Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
dönemi, hakkında, rönesans, tanımı

Rönesans Rönesans Nedir? Rönesans Dönemi Rönesans Hakkında Rönesans Tanımı

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Rönesans Rönesans Nedir? Rönesans Dönemi Rönesans Hakkında Rönesans Tanımı



Rönesans Rönesans Nedir? Rönesans Dönemi Rönesans Hakkında Rönesans Tanımı
Rönesans Rönesans Nedir? Rönesans Dönemi Rönesans Hakkında Rönesans Tanımı Rönesans “Yeniden Doğuş”, Avrupa tarihinde,14 yüzyılın sonuyla 15 ve 16 yüzyılları kapsayan ve en belirgin özelliği Eski Yunan ve Roma kültürünün canlandırılması olan dönem Aynı zamanda bir serüven ve keşifler çağı olan Rönesans boyunca, astronomide Ptolemaios sisteminin yerini Kopernik sistemi almış, kâğıt, matbaa, pusula ve barut gibi yeni ürünler ve teknolojiler yaygın uygulama alanı bulmuştur
“Ortaçağ” kavramını 15 yüzyıl bilginleri, Eski Yunan ve Roma dünyasının yıkılmasıyla bu dünyanın kendi yüzyıllarında yeniden keşfedilmesi arasındaki dönemi belirtmek için ortaya atmışlardı Ama Rönesans’ın kökleri ortaçağın sonlarında, 12 yüzyılda başlayan bir dizi siyasal, toplumsal ve düşünsel dönüşümde yatıyordu Bu gelişmelerin başında Rönesans’ın anayurdu sayılan İtalyan kentlerinin gelişmesi geliyordu Bu kentlerde soylular, tüccarlar, rantiyeler ve zanaatçılar bir arada yaşayıp çalışıyor, aynı milislerde çarpışıyor, evlilik yoluyla ilişki kuruyor, özellikle Kilise’nin otoritesine karşı ortaklaşa direniyorlardı Ortak bir düşmana karşı siyasal eylem birliği bu kentlerin halklarında bir topluluk bilinci ve yurttaş bağlılığı yaratmaya başlamıştı Kentsel bütünleşme hem kent toplumu içinde yeni iktidar organlarının oluşmasına, hem de kentler arasında, çevrelerindeki alanlara sahip olma mücadelesinin doğmasına yol açtı
Daha 13 yüzyılda İtalyan kentlerine özgü bir halk egemenliği kavramı gelişti İvedi kararların gerektiği durumlarda bir parlamento toplantıya çağırılıyordu Ama 14 yüzyılda bu kentlerden bazıları kent içindeki iktidar kavgaları nedeniyle demokratik yönetim tarzından uzaklaşarak tek adam yönetimine (signoria) yönelmeye başladı; yüzyıl sonuna gelindiğinde signoria yaygın yönetim biçimi olmuştu Bu nedenle bir yandan feodalizmin kurumsal yapısı yıkılırken, bir yandan da feodalizme özgü değerler yeni biçimler altında canlanıyor, böylece Rönesans Döneminin karakteristik devlet anlayışı ortaya çıkıyordu
Sonunda kent devleti, daha önce tek tek yurttaşların bir araya gelmesiyle sağlanan işlevlerin çoğunu üstlendi; bireyler artık hiçbir aracı olmaksızın doğrudan devletle karşı karşıyaydı Rönesans insanı hem bir birey olarak kendisinin, hem de yetki alanı içindeki herkes için bir baba, bir anne ve aile olan devletin varlığının bilincindeydi Öte yandan kent topluluğu içinde okuryazar oranın artması ve bir tür yeni edebiyat beğenisinin gelişmesi daha önce yalnızca din adamlarının elinde olan kültür tekeline son verdi Yeni meslekler, din adamları olmayanlar arasında okuryazarlığın artmasının ve uzmanlaşmanın bir yansımasıydı
Rönesans ortaçağ ile yeniçağ arasında (Özellikle 17 yüzyıla kadar) yaşanmış olan bir çağdır Daha kesin bir ifade ile bir geçiş dönemidir
Yeniden uyanış, yeniden doğuş anlamında kullanılan bir isimlendirme bu çağ için çok uygundur Çünkü bu çağ her bakımdan yepyeni düşünce ve yaklaşımların, anlayış ve uygulamaların (Sanat, felsefe, din konuları üzerinde) ortaya konduğu ve yepyeni bir insan olgusunun tarih sahnesine çıktığı çağdır
Rönesans bir yeniden yapılanma hareketi olmasına karşın hemen hemen işlediği bütün konu ve sorunlarda Antik çağ felsefesini temel ve örnek almış, onu yeniden inceleyip, değerlendirmiştir Antik çağ felsefesinden çok şey öğrenmiş, bu felsefe ile pişmiş ve sonraları kendinden de öğeler katarak geliştirmiş ve kendisinden sonraki 17 yüzyıl ve yeniçağ felsefesinin hizmetine sunmuştur Böylece de bugün bile geçerli olan modern insan kavramının yaratıcısı olmuştur
Aslında Rönesans akımını Antik çağ felsefe ve kültürünün ve otoritelerinin tekrar canlandırılıp, taklit edilmesi olarak kabul etmek de tam doğru değildir Bu yaklaşım yanlış olmasa bile ancak çok dar kapsamlı bir yaklaşım olabilir Çünkü Rönesans oluşumu çok daha geniş ve temelli bir oluşumdur

AnaBritannica 18 Cilt Pir/Sak Rönesans
wwwdenizcecom
Bu çağın insanı düşünen, kendine dönük, kendini inceleyen, soran, yargılayan ve kendi öz yargılarını özgürce ortaya koyan insandır Kendini bütün dogmalardan ve ön yargılardan arındırma yolundadır Aklını kullanır, aklını kendine kılavuz bilir
Bu olguyu daha somut bir şekilde açıklayabilmek için Rönesans‘ı ortaçağ ile karşılaştırmakta fayda var

Ortaçağ’ da insan yaşam ve kültürünü düzenleyen Hıristiyan dini ve onun yöneticisi olan Katolik kilisesidir Kilise her konuda mutlak otoritedir Onun düşünce ve inançları kutsaldır ve üzerlerinde tartışılması bile olası değildir Ortaçağ filozof ve düşünürüne düşen görev kilise öğretisini (skolâstik öğreti) mantıksal bir takım oyunlarla temellendirmek ve savunmaktır
1 Buna karşılık Rönesans’ın ana eğilimi kendini her türlü bağlılıktan sıyırmak, kendini özgürce incelemektir Rönesans insanı doğa ve yaşam üzerindeki gerçekleri arar ve bu gerçeklere yalnızca akıl ve deney yolu ile ulaşmaya çalışır

2 Ortaçağ skolâstik felsefesi tamamen kiliseye bağlı ve bütün Hıristiyan âlemini bir şemsiye gibi saran ve bütün bu âlem içinde etkili olan bir felsefedir Yalnızca Latince ile işlenir Ana teması Hıristiyan inançlarının savunulup, temellendirilmesidir Bu felsefede çeşitli ırklar ve uluslar yoktur, yalnızca Hıristiyan âlemi vardır

Rönesans felsefesi ise karşımıza artık kendi ulusunun karakterleri ve özellikleri ile çıkar, yaptıklarını kendi ulusal dilinde verir
Konuları çeşitlilik kazanmış ve ön yargılardan, doğmalardan sıyrılmıştır, doğruları kendi öz yargıları ve gözlemleri ile arar

3 Ortaçağ düşünür ve filozoflarının tamamı din adamı, yani Hıristiyan kilisesinin hizmetkârlarıdır
Rönesans düşünür ve filozofları ise yazarlar, araştırmacılar ve üniversite öğrencileridir

4 Ortaçağ insanının belirmiş bir kişiliği yoktur Ondan beklenen ödev tanrının buyruklarına itaat etmektir Bu dünyanın nimetlerine yüz çevirmek, kendini öteki dünya nimetlerine layık hale getirmektir Rönesans insanı ise kişiliğini arayan, soran, araştıran, benliğinin bütün canlılığını ortaya koyan kişiliği ve özelliği olan bir bireydir, individüalisttir
5 Rönesans Avrupa kültür tarihinde yaşanmış olan bir çağdır Avrupa kültürüne özgü ve ona ait olan bir oluşumdur Hatta bu kültüründe Latin-Germen yelpazesinin bir eseridir

Başlangıcı ve ilk filizleri İtalya’da oluşmuş, sonraları Fransa, Almanya, Hollanda ve İngiltere gibi diğer Avrupa ülkelerine yayılmıştır Bizans ırk ve kültürünün temsilcileri olan İskandinav dünyası bu oluşuma pek katkıda bulunamamış, fakat benimsemiş ve ona uymuştur
Bu dönemde, Ortaçağın sonlarına doğru yüzyıllardır Avrupa’yı ezen istila tehlikesi savuşturulmuştur
Feodal toplum, kökleri daha öncelere giden bir yenileniş içine girer Tarımda yeni ulaşılan teknikler kırsal kesimde hızla yayılır ve daha az emekle daha çok üretmenin yolları açılır Bu da ekonomik yaşamın dengelerini değiştirir Yolların yeniden canlanması ve ulaşım araçlarının gelişerek artması ile Ticari alışverişteki yenilikler de buna eklenir
Üniversitelerin ortaya çıkışı, laik düşüncenin doğuşu, roman sanatın boy atışı bu döneme rastlar Düşünce ve edebi yaşamdaki gelişme kolaylıkla anlaşılır Daha inançlı bir yaşam, maddi kaygılardan uzak ve dünyevi tutkulardan giderek kurtulmuş bir ruhban takımına düşünsel etkinliğin kapılarını daha da açmış olur
Ayrıca, batı şövalyeliğinin yayılışı, doğu uygarlıkları ile teması destekler Suriye ve Anadolu’dan Arapça ve Yunanca el yazmaları gelmektedir İspanya’da Teledo’da, İtalya’da Pisa’da, Roma’da, Sicilya’da Latinliğin ileri karakolu olan Mont-Cassin manastırında toplanan çevirmenler bu antik eserleri ve düşünce ürünlerini Latince bilen rahiplerin yararlanmasına sunarlar
Bu döneme kadar etkin düşünce üretme merkezleri manastırlardı Ancak bu dönemde Liege’de, Tours’da, Angers’de, Le Mans’da ve Chatres’da son olarak Paris’te ki okullar kırsal kesimde izole yaşayan manastırlardan kentlere doğru bu merkezlerin kaydığını göstermektedir
Ortaçağın sonuna doğru, yeni bir Rönesans adına ilk çağ kültürünün en yetkin eserleri üzerine derinliğine çalışmalar yapılarak yeniden canlandırma gayreti içersine girilmiştir Virgilius, Ovidus, Lucanus, Horatius’a derin bir hayranlıkla yanaşılmaktadır Eskiden olduğu gibi pagan yazarlara gösterilen sağırlık yoktur Manevi sorunların çözümünde yaralanılmaktadır onlardan Bunun yanı sıra hümanist eğilimlerde gözlenmektedir XI Yüzyılın sonlarından başlayarak hızla gelişen kültür dalları görülür Bir yandan ilahiyat ve ilahiyattan giderek bağımsızlığını kazanmaya başlayan felsefe, diğer yandan da Arap dünyası ile daha içtenlikli ilişkiler sonucunda gelişen ve soyut bir bilim olan matematik ile teknik bir dal olan tıp, bu dalları oluşturur Ayrıca, feodal adetlerin üstesinden gelemeyeceği uyuşmazlıkları çözmek için hukuk araştırmaları kendisini gösterir Ne var ki ortaçağın son döneminde en dikkat çekici gelişmeler mantık ve ilahiyat alanındadır
Bu dönemde sanatta da değişime rastlanır XI Yüzyılın son çeyreğinde mimarların ve süslemecilerin araştırmaları büyük bir biçemin doğuşuna varır sonunda Aslında bu arayışları istilalar tam kesintiye uğratamamışlardı, ancak her meslekle ilgili formüllerin ve tekniklerin hızla yayılmasına ve ustaların sık, sık karşılaşmasına olanak sağlayan, ulaşımdaki kolaylıklar olmuştur Matematik deki ilerlemenin de payı vardır bu gelişmede Bir de dinsel büyük yapıların zenginleştirilmek istemesinin Ürün fazlasının satışından, aşardan ve kesenekçilerin ödentilerinden gelen paralar yapı malzemelerine ve taşeronlara akar Para dolaşımının hızlanması, uzmanlaşmış sanat atölyelerinin doğuşuna yol açar Ancak sanatsal hizmet bu dönemde tek yönde kalır: Tanrıya hizmet ve onu yüceltmek Bunun içinde kutsal kitabı ve tapınağı süslemek en önde gelen faaliyetlerdir Mimarlıkta edebiyatta olduğu gibi laik müşteri topluluklarının desteklediği sanatçılar görülmez En dev yapılar manastırlardır Çok derin ve ince bir süsleme ve taş işçiliği hakimdir Bu sanatı niteleyen başlıca öğeler mimarlıkta kubbenin genelleştirilmesi ve süslemede de insancıl ve anıtsal heykelin dirilişidir
Güneyli bir sanat olan Roman sanatının XII Yüzyılda kuzeye doğru kaydığını görürüz XII yüzyıl ile 1320 yılı arasında kalan yıllar Batı ortaçağının klasik dönemi olarak adlandırılır 1000 yılında başlayan iktisadi gelişmenin hızlandırdığı gelişmeler sonucu Avrupa uygarlığı bir düzene ve dengeye ulaşır Bu dönem büyük buluşmaların zamanıdır İlahiyatçıların dogmatik önerilerini karşılaştırdıkları, “özetler”, yargılama ve vahyi uzlaştırma çabalarının yoğunlaştığı zamanlardır

Klasik ortaçağda gördüğümüz bu denge sağlam değildir Görünen ahengin altında derinlerde bütün değerlerde bir alt oluş, bozulma vardır Para ve ticaret bugüne kadar bütünüyle tarımsal kalmış bir dünyada her geçen gün daha önem kazanmaktadır ve sosyal düzenin temelleri sarsılmıştır Monarşilerin güçlenişi, laik düşüncenin doğuşu ve birden gelişimi Hıristiyanlığın iç bağlılığını tehlikeye sokmaktadır İktisadi sıkıntıların, siyasi huzursuzlukların sıkıntıları şimdiden görülmektedir
Tarım ekonomisindeki gelişme, tarıma yönelik yeni arazilerin kazanılamaması veya yeni ulaşılan arazilerin verimsiz kalması ve de tarım arazilerinin sınırlarının ormanlara dayanması gibi nedenlerle durmuştur
Kuzeydeki odağın gitgide önem kazanmasının nedeni kumaş üretiminin artışı olmuştur Güneyde İtalya'da ki odağın başlıca dayanağı ise deniz ticareti olmuştur Özellikle iki liman kenti öne çıkar: Venedik ve Cenova
İtalyan iş adamları doğuda acente kurmak ve kimi iktisadi ayrıcalıklar için donanma desteği alırlar Kutsal savaş düşüncesinin hızını kaybetmesi ile de Müslüman prensler ile ticaret anlaşmaları yaparlar Dev kadırgalar kullanılmaya başlanır, ve deniz haritaları yapılır XIII yüzyıl başlarında, Bizans egemenliğinde olan Karadeniz’e kadar açılırlar Uzak doğu ile doğrudan temas kurarlar Hindistan'a Çin denizine, Güney Asya yarımadalarına kadar giderler XIII Yüzyıl sonlarında İtalyan denizciliği kolonilerle bütün Akdeniz’i kuşatmıştı Bu dönemde başta Venedik olmak üzere bütün İtalyan şehirleri zenginleşir
İktisadi gelişme, bazı istisnalar dışında soylu sınıfının zararına gelişti Özellikle soylu sınıfın ve şövalyelerin yeni bir yaşam tarzı ile lüks tüketime yönelmesi ve toplanan vergilerin yetersiz kalması ile bu sınıflar sıkıntı içine düştüler Soylular yaşam düzeylerini sürdürmek için dinsel kuruluşlara, burjuvalara ve prenslere el açmak zorunda kaldılar Kredi imkanları tükendiğinde mal varlıklarını parça, parça satmaya başladılar Bu iktisadi sıkıntı, soylu sınıfta topraklarını korumak adına bir korunma tepkisine yol açtı
Toprak varlıklarını korumak amacıyla, mirasçılar arasında eşit bölüştürme geleneğinden vazgeçildi Toprakların önemli bir parçası ailenin büyük oğluna bırakılmaya başlandı Diğer kardeşlerin dinsel yaşama adanmasına karar verildi Sınıf bilincindeki yoğunlaşmanın sonucu olarak soyluluk, özellikle Fransa'da XIII yüzyıldan itibaren askerlikte uzmanlaşmış olmaktan, şövalyelikten, yani zenginlikten ayrı, "kanla geçen" bir nitelik olarak görülmeye başlandı Şövalyelerin çocuklarının ve torunlarının sosyal üstünlüğünü göstermek üzere, yeni unvanlar ortaya çıktı
Fransa krallığı, İngiltere krallığı güçlendi Frederich Barborossa'nın kişiliğinde güç bulan Roma Germen imparatorluğu kurumsal olarak dağıldı Sadece imparatorluk düşü geriye kaldı Almanya ve İtalya ayrıldı İtalya'da kendi içinde bölünmelere uğradı
Papalık bağımsız bir yapıya bürünüp, merkezi güçlü bir monarşik yapıya dönüştü Ancak kilisenin bu güçlü yapısı ve maddi gücü diğer krallık ve prensliklerin tepkisine yol açarken halkın da kiliseye olan inancı sarsılmaya başladı
Papalık okullardaki düşünsel hareketin de kontrolünü ele geçirmeye çabaladı XII yüzyıla değin eğitim ya manastır okullarında ya da katedral okullarında yapılırdı Daha sonra XIII yüzyılda Papa III Innocentus önderliğinde kilisenin öğretisini yaymak üzere üniversiteler kurdular Bologna gibi daha önceki imparatorlukların kurmuş olduğu üniversiteler bu papalık etkisine karşı oldularsa da, Paris teki hocalar ve öğrenciler krala karşı bu desteği istediler Papalık İtalya'da başta Roma olmak
üzere yeni üniversiteler kurdu Montepeiller okulunu korudu Kathar sapkınlıklarına karşı kilise öğretisini yaymak için Touluse üniversitesini kurdu Paris teki eğitimi benimseyen Oxford üniversitesini destekledi Okullar, yoksul öğrencilerin bakımı için zengin insanların bağışları ile yurtlar (College'ler) kuruldular
Üniversiteler dört ayrı fakülteye ayrıldı Başta hazırlayıcı bilgi veren sanatlar fakültesi olmak üzere, İlahiyat, Hukuk ve Tıp fakülteleri Sanatlar fakültesi ana dillere göre dört ulusa bölündü ve başlarına seçtikleri rektör bütün üniversitelerin sözcüsü oldu
Papalık bu şekilde özerk olan okulların denetimini ele geçirmek için tarikatları üniversitelere soktu İlahiyat fakültesinde öğretim tamamen tarikatların eline geçti Burada Yunan düşüncesi ile oluşmaya başlayan düşünce akımlarına müdahale ederek, sonunda güç bir bireşimi gerçekleştirdiler: Kimi, akli mantıktan kuşkulanıp Platoncu düşünceye yönelirken kimi si de Aristoteles felsefesini Hıristiyan dogmasına uydurdu Aquiono'lu Thomas bu sonuncular arasındadır
Kilise bütün bu gelişmelere rağmen iktisadi, sosyal, siyasal giderek duygusal değişimlerin sarstığı durumunu tam düzeltemedi XIII yüzyılın sonunda inananların manevi gereksinimleri ile kilisenin giderek sertleşen ve ağırlaşan yapısı arasında mesafe arttı
Bu gelişme laik düşüncenin yararına oldu Kilise dışında kalanlar ile ruhban sınıfı arasındaki zıtlıklar daha belirginleşti Halk İncili okuyarak arayış içersine girerken kilise adamlarına karşı alaycı bir tepki ile yaklaşmaya başladı Buna karşı kilise ve rahipler mali yükümlülüklerden uzak imkanlarını sonuna kadar kullanarak zenginleşmeye devam ediyordu
Tarım ekonomisinin, feodal dünyanın ve Hıristiyanlığının temellerinin çatırdadığı bu dönemde, özellikle Fransız uygarlığını yükselişi, siyasetin yanı sıra sanatta da kendini gösterdi Edebiyat ve edebi kültür laik çevrelerde git gide yayıldı Latin edebiyatı geriledi Bu dönemde Kuzey Fransa’da ortaçağın en büyük sanatı Gotik sanat doğar Roman sanat kadar kutsal, ama ondan çok daha insancıl, daha gerçekçi ve öyle olduğu için düşüncelerdeki genel gelişime yanıt veren bir sanattır bu Burjuvazinin yükselişine, kentlerdeki kiliselerin parlayışına, kırsal kesimdeki manastırların silinişine tanıklık eder bu sanat
Gotik biçem XII Yüzyıl ikinci yarısında, Roman biçemlerinden ağır, ağır çıkmıştır Mimarlıkta sivri kuleler kullanılmasıyla kiliseler daha da yüceltilir Örtünmeden kapı şekillerine, sütunlara, ve dekordaki heykellere kadar her şey değişir Yükseğe doğru git gide tırmanan yapılar oluşur Kubbe alabildiğince yüceltilmiştir Heykellerde temalar yine kutsaldır Ama sanatçı ifadelerde tanrının kutsallığından daha çok iyilikseverliğini dile getirir ve bundan dolayı bakışlarda ve yüzlerde bir sıcaklık oluşmuştur Heykel duvardan bağımsızlık kazanır ve insana yönelişi bakımdan antik heykele yaklaşır
Gotik estetik başta Fransa olmak üzere tüm Avrupa’ya yayıldı Ancak Roman biçeminin beşiği ve gözde toprakları olan güney ülkelerinde bu etki sınırlı kalır Bunlar Bizans ve İtalya’dır İtalya kendi özgün sanatsal eğilimlerinden vazgeçmez
O tarihe kadar uzun süreli istilalar ve yabancı vesayetler altında yaşamış olan İtalya, mesajı tek başına bütün bir Ortaçağ Hıristiyanlığını yenileştirmeye yetecek olan Asiseli ermiş François’yı başka ülkelerden daha çok içine sindirmiş olan bu ülke, denizlere canlılık getirmiş ticaret ile onarılmış olarak manevi bağımsızlığını ve yaratıcı gücünü yeniden bulmaktadır
Batının taşınır büyük servetlerinin gelip yığıldığı İtalya kentlerinde, doğuyla temas sonucu zenginleşmiş ve Roma kültürünün gençleşmiş kalıntılarıyla git gide bağlar kuran özgün bir kültür oluşmaktadır Fransa’nın edebi mirasına konan ve türlere yeni yaşam veren bu İtalya idi Şövalye romanı geleneği Capetlerin krallığında çekiciliğini yitirmiş bir şekilde çoğalırken XIV yüzyıl başlarında Lombardiya tiranlarının saraylarında kendine yer bulur Önce Sicilyalı, sonra Toskana ve Bolonyalı olan şair ve trubadurların kurumuş lirizmine "dolce still nuovada" yeni bir soluk katar
Son olarak hem skolastik hem mistik olan klasik Ortaçağ kültürü, yine aynı anda Dante’nin (1265-1321) içindeki iman ile Papalık monarşisinin acı eleştirisinin, Virgilius ve Asristotales’e hayranlıkla İbni Rüşt bilgisinin ve son olarak da saray aşkının yüceltmenin birbirine karıştığı ilahi komedyasında en görkemli sonucuna varır

Antik usullere bağlılık, dışarıdan gelen heykel anlayışını da değiştirir ve Roma geçmişine çevirir yüzünü Sicilya XIII yüzyıl sonunda antik heykelin yeniden doğuşuna tanık olur Toscana’da bir grup sanatçı Fransa’dan gelme ikonografik konuları doğrudan doğruya oyma taş sandukalardaki figürlerden esinlenerek yorumlarlar XIII Yüzyıl sonlarındaki bu hareket resme de sıçrar İtalya’nın karanlık kiliselerinde yer bulamamış olan vitray sanatından bağımsız olan resim, Bizans’ın etkisi altındaydı ve kimi mozaikler hala doğudaki örneklerine öykünme içindeydiler Ne var ki Roma’da kimi sanatçılar Grek doğunun yavan ve donmuş suretlerini kopya etmekten vazgeçerek antik figürlerdeki hareketi ve hacmi yeniden bulurlar Bunlar Giotto’nun habercileridir
Başta iktisadi ve sosyal güçlükler gelmektedir Kıtlık, savaş, ve veba insanları tehdit eden üç tehlikedir İktisadi dengesizlik ve sınıf çekişmeleri kentlerdeki esnafın, kırsal kesimde köylülerin başkaldırısına yol açar Bu durgunluk ve bunalımın yıkıntıları ülkeden ülkeye değişse de savaş daha da yoğunlaşmaktadır Silahlı çatışma bütün Hıristiyan Batıda görülür Diplomasi yetersizlikler içindedir Siyasal plandaki kopuşlar zıtlıkları ve çatışmaları kilise ve üniversitelere kadar yayar Kilise büyük güçlükler içindedir Çeşitli nedenlerle saygınlığını yitirmiştir Papalığın zora başvurup engizisyonu işletmesi çözüm getirmez Kilisede reform düşüncesi kafaları meşgul etmektedir
XIV Yüzyıl başlarında Hıristiyan dünyasının geçici dengesi bozulduğunda Avrupa uzun bir karışıklık dönemine girer Yüzyıl savaşları, nüfus felaketleri, Osmanlı karşısında geri çekiliş, Roma kilisesindeki parçalanma, yeniden doğuşun olumsuz görünüşleridir Bu dönem devletlerin kilise karşısında bağımsızlığa kavuşmalarını hızlandırır Feodal rejimden gelen bağların gevşediği ve yok olduğu toplumda prenslerin mali ve askeri kaynaklar ile yönetim araçları arasındaki oransızlık ortaya çıkar Sosyal düzenin, kırsal kesimin felaketi söz konusudur Kentlerdeki sıradan insanlar, zenginlere karşı kızgınlık içersindedirler Bunlar her yanda duyulan ekonomik sıkıntıların sonuçlarıdır Beslenme maddelerindeki üretim düşüşü, zanaatlardaki yarışma, nakit kıtlığı ve fiyatlarda dengesiz yükselme
Ne var ki bu güçlükler düşüncede ve yaratıcılıkta bir tükenişi beraberinde getirmez İnsanlar kısa ömür sürelerinde ne umutsuzlardır, ne de çok heyecanlı ve mutlu Bu süre, Avrupa’nın güçlüklerin bilincine vardığı dönemdir Feodal Avrupa’nın boyutları ve siyasi sınırları daralmaktadır Akdeniz’de önemli bölgeler kaybedilmektedir Türk korsanlar nedeniyle batının doğu ile ilişkisi zayıflar
Ufukları sınırlanan Avrupa’da tacirler, bilginler, ve yöneticiler aralarındaki yakınlığın bilincine varırlar Cesaret verici teknik gelişmeler ve düşünsel eğilimler vardır Boylam ve enlemler daha sağlıklı hesaplanır, pusulanın kullanımı yaygınlaşır
Ancak bu dönemde kıtlık ve hastalıklar sonucu Avrupa’da büyük bir nüfus sıkıntısı yaşanmaktadır Ekonomik bunalımın sonuçları savaşlardan daha yıkıcıdır Siyasi mücadele ve yarış giderek bölünmelerin artmasına yol açar Yurt ve Ulus kelimeleri bu dönemde anlam kazanır Her halk, komşularına karşı, kendini tanımlamaya çalışır XIV Yüzyıl ulusçuluğu ortak dil etrafında yoğunlaşır Bu dönemde sınırların ötesine geçmek, izin belgesine bağlanır, ayakbastı parasının yanına gümrük daireleri de eklenmiştir Bu gelişme Avrupa için daha önce görülmemiş bir yeniliktir Bölgesel ekonomiler de ulusal çerçeveleri içine yerleşmektedir
Bu dönemde özellikle İtalya’da yaşamın dış görünüşünde de değişiklikler vardır Meskende, mobilyada, dekorda yeni bir rahatlık, bir konfor arayışı, süsleme zevki, şehirciliğin başlangıçları, yaşama sevincini dile getirirler Başka yerlerde olduğundan daha çok İtalya’da boş vakit duygusu kendini belli eder
Floransa’da Medicilerin, Albertilerin, Rucelailerin Pittilerin, Strozzilerin sarayları, Venedik’te Ca d’Oro yükselmektedir Bu yapılar XV Yüzyıl ortalarında mekanlardaki yeniliklerin birer göstergesidir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.