Prof. Dr. Sinsi
|
Cevşen Nedir - Cevşen Ne Demek - Cevşen-İ Kebir
Cevşen Nedir - Cevşen Ne Demek - Cevşen-i Kebir
Cevşen Nedir - Cevşen Ne Demek - Cevşen-i Kebir
Duâ-i Nebevî: Cevşenü’l-Kebir
Cevşen, Farsça kökenli bir kelime olup, "bir tür zırh, savaş elbisesi" manasına gelmektedir Terim manası Şii kaynaklarında Ehl-i Beyt tarikiyle Hz Peygambere isnat edilip, Cevşen-i Kebir ve Cevşen-i Sagir olarak bilinen, metinleri birbirinden farklı iki duâyı ifade eder Ancak Cevşen-i Kebir daha meşhurdur ve "Cevşen" denilince ilk akla gelen Cevşen-i Kebir'dir Cevşen-i Kebir Musa el-Kazım-Cafer es-Sadık-Muhammed el-Bakır-Zeynelabidin-Hz Hüseyin ve Hz Ali tarikiyle Hz Peygamber'e isnat edilir
Cevşenü'l-Kebir ismindeki duâ Peygamber Efendimize, Uhud Harbi esnasında Cebrail (a s) tarafından getirilmiştir Cebrail Hz Muhammed'e (s a v ): "Üzerindeki zırhı çıkar ve bu duâyı oku Bu duâyı üzerinde taşır ve okursan zırhtan daha büyük tesiri vardır " demiştir Peygamber Efendimiz duânın tesirinin sadece kendine mi mahsus, yoksa ümmete de şamil mi olduğunu sorunca, Cebrail (a s ) şöyle buyurmuştur: "Ya Resulullah, bu duâ Cenab-ı Allah'ın sana ve ümmetine bir hediyesidir Bunun sevabını Allah'tan başka kimse takdir edemez " (Ahmed Ziyaeddin Efendi, Mecmuatü'l Ahzab, İstanbul 1298 R, s 231-261 )
Cevşen-i Kebir duâsı 100 bölümden oluşur Her bölümde Allah'ın isim ve sıfatlarıyla tavsif edildiği 10 parça bulunur Her bölümün sonunda Allah'ın aczden ve şerikten münezzeh olduğunu ifade eden ve cehennem ateşinden Allah'a sığınılan duâ yer alır (Sen bütün kusurlardan, aczden ve şerikten mukaddessin Senden başka ilah yok ki, bize meded etsin Aman diliyoruz Bizi azap ateşinden ve cehennemden halas et!) duânın geneline bakıldığında Allah'ın isim ve sıfatlarının sıkça tekrarlandığı ve Rabb'e onun isimleriyle yönelindiği görülür İstiaze, yani ateşten ve azaptan Allah'a sığınma da Cevşen'de önemli yer tutar
Cevşen Duâdır
Kelime manası zırh olan Cevşen, her şeyden önce bir duâdır Bu duâ Hz Peygamberden günümüze kadar ulaşmıştır Bu özelliği ona, özel bir anlam katar: duâ-i Nebevi Cevşen'in hangi amaç ve maksatla okunması gerektiği hakkında bazı tespitler yapabilmek için, öncelikle duânın ne manaya geldiği, insanın niçin duâya ihtiyacı olduğu ve insana, "duânız olmasaydı ne ehemmiyetiniz vardı" (Furkan Suresi; 77 ) denilmesindeki sırrı belirlemek gerekmektedir Ayrıca bu duânın sahibi olan Resul-i Ekrem'in (asm ) ubudiyet yönü hakkında bazı noktaların aydınlatılması gerekmektedir Zira Cevşen, münacaat olması dolayısıyla Resulullah'ın ubudiyet yönüyle daha ziyade alakadardır
Duâyı nedense hep arzu ve isteklerimizin yerine gelmesi için bir "araç" olarak görürüz Bu kısır bakış açısı Said Nursi'nin "ubudiyetin ruhu" olarak adlandırdığı ve gizli hazine olan bir çok duâdan yeterince istifade edemememizi netice vermektedir Cevşenü'l-Kebir duâsı da böyle gizli hazinelerden birisidir Risâle-i Nur müellifi Risâle-i Nur'u, "Kur'ân'dan tereşşuh eden ve bir cihette Cevşen'den feyiz alan ve tevellüd eden" şeklinde tarif ederken, hiç şüphesiz Cevşen'in manevi önemine de dikkat çekmek istemiştir Genellikle tevhid konusunun işlendiği Risâlelerde Cevşen'den aldığı dersin onun marifetine genişlik kattığını, yani itikadının kuvvetlenmesini sağladığını ifade eder Kastamonu Lahikası'nda Cevşen'in kâinatı baştan başa nurlandırdığı, zulümat karanlıklarını dağıttığı, gafletleri, tabiatları parça parça ettiği ifade edilir "Ehl-i dalaletin boğulduğu en son ve en geniş kâinat perdelerinin arkasında envar-ı tevhidi gösteriyor" diye tanımlar Cevşen'i Risâle-i Nur'un önemli parçalarından birisi olan "Münacaat Risâlesi" şu sözlerle bitirilir: "Kur'ân'dan ve Cevşenü'l-Kebir'den aldığım bu dersimi, bir ibadet-i tefekküriye olarak Rabb-i Rahimimin dergahına arz etmekte kusur etmişsem, kusurumun affı için Kur'ân'ı ve Cevşenü'l-Kebir'i şefaatçi ederek rahmetinden affımı niyaz ediyorum " Said Nursi'nin Cevşen'e neden bu kadar ehemmiyet verdiğini doğrudan işlediği bir Risâlesi yoktur Ancak kesin olan bir vakıa vardır ki; Said Nursi Cevşen'den azami derecede faydalanmış ve Cevşen, Risâlelerin yazılmasında da faydalanılan bir eser olmuştur Münacaat adlı eserin son kısmındaki sözler Bediüzzaman'ın tefekküründe Cevşen'in fevkalade önemli bir yere sahip olduğunu ispatlar Zira münacaat tefekküri bir eserdir ve Bediüzzaman bu eserini Kur'ân'dan ve münacaat-ı nebeviye olan Cevşen'den aldığını söyler On Beşinci Şua adlı eserinde Cevşen'i, "bin bir esma-i İlâhîyeye sarihan ve işareten bakan ve bir cihette Kur'ân'dan çıkan bir harika münacaat  " şeklinde tarif eder Risâle-i Nur'u okuyanlar Cevşen meali ile Risâle-i Nur'u karşılaştırırlarsa bazı benzerlikleri fark edeceklerdir Risâle-i Nur'da ve Cevşenü'l-Kebir'de kullanılan esma-i İlâhîye, acz ve fakr konusundaki yaklaşımlar hep benzer özellik taşır Bu öyle bir benzerliktir ki, sanki aynı kaynaktan çıkmış gibi bir izlenim verir okuyucuya Daha doğru bir ifade ile Cevşen'in ve Risâle-i Nur'un Kur'ân'dan faydalanılarak ortaya çıktığı aşikare görülür Risâle-i Nur'da işlenen konular ile Cevşen'de işlenen konular arasında benzerlik olduğu gibi Risâle-i Nur'un konuyu işleyiş tarzı ile Cevşen'deki Allah'a yöneliş tarzı arasında da benzerlikler vardır Bu benzerlikler şüphesiz en fazla esma-i İlâhîyenin sıklıkla işlenmesinde görülür Hem Risâleler'de, hem de Cevşen'de esma-i İlâhîye sanki bir can simidi gibidir Cevşen de esma-i İlâhîye olmadan düşünülemez, Risâle-i Nur'da
Said Nursi, Cevşen'de Allah'ın çok isimlerle tavsif edilmesini ve çok isimleriyle duâ edilmesini 24 Söz'de şöyle açıklar: "Çok esmaya mazhar ve çok vazifelerle mükellef ve çok düşmanlara müptela olan insan, münacaatında, istiazesinde çok isimleri zikreder Nasıl ki, nev-i insanın medar-ı fahri ve elhak en hakiki insan-ı kamil olan Muhammed-i Arabi (a s m) Cevşenü'l-Kebir namındaki münacaatında bin bir ismiyle duâ ediyor, ateşten istiaze ediyor " Cevşenü'l-Kebir duâsı Hz Peygamberin marifetullahta erişilmez olduğunun adeta tek başına ispatıdır duâya bakan birisi eşsiz bir esma-i İlâhîye iklimini farkeder ve ihlas, samimiyet, marifet-i İlâhîye ve tevazuun duâya baştan sona sindiğini hisseder Said Nursi, bunu şöyle anlatır: "  hem binler duâ ve münacaatlarından Cevşenü'l-Kebir ile, öyle bir marifet-i Rabbaniye ile, öyle bir derecede Rabb'ini tavsif ediyor ki, o zamandan beri gelen ehl-i marifet ve ehl-i velayet, telahuk-u efkarla beraber, ne o mertebe-i marifete ve ne de o derece-i tavsife yetişememeleri gösteriyor ki, duâda dahi onun misli yoktur Risâle-i Münacaat'ın başında Cevşenü'l-Kebir'in doksan dokuz fıkrasından bir fıkrasının kısacık bir mealinin beyan edildiği yere bakan adam, 'Cevşen'in dahi misli yoktur' diyecektir " İslâm inancında Hz Peygamberin itikadının en zirvede olması ne kadar kesin bir gerçek ise Hz Peygamberin duâsının da zirvede olması o kadar gerçektir Cevşen'le muhatap olunurken bu azim münacaatın ancak marifette, itikadda, cesarette, sabırda, ihlasta, tevazuda eşsiz bir şahsiyete ait olabileceği hemen hisseder Adeta duânın sınırlarının çizildiği bu duâda baştan sona Esma-i Hüsna ile Allah'a yalvarılarak, insanın fakrı, aczi, iktidarsızlığı göz önüne serilir ve insanın her an inayete muhtaç olduğu kabullenilir İnsanın teneffüs etmesinin ancak vahdette mümkün olduğu, esbaba takılmanın insanı sürekli rahatsız edeceği itiraf olunur
Risale-i Nur Enstitüsü tarafından yazılmıştır
|