Prof. Dr. Sinsi
|
İv. İskender’İn Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi Ve İlk İcraatları Nelerdir
IV İskender’in Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi ve İlk İcraatları Nelerdir,
IV İskender’in Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi ve İlk İcraatları Nelerdir
IV İskender’in Ordusu, Harp Düzeni, Tahta Geçişi ve İlk İcraatları,
1 Ordunun donanımı, hareketi, ikmali ve Harb Düzeni,
a İskender’in ordusu
Hassa süvarilerinin (Companion cavalrymen) savaş kıyafeti metal miğfer, metal göğüslük zırh (bazen üst kola kadar inen bir omuzlukla birlikte), uzun pelerin, karnı ve jenital bölgeleri kapatan metal veya deriden kısa eteklik ve sandal tipi ayakkabılardan oluşuyordu Süvarilerin esas silahı, hafif ve dayanıklı pornel ağacından yapılma bir mızraktı; mızrağın dengeyi sağlayan tutamağı ve iki ucunda da bıçakları vardı Suvari mızrağını tek koluyla kullanırdı Toplu bir saldırıda mızrak, süvari ile atının birleşik ağırlığı ile momentum kazanırdı; hedefe ulaştığı an mızrak ya kırılır ya da atılırdı; aksi halde suvarinin kendisi attan düşebilirdi Mızrağı başarıyla kullanmayı ilk becerenler Makedonyalılardı Suvari bundan sonra oldukça uzun ve kavisli kılıcını kullanararak savaşa devam ederdi; kılıç özellikle kesmeye yönelik tasarlanmıştı Normal olarak savaşta kalkan kullanmazdı; ancak bir seyis gereğinde vermek için kalkanı taşıyabilirdi Bu şekilde donanmış olan süvari birliği bitişik nizamda, ve düşmana dönük uzun, keskin bir uç oluşturarak ilerlerdi; böylece kolaylıkla sağa sola manevra yapabilir ve düşman saflarındaki açıklara dalabilirlerdi ( bu düzeni Thebes’li Epominondas ara sıra kullanmıştı; düzenli olarak ilk kullanan Filip idi) Bunu başarmak için çok talim yapmak gerekiyordu; çünkü süvariler uçtaki liderden gözlerini ayırmamak zorundaydılar (yaban kazı sürüsü gibi) İşlevleri hızlı yarma hareketiyle düşman süvarisini dağıtmaktı Filip’in komutası altında, İllirya, Trakya ve İskityanın yetenekli süvarilerine karşı bu düzen başarı sağladı Piyade saflarına saldırılmıyordu; ancak piyade safları bozulduğu anda mızrak ve atın ağırlığını kullanarak araya dalıyorlar, boşluklarda, arkadan kuşatmalarda ve Filip’in M Ö 358 yılında İlliryalılar üzerinde kazandığı zaferde görüldüğü gibi dağılmış düşmanı kovalarken ölümcül oluyorlardı Atlar genellikle iğdiş edilmiş beygirlerdi; çivili gem ve mahmuzla idare edilirlerdi Dayanıklı türde ve iyi eğitilmiş olurlardı; ancak savaşta sıkça yaralanıp ölürler, uzun takiplerde de sakatlanırlardı çünkü nal kullanılmazdı Pers atlıları ve ortaçağ şövalyelerine göre bu suvarilerin daha hafif zırhlı olmalarının bir nedeni de atların daha küçük ve hafif olması olabilir
Olasılıkla Doğu Makedonya kökenli olan hafif suvariler ise Filip’in zamanında ve İskender’in ilk yıllarında hizmet verdiler Bunların içinde Sarissasophoroi adı verilen mızraklı birlikler, sarissa adı verilen, Hassa süvarilerininkine benzer ama daha uzun mızraklar kullanırlardı Bazı tasvirlerde İskender sarissa ile gösterilmiştir
Yüzyıllar boyunca Thesalliayalı soylular en iyi atları yetiştirmiş ve Yuanistanın en iyi süvarileri olmuşlardı Yunan usulü donanımda iki kısa mızrak taşırlar, birini cirit atar gibi kullanır, ötekini de duruma göre mızrak veya cirit olarak kullanırlardı; ayrıca da kesici kavisli kılıç kullanırlardı Hassa süvarileri gibi koruyucu zırh giyerlerdi; ayrıca bazen atlarının alnı, göğsü ve sağrıları tunçtan koruyucularla örtülürdü Teselyalıların baklava dilimi dizilimini buldukları söylenir
Hassa piyadeleri, yani pezhetairoi ve asthelairoi, metal miğfer, metal baldır zırhı, boyun veya omuza asılan yaklaşık 60 cm eninde daire biçimli kalkan, hafif kızılcık ağacından yapılma ve iki elle kullanılan uzun bir kargı (sarissa) ve ikinci silah olarak bir hançerle donatılırlardı Kargıların boyu 4 5 - 5 5 m arasında olup ortalarında halka biçiminde metal tutamak bulunurdu; ucundaki 30 cm uzunluğundaki bıçak, öteki uçta dikenli bir metal tokmakla dengelenirdi Filip döneminde uzun süre yalnızca subayların metal göğüslük zırh giydiği anlaşılıyor; ancak sonraki yıllarda zenginlik arttıkça göğüs zırhı yaygınlaştı İskender zamanında genel kullanımdaydı Bu donanım, esas olarak, falanks adı verilen uzun ve bitişik düzen saf tutulan, ve benzer bir düşman safına karşı yapılan savaş için tasarlanmıştı Normal olarak ön saftaki her piyade için 1 metre alan gerekirdi
Ön saftaki piyadenin arkasında en az yedi adam olurdu Önü kendi 4 5 m uzunluğundaki kargısının bıçağına ek olarak ayrıca arkadaki 3-4 kargının bıçaklarıyla da korunurdu; arkadaki kargılar en uzundan en kısaya öne doğru dizilmiş olurdu Başka türlü bir düşmanla karşılaşıldığı zaman keski veya sütun gibi başka formasyonlar da alınabilirdi Hareket halindeyken piyade hızını ve yönünü süratle değiştirebilirdi; ayrıca farklı arazilerde donanımlarını korumak zorundaydılar Katı disiplin ve kesin talim esastı; en iyi eğitim de savaş deneyimiydi Bu nedenle İskender Asya seferine çıkan birlikleri oluştururken genç savaşçıları değil deneyimli piyadeleri seçti
Hypaspistler klasik düzende yapılan bütün muharebelerde falanksda yer aldıkları için piyade birliklerinden sayılırlar Savaşta onlar da Makedonya falanksının tipik silahı olan kargıyı kullanırlardı ve, göğüz zırhı hariç, Hassa piyadeleriyle aynı donanıma sahiptiler; göğüs zırhını yalnızca subayları giyerdi
Göğüs zırhı takmamak zorunlu yürüyüşlerde ve gece operasyonlarında hareket kabiliyiyetini arttırıyordu Bu nedenle Hypaspistler bazen hafif silahlı birliklerle birlikte özel harekatlarda kullanılırdı Bütün askerler içinde en çok operasyona katılan, en sert ve dayanıklı olan onlardı
Savaş düzeninde, falanks askerlerinin kargı kullandığı biliniyor Bu silah Makedonyalılara Balkan piyadeleri ve Yunan hoplitleri üzerinde üstünlük sağlamıştır ; ayrıca Asya'da yapılan düzenli muharebelerde de hem piyade hem de süvariye karşı üstünlük sağlamıştır İdeal koşullarda düz arazide savaşırlardı, ancak engebeli arazide de başarılıydılar Değişik koşullarda değişik silahlarla savaşabildikleri açıkça görülüyor; örneğin Darius'u takip ederken son aşamalarda, Tir surlarında açılan gediklerden içeri dalarken veya dağlık arazideki savaşlarda Sarissa'nın sapının birbirine geçmiş iki parçadan oluştuğu anlaşılıyor; bunlar yürüyüş sırasında olasılıkla birbirinden ayrılıyordu; her parça normal bir mızrak boyundaydı ve gereğinde mızrak olarak kullanılmış olabilir
Piyade birlikleri içinde değişik Balkan birlikleri de yer alıyordu Genellikle kendi donanımlarını kullanıyorlardı
Hoplit adıyla bilinen piyadeler, Hassa piyadelerinin Yunan karşılığıdır Bunlar daha ağır silahlıydılar; donanımları miğfer, göğüs ve baldır zırhı, sol dirsek ve sol ele geçirilen çift tutamaklı büyük tunç kalkan, yaklaşık 1 5 m uzunluğunda mızrak ve bir kılıçtan oluşuyordu Onlar da ardarda sekiz askerden oluşan yakın düzen falanksda dövüşmek için eğitilmişlerdi; ama bu düzen daha az esnekti ve muharebede daha düz araziye gereksinimi vardı Hoplitlerin silahları ve savaş metodları Hassa piyadelerinkilerle uymadığı için, bunlar İskender'in büyük muharebelerde saflarda kullanılmadılar
İskender'e babasından miras kalan ve Asya'ya götürdüğü Avrupa ordusunun dikkate değer özelliği, her parçasının kendine göre bir uzmanlık alanı olmasıydı İskender'in emrinde , hafif ve ağır silahlı, düzenli veya düzensiz, bilinen hemen her türlü süvari ve piyade birliği vardı; ayrıca da kuşatma ve mancınık uzmanları, yol yapımcıları, köprü yapımcıları, arazi değerlendirme uzmanları gibi her türlü beceri sahibi birlik bulunuyordu Her birlik türünün en iyisiydi, iyi donatılmış ve çok iyi eğitilmişti Donanma da, küçük sayılabileceği halde, Yunanistan'ın Atina dahil önde gelen denizci devletleri tarafından hazırlanmıştı; Yunan trireme'leri ve Yunan denizcileri Akdenizde hala birinciydi
Makedonları zorlu hizmetler için eğitnmek üzere Filip onları sık sık yaklaşık 50 km yol yürütürdü Bu yürüyüşlerde askerler tam silahlı ve tam donanımlı olup miğfer, kalkan, baldır zırhı, kargı vs yabısıra ayrıca da yiyecek ve günlük yaşamdaki her türlü gereksinimlerini taşımak zorundaydılar Günümüzdeki komando eğitimini anımsatan bu tür eğitim o zamanlar genel bir uygulamaydı ve büyük bir fiziksel güç ve dayanıklılık kazandırıyordu Engebeli arazi üzerinde bu tür yürüyüşlerde dört kişilik düzgün safları korumak veya çorba kazanının kaynamasını beklemek söz konusu değildi Birlikler dağılıyor ve her asker kendince olabildiğince hızlı yol alıyordu Herkes kendi kendinin yük katırıydı; bir aylık un stoku taşımak söz konusu olabilirdi ve asker kendi yemeğini kendi metal tasında hazırlardı
Her Yunan hoplitinin kalkan ve donanımını taşıyacak genç bir kölesi varken, Filip yürüyüşte on savaşçıya yalnızca bir taşıyıcı kullanma izni veriyordu; o da halat ve öğütücü gibi şeyler içindi Birlikler ve atları aynı çizgide eğitiliyorlardı, böylece engebeli arazide uzun takipleri sürdürecek yeteneği kazanıyorlardı: Filip her süvariye yalnızca bir seyis veriyordu
Kuşatma kuleleri ve köprü yapmakta kullanılan ağır malzeme ve diğer levazımı nakletmenin en iyi yolu, mümkün olabildiğince, donanmadan yararlanmaktı; Filip’in 340-339 yıllarındaki seferinde ve İskenderin Asya seferinin başlangıcında böyle yapılmıştı Karada öncü birlikler düşmanı püskürttükten sonra, yük konvoyu kendi ağır temposuyla onu izlerdi Tekerlekli yük arabaları öküz ve atlar tarafından çekilir, arada askerler omuz verirdi Ama bazen, İskenderin Balkan seferinde olduğu gibi, yük konvoyu hızla ilerleyen bir orduyu izlemek zorundaydı; bu da dikkatli bir planlama, hayvanların sıkça yedekleriyle değiştirilmesi ve arazi hakkında bilgi edinmekle gerçekleştirilebiliyordu
İletişim ve mühimmat bağlantılı konulardı Yol yapımı önemliydi; örneğin Balkalardaki yol yapım çalışmalarından sonra İskender Trakyalı birliklere dağlık Likya’da bir yol açma görevi vermişti Mevcut Pers yollarının, veya moloz ve yassı taş döşeli yeni yolların var olduğu yerlerde bile yük nakletmek zaman alıyordu; Makedonya’dan Hindistana atlı veya yaya ulaklarla mesaj ulaştırmak yaz aylarında bile aylar sürüyordu Filip ve İskender erzak ve levazım sorunu için mümkün olduğunca yerel çözümler bulmak zorundaydılar Ordu çok kez birkaç kola ayrılarak bağımsız gruplar halinde ilerliyordu Böylece resmen el konmuş veya köylülerden satın alınmış yiyeceklerle idare edebiliyordu Yerel ürünün az olduğu bölgelerde ordu asker ve atlar için daha uygun yiyecek bulabilecekleri yerlere ulaşmak için iki kat hızla ilerliyordu; Persepolis ile Susa arasında olduğu gibi Yoksunluklar, dinlenme zamanı gelince içki ve ziyafetlerle unutuluyordu Yine de Fenike’den Indus vadisine gemi ile nakliye yapılırken, veya ordu Hindu Kuş dağlarını aşarken uzun vadeli planlar yapmak esastı Bu iletişim ve levazım sorunlarının başarılı çözümleri İskender’in bir general olarak üstün niteliğini göstermiştir
|