![]() |
Siyaset Ve Yabancılaşma |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Siyaset Ve YabancılaşmaBağımsız: Siyaset felsefesinde başka bir ülkenin veya ülkelerin yönetimi veya denetimi altında olmayan ülke; işlerini başka bir devlet organına bağlı kalmadan yürüten devlet organını niteler ![]() Hukuk, Adalet: Bir toplumda, değerlerin, ilkelerin, ideallerin, erdemlerin cisimleşmiş, somutlaşmış, hayata geçirilmiş olması durumu ![]() ![]() Adalet en yüce, nesnel ve mutlak bir değerin anlatımı olarak, insanın davranışını ahlâki açıdan inceleyen ve eleştiren bir düşünce, hakka ve doğruluğa saygıyı temele alan ahlâk ilkesi, doğruluk, dürüstlük, tarafsızlık, uygun ve doğru muamele biçiminde karşımıza çıkar ![]() ![]() Adalet kavramı, hem 1 bireysel ve hem de 2 toplumsal bir düzlemde ele alınabilir ![]() ![]() ![]() ![]() Burada adalet, bir toplumun veya durumun özelliği olarak görülmediği için, yalnızca bireylerin eylemleri adil eylemler olarak görülebilir ![]() ![]() ![]() Nitekim, görüşleri bu yaklaşım içine dahil edilebilecek olan çağdaş düşünürlerden F ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşın ikinci anlamda adalet, toplumsal bir düzlemde, ve bireylerin eylemlerinin değil de, toplumsal bir durumun özelliği olarak ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yasa: 1- Şeyleri belirlediği kabul edilen ilke; doğal olayları birbiri etme bağlayan zorunlu ilişkiyi ortaya koyan genel prensip ![]() ![]() ![]() 3- Toplumsal yaşamı ve insan eylemlerini düzenleyen normlar, kurallar; belli bir otoriteye dayanılarak konan ve birtakım yaptırımlarla desteklenen ilkeler bütünü ![]() Bu bağlamda, Tanrı tarafından konan ve vahiy yoluyla insanlara bildirilen, insanların birbirleriyle ve yaratıcılarıyla olan ilişkilerini düzenleyen yasaya tanrısal yasa denmektedir ![]() ![]() Bu bağlamda, en iyi bilinen ve en çok kullanılan açıklama türü olarak, açıklanma ihtiyacı duyan nesne ya da olgunun bir yasaya uyduğunu göstermekten oluşan açıklama türüne yasayla açıklama adı verilir ![]() ![]() ![]() Meşruiyet: Siyaset biliminde, politik bir sisteme, devlete veya hükümete itaat edilip edilmemek, bir teoriyi benimseyip benimsememek gerektiğini belirleyen durum ![]() ![]() Politik sistemlerle ilgili sınıflamaların çeşitli siyasi meşruiyet türlerine bağlı tipolojilere dayandığı dikkate alınırsa, tek tek her politik sistemi kurumsallaştıran ve temellendiren birtakım ilke veya süreçlerin olması anlaşılır bir şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bağlamda, politik otoritenin desteğini yitirmesi, kendisini ahlâken temellendirememesi, haklı kılamaması ve birtakım sorunları çözmek isterken bir bunalıma yol açması durumuna meşruiyet bunalımı adı verilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Otokrasi: Anayasal sınırlamaları olmayan Monarşik yönetim tarzı, Stalinist otokrasi örneğinde olduğu gibi, iktidarın sadece tek bir bireyde toplandığı rejim biçimi ![]() ![]() ![]() Genel ifadesini, yöneticilerin yönetilenler tarafından seçilmesi düşüncesinde, yönetimle halk arasındaki ilişkilerin niteliğinde, yurttaşlar arasında ekonomik bakımdan büyük farklılıkların olmaması gerektiği görüşünde bulan, bireylerin doğuştan getirilen, sonradan sağlanan, ırk ya da mezhebe dayalı ayrıcalıkları olmaması gerektiğini savunan, kısacası bir eşitlik fikri, yani toplumdaki iktidar sisteminin, insanlar arasındaki farklılıklara göre değil de, benzerliklere dayanması gerektiği tezi üzerine yükselen yönetim tarzı ![]() ![]() Doğrudan demokrasi olarak bilinen ve siyasal karar alma hakkının, çoğunluk yönetimi usulleri çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlar topluluğu tarafından kullanıldığı yönetim tarzı ya da modeli olarak demokrasi, antik Yunan’da, Atina’da doğmuştur ![]() ![]() Bundan dolayı, modern demokrasi temsili demokrasi olarak bilinen ve yurttaşların aynı hakkı kişisel olarak değil, seçtikleri, yurttaşlara karşı sorumlu olan temsilciler aracılığıyla kullandıkları yönetim tarzı ya da biçimi, veya liberal ya da anayasal demokrasi olarak bilinen, bütün yurttaşların ifade ve dini inanç özgürlüğü gibi bazı bireysel ve toplu haklarını güvence altına almak üzere, çoğunluk iktidarının belirli anayasal kısıtlamalar çerçevesi içinde uygulandığı yönetim modeli olarak gelişmiştir ![]() ![]() Demokrasi paradoksu: Tarihte ilk kez olarak ünlü Fransız düşünürü Jean Jacques Rousseau tarafından ifade edilmiş olan ve hemen herkes tarafından kabul edilen öncüllerden çelişik bir sonuç çıkarsayan paradoks ![]() Rousseau tarafından dile getirilen paradoks, şu adımlardan oluşmaktadır: 1- Demokratik tercihlerin meşruluğuna inanıyor-sam eğer, çoğunluk tarafından seçilen bir politikanın uygulanması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı paradoks, yirminci yüzyılda, kendi toplum görüşünü ifade ederken, ünlü bilim ve siyaset felsefecisi Popper tarafından somutlaştırılarak yeniden ifade edilmiştir ![]() ![]() ![]() Kendisini çoğunluk oyuyla hükümet alternatifine bağlamış olan bir kimse böyle bir durumda, çözümsüz bir paradoksa düşer ![]() ![]() Demokratik sosyalizm: Sosyalizmi hedeflemekle birlikte, ihtilalci komünizmden, meşru yönetim sürecini sadakatle takip etmek ve liberal kapitalizmden sosyalizme barış içinde geçişi amaçlarken, bireyin özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutmak bakımından farklılık gösteren antikapitalist felsefe ve hareket ![]() Evrimci bir düşünce ve anlayışı cisimleştiren demokratik ya da liberal sosyalizm, en iyi bir biçimde ihtilalci ya da Marksist komünizmle olan farklılıklarına işaret etmek suretiyle açıklanabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buradan da anlaşılacağı üzere, demokrasinin üstün değerinin, mülkiyetten ziyade özgürlükte yattığını gören demokratik sosyalizm ihtilalci komünizmden farklı olarak otorite karşıtıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre, komünizm kapitalizm, ihtilal ve komünist diktatörlük gibi üç mutlakla düşünürken, demokratik sosyalizm üç göre kavrama dayanır: Çıkış noktası olarak ağırlığı kapitalist olan bir ekonomi, aşamalı bir geçiş dönemi olarak uzun bir reform süreci ve muhtemel bir hedef olarak da ağırlıkla sosyalistleşmiş bir ekonomi ![]() Demokritos: Sokrates öncesi doğa felsefesinde, atomcu okulun Leukippos’la birlikte kurucusu olan ünlü filozof ![]() Metafiziği: O da Yunan felsefesini meşgul etmiş olan, birlik ile çokluk arasındaki ilişkinin neden meydana geldiği, ve dolayısıyla «neyin gerçekten varolduğu problemi üzerinde yoğunlaşmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun söz konusu materyalist görüşünde, öyleyse, gerçekten varolan atomlar olup, atomların varoluşu kendilerinin içinde hareket edecekleri, onlardan daha az gerçek olmayan boşluğun ya da varolmayanın varoluşunu gerektirir ![]() ![]() Atomlar, ezeli ve ebedi olan gerçekliklerdir, yani evrenin yapıtaşları olan, her şeyin kendilerinden meydana geldiği atomlar için oluştan, varlığa geliş ve yok oluştan söz edilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birbirlerinden aralarındaki boşlukla ayrılan atomlar, tıpkı harflerin sözcükleri, tümceleri ve bir bütün olarak yazıyı meydana getirmesi gibi, gerçekliğin temel yapı taşları olarak ortaya çıkarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyamız da, Demokritos’a göre, bu şekilde meydana gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilgi Görüşü: Demokritos’a göre, ruh da atomlardan oluşur ![]() ![]() Bilgi de, doğal olaylar gibi, atomlar arasındaki vurma ve çarpışma olaylarının özel bir türünden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demokritos bizim atomları, gerçekte oldukları şekliyle algılayamadığımızı öne sürer; bununla birlikte, biz onları düşünebiliriz ![]() ![]() ![]() Demokrasi: Halkın yönetimi, halkın kendi kendisini yönetmesi anlamına gelen siyasi yönetim biçimi ![]() ![]() Genel ifadesini, yöneticilerin yönetilenler tarafından seçilmesi düşüncesinde, yönetimle halk arasındaki ilişkilerin niteliğinde, yurttaşlar arasında ekonomik bakımdan büyük farklılıkların olmaması gerektiği görüşünde bulan, bireylerin doğuştan getirilen, sonradan sağlanan, ırk ya da mezhebe dayalı ayrıcalıkları olmaması gerektiğini savunan, kısacası bir eşitlik fikri, yani toplumdaki iktidar sisteminin, insanlar arasındaki farklılıklara göre değil de, benzerliklere dayanması gerektiği tezi üzerine yükselen yönetim tarzı ![]() ![]() Doğrudan demokrasi olarak bilinen ve siyasal karar alma hakkının, çoğunluk yönetimi usulleri çerçevesinde hareket eden bütün yurttaşlar topluluğu tarafından kullanıldığı yönetim tarzı ya da modeli olarak demokrasi, antik Yunan’da, Atina’da doğmuştur ![]() ![]() Bundan dolayı, modern demokrasi temsili demokrasi olarak bilinen ve yurttaşların aynı hakkı kişisel olarak değil, seçtikleri, yurttaşlara karşı sorumlu olan temsilciler aracılığıyla kullandıkları yönetim tarzı ya da biçimi, veya liberal ya da anayasal demokrasi olarak bilinen, bütün yurttaşların ifade ve dini inanç özgürlüğü gibi bazı bireysel ve toplu haklarını güvence altına almak üzere, çoğunluk iktidarının belirli anayasal kısıtlamalar çerçevesi içinde uygulandığı yönetim modeli olarak gelişmiştir ![]() ![]() Demokrasi paradoksu: Tarihte ilk kez olarak ünlü Fransız düşünürü Jean Jacques Rousseau tarafından ifade edilmiş olan ve hemen herkes tarafından kabul edilen öncüllerden çelişik bir sonuç çıkarsayan paradoks ![]() Rousseau tarafından dile getirilen paradoks, şu adımlardan oluşmaktadır: 1- Demokratik tercihlerin meşruluğuna inanıyor-sam eğer, çoğunluk tarafından seçilen bir politikanın uygulanması gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aynı paradoks, yirminci yüzyılda, kendi toplum görüşünü ifade ederken, ünlü bilim ve siyaset felsefecisi Popper tarafından somutlaştırılarak yeniden ifade edilmiştir ![]() ![]() ![]() Kendisini çoğunluk oyuyla hükümet alternatifine bağlamış olan bir kimse böyle bir durumda, çözümsüz bir paradoksa düşer ![]() ![]() Demokratik sosyalizm: Sosyalizmi hedeflemekle birlikte, ihtilalci komünizmden, meşru yönetim sürecini sadakatle takip etmek ve liberal kapitalizmden sosyalizme barış içinde geçişi amaçlarken, bireyin özgürlüğünü her şeyin üzerinde tutmak bakımından farklılık gösteren antikapitalist felsefe ve hareket ![]() Evrimci bir düşünce ve anlayışı cisimleştiren demokratik ya da liberal sosyalizm, en iyi bir biçimde ihtilalci ya da Marksist komünizmle olan farklılıklarına işaret etmek suretiyle açıklanabilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buradan da anlaşılacağı üzere, demokrasinin üstün değerinin, mülkiyetten ziyade özgürlükte yattığını gören demokratik sosyalizm ihtilalci komünizmden farklı olarak otorite karşıtıdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna göre, komünizm kapitalizm, ihtilal ve komünist diktatörlük gibi üç mutlakla düşünürken, demokratik sosyalizm üç göre kavrama dayanır: Çıkış noktası olarak ağırlığı kapitalist olan bir ekonomi, aşamalı bir geçiş dönemi olarak uzun bir reform süreci ve muhtemel bir hedef olarak da ağırlıkla sosyalistleşmiş bir ekonomi ![]() Demokritos: Sokrates öncesi doğa felsefesinde, atomcu okulun Leukippos’la birlikte kurucusu olan ünlü filozof ![]() Metafiziği: O da Yunan felsefesini meşgul etmiş olan, birlik ile çokluk arasındaki ilişkinin neden meydana geldiği, ve dolayısıyla «neyin gerçekten varolduğu problemi üzerinde yoğunlaşmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Onun söz konusu materyalist görüşünde, öyleyse, gerçekten varolan atomlar olup, atomların varoluşu kendilerinin içinde hareket edecekleri, onlardan daha az gerçek olmayan boşluğun ya da varolmayanın varoluşunu gerektirir ![]() ![]() Atomlar, ezeli ve ebedi olan gerçekliklerdir, yani evrenin yapıtaşları olan, her şeyin kendilerinden meydana geldiği atomlar için oluştan, varlığa geliş ve yok oluştan söz edilemez ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Birbirlerinden aralarındaki boşlukla ayrılan atomlar, tıpkı harflerin sözcükleri, tümceleri ve bir bütün olarak yazıyı meydana getirmesi gibi, gerçekliğin temel yapı taşları olarak ortaya çıkarlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dünyamız da, Demokritos’a göre, bu şekilde meydana gelmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilgi Görüşü: Demokritos’a göre, ruh da atomlardan oluşur ![]() ![]() Bilgi de, doğal olaylar gibi, atomlar arasındaki vurma ve çarpışma olaylarının özel bir türünden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Demokritos bizim atomları, gerçekte oldukları şekliyle algılayamadığımızı öne sürer; bununla birlikte, biz onları düşünebiliriz ![]() ![]() ![]() Yönetim: Gerek belirli bir birim ya da düzeyde, örneğin ulusal, bölgesel ya da yerel düzlemde, otoriteye sahip olan bütün veya yapıyı, gerekse bütün bir anayasal sistemi tanımlamak için kullanılan terim ![]() Demokrasi, otokrasi ve diktatörlük gibi farklı yönetim biçimleri vardır ![]() İktidar: 1- Genel olarak, eylemde bulunma, bir şeyler yapabilme doğal gücü ya da yeteneği ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir toplumun varolduğu her yerde, yönetici bir gücün, siyasi bir iktidarın varoluşu doğal ve anlaşılır bir şeydir ![]() ![]() Öte yandan, iktidarın tarih içinde çok büyük bir dönem boyunca monarşik bir yapı arz ettiği, tek elde toplanmış olduğu bilinir ![]() ![]() ![]() Siyasi düşüncenin tarihi, bugün iktidar gerçeğinin birbirlerini tamamlayan iki farklı düzeyde ele alınabileceğini ortaya koymaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşın, ikinci düzey analizini iktidarın fonksiyonel niteliği üzerinde yoğunlaştırır, bir sosyo-ekonomik yapıda bireyleri toplumla bütünleştirmeye ve programlamaya yarayan iktidar uygulama yöntemleri üzerinde yoğunlaşır ![]() ![]() ![]() ![]() İktidar seçkinleri: Ünlü Amerikalı sosyolog Wright Mills’in modern Amerikan toplumunda iktidarı elinde bulunduran, siyasi liderler, endüstri patronları ve askeri liderleri tanımlamak için kullandığı terim ![]() ![]() Devlet: Toplumu yöneten kurallar ve yasalar yaratma otoritesine sahip bir ayrı bir kurumlar kümesi ![]() ![]() Devletin varlığı için zorunlu olan öğeler, sırasıyla insan topluluğu, ülke ya da toprak bütünlüğü ve egemenliktir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bağlamda, başka hiçbir devlet ile bağımlılık ilişkisi içinde olmayan devlete egemen devlet, çoğunluk zorla kabul ettirilen bir bağımlılık ilişkisi nedeniyle başka bir devletin buyruğu altındaki devlete yarı egemen devlet, hukukun üstünlüğü ilkesine her koşul altında bağlı kalan devlete hukuk devleti; kendini hukukun üstünlüğü ilkesiyle bağlamayan devlete polis devleti; salt güvenlik, savunma ve adalet gibi klasik görevlerini yerine getirmekle yetinip, iktisadi ve toplumsal yaşamda etkin bir rol oynamayan devlete jandarma devleti; klasik işlevlerinin ötesinde, toplumsal eşitsizlikleri azaltmak amacıyla, iktisadi ve sosyal hayata etkin bir biçimde katılan devlete sosyal devlet, belli bir ideoloji adına bireysel ve toplumsal faaliyet alanları üzerinde mutlak ve bütünsel bir denetim ve baskı uygulayan devlete totaliter devlet, iktisadi ve siyasi liberalizmin bütün ilke ve unsurlarına riayet eden devlete ise liberal devlet adı verilmektedir ![]() ![]() Modern devlet düşüncesine baktığımızda, onun Avrupa’da on yedi ve on sekizinci yüzyıllarda görülen mutlakiyetçi devletlerin ardından ortaya çıktığını görüyoruz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu bağlamda, modern devletin iki temel ideye dayandığını söyleyebiliriz: O, her şeyden önce, belli bir toprak parçasındaki tüm diğer güç ya da iktidar odaklarının güç kullanımını engelleyen merkezileşmiş bir güçtür ![]() ![]() ![]() Bu açıdan bakıldığında, modern devlet teorisine, bireyin devletle olan ilişkisiyle ilgilenen egemenlik konusundan başka, devletin gücünün sivil toplumla nasıl bir ilişki içinde olması gerektiği probleminin oluşturduğu genel bağlam içinde yaklaşabileceğimizi söylenebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Öte yandan, devletin gücünün sivil toplumla olan ilişkisi söz konusu olduğu zaman da, iki temel tavır ortaya çıkar ![]() ![]() ![]() Devletçilik: Devleti tüm toplumsal görevlerin düzenleyicisi olarak gören, özellikle de ekonomide devletin ekonomiye müdahalesini ve piyasa mal ve hizmetlerini doğrudan bir biçimde üretmesini öngören anlayış ![]() ![]() Sanayi ve ticaret kuruluşlarının, eğitim, kültür, sağlık faaliyetlerinin devletin elinde toplanmasını öğütleyen ve devletin haklarıyla, yetki ve sorumluluklarını, bireyin haklarının aleyhine olacak şekilde genişleten öğreti ![]() Devlet dini: Devleti dünyadaki ilahi düşünce, Tanrı’nın bu dünyadaki yürüyüşü kabul ederken, insanın bütün tinsel gerçekliğini devletten aldığını savunan ünlü 19 ![]() ![]() Devleti özgürlüğün gerçekleşmesi olarak tanımlayan Hegel’e göre, birey hiçbir şey, devlet her şeydir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Devlet felsefesi: Siyaset felsefesinin bir dalını meydana getiren ve toplumsal yaşamla devletin doğuşunu, doğasını ve anlamını araştıran, insanlarla insanların içinde yer aldıkları siyasi örgütlenmeler arasındaki ilişkileri inceleyen felsefe dalı ![]() Devlet felsefesi tarihinde, devlet şu şekillerde anlaşılmıştır: 1- Doğal bir kurum veya organizma olarak ![]() ![]() ![]() ![]() 2- Devletin, yönetimde bulunanlardan ayrı olan, fakat yöneticilerin karar ve ehliyetleriyle gelişmesine katkıda bulundukları bir kurumlar ve hizmetler sistemi olduğunu dile getiren Aristotelesçi devlet anlayışı ![]() ![]() ![]() ![]() 3- Yapma bir varlık ve araç olarak devlet ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 4- Devleti, kendi irade, ehliyet, yeteneği, ve amaçları olup, bir üniversiteye benzetilebilecek cisimleşmiş bir kişi, dünyadaki ilahi düşünce, milli bir ruh olarak gören Hegelci devlet anlayışı ![]() ![]() 5- Devletin, devleti kontrol edenlerin, gücü elinde bulunduranların çıkar ve tercihlerinden hareketle politikalar üreten bir tür yönetim makinesi olduğunu, toplumdaki egemen sınıfın çıkarlarına hizmet ettiğini dile getiren Marksist devlet görüşü ![]() ![]() ![]() Devletin ideolojik aygıtları: Marksist Fransız düşünürü Louis Althusser ‘in eğitim, kilise, kitle iletişim araçları, sendikalar ve hukuk gibi, normalde devlet denetimimin dışında kalıp, özel alana dahil olmakla birlikte, devletin değerlerini aktarma, onun iktidarını pekiştirme ve böylelikle de düzeni koruyarak, kapitalist üretim ilişkilerini sürdürme işlevi gören kurumları tanımlamak için kullandığı deyim ![]() Althusser’e göre, bir devletin, biri baskıcı, diğeri de ideolojik olmak üzere, iki tür aygıtı vardır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Tüketim toplumu: Modern ya da çağdaş toplumlar için kullanılan ve bu toplumların giderek artan ölçüler içinde tüketim olgusu etrafında örgütlendiğini ya da düzenlendiğini dile getiren deyim ![]() Hemen tümüyle Batı toplumlarını karakterize eden bir terim olarak tüketim toplumu deyimi şu özelliklerin varlığına işaret eder: 1- Tüketim toplumunun üyeleri, tüketim amacıyla, tatillerde ve boş zamanlarını değerlendirmek üzere daha çok para harcamak durumundadırlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() |
![]() |
![]() |
![]() |
Siyaset Ve Yabancılaşma |
![]() |
![]() |
#2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Siyaset Ve Yabancılaşma4- Tüketim faaliyetleri, bir yaşam tarzı geliştirme, belli mal ve değerli ürünleri satın alma, belli markaların müşterisi olma, toplumsal konumun temel belirleyicileri olmuştur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Toplumsal cinsiyet: Cinsel farklılığın sosyal boyutunun ihmal edilmemesi gerektiğini dile getiren feministler tarafından geliştirilen ve cinsiyetin erkekle dişi arasındaki biyolojik ayırıma karşılık geldiği yerde, eni ve dişil arasındaki, buna koşut, ama sosyo-kültürel eşitsiz bölünmeye işaret eden kavram ![]() Kavrama göre, eril ve dişi insan varlıkları arasında bir ayırım yapıldığı zaman ayırımın biyolojik olarak açıklanması gerektiği düşünülür, fakat toplumsal cinsiyetten söz edildiğinde, kadın ve erkek kavramlarının sosyo-kültürel belirlenimleri dikkate alınır ![]() ![]() ![]() ![]() Toplum sözleşmesi: 1- Toplumu meydana getiren bireylerin yükümlülükleri ve haklarının kökenlerini açıklayan sözleşme; doğa durumundan, bireysel ve egoist alışkanlıklarından vazgeçen bireylerin, kendi çıkarları yanında, genelin çıkarı ve iyiliği adına, bir toplum oluşturmak üzere, aralarında yaptıkları, ve kendi kendilerini yönetme haklarını hepsinin üzerindeki ortak bir hakeme devrettiklerini ifade eden yazılı olmayan anlaşma ![]() Politik yönetim istikrarlı bir işbölümü, partiler ve kurumlar olmadan yalnız başlarına varolan imgesel veya hipotetik bireylerin asgari düzeyde birtakım yükümlülükleri ve daha sonra da bu yükümlülükleri güçlendirip politik otoriteye bağlayan politik otoriteyi kabul ederek, bir toplum kurmak üzere yaptıkları düşünülen aynı ölçüde varsayımsal sözleşme ![]() 2- Toplum sözleşmesinin modern düşünürlerin politik otoritenin bireyin onayına bağlı olduğu göstermek amacıyla geliştirmiş oldukları bir kurgu olduğu, filozofların bu kurguyla politik toplumun insanın yarattığı ya da inşa ettiği bir şey olduğunu göstermeyi amaçladıkları dikkate alındığında, sözleşme fikrini temele alıp, toplumun ‘doğa durumu’ndan bilinçli olarak uzaklaşan, kendilerinin ve bu arada genelin iyiliği için, birtakım özgürlüklerinden vazgeçen bireylerden meydana geldiğini öne süren teori ya da anlayış; toplumun kökeniyle ilgili rasyonel bir kabulün sonucu olarak, bireyin topluluktan, gruptan önce geldiğini ifade eden öğreti; devletin ve hukukun kökenini, bireyler arasında bilinçli olarak akdedilmiş bir sözleşmede bulan anlayış; bir toplumun üyelerinin birbirleriyle olan ilişkilerinde, devletin yönetimi altında karşılıklı sorumluluk ilkesine göre davranmak için anlaşma yapmış olduklarını bildiren ilke ![]() Toplum sözleşmesi düşüncesi Sofistlere ve Platona kadar geri gitmekle birlikte, o daha çok 17 ![]() ![]() ![]() Buna göre, toplum sözleşmesi teorisinin ilk savunucusu olan Hobbes, önce insanın doğa durumunu betimlemiş, tüm insanların söz konusu doğa hali içinde birbirlerine eşit olduklarını bu eşitliğin ise, herkesin kendi varlığını sürdürmek için istediğini yapmak durumunda olması anlamına geldiğini, özü itibariyle bencil olan insanda düzenli ve barışçıl bir toplum yaratma yeteneğinin bulunmadığını öne sürmüştür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Doğa halindeki insanların Tanrı’nın yasasını tanıyıp, bu yasaya hürmet ve itaat ettiklerini savunan Locke ise, insanların bir toplum sözleşmesi yaparlarken, savaştan kurtulmak için barış ortamına yönelmiş olmadıklarını fakat daha çok uygar yaşamın avantajlarından yararlanmak için, doğal özgürlüklerinden vazgeçtiklerini söylemiştir ![]() ![]() Aynı sözleşme görüşünü, ve insanın doğa halindeyken iyi özgür ve mutlu olduğunu, mutlak bir bağımsızlık hali içinde bulunduğunu, doğa insanının kimsenin kötülüğünü istemediğini kimseye fenalık yapmadığını, ihtiyacı olmayan hiçbir şeye göz dikmediğini insanda kendi türüne karşı bir sempati ve merhamet içgüdüsü bulunduğunu savunan Rousseau, biz insanların tümüyle özgür ve iyi bireyler olarak, toplumu meydana getiren bir toplum sözleşmesine girebildiğimizi belirtir ![]() ![]() ![]() Bu bağlamda, sivil toplumu temellendirmek, devlet otoritesini meşrulaştırmak için, tarih öncesine dair bir hipotez olarak toplum sözleşmesinden yararlanan politik Öğretiye ise toplum sözleşmesi teorisi adı verilir ![]() ![]() ![]() ![]() Bürokrasi: Bir toplumda tabandan yukarıya doğru çıktıkça daralan bir yapı içinde örgütlenmiş olan, kişisel olmayan genel kurallar ve işleyiş ilkelerine göre çalışan profesyonel gönüllüler grubu ![]() Siyasi iktidarı ellerinde tutan kişilerin seçilmiş olmalarına karşın, bürokratlar, seçilmiş değil de, bir işi yapmaya memur edilmiş, bir göreve atanmış profesyonel görevlilerdir ![]() ![]() Çağdaş siyaset felsefesinin bürokrasiyle ilgili en temel sorusu, bürokrasiden vazgeçilip vazgeçilemeyeceği sorusudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bireycilik: Genel olarak, bireylere ![]() ![]() Siyaset felsefesinde, devletin birey için varolduğunu iddia eden, bireyin özgürlüğüne büyük önem veren ve kendisine yeten, kendi kendisini yönlendirebilen bireyi, toplum ve devlet karşısında ön plana çıkartan akım; tüm siyasi örgüt ve toplumsal oluşumların temel ve en yüksek amacının bireyin, kişinin haklarını korumak, bağımsızlığını güvence altına almak ve gelişimini hızlandırmak olduğunu savunan anlayış ![]() Esasen 18 ![]() ![]() ![]() ![]() Ekonomi alanında, serbest rekabeti, teşebbüs özgürlüğünü temel alan liberal anlayış ![]() Sivil toplum: Siyasi otoritenin baskısından nispeten uzak olan toplum modeli; toplumda varolan ve kuruluşu birtakım haklar elde etme çabasına bağlı olan demokratik yapı; toplumun kendi kendisini, devletin kurumlarından bağımsız olarak, yönlendirmesi durumu ![]() Başlangıçta uygarlığın sonucu olan bir nezaket ve uygarlaşma halini tanımlayan sivil toplum terimi, 18 ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sivil toplum kavramının anlamına katkıda bulunan düşünürler arasında, her şeyden önce Hegel ve Marx bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu Marksist sivil toplum anlayışını aynen benimseyen çağdaş düşünür A ![]() ![]() ![]() Siyaset felsefesi: Siyasetin problemlerini siyasi sistemleri, siyasal hayvanlar olarak tanımlanan insanların belli bir siyasi sistem içindeki davranışlarını felsefeye özgü yöntemlerle ele alan felsefe dalı, daha çok normatif bir nitelik arzeden kavramsal araştırma türü; felsefenin, siyasi yaşamı konu alan, özellikle de devletin özü, kaynağı ve değerini araştıran dalı ![]() Siyaset felsefesinin ele aldığı belli başlı konular şunlardır: 1- İnsanın gelişme süreci içinde, yönetimin ya da devletin kaynağı, doğası, amacı ve önemi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eski Yunan’da doğmuş olan siyaset felsefesi, günümüzde siyasi otoritenin gücünü, doğasını ve kaynağını, siyasi otoriteyle birey arasındaki ilişkileri ele alır ![]() ![]() ![]() Siyaset felsefesinin uzun tarihi içinde, Platon, Aristoteles, Cicero, Aziz Augustinus, Aquinalı Thomas, Dante, Machiavelli, Spinoza, Locke, Burke, Rousseau, Mill, Bentham,Tocquevil le, Saint-Simon, Comte, Hegel, Marx ve Engels gibi düşünürlerin önemli katkılarından söz edilebilir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Buna karşın, 2- Dini ve varoluşçu yaklaşım, insanlığın topyekün bir yıkıma doğru gittiğini savunurken, zaman zaman dini ya da yarı dini değerleri, zaman zaman da bireyin bizzat kendisini ön plana çıkartmıştır ![]() ![]() Siyaset sosyo1ojisi: Toplumsal yapı ve kültürü etkileyen somut politik fenomenlere ilişkin sosyolojik araştırma ![]() ![]() ![]() SİYASET VE YABANCILAŞMA Siyaset başlığı, bütün toplumsal yaşamı kapsamaktadır ![]() ![]() ![]() Bu geniş çerçeve içinde siyaset hakkında bir yazı yazmak mümkün olmadığı için siyasete müdahale araçları üzerinden siyaseti tartışmayı tercih ettik ![]() ![]() Siyaset ve yabancılaşma başlıklı bu yazıda yabancılaşma noktaları göstermek istemiyoruz ![]() ![]() ![]() Siyasetin en gelişmiş aracı olan partiler en genel anlamıyla Fransız İhtilali’nde ortaya çıkmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Kapitalist üretim tarzı, üreticinin üretim araçlarından kopmasını öngörür ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Temsili sisteme gelinceye kadar siyaset alanında yoğun mücadeleler yaşanmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat yeni sistem bir gerçeği değiştirmedi: "İlk esas şudur: gerçekten hükmedilenler ve hükmedenler, yönetenler ve yönetilenler vardır ![]() ![]() " ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün artık temsili sistem oturmuştur ![]() ![]() ![]() " ‘Parti’ terimi, resmen özgür başvuruya dayalı yazılmayla üye olunan dernekleri anlatmak üzere kullanılacaktır ![]() ![]() ![]() Max Weber sosyolojik bir tanımlama yapmış, partinin işlevinden çok partidekilerin etkinlikleri üzerinden partiyi tanımlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() Partinin işlevi onu hareket ettiren kişilerin tekil çıkarlarından öte sunduğu bütünlüklü bir program doğrultusunda hareket ederek toplumu yönetmeye aday olmak ve iktidara gelince toplumu yönetmektir ![]() ![]() ![]() Toplumun çıkarları kavramı partilerin varoldukları sistemi reddederek yeni bir sistem koymadıkları noktada devletin çıkarları noktasında tanımlanmaya başlamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Artık partiler, kişisel (sınıfsal) çıkarları merkeze almış durumdadırlar ve bu kitlelerin siyasetten uzaklaşması ve bir partiyi seçerken programları değil kişileri merkeze almalarını getirmiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Taraf olmayı dayatan partililik artık bugün bunu ifade etmemektedir ![]() ![]() ![]() ![]() Bugün siyasette Can Kozanoğlu'nun dediği gibi "cilalı imaj devri" yaşanmaktadır ![]() ![]() Yukarda tanımlananlar kapitalizm içindeki ve onun sürdürücüsü partilerdir ![]() ![]() 1)Kapitalizm koşullarında, sistemi değiştirmeyi hedefleyen, mücadele eden parti, 2)Sosyalizmde kitlelerin partisi ![]() ![]() ![]() ![]() Faşizm ise aslında kapitalizmin diktatoryan bir versiyonudur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Partiler ve partililer üzerine bu kadar yazdıktan sonra biraz da seçim sistemi üzerine değinmek gerekir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yayıncılık, 1984, s ![]() ![]() ![]() Yukarıda partilerin sunduğu programlar üzerinden değil, adayların kişilikleri, harcanan para miktarıyla orantılı halkın hayatına renk katmasıyla ve ayrıca sermaye gruplarının desteğinin sadece para üzerinden değil tüm iletişim araçlarının kullanılmasını sağlamasıyla seçimlerde "yayılma, inandırma yetenek ve etkinliğin" ortaya çıktığı görülmektedir ![]() Temsili sistem, birilerinin başkaları adına konuşmasını yasallaştırmış ve bu, zamanla kişileri dinleyici daha sonra ise sadece oy atıcı konuma getirmiştir ![]() ![]() ![]() Son söz olarak bize de şöyle seslenmek düşüyor: Size dair verilen kararlarda sessiz çoğunluk olmayın! |
![]() |
![]() |
|