Ankara'nın Saklı Güzelliği....Kale İçi |
10-06-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Ankara'nın Saklı Güzelliği....Kale İçiAnkara Kalesi koca duvarları ardında; konakları, hanları, hamamları, sepetçileri, bakırcıları ve ilginç müzeleri ile başka bir Ankara saklıyor B azı şehirler vardır insanı kendiliğinden büyüleyiverir, İstanbul gibi, Venedik gibi Herhangi birinin böyle bir şehrin güzelliği hakkında kuşkuya düşmesi neredeyse imkânsızdır Oysa kimi şehirler kendiliğinden değil, ancak dikkatli bakışlarla yücelirler Kendini hemen ele vermeyen bir güzelliğin büyüsü vardır onlarda ve Ankara böyle bir şehirdir Kentin umarsız bakışlara pek de çekici gelmeyen doğası üzerine ilginç anekdotlar bile vardır; şair Yahya Kemal Beyatlı’nın “Ankara’nın en çok, İstanbul’a dönüş yolunu severim” sözü, bu tür bir ilgisizliği yansıtır örneğin İstanbul’dan gelip bu şehre yerleşmiş öğrencilerin dillerinde de, henüz bu şehri keşfetmemişlikten kalan acı sözler dolaşır durur, içinde ‘çorak’, ‘bozkır’ kelimeleri geçen kırıcı ifadeler taşır bu sözler Ankara’yı keşfetmekle kastettiğim, bildik müzelerini, çay bahçelerini, örneğin bir dönem dillerde dolaşan Tunalı Hilmi gibi caddelerini bulmak, bu şehri, zihinlere hemen geliveren yönleriyle tanımak değil elbette ÇOK RENKLİ VE SESLİ BİR KÖŞE Ankara Kale İçi’ni bilmeyen yoktur kuşkusuz, hatta burası özellikle de turistlerin gözdesidir Yerleşim bakımından At Pazarı olarak bilinen mevkide, Mahmut Paşa Bedesteni ile Kurşunlu Han’dan devşirilen Anadolu Medeniyetleri Müzesi’nin hemen üstünde, şehre hâkim bir konumda yer alır Davulcular Hanı, Çengelhan, Pirinçhan gibi öteki han ve bedestenler, Arslanhane Camii, Celali Kaddani Camii, Hacıbayram Camii, Ahi Şerafettin Türbesi gibi dinî yapılar ve eski kale konakları bu mekânın turistik altyapısını oluşturur Ama Kale İçi, şehir broşürlerine emanet edilmeyecek kadar renkli, ezbere bilgiler döken rehberlerden dinlenmeyecek kadar çok sesli bir köşe, anlaşılmayı bekleyen sır dolu bir kapalı kutu gibidir Tarihçi İlber Ortaylı ‘Ankara Kalesi’ başlıklı yazısında bu eski ve küçük şehrin tarihini birkaç cümleyle şöyle özetler: “Galatyalılar’ın başkenti, Roma ordusunun toplandığı bir merkez, Şark’a yürüyen Bizans’ın, Bağdat ve Suriye’ye yürüyen Osmanlı’nın soluklandığı stratejik bir nokta” Aynı yazıda Ortaylı, şehrin Bizans devrinde restore edildiğini de söyler ve devam eder: “Koca Ankara vilayetinin merkezi 25-30 bini ancak bulan nüfusuyla kaledeki konaklardan Hacettepe eteklerine yayıldı Mütevazı bir eyalet başkentiydi Mütevazıydı ama renkliydi… Koca konaklarına ve hoş avlulu evlerine pek tutkundular 1970’lerde eski Ankaralılar apartman hayatına pek gönülsüz geçtiler” Eski Ankaralılar apartman hayatına geçerken, şehrin artık metruk kalan bu kesimi ise yeni ev sahiplerini bulacaktı BİR MÜZE MAHALLE Şimdiki Kale İçi yukarıda çizilen tarihsel arka planın bir sonucu elbette Bakırcılar, sepetçiler, rehber çocuklar, okuldan dönen çocuklar, el işlerini kapı önlerine seren kadınlar, ilgili entelektüel bakışlar, bu bakışlara karşılık veren Romanlar, Malatyalılar Kale İçi’nin dokusu, birden fazla ilginç ayrıntıya dayanıyor aslında Muhit sakinlerinin eski şaşaalı günlerini kaybeden harikulade kerpiç konaklarını terkettiğinden beridir burası, göç alan bir büyük şehrin sığınma evi âdeta Büyük konakların sivil müzelere, şık restoranlara dönüştüğü muhitin yeni sakinleri, bu görkemli konakların etrafında kümeleşen eski Ankara evlerine, sırf şehrin merkezinden çok daha ucuz diye yerleşmişler İlginç olan ise, Ankara üzerine araştırmalarıyla tanınan Özer Ergenç’in ‘16 Yüzyılda Ankara ve Konya’ başlıklı kitabında o zamanlar Kale İçi’ndeki, yani ‘yukarı şehirde’ki evlerin, ‘aşağı şehir’dekilere nazaran daha çok rağbet gördüğünü öne sürüyor olması Şehrin ileri gelenleri, örneğin Ankara müftüsü gibi muteber kimseler Kale İçi’nde oturmayı tercih ederlermiş o dönemlerde; şimdi ise Kale İçi birbirine karşıt iki kesimi de barındırıyor içinde Bir tarafta şehirde tutunamayanların evidir Kale İçi, öte yandan yüksek sınıfın entelektüel ihtiyaçlarını karşıladığı bir müze mahalle MUHİTİN MİNİK REHBERLERİ Kale İçi ve çevresi bugün sivil müzelerin, şık restoranların yurdu; tarihçilerin, edebiyatçıların romantik bakışlarının odağı; betonarmeye alışmış gözlere arkaik evler veya turistlerin Ankara Kalesi; ama muhitin sosyo-ekonomik gerçekliği her bir yanda sizi bekliyor Nasıl mı? Kale İçi’nde dolaşmaya başlar başlamaz, dar bir tahta kapı arkasından ya da henüz dönülmemiş bir köşeden, turistseniz İngilizce, hatta Japonca ezberlenmiş cümlelerle, yok değilseniz Türkçe, ama çok kibar ifadelerle, 10-12 yaşlarında bir çocuğun yanınıza sokulduğunu görür; ve ona asla ‘hayır’ diyemezsiniz Çocuğun o günlük talihi, sizin herhangi bir broşürden edinebileceğiniz bilgileri seslendirmesinden etkilenmenizdir Ama doğru soruları sorarsanız, o turistik mekânın sakinleri hakkında öğrenemeyeceğiniz şey yok gibidir Mahallede kim kiminle kavgalıdır, en iyi çocuk rehber kimdir, kaç para kazanır? Her şeyin görerek, duyarak, sezerek anlaşıldığı; ilgili tavırlar, meraklı gözler yerine, acemi konuğunu âdeta temaşaya (derin derin düşünerek seyretme) çağıran bir tuhaf mahalledir burası TATLI TUHAFLIKLAR MEKÂNI Kale İçi’ndeki müzeler, sivil müzelerdir Çünkü bildik müze tanımlarının ötesinde, restoran-cafe-müze-antika dükkânı karışımı mekânlardır bu sivil müzeler Kınacızade Konağı’nın şu sıralar, ülkenin belki de gelmiş geçmiş en önemli tarihçilerinden birinin, Halil İnalcık’ın söyleşilerine, Yurdusev Arığ gibi bir hanımefendinin Osmanlı kıyafetleri müzesine ev sahipliği yapması, Kale İçi’ne turistik bakıştan öte bir derinlik kazandırıyor Üzerindeki kitabeden 1522-23 yıllarında yaptırıldığı anlaşılan dönemin işlek hanlarından Çengelhan da bugün bambaşka bir kimliğe bürünmüş ayakta kalmayı sürdürüyor Aradaki yüzyılları atlarsak, Rüstem Paşa evkâfından Rahmi Koç evkâfına doğru ilginç bir dönüşüm gözlemlenebilir burada Çengelhan artık bir teknoloji ve teknolojik maket müzesi Birinci ve ikinci dünya savaşından kalma silah parçaları, lokomotifler, buharlı gemi maketleri, el yapımı kayıklar, rus denizaltı başlıkları, mermiler, sürat teknesi maketleri AYNI ANDA FARKLI ZAMANLAR Öyleyse artık üst üste binmiş zamanları Kale İçi’nde yaşadığımızı iddia etmenin tam da sırası Kökleri Galatyalılar’a kadar uzanan, Bizans, Selçuklu Osmanlı devirlerini geçirmiş Kale İçi’nde bir 2 Dünya Savaşı mermisi ya da Henry Ford’un 1908’de imal edilen ve yaklaşık 15 milyon satan ünlü ‘Model T’ adlı otomobili ile bir zamanların oyun bilgisayarı şaheseri Commodor 64, elinde çantası, önlüğü, az sonra rehberliğe soyunacak olan kimi küçük çocukların önünden geçip gittiği bir binada sergileniyor Kınacızade Konağı içinden Osmanlı tarihine yön vermiş Halil İnalcık, elinde kitapları sallana sallana devşirme taşlı kale duvarları önünden iniyor yokuş aşağı, iki sevgili ellerinde defter, kalem not alıyorlar, Ayaş şivesiyle konuşan Bakırcı amcanın ağzından Kale İçi’ne ilişkin birkaç cümle alabilmek için, belki de şu yazının kaleme alınabilmesi için Her şeyin her zamanın aynı anda olabildiği bir yerde, Kale İçi’nde, bu tuhaf saklı ülkede |
|