Prof. Dr. Sinsi
|
Küreselleşmenin Psikolojik Boyutları
Küreselleşme : Nedir, neye yarar?
Küreselleşme bilgi, eşya, sermaye ve insanların politik ve ekonomik sınırları aşan akışıdır Küreselleşmeyle birlikte, fiziksel mekan idraklerimiz değişmektedir ?Coğrafyanın sonu? ya da ?mesafenin ölümü? olarak adlandırılan bir süreçle hepimiz dünyanın küçüldüğünü hissediyoruz Artık daha fazla insan, daha sık seyahat etmekte; elektronik iletişim dünyanın uzak bölgeleri arasındaki mesafeyi kaldırmaktadır ?Zaman-mekân sıkışması? (Harvey, 1997) olarak da isimlendirilen bu durum sayesinde fikirler, kültürler ve değerler dünya ölçeğinde yayılmakta, film ve diğer medya aygıtlarıyla kültür transferi yapılmakta ve politik fikirler bütün dünyaya nüfuz edebilmektedir Bugünün dünyasının, kapitalist ekonomik sistemin gücünü pekiştiren bir küreselleşme tarafından şekillendirildiği düşünülmektedir Kavram üzerinde tam bir fikir birliği olduğunu söylemek güçtür : Kimileri için küreselleşme dünyanın Batılılaştırılması, kimileri için kapitalizmin yükselişi anlamına gelmektedir Kimi yazarlar küreselleşmenin bir tektipleşme yarattığını dile getirirlerken, başkaları artan melezleşme ile çeşitlilik ve farklılığa izin verdiğini söylerler Kimi kuramcılar küreselleşme ile moderniteyi eş tutarlar, öte yanda ?küresel çağ?ın moderniteyi izleyen ve ondan tamamen farklı bir çağ olduğunu dile getirenler de vardır ( Kellner 1999) Küresel kültürü taşıyan iki önemli araç, bilgisayar ve iletişim teknolojileridir Medya teknolojilerinin çoğalmasıyla dünya bir ?küresel köy?e dönmüştür : Dünyanın farklı bölgelerindeki insanlar TV ekranından Körfez Savaşı?nı, önemli spor ve eğlence olaylarını izleyebilir, aynı reklâmlara mâruz kalabilirler Bütün bunlar bir şekilde kapitalist modernizasyonun ilerlemesine hizmet ederler Küresel bilgisayar ağlarına giren pek çok kişi de bilginin, fikirlerin ve imgelerin dünya boyunca değişimini ve yayılmasını sağlayarak, zaman/mekân sınırlarını aşabilirler Küresel kültür yaşam biçimi,ürün ve kimlik pazarlamaktadır Ulusaşırı (transnational) şirketler yerel pazarlara nüfuz ederek küresel ürünler satmak ve yerel direnci kırmak isterler, reklamcılık bunun için vazgeçilmez bir silahtır Uydu ve kablo yayınlarıyla tüm dünyada ticari bir kültür yaygınlaştırılmak istenmektedir Yeni teknolojilerin yayılması da toplum üzerinde çeşitli etkiler yapmakta, söz gelişi kol gücünün önemi azalmakta, daha esnek üretime geçilmekte ve üretimin kendisi ulusaşırı bir nitelik kazanmaktadır ?Yeni küresel iletişim otoyolu? kimilerince kutsanmakta, kimilerince de yeni bir kültürel sömürgecilik dalgası olduğu gerekçesiyle eleştirilmektedir ( Kellner 1999) Küresel iletişim ağlarıyla ?coğrafyanın sonu? ilan edilmektedir : Küresel çağda sermaye ve enformasyon hareketlerinin hızı elektronik sinyalin hızıyla eşit olduğunda, mesafenin alt edilmesi anlık bir şey hâline gelir ve mekân maddîliğini, hareketi yavaşlatma, durdurma, ona direnme ya da başka bir yoldan kısıtlama yeteneğini yitirir (Bauman 2000) Öte yanda küreselleşen medya hepimizi birer antropolog haline getirmektedir, oturma odalarımızda kahvelerimizi yudumlarken, bütün o Öteki?lerin dünyasını ekranda izleyen antropologlara dönmüş bulunuyoruz Yerel olmayan insanlar, yerler ve olaylar konusunda hepimiz büyük ölçüde medyaya bağımlıyız ve ?olay? bizden ne kadar uzak olursa, bilgilerimizin bütünlüğü itibarıyla medyaya o kadar bağımlı oluruz Tarihsel olarak nasıl Batı antropolojisi ?yerlileri? temsil etmek hakkkını kendinde gördüyse, bugün de aynı şekilde Batı medyası, uluslararası iletişimin tek yönlü akışı içerisinde Batılı olmayan öbür bütün Ötekiler?i temsil etme hakkını kendinde görmekte ve bize, ?biz?i ?onlar?dan ayırt etme imkanı veren tanımları sağlamaktadır Ekran sadece bize ?onlar?ın görüntüsünün elenerek yansıtıldığı, belirli görüntülerin ulaştırıldığı bir ortam değil, kendi kimliklerimizi tanımladığımız ve inşa ettiğimiz, Öteki ile ilgili korkularımızı, düşlerimizi ve isteklerimizi yansıttığımız bir
ekrandır ( Morley ve Robbins, 1997) Küreselleşmenin ekonomik sonuçlarının da âdil olmadığı, ekonomik seçkinlerin ve şirketlerin küreselleşmenin meyvelerini topladığı ancak bu arada zenginler ve yoksullar, gelişmiş ve az gelişmiş bölgeler, sahip olanlar ve olmayanlar arasındaki uçurumun telâfi edilemez bir biçimde büyüdüğü dile getirilmiştir Zengin uluslar daha zayıf ulusların insanlarını, kaynaklarını ve topraklarını istismar etmeyi sürdürmektedirler Yoksul ülkelerin içine yuvarlandıkları borç batağı 1970?lerden bu yana genişleyip derinleşmektedir Bugün dünyada her zamankinden daha fazla yoksul insan vardır ve gerek yerel, gerekse ulusal ve küresel ölçekli şiddet, yeryüzünü dehşet ve felâkete boğmaktadır Gezegenin ekosistemi kuşatma altındadır ve geleceği de tehlikededir ( Kellner 1999)
Küreselleşme sorgulanıyor
Küreselleşme kavramının görülmez pazar güçlerinin devlet tarafından kontrol edilemezliğini ve ekonominin doğrudan insanlar tarafından şekillenemeyeceğini öngördüğü için, ümitsizlik ve şüphe uyandırdığı öne sürülmüştür ( Hirst ve Thompson, 1996) DeBenoist (1996) ise kültürel ve ekonomik küreselleşmenin ayırt edilmesi gerektiğini yazmaktadır Kapitalizm artık sâdece eşya satmamakta, aynı zamanda ses, görüntü, imge ve bağlantı satmaktadır Sâdece evleri tıka basa doldurmamakta, imgelemi ve iletişimi de tahakkümü altına almaktadır Reklâmcılık mârifetiyle oluşturulan imge ve ses seli, yaşam biçimlerini standartlaştırmakta, farklılıkları azaltmakta, tutum ve davranışları birbirine benzetmektedir Artık kollektif kimlikler ve geleneksel kültürler kaybolmaya yüz tutmuştur Gerçekliğin yeniden tanımlanmasına tanıklık ediyoruz Bildik medya bize başka bir yerde ne olduğunu gösterirken, internet, kullanıcılarına kendilerini sanal olarak o başka yere taşıma imkânı veriyor İnternetle birlikte adını elektronik göçmenlik olarak koyabileceğimiz yeni bir yaşam tarzı boy veriyor Internet sâyesinde bütün dünyanın Kuzey Amerika?lılar gibi düşünmeye ve yazmaya başladığı dile getiriliyor ( DeBenoist 1996) Küresel kapitalizm, kendini tarihaşırı ve ulusaşırı olarak, modernleşmenin ve modernliğin aşkın ve evrenselleştirici gücü olarak sunmuş olmasına rağmen, gerçekte Batılılaşma demektir, Batı ürünlerinin, değerlerinin, önceliklerinin, yaşam biçiminin ihraç edilmesi demektir Eşit olmayan bir kültür karşılaşması sürecinde ?yabancı? halklar, Batı imparatorluğunun tebaâları ve astları olmaya zorlanmışlardır ve bundan daha az önemli olmamak üzere, Batı, Öteki ile ve ötekinin ?egzotik? kültürüyle karşılaşmıştır Küreselleşme sınırları ortadan kaldırdığı için kolonyal merkezin sömürgeleştirilmiş çevresiyle yüz yüze gelmesini yoğun bir deneyim haline getirmektedir
( Morley ve Robbins 1997) Ziyaüddin Serdar (2000) kimi yazarların küreselleşmenin felsefî arka plânı olarak gördüğü postmodernizmin Batı sömürgecilik ve modernitesini aslında devam ettirdiğini; Hindu meditasyonları ve sufizm gibi Doğulu pratiklerin sâdece tüketim ürünleri oldukları zaman kıymetli sayılıp Batılı bünyeye kabul edildiğini öne sürmektedir Yazara göre Batılı olmayan kültürel eserler Batı?da göründüğü zaman, onlara karşı ya boş sembollermişçesine ya da etnik bir modaymışçasına davranılır Serdar, kültürel fikir ve ürünlerin akışının Batı?da Üçüncü Dünya?ya doğru tek yönde olduğunu ve evrensel sahnede Hintli Michael Jackson, Çinli Madonna, Çin operası, Urdu şiiri veya Mısır tiyatrosu göremeyeceğimizi yazar (Serdar 2000) Sovyetler Birliği?nin de çöküşüyle sermayenin ve onun kültürel ürünlerinin küresel akışına direnebilecek pek az köşe kalmıştır dünyada Dünya pazar ekonomisi, bütün bir gezegene tüketerek mutlu olma düşünü yaymaktadır Körfez savaşı, sosyal eğilim ve modalar, Madonna, rap müziği ve Hollywood filmleri gibi kültürel ürünler, küresel dağıtım ağları tarafından dünyanın her köşesine ulaştırılmakta ve ?küresel popüler?liği belirlemektedir (Kellner 1999)
|