Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ahilik, kalkması, kuruluşunun, ortadan, zayıflaması

Ahilik Kuruluşunun Zayıflaması Ve Ortadan Kalkması,

Eski 09-10-2012   #1
Prof. Dr. Sinsi
Varsayılan

Ahilik Kuruluşunun Zayıflaması Ve Ortadan Kalkması,



Ahilik Kuruluşunun Zayıflaması ve Ortadan Kalkması,
Ahilik Kuruluşunun Zayıflaması ve Ortadan Kalkması,

OSMANLILARDA SOSYAL GÜVENLİK VE YARDIMLAŞMA,

ESNAF VE LONCALAR

Türk toplumlarının hayatında gerek İslâmiyet'i kabul öncesinde, gerekse sonrasında sosyal yardım ve güvenlik önemli bir yer tutar Nitekim konunun uzmanları Türklerdeki sosyal güvenlik uygulamalarını, Orta Asya Dönemi, Anadolu Selçuklular Dönemi, Osmanlılar Dönemi ve Cumhuriyet Dönemi olarak ele alırlar Türk tarihinin ilk evreleri olan Orta Asya Döneminde görülen sosyal yardım anlayışı, diğer dönemlerde gelişerek ve zenginleşerek devrin ve toplumların şartlarına göre uygulamaya konur

Türklerin toplumsal hayatında önemli yeri olan bir diğer sosyal yardım anlayışı da Vakıf kurumunda kendini göstermektedir Sosyal yardım konusunda Selçuklu ve Osmanlı dönemine damgasını vuracak olan Vakıflara, Uygur Türkleri büyük önem vermiştir Türkler, İslâmiyet'ten çok önce iyilik, dayanışma ve yardım kurumu olan vakıf teşkilatına sahiptiler

Türkler, Müslüman olmadan önce gösterdikleri toplumsal yardımlaşma ve dayanışmayı, İslâmiyet'i kabulden sonra da fazlasıyla göstermişlerdir Çünkü İslâm, sosyal adaletin tahakkuku için bir çok prensipler koymuş, zengine karşı fakiri korumuş, iktisadi ve sosyal hayat için çok adilane bir siyasetin sahibi olmuştur İslâm dini, “insanların en hayırlısı, insanlara en çok faydalı olanlardır “ diyerek, sosyal yardımlaşmaya ibadet ruhu kazandırmıştır

Osmanlı İmparatorluğu döneminde, emeği ile hayatını kazanan kişilere ve bazı zümrelere yöneltilen sosyal güvenlik önlemlerini, meslek kuruluşlarının sağladığı yardımlar ve sosyal yardımlar olarak başlıca iki grup altında toplayabiliriz

1Meslek Kuruluşlarının ( Loncaların ) Sağladığı Yardımlar:

Osmanlı toplumunda esnaflar LONCA adı verilen teşkilatlara sahiptiler Her esnaf muhakkak bir loncaya kayıtlı olur, loncasının koruması ve denetimi altında bulunurdu Bugünkü tabipler odası, mimarlar odası, şoförler odası gibi Dükkan açma hakkına GEDİK denilirdi Gedik' e sahip olmak için çıraklık, kalfalık yapıp, ustalık belgesini almak gerekirdi

Loncaların başlıca görevleri şunlardı:
1- Üye sayısını, üretilen malların kalitesini,fiyatını belirlemek
2- Esnaf arasındaki haksız rekabeti önlemek,
3- Esnaf ile devlet arasındaki ilişkileri düzenlemek,
4- Üyelerine kredi vermek

Her loncada yaşlılardan meydana gelen 6 kişilik bir "ustalar kurulu" vardı Bunların en yaşlısı başkan olur ve Şeyh adını alırdı

Şeyh : Çıraklık ve ustalık törenlerini yönetir ve cezaların uygulanmasını sağlardı

Kethüda : Loncayı dışarıda temsil eder, hükümetle ilişkileri düzenlerdi

Nakib : Şeyhi temsil eder,esnafla şeyh arasında aracılık yapardı

Yiğitbaşı : Disiplin işleri ve esnafa hammadde dağıtımını yapardı

Ehl-i Hibre : İki kişiydiler Mesleğin sırlarını bilen, malların kalitesi bildiren, fiyat
belirleyen uzman ( Bilirkişi )

Bu 6 kişiden oluşan Lonca kurulunun dışında Lonca teşkilatıyla ilgili devlet görevlileri de vardı Bunlar:

Kadı : Lonca birliklerinin en üst makamıydı Esnaf arasındaki anlaşmazlıkları çözümler ve yukarıda belirtilen altı kişilik kurulun seçilmesini onaylar veya görevden alırdı

Muhtesib : Çarşı ve pazar denetlemesi yapardı Satılan mal ve fiyatları kontrol ederlerdi ( zabıta )

Esnafı üreticiler ve hizmet erbabı olarak ikiye ayırabiliriz

a)-Üreticiler : Hammaddeyi işleyerek, işlenmiş madde haline getiren esnaflardır Örneğin : Bakırcı, kılıççı, fırıncı, demirci gibi

b)-Hizmet Erbabı: Toplum için gerekli bir hizmeti yapan esnaftır Örneğin: Berberler, hamallar gibi

Osmanlılar döneminde en önemli ve etkili lonca olarak Ahilik teşkilâtını görmekteyiz Ahilik, Selçuklular döneminde ortaya çıkan, zaman içinde Anadolu’ya yayılan, Anadolu’nun Türkleşmesi ve İslâmlaşmasında, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluş ve gelişmesinde önemli katkılar sağlayan, dinî-ahlâkî, askerî, siyasî, ekonomik, sosyal, kültürel ve eğitim amaçlı fonksiyonlar icra eden önemli bir kuruluştur

Ahiler, icra ettikleri fonksiyonlara göre bir yayılış tarzı göstererek, şehirlerden kasabalara, köylere hatta dağ başlarına kadar uzanmışlardır Ahiler, hizmet edebilecekleri her yere zaviyeler kurup, teşkilâtlarını en ücra köşelere kadar yaymışlardır

Ahilik, Osmanlı İmparatorluğunun kuruluşu tamamlandıktan ve devlet müesseseleri oluşturulduktan sonra, bilhassa II Murat ve Fatih dönemlerinden itibaren bazı fonksiyonlarını kısmen veya tamamen kaybederek bir esnaf teşkilâtına dönüşmüş, geleneklerini ve eğitimini bu kesimde devam ettirmiştir Böylece Ahilik, küçük esnaf, usta, kalfa ve çırakları içine alan, onların dayanışmaları kadar, mesleklerini dürüstçe ve özenle yapmalarını, ayrıca eğitilmelerini amaçlayan bir lonca teşkilâtı olarak yararlı hizmetler vermiştir

Ahilik teşkilâtı tarih sahnesine çıkışının ilk yıllarının Selçuklular ve Anadolu Beylikleri döneminde ordu fetihle meşgul olurken, içerde emniyeti ve asayişi sağlamak gibi askerî nitelikte bir fonksiyon icra etmiştir Bu fonksiyonun gereği Ahi birlikleri mensuplarına silâh kullanma, haberleşme, destek ve ikmal hizmetleri, açlığa ve susuzluğa dayanma, sır saklama gibi konularda askerî eğitim vermişlerdir Fakat Ahilik teşkilâtı Osmanlı İmparatorluğu kuruluşunu tamamladıktan sonra bu görevini ve onun gerektirdiği askerî eğitimi terk etmiştir

Ahiliğin tarikat görünümünde bir teşkilât olması, birtakım ilkelerinin ve kendilerine has bir hayat tarzlarının olması bu kuruluşta ahlâkî eğitimi, meslekî bir kuruluş oluşu da meslekî eğitimi ön plâna çıkarmıştır

Ahiliğin bir meslek kuruluşu olması bu birliklerde doğruluk ve sadakate dayanan meslekî ahlâkı da önemli kılıyordu Müşteriyi aldatmamak, malı överek yalan söylememek, hileli ölçüp tartmamak, karaborsacılık yapmamak, müşteriyi kızıştırmamak, alışverişte iyi muamelede bulunmak, işinde dikkatli olmak ve işini savsaklamamak gibi ahlâki ilkelere önem veriliyordu

Ahilik teşkilâtının en önemli fonksiyonlarından biri de başta mensupları olmak üzere insanlar arasında yardımlaşma ve sosyal dayanışmayı sağlamak olmuştur Bunun için her esnaf zümresi, yönetim giderleri ile aralarında yardımlaşma ve dayanışmayı sağlamak üzere bir sandık oluşturmuştur

Esnaf Sandığı
Çok eskiden beri Anadolu’da ve Osmanlı İmparatorluğunun Türklerle meskun yerlerinde her esnafın bir yardım sandığı vardır Buna, “Esnaf Vakfı” , “Esnaf Sandığı” ve daha önceleri “Esnaf Kesesi” derlerdi Sandık, mütevelli veya sandık vakfı yöneticisinin yönetiminde faaliyetini sürdürürdü Sandığın başlıca gelir kaynaklarını, esnafın teberruları, çıraklıktan kalfalığa ve kalfalıktan ustalığa yükselirken ustanın çırağı ve kalfası için verdiği teberru, haftalık veya aylık olarak esnaftan gücüne göre toplanan paralar, nemadan ve toplanan paranın işletilmesinden elde edilen gelirler oluştururdu Sandık gelirlerinin harcandığı başlıca yerler ise şunlardı: ticaret veya işlerini genişletmek isteyen esnafa verilen borçlar, Ramazan aylarında ahali için yapılan masraflar, hali vakti yerinde olmayan esnafa yapılan karşılıksız yardımlar, vefat eden esnaf için yapılan cenaze giderleri,
felakete uğrayan esnafa yapılan yardımlar, esnaftan fakir olanların hastalık masrafları, evlenecek olan fakir ve kimsesiz gençlere yapılan yardımlar, müteferrik masraflar, onarım giderleri, alimlere ve diğer din adamlarına yapılan yardımlar, vergiler, yaz aylarında kullanılan sebil sular ve kar bedelleri

Esnaf teşkilâtının Üyeleri
Esnaf birliklerine kayıtlı üyelerini, hariciler ve dahililer olmak üzere iki grupta toplamak mümkündür
Hariciler, herhangi bir sebepten dolayı, çalışma hayatının dışında kalanlardır Bunlar emekliler, maluller ve sakatlardır
Esnaf birliklerine kayıtlı üyelerin ikinci grubunu oluşturan dahililer ise, fiili olarak çalışma hayatının içerisinde bulunanlardır Bunlar ise, yamak, çırak, kalfa ve ustalardır

Ahilik Kuruluşunun Zayıflaması ve Ortadan Kalkması:

Tarihi, sosyal ve ekonomik zorunlulukların ortaya çıkardığı, bir çok amaca hizmet eden, bir Türk esnaf birliği kuruluşu olan Ahilik ve onlar tarafından kurulan esnaf ve sanatkar birliklerinin koydukları ana kurallar, daha sonraları bu alanda hazırlanan kanunnamelerin, tüzüklerin temelini teşkil etmiştir İlk zamanlarda dericilik ve bağlık işçiliği ile uğraşırken, bu sanat kolları sonraları 32’ye ulaşmış, ahilik teşkilâtının kurduğu sağlam meslekî ve ahlâkî düzen, birbirlerine bağlılık ve yardım, onları diğer esnaf ve sanatkarlar üzerinde etki ve üstünlük kurmaları sonucunu doğurmuş ve giderek, Osmanlı ülkesindeki bütün sanatkarları, ahi babalarından ya da onların yetki verdiği kişilerden aldıkları yeterlik ve izin belgeleri ile iş görür, sanat icra eder bir duruma getirmiştir

Bu durumun, yani ahiler birliği mensuplarına tezgah başında sanat, zaviyelerde edep öğretmenin Müslümanlara özgü olarak sürüp gelmesi 16 yüz yıla dek uzamış, fakat Osmanlı Devletinin gayri Müslimler üzerindeki egemenlik alanı büyüyüp genişledikçe, sanat ve sanatkarlar çoğalıp dalları arttıkça, bu Müslüman ve gayri Müslim ayırımı daha fazla sürdürülememiş, gayri Müslim tebaanın artmasıyla oranlı olarak muhtelif dindeki kişiler arasında ortak çalışma zorunluluğu doğmuştur Bu, din ayırımı gözetilmeden vücut bulan, eski mahiyetinden büyük farkı olmayan yeni yapıya “gedik” denmiştir

İmparatorluğun son yıllarında ise, kapitülasyonların ezici baskısı ve yabancı kökenli malların iç pazarlara girmesiyle rekabete dayanamayan yerli imalat giderek çözülmüş ve loncalar 19 yüz yıldan itibaren etkinliklerini yitirmiş, giderek ortadan kalkmışlardır

II Sosyal Yardımlar ( Vakıflar ) :

Vakıf : Bir müslümanın malının bir bölümünü veya tamamını hayır amacıyla bağışlamasına denir
Vâkıf : Vakfeden kişiye denir
Mevkûf : Vakfedilen mala denir
Mütevelli : Vakıf yöneticisine denir
Vakfiye : Kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmeye denir

VAKIFLARIN ÖNEMİ: Vakıflar yoluyla şehir, kasaba, köy gibi yerleşim merkezlerinde cami, medrese, yol, çeşme vb bir çok yapı vakıflar yoluyla yapılmış, böylelikle devlete imar konusunda yapılacak fazla bir şey kalmamıştır

Osmanlılar döneminde önemli bir sosyal yardım kuruluşu vakıflardır Vakıf, bir malı, menfaati kamuya bırakılmak üzere özel mülkiyetten çıkartmaktır Türklerin İslâmiyet'i kabul etmelerinden sonra dinsel bir yön de kazanan vakıflar, genel olarak şu amaçlarla kurulmuştur: Hayır yapmak ve topluma faydalı olmak, dinî ihtiyaçları karşılamak, sağlık, kültür ve bayındırlık alanlarında toplumun ihtiyaçlarını karşılamak, sanat eserleri yaptırmak, kent ve kasabaları süslemek, dolayısıyla toplumun kültür ve sanat düzeyini yükseltmek, servetin varislerini korumak, onlara belirli bir gelir ve geçim imkânı sağlamak Bunlardan başka, dinî hizmetlerin görülmesi, Türk kültürünün yeni fetih edilen topraklarda yerleşmesi ve yayılması, sınırlar dışında yaşayan Türklerin Anadolu’ya gelişlerinde kolaylık görmesi amaçlarına yönelik vakıflar da kurulmuştur

Toplumsal bir kurum olarak vakıf:

Vakıflar devletin elini uzatmadığı bazı alanlarda özel kişiler veya devlet hariç diğer tüzel kişilerce kurulan, kamu hizmetine dönük kurumlardır

Vakıfların bir kısmı her ne kadar hastane, köprü, kitaplık, han, çeşme gibi herkesin kullanımına açık yerlerse de, öksüz yurtları, yoksul öğrencilere yurtlar, aş ocakları, yoksul ve kimsesizlerin barındırılması, güçsüz, hasta ve sakat bireylerin bakımı gibi amaçlara yönelik vakıflar da bulunmaktadır

Vakıflardan yararlanacakların adları belli değildir Böylece vakıflar günümüzdeki, “Devletçe bakılma” usulüne oldukça yaklaşan özellikleri olan bir kurum olmaktadır Denilebilir ki, günümüzün en ileri bir sosyal güvenlik uygulaması olan Devletçe bakılma, vakıfların çağdaş şartlara uydurulmuş halidir

Ekonomik bir kurum olarak vakıf:

Vakıf servetin atıl, verimsiz kalmasını önleyen, paranın ve malın kamu yararına işletilmesini öngören, iktisadi ve mali yardımlaşmaya süreklilik ve verimlilik sağlayan bir kurumdur

Vakfa dinsel bir görünüm verilmekle, varlıklı kişilerin yatırımlar dışında kalan servetlerini vakfa ayırmaları, bu servetin hayırlı bir işe yatırılmasının doğuracağı iç huzur nedeniyle özendirilmiş olmaktadır Vakıflar bir de, mirasın kamuya mal edilmesi ile, hem servetin bazı durumlarda olduğu gibi varisler elinde israf edilmesini önlemekte, hem kamu yararına işler yaparak, devlete ve kamuya yararlı olmakta, hem de bazı örneklerde olduğu gibi vakfeden kişinin gelecek kuşaklarına sürekli bir gelir kaynağı temin etmiş olmaktadır

Vakıf kamuya yapılan bir yardımdır Vakıf kurma isteğe bağlıdır Fakat bir vakıf kurulduktan sonra geri dönülemez Vakıflardan, dil, din, ırk gözetilmeden herkes yararlanabilir

Osmanlı İmparatorluğunda vakıfların, nazırlar, mütevelliler gibi hususi hükmi şahıslarından fazla devlet kontrolüne tabi olmasına karşılık, batı hukukunda vakıf, yalnız bir hususi hukuk müessesi olarak kalmış ve Osmanlı İmparatorluğunda aldığı geniş, toplumsal mahiyeti bulamamıştır Türk vakıflarının bu noktada batıdan ne kadar üstün olduğu meydana çıkar Ayrıca çok önemli bir diğer husus, İmparatorluk Türkiye’sinde köy ve kasabaların medeniyet eserleriyle imar ve kalkınmasında, batının şartlı vasiyet usulü yerine, vakıf müessesinden geniş ölçüde faydalanıldığıdır

Osmanlı İmparatorluğunda vakıfların amme hizmetlerinin büyük bir kısmını üzerlerine almaları, amme hizmeti müesseselerinin bir çoğunun vakıf yolu ile kurulmuş olması, vakıf eserlerinin milli servetin ve medeniyetimizin bir kısmını teşkil etmesi, vakıfların, idare ve medeniyet tarihimize girmesine sebep olmuştur

Medeniyet tarihimizde böylesine önemli rol oynayan başlıca vakıflar ise şunlardır: Su Yolları, Su Kemerleri, Çeşme ve Sebiller, Yol, Köprü, Aşevi, Misafir Evi, Dul Evi, Mektep, Medrese, Kütüphane, Muvakkithane, Hastane, Öksüz Kızlara Çeyiz, Borçlu Mahsupların Borcunun Ödenmesi, Köyde İhtiyarlara Elbise Verilmesi, Kale, İstihkam, Donanmaya Yardım, Askerin Teçhizatı, Deniz Fener İnşası, Yetim Dul ve Muhtaçlara Yardım, Ders Malzemesi, Fakir Cenazelerinin Kaldırılması, Van Gölünde Gemi İşletilmesi, Çamaşırhane Tesisi, Hayvanlara Gıda Verilmesi, Kuşlara Yem Verilmesi için vakıflar Ayrıca ilmin yükseltilmesini, ahlâkın korunmasını, cemiyetten sefaletin kaldırılmasını hedef tutan vakıflar da bulunmaktadır Bu isimler, vakıfların ne denli, sosyal, kültürel ve ekonomik hayata hizmet götürdüğünün bir belgesidir

Okçular /Tîrendâzan /Kemankeşler Tekkesi Vakfı'nın Kurumlaştırılması :

İstanbul Ok Meydanı Vakfı, fetihten hemen sonra, Fatih Sultan Mehmet'in emri ile kurulmuş ilk vakıftır Bu konudaki fermanlarda kuruluş gayesi, "gazilerin ve halkın ok atması ve toplu halde duâ etmesi için " diye açıklanmaktadır Ok Meydanı'nda aynı zamanda bir duâ yeri olması ise, okçuluk sporunun dinî yanına dikkat çekmektedir

İstanbul, Bursa ve Edirne gibi ilk Osmanlı merkezlerinde böyle meydanlar bulunmaktaydı İstanbul Ok Meydanı'nın 50 menzili vardı Osmanlı kentlerinde, 38 ayrı meydanda 107 ok menzili bulunmaktaydı Fakat bunların birer vakıf kurumu olduklarına dair bir kayda rastlanmamaktadır Osmanlılarda okçuluk sporu ilk defa bir vakıf tesisine bağlı olarak İstanbul'da karşımıza çıkmaktadır Titizlikle yönetilen bir vakıf kurumuna bağlı, örgütlü ve disiplinli bir okçuluk sporuna öteki Doğu ve İslâm ülkelerinde rastlanmamaktadır

Vakfın Gelirleri

Ok Meydanı Vakfı'nın nakit gelirinden, menkul ve gayrimenkul mallarının korunmasından sorumlu kimseye Mütevellî/şeyh-i Mütevellî-i Akçe-i Vakf-ı Nukûd denirdi Vakfın gelir ve gider hesabını 1682 yılında "Atıcılar Sicili"nin tutulmaya başlamasından sonra, şeyh Ahmed efendi tutuyordu

Vaktiyle İstanbul Ok Meydanı'nda Sorkun ( Sivrikoz ) Çardağı diye bilinen üstü kapalı bir yer vardı Bosna Valisi Vezir İskender Paşa, Ok Meydanı'na bitişik Sivrikoz Bahçesi'ni satın almış ve bir köşk yaptırmıştı Kemankeşlerin barındığı çardağı, köşkünün haremine bakıyor diye yıktırınca, atıcılar açıkta kaldılar, ama ses etmediler Birkaç çadır kurup, orada barındılar Bir zaman sonra, Sultan II Bâyezîd'in Amasya'da şehzade iken okçuluk hocası olan Usta Bâyezîd'in oğlu İran'dan konuk olarak gelmişti Babasının selâmlarını ve hediyelerini Padişah'a sundu II Bâyezîd de kemankeşlerden misafirini Ok Meydanı'nda ağırlamalarını istedi Ok Meydanı'na çadırlar kurularak ziyafet düzenlendi Bahçesinde oturan İskender Paşa'ya da saygı gereği iki sofra yemek gönderdiler Bu davranış Paşa'ya pek dokundu, çardağı yıktırdığına pişman oldu 911 ( 1505 ) yılında mescit ve tekkeyi yaptırarak vakfa bağlattı

IV Mehmed devrine kadar, meydan günleri yapılan harcamaların nereden karşılandığı bilinmiyor 1003 ( 1595 ) tarihli bir fermanda Ok Meydanı Tekkesi'nin onarımı için, "Yeniçeri taifesinin hayrata sarf için tâyin eyledikleri sülüs mallarından" para alınması emrediliyor Gündelik masrafların ise daha çok, bol geliri olan meydan müdavimlerinden karşılandığı anlaşılmaktadır
1639 yılında, Sultan IV Murad'ın emriyle, Silahdar Mustafa Paşa'nın nezaretinde Tekke onarıldı ve genişletildi 1232 okka ağırlığında bakır kap kacak vakf edildi Mescit ve odalara hasır döşendi Bakım için tahsisat bağlandı
Uşşakîzâde Hamza Çelebi ( 17 Yüzyıl ), halktan atıcı olup da Ok Meydanı'na ilk vakıf tâyin eden kişi olarak, meydan duâlarında hayırla anılırdı Yılda 200 kuruş olan vakfın; yarısı Tekke masrafları, diğer yarısı atıcılara yemek ve çekilecek ziyâfetler içindi

Dârüssaade Ağası Evkaf Nazırı Yusuf Ağa ( 17 Yüzyıl ikinci yarısı ), 1102 (1690-1691) yılında Medîne'de Haremeyn-i şerîfeyn olmuştu Hayırsever bir kişiydi Üsküdar Atîk Vâlide Camii ve imâreti vakfından yevmî 20 akçe ve Eminönü Yeni Vâlide Camii vakfından yevmî 20 akçe Ok Meydanı Tekkesi'ne taamiyye bağlatmıştır Yusuf Ağa, sonradan Divan'a arz gönderip, müceddeden berât-ı şerif istemiştir Bu konudaki 16 şevval 1093 ( 1682 ) tarihli iki fermanda bu konular yazılıdır Bu iki ferman daha sonra 2 Muharrem 1099 ( 1687 ), 26 Ramazan 1102 (1691), 22 Cemaziyülâhır 1106 (1695), 10 Rebiyülahır 1115 (1703) ve 28 Sefer 1168 (1754) tarihlerinde istek üzerine yenilenmiştir Bu tarihten sonra taamiyye kesildiği anlaşılıyor Yusuf Ağa, Yıldız Poyrazı ile 840 geze ok atarak kendi adıyla anılan Yusuf Ağa Menzili'ni açmış, Tekkeye taamiyye bağlattığı için, bu mesâfeye ana taşı diktirmesine izin verilmiştir Menzilde yalnız Dârüssaade ağalarının atması şartını koymuştur

Sultan III Ahmed'e aid 1127 ( 1715 ) tarihli bir ferman, bu tarihten önce Tekkenin onarıldığını, daha sonra gerekecek tamirler için İstanbul Gümrüğü Mukataası malından elli akça yıllık bağlandığını göstermektedir 1720'de Ok Meydanı'nda yapılan sünnet düğününde, Atıcılar Tekkesi hanım seyircilere tahsis olunmuştu
Sultan I Mahmud devrinde ( 1730-1754 ) Tekkeye yeni bir taamiyye bağlanıyor: Darüssaade Ağası ve Haremeyn Evkaf Nazırı Hacı Beşir Ağa Divan'a arz gönderip, Ok Meydanı Tekkesi'nde sakin olanların taamiyyeleri azaldığı için, Eyüb'deki Dershâne ve Medresenin evkafı 20 akçe bağlanmasına izin ve ferman çıkartıyor 8 Rebiülevvel 1150 (1737) tarihli ferman, 28 Safer 1168(1754)'de Sultan III Osman tarafından yenileniyor

Ayrıca, tîrendazlar "Divân-ı Hümâyûna arzuhal sunup Ok Meydanı'nda vâki Atıcılar Tekkesinin taamiyyesi kalîl olub ianete muhtaç olmakla düşen mahlulden takas şartıyla Filibe Nezareti'nden almak üzere yevmî bir şinik pirinç verilmesine" ferman çıkartıyorlar 19 Cemaziyülâhır 1153 tarihli fermana, yine aynı tarihte, bu pirinci her yıl Filibe'ye gidip almak zor olduğundan, ocaklık pirinci ile birlikte getirtilerek Kiler-i Amirei'den verilmesi yolunda bir ferman eklenmişti Bu iki ferman da, 28 Safer 1168 (1754), Receb 1176 (1763) ve 18 Rebiülevvel 1219 (1804) tarihlerinde yenilenmiştir

Bunların bir kısmı kesilirken, "Zümre-i Rumat şeyhi Seyyid Fethizâde Seyyid Elhac Mustafa, Edirne mukataası malından mutasarrıf olduğu yevmi 20 akçesi tamamen Hazinede kalmış olup, mukabelesinde takas şartıyla 20 akça daha zam olunarak Duhan Gümrüğünden sade yağ bahası 40 akçeye iblağı " konusunda bir arzuhal sunarak Sefer 1198 ( 1787 ) tarihli ferman çıkartılıyor

3 Receb 1233 ( 1818 ) tarihli birinci fermanda, "Ok Meydanı"nda kâin Kemankeşin Tekkesinin ez seri nev ihyâsıyla Tekke-i mezbûreye Matbah-ı Amirem tarafından tayin edilmiş olan senevî seksen kile pirincin üzerine yirmi kile dahi zam ve ilave ile yüz kileye iblağ ve beher meydan günlerinde tabhı mûtâd olan taam lâzimesiyçüm ibtidâ-i rûz-ı Hızır'dan rûz-ı Kasım duhûlüne kadar ikiyüzkırk kıyye rugân-ı sâdenin dahi Matbah-ı Amirem tarafından tahsîsi " emrolunmaktadır

6 Receb 1233 ( 1818 ) tarihli ikinci ferman, "Müceddeden ihyâ olunmuş bulunan Ok Meydanı Tekkesi'nde rûz-ı Hızır'dan rûz-ı Kasım'a değin hasbü'l-mutâd Perşembe ve Pazartesi günlerinde tabh ve ihrâç olunan sofralar içün beher atış günlerinde Tersâne-i Amirem Kalyonları furunundan ita olunmak üzere seksener aded man-ı azîz tâyin ve tahsîsi " yolundadır

3 Receb 1233 ( 1818 ) tarihli üçüncü ferman ise, "Ok Meydanı'nda Kâin Kemankeşân Tekkesi'nin tâyînâtı olmadığına binâen bu senelere göre kaide-i remiyân üzre vâki kırk nöbet atış günlerinde onbeşer vakıyye itibariyle rûz-ı Hızır'dan rûz-ı Kasım'a kadar Kassabân-ı hassam tarafından altıyüz vakıyye lâhm-ı ganem tahsîsi" hakkındadır

Bu tarihten sonra, Tekke hizmetlerinin maaşlarını alamadıkları konusundaki iki arzuhal ve cevaplarından başka resmî bir belgeye rastlanmamaktadır 1307 tarihli, Bekçi Kâmil ve Havacı Ahmed Cemal mühürlü arzuhalde, Ok Meydanı Dergahı'nın tâmirât yüzünden kapalı olması bahanesiyle 1306 yılından beri 60 ve 40 kuruş olan maaşlarını alamadıkları bildiriliyor Evkaf Nezareti durumu inceletip, 17 şubat 1281 tarihinden beri Sultan II Mahmud vakfından Tekkenin şeyhine aylık 550 ve hademelerine 1020 kuruş ödendiği anlaşılmış, ödenmesinin devâmına karar vermiştir ikinci arzuhal yine bu konu ile ilgili bir itirazdır

İstanbul Ok Meydanı'nda biri ünlü Helvacı karlığı olmak üzere beş karlık vardı Kar satışından Tekkeye gelir sağlanırdı Helvacı Karlığı adını, Kanunî devrinde burada tezgâh kuran, pamuk ekmeği ve helvası kemankeşlerce çok sevilen bir helvadan alıyordu

Ok Meydanı Tekkesi'nde her Pazartesi ve Perşembe günleri atıcılara yemek çıkardı Bu yemek 7 sofra ve 7 çeşit çıkarılır ve gideri tekkenin vakfından karşılanırdı Sultan III Selim zamanına kadar bu miktar üzerinden yapılıyordu Sultan III Selim padişah olur olmaz atıcılığa başlayıp tekkeyle ilgilenince, atış yapanlar çoğaldı ve 7 sofra yetişmez oldu Bu nedenle babası Sultan III Mustafa'nın vakfından senede 1000 kuruş verilmek üzere sofra adedini 10'a çıkarttı

Ok Meydanı'nın son devrinde meydan günlerinde 11 sofra ve 7-8 çeşit yemek çıkartılıyordu Ayazma ve Havuz Başı mesîresi şeyh tarafından icara verildi Bâyezîd'de Okçular Çarşısı'ndaki 97 nolu dükkanın icarı da şeyh tarafından alınıyordu Tekke hademesi aylıkları ise 59 kuruştu

Ok Meydanı tekkesinden okçulara gıda yardımı da yapılıyordu Bu konuda Okçu Köse şöyle diyor: "Bundan 10 sene evveline kadar tekkeden 60 kuruş ve bir miktar yağ, pirinç verirlerdi Onları da kestiler Bir müddet ağızcılıkla geçindim şimdi bu kulübede çile dolduruyorum ve emr-i Hakk'ı bekliyorum"

Sonuç ve Değerlendirme:

Batı toplumlarının tarihsel gelişimi, Türk toplumlarının tarihsel gelişiminden oldukça farklıdır Gerek göçebelik, gerek miri rejimi geleneği, gerekse İslam dinînin toplumsal yaşama getirdiği kurallar Türklerde sosyal yardım anlayışının batıdan farklı biçimde ortaya çıkmasına neden olmuştur Bu nedenle bir takım kurumların her iki toplum yapısında da aynı biçimde ve aynı doğrultuda oluşması beklenemez Örneğin lonca teşkilâtı her iki toplumda da sanatkarların oluşturduğu, onları korumayı amaçlayan bir teşkilât olmasına rağmen, kuruluşu, kapsamı ve işlevleri bakımından birbirinden oldukça farklıdır Batıda loncalar, genellikle belli bir işi yapan kişilerin mesleki çıkarlarını korumak için geliştirdikleri, çırak ve kalfanın fazlaca etkin olmadıkları bir kuruluş olmasına karşılık, Osmanlılardaki loncalar, çırak kalfa tüm esnafı kucaklayan ve bütün topluma, çeşitli alanlarda hizmet veren kurumlar olmuşlardır

Türkiye’de, batı benzeri sosyal politika önlemlerinin alınması ancak miri rejiminin çöküntüye uğraması, buna bağlı olarak bu rejimin belirlediği üst yapı kurumlarının ve sosyal yardım anlayışının ve bununla ilgili kuruluşların eski ağırlığını yitirerek, miri rejiminin yerini batı toplumlarının üst yapıyı belirleyici özelliği olan alt yapı unsurlarının alması çabalarının hızlanması ve buna bağlı olarak bu yapının gerektirdiği bir sosyal politika anlayışının uygulanmak istemesi sonucu olmuştur

Kuşkusuz miri rejiminin çözülmesi ve buna bağlı değer ve anlayışların toplumsal yaşamdan ağırlığını çekmesi kısa bir sürede olmamış, 16 ve 17 yy’dan başlayarak kendini hissettirmiştir Bu çöküşün yerini batı benzeri bir yapının alması çabaları ise özellikle Tanzimat’tan sonra iyice belirginleşmiş, Cumhuriyet ise bu değişimin en üst düzeyde yaşandığı, sosyal güvenlik önlemlerinin alındığı dönem olmuştur

Bu nedenlerle batı benzeri sosyal yardım anlayışı ve örgütleri bu dönemlerde ( Tanzimat – Cumhuriyet ) ortaya çıkmıştır Fakat Orta Asya Türk, Selçuklu Türk ve Osmanlı Türk toplumlarında, sosyo-ekonomik yapılarına ve çağın gereklerine uygun ve günümüzde sosyal politika önlemleri olarak adlandırılan bir dizi önlemler en radikal bir biçimde alınmaya çalışılmış, sosyal yardıma muhtaç kişilerin oluşmasına engel olacak bir düzen kurulmuş, ayrıca bu yardımlara hala muhtaç kişilerin olabileceği düşünülerek diğer bir takım kurumların yerleştirilmesine çalışılmıştır Özellikle İslâm dinînin koyduğu kurallarla yardım edilen kişinin onurunun incinmemesine, yardım eden kişinin de bu davranışından dolayı kişisel bir çıkar amaçlamamasına özen gösterilmiştir

Ne var ki, önceleri dinin ve geleneklerin şekillendirdiği ferdî davranışlarla karşılanabilen sosyal riskler, nüfusun artması ve toplumsal ilişkilerin karmaşıklaşması sonucu, giderek, örgütlenmiş kurumlar aracılığıyla karşılanmaya başlanmış ve böylece sosyal sigortalar gibi, yeni sosyal güvenlik kurumları ortaya çıkmıştır Bilindiği gibi nüfusun artması, toplumsal ilişkilerin karmaşıklaşması, batıda özellikle sanayi devriminden sonra karşılaşılan olgulardır Bizde ise özellikle Cumhuriyetin ilanından sonra nüfusun giderek artacağı, sosyo-ekonomik yapının karmaşıklaşacağı, sosyal yardımların artık eskisi gibi bireysel ve dinsel kökenli ilgilere bırakılamayacağı düşünülerek, sosyal yardımların yasalarla desteklenmesine ve sosyal sigorta kurumlarının kurulmasına geçilmiştir

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.