler açısından bakıldığında şunlar ortaya çıkar: Siyasal elitler, istedikleri yurttaş tipini okullar aracılığıyla "yaratabilir"ler İktidarların elinde müfredat programını belirlemek gibi çok önemli bir toplumsallaştırma işlevinin tekeli bulunmaktadır Yönetenler bu tekeli, kendi elitlik konumlarını sürekli kılmak için kullanabilecekleri gibi, idealler dünyasının pratiklerinin süreklilik kazanmasında veya bir siyasal ideolojinin sürekliliğinin sağlanmasında da kullanabilirler Toplumsal meşruiyetle çevrelenmiş bir alanda, toplumsallaşmakta olan bireylere, müfredat aracılığıyla istedikleri değerleri sunma tekelini kullanan yönetici elitler kendi yurttaşlarını yaratırlar Bu tekeli kullanmada ne kadar başarılı olurlarsa istedikleri yurttaşları o oranda kolay yaratabileceklerdir
İlkokuldan başlayarak, yönetici elit yönlendirmeli yurttaşlık anlayışı, yetişmekte olan bireye, Yurttaşlık Bilgisi, Hayat Bilgisi, v s gibi derslerle verilir Bu derslerde çeşitli siyasal kurumların ülke bazlı ve yerel örgütlenmelerinin görevlerinden, "iyi yurttaş"ın yapması, düşünmesi, bilmesi, uygulaması gereken unsurlara kadar bütün konular, bazen direkt olarak bazen de çeşitli sembolik yönlendirmelerle öğrenciye -yani geleceğin erişkin yurttaşına- öğretilir Böylece aynı zamanda, gelecekte birincil siyasal toplumsallaştırıcı unsur olacak olan bu potansiyel anne-babaların, o andan itibaren yönlendirilmesiyle, yeni "kültürel durum"un tasarımı da gerçekleştirilmiş olur
Müfredat programının bu özelliği, eğitim-öğretimin her aşamasında kendisini göstermektedir Üniversitenin ise bu alanda daha ayrıcalıklı bir konumu bulunmaktadır Evrensel bilginin, evrensel değerlerle sunulduğu üniversiteler, gerek diğer eğitim kurumlarından fiziksel ve mekansal olarak genellikle daha büyük olmasıyla, gerek yöneticilerinin konumlarıyla, gerekse de iç örgütlenmesiyle bir ülke modeli görüntüsü oluşturmaktadır Üniversitenin iç örgütlenmesi de aynı devlet mekanizmasına benzer özelliklere sahiptir Üniversitenin yönetsel yapısını yaratmadaki en önemli araç, yasa kaynaklı demokratik ilkelerdir Sewerynski'ye göre bireysel olsun (rektör, dekan), kollektif olsun (senato, konsey) bütün yöneticiler demokratik yolarla seçilirler; en azından Avrupa geleneği ve uygulama, bu görevi yürütecek insanların atanmalarında, hem öğretim üyelerinin hem de öğrencilerin katılımının söz konusu olduğunu gösterir Aynı şekilde, üniversite yapısında kararlar, demokratik yollarla alınır Üniversite, siyasal bir topluluk olmamasına rağmen, iç dünyasında yine de siyasal demokrasi kurallarını uygular Diğer bir deyişle, toplumdaki diğer kurumlarda olduğu gibi, üniversitedeki iktidar sorunu da demokratik bir yolla düzenlenmektedir Dolayısıyla üniversite, verdiği eğitim hangi alanda olursa olsun demokratik özelliklere sahiptir Bu anlamda, siyasal sisteme katılım yoluyla dahil olmanın projeksiyon modeli üniversitede sunulmaktadır Bu yapı içinde öğrenci, sistemden beklentilerini gerçekleştirmeye -en azından dile getirmeye- çalışan bir yurttaş olarak toplumsallaşacak ve bunun en somut modelini, üniversite hayatı içinde bulacaktır Yani üniversite, kendi bünyesi içinde, yurttaş yetiştiren bir kurum olarak öğrencilere model oluşturacaktır
TABLO 2: SEÇİMLERE KATILIM ORANINA GÖRE İLK 10 SINIF
SIRA BÖLÜM - SINIF I / II
ÖĞRETİM KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
1 ULUSLAR - 4 SINIF(*) II 22 71,0
2 ULUSLAR - 3 SINIF(*) II 31 70,5
3 ULUSLAR - 2 SINIF(*) II 64 60,4
4 KAMU – 2 SINIF(*) II 58 53,7
5 EKOMET - 2 SINIF II 52 51,0
6 KAMU – 1 SINIF(*) II 53 49,1
7 KAMU – 4 SINIF(*) I 76 48,7
8 KAMU – 4 SINIF(*) II 11 47,8
9 EKOMET - 1 SINIF II 43 41,7
10 KAMU- 1 SINIF(*) I 53 33,8
(*)= Siyaset bilimi dersleri okutulan sınıflar
Üniversitelerin siyaset bilim türevli dersleri okutulan bölümlerinin öğrencilerinin yüksek siyasal katılımda bulundukları, İİBF'de yapılan seçimler sonucu ortaya çıkmıştır Tablo 2'de bu durumun detayları verilmektedir Buna göre öğrenci temsilcisi seçimlerine katılım oranlarına göre sınıflar sıralandığında, ilk 10'a giren sınıfın 8'inde siyaset bilimi dersleri okutulmaktadır Üstelik, Fakülte'nin Kamu Yönetimi Bölümü ve Uluslararası İlişkiler Bölümü, siyaset bilimi dersleri okuyan 2 bölümü olarak, tüm katılımın %35,4'ünü kendi başlarına gerçekleştirmiştir (Bkz Tablo 3) Bu dersleri görmeyen İktisat, Maliye, Çalışma Ekonomisi ve Endüstri İlişkileri, İşletme, Ekonometri Bölümleri (5 Bölüm) ise, öğrenci toplamının %81,2'sine sahip olmasına rağmen, katılımın sadece %64,6'sını elinde tutabilmektedir
Bu tabloların ortaya koyduklarına benzer sonuçlara tüm Fakülte bazında ve her dört sınıfta da ulaşılmıştır Tablo 4 ile Tablo 11 arası, bu sonucu sınıflar bazında değerlendirmektedir 
TABLO 3: SİYASET BİLİMİ DERSLERİ OKUTULAN BÖLÜMLERİN SEÇİMLERE KATILIMLARI
ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY
KULLANMA
ORANI (%) FAKÜLTE'NİN
% 17,7'LİK KATILIMINDAKİ
YERİ
Siyaset Bilimi Dersleri Okutulan
2 BÖLÜM 1705 567 33,3 % 35,4
Siyaset Bilimi Dersleri Okutulmayan
5 BÖLÜM 7344 1037 14,1 % 64,6
FAKÜLTE
GENELİ 9049 1604 17,7
Tabloların şunu ortaya koymaktadır: Siyasal dünyaya dair derslerde sunulan bilimsel bilgiler, öğrenciler tarafından "siyasal olan"a ilgiyi doğurmaktadır Üniversitenin sunduğu, yurttaş olmayı gerçekleştirebilecek demokratik model, siyaset bilim derslerinde teorik olarak verilenlerle birleşince ortaya, bu bölüm öğrencilerinin, bir siyasal katılım biçimi olan oy verme davranışına daha fazla yöneldiği görülmektedir
TABLO 4: TÜM 1 SINIFLARIN SEÇİMLERE KATILMA DURUMLARI
BÖLÜM I / II
ÖĞRETİM ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
İKTİSAT I 327 34 10,4
II 209 29 13,9
MALİYE I 274 88 32,1
II 206 56 27,2
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve
ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ I 140 14 10,0
II 104 17 16,4
İŞLETME I 322 30 9,3
II 208 35 16,8
KAMU
YÖNETİMİ I 157 53 33,8
II 108 53 49,1
ULUSLAR ARASI
İLİŞKİLER I 137 20 14,6
II 105 32 30,5
EKONOMETRİ I 131 13 9,9
II 103 43 41,7
T O P L A M I ve II 2531 517 20,4
TABLO 5: KATILMA ORANLARINA GÖRE İLK BEŞE GİREN 1 SINIFLAR
SIRA BÖLÜM - SINIF I / II
ÖĞRETİM KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
1 KAMU - 1 SINIF(*) II 53 49,1
2 EKOMET - 1 SINIF II 43 41,7
3 KAMU - 1 SINIF (*) I 53 33,8
4 MALİYE - 1 SINIF I 88 32,1
5 ULUSLAR - 1 SINIF(*) II 32 30,5
(*)= Siyaset bilimi dersleri okutulan sınıflar
TABLO 6: TÜM 2 SINIFLARIN SEÇİMLERE KATILMA DURUMLARI
BÖLÜM I / II
ÖĞRETİM ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
İKTİSAT I 377 19 5,0
II 219 28 12,8
MALİYE I 297 16 5,4
II 207 50 24,2
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve
ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ I 139 23 16,6
II 104 27 26,0
İŞLETME I 398 20 5,0
II 218 56 25,7
KAMU
YÖNETİMİ I 178 11 6,2
II 108 58 53,7
ULUSLAR ARASI
İLİŞKİLER I 138 46 33,3
II 106 64 60,4
EKONOMETRİ I 151 42 27,8
II 102 52 51,0
T O P L A M I ve II 2723 482 17,7
TABLO 7: KATILMA ORANLARINA GÖRE İLK BEŞE GİREN 2 SINIFLAR
SIRA BÖLÜM - SINIF I / II
ÖĞRETİM KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
1 ULUSLAR - 2 SINIF(*) II 64 60,4
2 KAMU - 2 SINIF(*) II 58 53,7
3 EKOMET - 2 SINIF II 52 51,0
4 ULUSLAR - 2 SINIF(*) I 46 33,3
5 EKOMET - 2 SINIF I 42 27,8
(*)= Siyaset bilimi dersleri okutulan sınıflar
TABLO 8: TÜM 3 SINIFLARIN SEÇİMLERE KATILMA DURUMLARI
BÖLÜM I / II
ÖĞRETİM ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
İKTİSAT I 326 65 19,9
II 140 13 9,3
MALİYE I 205 53 25,9
II 133 17 12,8
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve
ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ I 133 0 0
II 58 7 12,1
İŞLETME I 336 16 4,8
II 159 5 3,1
KAMU
YÖNETİMİ I 156 23 14,7
II 65 19 29,2
ULUSLAR ARASI
İLİŞKİLER I 90 17 18,9
II 44 31 70,5
EKONOMETRİ I 95 5 5,3
II 46 1 2,2
T O P L A M I ve II 1986 272 13,7
TABLO 9: KATILMA ORANLARINA GÖRE İLK BEŞE GİREN 3 SINIFLAR
SIRA BÖLÜM – SINIF I / II
ÖĞRETİM KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
1 ULUSLAR - 3 SINIF(*) II 31 70,5
2 KAMU - 3 SINIF(*) II 19 29,2
3 MALİYE - 3 SINIF I 53 25,9
4 İKTİSAT - 3 SINIF I 65 19,9
5 ULUSLAR - 3 SINIF(*) I 17 18,9
(*)= Siyaset bilimi dersleri okutulan sınıflar
TABLO 10: TÜM 4 SINIFLARIN SEÇİMLERE KATILMA DURUMLARI
BÖLÜM I / II
ÖĞRETİM ÖĞRENCİ
SAYISI KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
İKTİSAT I 340 61 17,9
II 99 3 3,0
MALİYE I 210 65 31,0
II 101 18 17,8
ÇALIŞMA EKONOMİSİ ve
ENDÜSTRİ İLİŞKİLERİ I 128 12 9,4
II 31 2 6,5
İŞLETME I 366 19 5,2
II 101 7 6,9
KAMU
YÖNETİMİ I 156 76 48,7
II 23 11 47,8
ULUSLARARASI
İLİŞKİLER I 103 31 30,1
II 31 22 71,0
EKONOMETRİ I 96 6 6,3
II 24 0 0
T O P L A M I ve II 1809 333 18,4
TABLO 11: KATILMA ORANLARINA GÖRE İLK BEŞE GİREN 4 SINIFLAR
SIRA BÖLÜM - SINIF I / II
ÖĞRETİM KULLANILAN
OY SAYISI OY KULLANMA
ORANI (%)
1 ULUSLAR - 4 SINIF(*) II 22 71,0
2 KAMU - 4 SINIF(*) I 76 48,7
3 KAMU - 4 SINIF (*) II 11 47,8
4 MALİYE - 4 SINIF I 65 31,0
5 ULUSLAR - 4 SINIF(*) I 31 30,1
(*)= Siyaset bilimi dersleri okutulan sınıflar
Sınıflar düzeyinde bakıldığında da siyaset bilim dersleri görenlerin daha üst düzey bir katılımda bulundukları ve ilk 5 içinde bu sınıflardan en az 3 tane bulunduğu görülmektedir Siyaset bilimi dersi okutulmamasına rağmen, genelin üzerinde oy kullanan bölümlerde ise, öğrenci temsilcisi adayı bulunduğu görülmektedir Kendi bölümlerinden bir temsilcinin seçilmesinin avantajlı olacağının düşünülmüş olması, kuvvetle muhtemeldir Her ne kadar katılımla ilgili oransal çoğunluk, siyaset bilimi okuyan bölümlerde olsa da, seçimler -normal olarak- oy sayımıyla sonuçlandırılmış ve bu bölüm öğrencilerinden hiçbir aday seçimi kazanamamıştır
Seçim sonuçları ne olursa olsun, bir ilkin gerçekleştirilmesinin ötesinde, üniversite öğrencisinin kendi haklarını aramasına dair fikir vermesi açısından, siyaset bilimi derslerinin pratik olarak da bir karşılığının bulunduğunu göstermesi açısından ve üniversitenin, yurttaş yetiştiren bir kurum olduğunun tekrar görülmesi açısından önemli bulgular elde edilmiştir
Ayrıca İnönü Üniversitesi öğrencilerinin % 10 örneklemini oluşturan gençlik kitlesinin genel nitelikleri şu dağılımı göstermektedir Bu bağlamda, örneklem grubunu oluşturan üniversite gençlerinin doğal nitelikleri şu şekildedir Örneklem grubunun (% 65)’i erkek ve (% 35)i ise kız öğrencilerden meydana gelmektedir Öğrencilerin yaş dağılımı 18-25 yaş grubu arasında dağılım göstermektedir Gençlerin ailelerinin ikâmet yeri; il (% 59), ilçe (% 24) ve köy (% 16) şeklindedir Gençlerin hayatlarının büyük kısmını geçirdikleri yerleşim merkezleri itibariyle (% 60) oranla şehir merkezi yoğunluktadır Örneklem grubu gençler Türkiye’nin 7 coğrafi bölgesinden de gelmektedirler Inönü Üniversitesi’nin Doğu Anadolu Bölgesi’nde olması dolayısıyla (% 35) oranında, Doğu Anadolu Bölgesi kaynaklı öğrenci oranının ağırlıklı olduğu görülmektedir
Örneklem grubunu oluşturan üniversite gençlerinin toplumsal nitelikleri ise, şu şekilde dağılım göstermektedir Gençlerin aile tipleri itibariyle durumları şöyledir; çekirdek aile (% 84), Geleneksel geniş aile (%12), Boşanma, annenin vefatı, babanın vefatı ve ebeveynin yurt dışında bulunması sonucu parçalanmış ailelerin oranı ise (% 4,5) şeklindedir Annenin öğrenim seviyesi babanın öğrenim seviyesine göre düşük düzeydedir Gençlerin annelerinin öğrenim seviyeleri şu şekildedir; okur-yazar değil (% 26), okur-yazar (% 16), ilkokul (% 43), ortaokul (% 5), lise (% 5), üniversite (% 5) ve lisansüstü (% 0 2); Gençlerin babalarının öğrenim durumu ise şu dağılımı göstermektedir: okur-yazar değil (% 6 4), okur-yazar (% 10), ilkokul (% 44), ortaokul (% 8 4), lise (% 13), üniversite (% 16) ve lisansüstü (% 2 2) Bu veriler çerçevesinde, annenin okur-yazar olmama oranının (% 26) olması, Türkiye’de kız çocuklarını okula göndermeme gibi ilkel bir zihniyetin ürününü yansıtmaktadır
Mesleki dağılım itibariyle, gençlerin annelerinin; (% 92) ev hanımı, (% 4 2) öğretmen, (% 1 1) memur, (% 1 3) emekli, (% 0 4) çiftçi, (% 0 4) hemşire, (% 0 2) işçi ve (% 0 2) serbest meslek mensubudurlar Gençlerin babalarının mesleki dağılımı ise şu şekildedir: Esnaf (% 22), memur (% 18), çiftçi (% 17), işçi (% 15), emekli (% 15), öğretmen (% 10), serbest meslek (% 1 3), subay (% 1 1) ve işsiz (% 0 4) oranlarındadır 
Gençlerin subjektif olarak belirttikleri sosyal tabaka seviyeleri şu dağılımı göstermektedir; üst tabaka (% 3 6), orta tabaka (% 83 6) ve alt tabaka (% 12 7) şeklindedir Kardeş sayıları itibariyle gençlerin (% 67)’si 3-6 kardeş arasında değişen kardeş sayılarına sahiptirler
Gençlerin Malatya’da barındıkları ortam şu dağılımı göstermektedir; Ailesi yanında okuyanların oranı (% 24 2) iken, Yurt-Kur öğrenci yurdunda kalanlar (% 32 7), arkadaşlarıyla evde kalanlar (% 30), tek başına evde kalanlar, özel öğrenci yurdunda kalanlar, akrabaları yanında ve otel veya misafirhanede kalanların hepsinin oranı (% 13 4) şeklindedir Dolayısıyla, örneklemi oluşturan gençlerden ailelerinden uzakta okuyanların oranı, aileleri yanında öğrenim görenlerden daha fazladır 
Gençlerin, (% 65 3)’ü maddi ihtiyaçların karşıladıklarını belirtirken, (% 34 7)’si maddi ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını belirtmişlerdir Gençler, kuşaklararası anlaşmazlık nedenleri olarak; (% 38 4) toplumun hızlı değişmesi ile (% 34 7) değerlerin değişmesini göstermektedirler Ayrıca, TV’nin değerleri değiştirdiğini kabul edenlerin oranı ise (% 88)’dir
Araştırmanın varsayımı ve alt varsayımlarının sınanması sonucunda elde ettiğimiz, temel bulgular ve yorumlar şu şekilde özetlenebilir;
1 Üniversite gençlerinin bireysel yabancılaşma ve anomi davranış düzeyi (% 99) oranında orta derecede görülmektedir Asgari düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmezken, yüksek düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı (% 1 1) gibi, çok az oranda görülmektedir
2 Üniversite gençlerinin sosyal anomi ve yabancılaşma davranışları, orta düzey (% 78 4), yüksek düzey (% 21 3) ve asgari düzey (% 0 2) oranlarında görülmektedir Dolayısıyla, gençlerin sosyal anomi ve yabancılaşma davranışlarının, büyük oranda orta düzeyde olduğu görülmektedir
3 Üniversite gençlerinin cinsiyete göre bireysel yabancılaşma ve anomi davranışları, genel bulgulara paralel olarak orta düzeyde görülmektedir
4 Üniversite gençlerinin cinsiyete göre sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi arasında anlamlı bir korelasyon görülmektedir Cinsiyete göre, genel olarak orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranış görülürken, genç kızların sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı yüksek düzey kategorisinde, genç erkeklere oranla daha fazla görülmektedir Bu durum, genç kızların sosyalleşme sürecinde pasif yetiştirilmelerinin ve toplumdaki konumlarının, sosyal hayata ve kişilik yapılarına yansımasının bir göstergesidir
5 Üniversite gençlerinin aile tiplerine göre orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
6 Üniversite gençlerinin aile tiplerine göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde, ebeveynin yurtdışında olduğu parçalanmış ailelere mensup gençlerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi, diğer ailelere mensup gençlere oranla, daha yüksek görülmektedir Bu bulgu, yurtdışında çalışanların iki kültür arasında kalmalarının oluşturduğu ikilemin anomi ve yabancılaşmaya neden olduğunu ve bu durumun, özellikle ikinci kuşakta daha yoğun yaşandığının bir göstergesidir
7 Üniversite gençlerinin sosyal tabaka seviyelerine göre, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
8 Üniversite gençlerinin sosyal tabaka seviyelerine göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmekte iken; yüksek düzey kategorisinde, sırasıyla üst sosyal tabaka ile alt sosyal tabakaya mensup gençlerde sosyal anomi ve yabancılaşma, orta sosyal tabakaya göre fazla oranda görülmektedir
Orta sosyal tabaka mensubu gençlerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı düzeyinin, iki uç sosyal tabaka mensuplarına oranla düşük olması sosyolojik açıdan anlamlı bir sonucu ifade etmektedir Aristoteles’in 2300 yıl önce orta sosyal tabakanın toplumda denge unsuru olduğu şeklindeki görüşünün gerçekliği bağlamında, aynı zamanda çağdaş gelişmiş toplumların sosyal tabakalaşma piramidinde de orta sosyal tabakalaşmanın, üst ve alt sosyal tabakaya göre daha fazla oranda olduğu görülmektedir Orta sınıflaşma toplumda ekonomik, ideolojik, sosyal ve kültürel orta yolu ihtiva ettiğinden, aşırı uçların çatışmasına karşı bir denge fonksiyonu maydana getirmektedir
Orta sınıfların ılımlı ve sağlıklı yapısı, araştırmamızda orta sosyal tabakaya mensup gençlerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyinin, alt ve üst sosyal tabaka gibi iki uç sosyal tabaka mensubu gençlere göre düşük oranda çıkması ile anlamlılık ifade etmektedir
9 Üniversite gençlerinin hayatlarını uzun süre geçirdikleri yerleşim merkezlerine göre, genel olarak orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranış eğilimi görülmektedir
10 Üniversite gençlerinin hayatlarını uzun süre geçirdikleri yerleşim merkezlerine göre, genel bulgulara koşut olarak orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmekte iken; yüksek düzey kategorisinde ise, diğer yerleşim merkezlerinde yaşayanlara göre kasaba yerleşiminde uzun süre yaşayan gençlerde, sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi daha fazla görülmektedir
Bu bulgu, kasabanın toplumsal yapısının geçiş toplumu olması bağlamında anlamlılık ifade etmektedir
11 Üniversite gençlerinin yaşadıkları ortama, yani ailelerinin yanında olup-olmamalarına göre, genel bulgulara koşut olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
12 Üniversite gençlerinin ailelerinin yanında olup-olmama durumu çerçevesinde, genel olarak orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey anomi ve yabancılaşma kategorisinde ise, diğer yaşanılan ortamlara göre otel veya misafirhane ile Yurt-Kur öğrenci yurdunda barınanlarda sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi daha fazla görülmektedir Bu bulgu da, sosyolojik açıdan anlamlıdır Çünkü, ailesinin yanında barınan gençlerin maddi ve manevi ihtiyaçlarını karşılama oranı fazla olduğundan, ailelerinden uzakta yaşayanlarda sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyinin yüksekliği anlamlı olmaktadır
13 Üniversite gençlerinin öğrenim gördükleri fakültelerdeki öğrenim branşları gelecekteki mesleklerini belirleyecektir Bireyin çalıştığı mesleği, hayatının tüm yönlerini ve kişiliğinin psikolojik ve sosyal boyutunu önemli derecede etkilemektedir Bu bağlamda, gençlerin mesleki donanımını belirleyen öğrenim gördükleri fakültelere göre, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
14 Üniversite gençlerinin öğrenim gördükleri fakültelere göre, genel bulgulara paralel olarak, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, Mühendislik Fakültesi öğrencilerinde, diğer fakülte öğrencilerine göre daha fazla oranda sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmektedir Bu bulgu, mühendislik ve teknik öğrenimi gören, öğrencilerin sosyal hayattan soyut dersler görmelerine paralel olarak, düşünme süreçlerine yansıyan mekanik ilişki dizgesinin yabancılaştırıcı etkisiyle anlam ifade etmektedir Ayrıca, Türkiye’nin sanayileşmekte olan bir ülke olması çerçevesinde, mühendislere ihtiyacının fazla olması gerekirken, plânlı ve sanayi sektörü ile eşgüdümlü mühendis yetiştirilmediği için, mühendislik öğrenimi görenlerde işsizlik oranının fazlalığı ve gördükleri öğrenime uygun alanlarda istihdam edilmemeleri, mühendislik öğrencilerinin diğer fakülte öğrencilerine göre, anomi ve yabancılaşma davranış düzeylerinin yüksek derecede olmasına neden olmaktadır
15 Üniversite gençlerinin maddi ihtiyaçlarını karşılama durumlarına göre, genel bulgulara koşut olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
16 Üniversite gençlerinin maddi ihtiyaçlarını karşılama durumları ile sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi arasında anlamlı bir korelasyon saptanmıştır Genel bulgulara paralel olarak, gençlerin maddi ihtiyaçlarını karşılama durumlarına göre orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, maddi ihtiyaçlarını karşılayamadıklarını belirten öğrencilerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı daha fazla görülmektedir
Bu bulgu, Maslow’un betimlediği, ihtiyaçlar hiyerarşisi bağlamında önem arzetmektedir Maddi ihtiyaçlarını karşılayamayanların, bir üst ihtiyaçlarını karşılaması mümkün olamadığından, bu durumda olanlarda sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyinin fazlalığı anlamlıdır
17 Türkiye, genel olarak yedi coğrafi bölgeye ayrılır Bu ayrım, salt coğrafik ve fiziksel ayrımı içermemektedir Her bölgenin sosyal, ekonomik ve kültürel özellikleri itibariyle farklılığı, kalkınmışlık ve gelişmişlik düzeyini de belirlemektedir Bu yapılanmaya bağlı olarak, bölgeler arasında nüfus yoğunlukları da değişiklik göstermektedir Bu bağlamda, üniversite gençlerinin ailelerinin yaşadığı bölgelere göre, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
18 Öğrencilerin ailelerinin yaşadığı bölgelere göre, genel bulgulara koşut olarak, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, aileleri Marmara Bölgesi’nde yaşayan gençlerde, aileleri diğer bölgelerde yaşayan gençlere oranla daha fazla sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmektedir Bu durum, bölgesel farklılıktan dolayı uyum sağlama problemi bağlamında meydana gelebileceği gibi, nüfus yoğunluğu en fazla olan Marmara Bölgesi ve Bölge içinde Türkiye’nin en büyük metropolü olan Istanbul’un, anomik şehirleşmesinin birey üzerindeki etkisinin bir yansımasını da olasılık olarak ifade etmektedir 
19 Üniversite gençleri arasında ideolojik gruplaşmanın olması, Dünya ve Türkiye’de 1968 yılında başlayan öğrenci olaylarının, ideolojik gruplaşma ve kamplaşma ile özellikle Türkiye’de 1970’li yıllarda anomik ve yabancılaşmış davranış eylemleri olan şiddet ve terör ortamına yol açtığından dolayı önem arzetmektedir Örneklem grubundaki gençlerin (% 69)’u, aralarında ideolojik gruplaşmanın olduğunu ifade etmişlerdir Gençler arasında ideolojik gruplaşma olup-olmaması durumuna göre, genel bulgulara paralel olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
20 Üniversite gençliğinde ideolojik gruplaşma olup-olmaması ile sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi arasında anlamlı bir korelasyon saptanmıştır Genel olarak ideolojik gruplaşma olup-olmama durumuna göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, öğrenciler arasında ideolojik gruplaşmanın olduğunu ifade eden gençlerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi daha fazla görülmektedir Ideolojilere göre kapalı cemaat meydana getirme, Türkiye’de toplumun yaşandığı bunalım ve anomik durumun temel nedenlerinden birisidir Gençler arasında bu olgunun varlığı, potansiyel bir bunalımı da ifade etmektedir
21 Sosyal bir kurum olarak din kurumunun, diğer sosyal kurumlar gibi toplum yapısında ve toplumun sürekliliğinde önemli fonksiyonları vardır Dini inanış, aynı zamanda bireylerin inançlarını, hayat felsefelerini ve dünya görüşlerini oluşturmada etkide bulunan, insanların ruhsal yapılarına ve sosyal yaşantılarına etkide bulunan bütünleyici bir sistemdir Bu bağlamda, örneklem grubunu oluşturan gençlerin (% 86)’sı dinin önemli olduğunu ifade etmişlerdir
Dine önem verme derecesi ve dini ibadetleri yerine getirme eğilimine göre, genel bulgulara paralel olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
22 Üniversite gençlerinin dine önem verme derecesi ve dini ibadetleri yerine getirme eğilimine göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, dinin öneminin az olduğunu belirtenlerle, dini ibadetleri yerine getirmeyenlerde sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi daha fazla görülmektedir Gençlerin dine önem verme dereceleri ve dini ibadetleri yerine getirme eğilimleri ile sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyinde anlamlı bir korelasyon saptanmıştır
23 Üniversite gençlerinin sosyal değişmede, toplumun modernleşmesi için köklü değişimleri kabul edenler (% 54 4), köklü değişimleri kabul etmeyenlere oranla fazladır Sosyal değişmede radikal görüşe katılma derecelerine göre, genel bulgulara paralel olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir
24 Üniversite gençlerinin sosyal değişmede radikal görüşü benimseme durumlarına göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülürken; yüksek düzey kategorisinde ise, sosyal değişmede radikal görüş taraftarlarında daha fazla sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi görülmektedir Bu bulgu da sosyolojik açıdan anlamlıdır Çünkü, radikal değişimi isteyenler zaten o andaki durumdan hoşnut değillerdir, dolayısıyla sosyal düzen ve yapıyı değiştirme fikri bağlamında ve sosyal sistemin yetersizliği çerçevesinde topluma yabancılaşmışlardır Gençlerin sosyal değişmede radikal görüşleri ile sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi arasında anlamlı bir korelasyon saptanmıştır
25 Üniversite gençlerinin sosyal değişmede muhafazakâr görüşe katılma derecelerine göre, genel bulgulara paralel olarak, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir Muhafazakâr görüşe katılanlar (% 80) oranında olmasına rağmen; örf-âdet, gelenek-görenek ve inançların bazılarının değişebileceğini gençlerin (% 53)’ü ifade etmektedirler Dolayısıyla, rasyonel ve plânlı bir değişmeyi savunanların oranı anlamlıdır
26 Üniversite gençlerinin sosyal değişmede muhafazakâr görüşe katılma derecelerine göre, orta düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmekte iken; yüksek düzey kategorisinde muhafazakâr görüşe katılmayan, dolayısıyla radikal görüşe sahip olarak nitelendirilebilecek gençlerde, sosyal anomi ve yabancılaşma davranış düzeyi (% 60) oranında daha fazla görülmektedir Yine, örf-âdet, gelenek-görenek ve inançların hepsi değişmeli görüşünü savunanlarda da (% 41 2) yüksek düzeyde sosyal anomi ve yabancılaşma davranışı görülmektedir Bu bulgular, 23 ve 24 alt-varsayımda sınadığımız ve elde ettiğimiz bulgular çerçevesinde, sosyal değişmede radikal görüşü savunanların anomi ve yabancılaşma davranış düzeyleri ile anlamlı bir paralellik göstermektedir
27 Üniversite gençlerinin siyasetle ilgilenme isteklerine göre, orta düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir Gençlerin (% 48)’i yalnızca öğrenimleri ile ilgilenmeyi, (% 44)’ü siyasetle ilgilenmek istediğini ve (% 8)’i ise siyasetle ilgilenme konusunda fikri olmadığını belirtmişlerdir Siyasetle ilgilenme isteği ve yalnızca öğrenimleri ile ilgilenmek isteyenlere oranla, fikrini belirtmeyenlerde az oranda da olsa yüksek düzeyde bireysel yabancılaşma ve anomi davranışı görülmektedir Zaten, fiikrini belirtme cesaretini gösterememek de, bir anomik ve yabancılaşmış davranış göstergesidir Üniversite gençlerinin siyasetle ilgilenme istekleri ile bireysel yabancılaşma ve anomi davranış düzeyi arasında anlamlı bir korelasyon saptanmıştır
|