|
|
Konu Araçları |
atatürk, etkileri, günlük, hayata, inkılâplar, inkılapları, neler, olmadan, sonrası, öncesi |
Atatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri Neler |
09-11-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri NelerAtatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri Neler Atatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri Neler Atatürk'ün inkılapları Atatürk ve İnkılaplar Asil Türk Milletinin karakterinde bulunan 'hür yaşama ve yaşadığı zamana damgasını vurma' özelliği, Mustafa Kemal'in karakterinde de yoğun bir biçimde görülmektedir Osmanlı İmparatorluğu'nun yöneticileri, belli dönemlerde bu karakteri korumalarına rağmen, bazı dönemlerde bu asil karaktere tamamen muhalif bir tutum izlemişler; akıl ve bilimden ayrılıp taassup batağına saplandıklarından gerilemiş ve yıkılmışlardır Osmanlı İmparatorluğu'nun son zamanlarında, Türk Devleti tarihten silinmek üzereyken, Mustafa Kemal bu gidişe dur diyerek, Türk'ün yüksek karakterine uygun bir hamle yapmıştır Mustafa Kemal ve arkadaşlarının bu hamlesi sonucunda, güzel vatanımız yabancı güçlerden temizlenmiş, kötü gidişe son verilmiştir Böylece, Türk Milleti için, güzel ve aydınlık günlere doğru yeni bir adım atılmıştır Atatürk, bu ileriye yönelik adımlar doğrultusunda, bizlere ve bizden sonrakilere yol gösterecek olan, bir inkılaplar hareketi başlatmıştır Bu inkılaplar Türkiye Cumhuriyeti'ni medeni milletler seviyesine çıkaracak niteliktedir Yaşadığı zamanı ve dünyayı çok iyi gözlemleyen Atatürk, milletin ve ülkenin önünde duran ve ilerlemeye engel teşkil eden bütün duvarları tek tek yıkmıştır Atatürk, karakterinde bulunan bu inkılapçı ve yenilikçi özelliğinin, bizlerde de bulunması gerektiğini, 13 Mayıs 1923'teki Meclis konuşmasında şöyle belirtmiştir: "Bugüne kadar elde ettiğimiz başarı bize ancak gelişme ve uygarlığa bir yol açmıştır Bize ve bizden sonra gelenlere düşen vazife bir yol üzerinde tereddütsüz ilerlemektir" 1 Bu ilerleme ancak, hakimiyetin milletin elinde olması ve medeni ülkeler seviyesine çıkılmasıyla gerçekleşmiş olacaktır Siyasi Alandaki İnkılaplar Saltanatın Kaldırılışı Milli kurtuluş hareketinin bütün cephelerde başarıya ulaşması sonrasında, düşman ülkeler barış görüşmeleri için teklifte bulunmuşlardır Barış görüşmelerine Ankara Hükümeti'nin yanı sıra İstanbul Hükümeti de davet edilmiş, böylece Milli Meclis'e bir tezgah kurulmaya, tuzak hazırlanmaya çalışılmıştır Bu doğrultuda, İstanbul Hükümeti'nin sadrazamı Tevfik Paşa, Ankara'ya, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı Mustafa Kemal'e bir telgraf çekerek ortak hareket etmeyi teklif etmiştir Neticede TBMM, İstanbul'daki işgal kuvvetlerine bir yazı göndermiş, barış konferansına katılabileceklerini, fakat İstanbul Hükümeti'yle ortak hareket etmelerinin mümkün olmadığını bildirmiştir2 Çünkü, Tevfik Paşa'nın teklifini kabul etmek, Anadolu'da gerçekleştirilen Kuva-yi Milliye hareketine, İstanbul Hükümetini de ortak etmek olacaktı Konunun hemen akabinde Mustafa Kemal, 30 Ekim 1922'de TBMM'yi toplayarak saltanatın kaldırılması yönünde çalışmaları başlatmıştır Fakat meclis içindeki bazı üyeler "saltanatsız iktidar ve hilafet olamayacağı" 3 görüşünü savunarak bu girişimi engellemeye kalkışmışlardır Bu engellemelere karşın, Mustafa Kemal'in konunun önemini ve hassasiyetini bildiren konuşmasından sonra "hakimiyetin kayıtsız ve şartsız millete" ait olduğu kabul edilmiş, 3 Kasım 1922 günü, saltanat kaldırılmıştır Cumhuriyet'in Kuruluşu İstanbul Hükümeti'nin, işgal kuvvetlerinin 'kukla yönetimi' durumunda olması ve bu hükümet tarafından Mustafa Kemal ve arkadaşları tarafından Anadolu'da kurulan milli hükümete karşı alınan cephe, bir süre sonra, kimin yönetimde olacağı sorusunu gündeme getirmiştir Aynı problem TBMM içinde de kendini göstermiş, bazı üyelerin saltanat ve hilafeti yaşatma düşüncesinde oldukları görülmüştür Yeniden saltanat ve hilafete dönülürse, verilen mücadele boşa gitmiş, milletin hakimiyeti tekrar sorumsuz yönetime geçmiş ve geriye dönülmüş olacaktı Oysa yenilikçi ve inkılapçı düşünceyi kendine şiar edinen Mustafa Kemal'in bu fikirlerinden taviz vermesi beklenemezdi: " 25 Nisan 1920 tarihinde TBMM, Mustafa Kemal, Celaleddin Arif, Cami Bey, Fevzi Paşa, İsmet Buey, Hamdullah Suphi ve Hakkı Behiç tarafından oluşan bir yürütme komitesi seçerek 1 Mayıs 1920'de kabul edilen 5 maddelik bir kanunla seçilecek olan hükümetin seçiliş ilkeleri belirlenir Kısa bir süre sonra da yapılan bir değişiklikle bakanların Millet Meclisi Başkanı tarafından gösterilecek adaylar arasından seçimi kabul edilir Bu uygulama ile artık 'milletin hakimiyetine' dayanan bir hükümet yapısı kabul edilmiş olacaktır"4 Meclis'in yenilenmesi için yapılan seçimler sonucu I dönem milletvekillerinin çoğu değişmiş, hakimiyetin millette olduğuna inanan milletvekilleri, II dönem çoğunluk olmuşlardı Dolayısıyla artık Cumhuriyet'in kurulmasına müsait bir zemin vardı Hem Meclis'teki durum, ve hem de Fethi Bey kabinesinin 27 Ekim 1923'te istifa etmesi sonucu ortaya çıkan hükümet boşluğu, Mustafa Kemal'i harekete geçirmiş ve Türk Milletinin karakterine uygun olan Cumhuriyet, 29 Ekim 1923 günü ilan edilmiştir Mustafa Kemal, bu gelişmenin ardından Türkiye Cumhuriyeti'nin başkanlığına getirilmiş, İsmet (İnönü) Bey'i de başbakanlığa atayarak kabineyi kurdurmuştur Atatürk aşağıdaki sözleriyle de yönetim şeklini açıklamıştır: "Bugünkü hükümetimiz doğrudan doğruya milletin kendi kendine, kendiliğinden yaptığı bir devlet teşkilatı ve hükümetidir ki, onun adı Cumhuriyet'tir Artık hükümetle millet arasında geçmişteki ayrılık kalmamıştır Hükümet millet, millet hükümettir" 5 "Türk Milletinin yaratılış ve şiarına en uygun olan idare Cumhuriyet idaresidir Türk Milleti hakimiyetini şümullü bir surette gösteren yeni idareye kavuşuncaya kadar daima mevcut kurumların siyasetlerine yabancı kalmıştır" 6 Hilafetin Kaldırılışı Halifelik makamı, Mısır hükümdarı Kansu Gavri'de, işlerliğini kaybetmiş bir şekilde, göstermelik olarak duruyordu Yavuz Sultan Selim'in 1517 tarihindeki Ridaniye Seferinden sonra Türkler'e geçen halifelik bu tarihten sonra yeniden güç kazanmıştır Hilafet makamı, Osmanlı İmparatorluğu'nun güçlü olduğu dönemlerde dünya Müslümanları üzerinde etkili olmuştur Fakat, zayıflama döneminde, devlet bu gücü kullanamaz hale gelmiştir Milli Meclis tarafından saltanatın kaldırılmasıyla hilafet makamına getirilen Abdülmecit Efendi'nin, kendine kanunla verilmiş olan sıfatlarının dışında "han", "peygamber halifesi" 7 gibi sıfatları da kullanması, padişah gibi davranması ve cuma selamlıklarında gövde gösterisi yapması, yurtdışından kışkırtıldığı açıkça belli olan bu tartışmalara Mustafa Kemal'in yakın arkadaşlarının da katılması, ortalığı karıştırmaya başlamıştı Bu durum genç Cumhuriyet'i tehlikeye sokmaya başladığından, 3 Mart 1924 tarihinde, TBMM'de verilen bir kanun teklifi ile hilafet makamı ortadan kaldırılmış, Osmanoğulları soyu yurt dışına gönderilmiştir Bu ciddi durumu Atatürk şu sözleriyle açıklar: "Efendiler; açık ve kesin söylemeliyim ki, İslamları, bir halife heyulasıyla işgal ve iğfal gayretinde bulunanlar, yalnız ve ancak İslamların ve özellikle de Türkiye'nin düşmanlarıdır Böyle bir oyuna hayal bağlamak yalnız ve ancak cehalet ve gaflet eseri olabilir" 8 Hukuk Alanındaki İnkılaplar Hilafetin kaldırılmasıyla beraber, 3 Mart 1924 günü Şeriye ve Evkaf Bakanlığı'nın ve Şeriye Mahkemeleri'nin kaldırılmasıyla, hukuk konusunda yeni düzenlemeler yapılacağının işaretleri verilmiş oldu Osmanlı İmparatorluğu'nun son dönemlerinde, kurumlardaki yozlaşma adalet sistemini de etkilemiş, kadılardaki başıbozukluk, adaleti güçlünün lehine kullanır hale getirmiştir Mahkemeler, "Mecelle" adı verilen ve Hanefi fıkhına göre hazırlanmış kanunlara göre işlerdi Mecelle, yarı teokratik ve yarı laik bir özellik taşımasına rağmen, günün gelişen şartlarına uyum gösteremiyor ve bazı hükümleri de uygulanamıyordu Yeni Türkiye devletinin kurulmasıyla eski yönetimin işlerliğini kaybetmiş bütün kurum ve kuruluşlarının da yeni bir yapıya oturtulması gerekmişti Çünkü Osmanlı devletindeki bazı uygulamalar, geçmiş yıllarda sorunsuz işlemiş olsalar da, değişen ve gelişen koşullar karşısında aksaklıklar meydana gelmiştir Bu bozulan kurumlardan biri de adalet kurumudur Atatürk, bu başıbozukluğu ve çözüm yolunu şöyle açıklamıştır: "Önemli olan nokta , adalet anlayışımızı, kanunlarımızı, adalet teşkilatımızı, şimdiye kadar bizi şuurlu, şuursuz tesir altında bulunduran, asrın gereklerine uygun olmayan bağlardan bir an evvel kurtarmaktır Millet, her medeni memlekette olan adalet işlerindeki ilerlemenin, memleketin ihtiyaçlarına uyan esaslarını istiyor Millet hızlı ve kesin adaleti temin eden medeni usulleri istiyor Milletin arzu ve ihtiyacına tabi olarak adalet işlerimizde her türlü tesirlerden cesaretle silkinmek ve hızlı ilerlemelere atılmakla asla tereddüt olunmamak lazımdır Medeni hukukta, aile hukukunda takip edeceğimiz yol ancak medeniyet yolu olacaktır Hukukta idare-i maslahat ve hurafelere bağlılık, milletleri uyanmaktan men eden en ağır bir kabustur Türk Milleti, üzerinde böyle bir ağırlık bulunduramaz" 9 "Milletin ateşli inkılap hamleleri esnasında sinmeye mecbur kalan eski kanun hükümleri, eski hukukçular gayret ve çalışma gösterenlerin etki ve ateşi yavaşlamaya başlar başlamaz derhal canlanarak inkılap esaslarını ve onun samimi takipçilerini ve onların aziz ülkülerini mahkum etmek için fırsat beklerler" 10 "Osmanlı İmparatorluğu sınırları içinde yabancı uyrukluların yargılanmasının kendi konsolosluklarına bırakılması bağımsızlık hakkıyla uyum göstermiyordu Bu durum, Osmanlı adalet sisteminde onarılması güç yaralar açmıştı Her ne kadar Lozan hükümleri uyarınca bu adli kapitülasyonlar kaldırılıyorsa da; yine de merkezden yönetilen adalet düzeni oluşturulması mümkün olamıyordu" 11 Bu olumsuz şartları ortadan kaldırmak için, 1923'te kurulan medeni kanun komisyonları, "Mecelle"nin ıslahı çalışmalarına başlamışsa da, bir netice alamadan faaliyetlerine son verilmiştir Bu tıkanıklığı çözmek için harekete geçen Mustafa Kemal, hukuk sisteminde köklü, değişikliklere girişmiştir Benzerlerine göre daha sade ve yeni olan İsviçre Medeni Kanunu örnek alınarak hazırlanan Türk Medeni Kanunu, 17 Şubat 1926 'da Prof Dr Mahmut Esat Bozkurt'un Adalet Bakanlığı sırasında kabul edilmiştir Bu kanunla, azınlık cemaatleri de Medeni Kanun hükümlerini kabul etmiş oldular Bu kanun çerçevesince ayrıca, 4 yıl içinde, Borçlar Kanunu, Ceza Kanunu, Kara Ticaret Kanunu, Deniz Ticaret Kanunu, Hukuk ve Ceza Muhakemeleri Kanunu, İcra İflas Kanunu gibi kanunlar yürürlüğe girmiştir Bu girişimlerden önce de, 5 Kasım 1925'de, Ankara Hukuk Fakültesi açılmıştır Medeni Kanun'la, Türkiye'de laik hukuk sistemine geçilmiş, kadın erkek eşitliği kabul edilmiş, medeni nikah ilkesiyle çok eşlilik kaldırılmış, kadının her alanda faaliyette bulunmasına imkan sağlanmıştır Ekonomi Alanındaki İnkılaplar Sanayide Yapılan Yenilikler Osmanlı İmparatorluğu'nda, yönetimdeki basiretsiz kişilerin, yıllarca süren savaşlar ve kayıplara karşı, ekonomik alanda köklü çözümler üretememesi, devlet gelirlerinde bir çöküşe neden olmuştur Ve bunun neticesinde de, dış borçlar giderek artmıştır Bu borçları da, yüksek faizli borçlarla ödemeye kalkmak; bütçenin %30'a yakın bir bölümünü bu karmaşık durumdan çıkmak için harcamak, ekonomiyi iflas ettirmiştir Bu ekonomik iflasa rağmen, Osmanlı devletinde 1919'lara kadar bir İktisat Bakanlığı kurulamamıştır İmparatorluk son günlerini yaşarken, Anadolu halkı da sefil ve perişan bir haldeydi İşte bu olumsuz şartlar altında kurulan TBMM Hükümeti, Mustafa Kemal'in önderliğinde yeni bir savaşa başlıyordu: Ekonomi Savaşı 18 Mart 1923'te, İzmir'de, ülkenin çeşitli yerlerinden gelen tüccar, işçi, çiftçi ve sanayicilerin katılmasıyla Türkiye İktisat Kongresi toplandı Kongrede, ekonominin rayına oturtulması ve köklü tedbirler alınması için bazı kararlar belirlendi Atatürk Kongrede şunları söylemişti: "Arkadaşlar, sizler doğrudan doğruya milletimizi teşkil eden halkın sınıflarının içinden geliyorsunuz ve onlar tarafından seçilmiş olarak geliyorsunuz Bu itibarla, memleketimizin, milletimizin halini, ihtiyacını ve milletimizin emellerini ve acılarını yakından biliyorsunuzSizin söyleyeceğiniz sözler, alınmasının lüzumunu beyan edeceğiniz tedbirler, doğrudan doğruya halkın lisanından söylenmiş gibi kabul olunurHalkın sesi, hakkın sesidir Kılıç ile fütuhat yapanlar, sabanla fütuhat yapanlara yenilmeye, sonuç olarak yerlerini terketmeye mecburdurlar Nitekim Osmanlı saltanatı da böyle olmuşturKılıç kullanan yorulur, nihayet kılıcı kınına koyar ve belki kılıç o kında küflenmeye, paslanmaya mahkum olur Lakin, saban kullanan kol gittikçe daha ziyade kuvvetlenir Daha çok kuvvetlendikçe daha çok toprağa malik ve sahip olur" 12 Bu kararlar; 1-Hammaddesi yurt içinde olan endüstri kollarının kurulması, 2-Özel girişimcilerin desteklenmesi, 3-Yatırımcılara kredi sağlayacak bankaların kurulması, 4-Günlük tüketim mallarına öncelik verilmesi, 5-Önemli kuruluşların millileştirilmesi, 6-Sanayii teşvik edici yasaların çıkarılması, özellikle gümrük tarifelerinin, milli sanayinin kalkınma ihtiyaçlarına göre değiştirilmesi, 7-Yerli malların karada ve denizde ucuz tarife ile taşınması, 8-Sanayi bankası kurulmaya karar verilmesi maddeleri altında toplanmıştır Alınan bu kararlar hemen uygulamaya geçirilmiş, fakat dünyanın içinde bulunduğu ekonomik sıkıntılar nedeniyle, Mustafa Kemal ekonomik uygulamaları; 1923-1932 yılları arasında, 'halkçılığa dayalı liberalizm ile yarı devlet müdahaleciliği', 1932-1938 yılları arasında da 'karma ekonomiye dayalı planlı kalkınma' olarak iki aşamalı uygulamıştır 1936 yılında "II Beş Yıllık Kalkınma Planı" hazırlanmasına rağmen, Atatürk'ün vefatı ve başlayan II Dünya Savaşı sebebiyle, plan uygulamaya konulmamıştır Plan, 1960 yılında uygulanmaya alınmıştır Beş yıllık kalkınma planı gereğince; mensucat ve dokuma sanayiinde Bakırköy, Kayseri, Nazilli, Konya Ereğli dokuma fabrikalarıyla, bu fabrikaların pamuk ihtiyaçlarını karşılamak için Adana ve İzmir bölgelerinde pamuk tarımının canlandırılması öngörülmüştür Tekstil sanayii, kendir, kangram, kükürt, demir-çelik bakır kömür gibi maden ve petrol arama işletmeleri, selüloz ve kağıt sanayi, seramik, cam, kimya, sünger, gülyağı, elektrik ve enerji üretimi için planlar yapılmıştır Plan çerçevesince ayrıca fabrikalar açılmış, bütün bu sanayi dalları için eleman yetiştirecek mesleki eğitim kurumları faaliyete geçirilmiştir Sanayi yatırımlarını teşvik etmek için, öncelikle 1927 yılında 'Teşvik-i Sanayi Kanunu' çıkartılmış, yabancı ürünlerle mücadele edebilmek için de 1929 yılında yüksek gümrük tarifesi uygulanmaya başlanmıştır 1933 yılında Sümerbank kurulmuş, 1935 yılında da maden kaynaklarını araştırmak üzere 'Maden Tetkik ve Arama Enstitüsü', elektrik-enerji kaynaklarını araştırmak için 'Elektrik İşleri Etüt İdaresi', maden ve elektrik işletmelerini kurmak için de 'Etibank' kurulmuştur Ulaştırma Alanındaki İnkılaplar Türkiye şartlarına en uygun ulaşım aracı olarak treni gören Mustafa Kemal, demiryollarına çok büyük bir önem vermiş ve önemli merkezleri demiryolu ulaşımıyla birbirine bağlamıştır "Osmanlı İmparatorluğu zamanında yaptırılan ve 65 yılda biten 3350 km lik demiryoluna karşılık Mustafa Kemal'in önderliğinde kendi gücümüzle 1925-1939 yılları arasında 3000 kmlik yol yapılmıştır" 13 Millileştirme politikası gereğince, yabancı şirketlerin elinde bulunan demir ve denizyolu şirketleri de satın alınmıştır Kapitülasyonlarla elimizden alınan Türk limanları arasındaki ticaret hakkımız, Lozan Antlaşması'yla geri alınmış, gemilerimiz limanlarımızda sefere başlamıştır 1 Temmuz 1926 tarihinde 'Kabotaj Kanunu' kabul edilmiştir Ayrıca yolcu taşıma işi devlete bırakılmış, ticari yükler konusu da devlet ve özel sektör arasında paylaştırılmıştır Deniz işletmeciliği için ise 1938 yılında Denizbank kurulmuştur Büyük Atatürk, havacılığa da özel bir önem vermiş ve 1936 yılında kurulan 'Devlet Hava Yolları'yla İstanbul-Ankara arası düzenli seferler başlatılmıştır Sosyal Alandaki İnkılaplar Şapka Giyilmesi Cumhuriyet'in ilanını izleyen yıllarda, sosyal, ekonomik ve kültürel alanda medeni ülkeler arasındaki yerini alması için, Türk Milletinin hızlı bir değişime ihtiyacı vardı Milletin geçireceği bu değişim süreci her alanda kendini göstermeliydi Osmanlı İmparatorluğu döneminden Cumhuriyet'in ilk yıllarına kadar, Türk Milletinin giyim ve başlık tarzları belli bir uyum göstermiyordu Mustafa Kemal bu karmaşıklığı ortadan kaldırmak ve medeni ölçüler içinde bir giyim şekli belirlemek için çalışmalara başladı Mustafa Kemal bu konuda çok kararlıydı Atatürk 25 Ağustos 1925'teki Kastamonu ziyaretinde şapka giymiş, medeni kılık kıyafette de bizzat öncülük yapmıştır: "Artık duramayız behemehal ileri gideceğiz; çünkü mecburuz Millet vazıh (açık) olarak bilmelidir: Medeniyet öyle kuvvetli bir ateştir ki, ona bigane kalanları yakar, mahveder İçinde bulunduğumuz medeni ailede layık olduğumuz mevkii bulacak ve onu muhafaza ve ila (yüceltme) edeceğiz Refah saadet ve insanlık bundadır …Efendiler; Türkiye Cumhuriyeti'ni tesis eden Türk halkı, medenidir Tarihte medenidir, hakikatte medenidir Türkiye Cumhuriyeti halkı aile hayatıyla, yaşayış tarzıyla medeni olduğunu göstermek mecburiyetindedir şapkaya itiraz edenler vardır Onlara diyeyim ki çok gafilsiniz ve çok cahilsiniz Onlara sormak isterim, Yunan serpuşu olan fes giymek caiz olur da, şapka giymek neden olmaz? Ve onlara ve bütün bu millete hatırlatmak isterim ki, Bizans papazlarının ve hahamların hususi kisvesi olan cüppeyi ne vakit ve ne için giydiler Türkiye'nin hakikaten medeni olan halkı baştan aşağı harici vaziyetiyle dahi medeni ve mütekamil insanlar olduklarını fiilen göstermeye mecburdurlar"14 Nitekim, 25 Kasım 1925 tarihinde TBMM'ce kabul edilen kanunla, şapka giyilmesi kanunlaşmıştır Tekke ve Zaviyelerin Kapatılması Osmanlı İmparatorluğu döneminde, tekke ve zaviyeler belli bir süre için görevlerini yerine getirmiş olsalar da, çöküş yıllarında, Türk Milletinin sosyal ve kültürel alandaki gelişim ihtiyaçlarına cevap veremez ve dünyadaki gelişmelere ayak uyduramaz olmuşlardır Ayrıca bazı tekkelerin siyasetle yakından ilgilenmesi, bağnaz ve tutucu bir yapı sergilemeleri ve bütün bunları, -hiç ilgisi olmadığı halde- İslam dini adına yapıyor olmaları; Türk Milletinin gelişmesini ve İslam dininin anlaşılmasını engelliyordu Mustafa Kemal Atatürk'ün görüşleri çerçevesinde, tekke ve zaviyelerin kapatılmasına karar verilir 2 Eylül 1925 tarihinde hükümet kararnamesi çıkartılır ve 12 Aralık 1925 tarihinde de kanun yürürlüğe girer Takvim-Saat, Hafta Tatili, Ağırlık ve Uzunluk Ölçülerinin Düzenlenmesi Osmanlı Mebusan Meclisi'nde de, saat ve zaman konusunda ortaya çıkan karışıklıklardan dolayı, ezani saatin kullanılmaması yönünde çalışmalar yapılmış, fakat başarılı olunamamıştı O yıllarda Osmanlı Mebusan Meclisi'nin sonuca ulaştıramadığı bu girişimi, TBMM hükümeti sonuçlandırmak istemiştir 1922 yılının Eylül ayında verilen bir teklifle konu gündeme alınmış, fakat aynı düşünce savunucularının muhalefeti nedeniyle, teklif, ancak 26 Aralık 1925 tarihinde kanunlaşmıştır Kullanılan takvim konusunda da birtakım karışıklar yaşanıyordu Kullanılan iki farklı takvime bir de dış ilişkilerde kullanılan miladi takvim eklenince, durum daha da karmaşık hale geliyordu Bu durumu düzeltmek için aynı gün ve tarihli, 698 sayılı kanunla, 1 Ocak 1926 tarihinden itibaren geçerli olmak üzere miladi takvimin kullanılması kabul edildi İmparatorluk döneminde, ülke genelinde uygulanacak belirli bir hafta tatili günü yoktu Cumhuriyet'in kurulmasıyla, hafta tatili uygulamasındaki karışıklık da sona erdirildi; dünya devletleriyle uyum sağlamak için, cumartesi günü öğleden sonra başlamak üzere pazar günü resmi tatil olarak kabul edildi 1931 yılında da ondalık sisteme geçildi; "endaze", "arşın", "okka " gibi ağırlık ve uzunluk ölçüsü birimleri, metre ve kilo gibi ağırlık ve uzunluk ölçü birimleriyle değiştirildi 1935 yılında çıkarılan bir kanunla da yılbaşı günü tatil olarak kabul edildi Soyadı Kanunu Osmanlı İmparatorluğu'nda, Batıdaki gibi soyadı kullanılmıyordu, yani Türklerin soylarından gelen bir adları yoktu Sosyal ilişkilerde yalnız isimlerin kullanılması, devlet işlerinde ve sosyal hayatta karışıklıklara yol açıyor, isimlere eklenen lakaplarsa problemi çözmekten uzak kalıyordu Bu karışıklığı düzeltmek için, 21 Haziran 1934'te kabul edilen bir kanunla, adımızla beraber bir de Türkçe soyadı kullanmak mecburiyeti getirildi Bu kanunla Mustafa Kemal'e TBMM tarafından, 'ATATÜRK' soyadı verildi Ayrıca aynı yıl içinde, Osmanlı sınıf yapısına ait "Hoca", "Paşa", "Hazret" gibi unvanların da kullanılması yasaklanmıştır Harf İnkılabı Arap harflerinden oluşan alfabe, asırlardır kullanılmasına rağmen, öğrenimindeki zorluklar aşılamamıştı ve zamanla ihtiyacı karşılayamaz hale gelmişti II Meşrutiyet döneminde de, bu konuda çareler aranmış fakat başarılı olunamamıştı Atatürk, Türk kültürü ve Türkçe etrafındaki birliği bir an önce oluşturmak için, yeni Türk alfabesi konusundaki çalışmalarını bizzat yönetmiş, yeni harfleri halka öğretme çalışmalarına katılmıştır Nitekim, 1 Kasım 1928 yılında Meclis'te kabul edilen kanun teklifiyle, 3 Kasım 1928'den itibaren yeni harfler kullanılmaya başlanmıştır Kadın Hakları Türk kadını, yüzyıllardır geri bırakılmış ve sosyal hakları elinden alınmış, adeta yok sayılmıştır Medeni ülkeler seviyesine çıkmak isteyen Türkiye Cumhuriyeti, kadınlarına ikinci sınıf insan muamelesi yapamazdı Zira kadınlar, Milli Mücadele'de, milli teşkilatlar kurarak çalışmalar yapmışlar, cepheye silah taşımışlar ve vatanın kurtulması için erkeklerle beraber savaşmışlardır Latin harflerinin kabulünden sonra yeni harfleri halka öğretmek amacıyla 1 Ocak'ta Millet Mektepleri açılmaya başlandı Kadın ve erkek her vatandaşın büyük ilgi gösterdiği bu mekteplerden 1929 yılı içinde dörtte biri kadın olmak üzere 597 bin kişi diploma aldı Bu rakam 1936'da 3 buçuk milyon kişiye çıkmıştır Cumhuriyet'le birlikte kadınlar sosyal yaşamdaki yerlerini değiştirmeye, toplumda o güne kadar erkeklerin yaptığı birçok meslekte başarı göstererek konumlarını yükseltmeye başladılar Bunda öğretimin birleştirilmesinin de önemli bir rolü vardı İlk kez Tıp Fakültesi'ne kabul edilen öğrenciler 1927-28'de diplomalarını aldı Sabiha Hanım ve Melek Hanım gibi isimler de ilk kez Mühendislik Mektebi'nden mezun kadın mühendisler oldu Kadınlara, 3 Kasım 1930 tarihinde yapılan belediye seçimlerinde, oy kullanma hakkı, 8 Ekim 1934 yılında da seçme ve seçilme hakları verilmiş, böylece sosyal hayatta önlerine çıkan engeller kaldırılmıştır Atatürk, bu konuda yapılması gerekenleri şöyle belirtmiştir: "Daha selametle ve daha dürüst olarak yürüyeceğimiz yol vardır; büyük Türk kadınını çalışmalarımıza katkıda bulundurmak, hayatımızı onunla birlikte yürütmek Türk kadınını ahlaki, bilimsel, sosyal ve ekonomik hayatta erkeğinin ortağı, arkadaşı, yardımcısı ve destekçisi yapmak yoludur" 17 Türk kadını dünyanın en münevver, en faziletkar ve en ağır kadını olmalıdır Ağır sıklette değil; ahlakta, fazilette ağır vakur olmalıdır Milletin kaynağı, sosyal hayatın esası olan kadın, ancak faziletkar olursa vazifesini ifa edebilir Herhalde kadın, çok yüksek olmalıdır"18 Atatürk başka bir konuşmasında, "Bir topluluk, cinsinden yalnız birinin asrın icaplarını edinmesiyle yetinirse o topluluk yarıdan fazla güçsüzlük içinde kalır Bizim topluluğumuzun başarısızlığının sebebi kadınlarımıza karşı gösterdiğimiz kayıtsızlık ve kusurdan ileri gelmektedir" 19 diyerek kadınlara vermiş olduğu değeri belirtir Tarih Kurumu Türkiye toprakları üzerinde yaşayan halk, çeşitli gruplardan meydana geldiğinden bir ırk birliği sağlanamamıştı Dahası Türkler tarihini bilmiyordu Osmanlı eğitim sisteminde, bu konuda gerekli çalışmalar yapılmamış, Türk tarihi derinlemesine incelenmemişti Atatürk bu konuyu şu sözleriyle belirtmiştir: "Biz henüz şimdiye kadar gerçek, bilimsel ve müspet anlamıyla milli bir devir yaşayamadık Bundan dolayı da milli bir tarihe malik olamadık" 20 Türk tarihinin başlangıç noktası konusunda, genellikle Osmanlı İmparatorluğu'nun kuruluş tarihi esas alınıyordu Bu bilgiler de, ekseriyetle yabancı tarihçilerin çalışmalarından elde ediliyordu Bu bilgilere göre de, asırlardır üç kıtaya hükmetmiş olan Türklerin tarihi yoktu Mustafa Kemal Atatürk, kahraman Türk Milletinin gerçek tarihini öğrenmesine büyük önem vermiş, bu konudaki çalışmaları bizzat başlatmıştır Bu çalışmalarda, önce İslamiyet öncesi Türk tarihine dikkat çekilmiş, 23 Nisan 1930'daki Türk Ocakları Kurultayı'nda, bu konuda faaliyet gösterecek bir tarih heyetinin kurulması kararlaştırılmıştır21 Bu çalışmalar neticesinde Türk Tarihi Ana Hatları adlı eser meydana getirilmiştir 12 Nisan 1931 tarihinde Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti kurulmuş ve cemiyetin ilk toplantısı da Atatürk'ün başkanlığında 26 Nisan 1931 yılında yapılmıştır: "Bizim milletimiz derin bir geçmişe maliktir Bu düşünce bizi elbette altı, yedi yüz yıllık Osmanlı Türklüğünden, Selçuk Türklerine ve ondan evvel bu dönemlerin her birine eşit olan büyük Türk devletlerine kavuştururTürk çocuğu, ecdadını tanıdıkça daha büyük işler yapmak için kendinde kuvvet bulacaktır" 22 Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti'nin çalışma esasları şöyle belirlenmiştir: - Toplanarak bilimsel görüşmeler yapmak, - Türk tarihinin kaynaklarını araştırıp yayınlamak, - Türk tarihini aydınlatmaya yarayacak belge vs sağlamak için gereken yerlere araştırma ve inceleme kurulları göndermek, - Cemiyetin çalışmalarının ürünlerini her türlü yollarla yayınlamak 23 Bu çalışmalardan sonra, öncelikle liseler için bizzat Atatürk'ün de kaleme aldığı 4 ciltlik bir tarih kitabı hazırlanmıştır Türk Tarihi Tetkik Cemiyeti ilk kongresini 2-11 Temmuz 1932 tarihleri arasında tertiplemiştir Dil Konusundaki Çalışmalar 12 Temmuz 1932'deki Tarih Kongresi'nin hemen ardından, Atatürk, 'Türk Dili Tetkik Cemiyeti'ni kurdurmuş, dilde de birlik sağlanması için adım atılmasını sağlamıştır ITürk Dil Kurultayı, 26 Eylül 1932 tarihinde Dolmabahçe Sarayı'nda toplanmıştır Bu kongrede, dildeki Arapça ve Farsça kelimelerin yanı sıra bölgeler arasındaki lehçe farklılıklarının da ortadan kaldırılması için İstanbul Türkçesi örnek alınarak çalışmalara başlanmıştır Yapılan çalışmalar Belleten adlı dergide yayımlanmıştır Milli kültür ve beraberliğin sağlanması için her alanda Türkçe hakim olmalıydı Atatürk, bu konuya da özenle eğilmiş ve çalışmaları bizzat takip etmiştir Atatürk, "Türk dilinin, kendi benliğine, aslındaki güzellik ve zenginliğe kavuşması için bütün devlet teşkilatımızın dikkatli, ilgili olmasını isteriz" 24 diyerek konunun önemini belirtmiştir 1934'de yapılan II Türk Dil Kurultayı'na yurtdışından da dil bilginleri davet edilmiştir Bu kongrede: -Istılahların (dil, terim) öz Türkçe ve eklerle yapılması gerekliliği, -Bu ıstılahların hemen ders kitaplarına geçirilmesi, -Devlet yayınlarının öz Türkçeye çevrilmesi kararlaştırılmıştır Bu dönemde Osmanlıca-Türkçe cep kılavuzları ve bazı yayınlar hazırlanmıştır III Türk Dil Kurultayı 24-31 Ağustos 1936 tarihleri arasında yapılmıştır Yurtdışından gelen 13 dil bilgininin de katılımıyla gerçekleşen kurultayda, cemiyetin adı 'Türk Dil Kurumu' olarak değiştirilmiştir Bu kurultayda, çalışma esasları, diğer iki kurultaydakinden farklı olmuştur: Artık "Güneş Dil Teorisi" (özleştirmeye ret, yaşayan dile dönüş) üzerinde durulmaya başlanmış, yabancı kelimelere Türkçe karşılık aranmasına son verilerek yaşayan dil kabul edilmiştir Güzel Sanatlar Alanındaki Çalışmalar Atatürk, Türk Milletinin yüksek zevkini ortaya çıkarmak ve Türkiye'nin, sanat çalışmaları yönünden de, medeni ülkeler arasındaki yerini almasını sağlamak için bu alandaki çalışmaları teşvik etmiş, başarılı sanatçıları ödüllendirmiştir Bunun için, güzel sanatların her alanında çalışmalar hızlandırılmış, 1924 yılında Ankara'da Müzik Öğretmen Okulu açılmıştır Bu okul, 1936 yılında Gazi Eğitim Enstitüsü Müzik Bölümü'ne dönüştürülmüştür Yine aynı yıl Ankara Devlet Konservatuvarı açılmış ve sanatçılar yetiştirilmeye başlanmıştır "Türk Beşleri" olarak anılan, Ahmet Adnan Saygun, Cemal Reşit Rey, Ferit Alnar, Ulvi Cemal Erkin ve Necil K Akses, ilk sonat, konçerto, senfoni ve operalarını vermişlerdir İstanbul Belediye Konservatuvar'ında batı müziğine de yer verilmiştir Ayrıca, Muzıka-i Hümayun 1924 yılında Ankara'ya getirilmiş ve adı Riyaset-i Cumhur Musiki Heyeti olarak değiştirilmiştir 1935 yılına kadar, bu heyetin orkestra şefliğini Adnan Saygun ve Zeki Üngör yapmışlardır Dar-ül Bedayi 1931 yılında İstanbul Belediyesi'ne bağlanmış, 1934 yılında ise Şehir Tiyatroları adını almıştır Ankara Halkevi sahnesinde, 1932 yılında Atatürk'ün de ilk temsillerinde hazır bulunduğu 'Akın', 'Çoban', 'Mavi Yıldırım' oyunları sergilenmiştir Sanayi-i Nefise Mektebi mezunları 1924 yılında Avrupa'ya eğitime gönderilmiştir Bu okulun adı, 1928 yılında Güzel Sanatlar Akademisi olarak değiştirilmiştir 1932-1933 eğitim yılında Gazi Eğitim Enstitüsü'nde Resim-İş Bölümü açılmıştır 1924 tarihinden itibaren resim ve heykel sergileri açılmaya başlanmış, 20 Eylül 1937 tarihinde de Resim Heykel Müzesi açılmıştır25 Atatürk, güzel sanatlarda elde edilen başarının, medeni ülke olma yolunda ve inkılapların sağlamlaştırılmasında önemli bir etken olduğunu şu sözleriyle belirtir: "Güzel sanatlarda başarı, bütün inkılapların başarılı olduğunun en kesin kanıtıdır Bunda başarılı olamayan milletlere ne yazıktır Onlar bütün başarılarına rağmen, medeniyet alanında yüksek insanlık niteliğiyle tanınmaktan daima yoksun kalacaklardır" 26 "Efendiler, hepiniz milletvekili olabilirsiniz, bakan olabilirsiniz, hatta cumhurbaşkanı olabilirsiniz, fakat bir sanatçı olamazsınız" 27 "Bir millet ki resim yapamaz, bir millet ki heykel yapamaz, bir millet ki fennin gerektirdiği şeyleri yapamaz, itiraf etmeli ki o milletin ilerleme yolunda yeri yoktur Halbuki bizim milletimiz, hakiki özellikleriyle medeni ve ileri olmaya layıktır ve olacaktır |
Atatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri Neler |
09-11-2012 | #2 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Atatürk İnkılapları Olmadan Öncesi Ve İnkılaplar Sonrası Günlük Hayata Etkileri NelerAtatürk inkılaplarının öncesi ve sonrasını karşılaştırma TC Tarihi Cumhuriyet Dönemi A) Cumhuriyetin İlanı ve Halifeliğin Kaldırılması: 1 Cumhuriyetin İlanı ve Mustafa Kemal Paşa'nın ilk Cumhurbaşkanı Seçilişi 2 Halifeliğin Kaldırılması ve Bunun Önemi B) Partiler ve Çok Partili Döneme Geçiş Dönemleri: 1 Cumhuriyet Halk Fırkası 2 Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası, Şeyh Sait Ayaklanması 3 Mustafa Kemal'e Suikast 4 Serbest Cumhuriyet Fırkası ve Menemen Olayı C) İnkılabın Gelişimi, Devlet ve Toplum Kurumlarının Laikleşmesi 1 Osmanlı Devletinde Hukuk 2 Din-Devlet ilişkisi ve Aşamaları 3 Türk Medeni Kanununun Kabulü ve Karakteri D) Eğitim ve Kültür Alanında İnkılap Hareketleri: 1 Türk Harflerinin Kabulü 2 Tevhid-i Tedrisat Kanunu 3 Medreselerin Kaldırılmamsı 4 Eğitim-Öğretim Alanında Gelişmeler, (Okullar, Güzel Sanatlar ve Kültür alanında gelişmeler üzerinde durulması) 5 Yeni Tarih Anlayışı 6 Türk Dilinin Gelişmesi E) Toplumsal Yaşayışın Düzenlenmesi : 1 Tekkelerin, Zaviyelerin ve Türbelerin Kapatılması 2 Kıyafette Değişiklik 3 Soyadı Kanununun Kabulü 4 Ölçüler, Saat ve Takvimde Değişiklik 5 Kadın Haklarının Kabulü F) Ekonomik Alanda Gelişme: 1 Milli Ekonominin Kurulması : a) Cumhuriyetin İlk Yıllarında Ekonomi b) Milli Ekonomi İlkesi ve Uygulanması c) Tarım (Köycülük siyaseti, kooperatifçilik, toprak reformu, vergi sistemi üzerinde durulması) d) Ticaret (Kabotaj hakkının açıklanması) e) Sanayi ve Madencilik 2 Bayındırlık Alanında Gelişme 3 Sağlık ve Tıp Alanında Gelişme Atatürk inkılaplarının tümü bir bütün oluşturur Birbirini tamamlarlar |
|