Prof. Dr. Sinsi
|
Bilişsel Terapiler
BİLİŞSEL TERAPİLER
Birçok felsefe ve psikoterapi akımı içerisinde bilişsel kurama benzer yaklaşımlar bulunmakla birlikte Aaron Beck ve Albert Ellis bilişsel yaklaşımı bir kuram olarak psikiyatri ve psikoterapi içerisine sokmuşlardır Aaron Beck 1960 yılında psikanalist olarak, hastaların kaybedilmiş nesneye olan kızgınlıklarını kendilerine yönlendirdiklerine dair yaklaşımı deneysel olarak göstermek üzere rüya içerikleri analizi ve serbest çağrışım çalışmaları yapmaya başlar Beck bu çalışmalarda hastaların rüyalarındaki kendilerini yetersiz, kusurlu görmelerini acı çekme isteği olarak yorumlamasının yanlış olduğunu fark eder ve hastalarda bilinçte söze dökemedikleri olumsuz düşünceler oluştuğunu görür Zihinde çok hızlı ve otomatik olan bu düşüncelerle duygular arasında da bir bağlantı olduğunu ve davranışlar üzerine etkili olduğunu gözlemler Örneğin ?kaygılıyım? diyen bir hastaya Beck ?kaygılısınız çünkü cinsel isteklerinizle yüz yüze geldiniz ve bunların benim tarafımdan onaylanmayacağını düşünüyorsunuz? der Hasta ise ?hayır, aslını ararsanız sizi sıktığımı düşünüyorum? diye cevap verir
Böylece depresyon çalışmasıyla elde ettiği deneysel araştırmalardaki kişisel gözlemleri Beck? in psikoanalizden uzaklaşarak bilişsel model geliştirmesine sebep oldu 1979 yılında ?Depresyonun Bilişsel Terapisi? isimli kitabını yayımlayarak kuramını dile getirdi Depresyon üzerine yaptığı çalışmada depresif hastalarda kendilik saygısında azalma, kayıp duygusu oluşması, mahrum edilme düşüncesi, kendini eleştirme ve suçlama, intihar düşüncelerinin bilişsel çarpıtmalarla ilgili olduğunu tespit etmiştir ve ayrıca Beck düşüncelerin keyfi çıkarsama, seçici algılama, aşırı genelleme, abartma ve küçümseme ile çarpıtılıp olumsuz otomatik düşüncelerin oluştuğunu tespit etmiştir
Albert Ellis; düşünsel, duygulanımcı, davranış terapisi yaklaşımında m ö yaşamış filozof Epiktetos?un ?insanlara rahatsızlık veren, olayların kendisi değil, bu olaylara getirdikleri bakış açılarıdır? deyişini temel oluşturur Albert Ellis terapi yaklaşımında bilimsel düşünmeyi ve düşüncelerin doğruluğu ile ilgili kanıtları ne diye sorgulayan araştırıcı bir yaklaşım ortaya koyar İnsanın düşüncelerini akılcı ve akılcı olmayan yerleşik düşünceler diye ifade eder Bu akılcı olmayan yerleşik düşünceler olayları olduğundan farklı algılamamıza sebep olduğunu ve bunun sonucunda sıkıntı, utanma, incinme gibi sağlığımızı bozan duyguların ortaya çıktığını belirtir
Akılcı olmayan yerleşik düşünceleri olan kişiler olayları gerçeklikte algılamazlar ve düşünceleri ya kendilerini ya da başkalarına yönlendirirler Akılcı olmayan düşünceler mantık olarak tutarsız, kişiyi amaçlarına ulaşmaktan uzaklaştıran, dayatmacı, olmazsa olmazcı, kuralcı bir yapıya sahiptir Danışanlara olaylar hakkında gerçekçi olmayan çarpık düşünceleri ve buna bağlı olarak duygusal sorunların oluştuğu gösterilir Akılcı olmayan düşüncelerin üzerine gitme işlemine uslamlama denir Buna akıl yürütme ya da muhakeme etme de diyebiliriz Bu düşünceye sahip olmam için ne tür kanıtlarım var, bu düşünce mantıklı bir düşünce mi, böyle düşünmek beni duygusal açıdan olumlu mu etkiliyor, böyle düşünmenin bana bir yararı var mı diye durumu muhakeme edebilmek için sorular sorulur Akılcı olmayan yerleşik düşüncelerin farkındalığıyla beraber dayatmacı (olmazsa olmazcı), korkunç görme, dayanamama, katlanamama, kendine ve başkalarına fatura kesme davranışından vazgeçip, akılcı bir düşünce yaklaşımı ile yapabilirim, katlanabilirim, kendimi ve insanları her haliyle kabul edebilirim düşüncesi ve buna bağlı olarak da uyum bozucu sağlıksız duyguların sağlıklı olumsuz duygulara dönüştüğü (tasalanma, üzüntü duyma, düş kırıklığı, hayıflanma vs) olgunlaşma süreci içine girilir Danışanlara, olabilecek en kötü durumda dahi kendilerini bu şekilde üzmelerinin gerekmediğini görmelerini sağlamaya çalışılır Danışan, çarpık düşüncelerle algıladığı haliyle başa çıkabilirse, gerçeklikle çok daha kolay başa çıkabilir Terapinin amacı; danışana yaşamı içerisinde değiştirebileceği şartları değiştirmeye, değiştirilebilir olmayan durumlara katlanma becerilerini geliştirmesine ve her iki durumu ayırt etme yetisini kazandırmada yardımcı olmaktır Terapinin diğer amacı danışanın yaşamının tadını kaçıran ve kendine zarar veren bir takım davranışlar göstermelerine yol açan duyguların olumsuz olsa bile uyumu bozmayan duygulara dönüştürmektir Akılcı olmayan yerleşik düşüncelerin mutlaka olmalı dayatmacılığı vardır Dayatmacılık kişinin kendisiyle, diğer insanlarla ve çevreyle ilgili olarak ?meli ?malı tarzında zuhur eder Akılcı olmayan yerleşik düşüncelerin olayları abartılı olumsuz değerlendirme, korkunç, felaket görme eğilimi vardır Kişinin sorun çözme becerilerini elinden alır Problem çözülemeyecek kadar büyük bir problem olarak algılanır, büyük bir sıkıntı yaşanır ve kişiyi bir şeyler yapmaktan alıkoyar Akılcı olmayan yerleşik düşünceler, kişilere, insanlara değer biçme ve derecelendirme yaklaşımı ile görmeyi sağlar İnsanın yalnızca görünür yaptıklarıyla değerlendirmeye ve derecelendirmeye kalkmak doğuştan bir değerinin olmadığını söylemek demektir Fakat her kişi sadece insan olduğu için değerlidir Kişiler, davranışları değildirler Bu yüzden kişiler davranışların kendileri olarak algılamaktan, kendilerine davranışlarına göre değer biçmekten vazgeçmelidirler Yaşamın gerçek amacı kişinin sürekli olarak kendini kanıtlamaya çalışmasından çok yaşamdan doyum bulmasıdır Her şekilde ve her koşulda kişinin ötekinin gözünü, sözüne bakmadan bir şeyleri kazansa da kaybetse de kendini olduğu gibi kabul edebilecek içsel doyumu hissetmeye çalışır Bir çok yanılgım olabilir Kendimi ayıplamadan, suçlamadan, yerin dibine batırmadan, bu yanılgılarımı düzeltmeye çalışabilirim Kendi değerini bulma yaklaşımı, kişinin sone gelmeyen değer biçme, derecelendirme ve bununla ilgili yorumlar yapma, kendini yargılama ve sonunda suçlamaya kadar götüren hatalı bir bakış açısı oluşturur Kendini kabul eden kişi, hangi koşul olursa olsun kendini sever, kendiyle barışıktır Böyle bir derecelendirme ihtiyacı hissetmez Akılcı olmayan yerleşik düşüncelere sahip insanların engellenme toleransları düşüktür Hayatın içerisinde istemedikleri, sevmedikleri şeylere katlanamadıklarını düşünürler ve zorlanırlar Hayat belirsizliklerle doludur Bu belirsizlikler içerisinde hoşuma gitmeyecek bir çok istemediğimiz olay ve durumlarla karşılaşabiliriz Terapide yapılmak istenen akılcı olmayan yerleşik düşünceleri değiştirmektir Akılcı olmayan yerleşik düşüncelerin üzerine gitmek ve tartışmaktır Danışanları akılcı olmayan yerleşik düşünceleriyle yüzleştirmektir Danışana yeni bir bakış açısı ve yaşam felsefesi oluşturmaktır Danışanlara kötü sonucu göze alma ve utanca saldırma alıştırmaları ödevleri verilir Olumsuz bir durum ve başarısızlık korkusu yaşayan danışana başarısızlığı yaşamadıkça onunla ilgili akılcı olmayan yerleşik düşüncelerinin değişmeyeceği ve hep kaçınma davranışında bulunmak zorunda kalınacağı anlatılır Olumsuz durum diye hissettikleri şeylerin korkunç bir şey olmadığı ve kendilerini küçük düşürmeyeceğini de göstermeye çalışılmaktadır Danışanlar hayatın içerisinde bir çok sorunla yüz yüze kalmaktadırlar ve onlara sorun çözme becerileri kazandırılmaya çalışılır Her aksilik için mutlaka yapılacak bir şeyler vardır Sorunlarımızı çözebilmek için bir takım yetilerimizi geliştirebilmeliyiz Öncelikle bir sorunu fark edebilme yetimizi geliştirmeliyiz Sözel ve sözel olmayan ipuçlarından başkalarının duygularını yorumlayabilme, mevcut durumun koşullarını algılayabilme kapasitemizi geliştirebiliriz Daha sonra aksi giden durum karşısında bir an için durma ve düşünme yetisini geliştirme gelmektedir Neler yapabileceğini düşünme, bir çözüm bulmaya çalışma, başka çözüm yollarının olup olmadığını düşünme, birden fazla çözüm alternatifi üretmeye çalışır Ve sonra üretilen bu çözüm önerilerin sonuçlarının neler olabileceğini düşünmek gerekir Üretilen çözüm etkili olmamış ise başka ne yapılacağı üzerine düşünülür Olası durumu değiştiremiyorsak baş etme ve tahammül gücünü artırma becerileri üretilmelidir Danışanın çevreye uyumunu sağlayacak geliştirmesi gereken yetilerden biri de kendini ortaya koyma davranışıdır Başka bir insanın tutum ve davranışlarıyla ilgili değişiklik yapmasını, direkt o kişiyle konuşarak saldırgan ve kendini savunucu bir tutum takınmadan istemesidir Danışanın kendini ortaya koyma davranışı geliştirmesi hayatı ile ilgili olaylara müdahil olma ve çözüm üretmede büyük bir katkı sağlayacak önemli bir beceridir Kendini ortaya koymayı sağlayabilmek için hayır demeyi öğrenmek, konuştuğumuz kişinin yüzüne bakarak ne çok yüksek ne de çok alçak bir sesle konuşabilmek, karşımızdaki kişinin direkt kendisini eleştirel bir yaklaşımla değil, davranışlarını eleştiren bir yaklaşım içinde olmayı becerebilecek yetiye sahip olmaya çalışır
Aaron Beck ve Albert Ellis adlarıyla anılan bu kuram 1980? de büyük gelişim gösterdi Birçok klinisyenle zenginleşti Bilişsel ekol, bilgi işleme modeline dayanır Bilgi işleme süreçleri duyu, algı, bilişten oluşur Duyu organlarımızla iç ve dış dünyamızdan gelen uyaranları alırız Her alıcı değişik enerji biçimine tepki gösterir Her uyaran için özel reseptörler (alıcılar) vardır Görsel alıcılar belirli dalga boyu ışığa, koku alıcıları gaz halinde bulunan kimyasal maddelere, tat alıcıları sıvı içindeki kimyasal maddelere, ısı alıcıları deri ısısındaki değişimlere ve işitme, dokunma, ağrı, kinestetik duyu alıcıları belirli mekanik uyarıcılara duyarlıdır Her reseptör sinir hücresine bağlıdır ve duyu organlarındaki sinir hücrelerine gönderilir Alıcı uyarıldığında uyarıcı enerji elektrik enerjisine dönüşür Elektrik enerjisi yüksek düzeyde olduğunda sinir hücresi ile bağlantılı sinir liflerinde sinir akımı başlatılır Aksiyon potansiyeli (sinir akımı) sinir sistemi boyunca ilerler sonra cerebral kortekse (beyin kabuğuna) gelir Uyaranlarla oluşmuş duyusal bilginin beyin tarafından örgütlenip yorumlanmasına algı denir Bu aksiyon potansiyelinin (enerji akımının) işlevi duyularla algıların zihinsel tasarımlara dönüşümüdür Duyularla algılardan gelen verilerin işlenerek algılama, hatırlama, düşünme, dil, tutumlar, değer yargıları, beklentiler ve problem çözücü stratejiler gibi biliş (kognisyon) dediğimiz karmaşık zihinsel süreçler oluşur
|