Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
akif, insan, mehmet, olarak

Bir İnsan Olarak Mehmet Akif

Eski 10-06-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Bir İnsan Olarak Mehmet Akif






Mehmet Akif Ersoy, İstiklâl marşımızın şairi, büyük fikir ve dava adamı! Millî Mücadele’yi ateşleyen manevî bir önder!

Toprakta gezen gölgeme toprak çekilince,
Günler şu heyulayı da, er geç silecektir
Rahmetle anılmak, ebediyet budur amma,
Sessiz yaşadım, kim beni, nereden bilecektir?

diyen vatan şairimizi rahmetle anmak, onu eserleriyle, fikirleriyle, örnek hayatıyla bilmek ve Türk insanının gönlünde ve dilinde ebedîleştiğini göstermek, en azından bu toprakların havasını teneffüs eden bizler için bir vefa borcudur kanaatindeyim

Bu yazımızda, eserleri ve edebî yönüyle değil de, hayatından bazı kesitler alarak bir “insan” olarak Mehmet Akif’i tanıtmaya çalışacağız

BİR İNSANIN DERDİNE DERMAN OLABİLMEK İÇİN

Akif, eşi zor bulunur bir yardımsever insandır Öyle ki, daha yeni yetme bir delikanlı iken, akraba çocuklarına sahip çıkacak kadar babalık hisleri ile doludur

Belki de bu güzel huyları ona kazandıran yetimliğidir Evet, Akif daha 15 yaşında iken “Benim hem babam, hem hocamdır ve ne biliyorsam ondan öğrendim” dediği müşfik babasını gırtlak vereminden kaybetmiştir

Hicaz çöllerinde geçen şu hâdise, Akifteki merhametin zirveleşmesini göstermesi açısından oldukça enteresandır:

Akif’in vazife için Teşkilât-ı Mahsusa başkanı Eşref Bey (Kuşçubaşı) ile Arabistan’da Hicaz’a gittiği yıllardır Hicaz demiryolunun el-Muazzam istasyonunda bulunmaktadırlar Bu bir çöl istasyonudur ve çölde istasyondan başka hiç bir bina yoktur; ne bir İnsan, ne hayvan, ne yeşillik, ne de umran

İstasyon denilen şey de, bir küçük bekleme solonu ve bir memur barınağı Bu barınakta da istasyon memurunun ailesi yaşamaktadır Fakat ailenin hâli perişandır ve odanın halinden sefalet akmaktadır Odada oturacak bir ot minderden başka birşey yoktur; ne iskemle, ne masa, hattâ bir çuval bile Ve istasyon memurunun hanımı üç-beş gün sonra doğum yapacaktır Adamcağız, çaresizlikten “Sizde eski çamaşırlar varsa bari verin de doğacak çocuğu saralım” diye, iki büklüm olarak Akif ve Eşref Beylerden medet dilenir

Akif’in yüzünü derin bir teessür kaplar Eşref Bey’e bakarak: “Bu kadına yardım elzem Ortada çok ciddî bir tehlike mevcut Doğacak çocuğun hayatı tehlikede Ben trene atlayıp hemen Şam’a gideyim, ne lazımsa alıp getireyim” der

Eşref Bey şaşkındır, hemen itiraz eder: “Aman Akif, Şam’a, oradan tekrar buraya en aşağı beş gün, beş gece bir yolculuk yapman lazım Halbuki aylardan beri çölde yolculuk yapıyoruz Bu kadar yorgunluktan sonra, henüz bir gece bile dinlenmeden, bu uzun yolculuğu nasıl yaparsın?”

-“Yorgunluk mesele değil, ortada bir felâket var Ah, yoksulluk ne müşkül şeydir, sen bilir misin? Benim ciğerim parçalandı

Dertli Şair, bir insanın derdine derman olabilmek için maşlahını sırtına atıp besmele çekerek yola koyulur ve hareketinin beşinci günü, birçok malzeme ile çıkagelir Yorgunluktan, uykusuzluktan perişan vaziyette el-Muazzam’a adımını attığında vazifesini hakkıyla yerine getirmiş bir insanın huzuru ve neşesi yüzünden okunmaktadır

Eşref Bey daha sonra bu hadiseyi değerlendirirken şöyle diyecektir:

“Ah mübarek Akif! Şehinşahlara boyun eğmeyen Akif! Sefalette kalan bir kadına yardım için, altmış üç derece sıcaklıktaki çöllerde aylarca dolaştıktan sonra bir gece bile istirahat etmeden beş gün beş gece eşya vagonlarında yattın

VEFANIN BÖYLESİ

Arkadaşı Mithat Cemal Kuntay’ın anlattığı şu hâtıra da, “İnsan” Mehmet Akif’i, onun vefa ve merhamet hislerini en iyi şekilde anlatması bakımından ibretâmizdir Şöyle anlatıyor Mithat Cemal:

“Balkan Harbi başlarken Akif Bey yegane geçim yolu olan resmî memuriyetinden istifa etti Kirada oturduğu evine bir cuma günü gittim Beş çocuğundan başka dört çocuğu daha vardı

-Bunlar kim? dedim

-Çocuklarım, dedi

-Bir hafta içinde fazladan dört çocuk sahibi olmakta tuhaflık var, dedim Sonra anlattı

Baytar mektebindeyken bir arkadaşıyla anlaşmışlar Kim önce ölürse, ölenin çocuklarına kalan bakacak Arkadaşı vefat etmiş Akif Bey de anlaşmalarının gereğini yerine getirmişti

Evet Mehmet Akifin “arkadaşım” dediği, baytar mektebinde birlikte okudukları İslimyeli Hasan Tahsin Bey’dir Hasan Bey, Edirne baytar müfettişi bulunduğu bir sırada 1912 yılında vefat edince Akif -her zaman olduğu gibi- sözünde durarak, onca fakr u zarûretine rağmen merhumun çocuklarının bakımını üzerine almıştır

SÖZÜNÜN ERİ OLMAK

Evet, Akif sözünün eri biridir, demiştik Yine Mithat Cemal’in başından geçen şu hâdise sözün hangi şartlarda yerine getirileceğini göstermesi ve günümüz insanına örnek olması açısından oldukça düşündürücüdür:

“Meşrutiyet’in ilk seneleri, bir cuma günü adam boyu kar yağdı O gün Akif’in hazzetmediği şeyler işlemedi; araba, tramvay, şimendifer Çapa’daki evimize o gün sütçü, ekmekçi gibi satıcılar bile gelmediler

Öğle yemeğinden sonra biz hâlâ ekmekçiyi beklerken kapı çalındı Fakat Akif Bey gelmişti Bıyığının yarısı donmuştu Şaşırdım Nasıl geldiğini merak ettim

Beylerbeyi’nden Beşiktaş’a nasılsa bir vapur işlemişti “Bu kadar mı”, dedim Tabii ki bu kadardı Ve tabii ki Beşiktaş’tan Çapa’ya bu havada insanlar yürüyerek de gelirdi

Bu karda tipide yürünen mesafeye ben şaştıkça, Akif de benim hayretime şaşıyordu

-Gelmemem için kar, tipi kâfi değil, vefat etmem lazımdı Çünkü geleceğim diye söz vermiştim

İnsanların birbirlerine verdikleri sözün, bu kadar korkunç birşey olması, o gün beni ürküttü

“-Akif, dedim Sen eğer verilen sözün mânâsını bu türlü anlıyorsan, bana izin ver de, ben bu türlü anlamıyayım Benim verdiğim sözün şiddetli bir lodosa bile tahammülü yoktur!

O: -Ben böyleyim, dedi Ben de:

-Ben de böyleyim! dedim

Bu vak’adan sonra ona söz vermekten korktum Onun gözünde, ne karayel fırtınası, ne diz boyu kar, geçerli mazeret değildi

“BEN FASULYE AŞI YEMEYE RAZI OLDUKTAN SONRA

Yıl 1914, umûmî seferberlik zamanıdır Sebilürreşad yazıhanesinde oturmuş bir arkadaşı ile evden getirdiği kuru fasulyeyi yemekte olan Akif’e, İttihat ve Terakki iktidarının Dahiliye Nezareti’nden bir vazifeli gelir ve: “Nâzırın selam ettiğini ve yazılarında o kadar ileri gitmemesini rica ettiğini” söyler Sen misin onu söyleyen! Akif pür hiddet yerinden fırlar ve şöyle haykırır: “Nazırına söyle, kendilerini düzeltsinler! Bu gidiş devam ettikçe bizi susturamazlar Ben fasulye aşı yemeye razı olduktan sonra kimseden korkmam

Bu cevabın verildiği günler, seferberliğin olduğu ve herkesin karnını doyurmakla güçlük çektiği günlerdir ve İttihat ve Terakki erkânı tarafından Büyükada’da verilen ziyafetlere, hücumbotla İstanbul’dan dondurma getirildiği zamanlardır

Evet, Akif hakikati ifade etmekten çekinmeyen, dosdoğru bir insandır Bu özelliğini:

Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:

Sözüm odun gibi olsun, hakikat olsun tek!

şeklinde dile getirir

Yine Akif’in, arkadaşı Eşref Kuşcubaşı’na sık sık söylediği şu söz de, onun bu karakterini yansıtır: “Allah’ın en çok sevdiği emek, zâlime doğruyu söylemektir!

Evet, Akif’in haksızlığa hiç tahammülü yoktur; karşısında iktidarın hakim güçleri olsa da Hele binbir bâdireler ve fakr u zaruret içinde kıvranan milletin sırtından geçinenlere karşı hiç mi hiç! Bir gün ona“Hiç sevmediğiniz kimlerdir?” diye sorulduğunda, o:

“Geçmişlerinin vatan hesabına on parası geçmemiş, bir damla kanı dökülmemiş, bir hizmeti sebketmemiş olduğu halde ağzım memleketin temiz kan damarlarından birisine yamayarak emmekte olan serseri tufeyliler yok mu, işte en sevmediğim bunlardır” cevabını verecektir

İKİ YÜZLÜLERİ SEVER OLDUM

Akif’in bu doğruluk ve pervasızlığı hayatı boyunca hep birilerini rahatsız etmiş ve önü manialarla kesilmeye çalışılmıştır Bu yüzden dergisi Sebilürreşad da sık sık kapatılmıştır

İşte bu günlerin birinde Sadrazam Talat Paşa, Mehmet Akif ile Eşref Edib’i nezarete (bakanlığa) davet eder Bir ara söz arasında Talat Paşa: “Akif Bey, şu Merkez-i Umûmi’dekilerle anlaşsan olmaz mı?” diyerek Ziya Gökalp ve yanındakileri kastedince, hiddetle yerinden fırlayan ve ellerini sadrazamın masası üzerine koyan Akif: “Sen bizi bunun için mi çağırdın? Anlaşmak ne demektir? Bizim şahsi bir emelimiz, bir gayemiz mi var? Bizi simsar mı zannettin? Teessüf ederim” diyerek selâm bile vermeden çıkıp gider Akif’in arkasından bakakalan Talât Paşa’nın dudaklarından şunlar dökülür: “Edirne’de tanıdığım aynı Akif, hiç değişmemiş

Evet Akif bulunduğu cemiyetten farklı buutlarda yaşayan bir insandır ve böyle davranışlara hiç tahammülü yoktur İçten içe çürüyen İhtiyar Çınar’ın içinde âdetâ yapayalnızdır Cemiyetteki bozuklukları görüp insanlar arasındaki münasebetlerdeki riyakârlık ve sahte tavırlara dayanamaz ve bir gün şu itirafta bulunur:

“Artık iki yüzlüleri sever oldum; çünkü yaşadıkça yirmi yüzlüler görmeye başladım

“O BİR AHLÂK KAHRAMANIYDI”

Akif bir ahlâk kahramanıdır Ona bu hükmü, onunla otuzbeş sene hemhal olmuş bir dostu verecektir ve bu hükme varmadan, yıllarca onun kusurlarını, falsolarını araştırdıktan sonra şu itirafta bulunacaktır:

“İlk tanıdığım zaman ona inanmadım Bir insan bu kadar temiz olamazdı Fena aktör, melek rolünü oynamaktan bir gün yorulacaktı Gayr-i Tabiî bir faziletten yorulan yüzünü bir gün görecektim Fakat otuzbeş senedir bu gün gelmedi

Otuzbeş sene onun yanından her çıkışımda, kendime hep bu sualleri sordum: Bu tevazu, kendi kendini inkâr edercesine nasıl çıkıyordu? Mahrumiyetlerden yılmayan seciyesiyle kendisini nasıl kahraman sanmıyordu? Onu yakından tanıyanlar için her geçen gün, nasıl onun lehine geçen bir gün oluyordu? Onun temizliği yanında insan kendi günahlarından muzdarip olurken, o, kendisinin sizlerden başka olduğunu nasıl görmüyordu?

Onda bir bütünlük vardı Kininde; evlâtlık, babalık, kardeşlik kuvvetini alan dostluğunda da, bütünlük Dostunu, ‘sevmek’ kelimesinin noksansız mefhumuyla seviyordu Öldüğü zaman, düştüğü zaman, dünya aleyhine döndüğü zaman, yanında olmadığı vakit ve sevmeyenlerin yanında bulunsa bile

Ve bizler bugün, 27 Aralık 1936 pazar akşamı 63 yaşının içinde iken:“Ne mutlu bana, Peygamberimin(sav) yaşında öleceğim” dedikten sonra Hakk’ın rahmetine kavuşan bu Hakk erini rahmetle anıyor ve diyoruz ki:

Ey dertli insan, kabrinde rahat ol Bugün, senin örnek hayatın ve bu örnek hayatının aynası olan eserlerindeki ideallerini yaşatmaya, yeryüzünü bahara bezemeye azmetmiş “yeryüzü mirasçıları” her yanda boy atıyorlar

Ruhun şâd olsun, ey geleceğin insanı

İbrahim REFİK

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.