Prof. Dr. Sinsi
|
57.Alay,Yere Düşmeyen Sancak
57 Alay,Yere Düşmeyen Sancak
Toprağına sarılarak ölen yiğitler! Kapkara bir öfkeyle Değil Çanakkale'den, düşmanı dünyadan kovdular Ne kalk borusu çaldı, ne yat borusu Uyumaksızın Kudurmuş kurtlar gibi savaştı Ne esir oldu, ne mağlup Aç karnına taşları, ağaçları kemirip, yine saldırdı! Ay ışığıyla kanayan yaralarını sardılar Alınlarındaki kan damlalarının gölünde süngülerini parlattılar Alınlarındaki kanlı teri, silecek adam kalmadı, içimizde En meşhur şairlerimiz, bu kasırga karşısında, çaresiz, donakaldı Bakırdan, kızıl bir parıltı saçtılar geceye Geceyi kemiklerle, mermilerle dantel dantel işlediler Parçalanmış atların leşlerinde uyuyup, yeniden saldırdılar Yastık gibi yumuşacık mevziler kazdılar Gecenin meşaleleri ateş böcekleri oldular Memleketin en hüzünlü çiçeği, en soylu, gurur dolu, en uzun şarkıları oldular Derin ufuklarda uğuldayan topların ürküntüsü O küçük patikada Kuru otlar üzerinde Çamura gömülü cesed parçaları üstüne, ebedi vatanlarına uzandılar Çelik, kan, demirin korkunç fırtınasına, süngüleriyle karşı koydular
Anadolu'nun çok yoksul, soğuk köylerinin çocukları Sırılsıklam kan! Tepeden tırnağa mermi, şarapnel yarası Daha düne kadar Çamlıca tepesinde şarkılar söyleyen İstanbul'un çocukları, bugün, bıyıklarından kan süzülen, eşsiz kahramanlar! Vurulup, serildiğin yer, ebediyyen, buza kesmez artık Ateş fışkırır, kalp atışından toprak Korkma, Anadolu'nun boz kokulu rüzgarı, kanınızı kolalayıp kolalayıp Erciyes'in, Uludağ'ın tepelerine çoktan kaldırdı Açılan yaralarınız Anadolu'nun ağır tekerleklerine motor oldu, kanınız, susuz çayırlarımıza kumaş oldu!
Sedyeyle taşınmadan, teneşire konmadan, tabutlara girmeden ölen yiğitler! Kanlıdere kurumadı hala Sarı yapraklar, gözyaşı gibi düşen yiğitler! İngiliz dişlerini teker teker söken yiğitler! Omuzlarınız gibi yüksek şimdi, Conkbayırı, Kocaçimen!
Tankerlerden boşalan petrol gibi kan, loş, ıssız, dilsiz, hayalet dolu Domuzderesi, kanınızı taşırken nasıl gümbürdeyerek çağıldadı O bahar gecesi, taşları delen kanınızı kimsecikler görmedi Dikenler mi battı, yılanlar mı soktu, mermiler mi ısırdı, kimsecikler sormadı Ege'nin suları, başını kaldırıp, o şehit kitabelerine bakar mı şimdi! Artık ebediyyen uyumaz o sular Nasıl okşar, okşar Her akşam şarkılarla usul usul öper Kazılmamış o mezarları hala! Koşuyorum heyecanla o yüksek tepelere, 57 Alay'ın alnının değdiği o mübarek toprağa Alnımı sürüyorum karatoprağın en ateşli yanağına…
Anadolu'dan katar katar trenler, çıplak, aç, yorgun ve çocuk askerler taşıdı Salkım salkım söğütler ve nişanlılar, bu sevdalı gençlere el salladı Korkuderesi, tarihin bu en zalim kitaplarını yırtarak, çıldırarak, haykırır mı hala
Conkbayırı'nda, bulutlar gibi dökülen demir yığınlarının altında kalan yiğitler, o gece, bir gecede Anadolu'nun saçları ağardı Anneler türbelere koştu, Sakarya, Kızılırmak ağladı Kuvvet versin diye yiğitlere sabahlara kadar dualar okundu Kanlısırt'taki top sesleri, İstanbul'u salladı, Konya'yı ürpertti, Kars Kalesi'nden duyuldu Kibar İngiliz, ince, zarif, biblo suratlı İngiliz, ne kadar azgın, ne barbardı o gece Arı kovanı gibi üşüştüler, dünyanın bütün bahçelerine gireceklerini sandılar Tarihin bu en eski kapısında diz çöküp, döktükleri kanda boğuldular Ve ders aldılar
Bir daha kara bir bayrakla gelmeyeceksin buraya Anadolu'nun, dağ, tepe, bu kardeş çocuklarını, işte gördünüz, yüzleri toprağa sürünmesin Yanaklarından alev fışkırır Toprağa sürününce, kan yanaklarına kına oluyor Kirazdır, yabançileğidir, karadır, kızılcıktır, çok kızgın, çok ıslaktır, yanakları Kazıp kazıp çıkartıyoruz hala topraktan Testi, çömlek değil bunlar Toprağın güzel kokusuyla kiremitleşmiş, o yiğitlerin kurumuş yanaklar… Gelibolu, Anadolu'nun yünden boyunbağı, en kederli gövdesi! Tatlı tatlı ışıldayan, yorulmak bilmeyen, Anadolu'nun gümüş renkli alnı Söyle, gördün, hangi toprak parçası, top seslerini kadife elbiseler gibi giyinir böyle Söyle, çiçeklerle dolu kırları kim giydirdi bu askerlerin üstüne Ölümsüz kalbimiz, kalbimizin ta kendisi oldular  Mevzilerde yorgun düşüp, koynunuza yaslanıp sarılan o paslı tüfekler de, içtiler mi kana kana Korkudere'nin suyunu  Bugün kutsal emanetlerimiz gibi müzede, paslanmadı gitti Ay ışığında ayna gibi parıldıyor hala o eski süngüler!  
Şimdi koşuyorum heyecanla o yüksek tepelere! 57 Alay'ın alnının değdiği o mübarek toprağa! Alnımı sürüyorum, karatoprağın bu en ateşli yanağına!  Bu yüzden, bu tepeler akşamları çivit mavi, çiçekler gibi açıyor geceler Lacivert gecelerin derin ufuklarında Hala kanlı bir kılıç, ufukta, keskin keskin parlıyor…
Bizi öldürmeye yemin etmiş, tarihin elleriyle yoğruldu Anlatılmaz, bu yumuşacık, şırıltılı, tatlı çimenlerin masalı! Anlatılmaz, şu arkadaki kabarmış çalılıkların destanı! Şu küçücük çakıl taşlarına gücüm yetmez Öldükten sonra büyüyen şehitlerin taşlaşmış gözbebekleri gibi Burası üç merdiven, Şahinsırtı, Conkbayırı, Kocaçimen! Anadolu'ya buluttan, yürekten köprü oldular… Gördünüz, bataryalar, çocuk kandırır gibi boş mermiler attı, gördünüz savaş değildi bu, Hafız Burhan'dan şarkılar dinlediler Alnımız toprağı 25 Nisan gecesi, işte bu tepede öptü Tarihin o büyük duvar saati, işte bu tepede, 'Dur, Çanakkale geçilmez!' dedi Çanakkale o gece, Avrupa'yı Asya'dan, iki büyük kıtayı bacaklarından bir daha ayırdı!
Ey çok uzaklardan gelen yabancı! Bu pembe güller Bu hırçın rüzgar Bu binkat gölgeler Tarihin boynumuza, koynumuza dolanmış kolları Her biri bize, ekmek kadar hava kadar, Adem kadar yakın İşte gördünüz, hala zonkluyor her taşı Ey Seddülbahir, ey Conkbayırı, ey karşı kıyıda, bu top sesleriyle büyüyen, Bigalı köylü çocukları! Biz odun ateşiyle ısınmayı bilirdik Onlar savaş gemilerinin cehennem kazanlarını başımızdan döktüler Kahpece, şeytanca, Afrika'yı, köleleri, zavallı Hintlileri, işte burada karşımıza diktiler! Bunlar eski hatıralar Şimdi, hala Karanlık gecelerinde  Tepelerde karmakarışık ağaçlar! Birbirine sokulur Binkat gölgeler, boğazın sularına yaslanır Kocaçimen, Anafartalar, her gece Saçlarını örer, örer toplar, rüzgarlarla dağıtır! Boğaz'ın sularını, testi testi şaraplar gibi, içer, o eski günlerin hatıralarıyla, hıçkırıklarla ağlar  
Ege'nin parıldayan ve gülümseyen memelerine  Kocaçimen, hafif kumları avuçlayıp Avuçlayıp, rüzgarlarıyla serper  İşte böyle Şimdi o tepelerde, yüzbinlerce meçhul asker  Yüzbinlerce mezar Bu sonbahar gecesi, üstlerinde kurumuş yapraklar  
Bu sonbahar gecesi Kurumuş yapraklar uçuşuyor, içlerinde bir neşe  Bir neşe  Tarifsiz bir neşe! 
Sanmayın, bu kurumuş yapraklar bu gece orada, yalnız geziyor, yalnız uçuyor  Ruhlarımız 90 yıldır bu savaşın acısıyla hala hüngür hüngür ağlıyor
57 Alay,Yere Düşmeyen Sancak
|