Nükleer Enerji Zararları - Nükleer Enerjinin Zararları - Nükleer Enerji Zararı |
09-09-2012 | #1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
Nükleer Enerji Zararları - Nükleer Enerjinin Zararları - Nükleer Enerji ZararıNükleer Enerji Zararları - Nükleer Enerjinin Zararları - Nükleer Enerji Zararı Nükleer Enerji Zararları - Nükleer Enerjinin Zararları - Nükleer Enerji Zararı Nükleer Enerji Zararı Nükleer Enerji Zararları Nelerdir? Yaşam sırasında bir insanın maruz kaldığı ışınlama etkisi şu tablo ile gösterilebilir Son 25 yıl içinde gelişen çevre bilinci teknolojik gelişmelerin kaçınılmaz bir sonucudur Gelişen teknoloji sadece çevrenin kirliliği üzerinde potansiyel bir tehlike değildir aynı zamanda gelişen teknoloji ölçme sistemlerinin de daha hassaslaşmasını ve etki-tesir arasındaki ilişkilerin detayları ile aydınlatılmasına da vesile olmaktadır Diğer bir ifade ile yaşadığımız ortamda herhangi bir yabancı maddenin var olup olmamasının ölçülmesinden öte, çok daha hassas ölçümler gerektiren birim zamandaki değişim oranları da teknoloji sayesinde gerçekleştirilebilmektedir Temel prensip olarak doğada her aktivitenin çevreyi etkilediği kabul edilmekle birlikte bu etkilenmenin zararları bakış açısına göre değişmektedir Doğayı canlıları ve yaşam koşullarını değiştirmeyen etkilerin en azından zararsız olduğu kabul edilmektedir Buna karşı olarak geliştirilen bir başka görüş ise; etkilenme oranının zaten doğal ortamda mevcut olan değişim sınırları içerisinde kaldığı sürece doğal ortam tarafından kabul edilebilir veya izole edilebilir olacağıdır Bu tartışmayı nükleer santral ile ilgili tartışma zeminine taşırsak ;
Almanya’da yapılan bir çalışma; bir insanın yılda ortalama olarak maruz kaldığı doğal radyoaktif ışınlama etkisinin 24 mSv ( 4 saatlik bir uçak yolculuğu sırasında 002 mSv, göğüs röntgen filmi çektirmek suretiyle 05 mSv ve benzer faaliyetler sonucunda ortalama 158mSv), olduğunu ortaya koymaktadır Endüstriyel bir tesisin çevre etkileri üç aşamada irdelenir:
Ancak tesisin çevre etkileri incelenirken izlenen metotların getirdiği kıyaslama ve değerlendirme parametreleri göz önüne alınmadan bir tesisin diğer alternatifleri ile karşılaştırması veya yer seçiminin yapılması imkansızdır Dolayısıyla tesis ile ilgili güvenlik raporlarının hazırlanmasında belli bir hesaplama yöntemi ve verileri mevcut olmalıdır Uluslararası Atom Enerji Ajansı ve belli başlı gelişmiş ülkeler bu yöntemleri hazırlamışlardır Ülkemizde bu konu ile sorumlu olan kuruluş ise Türkiye Atom Enerjisi Kurumu ( TAEK) dir Burada düşünülen üçlü karar yöntemini kısaca şöyle açıklamak mümkündür; Tesisin yapımı için işletici dolayısıyla yatırımcı kuruluş hazırladığı raporla önce inşaat, daha sonra işletme izni için gerekli resmi kuruluşlara başvurur Bu raporlar bilirkişiler tarafından incelenir ve bu sayede bağımsız kontrol mekanizması tesis edilmiş olur Bu arada tesisin yapımından etkilenecek olan kişilerin tesisin yapımı ile itiraz hakkı bulunmaktadır Bu nedenle kimin haklı kimin haksız olduğuna karar verecek bir organa ihtiyaç duyulduğu ortaya çıkmıştır Bu organ ülkelere göre farklılıklar gösterebilir Örneğin Almanya’da bu organ mahkemelerdir Bu mahkemelerde bilirkişiler, itiraz sahipleri ve proje sahipleri dinlenir Hakim geçerli olan kanun, yönetmenlik ve yöntemlere uygun olarak karar verir Farklı kişilerin farklı değerlendirmeleri olabileceği için karara bir üst mahkemede itiraz edilebilir Sonuçta halk-mahkeme-işletici üçlü karar mekanizması kurulmuş olur Yerel yönetimler alınan kararları uygulamakla yükümlüdür Almanya'da Mülheim-Kahrlich nükleer santralı zemin problemlerinin ortaya çıkması üzerine soğutma kulesinin 20 metre kadar ötelenmesi gerekmiş ve inşaat ve yeni projeye göre tamamlamıştır Ancak projenin değiştirildiği öne sürülerek mahkemeye yapılan itiraz ile santralın izni iptal edilmiştir Söz konusu santral halen işletmeye geçememiştir Görüldüğü gibi hukuki konular ön plana geçmekte ve karar süreci yıllarca uzayabilmektedir Kararsız ortamlar daima yatırım maliyetini ve riskleri arttırır Bu nedenle Almanya'da nükleer elektrik santrallarına olan yatırımlar cazibesini kaybetmiştir Ülkemizde ise tahkim yasası ile bu riskin sıfırlanması beklenmektedir |
|