Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Genel Bilgiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
çıktığı, dönem, edebi, hangisidir, ortaya, türlerin

Edebi Türlerin Ortaya Çıktığı Dönem Hangisidir?

Eski 09-11-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Edebi Türlerin Ortaya Çıktığı Dönem Hangisidir?



Edebi Türlerin Ortaya Çıktığı Dönem Hangisidir?
Edebi Türlerin Ortaya Çıktığı Dönem Hangisidir?
edebi türler ne zaman çıkmıştır
edebi türler hakkında bilgi
edebi türler nedir, tanımı

Edebi Türler
Edebiyat türlerini önce ikiye ayırmak mümkündür Birincisi nazım, ikincisi nesir Nazım belli bir ölçü ve kalıp esas alınarak üretilmiş edebi ürünlerdir Ya da kısaca bütün şiir ve şiirler metinlerdir Hece vezni gibi belli bir kalıp ve ölçü kaygısı güdülerek yazılır Nesir ise serbest, ölçüsüz düz yazıdır Nazım genel olarak bütün şiir türlerini kapsar Nesir ise edebiyatın şiir dışındaki tüm biçimlerini kapsar Roman, öykü, tiyatro, deneme gibi

Şiir
Destan
Ağıt
Mesnevi
Eleji
Roman
Öykü (Hikaye)
Masal
Deneme
Biyografi
Makale
Anı
Eleştiri
Mizah

Edebi Türler
(Şiir)
Dilin anlam, ses ve ritim öğelerini belli düzen içinde kullanarak bir olayı, ya da bir duygusal ve düşünsel deneyimi yoğunlaşmış ve sıradanlıktan uzaklaşmış bir biçimde ifade etme sanatıdır
Lirik şiir
Toplumun hemen her kesimini ilgilendiren sevinç,coşku veya acı gibi ortak duyguların veya aşk, ayrılık, özlem gibi bireysel duyguların coşkulu bir tarzda işlendiği şiirlere lirik şiir denir Eski Yunan edebiyatında bu tarz şiirler lir denen bir sazla söylendiği için böyle adlandırılmıştır Bizim edebiyatımızda halk âşıklarının (veya halk şairlerinin) söylediği şiirlerin çoğu liriktir
Epik şiir
Destansı özellikler gösteren şiirlerdir Kahramanlık, savaş, yiğitlik konuları işlenir Okuyanda coşku, yiğitlik duygusu, savaşma arzusu uyandırır Daha çok, uzun olarak söylenir Divan edebiyatında kasideler, Halk edebiyatında koçaklama, destan, varsağı türleri de epik özellik gösterir Tarihimizde birçok şanlı zaferler yaşadığımızdan, epik şiir yönüyle bir hayli zengin bir edebiyatımız vardır
Didaktik şiir
Belli bir düşünceyi aşılamak veya belli bir konuda öğüt, bilgi vermek, bir ahlak dersi çıkarmak amacıyla öğretici nitelikte yazılan, duygu yönü az olan şiir türüdür Kısaca öğretici şiirdir Yusuf Has Hacip’in Kutatgu Bilig, Aşık Paşa’nın Garibname, Nabi’nin Hayriye bu türün ünlü örnekleridir Tanzimat’tan sonraki Türk Edebiyatında Ziya Paşa’nın Terkib-i Bend; Tevfik Fikret’in Haluk’un Defteri ve Şermin; Mehmet Akif’in Süleymaniye Kürsüsünde, Asım adlı eserleri de bu tarzda yazılmış ünlü eserler Fabl türündeki eserler de örnek olarak gösterilebilir
Pastoral şiir
Doğa şiirlerini, çobanların doğadaki yaşayışlarını anlatan şiirlerdir Doğaya karşı bir sevgi, bir imrenme söz konusudur bunlarda Eğer şair doğa karşısındaki duygulanmasını anlatıyorsa “idil”, bir çobanla karşılıklı konuşuyormuş gibi anlatırsa “eglog” adını alır
Satirik şiir
Eleştirici bir anlatımı olan şiirlerdir Bir kişi, olay, durum, iğneleyici sözlerle, alaylı ifadelerle eleştirilir Bunlarda didaktik özellikler de görüldüğünden, didaktik şiir içinde de incelenebilir Ancak açık bir eleştiri olduğundan ayrı bir sınıfa alınması daha doğru olur Bu tür şiirlere Divan edebiyatında hiciv, Halk edebiyatında taşlama, yeni edebiyatımızda ise yergi verilir
Dramatik şiir
Tiyatroda kullanılan şiir türüdür Eski Yunan edebiyatında oyuncuların sahnede söyleyecekleri sözler şiir haline getirilir ve onlara ezberletilirdi Bu durum dram tiyatro türünün ( 19 yy ) çıkışına kadar sürer Bundan sonra tiyatro metinleri düz yazıyla yazılmaya başlanır
Dramatik şiir harekete çevrilebilen şiir türüdür Başlangıçta trajedi ve kommedi olmak üzere iki tür olan bu şiir türü dramın eklenmesiyle üç kere çıkmıştır Bizde dramatik şiir türüne örnek verilmemiştir Çünkü bizim Batı’ya açıldığımız dönemde ( Tanzimat ) Batı’da da bu tür şiirler yazılmıyordu; nesir kullanılıyordu tiyatroda Bizim tiyatrocularımız da tiyatro eserlerini bundan dolayı nesirle yazmışlardır Ancak nadirde olsa nazımla tiyatro yazan da olmuştur Abdülhak Hamit Tarhan gibi…

Edebi Türler
(Destan)
Kahramanlarının olağanüstü eylemlerini coşkulu, törensel bir üslupla anlatan ve genellikle birkaç bölümden oluşan manzum yapıtlardır Bilinen en eski edebiyat türlerinden biridir Yunanca “espos” sözcüğünden gelmektedir Mitoloji, efsane, folklor ve tarihi öğeler içerir Destanlar ve destansı öyküler ilkçağlardan beri dünyanın her yerinde gelenekleri sonraki kuşaklara aktarmak için kollektif olarak yaratılmış edebi biçimlerdir
Destanların ortak özellikleri:
Hepsinde yarı tanrısal nitelikler taşıyan bir ya da birçok kahramandan söz edilir Destan bu kahramanın eylemleri üzerine kurulmuştur Olaylar çok geniş bir kozmik coğrafya üzerinde geçer Bir destanın dünyası ortaya çıktığı zaman içinde düşünebilecek her şeyi barındıran bütünsel, çok yönlü bir dünyadır Hemen bütün destanlarda uzun yolculuklar anlatılır Çoğu destanda olaylara doğaüstü yaratıklar da katılır Kişiler, olaylar, doğal varlıklar hep gerçek yaşamdaki boyutlarından daha büyük, daha zengindir Özellikle sözlü destanlarda uzun anlatı, betimleme (tanımlama) ve konuşma bölümleri bulunur Öykü içinde öyküye yer verilir Törensel söyleyişler ve kamusal duyarlılık hâkimdir Destanlar temel olarak iki gruba ayrılır
Sözlü destanlar
Yazının henüz bulunmadığı ve yaygınlaşmadığı bir kültürde doğan ve kuşaktan kuşağa sözlü olarak aktarıldıktan sonra yazıya geçirilen destanlardır Ozan ve şarkıcıların değişik zamanlarda söylediği şarkı ve şiirlerin bütünleşmesi ve işlenmesiyle oluşturulurlar Örnekler:
Gılgamış: MÖ 3000 yıllarında Mezopotamya’da ortaya çıkmıştır Bilinen en eski destandır Babil ve Akad toplumlarınca da benimsenmiştir Ama bugüne kalan en eksiksiz biçimi Sümer toplumunda ortaya çıkmıştır Zalim Uruk kralı Gılgamış’in ölümsüzlük arayışını anlatır Gılgamış ve arkadaşı Enkidu ile birlikte uzun arayışlardan sonra ölümsüzlük otunu bulur, ama bir yılana kaptırır
İlyada ve Odysseia: MÖ 11-12’nci yüzyıllarda geçtiği sanılmaktadır Homeros destanları olarak bilinirler Yunan Yarımadası’ndaki Akhalar’ın, Anadolu’daki İon krallıklarına saldırısı ve Akha kral ve prenslerinin daha sonraki serüvenleri anlatılır Özellikle Odysseia, Yunan Tragedyası ve Batı edebiyatının önemli bir kaynağıdır
Diğerleri: Eski İngilizce halk destanı Beowulf, Eski Almanca Heldenlieder (kahramanlık türküleri), Almanca Nibelungenlied , Kudrunlied, Fransa’da Chanson de Geste (kahramanlık şarkısı), Chanson de Roland (Frank kralı Charlemagne’ın savaşlarını anlatır), İspanya’da El Cantar de Mio Cid, Hindistan’da Mahabharata, Ramayana, Japonya’da Heike Monogatari
Edebi destanlar
Belirli bir yazar tarafından eski örneklere uygun olarak ve okunmak üzere kaleme alınmış destanlardır
Örnekler:
Vergilius’un Aeneis’i: MÖ 29-19’uncu yüzyılları kapsar Troyalı Aeneias’in uzun ve zorlu bir yolculuktan sonra Latin ülkesine gelerek Lavinium kentini kurması anlatılır Lavinium sonradan Alba Langa ve Roma kentlerinin yerine kurulan ilk kenttir
Milton’un Paradise Lost’u: İnsanın cennetten kovuluşu ve tanrının şeytanla mücadelesini anlatır
Dante’nin La Divina Commedia’sı (İlahi Komedya) MS 1310-1321, Ariosto’nun Orlando Furioso’su (Çılgın Orlando) 1532, Camoes’in Os Lusidas’ı 1572

Türk edebiyatında destan
Asya kıtasının çeşitli bölgelerinde yaşayan Türk boyları arasında zengin bir destan geleneği vardır Bilinen Türk destanları arasında en eskisi Yaratılış Destanı’dır Altay Türkleri arasında söylenmektedir V Radlov tarafından saptanıp yazıya geçirilmiştir
Saka Destanı, İskit Türkleri’ne aittir Bu destan zinciri içinde Alp Er Tunga ve Şu parçaları bulunur Bunlar Kaşgarlı Mahmud’u Divanü Lugati-t-Türk adlı eserinde yer almıştır
Oğuz Kağan Destanı 14’üncü yüzyılda derlenmiş özet nitelikte bir metindir Oğuz Kağan’ın doğumu ve üstün nitelikleri, askeri başarıları ve ülkeyi oğulları arasında pay edişi anlatılır
Oğuz Türkleri’nden günümüze gelen tek destan metni ise Dede Korkut Kitabı’dır Bayındır Han soyundan geldikleri sanılan Akkoyunlular’ın egemen olduğu Kuzeydoğu Anadolu’daki olaylar ve Müslüman Oğuzlar’ın yaşamı anlatılır Göktürk Destanları çeşitli parçalardan oluşmuştur Bozkurt parçasında Göktürkler’in bir boz kurdun soyundan geldikleri, Ergenekon parçasında ise Ergenkon’a sığınmaları, çoğalıp buraya sığmayınca dağı eriterek dış dünyaya çıkmaları anlatılır Köroğlu parçasında, göçebe Oğuzlar’ın Horasan ve Hazar’da İranlılarla savaşlarından sözedilir
Manas Destanı’nda Kırgız Türkleri’nin putperest Kalmuk ve Çinliler’le savaşları vardır
Cengiz Han Destanı, Moğol istilasından sonra Kıpçak bozkırlarında ve eski Uygurların yaşadığı bölgelerdeki olayları anlatır
Timur Destanı, Timur’un savaşları ve kişiliğine yer verir Danişmend Gazi Destanı’nda Türklerin Anadolu’yu ele geçirmeleri anlatılır
Battal Gazi Destanı’nda da Anadolu’daki Türk-Bizans savaşları yer alır

Edebi Türler
(Ağıt)
Genellikle bir ölünün ya da acı, üzücü bir olayın ardından söylenen halk türküsü Ağıtlar, başından acı bir olay geçen ya da ölen kişinin iyiliklerinden, yiğitçe davranışlarından ve yaşamındaki önemli olaylardan söz eder Belli geleneksel hareketler eşliğinde kendine özgü ölçü ve uyaklarla söylenir
Türklerde ağıt geleneği çok eskidir Anadolu’nun hemen her yerinde söylenir Ağıtlar yarı anonim folklor ürünleri arasında da sayılabilir Türkçede 7, 8 ve 10 heceli ağıtlar yaygındır En çok rastlanılanı 8 hecelilerdir Erkeklerin söylediği ağıtlar varsa da ağıtları daha çok kadınlar söyler Gösteri bölümüyle tiyatro, söyleniş biçimiyle şiirseldir Ağıtlar türkü ve destanla yakın ilişki içindedir

Edebi Türler
(Mesnevi)
Özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan şiir biçimidir Arapçada “müzdevice” denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar Her beytinin ayrı uyaklı olması yazma kolaylığı sağlar Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır Mesnevi bir eser başlıca tevhid, münacat, na’t, miraciye bölümlerinden oluşur Mesneviler aşk mesnevileri, dinsel-tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler, savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir Mevlana Celaleddin Rumi’nin altı ciltlik tasavvufi yapıtı da “Mesnevi” adını taşımaktadır

Wikipedia‘nın tanımı:

Mesnevi özellikle Arap, Fars ve Osmanlı edebiyatında kendi aralarında uyaklı beyitlerden oluşan ve aruz ölçüsüyle yazılan divan edebiyatı şiir biçimidir

Arapça’da “müzdevice” denilen mesnevi türü ilk olarak 10 yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır Türk edebiyatına girişi 11 yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıyla başlar Kutadgu Bilig mesnevî nazım biçimiyle kaleme alınmış hacimli bir siyasetnâme örneğidir

Her beytinin kendi arasında kafiyelenmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır Diğer nazım şekillerindeki kafiye bulma zorluğu şairleri uzun metinlerde bu şekli kullanmaya teşvik etmiştir Bu nedenle uzun aşk öykülerinde, destanlarda mesnevi kullanılmıştır Klasik düzende bir mesnevi; tevhid, münacat, na’t, miraciye, eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı(ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşur

Mesneviler aşk mesnevileri (Fuzulî-Leyla ile Mecnun), dinî-tasavvufi mesneviler(Süleyman Çelebi-Mevlit), ahlaksal ve öğretici mesneviler (Şeyhî-Harnâme), savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir

Mesnevide konu ne olursa olsun , ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal havasında anlatılmasıdır Akıl ve mantık ölçülerini aşan bir sürü olay birbirini izler Olayın geçtiği yer ve zaman belirsizdir Konuda birlik sağlanamamıştır Hikayenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikaye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur Hikayelerde cinler, periler, devler, cadılar, ejderhalar gibi masal motifleri sık sık işlenir

Divan şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir Mesneviler konularına göre üçe ayrılır: Destansı nitelikteki mesneviler (Firdevsi’nin Şehname’si) ; öğretici nitelikteki mesneviler (Nabi’nin Hayriye’si) ; din ve tasavvufla ilgili mesneviler (Mevlana’nın Mesnevi’si, Fuzuli’nin Leyla ile Mecnun’u, Şeyh Galip’in Hüsn’ü Aşk’ı) Ayrıca, padişahların savaşlarını anlatan manzum yapıtlar (gazavatnameler) , kentleri ve kentlerdeki güzelleri anlatan yapıtlar (şehrengizler) , bazı yergi türündeki yapıtlar, mesnevi nazım biçimiyle yazılmıştır Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış (İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır) Genceli Nizami’nin beş mesnevisinden oluşan Hamse’si, sonradan Divan edebiyatı ozanları tarafından da örnek olarak alınmıştır Türk edebiyatında ilk mesnevi Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı yapıtıdır Her beyti kendi içinde uyaklı uzun nazım biçimidir Bir anlamda Divan edebiyatında manzum hikayelerin yazıldığı bir biçim olarak da tanımlayabiliriz Mevlânâ’nın ünlü tasavvufi mesnevisi 25700 beyitten oluşmuştur Mevlana eserine ayrı bir isim koymamıştır; eser, nazım türü olan mesnevi adı ile bilinir

Mesneviler aşk, dini ve tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır Divan edebiyatında roman ve hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır On bölümden oluşurAynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri: Ali Şir Nevâi, Taşlıcalı Yahya, Nev’i-zâde Atâi’dir

Mesnevi türünün temeli Arap ve İran edebiyatlarına dayanır Diğer pek çok edebi türde olduğu gibi mesnevide de Divan şairlerimiz başlangıçta Arap ve İran edebiyatına ait belli başlı mesnevileri tercümeyle işe başlamışlar; ardından da müstakil ve orijinal mesneviler yazmışlardır Özellikle 17 yüzyıldan sonra artık şairlerimiz, yapılarını milli kimliğimizin oluşturduğu mesneviler yazmaya başlamışlardır Bu konuda Muhammet Kuzubaş’ın Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’-l Ezhar Mukayesesi adlı çalışması, mesnevilerimizin İran ve Arap kültüründen çıkarak yerli kaynaklara yöneldiğini ortaya koyması bakımından dikkat çekicidir

Kaynakça: Amil Çelebioğlu, Türk Edebiyatında Mesnevi; Nihat Sami Banarlı, Resimli Türk Edebiyatı Tarihi; Muhammet KUZUBAŞ, Mahzen-i Esrar ile Nefhatü’l-Ezhar Mukayesesi

Edebi Türler
(Eleji)
Tanınmış bir kişinin, bir arkadaşın ya da sevilen bir kişinin ölümünden duyulan üzüntüyü anlatan lirik şiir türüdür Genel anlamda, insanın ölümlülüğü temasını işleyen, birbirini izleyen bir vurgulu iki vurgusuz heceli ayaklardan oluşan beşli ve altılı ölçüyle yazılan ve konuyla sınırlı olmayan şiire verilen addır Modern batı edebiyatında bu terim şiirin içeriğinden çok ölçüsünü belirtir Alman edebiyatında ölçü özelliği öne çıkarken, İngiliz edebiyatında şiir türü olarak tanınır Örneğin, Milton’un okul arkadaşı Edward King’in ölümü üzerine yazdığı “Lycidas” (1838) bu kapsamdadır Eleji, modern şiirde de sık rastlanan önemi bir şiirsel anlatım biçimidir

Edebi Türler
(Roman)
Belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir Edebi türler içinde en yenisidir Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir

Aslında tanımlanması en zor edebi türdür Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir Bunun bir nedeni romanın tarihsel koşullara bağlı olması, diğer nedeni ise yazarına geniş bir özgürlük ve deney alanı bırakmasındandır Romanın ataları arasında nesirsel özellikler taşıyan Petronius’un Satyricon (1’inci yüzyıl) ve Apuleius’un Metamorphoseon’u (2’nci yüzyıl) gösterilir
Roman düzyazıyla yazılır Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer Olaylara yön veren tanrılar değil, kişilerin kendi tutum, davranış, duygu ve düşünceleridir Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır

Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir Romanın tarihe bağlı oluşu, çok köklü bir geçmişi olmayan yeni bir sınıfın, yani burjuvazinin kendine tarih içinde bir geçmiş, şimdi ve gelecek kurma çabasından doğmuş olmasında yatar 18 yüzyıl romanlarının çoğu, burjuvazinin aristokrasiye karşı mücadelesinde kullanılmak üzere kaleme alınmış metinler gibidir

Roman, işte bu nedenle, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür

Roman türleri

Romanlar konu, üslup, yazıldığı dönem bakımından çeşitli türlere ayrılabilir
Üslup bakımından “romantik roman”, “gerçekçi roman”, “doğalcı roman”, “estetik roman”, “izlenimci roman”, “dışavurumcu roman”, “yeni roman” türleri sayılabilir
Romantik roman
Kişilerin duygularını, arzularını, düşüncelerini yalnızca kendilerine ait, içten gelen doğal ve gerçek olgular gibi görür Örneğin Sir Walter Scott’un tarihsel romanları, Jean Jack Rousseau’nun eserleri ve Goethe’nin Genç Verther’in Acıları romanı gibi

Gerçekçi roman
Romantik romandan ayrı olarak kuru ve kuşkucu bir anlatım ve düşünce yapısı taşır Balzac ve Stendhal’in romanları bu üsluptadır

Doğalcı roman
Üslup bakımından gerçekçi romana benzer Olanın olduğu gibi yazılmasını öngörür Emile Zola ve Maupassant romanları doğalcı romanlardır

Estetik roman
Belli biçim ve anlatım kaygıları ile yazılmış romanlardır Gustave Flaubert estetik romanın en önemli yazarıdır

İzlenimci roman
Diğer üsluplardan ayrı olarak eşyanın ve dış olayların kendi nesnel gerçeklikleriyle insanların bunları algılama biçimleri arasındaki farkları ortaya çıkarmaya yönelir Yani dış gerçeklerden çok, duyu ve duygulara, iç yaşantının betimlenmesine öncelik verir Ford Madox Ford’un romanları izlenimciliğin en sistemli ürünleridir

Dışavurumcu roman
20 yüzyılda ortaya çıkmıştır Dışavurumculuk toplumsal kimliklerin reddedilmesi ve insan yaşamını belirleyen toplum karşıtı ya da uygarlık karşıtı güçlerin öne çıkarılmasıyla belirlenir Dışavurumculuk, şiddetli, fırtınalı ve tanımsız duyguları vurgulamasıyla, abartma, karikatürleştirme, çarpıtma ve soyutlama tekniklerinden yararlanmasıyla bir tür “yeni romantizm” olarak da değerlendirilir Dostoyevski, Kafka, Beckett ve Brecth’in romanları bu türün örneklerindendir

Yeni roman
Aslında dışavurumculuğun izlerini taşır Özellikle 1930 sonrasında ilk örnekleri görülmeye başlandı Kendisinden önceki akımlardan hiçbirine benzemeyen, yazma deneyini, hatta romanın olanaksızlığını romanın asıl konusu haline getiren romanlardır Yeni roman, yazma eyleminin kendisini sorgulamaya yönelir Alain Robbe-Grillet, Michel Butor, Claude Simon, Philippe Soller, Julio Cortazar gibi yazarlar bunu denemişlerdir
Konusu bakımından roman “tarihsel roman”, “pikaresk roman”, “duygusal roman”, “gotik roman”, “ruhbilimsel roman”, “töre romanı”, “oluşum romanı” türlerine ayrılır

Tarihsel roman
Uzak bir geçmişte yaşanan olayları konu alır Ama tarihten daha derinlerde yatan insanla ilgili daha evresel bir gerçeği araştırmak amacıyla da yazılmış olabililer Tarihi romanların örnekleri arasında Walter Scott’un romanlarını, Tolstoy’un Savaş ve Barış’ını, Stendhal’in Parma Manastarı’nı sayabiliriz

Pikaresk roman
İsmini, İspanyolca alt tabakadan serüvenci ya da serseri anlamına gelen sözcükten alır Çoğunlukla ahlaksız, rezil bir kahramanın başıboş gezginlik yaşamında yaşadığı olayları gevşek ve rahat bir üslupla anlatır Bu türün önemli örnekleri arasında Lesage’nin Gil Blas de Santilane’ın Serüvenleri, Defoe’nun Talihli Metres’i, Thomas Mann’ın Dolandırıcı Felix Krull’un İtirafları’nı sayabiliriz

Duygusal roman
İnsanın duygusal yaşamını yüksek ve özenli bir üslupla betimleyen romanlardır Bazen bu türde yazarın kendi duygularıyla, okurun duygularını sömürmesi ön plana çıkar Laurence Sterne’in Fransa ve İtalya’da Hissi Seyahat adlı eseri, Rousseau’nun romanları, Madame de La Fayette’in Prenses de Cleves’i bu türe örnek gösterilebilir

Gotik roman
Gotik roman, İngiliz ve Amerikan romancılığına özgü bir türdür 18 yüzyılın akılcılığına karşı çıkan bir türdür Karanlık, korkutucu, çılgınlıklarla dolu bir ortamda geçen kanlı, şeytani, büyülü olayları konu alır Horace Walpole’un Otranto Şatosu, Mary Shelley’in Frankenstein adlı romanları bu türün örnekleridir Gotik romanın günümüzdeki uzantıları bilimkurgu ve fantastik roman olarak gösterilebilir

Ruhbilimsel roman
Kişilerin ruhsal durumlarını ayrıntılarıyla çözümlemeye çalışan romanlardır Daha serinkanlı ve denetimli oluşuyla duygusal romandan ayrılır Abbe Prevost’un Manon Lasko adlı eseriyla Fransız edebiyatında açılan psikolojik roman çığırı diğer ülke romancılarını da etkilemiştir Paul Bourget’in romanları da bu türe örnektir

Töre romanı
İnsanların en dolaysız biçimde toplumsal olan davranışlarını, adetlerini, geleneklerini ön plana çıkarır Moda, yaygın konuşma ve ifade biçimleri, toplu olarak yapılan her şey bu tür romanların konusunu oluşturur Toplumun derin yapısından çok, yüzeysel görüntüleriyle ilgilenir En tipik temsilcileri olarak Arnold Bennet ve Evelyn Waugh’tur

Türk edebiyatında roman

Türk edebiyatına roman Fransızca’dan yapılan çevrilerle girdi Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiler’i (Les Miserables) çevirdi 1860-1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere bir çok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir Sami’den sonra Ahmed Mithad romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi “Sanat sanat içindir” tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi Halid Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir 1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte “Genç Kalemler” dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti Milli romanların yazılması bu dönemde başladı Halide Edip Adıvar’ın Vurun *****ye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir

Wikipedia‘nın Tanımı:

Roman, insanın veya çevrenin karakterlerini, göreneklerini inceleyen, serüvenlerini anlatan, duygu ve tutkularını çözümleyen, kurmaca veya gerçek olaylara dayanan uzun edebî türe ve bu türde yazılmış eserlere denir Türkçe’ye Fransızca’dan geçmiştir
Roman belli bir tarihsel ya da coğrafi çevre içindeki belli bir kişi ya da bir grup insanın başından geçenleri, bu insan ya da insanların iç ve dış yaşantılarını belli bir kronolojik, mantıksal, duygusal ya da sanatsal ilişkiyi gözeterek öyküleyen ve belli bir uzunluğu aşan anlatılar için kullanılan edebi terimdir Edebi türler içinde en yenisidir Çünkü matbaanın bulunması ve kentsoylu bir okur kitlesinin ortaya çıkmasından sonra gelişmiştir
Tanımlanması zor bir edebi türdür Gelişmesini tamamlamamış tek türdür denebilir
Roman düzyazıyla yazılır Anlatılan olaylar kahramanlık öyküleri değil, sıradan insanların günlük yaşantılarıdır Anlatılan olaylar, saraylar ve savaş alanları gibi destansı mekanlarda değil, sokaklar, evler, meyhaneler gibi sıradan mekanlarda geçer Kullanılan dil, nazım türlerinde olduğu gibi ağdalı değil günlük ve sıradandır
Roman tarihe en bağlı edebiyat türüdür Toplumsal, politik olaylar gelişmelerle de yakın ilişkidedir
Roman, felsefe ve sanattan boş inançları kovmak ve bunların yerine akıl ve gerçeği geçirmek isteyen bir kültürel dönüşümün ürünüdür Bu nedenle toplumların gelişimine, yani tarihe kopmaz biçimde bağlıdır İnsanı, öncelikle toplumsal ve tarihsel bir varlık olarak konu alan ilk sanat türüdür

Edebi Türler
(Öykü - Hikâye)
Gerçek ya da düş ürünü bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıdır Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır
Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur Karakterler belli bir olay içinde gösterilir Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir
Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir Ama öykü ancak 19 yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E T A Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar
20 yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi öyküleri bu özelliktedir
Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı

Türk edebiyatında öykü
Türk edebiyatında Batılı anlamdaki ilk öyküler Tanzimat döneminde yazıldı İlk öykü yazarları, Ahmed Midhat, Emin Nihat, Samipaşazade Sezai ve Nabizade Nazım’dı Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi
2 Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeri bir çığır açtı Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi F Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir
Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar öykü yazarları olarak ön plana çıktı Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir
Wikipedia‘nın Tanımı:
Gerçek ya da gerçeğe yakın bir olayı aktaran kısa düz yazı şeklindeki anlatıya öykü veya eski adıyla hikâye denir
Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli bir olay ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun bir etki uyandırması ve az sayıda karaktere yer vermesiyle roman ve diğer anlatı türlerinden ayrılır
Öyküde, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur Karakterler belli bir olay içinde gösterilir Bu karakterlerin de çoğu zaman sadece belli özellikleri yansıtılır Konu tümüyle düş ürünü olabilir, ya da son derece gerçekçidir Genellikle ironik bir rastlantı yoluyla yaratılan özel bir an üzerindeki yoğunlaşma sürpriz sonlara olanak verir
Eski Yunan’daki fabl ve kısa romanslar, Binbir Gece Masalları öykünün habercileridir Ama öykü ancak 19 yüzyılda romantizm ve gerçekçilik akımlarının yaygınlaşmasıyla edebi bir tür haline gelebildi Edgar Allan Poe’nin Grotesk ve Arabesk öyküleri adlı eseriyle yalnızca Amerika Birleşik Devletleri’nde değil Avrupa’da da etkili oldu Almanya’da Heinrch von Kleist, ve E T A Hoffmann, psikolojik ve metafizik sorunları öykülerinde masalsı bir anlatımla yansıttılar
20 yüzyıla girildiğinde öyküler ilk kez genellikle gazete ve dergilerde yayınlanıyor ve bu yüzden gazeteciliğe özgü yerel renkler taşıyordu Bret Harte’nin öyküleri, Ruyard Kipling’in Hindistan’daki yaşamı anlatan öyküleri, Mark Twain’in Missisippi ve O Henry’nin öyküleri bu özelliktedir
Rusya’da Gogol, Dostoyevski, Turgenyev ve Çehov’un öyküleri, öykü türünün edebi eserler arasında sağlam bir yere oturmasına büyük katkı sağladı Türkiye’de öykü ya da hikaye kavramı diğer yeni türler gibi Tanzimat’tan sonra edebiyatımıza girmiştir Öykünün bizdeki ilk gerçek temsilcisi olarak Ömer Seyfettin’i görmek mümkündür Falaka,Başını Vermeyen Şehit,Pembe İncili Kaftan gibi dönemin sosyal olaylarını gözler önüne seren Ömer Seyfettin çok sayıda hikayesiyle Türkiye’de hikayeciliğin gelişmesine çok büyük katkı sağlamıştır


Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.