Prof. Dr. Sinsi
|
Baba Haydar Semerkandi...
Evliyanın büyüklerinden Hace Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin talebesidir Baba Haydar Semerkandi diye tanınmıştır Doğum tarihi kesin bilinmemektedir Semerkant'ta doğdu 1550 (H 957) senesinde İstanbul'da vefat etti
Küçük yaştan itibaren doğum yeri olan Semerkant'ta Ubeydullah-ı Ahrar hazretlerinin derslerine ve sohbetlerine devam eden Baba Haydar Semerkandi, tasavvuf yolunda ilerledi İcazet (diploma) alıp, Mekke-i mükerremeye gitti Bir müddet orada kaldıktan sonra İstanbul'a geldi İstanbul'da Eyyub Sultan Camiinde ibadet ve taatla meşgul oldu Halleriyle ve nasihatleriyle insanlar arasında tanındı Zamanın padişahı Kanuni Sultan Süleyman Han, Baba Haydar Semerkandi'nin adını ve üstün hallerini işitip ona iltifat gösterdi Onun için, Eyub Nişancası'nda Cezeri Kasım Paşa Camiine inen yol üzerinde Baba Haydar Camiini ve dergahını yaptırdı Cami inşaatı tamamlanınca, Baba Haydar Semerkandi burada yerleşip cemaate namaz kıldırdı, vaz ve nasihatta bulundu Baba Haydar Efendi, camideki vazlarında ve dergahındaki sohbetlerinde insanlara İslam dininin emir ve yasaklarını anlattı İslam bilgilerinin yayılmasına ve güzel ahlakın yerleşmesine hizmet etti 1550 (H 957) senesinde İstanbul'da vefat etti İmamlık yaptığı caminin bahçesinde defnedildi Kabri, onu sevenler ve tanıyanlar tarafından ziyaret edilmektedir
Anadolu evliyâsından Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretlerinin talebelerinin yükseklerinden ve halîfelerindendir On altıncı yüzyılda yaşamıştır Baba Haydar Semerkandî diye tanınmıştır Doğum târihi ve hâl tercümesi hakkında kaynak eserlerde mâlûmât bulunmamaktadır
Baba Haydar hazretleri, küçüklüğünde asıl memleketi olan Semerkand'da Hâce Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin derslerinde yetişti Hâce hazretlerinin yüksek halîfelerinden olarak mezun olduktan sonra, bir ara Mekke-i mükerremeye gitti Harem-i şerîfte mücâvir, komşu olarak epey müddet kalıp, sonra bir arkadaşı ile berâber İstanbul'a geldi
İstanbul'da Eyyûb Sultan Câmii civârında kaldı Kerâmetler ve fazîletler sâhibi, hocasına lâyık olgun bir talebe idi Birçok güzel hâllerin kendisinde toplandığı yüksek bir velî idi
Baba Haydar hazretlerinin zamânında yaşayan, verâ ve takvâ sâhibi, şüphelilerden kaçıp haramlardan sakınan mübârek bir zât şöyle anlatır: "Bir Ramazân-ı şerîfin son on gününde, Ebû Eyyûb-i Ensârî hazretlerinin Câmi-i şerîfinde, Baba Haydar ile ikimiz îtikâf yaptık Ben îtikâfa girdiğimde, o zâten îtikâf hâlinde idi Berâber bulunduğumuz on gün içinde, iki bâdemden başka hiçbir şey yemedi Az yemekte bu kadar ileri, çok yüksek bir zât idi Onun bu hâlini görünce hayretler içinde kaldım Bütün zamânını ibâdet ve tâatle geçirir başka şeylerle hiç meşgûl olmaz idi
1550 (H 957) senesinin bir sonbahar günü sabaha karşı Baba Haydar vefât etti mahalle halkı ona son vazîfelerini yapmak için birbirleri ile yarıştılar Yaktıkları ateş bir türlü Su kazanını ısıtmıyordu Ne kadar odun attılar ise fayda etmedi Baba Haydar Efendinin vefâtını duyan Sultan, büyük üzüntü içinde mescide geldi mahallenin ileri gelenlerinden biri durumu Sultana anlattı ve:
"Sultanım ne yapacağımızı şaşırdık Sabah namazından beri kazanın altına odun koyuyoruz Nerede ise öğle ezânı okunacak, hâlâ su ısınmadı " demesi üzerine, Sultan gözleri dolu bir şekilde yanındakilere:
"Baba Haydar'ın kulübesinin üzerindeki ağaç dallarından kazanın altına koyun " diye emir verdi
Hemen kulübenin üzerindeki ağaç dallarından kırıp kazanın altına koydular O anda su ısınmaya başladı Gasil işlemi tamamlandıktan sonra öğle namazını müteâkip kılınan cenâze namazından sonra, kulübesinin olduğu yere defnedildi
|