Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bilgiler, değişikliği, hakkında, iklim, isınma, küresel

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



Küresel Isınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel Isınma Ve İklim
Küresel Isınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel Isınma Ve İklim






Yazı: Tim Appenzeller ve Dennis R Dimick Fotoğraflar: Peter Essick

Dünya'nın ısınıyor, hem de hızla Peki bizler bu ısınmanın ne kadarından sorumluyuz?

Küresel ısınma, endişelenmeyi gerektirmeyecek kadar uzak ya da belirsiz bir gelişme olarak görülebilir –bir hafta sonrasının hava durumunu dahi genellikle doğru tahmin edemeyen günümüz bilgisayar teknolojilerinin öngördüğü bir diğer gelişme En azından, soğuk bir kış gününde birkaç derecelik ısınmanın o kadar da kötü olmadığını düşünebilir ve iklim değişikliğine ilişkin uyarıları, yaşam biçimlerimizi değiştirmek için geliştirilen çevreci korkutma taktikleri olarak algılayabilirsiniz Ancak değişen Dünya konulu dosyamızın birinci bölümü “ Jeo–Alarm ”a göz atmanızda yarar var Dünya'nın insanlığı tedirgin eden haberleri olduğunu göreceksiniz
Şu anda Alaska'dan And Dağları'nın karlı zirvelerine kadar her yer ısınıyor, hem de hızla Sıcaklıklar geçtiğimiz yüzyıldan bu yana Dünya genelinde 0,6ºC arttı ancak en soğuk, en uzak noktalar çok daha fazla ısındı Sonuçlar pek de iç açıcı değil Buzullar eriyor, nehirler kuruyor, kıyılar erozyona uğruyor ve yakınlarda yaşayan toplulukları tehdit ediyor



Yazı: Daniel Gliek Fotoğraflar: Peter Essick

Çekilen buzullar, yükselen denizler ve küçülen göller halen sürmekte olan küresel değişimin örneklerinden sadece birkaçı

Daniel Fagre, sırt çantalarımızı yüklenirken, “Gerekli olmayan hiçbir şeyi yanımıza alamayız” diyor Kramponlar, buz baltaları, ip, GPS alıcıları ve boz ayıları uzak tutacak özel spreylerle silahlanıyor ve Montana'da, Glacier (Buzul) Ulusal Parkı'nda, Sperry Buzulu'na doğru güçlükle ilerliyoruz Fagre ve ABD Jeoloji Servisi Küresel Değişim Araştırma Programı'ndan iki araştırmacının yanında yürüyorum Onlar 10 yılı aşkın bir süredir yaptıkları gibi, yine, parktaki buzul katmanlarının ne kadar eridiğini ölçüyorlar
Şu ana kadar elde edilen sonuçlar insanın kanını donduruyor Glacier Ulusal Parkı 1910'da kurulduğunda yaklaşık 150 buzula ev sahipliği yapıyordu O dönemden bugüne buzul sayısı 30'un altına düştü ve geriye kalanlar da alan olarak üçte iki oranında küçüldü Farge, parka adını veren buzulların tümü olmasa da büyük bölümünün 30 yıl içinde yok olacağını öngörüyor

“Normal koşullar altında jeolojik zaman ölçeğinde meydana gelen olaylar artık insan ömrü kadar kısa bir dönemde gerçekleşiyor” diyor

Gezegenin sağlık durumunu değerlendiren uzmanların elinde Dünya'nın ısındığını gösteren kesin kanıtlar var Ve bazı kanıtlar bu ısınmanın hızla gerçekleştiğini ortaya çıkarıyor Çoğu uzman, insan etkinliklerinin, özellikle de fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosferde biriken sera gazlarının, küresel ısınmayı etkilediği inancında Araştırmacılar son 10 yılda yıllık ortalama yüzey sıcaklıklarında rekor artış kaydetti ve gezegenin her yanında başka değişiklikler de –buz dağılımında, okyanus suyu sıcaklık ve tuzluluk oranında değişiklikler– gözlemleniyor

Bir buzul yamacına tırmanırken Fagre, “Bu buzul eskiden daha yakındaydı” diyor Patikanın kenarındaki levha, Sperry Buzulu'nun kapladığı 325 hektarlık alanın 1901'den bu yana 120 hektara düştüğünü gösteriyor Soluklanmak için duran Fagre, “Aslında bu bilgi güncel değil” diyor “Artık bu alan 100 hektarın da altında
Dünyanın her yanında, buz değişime uğruyor Kilimanjaro'nun ünlü karları 1912'den bu yana yüzde 80'in üzerinde eridi Garhwal'da (Himalaya) buzullar öylesine büyük bir hızla eriyor ki araştırmacılar Himalayalar'ın orta ve batı kesimlerindeki buzulların 2035'e kadar yok olacağına inanıyor Kuzey Kutbu'nda deniz buzu son 50 yılda büyük ölçüde inceldi ve son 30 yılda da kapladığı alan yaklaşık yüzde 10 azaldı NASA'nın düzenli aralıklarla yapılan lazer altimetre ölçümleri Grönland'ın buz örtüsünün küçüldüğünü gösteriyor Kuzey Yarıküre'de tatlı su buzları ilkbaharda çözülmeye 150 yıl öncesine göre 9 gün erken, sonbaharda donmaya ise 10 gün geç başlıyor Alaska'nın bazı kesimlerinde, permafrostun (donmuş toprak tabakası) erimesi nedeniyle yüzeyde neredeyse 5 metrelik çökme meydana geldi Kuzey Kutbu'ndan Peru'ya, İsviçre'den Endonezya'nın İrian Jaya buzullarına kadar çok büyük buzul alanları, dev buzdağları ve deniz buzları yok oluyor; hem de büyük bir hızla

“ Eko–Alarm ” başlıklı bölümde okuyacağınız gibi, flora ve fauna da ısınmadan etkileniyor Değişiklikler büyük ölçüde gözden ırak gerçekleşiyor Ancak akıldan ırak olmamalı çünkü bunlar gezegenin geri kalanı için geleceği gösteren işaretler
Bazı şüpheciler, “Hemen karar vermeyin” diyor İklim kararsızlığıyla ünlüdür Bin yıl önce Avrupa ılımandı ve İngiltere'de şaraplık üzümler yetişiyordu; 400 yıl öncesine gelindiğinde ise iklim değişmiş, hava serinlemiş ve Thames belirli aralıklarla donmaya başlamıştı Şu andaki ısınma da doğanın kaprisi, geçici bir durum olamaz mı? Uzmanlar, “Bundan çok da emin olmayın” diyor Ancak gezegen genelinde ateşi yükselten bir diğer etken daha var

Yüzlerce yıldır ormanları kesiyor; kömür, petrol ve benzin yakarak bitkilerle okyanusların soğurabileceğinden çok daha büyük bir hızla karbon dioksit ve ısıyı tutan diğer gazları atmosfere salıyoruz

Atmosferdeki karbon dioksit düzeyi bugün, yüz binlerce yıl önce olduğundan çok daha yüksek İklim uzmanlarından George Philander, “Bizler artık iklimi belirleyen süreç üzerinde etkili olabilen jeolojik unsurlarız” diyor

BM Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC), 2001'de yayımladığı ve bir dönüm noktası oluşturan raporda, geçtiğimiz yüzyıldaki ısınmanın çok büyük ölçüde insan etkinliğinden kaynaklandığını açıkladı Küresel sıcaklıklar, binlerce yıl öncesindeki dönemlerde olduğundan çok daha hızlı bir şekilde artıyor Ve iklim modellemeleri, yanardağ ve güneş patlamaları gibi doğal iklim güçlerinin tüm bu ısınmayı açıklayamadığını gösteriyor




Yazı: Fen Montaigne Fotoğraflar: Peter Essick

Sıcaklıklar arttıkça canlıların yaşam alanları değişiyor; hayvanlar ve bitkiler daha yüksek rakımlara doğru çekiliyor Ancak öyle bir nokta gelecek ki türlerin kaçacak hiçbir yeri kalmayacak

Fraser, Humble Adası'nda bir asil penguen kolonisine yaklaşarak dört kiloluk bastıbacak kas yumaklarını, 100'den fazlasını, inceliyor Biraraya toplanan penguenler sınırlarına giren komşularını gagalıyor Koloniden sürekli bir bağırış yükseliyor Armut şeklindeki gri yavrular idrar ve guanoya bulanmış; yuvalarının yakınlarında dolanıyor ve ebeveynlerinden birinin gelip kursağından geri çıkaracağı yaklaşık 100 gramlık krille kendilerini beslemesini bekliyorlar Kokudan burnumun direği kırılıyor ama Fraser bunu hiç umursamaz gibi görünüyor

Sekiz santimlik su geçirmez vericiyi takmak için bir penguen arıyor; bu, asil penguenlerin nerede yiyecek aradığını öğrenmesini sağlayacak Çömelerek koloninin içlerine doğru birkaç adım attığında penguenlerin koro halinde çılgınca uyarı çığlıkları atmasına neden oluyor Bir pengueni kanadından yakalıyor ve acı acı cıyaklayıp çırpınan kuşu, sırtına vericiyi yerleştirmek için bekleyen biyolog Cindy Anderson'ın kucağına götürüyor
Bu verici Fraser ve Anderson'a, bu yıl kıyıya yakın yerlerde krilin bol olması nedeniyle, asil penguenlerin 15 kilometrelik mesafe içinde beslendiği bilgisini verecek Bu tür bir bilgi, Fraser ve meslektaşlarının Antarktika Yarımadası'nda parçalarını birleştirmekle uğraştıkları ekolojik bilmecenin önemli bir parçası Deniz buzu, krillerin üreme alanı ve kril; penguen, balina ve diğer pek çok hayvanı kapsayan besin zincirinin kilit halkası Buz çekilmeye devam ederse kriller –ve onlarla beslenen tüm canlılar– için tehlike oluşabilir
Fraser, Antarktika'ya ilk olarak 1974'te, lisansüstü öğrencisiyken geldi Yarımadanın batı yakasına, Palmer İstasyonu'na yerleşti Palmer'a yalnızca denizden ulaşılabiliyor ve o günlerde oradaki yaban hayatla ilgili neredeyse hiçbir şey bilinmiyordu Fraser, fok ve martıların sayımını yapmaya başladı; bölgeye gelişleri, yavruların yumurtadan çıkış ve ilk tüylenmeye başlama tarihlerini kaydetti Küresel ısınma konusunu pek düşünmüyordu ama düzenli olarak topladığı veriler, gelecekte iklim değişimiyle ilgili yapacağı çalışmalar için büyük önem taşıyacaktı

“Asil penguenler şimdiye dek gördüğüm en dayanıklı canlılar” diyor Fraser “Boyları 45 santim Uçamıyorlar ama kış göçleri sırasında 5600 kilometre yüzebiliyorlar Gezegenimizdeki en zor koşullarla çok iyi başa çıkıyorlar

IPCC, yüzyılın sonuna kadar 1,5 ila 5,5ºC 'lik bir sıcaklık artışı öngörüyor Ancak ısınma aşamalı olmayabilir “ Süre–Alarmı ” bölümünde yer verilen geçmiş dönemlere ait iklim kayıtları, gezegenin karmaşık bir termostatı olduğunu akla getiriyor Ve bazı uzmanlar günümüzdeki sıcaklık artışının yıkıcı bir iklimsel sendelemeyi hızlandırabileceği konusunda kaygılı





Yazı: Virginia Morell Fotoğraflar: Peter Essick

İklim değişimine yol açan şey ne? Acaba bir gece ansızın iklim "darbe"si yaşayabilir miyiz?

“Bir İki Üç Kaldır!” Komutu veren, Oregon Üniversitesi'nden polen fosili ve paleoiklim uzmanı Cathy Whitlock Hep birlikte –Whitlock, iki öğrencisi ve ben– göl yatağına yerleştirilen ve yeraltından örnek çıkaran büyük matkabın soğuk metal borusunu daha da sıkı tutup asılıyoruz “Hadi, bir kez daha” komutu geliyor Whitlock ve öğrencilerinin Oregon'da, Orta Kıyı Sıradağları'nda bulunan masmavi sulara, Little Gölü'nün bataklık kıyısına soktuğu boru yavaş yavaş, milim milim, inleye inleye, çamurdan çıkıyor
“Bir daha” diyor Whitlock Dediğini yapmak üzere eğilip sonunda boruyu çamurdan kurtarıyoruz Whitlock gölün derin çökellerinden buna benzer yaklaşık 200 örnek çıkarmış olsa da beş santimetre çapında, bir metre uzunluğundaki en yeni çamur örneğini borudan çıkarırken ilk bisikletini alan bir çocuk gibi seviniyor

“Çok güzel bir örnek” diyor Bana kalırsa hiçbir ilginç yanı yok Ama çamurun rengi bile Whitlock'ın uzman gözü için farklı bir anlam taşıyor Örneği uzunlamasına keserken, “Koyu kahverengi olması, organik madde –özellikle de polen– ile dolu olduğunu gösterir” diyor “Mikroskop olmadan poleni göremezsin ama orada
Ve bu polen, Whitlock gibi araştırmacıların karşılaştığı en büyük bilmecelerden birinin ipuçlarını barındırıyor: Gezegenimizin belirli aralıklarla geçirdiği –ve geçireceği– ani iklim değişikliklerinin nedeni nedir? Konu, son bir milyon yıldır buzullarla kaplanan, ardından ısınan bir Dünya'da 100000 yılda bir yaşanan değişimler değil; Dünya'nın aniden buzul çağından ılıman bir iklime, sonra yine buzul çağına döndüğü, uzmanlar tarafından yakın dönemlerde belirlenen ve daha hızlı gerçekleşen değişimler Bu tür büyük değişiklikler ne sıklıkta ve ne hızda gerçekleşti? Belki de en önemlisi, geçmişte yaşanan bu ani dönüşümler Dünya'daki iklimin bugün ve gelecekteki yönü hakkında ne söylüyor?
Uzmanlar bu tür soruları yanıtlamak için çok çeşitli kaynaklar –buzullar, mağara dikitleri, ağaç halkaları ve mercanlar, toz ve kumullar– kullanarak eski dönemlerdeki iklimlerin izlerini gün yüzüne çıkarmaya uğraşıyor Daha yakın geçmişin iklimini çözmeye çalışan diğerleri de insanların tuttuğu kayıtlara yönelip arkeolojik yazıtlar, bağcı ve bahçıvan günlükleri ve kaptanların seyir defterlerini kullanıyor Buzul bilimci Lonnie Thompson, “Bize hem insanlar, hem de doğanın bıraktığı kayıtlar gerekli” diyor “İklim dinamiğinin insanlardan önce ve sonra nasıl işlediğini anlamak istiyoruz İnsanların iklim üzerindeki etkisini, yaşanan değişimden ne oranda sorumlu olduğumuzu anlamanın tek yolu bu



Fotoğraf: Peter Essick

İşin Özü

Buzulbilim uzmanı Victor Zagorodnov (solda) ve Patrick Ginot, Peru'nun Quelccaya buz takkesinin yaklaşık 5670 metre yükseklikteki doruğundan 170 metrelik bir örnek çıkarırken görülüyor Buzdaki belirli oksijen izotoplarının oranı sıcaklığa bağlı olarak değişiyor; bu durum uzmanların binlerce yıl geriye doğru giderek sıcak ve soğuk dönemleri ayırt etmelerine olanak veriyor Artan sıcaklıklar, tropikal bölgelerdeki en büyük buz takkesi olan Quelccaya'nın eriyerek hızla geri çekilmesine yol açıyor En büyük buzul 1963'ten beri 930 metre geri çekildi ve yaklaşık 5000 yıl içindeki en küçük halini aldı



Fotoğraf: Peter Essick

Buz Dağı Fabrikası

Antarktika Yarımadası'ndaki Palmer İstasyonu'nun yakınlarında bulunan Marr Dağ Eteği Buzulu'nun ufalanarak denize düşen parçaları Yarımadanın başka bir yerinde, devasa bir buzulun bir bölümü 2002 başlarında parçalanarak yarıldı Peki, bu tür olaylara neden olan ne? En ağır darbeyi dünyanın en soğuk kuşaklarından bazılarını vuran iklim ısınması Antarktika Yarımadası'nda kış aylarındaki ortalama sıcaklıklar 1950'den bu yana yaklaşık 5°C kadar yükseldi


Alıntı Yaparak Cevapla

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #2
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



Küresel Isınma

İnsanlığın yerleşik yaşama geçişinden bu yana, dünya iklimi neredeyse değişmeyen bir gidiş izliyor; sıcaklıklarda herhangi bir ciddi değişim olmuyor Bu nedenle bizler de gerek hava sıcaklıklarının gerekse iklim desenlerinin dünya tarihi boyunca hep aynı kaldığını, değişmediğini düşünüyoruz Ne var ki iklimbilimcilerin bulguları hiç de böyle olmadığını gösteriyor Gerçekte dünya iklim sistemi, durgun bir yapıda olmaktan çok uzak Yüzlerce milyon yıllık sıcak dönemler, bunların ardından gelen onlarca milyon yıllık soğuk dönemler; soğuk dönemlerin içinde yüz bin yıllık periyodlarda ve yaklaşık on bin yıl süren ılık vahalar ve bunların içinde de onlarca ya da yüzlerce yıl süren görece hafif, soğuklu sıcaklı birçok dönem var Kısacası dünya zaman zaman değişen sürelerle hem ısınıyor hem de sonra yeniden soğuyor Örneğin son bir milyar yıl içinde yaklaşık 250 milyon yıl süren sıcak dönemlerin ardından gelen dört büyük soğuk dönem oldu Sıcak dönemlerde, dünyanın ortalama sıcaklığının 22°C kadar olduğu sanılıyor; bugünkünden 7°C daha fazla! Bu dönemlerde kıtalar bugünkü yerlerine oturmamıştır Karaların iç bölgelerinde ılık ve sığ denizlerle bataklıklar vardır; deniz düzeyleri yüksektir, kutuplarda buz bulunmaz; oraları da bitkiler ve ormanlarla kaplıdır Bu sıcak dönemler, bir süre sonra soğuk ama daha kısa süren dönemlerle kesiliyorlar Bu köklü iklim değişimi de birkaç yüz yıl gibi kısa bir sürede oluyor
Gezegenimiz, son olarak, yaklaşık elli milyon yıl önce soğuk bir döneme girdi Aslında su anda hala onun içindeyiz Bu dönemde hava sıcaklıkları düştü, kutuplardan başlayarak orta enlemlere değin uzanan buz tabakaları kapladı dünyayı Canlıların doğal yaşam alanları değişti Yeni koşullara uyum sağlayamayan türler yok oldu; yeni türler ortaya çıktı Bu soğuk çağda, yüz bin yıl arayla görülen ve yaklaşık on bin yıl süren kısa dönemlerin dışında dünya sürekli soğuk oldu
Peki bu periyodik ısınma ve soğumaların nedeni nedir? 250 milyon yıllık sıcak ya da yüz bin yıllık soğuk dönemlere yol açan güçlü etkiler nelerdir? iklimbilimciler de çok uzun zamandır bu sorulara yanıt arıyorlar, ilk soruya daha yanıt bulabilmiş değiller Ancak ikincisi için bazı ipuçları var
1930'lu yıllarda Sırp bilim adamı Milutin Milankoviç, Dünya'nın Güneş çevresindeki elips biçimli yörüngesinin, 95 000 yılda bir basıklaştığını gösterdi Bu periyod akla hemen, yüz bin yıllık buz çağlarını getiriyor Yörüngedeki bu değişimin yanı sıra Milankoviç, Dünya'nın ekseninde de 41 000 yıllık periyodu olan doğrusal bir kayma ile 23 000 yıllık periyodu olan dairesel bir sapma daha olduğunu buldu Günümüz bilim adamları Dünya'nın bu hareketlerim bilmekle birlikte, bunların Dünya'nın değişken iklimiyle olan ilişkisini daha tam olarak kuramadılar

Kimi iklimbilimciler, kıta kayma hareketlerinin ve dağ oluşumlarmın iklim değişimlerinde bir etkisi olabileceğini düşünüyor Çünkü bu tür hareketler okyanuslardaki akıntı sistemlerini ve atmosferdeki rüzgarları etkiler Kimi bilim adamları da yanardağ etkinliklerindeki periyodik bir aşırılığın iklim sistemini etkileyebileceğini savunuyorlar Yanardağ patlamalarıyla atmosfere çok büyük miktarlarda toz yükselir Bu tozlar, güneş ışınlarının geçişini engelleyen bir tabaka oluşturur ve böylece dünyanın sıcaklığı da düşer 1991'de Filipinler'deki Pinatubo yanardağının patlaması yüzünden bir yıl boyunca dünyanın ortalama sıcaklığı 1°C kadar düşmüştü Bunlardan başka Güneş lekeleriyle iklim olayları arasında bir ilişki arayan bilim adamları da var Gerçekten de Güneş'in manyetik alanındaki değişimler ve Güneş lekeleri, yayılan enerji miktarını etkiler Bu da doğal olarak Dünya'nın aldığı enerji miktannın değişmesine yol açar
Soğuma ve ısınmaların nedenleri daha anlaşılabilmiş değil; ama son bir milyon yılda dünyayı en azından dokuz kez buz tabakalarının kapladığı biliniyor Bugün aslında, bundan elli milyon yıl önce başlamış olan soğuk dönemin içindeki kısa süreli sıcak vahalardan birindeyiz: Büyük bir olasılıkla da vahanın sonu görünmeye başladı Amerika ve Avrupa'nın ortalarına değin gelen buz tabakaları, bundan 18 000 ile 14 000 yıl önce çekilmeye başladılar Buzların çekilmesi ısınmanın ilk belirtileriydi Bu kısa ılık dönemin en yüksek sıcaklıklarına 8000 yıl kadar önce ulaşıldı; hava bugünkünden yalnızca 1-2°C daha sıcakti Dört bin yıl kadar önce sıcaklık düşüşleri başladı Tabii ki arada kısa süreli görece ılık dönemler oldu Örneğin bin yıllarındaki böyle bir ısınma sırasında, Vikingler Izlanda'ya ve o zamanlar yeşil olan Grönland'a gidip koloniler kurdular; hatta Amerika'ya bile gittiler Ama sonra soğukların geri gelmesiyle Grönland buzla kaplandı ve koloniler de çöktü

Bilim adamlarına göre dünya şu anda artık soğuma eğiliminde olmalı Ancak son yüz elli yıllık gözlemler, bir şeylerin sanki ters gittiğini gösteriyor On dokuzuncu yüzyılın ortalarından 1940'a değin, dünyanın özellikle kuzey yarım küresinde belirgin bir ısınma gözlenmişti Sonra, 1940'tan başlayıp 1960'lı yılların sonuna değin süren yaklaşık 0,25°C'lik bir soğuma yaşandı Bu dönemde Alaska ve İskandinavya'daki buzulların geri çekilmesi durdu Hatta isviçre'dekiler ilerlemeye bile başladılar Ne var ki 1970'li yıllarda dünya yeniden ısınmaya başladı Kasım 1976'da iklimbilimci Dr Wallace S Broecker "Yirmi-otuz yıl sürecek, hızlı bir ısınma döneminin başında olabiliriz Eğer doğal soğuma eğilimi sona erdiyse, küresel sıcaklık büyük bir artış gösterecektir bu ısınma 2000 yılında, dünyanın ortalama sıcaklığını son bin yılın en üst düzeyine çıkartabilir" demişti Bugünkü durum ortada: Ağaç halkaları, buz örnekleri, mercanlar ve okyanus tabanlarından alınan örnekler üzerinde yapılan incelemeler, 1997 yılının son 1200 yıllık dönem içindeki en sıcak yıl olduğunu ortaya koydu 1998 ise 1997'den bile daha sıcak geçti

Isınıyoruz Bugün dünyanın en soğuk bölgesi neresidir sorusuna verilecek yanıt, kuşkusuz Antarktika'dır Avustralya'nın iki katı büyüklüğündeki bu kıtanın hemen hemen tümü (% 98) buzla kaplıdır Yaklaşık yüz milyon yıl önce süper kıta Gondwana'dan kopan kıta yavaş yavaş bugünkü yerine oturdu Oluşumundan sonra çok uzun bir süre üzerinde buz bulunmayan Antarktika'da yaklaşık on beş milyon yıldır değişmeyen bir buz takkesi bulunuyor
Kıtayı kaplayan buz tabakası, gelen güneş ışınlarının %80-85'ini geri yansıtır Antarktika'nın günümüzde bu denli soğuk olmasının temel nedeni budur Buz tabakasının ortalama kalınlığı 1,5 km'dir ama bu kalınlığın 4,5 km'yi aştığı yerler de vardır Dünyadaki buzların % 90'ı (yaklaşık 30 milyon kilometreküp), Antarktika'da bulunur ve bu buzlar, dünyadaki temiz suların % 70'ini içerir
Bu yapısıyla, Antarktika'nın dünya iklimi içinde önemli bir yeri vardır Her şeyden önce kıta, dünya iklim sisteminin soğutucu birimidir Soğutma etkisinin dünya rüzgar desenlerinin oluşumunda önemli bir yeri vardır Bu etkinin yanı sıra Antarktika'nın okyanusla olan ilişkisi de çok önemlidir

Dünyadaki iklimin en önemli öğelerinden biri de bilim adamlarının taşıyıcı bant adını verdikleri okyanus akıntı sistemidir Mobius şeridine benzer biçimdeki akıntı, kimi zaman dipten kimi zaman da yüzeyden gider Dünyadaki tüm ırmaklarda akan suların yirmi katı kadar su taşıyan bu akıntı sistemi izlanda yakınlarında soğur ve yoğunlaşarak dibe batar Yön değiştiren akıntı dipten, güneye, Afrika'ya, doğru ilerler
Afrika'nın güneyinde, Antarktika yakınlarında, akıntı iki kola ayrılır Kollardan biri Avustralya'nın doğusundan geçerek Pasifik Okyanusu'nun kuzeyine yönelir Yol boyunca ısınır ve yüzeye çıkar; sonra ABD'nin batı kıyılarını izleyerek güneye iner ve Avustralya'nın kuzeyinden geçer Öteki kol Hint Okyanusu'nda bir çember çizer; ısınan ve yüzeyden akan sular Avustralya'nın batisında birinci kolla birleşir Ondan sonra taşıyıcı bant tek bir büyük kol biçirninde Afrika'nın batisından geçerek kuzeye yönelir Yol boyunca buharlaşma nedeniyle suları azalan akıntının tuz oranı yükselmiştir; kuzeye yaklaştıkça da soğur, izlanda yakınlarında bu soğuk ve yoğun sular dibe batar Böylece döngü tamamlanır

Taşıyıcı bant, okyanuslar arasında su ve ısı alışverişini sağlar Bu sistem sayesinde Pasifik ve Hint Okyanuslarının sıcak suları Atlantik'e taşınır Bu sırada yüzeyden giden akıntının üzerindeki hava da ısınır ve akıntının yakınından geçtiği karaların iklimi yumuşar Örneğin Kuzeybatı Avrupa, taşıyıcı bant sayesinde yaklaşık 10°C daha sıcak olur
Güney yarımkürede yaz mevsimi geldiğinde, Antarktika'da eriyen buzların soğuk suları da dibe çöker ve taşıyıcı banta katılır; sonra da kuzeye yönelir Bu nedenle Antarktika, hem soğukluğu hem de taşıyıcı banta aktardığı soğuk suları nedeniyle dünya iklim sisteminin dengesi açısından çok önemlidir
Son yıllarda bilim adamları kıtanın iç bölgelerinin aldığı yağış miktarında bir artış, bunun yanında kıyılarındaki buz hacminde de bir azalış gözlüyorlar Buz hacmindeki benzer bir azalma Arktik Denizi'yle dünyanın orta ve alçak enlemlerindeki buzullarda da kendini gösteriyor Örneğin Afrika'da Kilimanjaro Dağı'ndaki buzul, 20 yüzyılda kütlesinin yaklaşık dörtte üçünü yitirdi Aynı dönemde Kafkaslardaki buzulların kütlesi yarıya indi Çin-Rusya sınırında, Tiyen Şan Dağları'ndaki buzullarsa son kırk yılda yaklaşık % 20 küçüldüler Yirminci yüzyılda denizlerin düzeyi 10-25 cm kadar yükseldi ve günümüzde de her yıl yaklaşık 2 mm yükseliyor Bunun 0,2-0,6 mm kadarı okyanusların ısıl genleşmesinden (tıpkı yazın ısınan elektrik hatlarının sarkması gibi) kaynaklanıyor Yükselmenin geri kalan bölümünün, buzların ve buzulların erimesi yüzünden olduğu sanılıyor Bilim adamları bu durumu kaygıyla izliyorlar Ama onları daha da kaygılandıran olay, buzulların erime hızının son yıllarda giderek artıyor olması Örneğin Yeni Zelanda'daki buzullar yalnızca yirmi yılda kütlelerinin dörtte birini yitirdiler, İspanya'da 1980'de yirmi yedi olan buzul sayısı bugün on üçe düşmüş durumda Peru Andları'ndaki Qori Kalis buzulu, 1963-78 yılları arasında, yılda dört metre kadar geri çekilirken, 1995'te buzulun yıllık geri çekilme hızı otuz metreye ulaştı Bilim adamlarına göre buzullardaki bu erime, bir tek şeyi gösteriyor; küresel bir sıcaklık artışını
Sıcaklık artişının tek göstergesi buzulların erimesi değil kuşkusuz Göllerin su sıcaklıklarındaki artışlar ya da atmosferde sıcaklığın 0°C'ye düştüğü yüksekliğin, 1970'ten bu vana her yıl, 4,5 m kadar artması da birer gösterge Ancak dünya sıcaklığındaki artışı, en belirgin olarak gözler önüne seren kanıt, yaklaşık 140 yıldır dünyanın birçok yerinde tutulan sıcaklık kayıtları Bu kayıtlar incelendiğinde, 1860-2000 yılları arasında küresel sıcaklığın yaklaşık 0,5-0,7°C yükselmiş olduğu görülüyor Sıcaklığın en hızlı arttığı dönem de son yirmi yıllık dönem
Bir dereceden bile küçük bu artışın aslında pek de önemli bir artış olmadığı düşünülebilir Ancak 1500'lü yıllarda başlayıp 1800'lü yıllara değin süren ve Avrupa'da Küçük Buz Çağı olarak anılan soğuk dönemde, ortalama küresel sıcaklık, bugünkü değerinin yalnızca 1°C altındaydı Günümüzden 12 000 yıl kadar önce sona eren son buzul çağındaysa dünyanın ortalama sıcaklığı bugünkü düzeyinden yalnızca5°C daha düşüktü Bize sayı olarak pek küçük gelen bu sıcaklık değişimlerinin, iklim kuşakları, canlıların doğal yaşam alanları ve insanların toplumsal yaşamları üzerinde gerçekte büyük etkileri olur

Atmosfer Güneş sisteminde, Merkür dışındaki tüm gezegenlerde, hatta kimi gezegenlerin uydularında bile atmosfer bulunur Bu atmosferlerin kalınlığı, içerdiği gazlar ve yapısı gezegenden gezegene değişir Örneğin Mars'ta, karbon dioksitten (CO2) oluşan ince ve soğuk bir atmosfer vardır Öte yandan Venüs'te başta yine CO2 olmak üzere, azot, kükürt dioksit ve su buharından oluşan çok yoğun ve sıcak bir atmosfer bulunur Mars'ın yüzey sıcaklığı -130°C'ye kadar düşerken Venüs'te sıcaklık 500°C kadardır Mars'ın atmosferi çok incedir ve Güneş'ten gelen yüksek enerjili morötesi ışınları engelleyecek bir yapıda değildir Öte yandan Venüs'ün atmosferindeki bulut tabakası öylesine kalındır ki yüzeyden Güneş'i görmek olanaksızdır Her iki gezegenin atmosferi de bugün için hem insanlar hem de Dünya'daki başka canlılar açısından -kimi mikroorganizmalar dışında- bu gezegenleri yaşanamaz kılıyor Yeryüzünde yaşam, atmosferimizin oluşturduğu uygun koşullar sayesinde başlamış ve onun değişimleriyle birlikte evrim geçirerek biçimlenmiştir
Bilim adamları, oluşumunun ilk aşamalarında Dünya'nın bir atmosferi bulunmadığını düşünüyorlar Tektonik hareketlerin sonucunda Dünya'nın iç kısımlarından gelen gazların zamanla bir atmosfer oluşturduğu var sayılıyor Bu ilk atmosferin içeriği ve yapısı bugünkünden çok farklıydı Örneğin oksijen yok denecek kadar azdı; bir ozon tabakası da yoktu

Günümüzde dünya atmosferim oluşturan temel gazlar azot (N2) ve oksijendir (O2) Bu iki gazın yanı sıra argon (Ar), karbon dioksit (CO2), metan (CH4), su buharı (H2O), eser miktarda başka gazlar ve havada asılı küçük parçacıklar, ayresoller, bulunur Atmosferimiz, birbirinen farklı özellikler gösteren katmanlardan oluşur Gazların, her katmandaki oranları değişiktir Ama ilk yüz kilometre boyunca azotun (% 78) ve oksijenin (%20,5) oranları pek değişmez Yükseklik arttıkça katmanlardaki gazların yoğunluğu (metreküpteki atom ya da molekül sayışı) da düşer Atmosferin ilk ve en yoğun tabakası troposferdir Troposferin kalınlığı yalnızca 10-15 km'dir ama atmosferdeki gaz kütlesinin % 85'i de bu katmanda bulunur Burada yükseklik arttıkça sıcaklık azalır; en üst kısımları -60°C kadardır Atmosferdeki su buharının hemen hemen tümü buradadır Troposferin üzerinde yaklaşık 50 km kalınlığındaki, kuru ve daha az yoğun stratosfer yer alır Stratosferin ilginç bir özelliği vardır; troposferin tersine, sıcaklık yükseklikle birlikte artar Güneş'ten gelen morötesi ışınlar, stratosferin üst kısımlarındaki (35-48 km arası) iki atomlu oksijen moleküllerini parçalar Ama oksijen atomları, bu kez ozon (03) oluşturacak biçimde yeniden birleşirler Oluşan ozon tabakası, Güneş'ten gelen ve Dünya'daki yaşam için tehlikeli olan morötesi ışınların geçişini engeller Stratosferden sonra sırasıyla mezosfer, termosfer ve iyonosferyer alır
Uzaydan bakıldığında, dünyamızın yaydığı enerjinin dalgaboyuyla, -18°C'deki bir cisimden yayılan enerjinin dalgaboyunun aynı olduğu görülür Ne var ki Dünya'da ortalama yüzey sıcaklığı 15°C'dir Bu durum, ısının yer yüzüyle atmosferin alt katmanları arasında tutulduğunu gösterir Gerçekten de Güneş'ten Dünya'ya gelen enerji, troposferde tutulur Atmosfer olayları diye adlandırdığımız rüzgar, yağmur, dolu, fırtına vb olaylar hep bu en alt ve en yoğun tabakada olur
Sera Etkisi
Güneş'in iç bölgelerinde oluşan füzyon tepkimeleri sırasında, çok büyük miktarlarda enerji açığa çıkar Bu enerji yavaş yavaş Güneş'in yüzeyine doğru iletilir ve oradan da bütün dalgaboylarındaki elektromanyetik dalgalar biçiminde uzaya yayılır Güneş sistemindeki gezegenler, büyüklüklerine ve Güneş'e olan uzaklıklarına göre, bu enerjinin küçük bir bölümünü paylaşırlar geri kalanı, uzayda yayılmayı sürdürür
Dünya'ya gelen ışınların yaklaşık dörtte biri, bulutlardan yansıyarak uzaya döner Geri kalan enerjinin yaklaşık dörtte birini (% 28) stratosferdeki ozon tabakasıyla troposferdeki bulutlar ve su buharı soğurur Atmosferin soğurduğu ışınların % 90'ı bizim göremediğimiz kızılötesi ve morötesi ışınlar, % 10'u da görünür ışındır Bir başka deyişle atmosfer, Güneş'ten gelen görünür ışınların onda dokuzunun yeryüzüne geçişini engellemez Yeryüzüne ulaşan bu ışınlar da onu ısıtır Tropikal kuşaktan yükselen sıcak hava kutuplara doğru, soğuk kutup havası da yüzeye inip ekvatora doğru yönelir Böylece atmosfer olayları, su çevrimi, karbon çevrimi vb süreçler isteyerek dünyada yaşamın sürmesi sağlanır

Gelen ışınlarla ısınan Dünya, tıpkı dev bir radyatör gibi davranmaya başlar Ancak bu ısıyı Güneş gibi tüm dalgaboylarında yayamaz; yalnızca kızılötesi ışınlar biçiminde yayabilir Ne ki yüzeyden yayılan bu ışınların yalnızca küçük bir bölümü uzaya gidebilir Çünkü atmosferdeki su buharı, karbondioksit ve metan molekülleri bu ışınları soğurur; sonra da yüzeye doğru yansıtır Böylece Dünya'nın yüzeyi ve troposfer, olması gerekenden daha sıcak olur Bu olay, Güneş ışınlarıyla ısınan ama içindeki ısıyı dışarıya bırakmayan seraları andırır ve bu nedenle de doğal sera etkisi olarak bilinir Bu sürecin başlıca aktörleri olan, su buharı, karbon dioksit ve metan da sera etkisi yapan gazlar ya da kısaca sera gazları olarak anılırlar Bunların yanı sıra azot oksit (N2O) ve kloroflorokarbonlar (CFC) da sera etkisi yapar Ancak bunların atmosferdeki oranları çok küçüktür
Dengeli bir sera etkisinin Dünya'daki yaşam için büyük bir önemi vardır Çünkü dünyayı sıcak ve yaşanabilir kılar Eğer bu etki olmasaydı yeryüzünde ortalama sıcaklık -18°C dolayında olurdu Tıpkı Mars'takine benzer bir durum Öte yandan şiddetli bir sera etkisi de Dünya'yı çok sıcak bir gezegen yapabilir; tıpkı Venüs gibi Sera etkisinin, Dünya'yı olduğundan daha sıcak yapmasının yalnızca insan için değil tüm canlı türleri için yaşamsal bir önemi vardır Hatta Dünya'da yaşamın başlamasının bile sera etkisiyle belki bir ilişkisi olabilir
1970'li yılların başında ABD'deki Corneli Üniversitesi'nden iki bilim adamı, Cari Sagan ve George H Mullen, ilginç bir düşünce ortaya attılar Dünya'da okyanusların yaklaşık 3,8 milyar yıldır var olduğu ve en basit yaşam biçimlerinin de bu okyanuslarda yaklaşık 3,5 milyar yıl önce ortaya çıktığı tahmin ediliyor Ayrıca aynı dönemde oluşumunun ilk aşamalarındaki Güneş'in, bugünkünden % 30 daha sönük olduğu ve çevresine daha az enerji yaydığı da biliniyor Sagan ve Mullen'in düşüncesine göre, o dönemde Güneş'ten gelen enerji miktarı, Dünya'yı bugünkü gibi ısitamayacak ve okyanuslardaki suların da sıvı olarak bulunmasına olanak vermeyecek denli azdı Bu durumda okyanusların donması ve yaşamın da ortaya hiç çıkamaması gerekirdi Ama hiç de öyle olmadı Çünkü o dönemde atmosferin yapısı ve içeriği bugünkünden çok farklıydı Güneş'ten gelen yetersiz enerjiye karşın Dünya'nın yüzeyi, suların sıvı kalmasını sağlayacak denli sıcakti Bunun nedeni de günümüzdekinden çok daha şiddetli bir sera etkisinin yaşanıyor olmasıydı O dönemde atmosferdeki CO2 oranı bugünkü düzeyinin 100-1000 katiydı Zamanla oksijen üreten alglerin ve fotosentez yapan kara bitkilerinin ortaya çıkmasıyla bu oran giderek düştü Atmosferin içeriği değişmeye başladı; canlılar sayesinde atmosferdeki karbon dioksit sürekli azalırken oksijen miktarı artti
Bu düşüncenin kanitlanması olanaklı değil Kuşkusuz başka bilim adamları sera etkisini dışlayan değişik senaryolar üretebilir Ama Sagan'la Mullen'in senaryosunda aksayan bir yan da yok Atmosferimizin içeriğinin, milyarlarca yıllık dünya tarihi boyunca zaman zaman değişmiş olduğu artık herkesçe biliniyor Hatta bunun somut bir örneğine, bugün bizler tanıklık ediyoruz; 20 yüzyıl boyunca sera gazlarının atmosferdeki oranları sürekli artti ve hala da artıyor Bunlardaki artış da atmosferin ısı tutma kapasitesini arttırıyor ve böylece küresel sıcaklığın yükselmesine yol açıyor Bu gazlar arasında en çekilişi su buharı Dünyadaki sera etkisinin % 75'inin su buharından kaynaklandığı düşünülüyor Bu durum, ilginç ve tehlikeli olabilecek bir kısır döngü oluşturuyor Çünkü dünya ısındıkça okyanuslardan, deniz, göl ve ırmaklardan daha büyük miktarlarda su, buharlaşıp atmosfere karışır Atmosferdeki daha çok su buharı da sera etkisinin artması yani dünyanın biraz daha ısınması demektir Ne ki insanların su çevrimi üzerinde yapabilecekleri doğrudan bir etki yok Ama sera etkisini arttıran öteki gazların büyük bir bölümünü, insanlar üretiyor Bunların başında da karbon dioksit geliyor
On yedinci yüzyılın başlarında keşfedilen karbon dioksit, renksiz bir gaz Atmosferde % 0,03 (on binde üç) oranında bulunuyor ve temel olarak, karbon içeren maddelerin (kömür, petrol, doğalgaz vb) yakılmasıyla, fermantasyonla, hayvan ve bitkilerin solumalarıyla üretiliyor

Günümüzde bilim adamları, 1860'tan bu yana görülen yaklaşık 0,7°C'lik küresel ısınmanın % 60'lık bölümünden, karbon dioksitin sorumlu olduğu kanısındalar Çünkü atmosferdeki karbon dioksit miktarı son 200 000 yılın en üst düzeyinde Bu kadar fazla karbon dioksitin atmosfere karışmasından da kuşkusuz, otomobillerde, fabrikalarda, elektrik santrallarında vb fosil yakıtları yakan insanlar sorumlu
Gerçekte bu düşünce hiç de yeni değil Daha 19 yüzyılın ortalarında, atmosferin bileşimindeki küçük değişimlerin bile büyük iklimsel değişikliklere yol açabileceği tahmin ediliyordu Bu konu üzerinde çalışan ve atmosferdeki karbon dioksitin dünya iklim sistemine olan etkisini ilk fark eden, Nobel Ödüllü isveçli kimyacı Svante A Arrhenius oldu Arrhenius 19 yüzyılın sonlarında, karbon dioksit oranındaki değişimin, dünyanın yüzey sıcaklığım nasıl etkileyeceğini hesapladı Onun hesaplarına göre karbon dioksit oranı iki katma çıkarsa, yaklaşık 6°C'lik bir küresel ısınma olacaktı! Arrhenius'un bulduğu değer, bugün iklimbilimcilerin öngörülerine oldukça yakın
Bu konuya yönelik ilk pratik uygulamalar ancak 20 yüzyılın ortalarında gerçekleştirildi Atmosferdeki karbon dioksit miktarının sistematik olarak gözlenmesine 1958'de başlandı O yıllarda yapılan gözlemler, yaklaşık yüz yıllık bir dönemde atmosferdeki karbon dioksit miktarının % 25 oranında artmış olduğunu ortaya koydu Bilim adamları, bu artışın temel nedenini fosil yakıtların kullanılması ve ormanların yok edilmesi gibi insan etkinlikleri olduğunu düşünüyor Çünkü buz örnekleri üzerinde yapılan çalışmalar atmosferdeki karbon dioksit oranının binlerce yıldır değişmediğini ortaya koyuyor; ta ki Endüstri Devrimi başlayana dek

Alıntı Yaparak Cevapla

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #3
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



era Gazları Dünyanın kabuğu denince akla hemen, dünyanın iç kısmında sıvı durumundaki mantonun üzerinde bulunan ve kalınlığı yer yer 6 km ile 70 km arasında değişen katı bölüm, litosfer, gelir Ne var ki bilim adamlarının Dünya'nın kabuğundan anladıkları daha farklıdır Onlara göre kabuk, o katı bölüm, litosfer, ile birlikte hidrosferi (okyanuslar, denizler, göl ve ırmaklar), atmosferi ve buralarda yaşayan canlıları (biyosfer) da kapsar Kabuğu oluşturan bu katı, sıvı ve gaz bölümler ve biyosfer birbirleriyle sürekli ve yoğun bir etkileşim içindedir Bunlardan herhangi birindeki bir değişiklik ötekilerde de değişimlere yol açar Karbon çevrimi, bu karşılıklı ilişkiyi ortaya koyan güzel ve somut bir örnektir

Yaşam, havadaki karbon dioksitin, canlı organizmalardaki karbon temelli organik bileşiklere dönüşmesi üzerine kuruludur Dünyadaki karbonun büyük bölümü kayalardadır Ancak bun*lardaki karbonun çevrime katılması çok uzun sürer Öte yandan atmosferle hidrosfer arasında çok daha hızlı bir karbon alışverişi vardır Atmosferdeki karbon dioksit suda çözünerek karbonik asit oluşturur; son*ra sırasıyla bikarbonat ve karbo*nat iyonlarına dönüşür Suyun içinde yaşayan bitkiler fotosentez için suda çözünmüş olarak bulunan karbonatlardan ve karbon dioksitten yararlanırlar Okyanuslar her yıl atmosferden yaklaşık 104 milyar ton karbon dioksit çeker ve 100 milyar ton kadar da karbon dioksit salar Okyanusların karbon çevrimindeki etkisi bilinmekle birlikte bu çevrimde yer alırken hangi iç süreçlerin işlediği hala açıklığa kavuşmuş değil
Karadaki bitkiler de fotosentez sırasında atmosferdeki karbon dioksiti alır ve karbon temelli bileşiklere çevirirler Bunların bir bölümü metabolizmalarında kullanılır; geri kalan bölümü de depolanır Bitkilerin depoladığı karbon, bitki yiyen hayvanlara geçer Kara bitkileri fotosentez yoluyla her yıl yaklaşık 100 milyar ton karbon dioksiti atmosferden çeker Bitkiler, hayvanlar ve toprak her yıl soluma yoluyla 100 milyar ton karbon dioksit salar

Karbon, ağaç dokularında da depolanır Kayalardan sonra karalardaki en büyük karbon deposu ormanlardır Yaşayan ormanlar yeryüzündeki; geçmiş dönemlerde yaşamış ormanlar da yer altmdaki (kömür, petrol ve doğalgaz biçiminde) karbon depolarıdır Dünyadaki doğal süreçlerin on milyonlarca yıldır depoladığı bu karbon stokları, yirminci yüzyıl boyunca insanlar tarafından çok hızlı bir biçimde atmosfere (karbon dioksit olarak) geri verilmiştir; hala da veriliyor Öte yandan atmosferdeki karbon dioksit oranım düşürecek ormanlar da hızla yok ediliyor Fosil yakıtların tüketimi ve ormansızlaştirma yüzünden her yıl atmosfere yaklaşık 7 milyar ton karbon dioksit salınıyor
Şu anda atmosferde 750 milyar ton dolayında karbon dioksit bulunuyor Bitkilerin, hayvanların ve toprağın soluması, fosil yakıtların kullanılması, ormansızlaştirma ve okyanus-atmosfer etkileşimi yüzünden her yıl yaklaşık 207 milyar ton karbon dioksit atmosfere salınıyor Bu miktar her yıl artıyor Öte yandan, kara bitkilerinin fotosentezi ve yine okyanus-atmosfer etkileşimi nedeniyle de yaklaşık 204 milyar ton karbon dioksit her yıl atmosferden çekiliyor Bu durumda yılda 3 milyar ton dolayında karbon dioksit atmosfere ekleniyor Bu da aslında insanların fosil yakıt kullanımı sonucunda atmosfere salınan karbon dioksit miktarına eşit Ne var ki dünyadaki fosil yakıt rezervleri, atmosferdeki karbon dioksit düzeyini 5-10 katına çıkaracak denli fazla Bilim adamlarının tahminlerine göre insanlar, yer altmdaki bu karbon stoklarını yavaş yavaş atmosfere aktaracak 2050 yılında atmosferdeki karbon dioksit oranının 1850'deki düzeyin iki katına, 2100'de de üç katına çıkması bekleniyor

Su buharı ve karbon dioksitle birlikte, dünyanın ısınmasına yol açan bir başka gaz da metan Havadan hafif olan metan, renksiz ve kokusuz bir gaz ve atmosferde, karbon dioksit miktarının iki yüzde birinden daha az bulunuyor Ama metan moleküllerinin ısı tutma yeteneği, karbon dioksit molekül*lerinin 20 katıdır Atmosferde kalış süresi de 10 yıl kadardır Bilim adamları yaşadığımız küresel ısınmanın % 10-15'lik bölümünden atmosferdeki metanın sorumlu olduğunu düşünüyorlar Atmosferdeki metan miktarı tıpkı karbon dioksit miktarı gibi biyolojik süreçlerden etkileniyor Ülen bitki ve hayvanların anaerobik çözünmesi sırasında topraktaki bakterilerce ortaya çıkartılıyor Bu nedenle de nemli topraklarda, pirinç tarlalarında, bataklık bölgelerde ve çöplüklerde bolca bulunur Ayrıca doğal gazın % 50-90'ı metandır Petrol, doğal gaz ve maden çıkarma çalışmaları sırasında da atmosfere metan karışır Günümüzde atmosferdeki metan oranı 18 yüzyıldakinin 2,5 katıdır Yapılan araştırmalar metan miktarının her yıl % l oranında arttığını gösteriyor Küresel ısınma organik madde çözünümünü hızlandırdığı için bilim adamları metan miktarındaki bu artışın daha da hızlanacağını tahmin ediyorlar

Küresel Isınma
Dünya iklim sistemi çok karmaşık bir bulmaca gibidir Atmosfer, okyanuslar, okyanus akıntı sistemi, kutup bölgeleri, ormanlar, çöller, buzullar, yanardağlar, insan etkinlikleri vb birçok değişkeni vardır Bunların iklim sistemi üzerindeki tek tek etkileri ve birbirleriyle karşılıklı etkileşimleri hala tam olarak anlaşılmış değil Hatta bu yönde daha alınması gereken çok uzun bir yol olduğu bile söylenebilir Bu nedenle hava durumu tahminlerinde, kasırga rotalarının ve gelecekteki iklim desenlerinin öngörülmesinde iklimbilimcilerin en çok başvurdukları araç, bilgisayar ortamında oluşturulan matematiksel modellerdir Bu matematiksel modellere yönelik ilk çalışmayı, 1940'lı yılların sonunda dünyaca ünlü matematikçi John von Neumann'ın başkanlığındaki bir grup bilim adamı başlattı Bu çalışmalar sayesinde hava durumu tahmini, kişilere bağlı bir sanat olmaktan çıkıp bilimsel bir yapıya kavuştu Küresel iklim sisteminin modellenmesine yönelik ilk çalışmalar da 1956'da başlatıldı Gözlem tekniklerinin ve gözlem aygitlarının gelişimiyle birlikte atmosfer olayları ve dünya iklim sistemine ilişkin toplanan bilgiler sürekli artti Bu bilgiler sayesinde ma*tematiksel modeller de her geçen gün daha iyileşti Meteoroloji uydularının kullanılmaya başlaması, yüksek hızlı ve büyük bellekli bilgisayarların devreye girmesiyle atmosfere ve okyanuslara yönelik gözlemlerin niteliğinde ve gelen verilerin değerlendirilmesinde de bir atılım yaşandı

Günümüzde, iklimbilimcilerin kullandığı birkaç küresel iklim modeli bulunuyor Bunlar kimi zaman ayrıntılarda farklı sonuçlara ulaşsalar da genel öngörüleri aynı oluyor Örneğin bu modellerin tümü, karbon dioksit oranındaki bir artışın dünyada yavaş yavaş bir ısınmaya yol açacağım söylüyor Bu ısınmanın gidişi de küresel enerji kullanma hızına bağlı olacak Yapılan hesaplar, 1990'da 10 terawatt olan dünya güç tüketiminin, 2020'de 20 terawatt'a ve 2050'de de 30 terawatt'a çıkacağını gösteriyor Bununla birlikte atmosferdeki karbon dioksit oranmın da 2050'li yıllarda ikiye katlanacağı tahmin ediliyor Bu artışın ne kadarlık bir ısınmaya yol açacağı konusundaysa, değişik iklim modelleri farklı sonuçlar veriyor Bazı modeller, sıcaklık artişının 1°C ile sınırlı kalacağım söylerken bazıları da artışın 5°C'ye kadar çıkabileceğini söylüyor Bir başka deyişle küresel bir ısınmanın olacağından neredeyse herkes emin Ama bu ısınmanın ne kadar olacağı, ne kadar süreceği ve en önemlisi dünyada ne gibi değişikliklere yol açacağı konusunda kimse net bir şeyler söyleyemiyor Bir derecelik bir artışın bugünkü toplumsal yapıları ve düzeni pek etkilemeyeceği düşünülüyor Ancak eğer dünyanın sıcaklığı 5°C artarsa, bu durum yalnızca insanlık için değil tüm canlılar için çok büyük etkileri olacak
Bu noktada politikacılar devreye giriyor, ilki 1979'da düzenlenen Dünya iklim Konferans'ından bu yana, sıcaklık artişının insanlık için bir yıkım olabileceği düşüncesi yavaş yavaş politikacıların gündemine de girmeye başladı Ne var ki ani ve büyük sıcaklık artışları ve insan sağlığını tehdit eden ciddi gelişmeler olmadığı için, bu düşüncenin politikada yerleşmesi zaman aldı Ama bugün gelinen noktada politikacılar da artık geleceğe yönelik kimi önlemler almak istiyorlar Çünkü günümüzde yalnızca bilim adamlarının ve çevreci örgütlerin değil kamu oyunun da ciddi bir baskısını üzerlerinde duyuyorlar Ama politikacıların doğru kararlar alabilmesi için resmi tam olarak görmeleri gerek Bir başka deyişle küresel ısınmanın, dünyanın hangi bölgelerini nasıl etkileyeceğim bilmek istiyorlar Çünkü bu kararlar, toplumsal ve ekonomik yapılarda köklü değişimlere yol açacak ve belki de yüz milyonlarca insanın yaşam biçimini değiştirecek

Geleceğin Sıcak Dünyası
Küresel ısınmaya karşı alınacak önlemlerin maliyeti yüzlerce milyar dolar olacağından, zamanı gelmeden ya da gereksiz bölgelere yönelik önlem almayı kimse istemiyor Bunun için de politikacılar, bilim adamlarından olabildiğince doğru öngörüler bekliyorlar Ne var ki bilim adamları, küresel ısınmanın sonuçlarım tahmin etmekte şu an için güçlük çekiyorlar, iklimbilimciler yaklaşık yüz elli yıl önce ortaya çıkan ve bugünlerde biraz hız kazandığı görülen bu sürecin nedenleri, süresi, olası sonuçları ve yapılması gerekenler konusunda bir görüş birliğine daha varabilmiş değiller Isınmanın, gezegenin çehresini ve üzerindeki yaşamı köklü biçimde değiştireceğinin farkındalar Ama onlar için bölgesel olarak öngörülerde bulunmak, şimdilik gerçekten çok zor Yalnızca genel olarak ne tür değişiklikler olacağını söyleyebiliyorlar
Bir kere ısınma, dünya yüzeyinde her bölgede aynı ölçüde olmayacak Sıcaklık artişının, yüksek enlemlerde ve özellikle de kutup bölgelerinde daha şiddetli hissedilmesi bekleniyor Bu bölgelerdeki sıcaklık artişının dünya ortalamasının iki katı kadar olacağını tahmin ediliyor Yani dünyanın ortalama sıcaklığı 3,5°C artarsa, kutup bölgelerinde ortalama sıcaklık 7°C kadar artacak Doğal olarak bu durum Arktik Denizi'yle Antarktika'daki buzların ve dağlardaki buzulların erimesini de beraberinde getirecek Uzun erimde bu bölgeler belki yine bitki ve ormanlarla kaplanacak Buzların erimesinin de çok önemli bir etkisi olacak; deniz düzeylerinin yükselmesi Ancak bu yükselmenin ne kadar olacağı, sıcaklık artişına ve buzların erime miktarına bağlı
Yapılan hesaplara göre 3-4°C'lik bir sıcaklık artışı, 2050 yılında denizlerin düzeyini en fazla 35 cm kadar yükseltecek Bu yükselmede, buzların erimesinin yanı sıra sıcaklık artışı yüzünden okyanuslardaki suların ısıl genleşmesinin de payı olacak Deniz düzeyinin yükselmesi kıyı şeritlerinin değişmesine ve kıyı ülkelerinin toprak kaybetmesine yol açacak Örneğin 2100 yılına doğru, deniz düzeyi 60 cm yükseldiğinde, ABD'nin toprak kaybının 25000 kilometrekareye ulaşacağı hesaplanıyor Büyük bir bölümü alçak deltalardan oluşan Bangladeş'se topraklarının %10'unu yitirebilir Bu durum daha şimdiden başta Bangladeş, Maldiv Adaları, Mozambik, Pakistan ve Endonezya olmak üzere birçok ada halkını ve kıyı ülkeleri endişelendiriyor
Deniz düzeyinin yükselmesi, kıyılardaki toprak kaybının yanında bir başka önemli sorun daha yaratacak: Kıyılara yakın temiz su kaynaklarının denizle birleşmesi Temiz su sorunu, 21 yüzyılda, sıcak dünyanın belki de en önemli sorunu olacak Çünkü artan buharlaşma yüzünden de göl ve ırmak sularında % 20'ye varan bir su kaybı olması bekleniyor
Sıcaklığın artış oranı orta enlemlerde ve ekvatorda, kutuplardakinden daha farklı olacak Örneğin ekvatorda bu artışın, dünya ortalamasının çok altında olacağı tahmin ediliyor Bunun yanında sıcaklık artışı kışları, yazlara göre birkaç derece daha fazla olacak Benzer bir durum, geceyle gündüz arasında da görülecek Gece sıcaklarındaki artışın gündüzkülerden yaklaşık %10 daha fazla olacağı tahmin ediliyor Bu durumda karalar, geceleri eskisi kadar soğumaya fırsat bulamayacak Yazla kış, geceyle gündüz arasındaki sıcaklık farkının azalması, bütün dünyadaki rüzgar desenlerini etkileyecek; belki de fırtınaların sıklığı, şiddeti ve rotaları değişecek

Küresel ısınma, insan sağlığı açısından yeni durumlar oluşturacak Temmuz 1995'te ABD'nin Şikago kentinde aşırı sıcaklar yüzünden 465 kişi yaşamını yitirmişti Sıcaklık artışı nedeniyle bu tür olaylar yüzünden her yıl binlerce kişinin yaşamım yitirmesi bekleniyor Ayrıca böcek yumurtalarının ölmesini sağlayan gece ve kış soğuklarının hafiflemesi, önemli bir sorun olacak Bunun basit ve somut örneği, sıtma taşıyan sivrisinekler Bu sivrisinekler, 17°C'nin altında en fazla 1-2 gün yaşayabilir Bu durum, onları dünya nüfusunun % 58'nin yaşadığı bölgelerden şimdilik uzak tutuyor Ama 5°C'lik bir küresel ısınma, onların doğal yaşam alanını genişleterek, dünya nüfusunun % 60'ını o alanın içinde bırakacak Bu düzeydeki bir küresel ısınmanın, her yıl fazladan bir milyon kişinin sıtmadan ölmesine yol açacağı sanılıyor Bunun yanında kimi bölgelerde şiddetli kuraklık dönemlerinin ardından gelecek aşırı yağışların virüs mutasyonlarını hızlandırabileceği tahmin ediliyor Bu nedenle yalnızca sıtmaya değil, bugün kuzey enlemlerinde seyrek rastlanan kimi hastalıklara da daha sık rastlanacak Ayrıca sıcaklıkla birlikte salgın hastalıklarında artması bekleniyor
Küresel ısınmanın oluşturacağı çok daha önemli bir başka etkinin de taşıyıcı bant üzerinde olmasından korkuluyor Küresel ısınma yalnızca hava sıcaklıklarım değil, deniz suyu sıcaklıklarını da arttıracak kuşkusuz Eğer bu ısınma, taşıyıcı bantın alttan ve üstten giden akıntıları arasındaki sıcaklık farkını azaltirsa ve bu sırada okyanusların daha fazla yağış almasına yol açarak tuzluluk oranını düşürürse, bu dev akıntı sistemi durabilir Okyanus tortulları üzerinde yapılan araştırmalar, geçmiş dönemlerde taşıyıcı bantın birkaç kez durmuş olduğunu ortaya koyuyor Eğer böyle bir durum olursa Belfast'ın iklimi, yüzlerce kilometre kuzeydeki Spitsbergen'inki gibi olur Bir başka deyişle küresel sıcaklık artişının, Kuzey Avrupa'daki sonuçlarından biri, şiddetli bir soğuma olabilir!

Bu ilginç örnekten de anlaşılacağı gibi küresel ısınmanın etkisi, hava sıcaklıklarmın dünyanın her yerinde artması biçimde olmayacak Gerçekte bu ısınma, çok karmaşık bir yapısı olan dünya iklim sisteminde köklü değişimlere yol açacak; kimi bölgeler (kuzey yarı küredeki kıtaların iç bölgeleri gibi) çok ısınıp kuraklık çekerken kimi bölgeler ılıman bir iklimin, kimileri de aşırı yağışların ve taşkınların etkisinde kalacak Yağış dönemleri, mik*tarları ve türleri değişecek Artan sıcaklık, daha çok buharlaşmaya ve buna bağlı olarak da daha çok bulut oluşmasına yol açacak Yani 21 yüzyılın ortalarında dünyamız daha sıcak, daha nemli ve bol yağışlı olacak Böyle bir dünyada tarım üretiminin nasıl olacağı çok karmaşık ama çok da önemli bir konu Bilim adamları arasında yaygın kanı; sıcaklık ve yeni yağış düzeni nedeniyle, ekilebilecek alanların kuzeye doğru bir miktar genişleyeceği Yeni iklim desenleri, çiftçilerin bir bölümünü, ektikleri tarım bitkilerini değiştirmeye zorlayacak Ama atmosferdeki karbon dioksit miktarında*ki artışın, genel olarak dünya tarımım olumlu etkilemesi bekleniyor Japonya'da yapılan bir araştırmada, karbon dioksitin iki katına çıkması durumunda pirinç üretiminin % 25 artacağı ortaya çıktı Karbon dioksit bitkiler için besin demek Atmosferdeki karbon dioksit oranının iki katma çıkması -öteki koşulların aynı kalması durumunda-dünyada alınan tarım ürününü % 10 ile % 50 arasında artıracakmış gibi görünüyor Öte yandan tarım bitkilerinde görülen hastalıklarda da sıcaklıkla birlikte bir artış bekleniyor Bu yüzden kurak bölgelerdeki çiftçiler hem daha çok sulama yapacaklar hem de daha fazla tarım ilacı kullanacaklar Bir başka deyişle bu bölgelerde tarımsal etkinliklerin maliyeti artacak
Küresel ısınmanın bir başka önemli etkisi de iklim kuşaklarmın kayması olabilir Örneğin bilim adamları yağmur kuşağının kuzeye doğru genişlemesini bekliyorlar Ancak bu genişleme çerçevesinde yağışlar her bölgede de artmayacak; belli bölgelerde yoğunlaşacak Birçok iklim modeli Güney Avrupa'daki yaz yağmurlarının azalacağını öngörüyor Amerika, Avrupa ve Asya'nın 55° Kuzey enleminin yukarısında (yılın büyük bir bölümünde sıcaklığın sıfır derecenin altında olduğu bölgeler) karyağışının artması bekleniyor Daha güney bölgelerde kar yağışında bir azalmanın ve yağmurlarda da bir artışın olacağı, karın toprakta kalma süresinin azalacağı tahmin ediliyor Şiddetli yağmurların daha sık yağması ve daha çok su bırakması bekleniyor
Son çalışmalar, ısınan bir dünyada iklimsel aşırılıkların da yaygınlaşacağını, yani kuraklık, orman ve çayır yangını, taşkın ve sıcaklık dalgası gibi olaylarda bir patlama yaşanacağını gösteriyor Doğal olarak tüm bunlar, hayvan ve bitkilerin doğal yaşam alanlarında değişikliklere yol açacak Birçok hayvan türünün beslenme düzeni sarsılacak, yaşam alanları daralacak ve büyük göçler yaşanabilecek Yeni koşullara uyum sağlayamayan çok sayıda bitki, böcek ve kuş türü ortadan kalkacak

Önlemler
Sera gazlarının üretimi bugün dursa bile, atmosferdekiler yüzünden sıcaklık artışının daha 20-30 yıl sürmesi bekleniyor Ama zaten böyle bir olayın gerçekleşeceği yok Tersine, her geçen gün ülkelerin atmosfere saldığı sera gazı miktarı artıyor Bu alanda başta Çin olmak üzere gelişmekte olan ülkeler yakın bir gelecekte gelişmiş ülkeleri geçecekler Bu durumda da iklimbilimcilerin öngörülerinin gerçekleşeceğini düşünebiliriz Peki dünya iklim düzenindeki değişikliklerin toplumlar üzerindeki etkisi nasıl olacak?

Bu soruya, ülkeleri tek tek ele alarak yanıt vermek olanaksız Bilim adamları bu soru karşısında yine çok genel açıklamalar yapmakla yetiniyorlar Öncelikle küresel ısınma dünyadaki tüm ülkeler için bir felaket olmayacak Yeni durumun mutlu edeceği kimi ülkeler de olacak kuşkusuz Günümüzde dünyanın genelinde olmasa bile birçok bölgesinde iklim koşulları çetindir Daha ılıman kışlar ve daha bol yağış, bu bölgelerde yaşayanların yüzünü güldürecektir Öte yandan kuraklığın ya da aşırı yağmurlar yüzünden taşkınların arttığı ülkeler üzülecektir Sıcaklığın artacağı soğuk ülkelerde ısınma harcamaları düşecektir Değişen fırtına ve kasırga rotaları nedeniyle kasırgalardan kurtulan ülkeler sevinirken aynı nedenle kasıngaların etki alanına giren ülkeler mutsuz olacaklar Günümüzde birçok ülke su sıkıntısı çekiyor Su sıkıntısı çekerken, genişleyen yağmur kuşağına giren ülkeler sevinecek ama yeni düzende giderek kuraklaşan bölgelerdeki ülkeler üzülecektir
Bütün bunlara ek olarak küresel ısınmayı durdurmak için alınacak önlemler de kimi ülkeleri zor durumda bırakacak Dünyada sera gazlarının salımına bir sınırlama getirilmesi planlanıyor Bu durum fosil yakıtlarla elektrik üretiminin yerini zamanla biraz daha pahalı olan alternatif enerji kaynaklarının almasına yol açacak Enerji harcamalarının artması da gelişmekte olan ülkelerin gelişimini yavaşlatacak Ayrıca yer altında büyük karbon rezervleri (kömür, petrol, doğal gaz vb) bulunan ülkeler de artık o kaynaklarından eskisi gibi yararlanamayacak
Dünya ikliminin önümüzdeki yüz yıllık dönemde yeniden dengeye kavuşabilmesi için atmosferdeki karbon dioksitin, okyanusların ve ormanların emebileceği bir düzeye indirilmesi gerekiyor Bu da yılda en fazla 1-2 milyar tonluk bir salımla sağlanabilir; yani bugünkü miktarın yalnızca % 20'siyle!
Atmosferdeki sera gazlarının miktarının kontrol edilmesine yönelik uluslararası çalışmalar yaklaşık 15 yıldır sürdürülüyor Bu amaçla düzenlenen ilk uluslararası konferans 1988'de yapıldı Dünya Meteoroloji Örgütü ve Birleşmiş Milletlerin ortaklaşa düzenlediği ve kısaca IPCC diye anılan, küresel ısınma konulu konferansa, iki bin dolayında bilim adamı, uzman ve çevreci katıldı Konferansın sonuçlarım değerlendiren 140 ülke, bir anlaşma imzaladı Bu anlaşmaya göre taraf ülkeler, 2000 yılına gelindiğinde sera gazı üretimlerini 1990 yılı düzeyine geri çekmiş olacaklardı Ancak herhangi bir yaptırımı olmayan anlaşmaya kimse uymadı
Daha sonra 1992'de Rio de Janeiro'da ve 1995'te Berlin'de aynı amaçla birer toplantı daha yapıldı Berlin'de, iklim değişiminin doğal ekolojik sistemler, sosyo-ekonomik yapılar ve insan sağlığı açısından olası etkileri değerlendirildi Ama bu sırada katılımcı ülkelerin daha önceden alınan kararlar uyarınca sera gazı üretimlerini azaltmaları şöyle dursun, neredeyse tüm ülkelerdeki üretimin % 5 ile % 40 arasında artmış olduğu görüldü Tabii ki bu sırada küresel sıcaklık, artışını sürdürüyordu Bu nedenle Aralık 1997'de Japonya'nın Kyoto kentinde büyük bir konferans daha düzenlenmesi kararlaştırıldı
Kyoto'daki konferansa 160 ülkeden on bin dolayında bilim adamı, uzman, çevreci ve hükümet yetkilisi katıldı Konferansta iklim değişiminin çevresel ve ekonomik sonuçları ve bunlara yönelik politikalar görüşüldü; enerjinin daha verimli kullanılması, yeni ve temiz enerji kaynaklarının araştirılması, ormanların korunması ve yeni orman alanlarının oluşturulması kararlaştırıldı Ama konferansın en önemli olayı Kyoto Protokolü diye anılan bir anlaşmanın imzalanmasıydı Buna göre gelişmiş ülkeler, başta karbon dioksit ve metan olmak üzere altı sera gazı üretimlerini 2012 yılına değin 1990 düzeylerinin en az % 5 altına çekecekler Tek başına dünya sera gazı üretiminin neredeyse dörtte birini yapan ABD için bu oran % 8; Japonya için de % 6
Öte yandan gelişmekte olan ülkeler herhangi bir kısıtlamaya gitmiyorlar Çünkü onlara göre küresel ısınma sorunu, günümüzün gelişmiş ülkelerinin yol açtığı bir sorun Bu saptamalarında haklılar Ne ki yakın bir gelecekte durum biraz değişecek
Kyoto'da çok yerinde kararlar alındı ama bakalım taraf ülkeler bu kararlara uyacaklar mı? Anlaşmanın yürürlüğe girebilmesi için en az 55 ülke parlamentosunca onaylanması gerekiyor Mayıs 2000 tarihine değin yalnızca 22 ülke bunu başarabildi Yani protokol yürürlüğe daha giremedi Aslında durum, görüldüğü gibi gelecek için çok da umut vaat etmiyor Tahminlere göre, 2015'te insan etkinlikleri yüzünden atmosfere karışan karbon dioksit miktarı 1990'daki miktarın % 50 fazlası olacak; 2100 yılındaysa üç katına çıkacak
Bugün gelişmekte olan ülkelerdeki kimi fabrika kentleri, 1950'li yıllardaki Pittsburgh'u ya da Essen'i anımsatıyor Karbon dioksit salımı en hızlı artan ülke Güney Kore Brezilya, Çin ve Hindistan da bu alanda onunla yarışıyorlar 1990'da atmosfere bırakılan yaklaşık 6 milyar ton karbon dioksitin % 36'sı gelişmekte olan ülkelerin bacalarından çıktı Aynı ülkeler 2015 yılında salınan 8,5 milyar tonluk karbon dioksitin %52'sinden sorumlu olacaklar
Sera gazlarını salanlar gelişmiş ya da gelişmekte olan ülkeler olsun hiç fark etmiyor Sonuç olarak atmosferimizdeki ısı tutan gazların miktarı her geçen gün artıyor Bu da aslında soğuması beklenen dünyamızın ısınmasına yol açıyor Küresel ısınmanın ciddi sonuçları kendini daha göstermedi Öyle görünüyor ki Sovyetler Birliği'nin eski lideri Gorbaçov'un sözleri galiba gerçek olacak; Önümüzdeki yüzyılda çevre koşulları dünya çapında yıkımlara yol açtıkça, askeri değil ama ekolojik güvenlik tüm ulusların en çok önem verdiği konu olacak

Alıntı Yaparak Cevapla

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #4
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



1856-2004 arası küresel ortalama yüzey sıcaklığı

Küresel ısınma, dünya atmosferi ve okyanuslarının ortalama sıcaklıklarında belirlenen artış için kullanılan bir terimdir Bu olay son 50 yıldır iyice saptanabilir duruma gelmiş ve önem kazanmıştır
Dünya'nın atmosfere yakın yüzeyinin ortalama sıcaklığı 20 yüzyılda 06 (± 02)°C artmıştır İklim değişimi üzerindeki yaygın bilimsel görüş, "son 50 yılda sıcaklık artışının insan hayatı üzerinde farkedilebilir etkiler oluşturduğu" yönündedir [1]
Küresel ısınmaya, atmosferde artan sera gazlarının neden olduğu düşünülmektedir Karbondioksit, su buharı, metan gibi bazı gazların, güneşten gelen radyasyonun bir yandan dış uzaya yansımasını önleyerek ve diğer yandan da bu radyasyondaki ısıyı soğurarak yerkürenin fazlaca ısınmasına yol açtığı ileri sürülmektedir
Su buharı, diğer sera gazlarından farklı olarak güneşten gelen radyasonun şiddetine ve gezegenin ortalama ısısına göre sabit olan bağlı bir değişkendir Dolayısıyla küresel ısınma konusunda pasif etkiye sahiptir Ancak diğer sera gazları, yer yer bağımsız değişken olarak küresel ısınma üzerinde aktif bir etki yaratabilirler Örneğin karbondioksit, yoğun volkanik etkinlik sonucu ya da insanlar tarafından fosil yakıtların yakılmasıyla yoğun olarak atmosfere salınabilir Bu durum, gezegenin ortalama ısısından bağımsız olarak ortaya çıkabilen ve ortalama ısının artması sonucunu doğuran bir etken olarak işlev görür
Bugün için bilim çevrelerinde küresel ısınmadan başat rolün atmosferde karbondioksit oranının artmasına bağlanmaktadır Her ne kadar atmosferdeki karbondioksit,
  • Yeşil bitkilerin fotosentez olayında,
  • Karbondioksitin litosfer yüzeyinde suda çözünmesiyle,
atmosferden çekilmekte ise de, bu mekanizmaların kapasitesinin üzerinde karbondioksit salınımı, gezegen üzerinde sera etkisi yaratmaktadır
Su buharı dışındaki sera gazları dolayısıyla gezegen yüzeyindeki ortalama ısının artması, buharlaşmanın artmasına yol açacaktır Bu ise atmosferde daha fazla su buharı, yani bulut oluşmasına yol açar Bulutlar, güneşten gelen radyasyonun bir bölümünü dış uzaya yansıtırken bir bölümünü soğurarak ısınırlar, bir bölümünü de yeryüzüne geçirirler Litosfer ve hidrosfere ulaşan bu radyasyonun da bir bölümü soğurularak ısınmaya yol açarken bir bölümü dış uzaya yansır Dış uzaya yansıyan radyasyon yeniden bulut kütlesi ile karşılaştığında, aynı olaylar yaşanır, yansıtılır, soğurulur, dış uzaya kaçar
Bu mekanizma, su buharı dışındaki sera gazlarının atmosferde artması sonucu bulutların sera etkisini artırmakta, küresel ısınmaya yeni bir katkıya yol açmaktadır

Etkileri
250px-7385851W_4674169Sgif
Laguna San Rafael'deki buzulun, küresel ısınma sonucu 1990 ile 2000 yılları arasındaki geri çekilişin, karşılaştırmalı uydu görüntüleri

II Dünya Savaşı sonrasında dünya nüfusu 2 kat, buna karşılık enerji kullanımı 4 kat artmıştır 1958 yılında atmosferdeki 315 ppm/m3 karbondioksit oranı 2004'te 379 ppm/m3 olmuştur ABD dünya nüfusunun %4'üne sahipken karbondioksit üretiminin %25'ini gerçekleştirmektedir
The Observer gazetesinin Şubat 2004'te yayımladığı Pentagon'a ait Küresel Isınma Raporu'na göre önümüzdeki 20 yıl içerisinde Avrupada birçok kıyı kenti sular altında kalacaktır Guardian gazetesinde 2004 yılında yer alan küresel ısınma haritasına göre bundan en az etkilenen bölgeler Türkiye ve Ortadoğu ile kıyı kesimleri hariç Kuzey Afrika'dır

Dünya'nın ısınma tarihçesi
Ölçümlere göre 1860-1900 yılları arasında, denizde ve karadaki küresel sıcaklık her ikisinde de 0,75°C yükseldi 1979'dan beri kara sıcaklığı deniz sıcaklığının iki katı hızla yükseldi Uydudan yapılan sıcaklık ölçümlerine göre alt troposferdeki sıcaklık 1979'dan beri 012 ile 022°C arasında yükselmiştir
NASA'nın hesaplamalarına göre, güvenilir ölçümlerin yapılabildiği 1800'lerden beri 2005 yılı, 1998'i geçerek, en sıcak yıl olmuştur Dünya Meteoroloji Organizasyonu ve BK İklim Araştırma Biriminin hesaplamalarına göre ise 2005, 1998 yılının ardından hala ikinci sıradadır

Nedenleri
İklim sistemi içsel ve dışsal (insani etkiler, güneş hareketleri ve sera gazları, vb) nedenlerden etkilenmektedir Klimatologlar dünyanın bugünlerde ısındığı konusunda hemfikirdirler Bu değişimin detaylı nedenleri açık bir araştırma alanıdır ama bilimsel çoğunluk sera gazlarının son zamanlardaki sıcaklık artışının başlıca nedeni olduğunu belirtmektedir
Dünya'nın atmosferine karbondioksit (CO2) ve metan (CH4) eklenmesi dünya yüzeyinin sıcaklığını yükseltmektedir Atmosferdeki CO2 artışı dünyanın yüzeyini ısıtmakta ve kutuplara yakın buzların erimesine yol açmaktadır Buzlar eridikçe, yerini kara veya açık sular almaktadır Her ikisi de buzdan daha az yansıtıcıdır ve böylece daha fazla solar radyasyon emmektedirler Bu da daha fazla ısıya, dolayısıyla erimeye yol açmaktadır

Alıntı Yaparak Cevapla

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #5
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



İklim Değişikliği

Son 25-30 yıldır meydana gelen küresel sıcaklığın artışı,şiddetli fırtınaların oluşması, kışların ılık ya da çok sert geçmesi, buzdağlarının erimesi, bazı canlı türlerinin yok olmaya başlaması gibi olağanüstü çevresel olayların baş göstermesi bilim adamlarının dikkatini çekmiş ve bu konuda kongreler,toplantılar yapılarak en azından bir fikir birliği sağlanıldı Bu da İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ çoğu bilim adamı artık Dünyamızın ikliminin değişeceğinden hem fikir hatta Mikdat Kadıoğlu gibi önemli bilim adamımız bunun dönemsel süreç olduğunu zaman içerisinde geçmişte 100-150 yıllık veya daha fazla süren iklim üzerinde değişikliklerin yaşandığını ancak bu kısa zamanlı değişimlerin bölgesel olduğuna dikkat çekiyor
İklim değişikliğine gelince bu veya önümüzdeki yüzyıl içerisinde küresel bir iklim değişikliği veya farklılaşması gibi bir anlam çıkmaktadır Bahsedilen küresel bir değişiklik, küresel bir olgu bu yüzden önemi büyük; bu yüzden hayati Peki değişecek olan iklim nedir? İklim belli bir bölge üzerinde atmosferik olayların zaman içinde karakteristik bir hal almasıdır Bu zaman ise bir insan ömründen daha fazlasıdır İklim başka bir deyişle canlı türlerinin uyum sağladığı ortam koşullarıdır ya da insanlar için yarın ne giyeceğini, balıkçılar için balığa çıkma mevsimini,çiftçiler için tarımsal faaliyetlerini düzenlemesini etkileyen olgudur iklim ve bunlar daha da çoğaltılabilinir Örneğin Tundra ikliminde yaşayan canlılar soğuk,buzul ortamına uyum sağlamışlardır Yaşam standartları yıl boyunca en fazla +10 santigrat ki bunun 13 bile olması onların yaşadığı buzulların erimesine kalın kürkleri içinde sıcaktan ölüme bile gidebilirler ki soy tükenmesine kadar gidebilirİklimin önemi esasen burasıdır canlılığın devamı için gerekli olan karakteristik uyum iklime bağlanmıştırÇoğu canlı iklime uyum sağlayabilmek için adaptasyonlar belki de modifikasyonlar geçirebilir Ancak uzun bir süreç sonra uyum sağlamaları söz konusuAncak burada bu tür bir değişikliğe direnci zayıf canlılar hiçbir zaman şanslı olamamışlardır İklim değişikliği bir felakettir, acı bir senaryodur

Geçmişten Günümüze İklim Değişikliği
Bilim adamlarının yaptığı araştırmalar sonucunda dünyamızda kabuk değiştirir gibi iklimsel olarak zaman zaman değişimler yaşanmış ve bu araştırmalar neticesinde yerkürenin dönemsel olarak ısınıp soğuduğu da tespit edilmişİşin bu yanında büyük bir sorun var şu an soğuma döneminde olmamız gerekirken dünyamız bir anda ısınma moduna girmiş Bu sorunun sebebi de insan (!) daha sonra bahsedeceğim sera gazı salınımı buna etki yapmaktadır Uzun dönemli değişimlerde 10 milyon, 100 milyon gibi ifadeler kullanıldığı gibi 150 yıl gibi kısa dönemli değişimler de yaşanmış dünyamızda Araştırmalarda 4 büyük buzul çağı ve son iki milyon içerisinde ise küçük çaplı 20 buzul çağı saptanmış

İklim Değişikliği ve Sera Etkisi
20yy'da gezegenizimizin ortalama sıcaklığı 0,3-0,6 santigrat artmış Gelecek 40 yıl içindeki her 10 yılda sıcaklığın 0,1 santigrattan daha fazla artarak oluşan bir küresel ısınma sözkonusu Ve kimilerimizin aklına sera etkisi gelir
Yerkürenin ısıl dengesini sağlayan önemli faktörlerden biridir sera etkisi dediğimiz sistem Öncelikle sera etkisini tanıyalım Güneş'ten yeryüzüne gelen ışınlar yeryüzünü ve atmosferi ısıtır Bu sırada gelen ışınların %25 i geri yansır çeşitli nedenlerden Bu yansıma sırasında ışınların bir bölümü atmosferde bulunan sera gazları dediğimiz CO2, Metan, Su buharı gibi gazlar tarafından soğurulur Soğrulan bu ışınlar atmosferin alt katmanında kalarak buranın ısınmasına yol açar Bu sistematik bir şekilde devam ederek atmosferde gerçekleşmektedir Sera etkisi sayesindedir ki canlılık faaliyetlerimizi hala sürdürüyoruz Eğer ki bu sera gazları olmasaydı yerküre ortalama sıcaklığı +14-15 santigrat değil -18 santigrat olurdu Ki bu ortalama değer olduğuna göre canlılık faaliyetlerimizi sürdürmemiz çok zor olurdu Böyle önemli bir sistemdeki sera gazlarında değişiklik en doğal haliyle iklimimizi etkiler çünkü iklimi belirleyen en büyük faktör sıcaklıktır Sera gazlarındaki artış daha çok soğurmayı emmeyi sağlar sonucunda ortam ısınır Isınınca birçok felaketler dizisi meydana gelir Sera etkisi denilen bu sistemin yerküremiz ve bizim için çok önemli olsa da sera gazlarının oranlarının artması tüm canlılar için çok tehliklidir

İklim Değişikliğinin Sebepleri
İklim sıcaklık,yağış, basınç, rüzgar gibi atmosfer olaylarının uzun yıllar sonunda oluşturduğu bir karakterdir İklimi oluşturan en büyük faktörlerden biri olan sıcaklığın küresel artışı direkt iklimi etkileyecektir ki etkilemektedir Değişimin sebebi sıcaklıktır demek belki de kolaylık olur ama görünen köy kılavuz istemez Bunun doğal bir süreç olduğu kanısında olanlar da var ancak az önce bahsettiğim gibi şimdi soğuma döneminde olmamız gerekirdi

Neden Isınıyoruz?
Isınmanın sebebi sera gazlarının gereğinden fazla atmosfere salınarak daha fazla ısının atmosferde tutulmasıdır Sera gazları neden artıyor? Endüstri yani insan Sanayi devrimi (1800'lü yıllar)'nden sonra binlerce fabrika kuruldu,yeni teknolojiler icat edildi,bilinçsizce fosil yakıtlar tüketildi ve sonuç şu an dünya sıcaktan pişiyor,kışlar ise bellli değil bir sert bir ılık Tüm bu hareketlenmelerin, devrimlerin ve sanayinin atığı sera gazları her geçen gün bilinçsizce atmosfere salındı Neticede sanayi gelişti atık arttı, ormanlar yakıldı, atom bombaları, savaşlar derken insanlık kendini kendi ürettiği bataklıkta buldu
-Isınmaya yol açan sera gazlarının artış sebepleri
Sera gazları dediğimiz CO2, metan,su buharı,azotoksit, kloroflorokarbon ve ozon neden bir artış içindeler? Aslında hepsinin bir artış ivmesi yakaladığını söyleyemeyiz En çok salınanı karbondioksit ancak en risklisi metan ve kloroflorokarbondur Metan, bir karbondioksitten 21 kat, azotoksitten de 270 kat daha fazla ısı soğurma kapasitesine sahip Düşünün taşıt araçlarımızda karbondioksit yerine metan gazının çıktığını; heralde dünya venüs kadar sıcak ve yaşanılmaz olurdu
Karbondioksitin neden artış gösterdiğine gelince: Kimyasal olarak olayı ele aldığımızda yanma reaksiyonları sonucu atmosfere ya da ortama karbondioksit gazı salınır Aşağıdaki grafik ele alındığında 18 yy ortalarından itibaren karbondioksitte hızla bir değişimin bir artışın olduğu görülmektedir
Peki ne oldu 18yy da?
Sanayi devrimi ile daha çok makineleşme, fabrikalaşma ve sonucunda daha çok karbondioksit Bir de böyle bir devrimin arkasından çıkan birinci ve ikinci dünya savaşları ki ikincisinde atom bombası patlatılmıştı Savaşlar ve gelişen sanayiler karbondioksitin inanılmaz bir şekilde artmasına sebep olmuşlardır Bugünlerde hala bu artış devam etmekte Sanayi boyutundan sonra orman yangınları hatta yanardağ faaliyetleri bu artışa tuz ve biber olmuştur Şu an tadından yenilemez durumdadır Aşağıdaki grafiktede karbondioksitin 100 yıllık geçmişi ifade edilmektedir Görüldüğü üzere 1800'lü yıllardan sonra karbondioksitin hızla arttığı belirlenmiştir

Metanın atmosfere bırakılması ise normal süreçte telvhit gibi böceklerden ya da çiftlik hayvanları dediğimiz inek gibi havanların geğirme gibi sindirim sonucu oluşan durumlarda atmosfere salınmaktaydı Bunların dışında bataklıklar gibi bölgelerde de salınımlar olmaktaydı Ancak bu sürecin üzerine kömür, petrol, doğalgaz gibi fosil yakıtların çıkarılması ve taşınması sırasında atmosfere karışan metan bir hayli etki etmektedir
Su buharı ise sera gazlarının %75 ini sağlamaktadır ve ana kaynağı okyanus ve denizlerdeki buharlaşmalardır
Kloroflorokarbon (CFC), karbondioksitten 15000 kat daha fazla ısı tutma kapasitesine sahip olan bu gaz atmosferimizde büyük oranlarda bulunmadığından ısınmaya önemli derecde bir katkısı yoktur Ancak herhangi bir düzensiz artışı sonucunda ani bir iklim değişikliğine de yol açabilecek güce sahiptir Azotoksit ise topraktaki tarımsal işlemler sırasında çıkmaktadır atmosfere

Isınma Sürecinde Oluşacak Tahmini Olaylar ve Sonuçları
İklimin değişmesine sebep olan ısınma, birçok dengenin bozulmasına ve bazı olayların meydana gelmesine neden olacaktır Bu olaylar son bulduğunda ise iklimimiz tamamen değişmiş olabilir
-Buzulların erimesi sonucu açığa çıkan metan
Son bir yıl içerisinde iklim değişikliği hakkında takip ettiğim haberlerde eriyen buzulların içinde büyük oranlarda metan gazı bulunduğuna işaret ediliyordu Bu da iklim değişikliği senaryolarında değişimin daha önce olacağına işarettir Çünkü bilindiği üzere küresel ısınma nedeniyle buzullar hızla erimekte Eriyen buzullardan açığa çıkan metan da atmosferin daha da hızla ısınmasına sebep olur
-Buzulların erimsiyle deniz su seviyesinin yükselmesi
Son çalışmalar sonucunda önümüzdeki yüzyıl içinde 48 ila 60 cm arasında su seviyesinin artması bekleniyor Örneğin yapılan birtakım hesaplar sonunda 50 cm'lik artışın Miami'deki sokakların sular altında kalmasına sebep olacakBunun dışında bu türden artış ülkemizdeki kıyı yerleşim birimlerinin yaşanılmayacak duruma gelmesine sebep olacaktır
-Buzuların erimesiyle saf suyun tuzlu suyla karışması
Dünya üzerindeki küresel iklimi koruyan temellerden biri de okyanus akıntılarıdır Okyanus akıntıları sayesinde İngiltere, Norveç gibi soğuk ülkelerde insanlık hala yaşamaktadır Eğer ki o akıntının biraz yavaşlaması ya da hızında herhangi bir değişme olması akıntının yok olmasına sebep olarak olan dengenin bozulmasına yol açarak yaşama kaynağı olduğu bölgelerde büyük yıkımlara sebep olabilir Teorilere göre akıntının yaşaması için tuzluluk oranı doğrudan etkilidir Ayrıca tuzluluk oranının azalması yıldırım gibi olayların daha da artmasına sebep olacaktır Bilindiği üzere deniz ve okyanuslar meterorolojik hava temizleyicileridir
-Ani seller beklenmedik meteorolojik olaylar
Dünyamızdaki düzen bozulma sürecine girdiğinden beri doğa buna düzensizliklerle cevap vererek doğal dengenin yeniden dengeye ulaşmasını sağlamaktadır Bu süreçte beklenmedik olaylar yaşanılmaktadır Uzun süreli yağışlar, çok güçlü kasırgalar, fırtına ve kasırgaların sık görülmesi, bu olayların görülme dönemlerinde farklılıklar Tabii bunların tam tersi de oluşabilir Yağışların ortalamalardan daha az görülmesi, sıcaklıkların ortalamalarının daha üstünde olması Çoğaltılabilir bu örnekler Beklenmeyen ya da çoğalan bu tür meteorolojik olaylar insanların ölümüne, göçlerine, maddi ve manevi zararlara yol açmaktadır
-Kuraklık
Kuraklık dünyanın hemen hemen her yerinde kendini göstermeye başladı Özellikle tarım faaliyetlerinin olduğu yerleşimlerde kuraklığın olumsuz etkisi maddi açıdan kendini epey bir göstermektedir Kuraklık toprağın verimsizleşmesini sağlayarak üretimin neredeyse sıfıra yaklaşmasını ve geçim kaynağını tarım ile sağlayan nufüsün büyük şehirlere göçünü bir hayli artıracaktır Bu da şehirlerde; işsizliği artıracak, sosyal sınıflar oluşturabilecek, kişileri suçlara yöneltebilecek, azalan üretim sıfırlanacak, temel besinlerin ve tarım ürünlerinin fiyatları çok yüksek olacak
-Göç
Tahminlerimize göre zaten başlamış olan göçün 10 yıl sonra şimdiki göçden %10-15 lik bir artış göstereceği, 25-30 yıl sonra ise sosyal bir kaos bile yaşanabilir; kuraklık,hastalıklar, açlık, yaşam standartlarının düşmesi yüzünden Esasen belki de 50-60 yıl sonra insanlar doğa ile yaşam mücadelesi verebilirler
-Hastalıklar
Sıcaklık değişimi ve beliren iklim değişikliği ile yeni hastalıklar oluşabilir ya da farklı bölgelerdeki bir hastalık başka bölgelerde kendini gösterebilir
-Canlı türlerinde yok oluş
Sıcaklık artışı birçok ekosistemi etkileyecek bir etmendir 2050'ye kadar 1 milyon canlı türünün YOK OLMASI muhtemel dahilindedir
-Savaşlar
Susuzluk, kuraklık, çölleşme, açlık ve hastalıkların o kadar bunalttığı devreler olacak ki ülkeler verimli topraklar için, su için ve yaşamak için diğer ülkelerle savaşlar bile yapacaklardır Pentagon'un hatırlarsanız birkaç yıl önceki raporunda 2020 yılından sonra nükleer dahil tüm savaş yöntemlerinin denenebileceği yer almaktadır Hatta Prof Dr Mikdat Kadıoğlu'na göre bir ülke içindeki şehirlerin birbirlerine düşme olasılıkları var Örneğin İstanbul su ihtiyacının büyük çoğunluğunu çevre illerden karşılıyor ve hala hızla büyümektedir Nitekim su ihtiyacının artmasına rağmen bu ihtiyacı karşılamayacaklar öte yandan diğer şehirlerde de bu şekilde su sıkıntısı yaşadığından su paylaşılamayacak
Sonuç
İklim değişikliği sürecinde insanlar öyle bir noktaya gelebilirler ki yamyamlığa bile başlayabilirler Ki geçmişte günümüzden 2200 yıl önce Mısır'ta Nil nehrinin çevresinde bu olaylar yaşanmıştır İnsanlar cesetleri dahi yemişlerdir yaşamak için Ve günümüze geldiğimizde insanlık atmosfere hızla karbondioksiti salıyor ve süreç daha hızlı bir şekilde ilerliyor Yaşanılacak bir dünya için yaşamak istiyorsanız lütfen kulak verin Lütfen başta israf olmak üzere iklim değişiminin daha da hızlı olmasını sağlayacak etkinliklerden vazgeçin

Alıntı Yaparak Cevapla

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim

Eski 09-11-2012   #6
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Küresel İsınma Ve İklim Değişikliği Hakkında Bilgiler - Küresel İsınma Ve İklim



KÜRESEL ISINMA VE TÜRKİYE DENİZLERİ RAPORU

Türkiye üç tarafı 4 değişik özellikteki denizlerle çevrili bir ülke ve denizlerimiz hem sınır ötesi ve hem de yerel kirleticilerin etkisi altındadır Diğer yandan son zamanlarda bilim dünyasında dünya ölçeğinde okyanus ve denizlerin küresel ısınmadan ne kadar etkileneceği veya hangi türlerin ısınma etkisiyle dağılım bölgelerini değiştireceği ve denizel biyoçeşitlilikle olan ilişkileri konusu bilim dünyasında sıkça tartışılmaktadır Zira ; gezegenimizin büyük bir kısmını oluşturan okyanuslar ve denizlerdeki değişim hızla devam etmektedir Hükümetler arası iklim değişimi paneli çalışmalarında (IPCC) geçen yüz yılda küresel deniz seviyesinin 10-20 cm yükseldiğini ve bunun ağırlıklı olarak küresel ısınmadan kaynaklandığını ve bu yüzyılda 40-60 cm daha yükseleceği öngörülüyor Küresel iklim değişiklikleri ve deniz seviyesindeki yükselmelerden ektilenecek ülkelerin başında Maldiv, Tuvalu vs gibi küçük ada devletleri gelmektedir Bu devletler sadece 2-5 metre kadar denizden yüksektedirler ve denizi suyu seviyesindeki yükselmeler bu ülkelerin ortadan kalkmasına neden olabilir Öngörülere göre Bengaldeşte ise su seviyesinin yükselmesi toplam ülke alanın % 12-28 arasında kayıplara neden olacaktır Küresel ısınma ve iklim değişikliğinin esas etkisi denizlerin en verimli alanları olan kıyılarda görülecektir Çünkü rüzgar ve yağmurların düzensiz hale gelmesi sonucu denizlere taşınan ve canlıların biyojenik madde olarak kullandıkları besleyici maddeler akıntılarla düzensiz olarak dağılacaklardır Bilindiği gibi deniz suyundaki sıcaklık artışı Pasifik ve Hint okyanusundaki mercanların sararması ve toplu ölümüne yol açmıştır Örneğin Karayiplerde 1989 -1990 yılllarında deniz suyu sıcaklığının 2 Co artması yani 28-29 Co den 30-31 Co ye yükselmesi mercanların kitlesel ölümüne neden olmuştur (Gesamp,1997) Buna benzer olaylar Malezya , Endonezya ve Taylandda görülmüştür Diğer dünya denizleri ve okyanuslarında bunlar yaşanırken küresel ısınma ve deniz suyu seviyesi yükselmeleri veya değişimleri ülkemizi nasıl etkileyecektir

Ne yazık ki bu sorulara yeterli cevabı verecek durumda değiliz Zira ülkemizde bu konuda çalışan uzmanın az olması , deniz araştırmalarına önem verilmemesi ve bu konuda bir ulusal politika belirlenmemesi bu gün olduğu gibi gelecekte de önümüzü görememize neden olacaktır Oysa , Türkiye deniz suyu yükselmesi ve küresel ısınmadan etkilenecektir Çünkü ülke ölçeğinde 27 ilimiz deniz kıyısındadır ve bu illerin hepsinde kıyı yapıları , balıkçılık, turizm gibi ticari faaliyetler bulunmaktadır Nüfus artışının ülkemizde % 21 gibi bir oranda olması sahip bulunduğumuz denizleri bir protein deposu olarak görmemizi gerektirirken deniz suyu yükselmesinin geleneksel balık avcılığına, av türlerine ve yöntemlerine nasıl bir etki yapacağını en azından tahmin etmemiz gerekir Uzun dönemli tahminlerde ise mutlaka izleme çalışmaları yani ölçüm zorunluluğu bulunmaktadır Ne olursa olsun , doğadaki , denizlerdeki devinim ve değişimler bizim takip etmek arzumuza bakmaksınız devam ediyor Bu değişimleri takip eden ülkeler uzun zamanda ulusal politikalarını üreteceklerinden karlı çıkacaklar değişimi takip etmeyenler ise diğerlerine avuç açacaklardır

Bu yazının amacı denizlerimizdeki olası değişimlere dikkat çekerek bir tartışma ortamı yaratmak ve geniş kitlelere sorunun aktarılmasına katkıda bulunmaktır Bunu yaparken üç temel yaklaşım seçilmiştir Bunlar : a) Akdeniz –Kızıldeniz -Hint okyanusu bağlantısını oluşturan Süveyş kanalının soruna etkisi veya teknik anlamda lesepsiyen göç , b) Akdeniz-Türk boğazları ilişkisi , c) Karadeniz –Akdeniz arasındaki hidrolojik ve ekolojik ilişki olarak ele alınacaktır

Her şeyden önce Akdenizdeki durum nedir Akdenizin ana su bütçesini oluşturan Cebeliktarık boğazı Atlantikle ilişkilidir ve buradaki ekolojik ve hidrolojik değişimleri Akdenize yansıtmaktadır Diğer yandan ,Akdenizdeki değişimler Kızıldeniz ve Hint okyanusudaki değişimlerle de ilişkilidir Çünkü 163 km uzunluk, 15 metre derinlik ve 365 m genişlikte 1869 yılında açılan Süveyş kanalı yoluyla bir çok tür akdenize girmektedir Örneğin Akdenizde bulunduğu bilinen 650 balık türünden 56 farklı familyadan 90 tanesi havzanın yeni müdavimleridir (Golani ve diğ , 2002) Bunlardan 59 tür Süveyş kanalı yoluyla akdenize girmiştir (Golani , 2002) Bazıları da Atlantik okyanusundan gelerek yeni ortama uyum için çaba sarf etmektedirler Halen 300 civarında Kızıl deniz kökenli denizel tür Akdenizdedir Ülkemiz sularında tesbit edilen Hint okyanusu kökenli balıkların sayısı şimdiden 30 un üzerindedir ve bunların arasında ticari değere sahip olanlar balıkçılarımızca avlanmaktadırSadece İskenderun körfezinde avlanan ticari türler toplam avın % 20 sini oluştururken bu oranın yakın zamanda artması beklenmektedir Yani, yeni balık türlerinin akdenize girmeleri zamanla balık avcılığında değişimlere neden olmuştur Çünkü avın kompozisyonu değişmiş , Hint okyanusu kökenli, çok renkli bir çok yeni ve ticari değeri olan tür avlanır hale gelmiştir Doğu akdenizde görülen bu balık türlerindeki değişme ve yeni gelen türlerin tüketici açısından önemi ise lezzetteki farklılıktır Bir çok tatil köyünde yenilen bu renkli balıklar gelenesel tatları aratmakta , çoğu kez kimse yediği balığın hint okyanusunun sıcak sularından geldiğini ve ne olduğunu bilmemektedir

Bütün bu türlerin doğu Akdenize girmeleri ve koloni oluşturup yerli türlerle alan rekabeti yapmalarının ana nedenlerinden biri akdenizdeki su sıcaklığının artışı ve bunun sonucunda Akdenizde görülen tropikalleşme belirtileridir Bu Tropikalizasyonun bütün havzayı etkilemesi kaçınılmazdır Daha şimdiden, tropikal türlerden olan ve katil yosun olarak bilinen Caulerpa taxifolia türü yosun ile bir çok balık havzada başarılı bir şekilde gelişmekte hatta alan kazanmaktadır Çünkü Batı akdenizde son 10 yılda yüzey suyu sıcaklık artışı + 02 Co dir Ve bu 13 Co lik sabit bir sıcaklıkta yaşamaya alışan derin deniz balıklar için tehdit oluşturmaktadır Akdeniz içinde doğu akdeniz her zaman daha sıcak bir bölgedir Öyle ki bazen yaz aylarındaki yüzey suyu sıcaklığı 28-29 Co bulur ki bu da tropik denizlere benzer , kış aylarında ise her zaman 20 Co üstünde dir ve sıcak denizlerin özelliklerine benzer şartlar oluşur (Bouduresque ve diğ ,1999) Batı akdenizde dip sularındaki sıcaklık 1960 tan beri 012 Co yükselmiştir (Bethoux ve diğ , 1990 ) Buna karşın Doğu akdenizdeki deniz suyu yükselmesi 1992 den beri ortalama olarak 12 cmdir

Akdenizdeki bu sıcaklık artışları sadece balıklar ve omurgasız türleri değil bir çok göçmen tür için de tehlikelidirBu değişimin devam etmesi halinde sıcaklık artışına duyarlı olan veya dar sıcaklık aralıklarında üreme yeteneğine sahip denizel türlerin üreme dönemlerinin değişmesi ve dağılım alanlarının alt üst olması kaçınılmaz olacaktır

Son yıllarda Orta akdeniz ve Ege denizi’nde de görülen yumuşak mercanların (Gorgonlar) ölümününde küresel ısınmayla ilintilidirSoğuk suya yatkın bu türlerde yüzey sularının termoklin tabakasının altına inmesiyle gorgonların ölüm görülmektedir

12000 den fazla deniz canlısının bulunduğu Akdenizde bunların kaç tanesinin ve hangi türlerin küresel ısınmadan ve deniz suyu yükselmesinden etkileneceğini kestirmek şimdilik zordur Kaldı ki Akdeniz 6 milyon yıl önce de Miyosen denilen dönemde deniz seviyesinde düşme yaşamış çok tuzlu ortamlarda tuza dayanıklı türler yaşarken bir çok tür izole olarak kalmış veya yok olmuştur 1 milyon yıl sonra ise Pliosen döneminde Atlantik okyanusunun canlılar Cebelitarıktaki jeolojik engelin ortadan kalkmasıyla tekrar Akdenize geçmişlerdir

Deniz suyu seviyesindeki değişimler Akdenizdeki uzun ve geniş plajların supralitoral veya serpinti zonu ile med -cezir bölgesindeki (Mediolitoral) türleri daha fazla etkileyecektirBu canlıların arasında kumsalları üreme alanı olarak kullanan veya yumurta bırakan deniz kaplumbağası gibi türlerin üreme alanları plajların yüzey alanlarının azalmasıyla tehlike altına girecektir Akdenizde deniz suyu seviyesindeki yükselmeler sesil ve sedenter türleri hareket edemediklerinden dolayı daha fazla etkilerken balık gibi aktif yüzücü türleri adaptasyon yeteneği nedeniyle daha az etkileyecektir

Denizlerde yaşayan canlılar özellikle de belli indikatör türler küresel ısınmada belirteç görevi görürürler Balık toplulukları oşinografik ve çevresel değişiklikleri gösterme de önemli bir işlev görür (Francour ve diğ 1995) Su sıcaklığı balık türleri için yaşam alanı ve üreme gibi temel etkenleri belirleyen bir faktördür Balıklar larva ve juvenil denilen ergin öncesi safhalarında su sıcaklığının değişmesine karşı oldukça duyarlıdır Bu nedenle deniz ve nehir arasında göç eden balıkların bu olumsuzluktan etkilenmeleri kaçınılmazdır Akdenizde yaşayan ve Karadeniz ve Marmara da 20 yıl önce nadir görülen Sardalya, Kupes ve Salpa gibi balıkların bu denizlerde sıkça görülmeye başlanması hatta İğneada gibi Batı karadenizde avcılığına başlanması deniz suyu sıcaklığının artışıyla ilişkilendirilmektedir Yine, Thallossoma pavo (Gün balığı) türü balıkların artık Marmara Denizi’nde de görülebilmesi , dağılımının Akdenizin güneyinden daha kuzeye çıkması küresel ısınmasın etkileriyle açıklanmaktadır

Termofilik olarak adlandırılan (Sıcağı seven) Arbacia lixula denilen bir tür deniz kestanesinin Kuzey ege ve Marmara denizinde yoğun olarak görülmeye başlanması bu denizlerdeki faunal değişimin öncüsü olarak değerlendirilmektedir Diğer yandan , Karadenizin Akdenizleşmesi süreci devam etmektedir Bilindiği gibi , Akdeniz -Karadeniz bağlantısı son 6000 yılda tekrar sağlanmış ve Akdeniz kökenli türler bu denize girmişlerdir Bu dönemde bu günkünün aksine Akdenizin su seviyesi daha yüksek idi Bu giriş günümüzde de devam etmekte olup buna Mediteranizasyon (Akdenizleşme ) denmektedir Akdenizden Karadenize geçen türlerin temel özelliği yüksek tuzluluk ve sıcak sularda yaşamasıdır Örneğin Mıgrı, Baraküda, Peygamber balığı gibi balık türlerinin bu denize girmesi termofilik türlerin dağılımının genişlemesi ve bununda sebebinin havzanın su sıcaklığındaki yükselmeyle ilişkilendirilmektedir Karadenizin Akdenizleşmesinin hızlanması bir çok yeni türün bu denize girmesi ve besin zincirini değiştirmesi olası Örneğin Hamsi ve Çaça gibi balıklar planktonlarla beslenerek daha fazla organik maddenin dipte çokmesi yani H2S oluşmasına engel olur Bu sisteme yeni giren balıklar bu dengeyi bozarsa H2S tabakasının yükselmesi kaçınılmaz olabilir Bu haliyle Akdeniz ve Karadeniz arasında biyolojik koridor, barier ve aklimizasyon görevi gören Türk boğazlar sisteminin bu görevlerinden aklimizasyonun yerini adaptasyonun alacağını söylemek zor olmaz Ayrıca , Hint Okyanusundan Akdenize geçen türlerin geçişini sağlayan Süveyş kanalının yaptığı görevi İstanbul boğazı’nın yapıp yapmayacağı veya bunu etkileyen faktörlerin ne olduğu sorusu cevaplanmayı beklemektedir Zira , yüzey suyunda tuzluluğu o % 40 olan Akdenizin , o% 38 olan Ege ,o % 20 olan Marmara , % o18 olan Karadeniz , o% 16 olan Kuzey batı ,o % 14 olan Azak- Kerç boğazı sisteminde yüzey suyu sıcaklığının artışı Akdeniz kökenli türlerin bu denize girişini hızlandırabilir Aynı ilişki Kerş boğazı ,Rostov kanalı ve Hazar denizi içinde düşünülebilir Böylece Zoocografya ve teorik ekolojinin konuları önümüze gelmektedir Öyle ki , dış çevredeki değişimin hızına kalıtsal olarak yetişemeyen türlerin kaybolması olasıdır Diğer yandan , Küresel ısınma nedeniyle okyanuslar ve denizlerdeki ana taşıyıcı akıntılarda değişimler görülebilirBunun Akdeniz ve Karadeniz arasındaki akıntı sistemine vereceği etki de incelemeye değer bir başka konudur Çünkü Akdenizden Karadenize çıkan yüksek tuzululuklu ve sıcak alt akıntı ile Karadenizden gelen daha hafif ve az yoğun bir üst akıntı deniz canlılarının dağılımını ve göçlerini düzenler Denizi suyu sıcaklığının artışı Termofilik balık türlerinin karadenize geçişleri ve girişlerini etkileyeceğinden bu yeni bir lesepsiyen göçe benzetilebilir Kaldı ki Akdenizin aksine Karadenizde bunu önleyebilecek deniz çayırları vs de yoktur ve bu deniz biyolojik istilaya açıktır Bu ne zaman olur, kestirmek güçtür ama olacaklardan biridir O halde , Karadenizdeki av kompozisyonu ve balık türleri değişerek artacaktır Avlanan balıkların miktarları da değişebilirBu ise yüzyılardır geleneksel hale gelmiş karadeniz balıkçılığının değişime uğraması demektirAncak , küresel ısınma karadenizde en fazla H2S tabakasının değişmesi ve yükselmesiyle fark edilebilir Çünkü Akdenizden gelen sular daha sıcak olacak , karadenizde bu dengeyi sağlayan tatlı su girdisiyse sıcaklık artışıyla hem azalacak hem de sıcaklık ve yoğunluk ara tabakası yükselecektir Bu ise anoksik tabakanın yükselmesini sağlayacaktır Bu tabakanın yükselmesi ise zaten hacimsel olarak sadece % 7 lik bir alanı deniz canlılarının beslenme ve üremelerine uygun olan alanın azalması demektirBu da karadeniz gibi kapalı bir denizdeki su yenilenmenin az , izole ve genetik değişimin az olduğu bir deniz için kaos demektirKaradenizdeki deniz suyu seviyesinin yükselmesi veya su sıcaklığının artışı soğuk su seven mersin balıği, alabalık başta olmak üzere bir çok türü de olumsuz etkileyecktir Küresel ısınma sonucu olarak Karadenizde denizel hayatın nasıl bir yön çizeceği üzerine çeşitli öngörüler kurulabilir Bununla birlikte doğal olayların çok maddeli, çok bileşenli olması nedeniyle öngörüler sadece bir senaryodan ileri de değildir Küresel ısınmayla Karadenizin ısınmasının dahası, değişen atmosferik ritm nedeniyle yağış rejiminin değişmesi, denize ani besleyici yüklerin girmesi bunların mevsimsel plankton patlamalarına dönüşmesi gerekecektir Sorun günümüzde yaşandığı gibi tüketiminden fazla gelişen planktonik organik maddelerin dibe yığılması ve bunların denizel sülfatları kullanarak parçalanmaları ve deniz ortamında sülfatların sülfürlere indirgenmesiyle canlı yaşamın dar bir kuşağa hapsedilmesidir Gerçektende küresel ısınma sonucu deniz suyundaki organik bileşiklerin sentezlenmesi daha mı kolay olacaktır Muhtemelen daha da ısınan su planktonik üretimin artmasını sonuçlayacaktır Zaten fazla olan ve daha da artan planktonik kütle tüketilemeyecek ve çökmek amacıyla deniz tabanına doğru harekete geçerek denizde oksijeni kullanarak parçalanacağından oksijen tüketimi artacak ve oksik zon 200 metreden belkide 150 metreye veya şimdikinden daha yukarı doğru harekete geçecektir

Türkiye kıyılarındaki uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri için kullanılan ölçüm ( Mareograf) istasyonları yeterli değildir Sınırlı da mevcut veriler yılda 4-10 mm lik deniz seviyesi artışının olduğunu göstermektedir (Demir ve diğ , 2005) Bununda kıyısal ekosistemde başta erazyon olmak üzere tuzlanma ve diğer değişim ve tahribatalara yola açacağı aşikardır Çünkü , deniz seviyesi ne kadar yükselirse onun 100 katı kadar bir uzaklıktaki sahil erezyona ugrar (Kadıoğlu , 2001 )

Özellikle dalga etkisindeki sprey zonu olarak bilinen alanlarda yaşayan deniz yosunlarının ve bunlarla birlikte yaşayan omurgalı ve omurgasız canlıların su seviyesi yükselmelerinden etkilenmeleri kesindir Bu yosunların başta eklembacaklı, kabuklu ve balıklara yaşam alanı oluşturması ve bunun zamanla yok olarak besin zincirini temelden etkilemesi kaçınılmazdır Ancak burada bunun ne zaman olacağı ve türlerin bu ekolojik değişimlere karşı hangi adaptif yeteneklerini geliştirecekleri de inceleme konusudur

Doğal olarak , Karadenizdeki bu hidrolojik değişimler akıntılarla taşınan pelajik göçmen balıkların yumurtalarının dağılım alanını ve derinliğini değiştirecektir Örneğin ilk baharda Karadenize çıkan göçmen pelajik balıkların yumurtlama ve dağılımları yeniden incelenmeye değer bir konudurSulak alanlarda ki su seviyesi yükselmeleri ise yeni türlerin bu alanlara girmesi ve yerli türlerle yenilerin mücadelesine sahne olacaktır

Nihayet , deniz suyunun ısınması sonucunda yüksek sıcaklıkta yaşayan bakterilerin artması ve bunların hastalık oluşturma kapasiteleri daha da artacaktırBelki de , küresel anlamda bir salgın olasılığı muhtemeldir Küresel ısınma denizlerde yapılan balık yetiştiriciliği için tehlikeldir Çünkü su sıcaklıklarının artması özellikle yazın daha fazla hastalık demektir Bunun için üretimde daha fazla aşı ve kimyasal madde kullanma zorunluluğu ortaya çıkacaktır Sonuç olarak :

Küresel ısınma ve Tropikalizasyon etkisiyle Akdenize ve Karadenize giren türlerin sayıları ve diğer özellikleriyle ilgili bir veri bankasınını oluşturulması gerekir Ayrıca , gelecek dönemdeki gelişmelerle ilgili doğru tahminler yapılmasını sağlar

GOOS olarak bilinen ve UNEP –IOC ,UNECSO tarafından yürütülen (Deniz suyu yükselmeleri izleme ağı) çalışmalarının takip edilmesi ve bu konuda etkin çaba göstermemiz gerekmektedir Bu ise deniz araştırmlarına verilen maddi katkı ve yetişmiş eleman sağlanmasıyla olabilir Oysa , ülkemizde deniz araştırmaları için ayrılan bütçe , bir marinada ki mütevazi bir yatın fiyatı kadar bile değildir…

Ülkemizde kurulan Maregraf istasyonların sayısı artırılmalı bunlardan elde edilen veriler bilim insanlarının ulaşabileceği şekilde düzenlenmelidir Özellikle Karadenizdeki veri eksiğimiz giderilmelidir

Özellikle deniz suyu yükselmelerine karşı kıyısal alanlardaki yerleşim yerlerinin planlaması yeniden yapılmalı , erezyon ve su yükselmeleri için tedbir alınmalıdır Bu amaçla , uzun dönemli ve gerçekçi afet yönetim planlarının yapılması zorunludur

Küresel iklim değişikliğini incelerken bunların ekonomik ve teknolojik sebeplerini göz ardı edemeyiz Çünkü sorunun başlangıcı sanayii devriminden bu yana % 30 ‘un üzerindeki Co2 artışıyla ilişkilidir O halde , mevcut kapitalist üretim ilişkileri ve araçlarının sorgulanması gerekir Artık , insanlığın klasik üretim ilişkilerini değiştirecek yolları arayıp bulması gerekmektedirİleri kapitalizmin ve emperyal sistemin dünyaya ve insanlığa vereceği hiçbir şeyi olmadığı bir kez daha görülmektedir Öyle ki bu üretim ilişkisiyle gezegende ki insan ve diğer canlı türlerinin en hafifinden yaşama hakları bile tehlike altına atılmıştır Küresel iklim değişikliği kapitalist üretim biçimi ve süreçlerinin 200 yıllık sonucu olduğuna göre bu süreçlerin yeniden değerlendirilmesi ve insanlığın mutluluk ve refahına göre dizayn edilmesi gerekir Aksi takdirde , suyu ısınan okyanuslar , denizler veya dünya değil buna neden olan biz insanlar olacağız SEÇİLMİŞ KAYNAKÇA

Bethoux , JP Gentili ,B Raunet , J Taillez ,D 1990 Warming trend in the Western Mediterranean deep water Nature , 347 , 660-662

Bouduresque ,CF 1999 The Red Sea – Mediterranean Link : Unwanted effects of canals Invasive species and Biodiversity management , 213-228 Kluwer Academic PubNedherland

Demir , C Yıldız , HCingöz , A Simav M 2005 Türkiye kıyılarında uzun dönemli deniz seviyesi değişimleri 5Kıyı müh Semp Bodrum

Francour , P Bouduresque , J Harmelin , JG Harmelin , V M,LQuignard JP 1994 Are the Mediterranean waters becoming warmer ? Information from Bioiogical Indicators MarPollBull Vol28 No: 9, pp523-526 Elsevier science Ltd
Gesamp, 1997 Marine biodiversity : patterns , threats and conservation needsReports and Studies No 62 London

Golani , D 2002 Lessepsian Fish migration characterisation and impact on the eastern Mediterranean Workshop on Lessepsian migration , Gökçeada p 1- 9 Tüdav yayınları no 9 İstanbul

Golani ,D Relini ,O Massuti,E QuignardJP 2002 Ciesm Atlas of Exotic species in the Mediterranean Vo 1 256 p Monaco

Kadıoğlu, M 2001 Bildiğiniz havaların sonu , Küresel iklim değişimi ve Türkiye Güncel yayıncılık 110 368 s İstanbul

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.