Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Siyasal Bilgiler / Hukuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dünya, ekonomisinde, evreleri, kalkinmanin

Dünya Ekonomisinde Kalkinmanin Evreleri

Eski 10-09-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Dünya Ekonomisinde Kalkinmanin Evreleri



1900-1913 LİBERAL BİR DÜNYA DÜZENİNİN POLİTİKALARI
Klasik liberalizm ilkelerine uygun bir dünya düzeninin yaşandığı bu dönemde önemli derecede büyüme oranları görülmüştür Aynı zamanda bu dönem, uluslararası göçün zirveye çıktığı, ticarette uzmanlaşmaya gidildiği, ölçek ekonomilerinin sağladığı verimliliğin etkisiyle hızlı ihracat artışının yaşandığı bir dönemdir Altın standartının en parlak zamanlarının yaşandığı bu yıllarda, hemen her yerde sabit döviz kurları egemedi Uluslararası ticarette piyasa serbestliği varken, miktar kısıtlamaları ve tarifeler uygulanmıyordu
OECD ÜLKELERİ
Uygulanan politikların temelini mali sorumluluk ve sağlam ilkeleri oluşturuyordu Hükümet harcamaları ve vergiler oldukça düşüktü Sosyal harcamalar temel eğitim ve önleyici sağlık harcamalarının dışına çıkmıyordu Emeklilik ve refaha yönelik harcamalar yok denecek kadar azdı Japonya dışında, diğer ülkelerde devletin kalkınmadaki rolü çok azdı Kaynakların dağılımı piyasa koşullarına dayanıyordu
İngiltere ve Hollanda geleneksel serbest ticaret ülkeleriydi, ancak Hollanda da tarife uygulamaları görülüyordu Fransa ve Almanya tarım sektörlerinde ılımlı ölçüde korumacıydılar Japonya 1911 yılına kadar zorunlu olarak serbest ticareti benimsemişken, bu dönemin en korumacı ülkeleri, Amerika, Rusya, Latin Amerika ülkeleriydi
LATİN AMERİKA ÜLKELERİ
Bağımsızlıklarını 1820’lerde elde eden bu ülkeler, milli çıkarlarına uygun olan politikaları uygulamakta serbesttiler Hem tarifeler, hem de para ve maliye politikaları, bankacılık, döviz kuru gibi politikaları uygulamaları açısından sömürge ve yarı sömürge ülkelerden daha avantajlı durumdalarda Bu ülkeler, korumacılık ve gelir amaçları ile tarifeleri kullanıyorlardı Altın standartının gerektirdiği sağlam finansman ilkelerine uyuyorlardı Devletin ekonomideki rolü oldukça sınırlıdır Bu ülkelerin çoğunda merkez bankası yok ve ticari bankacılık, taşıma ve sigorta faaliyetleri Avrupa’nın çıkarları doğrultusunda uygulanıyordu Latin Amerika ülkeleri gelişmiş ülkelerden daha yüksek bir GSYİH artışını sürdürebilmişlerdi Arjantin geniş doğal kaynakları ile en hızlı büyüyen ülke olmuştur Bunda yüksek düzeydeki yatırımların ve Avrupa’dan gelen yoğun göçün etkisi olmuştur
ASYA ÜLKELERİ
Asya ülkelerinde bu dönemde serbest ticaret kapitalizmi görülmekteydi Bu durum, kaliteli toprağa sahip asya ülkelerinin tarımsal ürünlerini veya plantasyon tarımını genişletmelerine bir ölçüde imkan tanıyordu Asya ülkelerinin birçoğu yüksek tarifeler uygulayabilecek politik özgürlüğe sahip değillerdi Bu ülkelerin büyük bir çoğunluğu yarı ya da tam sömürge durumundaydı Hindistan, İngiliz kolonisi; Endonezya, Hollanda kolonisi; Filipinler, Amerika kolonisi; Kore ve Tayvan da Japon kolonisi idiler Tayland ve Çin sömürge değillerdi ancak gümrük vergileri konusunda tam bağımsız değillerdi
Japonya dışında; Asya’da eğitim, teknolojik kapasite ve yatırım düzeyi oldukça düşüktü Ancak dünya gıda ve hammadde talebinin artması Asya’daki büyümenin kaynağını oluşturuyordu Bu durum köylü, plantasyon tarımına ve madenciliğe yeni fırsatlar tanımıştı
Bu ülkelerin yetersiz doğal kaynaklara sahip olması ve sömürgeciliğin olumsuz etkileri büyümeye olumsuz yansımıştır
Asya’da tek farklı ülke Japonya idi Eğitime yapılan önemli yatırımların, kurumların batılılaştırılmasının ve sanayinin gelişmesine devletin aktif müdahalelerinin büyümede etkisi olmuştur Tabi ki; askeri modernizasyon ve bağımsızlığı koruma çabalarına yapılan harcamalarında etkisi bulunmaktadır
1913-1950 SAVAŞLAR, BUNALIM VE OTARŞİ
Bu döneme damgasını vuran olaylar; 1 Dünya Savaşı; 1929-1932 ekonomik bunalımı ve 2, Dünya Savaşı’dır Bu olaylar dünyadaki büyüme hızlarını düşürmüştür 1 Dünya Savaşının etkisiyle uluslararası sermaye akışı durmuş, mal ve hizmet akışı kesintiye uğramış, altın standartından vazgeçilmiş, savaş ülkelerinde devletin rolü artmış, parasal ve mali disiplin ortadan kalkmıştı ABD ve Japonya yükselişe geçmişti
GELİŞMİŞ KAPİTALİST ÜLKELER
Birinci Dünya Savaşının ardından döviz kurları dalgalanmaya bırakılmış, yüksek enflasyon oranlarına ulaşılmıştı 1925-1928 yılları arasında ise altın standartına dönülmeye çalışılmıştır Fakat kurumsal sistemin eski gücüne sahip olmaması, bira fark yaratmıştır Yeni oluşan sistemde önderlik görevini İngiltere’nin yanında Amerika ve Fransa üstlenmiştir Savaşın ardından frangın değer kaybetmesi ve sterlinin aşırı değer kazanması Fransa’ya büyük ölçüde altın akışının olmasına yol açmıştır Yeni sistem daha büyük rezervleri gerektiriyordu Almanya ve Fransa savaş öncesi borç veren ülkeler iken, savaş sonrası borç alan ülke durumuna düştüler İngiltere’nin borç verme kapasitesi düşerken, bu alanda liderliği ABD ele geçirmiştir
1920’lerde ABD’de dayanıklı tüketim mallarının kullanımı artmış, bolluk ve refah dönemine geçilmişti Belçika, Fransa ve İtalya’da fiyat artışları, genişletici para ve maliye politika uygulamaları, makul bir büyüme hızı ve düşük oranda işsizlik görülüyordu Almanya 1923’de hiperenflasyon yaşasada, yatırımlar artmış ve hızlı bir büyüme yaşanmıştır İskandinav ülkelerinde deflasyonist politikalar uygulanmaktaydı Durgunluğun yaşandığı tek ülke olan İngiltere idi Bu dönemde uygulanan temel politikalar denk bütçe, fiyat istikrarı ve altın standartını yeniden canlandırmaktı
Bu denge 1929 bunalımı ile yıklımıştır Üretim hızı düşmüş, bankacılık krizi çıkmış, uluslararası sermaye piyasası çökmüş, altın standartı terk edilmişti ABD 1929-30 yıllarında koyduğu Smoot Hawley gümrük yasaları ile dünyada gümrük duvarlarını yükseltme savaşı başlatmıştır İngiltere, Fransa, Hollanda ve Japonya emperyal tercihler sistemini oluşturmaya başlamışlardır Almanya’nın başlattığı miktar kısıtlamaları birçok ülke tarafından uygulanmaya başlamış, dünta ticareti daralmıştı
Ekonomik durgunluğun ardından fiyatlarda düşüş başlamıştır 1929-1932 yılları arasında ABD ve Almanya’da fiyatlar %20 düzeyinde düşmüştür Tarımsal kısıntıyı sağlamak, sanayi üretimdeki kısıntıyı sağlamaktan daha zor olduğundan dolayı, kalkınmakta olan ülkelerde fiyat düşüşleri daha çok olmuştur Ayrıca tarım sektöründeki ücretlerin aşağı doğru esnekliğinin daha fazla olması, bu ülkelerde bu dönemi daha sancılı hale getirmiştir
Bunalımın daha da şiddetlenmesinde etkili olan diğer bir unsur ise sermaye akışının bozulmasıdır OECD’de GSYİH %18 oranında düşüş ortaya çıkmıştır
Japonya ve ABD bu dönemde devlet harcamalarını kullanmışlardır Japonya kolonilerine yaptığı ticarette atağa kalkmış, yaptığı devalüasyonlarla Asya pazarını ele geçirmiştir
Avrupa’da Keynes’in önerdiği genişetici politikalar uygulanıyordu Almanya’sa bunalımın ilk yıllarında depresyonu değiştirici politikalar uygulanıyordu Hükümet harcamaları düşürülmüş, vergi ve faizler artırılmıştı Ücretler de %10 indirilmişti 1932’de Von Papen Schleicher hükümetleri maliye politikasında değişikliğe gitmiştir Silahlanma harcamalarına gidilmiş, savaş tazminatı ödemeleri reddedilmiş, bu şekilde talep canlandırılmıştı Devalüasyona gidilmemiş, sıkı bir ithalat ve döviz kontrolleri ile ikli bir kayırım sistemi uygulanmıştır
ABD krizin en şiddettli yaşandığı ülke olmuştur 1937-38 tıllarında resesyon yaşamıştır 1933 yılında New Deal ile birlikte ipotek piyasalarına getirilen düzenlemeler ile bu piyasanın bozukluğundan kaynaklanan 1930 inşaat sektörü krizi gibi olumsuz durumların bir daha yaşanmaması için sağlam bir yapı oluşturulmuştur New Deal ile üretim artışı ve borç yükünü hafifletmek için fiyatların eski seviyelerine gelmesi amalanmıştır Bu nedenle tarımsal üretim fiyat desteklemeleri ile güçlendirilmiş, ücretlerde artış sağlanması için sendikalaşma özendirilmiş, altın ve gümüşe karşı doların değeri yükseltilmiş, karteller güçlendirilmeye çalışılmıştır Ilımlı kamu açıklarına gidilmiş, ancak tam çalışma düzeyine savaş ekonomisinin yarattığı taleple ulaşılmıştır
LATİN AMERİKA ÜLKELERİ
Birinci Dünya Savaşı Latin Amerika’da sermaye akışı, ithal olanakları, göçler ve fiyatlar düzeyinde olumsuz etkiler meydana getirmiştir Fakat bu etkiler diğer bölgelere göre daha sınırlı kalmıştır Latin Amerika’da bunalımın yarattığı şok etkisi şu faktörlerden kaynaklanmıştır
• Birincil ihraç mallarına olan talep düşüklüğü
• Ticaret hadlerinin bu bölgenin aleyhine gelişmesi Birincil ihraç mallarının malul ithal malları cinsinden fiyatı düşmüştür
• Avrupa ve ABD’den sermaye akımı kesilmiştir
• Dünya fiyatlarının yükselmesi reel borç servisini artırmıştır
Bunalımın şiddetlenmesi ile eski politikalara ve altın standartına tepki yaratmıştır Bunlar sıkı para ve maliye politikalarıyla ve rezervleri kullanarak döviz kurunun değerinin korunmaya çalışıldığı uygulamalardır Yeni politikaların özelliği ise; döviz kontrolleri, miktar kısıtlamaları ve ticarette kayrımcılık ile tarifelerin yükseltilmesi olmuştur Borç yükünün yerine getirilmemesi de ödemeler dengesinde rahatlama yaratmıştır
Yeni politikalar eski libeal düzeni reddeden,; hiçbir kurumsal temele dayanmayan, tepkisel politikalardır Deflasyonist politikalardan uzaklaşılması, bunalımdan çıklımasında etkili olmuştur Altın standartından çıkılmış, zor durumdaki sektörlere destek verilmiştir Kalkınma bankaları kurularak, genişletici para ve maliye politikaları desteklenmiştir
1930’larda Meksika dışında Latin Amerika’da devlet teşekkülleri çok azdı 2 Dünya Savaşı ile birlikte devlet teşekküllerinde artış gözlenmiştir 1929 yılına kadar Latin Amerika’da ülkeleri yöneten toprak sahibi elitlerin güçleri azalmış, bunların yerine; bankacılık, sigortacılık ve ticarette yabancı etkilerini daraltmayı amaçlayan milliyetçi elit geçmiştir
Meksika devrimi sonrasında ortaya; devlet eliyle hızlı sanayileşme, otarşi, geniş bir kamu sektörü yaratılması felsefesi çıkmıştır Bu felsefe daha sonra bütün Latin Amerika’ya yayılmıştır Bu ülkelerde uygulanan ithal ikameci politika büyük başarı sağlamıştır Bu dönemde nüfus artılı hızlansada, kişi başına düşen gelir diğer ülkelerden daha hızlı artmıştır
ASYA ÜLKELERİ
1929 bunalımı Asya ülkelerinde diğer ülkelere nazaran daha az hissedilmiştir Bunun nedenlerinden biri; Asya’nın ticarette ABD’ye olan bağımlılığının düşük olmasıdır Ancak 1930’larda Latin Amerika’nın elde ettiği başarıyı elde edemyin 2 Dünya Savaşından daha fazla etkilenmiştir Bunda uygulanan farklı politikaların etkisi vardır elbette İngiltere ve Hollanda kolonilerinde deflasyonist politikalar uygularken; Japonya askeri kalkınma prorgamı uygulamış, bu hızlı bir büyüme yaratmıştır Çin; uyguladığı gümüş para sisteminin doğası ve savaş gereklerinin yol açtığı anflasyonis maliye politikalrın gibi faktörlerden etkilenmiştir Tayland ise dış borçlardan kaçınmış tedbirli politikalar uygulamıştır Çin dışında hiçbir Asya ülkesi dış borç yükümlülüğünü reddetme yoluna gitmemiştir
Bunlarla birlikte 1920’lerde korumacılık uygulamaları gözlenmiştir Hindistan tarifeler uygulayarak 1929 bunalımı öncesinde bir ölçüde korumacılığa yönelmiştir Tayland’ın tarifelerini sınırlayan anlaşma 1926’da son bulmuş, Çin 1929’da tarifeler üzerindeki otonomisini kazanmıştır
Endonezya ise 1936’ya kadar altın standartında kalmış, daha sonra deflasyonist para ve maliye politikalara yönelmiştir Tarifeleri artırmamış, döviz kontrolüne gitmemiş, borçlarını düzenli bir şekilde ödemiştir Fiyatları rekabet düzeyine çekerek ve ithalatta miktar kısıtlaması uygulayarak ödemelerde yaşanan problemleri aşmaya çalışmıştır
Asya’yı Latin Amerika’dan ayıran en önemli özelliği 2 Dünya Savaşına kadar sömürü olmasıdır Bu sömürülen ülkelerden sadece Tayvan ve Kore’de sermaye girişi yüksekken; Japonya bu ülkelerde katılımcı bir politika izlemiştir
SSCB
Rus ekonomisinde; 1 Dünya Savaşından sonra sanayi üretiminde %25, tarım üretiminde %10 düşüş gözlenmiş ve enflasyon artmıştır Devrimden sonra özel mülkiyetin kamulaştırılması, dış borçların reddedilmesi, kiliseye ve eski yöneticilere yapılan baskılar sonucu yabancıların yoğun ablukası ve müdahalesiyle karşı karşıya kalmış, bunun sonucunda bir iç savaşa sürüklenmiştir
Bu dönemde ekonomik kaosun büyük olması; sosyalist dönüşümden NEP lehine geçici olarak vazgeçilmesine yol açmıştır Stalin 1928 yılında yeni Sovyet modeli kurma yönünde sert politikalar uygulamıştır 1928 ile 2 Dünya Savaşı arasındaki dönemde tarımda büyük kollektifleşmeye gidilmiştir Tüketim kısılmış ve işgücü katılımı artırılmıştır Ağır sanayi ve yatırım malları üretimine ağırlık verilmişti Yılda ortalam %6 büyüme elde edilmiştir Burjivazi yok olmuş, köylü ve çiftçiler kollektif çiftliklerde çalışan işçilere dönüşmüştür
Stalin’in uyguladığı bu politikalar sonucunda kişi başına tüketim düşmüş, kaynaklar israf edilmiş, birçok çiftçi ölmüş, tarım makineleri ve hayvanlar çiftçiler tarafından imha edilmiştir 2 Dünya Savaşı Sovyetler’de daha büyük kayıplara yol açmış, nüfusun büyük kısmı kaybedilmiş, fabrikalar yıkılmıştır
1950-1973ALTIN ÇAĞ
Bu dönemde 32 ülkenin GSYİH’ı yılda %5,1, kişi başına düşen milli geliri is %3,3 oranında artmıştır Bu hzılı büyümenin 3 temel nedeni vardır
• Amaçları açıkça belirlenmiş ve rasyonel davranış kurallarına ve daha önce olmadığı kadar güçlü ve esnek kurumsal temellere sahip işlevsel bir düzenin varlığı Bu dönemde dış ticaret ve uzmanlaşma konularında büyük ilerlemeler görülmüş, işgücü mobilitesi artmış, yabancı sermaye ve teknoloji yaygınlaşmıştır Bunda tabi ki; japitalist ülkelerin yaptıkları işbirliğinin de etkisi olmuştur
• Gelişmiş ülkelerde talep ve istihdam yaratmaya yönelik; gelişmekte olan ülkelerde ise kalkınma amaçlı politikaların uygulanmasıdır
• Yatırım oranlarındaki büyük artışlar; sermaye stoğundaki hızlı büyüme, yabancı yardımlar ve teknoloji transferindeki artışlar, az gelişmiş ülkelerde eğitime yönelik politikalar ve hem uluslararası ticaret ve uzmanlaşmada hem de iç ekonomik yapılarda meydana gelen değişmelerin de etkisi olmuştur
OECD ÜLKELERİ
Bu dönemde; ekonomik ve sosyal gelişmeyi teşvik etmek amacıyla FAO, UNESCO, ILO, IMF ve Dünya Bankası gibi kuruluşlar kurulmuştur Bu dönemde ortaya çıkan diğer bir unsur olan Soğuk Savaş da, barış içinde yaşamanın maliyetini artırmıştır Bu durum çeşitli askeri ittifakların (NATO, Varşova Paktı) kurulmasına neden olmuştur Kalkınmanın finansmanı için gerekli kaynakların yüksek olması gereği, ülkeleri bölgesel entegrasyonlara itmiştir OECC’nin kurulmasında etkili olan unsur Marshall Planı’dır Bu planın arkasında yatan neden, ticari engellerin kaldırılması, üretim kapasitesinin yeniden canlanması, uluslararası rezervlerin artırılmasıdır
1958 yılında Avrupa paraları konvertibl hale geldi Bretton Woods’ta kurulan IMF dolar cinsinden tanımlanan kurların sabitliği temeline dayanır 1958 yılında aynı zamanda Avrupa Topluluğu kurulmuştur 6 Avrupa ülkesinin kurduğu bu topluluk, bu ülkelerin entegre olma konusundaki arzuları 17 OECC ülkesinden daha güçlüydü 1960 yılında EFTA kurulmuştur Bu grubun temel amacı, kendi aralarında ve Avrupa Toplulu ile olan endüstriyel ticarette engelleri kaldırmaktı Daha sonra kurulan GATT ile dünya ölçeğinde gümrük vergilerini indirmek, Avrupa’da başlamış olan endüstriyel ticaret liberilizasyonun faydalarını tüm dünyaya yayılmasını sağlamaktır
OECD ülkelerinde savaş sonrasındaki dönemde, politikaların hedefi; aktif reel üretim yönetimi politikasını kullanarak, kaynakların tam istihdamının sağlanması olmuştur Bu dönemde hızlı bir büyümeden çok tam istihdama ulaşmak amaçlanmıştır Bu nedenle işsizlik ve deflasyonist politikaların neden olduğu kaynak israfından kaçınmak istemişlerdir
Daha önceki dönemde ülkelerin çoğunda fiyat istikrarına önem verilirmişken, Altın Çağ’da fiyat istikrarından bahsedilmesiyle birlikte, esas amaç fiyat artışının uluslararası rekabet gücünü tekilemeyecek sınırlar içinde tutulması olmuştur
Bu dönemin en önemli özelliği devlet harcamalarında meydana gelen önemli artışlar olmuştur
LATİN AMERİKA ÜLKELERİ
Bu ülkeler bu dönemde kendi aralarıda gümrük duvarları uyguluyorlar, o sıralarda kurulmakta olan örgütlere karşı çıkıyorlardı 1950-60 yılları arasında ABD ile olan işbirliğinin gelişmesi, Inter American Bank’ın ve Latin Amerika Ticaret Bölgesi’nin kurulması ile bu ülkelerde ihracatı artırmaya yönelik politikalar önem verilmeye başlanmıştır
Latin Amerika’nın savaş sonrası dönemde Asya ve OECD ülkelerinden iki farklı özelliği vardı
• Gelir dağılımının bozuk ve sürekliliği,
Koloni sisteminin çarpıklığı, toprak sahiplerinin oranının yaygın olmayışı, eğitime önem verilmemesi bu durumun sebepleridir
• Enflasyonun yaygınlığı ve sürekliliği
Vergileme kapasitesini aşan hükümet harcamalarıdır
Asya ve Avrupa ülkelerinde uygulanan ekonomik politikalar Latin Amerika’da uygulanamamış ve dolayısıyla bu ülkeler dünya ekonomisinde fazla söz sahibi olamamıştır
Bunun yanında Latin Amerika ülkeleri piyasa ekonomisine fazla güven duymadıklarından; devlet, mikroekonomik politikalarda daha fazla rol almakta, daha çok kontrol, sübvansiyon ve koruma ile planlamaya yönelik politikalar uygulamaktaydı
ASYA ÜLKELERİ
Asya’da savaşın ardından; sömürgeciliğin bitmesi ve Çin’de meydana gelen darbe nedeniyle; uluslararası düzende meydana gelen değişikler daha büyük olmuştur Ancak Avrupa’daki bölgesel entegrasyonlara benzer kuruluşlar bu bölgede oluşmamıştır
Bağımsızlıklarını elde eden birçok Asya ülkesinde amaç; Latin Amerika ve OECD’den daha yoksul olduklarından dolayı kişi başına düşen milli gelirin yükseltilmesi ve kalkınma sorununun aşılması olmuştur
Bu bölgede sosyalist kalkınma yolunu seçen ülkelerden biri olan Hindistan’da fiyat mekanizması yerine; hükümetin planlama kararı ile kaynak dağılımının yapıldığı ve ağır sanayi yatırımlarının hükümet tarafından finanse edildiği uygulamalar gerçekleşmiştir Tarım kesimi kollektifleştirilmemiş, küçük ölçekli sanayinin ve el sanatlarının önemi vurgulanmıştır
Çin’de ise 1949’dan sonra, özel mülkiyete el konulmuş, tarım kollektifleştirilmiş, kamu iktisadi kuruluşlar yaygınlaştırılmış, ve kaynak tahsisinin fiyat mekanizması yerine merkezi hükümet kararları ile gerçekleştirilmesi sağlanmıştır Aynı zamanda Çin; fiziksel yatırımların artırılması, beşeri sermayenin iyileştirilmesi ve nüfus kontrolüne öenem vermiştir
Endonezya, 1965’e kadar, mutlak sosyalist politikalar uygulayarak, yabancı sermayeye antipati duyan ve plantasyon tarımını ihmal eden güdümlü bir politikaya yönelmiştir Bu dönemde kalkınma konusunda etkili fikirler ve araçlara yönelinmemiş olması ve dönem sonunda büyük bir bütçe açığı ile hiperenflasyon sürecine girilmiştir 1965’ten bu yana Endonezya mutlak bir kapitalist çizgi çizmektedir
Savaştan sonra Tayvan ve Güney Kore bağımsızlıklarını kazandılar Toprak mülkiyetinde etkili reformlara gidildi Bu reformlar köylülerin üretim artışını teşvik etmiş ve savaş sonrası ekonomik gelişmenin birçok Asya ülkesinde olduğundan daha eşitlikçi olmasını sağlamıştır Bu iki ülke; beşeri sermaye yatrımlarına ve çok çalışmaya önem vermiş, yüksek tasarruf oranı sağlamaya, ihracatta olanakların artırılmasına ve teknolojik gelişmeye çok önem vermişlerdir
SSCB
Savaş sonrasında SSCB’de uygulanan politikalar, 1920’lerde Stalin’in uyguladklarının devamıydı Ancak artık, uluslararası platformda artık yalnız değil, CMEA çerçevesinde 6 kominist ülke ile yakın ilişkiler içindeydi 1960 yılına kadar Çin ile yakın ilişkisinin sonucu dış ticareti çok büyük oranda artmıştır Ancak Sovyetler’in rekabet gücü ve ileri teknolojiye sahip olmamasıı, kapitalist ülkelerde olduğu ölçüde bir reel kazanç getirmemiştir İki savaş arasında yüksek bir büyüme yakalasada, kaynak dağılımında fiyat mekanizmasını kullanmamasından dolayı ekonomide etkinsizlik sorunu ile karşılaşmıştır
1973 SONRASI EKONOMİK YAVAŞLAMA
1973 yılından bu yana dünya ekonomisindeki büyüme önemli ölçüde yavaşlamıştır Bu düşmenin sebebi, dışsal soklara bağlanmıştır En büyük etkisini OECD ülkelerinde gösteren 1973 yılındaki petrol fiyatları artışı ve Latin Amerika’da ikinci OPEC krizinden kısa bir süre sonra ortaya çıkan 1982 borç bunalımı bu şoklara örnek olarak sayılabilir
OECD ÜLKELERİ
1970’li yılların başında enflasyon oranı ani bir artış göstermiştir Dünya ölçeğindeki yaygın enflasyonun temel nedeni; dolara dayalı, sabit kuru temel alan bir uluslararası para sistemi oluşturmuş olan Bretton Woods düzenlemelerinin çökmesidir 1971 yılında yurtiçi enflasyonun yükselmesi, ödeme zorlukları, altın rezervlerindeki erime ve çok büyük ölçüdeki spekülatif sermaye hareketleri sonucunda ABD altın ile dolar arasındaki bağlantıyı terk etmiştir
1970’li yıllarda spekülatif sermaye hareketleri artmıştır Bu yüzden anahtar paraya sahip ülke olmanın maliyeti artmıştır Döviz kuru uygulamalarındaki farklılık ülkeleri farklı derecelerde risklere maruz bırakıyordu Bu dönemde politikalar belirsizlik içinde uygulanmıştır
Bretton Woods sisteminin çökmesi ve enflasyonun yükselmesi, hükümetlerin talep yönetimi politikalarında hassas ayarlamalar yoluyla ılımlı bir enflasyon hızı ile tam istihdamı sağlayabilecekleri genel kanısını yıkmıştır
OPEC’in petrol fiyatlarını arttırması; enflasyonis süreci kuvvetlendirmiş, göreli fiyatların büyük ölçüde değişmesi önemli sorunlara yol açmış ve OECD ülkelerini ciddi enerji tasarrufu önlemleri almaya itmiştir Bu durum petrol ithal eden ülkelerin ödemeler zorlukları ile karşılaşmalarına yol açmıştır Tüm bu nedenlere bağlı olarak, tam istihdam artık politika macı olmaktan çıkmış, ekonomik büyümenin amacı ise ikinci sıraya itilmişti Öncelikler enflasyonun durdurulması ve ödemeler dengesi açıklarının kapanması olmuştur
OECD’deki yavaşlamanın 3 unsuru vardır:
• Sistem şokuna uyum sağlamanın kaçınılmaz bir maliyeti olmuştur Bunlar makro ekonomik politika araçlarının ve merkez bankaları ile maliye bakanlıklarının uymak zorunda olduğu oyun kurallarının değiştirilmesini gerektirecek derecede büyük boyutlarda olmuştur
• Ekonomik politikalar konusunda oluşan fikir birliği Bu politikalar başlangıçta olaylara tepki olarak çıkmış ancak daha sonra olayların yönlendirilmesinde etkili olmuştur Böylece; petrol fiyatlarında büyük düşme olduğu ve enflasyonun ivemesinin kaybolduğu 1980’li yılların başında bile yaygın bir işsizlik ve güçlü ödeme pozisyonlarına rağmen, yeni öğreti genişletici politikaların tehlikelerini vurgulamaya devam etmiştir Ekonomik canlanmanın, politikaların teşviki ile değil kendi kendine başlaması tercih edilmiştir
• Büyüme potansiyeli daha uzun süreli aşınmıştır Altın çağda yaşanan verimlilik artışı kısmen; Avrupa ve Japonya ekonomilerinin savaş sonrasında eski güçlerine kavuşmaları, ekonomilerin uluslararası ticarete tekrar açılması, işgücünün tarım ve verimliliği daha düşük olan sektörlerden verimliliği yüksek sektörlere geçmesi gibi bir defaya mahsus olgulardan kaynaklanıyordu Ayrıca AR-GE çalışmalarıyla teknolojinin sınırlarına yaklaştıkça, yatırımların getirisi eskisinden daha düşük olmaya başlamıştır
OECD ülkelerinde yavaşlamanın deflasyonist etkisi dünya ekonomisine de yansımıştır Ancak yine de, ithalat artışı genellikle GSYİH artışından fazla olmuştur Tarım dışında korumacılığa önemli ölçüde yeniden dönüş olmamıştır Serbest ticaret ilkesi aynen korunmuştur Ülkeler arası sermaye hareketlerinin serbestliği devam etmiştir Bu sermaye hareketleri ile gelişmekte olan ülkeler genişletici politikalar izleme olanağını elde etmişlerdir
Bretton Woods sabit kur sistemi 1971 yılında yıkılmıştır Son olarak OECD ülkeleri arasındaki yakın ve düzenli alış veriş ilkesi kalıcı olmuş ve bu ilke sayesinde komşuyu yoksullatırarak büyüme politikaları engellenmiş ve dünya ekonomisinde pozitif bir ivme sğlanmasına yardımcı olmuştur
LATİN AMERİKA
Bu dönemde bu ülkelerde önemli bir politika değişikliği görülmemiştir Zaten Latin Amerika ülkeleri Bretton Woods sisteminin uygulaması hiçbir zaman ciddi olarak uygulanmamıştı
OPEC krizinin doğrudan fiyat dışı etkileri petrol ithalatçısı olan ülkeler (Brezilya) için olumsuz olmuş, ancak; Meksika ve Kolombiya bu durumdan beklenmedik karlar elde etmiş, kendi kendine yeterli petrolü üretebilen ülkeler olan Arjantin, Peru veŞili gibi ülkeler ise genelde etkilenmemiştir
Yurt içi enerji tasarrufu açısından çok az çaba gösterilmiştir Genelde bu ülkelerde ekonomik tutum, enflasyonun ivmesini kırmaktan çok, enflasyonla yaşamayı öğrenmek şeklinde olmuştur İthalat hızla artmış ve ödemeler sorunları büyük ölçüde algalı faiz oranlarında ve dolar bazında yapılan dış borçlanma ile çözülmeye çalışılmıştır
1980’lerde OECD ülkelerinde anti enflasyonist politikalar bütün şiddetiyle uygulanıyordu ABD’de Federal Reserve tarafından uygulanan daraltıcı para politikası faiz oranlarını aniden büyük bir oranda arttırmıştı Dolar değer kazanmış ve dünya ihracat fiyatları düşmeye başlamıştı Bu tarihten sonra reel faiz oranları yüksek değerini korumaya devam etmiştir Bunun nedeni FED’in uyguladığı sıkı maliye ve para politikasıdır
Latin Amerika ülkelerinde kişi başına düşen borç Asya’dakinin üç katıdır Buna karşılık kişi başına düşen ihracaat Asyadakinden daha düşüktür Borç servisi Kolombiya dışındaki ülkelerde ciddi bir sorun olmuştur Latin Amerika ülkelerindeki tarihte görülmemiş boyutlarda bir borç servisi yükü vardır
Latin Amerika ülkelerinde yurt içi uyumun maliyeti çok yüksek olmuştur Bu ülkelerin kişi başına düşen GSYİH ‘ları 1980’lerde reel olarak önemli ölçüde azalmıştır Buna ek olarak, dış ticaret hadlerinin aleyhlerine gelişmesi sonucu gelirleri daha da daralmıştır Latin Amerika ülkelerinde ithalat ve yatırım önemli ölçüde azaltılmak zorunda kalınmıştır Yaşam standardındaki düşme ve artan enflasyon hızı, hükümetin kredibilitesini, kalıcı bir büyümeyi sağlayacak birçok politika seçeneklerini bile uygulayamayacak düzeye indirmiştir
Latin Amerika ülkelerinde makul bir büyüme çizgisine ulaşmadan önce çözmeleri geken dört temel sorun vardı:
• Borç servis yükünün hafifletilmesi: Şu ana kadar bu konuda yalnızca ana para ödemelerinin ertelenmesi konusunda ilerleme kaydedilmiş kredi verenler faiz konusunda bir tavizde bulunmamıştır
• Mali kriz: Yalnızca Şili ve Arjantin bu problemi çözmüştür
• Enflasyon: Arjantin, Meksika, Brezilya, ve Peru hiperenflasyon sınırında dolaşmaktadır ve bu konuda alınan her türlü önlem ise başarısızlığa uğramıştır
• Aşırı boyutlardaki sübvansiyonlar, kontroller ve ayrıntılı devlet müdahalesi: Bu sorunlar kaynak dağılımındaki etkinliği yok etmiştir
Latin Amerikanın büyük bir bölümünde, savaş sonrası politikalarda, OECD ülkelerindeki politikaların temel özelliği olan konjonktürel denge veya sosyal refah konularına çok az değinilmiş, asıl öncelik ekonomik büyümeye önem verilmiştir
Latin Amerikada da OECD ülkelerinde olduğu gibi yeni sorunlar yeni politika bileşenlerinin aranmasına yol açmıştır, ancak bu ülkelerin işi çok daha güçtü Bu ülkelerde politik gerilimler çok büyüktü Ototriter rejimlerden yeni kurtulmuş , sosyal sınıflar arasındaki uçurumların çok büyük olduğu bu ülkelerde kemer sıkma politikalarının uzun süreli uygulanması çok güçtür Bu nedenle bu ülkelerde daha yumuşak heteredoks seçenekler aranması yoluna gidilmiştir
Arjantin ve Brezilya sırası ile 1985 ve 1986 yıllarında, enflasyonist beklentileri kırmak amacı ile farklı heterodoks politikalar uygulanmıştır Bunların arasında;
• Fiyat indekslemenin kaldırılması,
• Fiyatların, ücretlerin ve döviz kurunun dondurulması,
• Borç ilişkilerinin düzenlenmesi
• Yeni para biriminin yaratılması yer almıştır
Şili ultra heterodoks olarak nitelendirilebilecek oldukça farklı politikalar izlemiştir Enflasyon ve bütçe problemlerinin üzerine gitmiş, dış borçlarının dörtte birini menkul kıymetler ile takas etmiş, ekonomideki kontrollerin çoğunun kaldırılarak ekonomisini liberalize etmiş ve dışa açık bir politika izlemeye başlamıştır Ancak bu politikaların maliyeti çok yüksek olmuştur, Şili de üretimler düşmeye başlamıştır
Meksikanın krize yaklaşımı Şiliden daha az kapsamlı olmuş fakat Arjantin ve Perudan daha kapsamlı olmuştur Meksika hükümeti GATT’a katılarak, çok sayıdaki ithal lisanslarını kaldırarak ve gümrük vergilerini daha düşük bir düzeye indirerek mikro ekonomik etkinsizliği azaltmıştır Hükümet, yatırımların önemli ölçüde azaltılması, kamu sektöründe reel ücretlerin düşürülmesi, sübvansiyonların azaltılması daha gerçekçi bir kamu sektörü fiyat politikası izlenmesi, vergi oranlarının arttırılması ve daha iyi vergi toplanması ile büyük boyutlarda mali tasarruf yapmayı başarmıştır Buna rağmen mali problemler, ekonominin demonitizasyonu ve etkin bir enflasyon vergisinin konulamaması nedeniyle daha karmaşık bir hale gelmişti
ASYA ÜLKELERİ
Asya diğer ülkelere göre daha iyi performans göstermiştir Asya ülkeleri 1973 yılından sonra, ortalama büyüme performanslarını korumayı hatta bunun üzerine çıkmayı başarmışlardır GSYİH artışı 1950-1973 döneminde %54 iken, 1973-1987 arasındaki dönemde %59’a çıkmış ve nüfus artışının azalması nedeniyle kişi başına gelir artışı yılda 2,8’den 3,6’ya çıkmıştır Asya ülkelerinde verimlilik azalması görülmemiştir Bu durumun nedenleri karmaşıktır ve ülkeler arasında farklılık göstermektedir Bununla birlikte ülkelerin deneyimleri karşılaştırmalı olarak incelendiğinde üç temel neden gösterilebilir:
• İlk planda, Asya ülkelerinin, OECD ülkeleri ile hatta Latin Amerika ile karşılaştırıldığında bile halen verimlilik düzeyine sahip olduğunu göstermektedir Asya ülkeleri, eğtime ve yatırımlara yapılan yüksek harcamaların getirilerinin büyük olduğu “gelişmişliği yakalama” sürecinin ilk aşamasındadırlar
• Bu ülkelerin makro ekonomik yönetimleri genellikle ihtiyatlıdır Ticari bankalara borçlanma, enflasyon ve maliye politikaları konusunda Asya ülkeleri, Latin Amerika ülkelerinden daha tedbirli davranmaktadır Bu ülkeler petrol krizi sırasında ödeme güçlükleri ile karşılaştıkları dönemde büyümeyi finanse etmek için borçlanma yoluna gitmişlerdir
Ülkelerin çoğu enflasyondan kaçınan ve muhafazakar maliye politikaları izleyen ülkelerdir Hindistan için geleneksel olan bu davranış, Çin, Endonezya, Kore, ve daha önceki yıllarda hiperenflasyon deneyimini yaşamış olan Tayvanda’da benimsenmiştir Asya ülkeleri enflasyonu düşürmede başarılı olmuşlardır Bu başarı kısmen, sorumlu maliye politikalarından kaynaklanmakta ise de bir ölçüde bu bu ülkelerdeki piyasalarda fiyatların Latin Amerika veya OECD ülkelerine göre daha esnek olmasından kaynaklanmıştır Bu durum, bu ülkelerdeki sosyal güvenlik, tarım gelirlerinin desteklenmesi ve işçi sendikaları gibi kurum ve uygulamaların gelişmemiş olması ve tarımın hala önemli bir paya sahip olmasından kaynaklanmaktadır
c) Asya ekonomilerinin üçüncü önemli avantajı, döviz kurlarının rekabetçi düzeyde tutmada, ihracata yönelik politikalar oluşturmada ve ihracatlarını çeşitlendirmede çok daha büyük çaba harcamışlardır
Asya ülkelerinin bulundukları yer dünya ekonomisi içinde oldukça canlı bir bölgedir Bu nedenle dünya piyasalarındaki büyümenin çok düşük olduğu dönemlerde bile, Asya ülkeleri ihracatlarını önemli ölçüde arttırmayı başarmışlardır
SSCB
Sovyetler Birliğinin büyümesi 1973 yılından bu yana görülen yavaşlama OECD ülkelerinden çok daha belirgindirAncak bu gerilemenin nedenleri OECD ülkelerinden çok farklıdır Ülke dünya ekonomisinden izole edilmiş durumdadır SSCB’nin ihracat artış hızı hacim olarak yarı yarıya azalmakla birlikte, petrol ve altın fiyatlarındaki artış nedeniyle döviz kazancı korunmuştur
Sovyetler Birliği’nde de OECD ülkelerinde olduğu gibi işgücü ve sermaye girdilerinin büyüme hızlarında gerileme olmuştur ancak SSCB’deki azalma OECD ülkelerindeki kadar belirgin olmamıştır 1973 yılından sonra dikkat çekici olan en önemli olgu, işgücü verimliliğin önemli ölçüde azalması ve sermaye verimliliğin negatif olması sonucu toplam girdi verimliliğini de negatif olmasıdır
SSCB’deki gerilemenin bu ülkeye özgü üç nedeni bulunmaktadır:
• Mikroekonomik etkinsizliğin artması,
• Askeri harcamaların artan yükü,
• SSCB’nin sahip olduğu bazı önemli doğal kaynak avantajlarını tüketmiş olmasıdır
Piyasa ekonomisi yerine merkezi planlamaya dayalı güdümlü bir ekonomi niteliğindeki Sovyet sistemindeki mikroekonomik etkinsizliğin çeşitli nedenleri bulunmaktadır Sermaye ve diğer hammaddeler, maliyetlerinin altındaki fiyatlarla sağlandığı için kaynaklar israf edilmiş ve yöneticiler gelecekteki olası kıtlıklara karşı sermaye ve hammaddeyi aşırı stoklama eğiliminde olmuşlardır
SSCB’de tüketim mallarının kalitesi düşüktür Perakende satış yerleri ve servis endüstrileri yetersizdir Fiyatler maliyetleri yansıtmamaktadır Ekonomideki yavaşlamının bir nedeni de gittikçe daha karmaşık hale gelen merkezi planlama ise diğer bir neden de gittikçe artan askeri ve uzay harcamalarına giden kaynaklardır
Sovyetlerde Gorbaçov’un iktidara gelmesiyle değişmin ayak sesleri duyulmaya başlanılmıştırGorbaçov’un uyguladığı politikalardan olan Glasnost diğer politikalardan bir ayrılışı simgelemektedir
Ekonomi ile ilgili doğrudan düzenlemelerin birçok boyutu vardırTarım ve hizmetler sektöründe sınırlı ölçülerde özel girişime izin verilmiştirBu olgu eski tabuların bir kısmının yıkılmasına neden olmuş ve birtakım yasal değişklikler içermiş, ancak bu gelişmeler henüz önemli bir boyut kazanmamıştır
Devlet sektöründe kaynak dağlımını yönlendiren merkezi bürokrasi azalmıştır Devlet fabrikalarına, emirler yerine talebi karşılamak ve dış ticaret yapma konusunda bazı özerklikler verilmiştir Tüketici fiyat yapısında reform yapılması, sermaye ve kaynakların daha etkin dağılımının sağlanması ve toptancı piyasasına benzeri bir piyasanın oluşturulması umulmaktadır Sonuç olarak SSCB’de ekonomide ve sosyal hayatta bilinçlenme artmakta ve bu nedenle yaşam standardını yükseltmek amacıyla Perestroika ( yeniden yapılanma ) ve Glasnost ( açıklık ) Politikalarına ağırlık verilmektedir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.