Felsefede Teslis |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Felsefede TeslisÖzetle söylenirse, ilk şey, her şeyin kaynağıdır Her şey ona döner İlk şey, sonradan meydana gelen şeylerin vasıflarıyla nitelenmez O ne cevherdir, ne arazdır Bizim fikrimiz gibi bir fikir, bizim irademiz gibi bir irade değildir O tanımlanamaz Fakat varlığı zorunludur Yani varlığı kendi zatının gereğidir Kendisine layık olan sıfatlarla nitelenir Varlık nimetiyle bütün eşyanın üzerinde feyezan eder O, kendi yarattığı hiç bir şeye muhtaç olmaz![]() Bu ekolün kurucusu Eflatun´a göre, sözü edilen yaratıcıdan çıkan ilk şey akıldır Onun bir yavrusu gibi ondan doğmuştur Bu aklın üretim gücü vardır, ama ondan doğan bir şey gibi değildir![]() Akıldan da ruh fışkırmıştır ![]() İşte her şey bu üçlüden doğmuştur Tedbir ve yaratma bundan çıkar![]() Burada iki şey üzerinde durmamız gerekmektedir: 1- Modern Eflatunculuk, dinle uyum sağlamıştır Her ikisi aynı melodiyi terennüm eder hale gelmişlerdir Yani teslisi kabullen*mişlerdir Bu üçleme (teslis) Hz İsa´nın çağrıda bulunduğu tevhi*din bozularak ve çarpıtılarak döküldüğü bugünkü Hıristiyanlık kalıbının içerdiği ve iddialarına göre Hz İsa´nın davet ettiği teslis akidesidir Böylece felsefe, bu dinle uyum sağladığı gibi, birçok tanrının varlığını kabul eden putperestlikle de uyum içine girmiş*tir Bu bileşimin normal olup olmadığına bakılmaksızın bileşimi meydana getiren unsurların dış görünümleri gizlenip gizlenmese de, bu bileşim meydana getirilmiş oldu![]() 2- Bu ekolün üstadı olan Emniyos, 242 miladi senesinde ölmüş olup ilk Mesihilik dinini benimsemiştir İnandığımıza göre bu dini Mesih (a s)´m ilk tabileri ortaya koymuşlardır Sonra Emniyos, es*ki Yunan putperestliğine geri dönmüştür![]() Emniyos´tan sonra Eflatun gelmiştir Eflatun önceleri İsken*deriye ekolünde eğitim görmüş, sonra İran´a ve Hindistan´a göç*müştür Hindistan´da Hind tasavvuf kaynaklarından istifade ederek Budizm ve Brahmanizm hakkında bilgi sahibi olmuş, Bu-distler´in Buda hakkındaki görüşlerini öğrenmiştir![]() Eflatun, bu ilmi seyahatinden sonra, ilk eğitim yeri olan İsken*deriye´ye geri dönmüştür ![]() Miladi 3 yüzyılda dünya, böylesine bir fikri dalgalanma içinde yaşıyordu Bu dalgalanma ve istikrarsızlık uzun süre devam etti Nihayet 6 yüzyıla gelindi O zamanlar çekişmeler ve metod farklı*lıkları daha da fazlalaştı Fikri alandaki çözülmeler şiddetlendi Nihayet iş itikat noktasına kadar uzandı![]() Meryem oğlu İsa peygamberin öğretilerinden sapan Nasrani*lik (Hıristiyanlık), kendi arasında bölünerek Meliki ve Yakubi gi*bi mezheplere ayrıldılar Aralarındaki anlaşmazlık şiddetlendi Bu anlaşmazlık önceleri düşünce alanındaki düşmanlığa, daha sonraları ise cinsler arasındaki düşmanlığa dönüştü Cenab-ı Al*lah, aralarına kin ve düşmanlık tohumları saçtı Nefisleri ve dü*şünceleri bölünüp parçalandı îtikadlan zayıfladı İmanları çö-züntüye uğradı İnançları mücadele ve tartışma zemini haline geldikçe zayıflamaya ve şüphelerle dolmaya başladı Kesin inanç*ları yokoluverdi Evet 6 yüzyılda Hıristiyanlık dinini kucaklayan beldelerin ve ülkelerin durumu böyleydi![]() Miladi altıncı yüzyılda epeyce tartışmalara sahne olduğu için, Hıristiyanlık inancı zayıfladı Önceleri putperestler, Hıristiyanlar´a zulmetmeye başladılar Ardısıra Yahudiler, Hıristiyanların aleyhinde tecessüsde bulundular Hıristiyanlar Roma ve Filistin gibi yerlerde köşe bucak kaçarak Yahudiler´den ve putperestler*den gizlendiler, inançlarım gizlemek zorunda kaldılar Nerede bir Hıristiyan grubu görülürse, zulüm ve sürekli eziyetle mukabele görüyorlardı Hıristiyanlar´a zulmetme hususunda Roma hü*kümdarları birbirleriyle adeta yarış içine girmişlerdi Bu yeni di*ni beşiğinde iken yok edip gömmek için valilerine ilk hedef olarak, Hıristiyanlar´a zulmetmeyi gösteriyorlardı Bu zulüm ve işkence*ye delalet eden kaynaklar çoktur Örneğin imparator Trajan´m Asya Valisi Belin tarafından yazılan "Medeniyet Tarihi" adlı eser*de, müellifin şöyle dediğim görmekteyiz : "Hıristiyan olmakla suç*lanan kimselere ttarşı şöyle bir sorgulama tarzı uyguluyordum: Hıristiyan oldukları söylenen kimselere, Hıristiyan olup olmadık*larını soruyordum Hıristiyan olduklarını kabul ettiklerinde ikin*ci kez üçüncü kez ölümle tehdit ederek Hıristiyan olup olmadıkla*rım yine soruyordum Eğer Hıristiyan olduklarını söylemekte ıs*rar ederlerse onlara idam cezası uyguluyordum Hıristiyan olma*nın büyük bir yanlışlık olduğunu düşünüyordum Bu yanlışlıklan ve şiddetli inatları nedeniyle idam cezasını hakettiklerini düşü*nüyordum İhbarcıların adlarını bildirmeyen bazı mektuplar se*bebiyle, bir çok kimselere Hıristiyan olduklarına dair ithamlar yöneltiyordum İtham altında tutulan kimselerse Hıristiyan ol*duklarını inkar ediyorlardı Önlerinde adlarını saydığım dinlerle bağlantıları olduğunu tekrarlıyorlardı Kasıtlı olarak getirdiğim bazı dinlere ait heykellerin önünde bulunur ve şarap getirip tak*dim ediyorlardı Gerçek bir Hıristiyan´ı, İsa´ya sövmeye zorlama*nın çok müşkül olduğu söylenir Fakat bu arada bazıları Hıristi*yan olduklarını ve bazı günlerde güneş doğmadan önce ibadet için bir araya gelip İsa´ya övgüde bulunmak maksadıyla şiirler oku*duklarım itiraf edîyorladı Suç işlemek değil, hatta hırsızlık etme*mek, adam Öldürmemek, zina yapmamak ve ahidlerine vefa et*mek maksadıyla bir araya gelip anlaştıklarını da itiraf ediyorlar*dı Hıristiyan Kilisesi´ne hizmetçilik ettikleri söylenen iki kadına işkence yapmak zorunda kaldım Şu da var ki, ben asılsız hurafe*lerden başka hiçbir şeye karşı durmadım "Hıristiyanlar´a karşı zulüm ve işkenceler gerçekten fazlalaş*mıştı İmparator Neron, Hıristiyanlar´ı yakarak aralarında geziniyordu Üzerlerine zift döküyor ve ateşe veriyordu Törenlerinde bu gibi kimseleri meşale olarak kullanıyordu, imparator Dakaldi-yonos, Mısır´daki Hıristiyanlar´a aşırı derecede işkence yapıyor*du Onları çeşitli zulümlere tabi tutuyordu Mısır´daki Hıristiyan-lar´ın kökünü kazıyordu Tarih bu işkenceleri, Kıptî milletinin ta*rihinin başlangıcı olarak kabul etmiştir![]() |
|
|
|