Prof. Dr. Sinsi
|
Eski Türkler'de Resim Sanatının Doğuşu
Eski Türkler'de resim sanatının doğuşu,
Eski Türkler'de resim sanatının doğuşu
İslamİyet Öncesİ TÜrk Resİm Sanati
Eski Türkler'de resim sanatının doğuşu, bozkır kültürünün başlangıcına kadar geri gider Proto-Türk devri ve Hun devrinde, Türkler için kendine özgülük yanı da olan resimden, daha doğrusu tasvir sanatından söz edebiliriz
En erken devirlerden itibaren görülen kaya resimleri (petroglif), kaya ve mağara yüzeyleri üzerine yapılmışlardır Bunlardan bazıları boya ile yapılmış, bazıları da kazıma ve çizme yoluyla gerçekleştirilmiştir
Kaya resimleri, Orta ve İç Asya'da miladdan önceki bin yıllardan, M S 14 ve15 yüz- yıllara kadar çok çeşitli konuları kapsar Özellikle, erken tarihli örneklerde, av kültürü ve sembolizmini yansıtan resimler egemendir Bu resimlerin bazılarında sembolik anlamları ihtiva eden "hayvan mücadele sahneleri"nin proto-tiplerini ve sonraki bazı örneklerini meydana getiren birbirleriyle mücadele eden hayvan figürlerine rastlıyoruz Zıt kavramların mücadelesini (iyi, kötü, aydınlık, karanlık vb ) sembolize eden bu mücadele sahneleri, insan-hayvan mücadele sahneleriyle beraber, tarih öncesi devirlerdeki "hayvan-ata" inancı ve "hayvan biçimine girme" teması ile ilgilidir
Kaya resimlerinde ayrıca, süvari tasvirleri, savaşan insan figürleri, arabalı çadır tasvirleri, bazen kuyruğu düğümlü, "moncuk" denilen püskül süslemeli at tasvirleri, kurt, dağ keçisi, geyik vb çeşitli sembolik ve mitolojik anlamlara sahip hayvanlarla ilgili kompozisyonlar, dinî inançlar ve günlük hayata ait sahneler vb çeşitli unsurlar yer almaktadır
Kaya resimlerinin en erken örnekleri, Orta Asya'da Mezolitik veya erken Neolitik devirlere ait olarak bulunmuştur Bu kaya resimleri arasında, özellikle Güney Özbekisan'daki, Za- raut Kamar mağarasında ve Doğu Pamirler'daki Sakta (Shakhta) mağarasında yer alan resimler önemlidir
Göktürk kaya resimleri ise, pek fazla bir değişikliğe uğramaksızın sürmekteydi Orhon ve Tula bölgesindeki pek çok örnek bunu doğrular Ancak, Göktürk devri kaya resimleri Trans-Baykal, Güney Sibirya ve Yakutistan'a kadar olan çok çeşitli bölgelere yayılmıştır Bu re- simlerde daha çok, av ve süvari resimleri mevcuttur
Eski Türk resminin asıl temsilcileri, sanata çok ilgili olan, Uygur Türkleridir Klasik Uygur resim üslûbu IX yy 'da başlar ve XIII yy 'a kadar varlığını devam ettirir Daha sonra gelen ve XV yy 'a kadar devam eden dönemde, yabancı tesirler artar ve klasik üslûp kaybolur
Uygur resim sanatının genel ifadesi, İç Asya Türk sanatının etkisiyle ortaya çıkmıştır Her ne kadar Büyük İskender ile birlikte gelen Helenistik üslûbun, ışık-gölge ile hacimleri meydana çıkarma tekniği bir müddet söz konusu olmuşsa da, bu kesinti devresinden sonra yine Orta Asya'nın İç Asya'dan devraldığı üslûp devam etmiştir Bu üslûp, özellikle kaya resimlerine dayanan çizgi tarzının hakim olduğu ifadeyi tercih ediyordu
Bazen yaldızın da kullanıldığı resimlerde, klasik Uygur devrinde kırmızı renk, gök rengi ve yeşil kullanılıyordu Renkler çoğu kez parlak ve canlıydı
Uygur resim sanatında kompozisyonlar, kaya tapınaklarının duvar yüzeylerine olduğu gibi, ipek kumaşlar üzerine, ahşap materyal ve kâğıt üzerine de yaygın olarak yapılıyordu Duvar resimlerinde doğal boyalar kullanılıyordu Resimler bazen doğrudan doğruya, düzleştirilmiş duvar üzerine, bazen de yaş sıva üzerine uygulanıyordu Boyalar bazen, tempera tekniği kullanılarak elde ediliyordu
Anlaşılacağı üzere, resimlerde çok çeşitli konular yer almaktadır Bunların başında dinî sahneler gelir Dinî sahnelerin büyük bir çoğunluğu da Budha'yı, Budha'nın öğretisini, yaşantısını ve diğer Budist ilâhları tasvir eder Bu arada, Türklerce kabul edilen Maniheizm ve diğer dinlere ait konuları içeren resimlere de rastlanır Aynı zamanda, sembolik çiçek tasvirleri ve hayvan tasvirleri de önemli bir yer tutar Bu konuların dışında, günlük yaşantı ile ilgili sahneler, çeşitli destan ve efsaneler, din adamları, süvariler, prens ve prensesler de resimlerde yer alır Bu resimlerin bir bölümünde portre anlayışının yer alması, Türk Sanat Tarihi bakımından oldukça önemlidir
İnsan yüzüne kişisel bir özellik vermek, yani portre sanatı ilk defa 750 yılından sonra Türk duvar resimlerinde başlamıştır O zamana kadar insan vücudunun diğer kısımları gibi, yüz de şemalara göre çiziliyor ve resmin altına kişinin adı yazılarak ayırdediliyordu Fresklerde, resimlerini yaptırmak isteyen kimseler tasvir ediliyor, böylece çeşitli insan grupları, Hind ve Çin rahipleri, Toharlar, İranlılar görülüyordu Uygurlar, kendilerinden farklı insanlar üzerinde dikkatlerini toplayarak, bunları tiplere ayırdılar ve kendilerini de daha belirli olarak görmeye başladılar Bu durum onlara, portre sanatı yaratmak ve geliştirmek imkânını kazandırdı Portre benzerliği, aynı kıyafet ve duruştaki yan yana sıralanmış rahip resimlerinde açıkça bellidir Bunların yüzleri çeşitli insanları gösteriyor Diğer resimlerde de kendini belli eden bu portre sanatı, kişisel düşünce ve şuur bakımından, çok önemli bir ilerlemeyi gösteriyor Portre sanatının doğmasında, eski geleneklerin de rolü olmuştur
Uygurlar zamanından kalan minyatürler, Maniheist kitaplarındaki sayfalardır Bunlar kısmen dinî, kısmen dünyevî sahneleri canlandırırlar Bunlardan başka büyük resimler, sayfalar ve sancaklar kalmıştır ki, bunlar Mani mabetlerinde saklanır ve ayinlerde kullanılırdı Bu Uygur minyatürleri, daha sonra İslâm minyatürlerinin kaynağı olmuştur
Uygurlar, VII yy 'da Budizm'i ve Bögü Kağan 762'de Mani dinini kabul etmişti Uygurlar'ın sanatı daha çok Budizm olmakla beraber, bu iki dinin çerçevesinde gelişmiştir Manihaî minyatürler Turfan ve Kansu'da, Orta İran (Pehlevî) veya Türk dilinde ya da iki dil karışık olarak yazılan dinî kitaplardadır Bunların üslûp özellikleri, uzun zaman devam etmiştir VIII -IX yy lacivert zeminli minyatürlerde çizgi ve ışık gölge, aynı zamanda kullanılmıştır Bu Manihaî yazmalar, Hoça'da hüküm süren Uygur kağanlarına ithaf ediliyordu Bögü Kağan'ın himayesiyle Mani dini yaşayabilmiş, Hoço, Kansu ve Çin'de mabetler yaptırılmış, bu sayede Uygurlar'dan Manihaî minyatür ve resimler kalmıştır
Uygur sanat merkezleri, 768'de manastırların yapıldığı, kağanın sarayı bulunan kışlık merkez ve kutsal şehir Hoço, bunun kuzey yakınında Bezeklik, doğu yakınında Tuyak, Bezeklik'in doğusunda Sengim, Hoça'nın kuzeyinde Turfan, Murtuk, Sassık Bulak, Yar Hoto, Sorçuk, Ming Öy, Kum Tura ve diğer şehirlerdir
|